- öğüdü dil İ —4— VAKM 18 Kümunsani 1931 VAKII ngilterede 7 milyo aç ve İşsiz var Bugünkü telgraflar İrigilterede iktisadi buhran neticesi olarak pamuk sanayii patronları ile amele arasındaki ibtilâf zünden patronların fabrikaları - kapamayı ve (250,000) ameleye ol vermeyi kararlaştırdıklarını ildirmektedir. Esasen Lângşayir fabrikaları, şimdiye kadar ge çirmediği en vahim buhranlara © maruz bulunuyordu. Geçen sene - zarfında bu fabrikalarm uğradı- © ğa zarar (47,000,000) İngiliz li- rasına Yarmışlır. 929 Senesinde — bu fabrikaların ihracatı (yüz otuz beş milyon dört yüz kırk dokuz - bin dört yüz elli sekiz) Sterline © vardığı halde 930 senesinde 87,573,548 Sterlini geçmemiştir. Iktısadi buhran mensucat fab- - rikalarıma münhasır kalmamış — bütün İngiliz sanayii bundan mü- o teessir olmuştur. Meselâ Ingilte- renin çelik ve demir ihracatı geçen sene (1,221,000) ton ek- o silmiş ve bu yüzden azim zarar- hasıl olmuştur. “Bu suretle Ingiltere ticaretinin © 158,796,376 isterlin kadar zara- ra uğradığı kaydolunmaktadır, Geçen sene zarfında İngilterenin © ithalâtı 387,306,968 isterlin art- — mışh. Diğer taraftan İngilterede iş- > sizlerin sayısı günden güne ka- barmaktadır. Bu ayın beşinde yapılan bir istatistiğe göre işsiz- > lerin sayısı 2,617,770 idi. . Son hadiseler yüzünden bu “rakam aşağı yukarı üç milyona “varmış bulunuyor.Çönkü telgraf- larda verilen malâmata göre j fabrikalarının kapanması ine (250,000) kişi daha açık- kalmıştır. Bu işsiz kalan üç “milyon amelenin aileleri de nazarı dikkate alıncak olursa çalışmak “kabiliyetini haiz oldukları, elle- san'atlari bulunduğu halde cihan iktisadi buhranından Hindistandaki siyasi çe evvel açıkta ve aç tehlikesine omaruz olan in miktarı yedi, yedi buçuk milyonu buluyor, demek- . İşsiz kalan ameleyi devlet içesile şimdiye kadar geçin- en İngiltere hükümetinin mali riyetinin de yavaş yavaş tezel- e başladığını hatırlamak lâ- Onun için İngilterede geçtikçe adetleri artan işsiz- ler karşısında Ingiltere büküme- tinin ne vakte kadar mukavemet eceği meselesi efkârı umumi- i işgal eden bir sual nokta- ril REDİ FONSİYELERİN KAZANAN NUMARALARI hire, 16 (A.A.) — Yüzde üç faiz- ikramiyeli kredi fonsiye tahville- Tinin bugünkü çekilişinde: 1586 senesinde çıkarılmış tahviller- 386.776 numara 50.000, 1903 se de çıkarılmış tahvillerden 687.097 50.000 1914 senesinde çıka- tahvillerden 25995 numara 0 000 frank kazanmışlardır. Dariltümunde: Haksızlık mı ? — ua Adem Nezihi B. Darülfünun divanına müracaat ediyor Geçenlerde fen fakültesinde müder| rislerinden M. Huavs ile müderris mu- avinlerinden Adem Nezihi B. arasında derse girmek yüzünden talebe huzurun da müessif bir hâdise olmuş, bu hi. disenin bir sui tefehhüm neticesi ol- duğu söylenmiş iken, uzunca süten bir tahkikatı müteakip Adem Nezihi; Beyin istifaya daveti şeklinde bir ka- rar verilmişti. Adem Beyin vazifesine bu suretle nihayet verilmiş oluyordu. O vakit tafsilen yazdığımız ve ki min mes'ul olduğunu işaret ( ettiğimiz bu hâdise, öğrendiğimize göre yeni bir safhaya