—4 — VAKIT 13 Teşrınsani 193U GALETE a YAZAN : Ömer Rıza Aliye nasıl biat edildi! — Olabilir mi?.. Mehmet, teklif etti: — Sizi hemşirem Hazreti Ayşenin ER ğe. Eski Dost! Eski bir arkadaşının evlenme mera-|karı kocayı gazetelerini okurken bul- simine devet edilmişti Yanında dörtlda. Madam (Deba) yı okuyor, mösyö, sene evvel evlendiği karısile beraber git| sermayedarların naşiri efkârı olan bir| tiler. Salon dopdolu idi Memleketin) gazeteyi sürüyordu. #opraklarında 7 teşrinisani, cuma (Cenevre giden başmuharririmizden) — Üç günden be- ri fasılasız şimendifer seyahati yapıyo- | ruz. Ankaradan yola çıktık. Bugün (Talha) Alinin yüzüne bakarak; — Ben sana istemiyerek biat ediyo-| rum! dedi ve elini uzattı. şu satırları yazarken tren içinde şimali İtalya topraklarından geçiyoruz. Bu üç günlük seyahat esnasmda en £iyade bizi düşünceye sevkeden şeylerden biri geçtiğimiz toprakların manzarasındaki yıllardır dört köşesine yayılmış mek- tep arkadaşlarından birçoğunu da ora da buldular. Hele 45 Fransuva ile kar. şılaştıkları zaman adamcağızm ağzı kulaklarma vardı. aldığı gazeteleri: Hemen cebinden kendi gazetelerini| çıkardı, ve ev sahiplerinin ellerindeki- leri çekerek kendininkileri verdi. Sonra — Bu paçavralar ellerinizi kirletir! Uhut muharebesinde Hazreti Peygambe| re İndirilmesi istenilen bir darbeyi eli- İle karşılamış, o zamandanberi bu el iş lemez olmuştu. Talha, Aliye bu elini u- Talhanın sağ eli meflâçtu. Çünkü/ yanına göndersem memnun olur musu- nuz? — Kendisi burada mı? Mekkeden ge- ri döndü mü? — Hayır, geri dönmedi, belki de (Mekke) de kalmayı tercih eder. değişikliklerdir. Ankaradan trene binerek orta Ana- dolunun susuz ve ağaçsız boş manzara- sını gördükten sonra sahillerin verdiği yeşil teselli ile İstanbula gelen, bura. dan da Rumeli şimendiferini takiben Balkanları ve Merkezi Avrupayı geçen bir seyyah osmanlı tarihinin ilk inkişaf safhasında babalarımızı orta Anadolu- lan boğazlara ve İstanbula, buralar. lan Balkanlara ve Tunalara doğru sev öden âmilleri pek iyi anlıyoruz. Şüphesiz bu âmiller muhteliftir. 'akat bunların başı susuz ve kısır top- vaktam sulu ve feyizli topraklara git mek garuretidir. Babalarımızı Anadolu içerlerinden sahillere, sahillerdenRume li topraklarına cezbeden şey gittikçe ar tan yeşilliklerdir. Bunu yalnız silâh kuvvetile ganimet toplamak hevesine atfetmek hiç doğru değildir. Geçen haziran iptidalarında bir gün birkaç meb'us arkadaş ile Etimesut kö- yüne gitmiştik.Burada Rumeliden geti! rilip yerleştirilmiş olan çiftçileri gör- mek istemiştik. Köye vardığımız vakıt muhtar ile babasından maada bütün köylülerin kendilerine verilen toprağın kifayetsizliğinden şikâyet için Ankara- ya gittiklerini öğrenmiştik.Bu köylüler den bazılarının Rumelide kırk dönüm kadar tarlası varmış. Orada her sene bu tarlayı ekerek geçiniyormuş. (Eti- mesut) ta bu köylü iki yüz elli dönüm rüs'atinde toprak verildiği halde bunu| kâfi bulmuyor. Beş yüz dönüm verilir. se bunu her sene yer yer dinlendirmek ve:yer yer ekmek suretile ancak yaşıya ; bileceğini söylüyor! Rumeli toprağı ile orta Anadolu! toprağı