TEZ 1 — Tahdidi teslihat konfe- ransında benüz tahdidi çare- leri düşünülmiyen silâhlar!.. Babanın Şarkısı Küçük Orhana sabahtan tenbih ts tüne tenbih yaptılar, Babası da, annesi de: — Bak görüyorsun ya yavrum, de-| “diler, bu gece bütün bu misafirler bü - Tuda, Sen saat tam on olunca kendi dine kalkar, yatağına yatarsın. Hic tü etmezsin. Olmaz mi? sabahleyin: ME. Peki! dedi. Fakat gece misafirler! toplanıp ta eğlence olacağını anlayınca sevimli bir tavırla annesinin yanına gitti: i — Anneciğim, yarım saat daha uya nik kalayım olmaz mı? diye yalvardı. Annesi yavrucağızın yalvarmasına da- yanamadı: — Peki çocuğum, yarım saat daha kal amma dedi, baban şarkı söylerken yarmaazlık etmemek şartile.. . Çocuğun yüzlindeki sevinç birdenbi- re teessüre ve hayrete çevrildi. — Anneciğim, babam bu akşam şar- kı mı söyliyecek? dedi. «05 Go Evet söyliyecek? | — iestBu cevap üzerine Orhan annesinin. boynuna sarıldı: — Cici anneciğim, dedi, ben senin sözünü dinlerim, bu egce vaktinde ya- tayım da bir başka akşam yarım saat daha geç yatarım.. Baloya dair — Gecikmiştir — Eğer gitseydim, gitmeğe vakit ve imkân bulabilseydim, hemen ertesi günü böyle bir yazı ya- zardım. Gidemediğim için biraz beklemek, hakkında yazılanları okuyup, çizilen resimleri görmek lâzım geldi. Bazı yazılara Omazaran çok kibar insanları toplamağa mu- vaffak olan Matbuat balosunda pek az güzel varmış! Bir resme nazaran bendeniz de oradayım ve bir güzel bacağa tek gözlüklü gözümü dikmiş, oturuyorum. Eğer, bahsettiğim yazı da bü resim Kadar hakikate uygunsa ört ki ölem! İ 7 Üçüncü Mevki Bileti Bitinci mevki tren kalablıktı. Her- kes rahat rahat seyahat ediyorlar, yal- hız yoleulardan birisi gayet kötü koku yor tütün içtiği için yolcuları rahatsız ediyordu. Bir iki defa kendisine münasip bir Yisanla bu tütünün fena koktuğunu ih- tar ettiler. O hiç aldırış etmiyor, fo. © dar fousr tütününü içiyordu. Nihayet yolculardan birisi kondök- törü çağırdı ve: vi — Buraya bakımız bu efendi üçüncü mevki biletile birinci mevkide seyahat #diyor! dedi. Kondüktör muayene ederek bu iddi anın doğtuluğunu anladı ve adamı mev Kasap ve berber Sababliyin işine giden bir adam, her zaman çarşıdaki berber dükkâninda tı- fakat kargalardan evel İ raş olmak ister, daima kapalı bulurdu. Bir tatil günü orada tıraş olurken: — Kuzum dedi, niçin sabah- leyin saat allıda dükkân açmı- ilen çıkardı. yorsunuz? Herif dışarıya çıktıktan sonra e Berber: soğ kondüttörü çağıran ? — Efendim pek erken değil — Pek âlâ yaptınız amma, hayret mi? ! nokta şu: diye cevap verirken adamın bir yanağını kesti, Müşteri sö- züne devam ediyordu: — Nasıl erken, o saatte bü- tön kasap dükkânları açık ayol. —Bu adamın üçüncü mevki biletile se Yahat ettiğini nereden anladınız? Ve şu cevabı aldı: — Nereden olacak, onun bileti de be nim biletimin renginde İdi. Faydalı oyunçak Çocuk, amcasına dedi ki: dığınız düdüklü oyuncak, bütün oyuncaklarımdan fazla hoşuma ! gidiyor. Amca (memnun). — Ya, yavrum, demek her vu öttürüp eğleniyorsun! gün on i ! — Hayır, annem öttürmeyim diye her gün bana beş kuruş veriyor. se... Yalınız babam biliyor. — Amca bana bayramda al | İ TEE di Tealihai Münasebetile 2 — Böyle bir koferans küşa- dında uzlaşmıya çağırlacak o- lan bir murahbasl.. Bir son sayfa Son günlerde intişar etmeğe başlıyan bir refikimizden sütu- numuzda intişar etmek üzere | gelen varakadır: N i | « Gazetemizin son sayıfası in- tiharlara tahsis edilmiş olduğu ğa e malümu olmak Üzere ilân ol i | — Yahu, bu ne biçim saat? Saat yediyi gösteriyor, onu çalıyor... — Azizim mübalağacıdır. Çünkü bir Iranlıdan satın aldım... İLK NUTUK.. İnsan, ilk defa bir kalabalık önünde söz söylemeğe mecbur olunca epey si kıntı çeker, epey ter döker. Geçende bir adam da büyük bir ka- labalık önünde bir intihap propaganda İs yapmak üzere ortaya çıkınca bu 15 İtsrabı hisşetmişti. Bu gencin babası , meb'usluğa namzetliğini (o koymuştu. Jonun için bu da hararetli, heyecanlı İbir nutuk söyliyecek, bütün reyleri basma toplıyacaktı. Fakat büyük bir! hata işlemişti. Ne Yapacağını bir türlü bilmiyor, kekeleYip duruyordu. Halk arasında gencin hangi fır| ., kaya mensup olduğunu anlıyanlar mü- İ temadiyen alkışlıyor ve nutka başlama sınır bekliyorlardı. bir gün gelip tahdidini bek- liyenlerden!.. 