girmek üzeredir. Bu kararı çok şedit ve haksız bulan Adem Nezihi B. tabiri veçhile, kerhen, istifa etmek le beraber darülfünun divanıan müra- saat etmeğe karar vermiştir. Adem Nezihi B. hâdise ve neticesi haklün- da şu şayanı dikkat sözleri söylüyor: —“ Bu hâdisede kabahatli de olsam, sımfa haksız olarak ta girsem M. Hu- vasla yaptığım münakaşa hiç te muğs- yiri ahlâk ve edep değildi. M. Huvas elile işaret ederek beni adeta kavmuş bunun üzerine ben de knedisine on s6- nelik muallim olduğumu, bu yapılân muamelenin doğru olmadığını o söyle- miştim. Fakat ceza ile fiil arasında bir münasebet aramak lâzımdır. Bir münakaşa yüzünden bir hocaya azil ve listifa teklif edilir mi, memleket kânün- ları böyle haksız hir hale milsaade e- der mi? Kanun hilâfı hareket etmiş bile olsam bunda şahsi bir menfaatim yoktur. Bilâkis hüsnüniyetim vardır, Müderris Ali Vehbi B. bir hafta evel ban& emir vermiş, fakülte riyasetini de bir mektupla haberdar etmiştir. Be nim hareketim ders saatini boş bırak- mamak, faydalı bir iş görmek ve ni- İhayet aldığım emri tatbik etmektir. Ali Vehbi Beyin emir vermiye salâ- hiyeti yok ise niçin vermiştir, verdiği halde niçin kendisine bir şey yapılma. mıştar. Sönra muavinlik için banâ tekrar müsabakaya girmemi teklif ediyorlar. Böyle bi rteklifin adaletle ne münase- beti vardır. Böyle bir hâdiseden dola- yı evele eyapılmış ve kazanılmış bir mü sabakadaki hak nasıl iptal edilir. Divana müracant ederek hakkınım teminini istiyorum... Darülfünun divanı bu gün toplana- caktır. Bu meselenin bugünkü celsede mevzuubahsedilmesi mümkündür. Yine söylendiğine göre Adem Nezihi Beyin fkinei imtihanında M. Huvasm tabii o Jârak mümeyyizlik edeceği söylenmek- tedir. VAKIT — Âdem Nezihi Beyin bir kere imtihan verdiği ve bu imtihan ne. ticesinde müderris muavinliğine tayin edildiği muhakkak olduğuna göre her hangi bir kusurundan dolayı azli cihe- tine gidilebilir, fakat resmi bir imti. han ile milderris muavinliğine ehliyeti dandik edildikten sonra bu ehliye! vevi. kası nasıl olur da cezaen iptal oluna bilir? Eğer hakikaten denildiği gibi Adem Nezihi Beyin geçirdiği imtihanda M. Huvasın mümeyyiz olarak — bulunması lâzım ise niçin Âdem Wezihi Beyin ge çirdiği imtihanda evelce bu zatın reyi- ne ve takdirine müracaat — edilmemiş- tir? Yok eğer M, Huvasın rey ve fik rini almak saruri değilse evelee yapı lan imtihan neticesi niçin bugün iptal edilmek istenilmektedir? Bahusus a- ralarında çıkan hâdiseden sonra Aden Nesiht Bey M. Huvasın mümeyyizliği- ne itiraz ederse haklı değil midir? Divan bugün tıp Fakül- tesi reisini seçecek Yeni reislik intihabi esnasında daha çok tebarüz eden tıp fakültesi müder- risleri arasındaki ihtilâfı ve sebepleri- tihabat neticesini darülfünun emaneti. ne bildirmiştir. Mesele buzünkü divan içtimaında mevzuubahs edilecek ve di- van Tevfik Recep Beyle Süreyya Ali Beyden birisini tercih ederek keyfiyeti vekâlete bildirecektir. Tayin hakkı ve js bertafsil yazmıştık. Fakülte dün in | kâletindir. Bu münasebetle bugünkü divan içtimamın canlı hararetli