arasındaki bu farkı köylülerin ağzımdan işittiğimiz zaman hayret için- de kalmıştık. Merkezi Avrupa topraklarına gelin ce, hiç şüphesiz buraları Balkanlardan daha feyizlidir. Balkanların ve mer- kezi Avrupanın topraklarında tabil su- rette mevcut olan bu kuvvei namiyeye bir de fenni ziraat usulleri ilâve edilir. se buralarda elde edilecek mahsulün derecesi hakkında kolayca bir fikir edi. nilebilir, Bununla beraber bugün Balkanlar ve merkezi Avrupa büyük bir iktısadi buhran içinde feryat ediyor. Çünkü sı- nal mamulâta müşteri bulunmadığı gi bi zirai mahsulât ta para etmiyor. Umu mi harpten sarsılmış bir halde çi. kan bütün bu memleketler kendilerini daha toplamadan umum! cihan buhra- nının gelip çatması ile ne yapacakları- ni şâşırmıştır. Birkaç hafta evvel Ankaraya gelen Fransız Ticaret nazırı Mösyö Flanden merkezi Avrupada yaptığı tetkikatını fransız heyeti vükelâsına bildirmiş. Fransız mazırının merkezi Avrupada İk «sadi buhran hakkında ver wat arkadaşlarını heyecana düşürmüş /ira hariçten ciddi surette yardım sdilmiyecek olursa bu memleketlerde i#atükoyu muhafaza etmek imkânsız örülüyormuş. Du vaziyetten bahseden mızı fransız gazeteleri bu memleketler çin mevcut mukavelelerin tatbik: hu- “üsunda İtilâf yolları aramak lüzumu. nu hatırlatıyorlar. Diğer taraftan ise iktasadi cihan buhranından daha az mü teessir olmıyan Türkiye hakkında Os- manlı düyunu mukavelesinin tamamen tatbikını istemekten geri durmayorlar! Acaba fransız gazeteleri merkezi Avru padan bahsederken yalnız fransız siya setine vasıta olan küçük itilâf memle- ketlerini mi kastediyorlar? Bunlar İle randan müteessir olan diğer mem- Jeketler arasında neden dolayi fark görmek istiyorlar? Eski Sırbıstan topraklarından geçer- ken zihnim bu gibi mülâhazalarla meş- gul idi. Bir aralık şimendifer bir fstas yonda durdu. Burası (Niş) idi. Şimen- diferin yirmi dakika kadar bekliyeceği ni anlaymca indik. İstasyonda birkaç zattı. Cemaat içinde şundan bundan tefeül edenler vardı. Bunlar Aliye uza| İtulan ilk elin meflüç olmasından mem- nun olmadılar, Bunu fena bir alâmet | telâkki ettiler ve Ali devrinin iyi bir devir olmıyacağını söylediler. Talhadan sonra Zübeyr getirildi. O da Talha gibi söyledi: — Sana istemiyerek biat ediyorum! dedi. Ve ona elini uzattı. Talha ile Zübeyri, bütün mera vea vam takip ettiler. Bunların birçoğu o İna bint ederken: — Sana şu şartla biat ediyoruz. Uzak yakın; kavi zaif herkes üzerinde kita. |bın hükmü icra olunacak. dediler. Ali: — Kabul ediyorum! dedi. Bint uzun uzadıya devam etmiş, bu) iş bittikten sonra (Ali) ilk hutbesini & rat etmişti. — Ey nas! elimizdeki kitap bize hay ri da, şerri de gösteriyor. Hayra sarı.) Diyerek pencereden fırlatıp attı. Karı koca bir an hayretle bakıştılar, Sonra yine nazik tebesstimlerle Wransu vaya dönüp konuşmağn başladılar. Pransuva o akşam yemeğe gelen köy papasına sofrada hayli kaba tariz- ler yaptı, Ev sahiplerini epey müşkül mevkilerde bıraktı. Zavallı rahip mutat tan evvel kalkıp gitti. Fransuva dostu- na: — Bir daha şu herifi çağırma! man| zarasına, kara cüppesine ve pis sakalı. na tahammül