— 6 — VAKIT 17 ŞUBAT1931 Fransız Edebiyatında İnkılâp!.. Klot Dostumuz Klot Farrer İstanbulda | Evvelki gün bir de konferans verdi, Piyer Lotinin hayrülhalefi şimdi- ye kadar kendi memleketinde bizden | bahsederdi. Görülüyor ki artık Tür- kiyede kendi memleketinden de bah- | se karar vermiştir. Evvelki gün verdiği konferansın | ünvanı: “Roman nasıl yazılır, dı. Gidenler, bu müsahahbeyi ler, öğrenecek bir şey bulmuşlarsa bulmuşlardır. dinlemiş- Gitmiyenler, eğer bu bahsi Cum- huriyet refikimizde (o okumuşlarsa Fransız edebiyatı tarihinde inkılâp yapacak malümat edinmişlerdir. Farer, konferansında (Flober'in “Madam Bovari,, sinden bahsetmişti. Cumhuriyet muharriri bu eserin İs- mini beğenmemiş; “Madam Lafayet, yapmış. Sonra “ »fesör Merime, nin €s€ ri olan “Karmen,, de muharrir beyin | himmetile — eserle müessir mezce dilerek — “Karmen merime,, haline | gelmişti. Maamafih, bunu fena bul madım. Zira, bu, bir çoğu babasının adımı ilâve etmek gibi bir şeydi. Dahası var: Muharrir Goryo, Fransız edebiyatına isminde bir muharrir tır. Bu garabetler bana bizim eski gairlerimizden birisinin mezar taşı üzerinde yapılmış olan bir hatırlattı: Şair “Hakani, nin bir ( hilyesi yardır ki en meşhur eseridir. Ve bu “Per bozup yer Goryo,, bey, ismindeki kazandırmış hatayı Baba (Ben Ayı almak isterim diye ağlıyan çocuğuna) — Yav- rum, görüyorsun ki yetişemi- yorum... Mintan ve yaka | Birkaç senesini uzak bir memleket| hapisanesinde geçirmiş olan bir adam! orada yaşadığı günleri, çektiği ıstırap-| Jarı bire bin katarak ballandıra bal! Tandıra anlatıyordu. Bu arada dedi ki; — 'Tasavvur edin & u, bu sırtıma tam üç sene, dile kolay üç sene gömlek! #iyemedim. Bu sözleri dinliyenler arasında bir da çocuk vardı ki bu hatıraları dinli-! yordu. Bu gömleksiz geçen üç seneyi du- yunca hemen atıldı: | — Ey amca Bey, dedi, yakalığınızı Bası) tutturdunuz? Erken kalkan hizmetçi — Yahu şayanı hayret! Senin hiz- metçi kız, nasıl oluyor da bu kadar er. kenden kalkıyor? Bunu nasıl temin e debildin? | — Kendi kurnazirğım (sayesinde. Çünkü kendisini ilk geldiği gün süt çÜnün genç çırağına prezanta ettim. | Faretin konferansı münasebetile - eser “Hilyei Hakani,, diye anılır. Bu adam öldükten sonra, kendisi. ne bir mezar taşı yaplıran zavallı bir hayır sahibi “Merhum Hilyei Ha kani,, diye yazdırmış ve şairi, bir de fa daha öldürmüştü. Öteki tarih gibi edebiyat tarihi de tekerrür edermiş demek ki ayni çeşit bir hâdise Klot Parrerin başı- İ na geldi. Bahar ve kömür Dün hava birdenbire açtı. Şubat or- tasında Istanbul ılık bir bahar hava- sı yaşadı. Sırtlardaki paltolar: — Biz fazlayız! Der gibi bir hal takındılar. Ayak- lardaki lâstikler ve şosonlar ağır gel di. Gökyüzü ve deniz, bir hafta evelki karı unutmuş gibi bir renk bağladı Bu güneşli, açık bahar o gününde çıkan bir gazete şu satırları yazıyor. | du: İ “Dün Eminönünde üç'yiz mühtaç al- leye beşer okka kömür dağıtılmıştır... İ | Bir kuru yemiş! Bütün esnafa müyesser olan bir İş bir cemiyet teşkili işi, zavallı leble- İbicilere nasip olamadı. Onlara mü saade edilmedi. Şimdi bu esnaf, “Ku ru yemişçiler (ocemiyeti,; ne girecek- mişs Demek ki artık leblebiyi kuru ye- miş addedeceğiz? Yarabbi, sen bilir- | sin! Toplu Iğne Şahitlik Bir karı koca, izdivaçlarının üzerin len çok geçmeden hır güre, iyi geçin- emeğe başladılar. Akşamları, sabah- arı kavga, gürültü ile geçiyordu. Ni tayet, işi o kadar ileriye götürdüler «i bir gün kavga, döğüş ettiler ve mese- le mahkemey tikal etti. Mahkeme reisi, şahit sıaftile celbet- tiği bir adama sordu: — Siz hurada kavga döğüş hakkın da şehadette bulunmak üzere bulunu-! yorsunuz. Peki mücadelenin başlangı- cında hazır mıydınız? Ve şu cevabı aldı: — Evet efendim, nikâhlarında $a- hitlik etmiştim... Seyrüsefer memurunun genç karısı — Biraz daha bekle sev- ğilim, bir iki, poz resmini çeke- | yim; Annem damadının ne mü- bim iş gördüğünü anlasın... Çocuk hakkı Annesi küçük çocuğa çıkıştı: Yavrum, sana, kızdım, güçendim dün gezmeğe gittiğiniz zaman da erlerle öpüştüğünü haber el nu herkesten evvel