olaca- ğı tahmin ediliyor, İ l l | MR Bir kopya yüzünden Jemirden gelen bir telgraf, Amerikalı bir o misyonerin milli varlığımıza tecavüzünden bahsediyordu. o Memleketimizde mektep açan, yıllarca yaşayan yabancıların, halkın ruhunu sez- miş olmasını beklemek, yersiz bir ümit sayılmaz, Değil yıllarca hatta aramızda pek az kalmış insaflı ecnebilerin Türk seciyesi, Türk ahlâkı hakkında çok müs- bet hükümler verdiği her gün duyulan şeylerden olduğu için bu son hadise önünde nefretle beraber derin bir hayrette du- yuyoruz. Hadiseyi anlatan telgraf, vak'a beraber Amerikalı -sözüm ona- muallimin ruhunuda pek koyu çizgilerle açık açık göste- riyordu. Beni ew çok düşündü- ren, üstünde alıkoyan nokta da işte bu maneviyatın fotografi- sidir. Belki o telgrafı okumamıştınız- dır. Hülâsa edeyim: İzmir kole- jinde çocuklardan bazıları kop- yaya kalkışmışlar. Muallim bun- ları yakalamış. Cezalandırmak hakkıdır. Fakat bu herif, çocuk- ları yaptıklarına pişman edeceği “yerde, tutmuş: — Siz Türkler zaten hepiniz faziletsiz insanlarsınız. Sizi idare edenler de öyledir! Gibi iğrenç bir hezeyana baş- lamış. Bereket çocuklar hep birden sınıfı terkederek o küstah ada- mn tecavüzüne mibayet verdir- mişler. Başlangıcın azgın şidde- tinden . anlaşılıyor ki, Amerikalı, karşısında dinleyici | bulsaymış, her cümlesi başka bir cürüm olan tecavüzlerine ağız dolusu devam edecekmiş. Kopya, en basit manası ile hırsızlık, sahtekârlıktır. Bu zillete düşen çocuk, hangi milletten olursa olsun cezaya lâyıktır. Böyle çirkin birşeyi müdafaa aklımızdan geçmez. Fakat bu meseledeki cürüm ile cezayı nasıl telif edebiliriz? Kabahatli çocuk- ların yanıbaşında küstah, müerim bir muallim var. Çocukların ka» bahatleri ferdi birer günah sa- hâsında kaldığı halde, hocanm cürmü çok cemiyetli bir çirkin- lik siması ile herkesi iğrendiri- yor. Buraya kadar, muallim ve ta» lebe, sıra ve kürsü çerçevesi içinden hadiseye bakmış oluyo- ruz. Davanın birde milli tarafı var. Bu Amerikan yobazı, kendi beldelerini dolduran haydut sü- rülerinden utanmadan iki çocu- ğun kopyasını nasıl olüyorda bütün millete teşmil edilecek bir faziletsizlik sayıyor? Bütün cemaatleri, cemiyetleri, sindikaları, hatta resmi teşekkül- leri bile cani çetelerine baç ve renlerden fazilet dersi almak ihtiyacını, biz Asya isteplerinde de düymiyacak bir medeniyet merhalesinde idik. Yirminci asır- da haydut kıralları yetiştiren bir memleketin evlâdı bize yan ba- kamaz Çoçuklarımızı zehirliyen, şerefimize saldıran bu karanlık maksatlı fesat yuvalarından ne zaman kurtulacağız? YAZAN : Ömer Rıza Kizil Gömlek. — 119 i Haricilerin ne demek istedikleri İ o Mehmet (Ali) nin emirnamesini asi irak Mısıra gitmiş, orada Kaysi azley- lediğini tebliğ etmiş, Kays, (Ali) nin de yanına gitmiyerek Medineye dün- müştü, ondan sonra (Ali) ye iltihak letmişti. Muaviyenin istediği olmuştu. Kays damı yerine Mehmet gibi toy, basiret. him bir ülkeye tayin olunmuştu. Onun ilk hareketi, Mısırda iğtişaş çıkmasına sebep olmuştu. Memhet, Bl sırdaki Osman taraftarlarına haber