edemiyorum. | Diye tutturdu. Biçare ev sahibi; — Aman kardeşim, nasıl olur? papas efendi bizim gedikli davetlimizdir. A. Fransuva, Jakı ilk mektep arkadaşı idi. Senelerce ayni sıra üstünde yan ya- na ders dinlemişler, senelerce ayni bah çede koşup oynamışlar. Pazarları kâh biri ötekinin, kâh öteki berikinin evinde| eğlenmişlerdi. Şehir dışındaki gezmeler de de yine beraberdiler. Hulâsa çok se vişirlerdi. Lise tahsilini de beraber yap tıktan sonra kader onları biribirinden ayırmış, Fransuva Sorbonda parlak bir imtihan vererek memuriyete girmişti. Ama çok taşkın bir ruhu vardı. Keskin zekâsı kadar cüreti de parlaktı, Ve olur olmaz sebeplerden dolayı amirlerile çe- kişirdi. Nihayet bir gün dahiliye müsteşarile| aralarında geçenn bir kavgadan sonra|damcağızı kovmak nasıl elimizden ge işinden ayrılmış, Cezayire gitmiş, ce-İlir? nupta çalışmış ve dostlarının gözünden kaybolmuştu. Muhabere etmek te âdeti Fransuva l olmadığı için kimse onun nerelerde ol — Za yok, madem ki sen utanı- duğunu bilmezdi. yorsan, bu işi ben yapar, hortlağı ka Jak, onu böyle yıllardan sonra gö|prdan dışarı ters yüzüne döndürürüm. Dedi. rünce kollarımı açarak kucaklamış 8p-| Gil ti, hafta oldu. HAN F jünler geçti, hafta oldu. Hâlâ Fran müş, sevmişti, Karısına da; | — İşte sana o kadar çok bahsetti. suvada gitmek fikrine dair hiçbir eser|linız ve şerden uzâklaşmız. Farızaları, aa nik Diüneetami! görülmüyordu. Gece karı koca yatak o.|eda ediniz. Kazanırsınız. Allah birçok Diye takdim etmişti. dalarma çekilince dertleşmeğe başla.|şerleri haram kılmıştır. Haram edilen Jakın refahtan şişen göbeğine Yağ İmışlardı, Bu adam sade fuzuli bir mi şeylerin en haramı, müslümanm kanı seci Pramdiva hâlâ uayıf.ve yenkizdi İsafir olmakla kalmıyor, her işlerine|dir. Müslümanların bütün hakları ihlâs Yalnız. şişkin alnı, kabarık kaşları ve burnunu sokuyor, evi istediği gibi çevi-|ve tevhit ile takviye olunmuştur. Müslü| : i .İriyor, canı her ne İsterse onu yapıyor) manlar, herkesin dilinden ve elinden e- onların siyah kemerleri altında üflen Yünleri! min olduğu kimselerdir. Meğerki hakile Kadın: ola. Hiçbir müslümanın kanını dökmek — Ben artık sabredemiyeceğim. Ya|caiz değildir... Hepiniz vazifelerinizi i- İbuna bir çare bul, yahut ben yüsstizlü.|fa ediniz. Çünkü hepiniz mes'ulsünüz!, N İgu e aiaiak ou koyacağı Nutuk irat edildikten sonra herkes rana MA Diye ayak direği, Zavatlı ba, kafa; pa yasar Sebe oğlu ile taraf- Ayn i smı yeni bir fikir, bir halâs -müjdesi|tarları memnundular. | me ole hep Beraber Sıkarmak istef gibi kaşıdı. Bütün gece| Yeni devlet, onlarım gayreti ile ku. oturdular. Beraber dansettiler. Çoktan oradan oraya dönerek düşündü. Kalktı|rulmuştu. Onların yapacakları iş, ken görüşmemiş insanların bütün harareti) kendisine vaktile gelmiş bir telgrafın di siyasetlerini devlete yüklemek ve dev İsralarma yerleşesişti. tarihini lâstikle silerek düzeltti ve er.|let reisine sımsıkı sarılmaktı. Bu saye- p İtesi sabah kahvaltı masasında oturur.'de işlerini yoluna koyar, vaziyetlerini Sabaha doğru ayrılırken Fransuva ken getirmek üzere hizmetçisine verdi. düzeltir, ve bunu takip edecek hadisele yı ısralra sayfiyelerine davet ottiler.