bize gelip söylemek sana düşerdi. Neye yapmadın? — Söylerdim anneciğim, amma, ba- na “Eğer bunu: evde söylemezsen se ni bu aksam balıkyağı içmek içim Zer. lâmam,, dedi. Pahalı ameliyat Doktor — Bir kurtaracaktır. ameliyat - hayatınızı Hasta — Bir ameliyat için 'ne ister siniz? D — 500 hira; H — Fakat benim o kadar pâfam) yok, D — O halde sizi İlâçla iyi etmeğe Juğraşayım. Et yüzü görmemiş. | Dilenci — Hanımefendi, bir kaç haf. ta var ki bir parça €t yüzü görmedim. Hasis hanım (hizmetçisine seslene İrek) pişirdiğin et parçasmı getir de İşu fakir adamcağıza gösteriver. | N ; Şarabın rengi Uşak — Bir şişe şarap ver! Bakkal — Kırmızı mı, beyaz mı? Uşak —. Adam ne olursa olsun, bi- zim efendi pek renklerin farkına var- |maz, gözü iyi görmez. Radyo meraklısı — (Bir komedi san'atkârının sözleri dinle- nirken) Susun, gülmeyin de sesi iyi dinliyeliml,, Müusikiden anlıyan madam Küçük çocuk, koşa koşa annesinin! yanma gitti ve: — Anneciğim, dedi, şu İlerde duran! İefendiyi görüyor musun, onün musiki- den hiç anladığı yok! — Nereden anladın yavrum? — Bu sabah ben trampetimi çalıyor-! dum. O yanıma geldi, “Yavrum, şu da- İvulu kes te içine bakalım. Acaha nel var?,, dedi. Hanımın seyahati Iki ahbap arasmda: — Sizin hanım bu sene Fransaya; İbir seyahat yapmak istediğinden bah- setti, kendisine mâni oluyor musu;j nuz? — Neye mâni olayım? İstediği şey den bahsedebilir... kompostosu var ? Anne — Çocuğum sana kaç defa şu oyuncaklarını ortalığa saçma: diye ten: bih ettim, dinlemiyor musun? Eğer he men bunları kaldırıp dolabına koymaz; san bu akşam sana komposto vermi- yeceğim.. Çocuk — Aneciğim, bu akşam ne, Gardiyan (mevkufa) — İşte s'- zi bu efendi müdafaa edecek... İzdivaç yıl dönümü İki kadın arasında: İ — Hemşire, senin kocan izdiyatını izın yil dönümü ne gün olduğunu ha tırlar mı? — Hayır asla hatırlamaz. Onun i çin ben de bir haziranda, bir de kânu- nusanide kendisine bunu hatırlatır, iki İdefa hediye alırım. Kederin sebebi İki genç arasında: — Neden böyle kederli duruyorsun yahu? — Nasıl kederli olmıyayım? Geçen gün amcama bir mektup yazarak ter ziye olan borcumu ödemek için bir mik tar para istedim, Amcam bu üzerine terziye olan borcumu makbuzunu göndermez mi? Ne zamana kadar! — Karınız hizmetçileri ne kadar İmüddet tutar? — Kızcağızlar benim £ çektiklerimi görüp halime acımağa başlıyacakları! İgüne kadar, ei, Şikagoda uzun müddet bulu- nup haydutlardan gözü yılmış olan bir müşteri bir Londra ber- berinde ne vaziyet takınır? Sık sık ihtilâllerile maruf olaf cenuhi Amerika (o memleketlerindi birinde seyyahın biri bir kuyum dükkânma girdi. Bir altın saate ii tiyacı vardı. Güzel ve pahalı bir #” at beğendi, pazarlık uydu. Nihayet Sar! dedi. Fakat şayanı hayret olan bir nok ta vardı; Dükkâncı, paketi sardıktan sonr üzerine bir de tabanca koymuştu. Seyyah telâş etti.ve haykırdı: — Aman, ne yapıyorsun? Ben sef den tabanca istemedim. , Dükkâncı istifini bozmadı: — İstediğinizi biliyorum efendim dedi, fakat madem ki böyle kıymetli bir saat alacak ve onu bu meml€ kette taşıyacaksınız, yanınıza bir d€ tabanca alacağınız muhakkaktı... Annem selâm söyledi. Emine, H. komşusu Rahmiye hadi) mın bir huyundan çok şikâyetçidir Rahmiye H. allahın günü, akşif, demez, . sabah demez. . mütemadiyf A DE b Yy günlerde ev eşyası gibi şeyler kında gösterilen bu talep gün geçtik” çe daha ufak tefek şeylere de sir#” yet etmeğe başlamıştır. Ödünç isteme meselesi Emine hafir mın pek fazla canını sıktığı ve artık ne-istenirse: — Yoktur, veremem! Demeğe karar verdiği yine; bir akğam k tık! Kapı çalındı. Bu gele Rahmiye hanımın küçük Kızı idi. Emi ne hanıma: — Hanım teyze, dedi, annem selâm söyledi. Bir parça tuz ve bir de bü yücek bir tava istiyor. Emine hanımın kararı kat'i idi. — Bana bak kızım, dedi, bu akş9| balık aldım. Onu kızartacağım. O nun için tavayı veremem! Çocuk gitti, aradan bir müddet gef tikten sonra tekrar geldi. o Bu deföji elinde bir tabak vardı; — Hanım tepze, dedi, annem selâf söyledi, zahmet olmazsa pişirdiği bi” lıklardan bir tanesini (o göndersin” Dedi.