göndererek onlara: — Ya bana itant edersiniz, yahut Mısırdan çıkarsınız! Demiş onlar da: — Biz ne sana İtaat eder, ne de bu radan çıkarız! Diye cevap vetmişler, ve iki taraf a- rasında cidal başlamıştı. Sıffin muharebesinin devamı müdde tince Mısırda tedafüi bir vaziyet alan Osman fırkası (Ali) nin hakeme ram olarak ordusile geri dönmesi üzerine vaziyetini değiştirmiş ve tecavüze geç- mişti. Mısırda emniyetten eser kalmamış. ie ... AT, ordusile dönüyordu. Fakat or- bundan bakşa hizipler çoğalmıştı. Os. manm katillerinden müteşekkil olan fırka kendi kendine gidiyordu. Hake- me müracaati doğru bulmryan ve (Ha- kendine bir yol tutmuştu. Bunlar öte kileri gördükçe: — Beher Allahın düşmanları! Alla hin işine ne diye kul işi sokuyorsunuz. Diyor ve onlara kırbaçlarla, sopa: Tarla hücum ediyorlardı. Ötekiler: — Allahın düşmanları biz değil siz. siniz! Aramıza tefrika soktunuz ve İşi mizi berbat ettiniz diyorlardı. Bunlar böyle didişe didişe giderek Küfenin evlerini görecek derecede şeh re yaklaşmışlardı. O zaman efkârı ammesinin bu vazi- yeti nasıl telâkki ettiğini gösteren bir hadise şudur: Ali, Küfeye yaklaştığı zaman bir ihtiyara rasgelerek onunla konüşmuş- tu: — Sen bizimle birlikte gazaya işti. rak etmedin mi? — Hayır. Hasta ve zaiftim. — Öyle ise zarar yok. — Bizimle Şamlılar arasında vuku: bulan hadiselere ne dersin? — Bu hadiselerden sevinen ve içle- rinde kin duyanlar da var. Sonra müte essir olanlar da var. Ben de müteessir Terden idim. — Doğru söyledin. (Ali) biraz daha ilerlemiş ve ansar- dan Vedia oğluna tesadüf etmiş ve o na da sormuştu: — Halk ne diyor? — Yaptığınız: beğenenler ve be ğenmiyenler de var. — Fikir sahipleri ne diyorlar? — Diyorlar ki (Ali) nin büyük bir is İzaman toplıyacak, yıktığın ne zaman yapacak! — Böyle mi diyorlar?!, — Daha fazla söylüyerlar!, — Ne diyorlar. — Diyorlar ki Ali kendisine muhale fet edenleri niçin bırakıp harbini millemedi. Niçin işini bir neticeye bağ” Tamadı?, — Bunların hepsi güzel. Fakat da- Zıtan, yıkan ben değildim! Artık ordu şehre giriyordu. Onu her evden kopan çığlıklar istikbal etti. Bu feryatlar Aliyi uyandırmış, o da; etrafına bakarak sormuştu: — Bu sesler ne? — (Sıffin) de ölenlere ağlıyorlar. Bir mahalleden geçilmiş ikinci bir; mahalleye girilmişti, Orada da ayni| şey. Her evden feryatlar yükseliyor. Ali, kendisini karşılamağa çıkan bir ih tiyara; İgibi mükemmel bir idare ve siyaset | siz ve idaresiz bir genç Mısır gibi mü- du geldiği gibi değildi. Saflar boşalmış! riciler) unvanile tanılan fırka kendi! İicaveeti yardı. Dağıttı, Metin bir kıta! vardı, yıktı. Dağıttığını bir daha ne| anlıyan yoktu — Kadınlarınıza söz dinletem& musunuz? Onları ağlamaktan vat remiyor musanuz? Harp nammdaki bu adam cevap di: 3 — Bi alar bir değli, iki değil, d€X gil ki onlara söz dinletelim. Yalnız © mahallede 150 maktul var, Daha sonra Naitiler mahallesine © rilmiştı. Burası Osman taraftari makla maruftu. Bunlar bağıra baf konuşuyor ve sözi.rini Aliye duy iyorlardı “anki ne yaptı? Dolu gitti b İdöndü.. Ali bütün bu