3 —Bu kabil teslihatın da Bir tele'on ki... Büyük Baba, küçük torununa dediki: — Yavrum, yarın senin doğ- duğün günün yıldönümü. Sana ne bediye alayım? Ne istersin? — Dedeciğim, öyle bir tele- fon al ki ben onunla mektebe gitmeğe lüzüm kalmadan hoca- nın suallerine cevap verebileyim. Bir sipor haberi Iki arkadaş arasında: — Necminin © kaynanasının üzerine atıldığı hakkındaki ha- beri okudun mu? Hayır... — Nasıl olur, bütün gazeteler yazdı. » — Ben gazetelerin spor sayı- falarını okuyorum. Çiftçinin Mantığı Mahkeme reisi şahitlik mevkiinde bu/20n uzad lunan bir çiftçiye sordu: — Peki efendim, bu tarlayı, on beş rençper beş saaite sürdüklerine göre, otuz rençper kaç saatte sürebilir? — Süremezler efendim. — Neden süremesinler? ; Çünkü önce on beş rençper orayı işte ora : ba zaten sürmüştür. Kurt Mukallidi Muallim talebsine sordu: i — Yayrum, senin babanın san'eti ne/hâlâ orada duruyord — Ağaç kurtların mukallididir, — Nasıl iş 0 öyle? : — Bir antikacının dükkânmda bazı|düm, do'e. Genç biraz daha kekeledikten son döşemelere kurt yemiş gibi delikler de ra dedi ki: piş — Efendiler, ne vakit ki.. ne vekitj ki. ben evden çıktım. O zaman bu dün- ya üzerinde iki kişi... iki kişi, bir ben, bir de babam benim burada ne söyliye ceğimi biliyorduk. Şimdi... &h şimdi İ- Devekuşunun Ayakları ğ Küçük Necdet, koltuğunun altında sormadınız, nereden gidilir? dediniz, bir kitap olduğu halde eve geldi. Anne » si sordu: — Bu cici kitabı nereden aldın? — Anneciğim bu mükâfat, Bana hay vanat hocası verdi. — Dersini iyi bildin demek. Ne su- al sordu? — Devekuşunun kaç ayağı var? di. iye sordu. — Ne cevap verdin? nu öğrendim, fakt öleki çocuklar ki misi beş, kimisi dört dediler, Benimki! hakikate en yakın olduğu için hoca mü küfatı bana verdi, Üç ayağı vardır, dedim!. Ey nasıl oldu da hocan sana mü- kâfat verdi. Çünkü devekuşunun üç de| gil iki ayağı vardır, | | Anneciğim sonradan ben de bu-| l Çocuktan al 'Haberi Ayın sonlarına doğru cebindeki ra suyu çekmiş olan bir adam yorgun argın eve dönmüştü. Evi yecek, içecek te pek kalmamışt... — Ne yapayım? diye düşünüp durur ken, eski pardesülerinden birisinin ce binde bir mısır riyali buldu. Artık 8 !vincine payan yoktu. Bu paranm ra. da geçmiyeceğini hatırma getirmiy: hemen çocuğunu yanma aldı fırladı. Kendisi de, çocuğu da memi du. Evvelâ, malüm ya can boğazdan | lir, bir bakal dükkânma uğradılar, Â dam, elindeki parayı uzatarak bir şey istedi, Bakkal, hayretle ceyap verdi: — Fakat beyim, bu yerli para İğil,“bu burada geçmez. - Adamın suratı iki karış asıldı. gunun elini tuttu, oradan bir eczaneye gittiler. Eczacı da bu yağlı müşteri; ikaz etti, j — Aman beyim bu yerli para değil, *| burada geçmez. ği Burada da bu işi yürütemiyeceğini “| anlıyan adam, sahte bir hayretle: — Ya öyle mi, dedi, süphanallah caba bu parayı nereden almışım? o Bu söz Üzerine çocuk: n — A babacığım, dedi, nereden nı nasıl bilmezsin. Demin bakkala di gösterdiğin bu para değil miydi? Yol Sağlık Vermiş Yabacı bir adam,” © bir sokaklarında dolaşıyor, bir türlü dığı caddeyi, 1 “ yor” Nihayet köşe başında oturan bir adama, bu. re nasıl gidileceğini sordu. Adam, ıya tafsilât verdi. Buradan doğrn gidin, ğına bir sokak “gelir, oi sapıp yürüyün biraz sonra sağa nihayet bir meydana vavromız. le nın sağ tarafına sapın köşeyi döni ten sonra düz ve geni, lir cadde aradığın yerdir. Adar: dikkatle dinlediği bu İrinyet etti. Bir ceyrek o © kadar İrüdü. Ve tek -* hareket ettiği ki vardı. Kendine yolu (© “© eden ad Vah yah, bu sefer asabi ve yorgun ona Yi ık laştı: p — Tarifinizle hareket r*'m, dön“ buraya zeld — Evet, istediğiniz yer burasıdır. — Peki neden beni bu kadar yordu. nuz? — Efendim, siz orası neresi? diyi