tarizlere sex çıkar yarak hükümet konağına ilerledi. F kat o Küfeye girerken Hariciler ond ayrılmışlar ve Haruraya doğru ilerl& mişlerdi. Bunlar Aliye de, Muaviyefti de düşman kesilmişlerdi. Onlara Ali de, Muaviye de kâfirdiler. İkisir muharebe etmek lâzımdır. Bunlar V€ maksatla ayrılmışlardı. Tarih kitapl8* rının verdiği malümata göre ( bunlsf” (12000 kadardılar. Böyle bir : kuvveti bir tarafa ayrılarak tehditamiz bir va” ziyet alması çok tehlikeli idi, Haricilef hem Aliye, hem Muaviyeye düşman ok dukları halde onların ilk zararı Aliye isabet ediyordu. Çünkü onun hükmü sl tındaki yerlerde bulunuyorlardı. Hari“ cilerin nasıl teşekkül ettiklerini, nasl toplandıklarını Tâyıkile bilmiyoruz. Bunlarm İç yürü nedir? maksatlarf neden ibarettir? akideleri nedir? bun” lara iyice vâkıf değiliz. Bildiklerimiz bunların evvelce Aliye taraftar iken İbirden bire ona düşman kesildikleri" dir, Sebep te tahkim meselesi idi, Da ha evvel Ohakem meselesi çıktığı zaman bunalr evvelâ bunu kabul etmi$ ler, karşı tarafın kitaba müracaati€ ihtilâfm hallini kabul etmişler, ondan sonra bundan vazgeçmişler ve Alinin aleyhine dönmüşlerdi. Çünkü onlars göre Ali kitabın hakemliğini değil, 6$ ihasın hakemliğini kabul etmişti, Bu ga irip fikirlerin o zaman bile anlaşılma" dığını gösteren birçok ( delâil vard” Hariciler Alinin, Kur'anı değil fakat aşhası hakem olürak kabul ettiğini id dia ettikleri zaman Ali bir nutuk irat ederek onlara cevap vermişti: “Biz eşhasın hakemliğini kabul et miş değiliz. Kur'anın hakemliğini ka bul etmişizdir. Kur'an ise iki kapak # rasında duran bir yazıdır. Onun hüküm lerini söyliyen bir lisanı yoktur. Ona bir tercüman lâzımdır. İnasnlar ons okurlar ve onun ne dediğini nakleder” Ter. Fakat Hariciler her şeye rağmei kendi fikirlerinde sebat etmişler v€ Aliyi kâfir tnamakta ısrar etmişler di. Onlara göre tahkimi kabul edenle rin hepsi de kâfirdirler. Bu adamların vaziyetlerini tahlil etmekte uğradığımız müşkülütin ©" mühim sebeplerinden biri onların ileri sürdükleri bu fikirlere canla başla İ nanmaları ve bu uğurda hiçbir fedi- kârlıktan çekinmemeleridir. Bunların büyükleri de, küçükleri de bu içtihat lar uğrunda en müthiş işkencelere uğ” rıyarak ölmeyi eana minnet biliyorla” Şimdi biz hunların ne demek istedik” lerini anlamağa çalışalım. Bunun içi" onların İbni Abbas ile vukubulan bif münakaşalrmdan (istifade edebiliri& Hariciler Aliden ayrılarak Haruray8 gittikleri zaman Ali onların peşinden İbni Abhası göndermiş ve onlarla mü naakşaya girmemesini tavsiye etmişti Fakat İbni Abbas ister istemez onlar” la münakaşa etmek mecburiyetinde kal muştı, İbni Abbas onlara sormuştu: — Sizin hakemler aleyhindeki itira$ larınız nedir?. — Meseleler vardır ki Allah onlari İnsanalra bırakmıştır. İnsanlar onlarâ dair hükümler verirler. Fakat yine me seleler vardır ki Allah onlara dair ola" hükmü bildirmiştir. Kullarm bu hir kümleri tetkik etmeleriner onlar üzeri” be düşünmelerine imkân yoktur. — Fakat Kuran birçok işlerde udül olanların hüküm verebilecekelrini SÖZ lüyor. (Bitmedi)