|ç çesi gün telgrafı açt. Bu kaynana.!ri seyrederlerdi. Jakm 80 bin franklık bir iradı vardı) anın müstncel bir davetiydi.. Dostuna! —26— ve rahatça yapıyordu. Bir hafta sonra) ,, (4. Fakat o, yine aldırmadı: Hazreti Alinin devlet riyasetine İn.) Frsasuvadan bir telgraf aldılar. Erte | px âlâ, azizim gidiniz ben sizi|tihâp olunmasından dolayı en çok meni si günü geleceğini bildiriyordu. Odası| lerim! nun olanlardan biri, Ebubekirin oğlu hazırlandı. Akşam üzeri kendi brikleri| © C.yabını verdi. Hüdisenin üzerin. Mehmetti. Hazreti (Ali) nin iş başına le pen dostu rem gittiler. i den bir ay geçti, Fransuva hâlâ bek.) gelmesi, onun ikbale ermesi demekti. staayon tenha idi. Tren gelince her) vor... Hax“*ti (ATİ) evine döndüğü zaman bü £amanki müşteriler, yolcular arasında WAS tün nilesl onu tebrik etti. Leylâ, İle) Fransuva da vardı. Evde ona odasını Mehmet te bunlar arasında idi. Tebriki gösterdiler. Yarım saat sonra eski dost müteakip, Mehmet, Leylâ ile birlikte tam bir proleter gibi maviler giyinmiş bir kenara çekildi. Hasanm Leylâya il salona girdi: | İtifatı, onu fazla takdiri, Mehmedin i- Böyle daha rahat oluyor, hem köy çinde şüpheler uyandırmıştı. Hasan, muhitine daha yakışır. Dedi. Leylâyı istiyecek olursa, Mehmet ona İlk saatler çok tatlı bir mazi derhatı. mukavemet edemezdi. İyisi, işi hallet. rı İçinde geçti, Yemek te ayni şetaretle mek ve böyle bir vaziyete mâni olmak. yenildi. Fakat çocukluk hatıralarına tı. Onun için Mehmet, Leylâyı yalnız dair olan sözler bitip tükenince ve eld. bulur bulmaz ona şu sözleri söyledi: df mevzulara girilince iki mektep arka — Leylâ! ben senin burada fazla kal İdaşı arasındaki telâkki farkları hemen manı istemiyorum. Dışarı çıkalım. Ve meydana çıktı. İ — Evet temeli sağlam değil- Jsehir civarındaki İhtiyar kadını evine Jak, burjuva zihniyetile cümhuri.| dir, diye teyit eti, çünkü Hay- /ridelim de biraz konuşalım. yetçi, Fransuva mutaassıp bir sosiya-| dar bey sağlam temcilerden hoş- | — Hay, hay. listti. Sermayenin zulmünü andıkça| Janmar. Baksana Halk fırkasın- Leylâ hemen kapıya doğru yürüdü köpürtiyor, burjuvanın hasmı canı oldu! dan neye çekildi? jve Mehmet onu takip etti. ğunu bağıra çağıra söylüyordu. | > “ Zeki kız, Mehmedin maksadını anlı) Ev sahiplerine tabii süküt d | Ismail Hakkı Bey mıştı, Mehmet onu kıskanıyordu. Onan Söylenen şeylere aldırmamak nezi Tamdıklarımdan birisi anlatı. |i<ir onu belki Medineden bile uzak'aş:| ile baş sallıyorlardı. İyon g > trrmak ve emin bir yerde bulundurmak Ertesi sabah salona inen Fransuvna, “Şu Profesör Ismail Hakkı be- Jistiyordu. ye hayret ediyorum, diyor, Serbes — O halde ben de Mekkeye mi gide yim, — Evet. Orada rahat edersiniz. Ba- husus hemşireme de arkadaş olürsu- nuz. Kendisi her halde sizi çok sevecek- tir, (Bitmedi) Borisin izdivacı Romanya matbuatından “Ade- verul,, gazetesi Bulgar kıralının evlenmesi hakkında şü mütale- ayı yürütmektedir: Bulgar kıralının evlenme mera simindeki sadelik şayanı dikkat- tir. Moda ve israfatın şiddetle büklüm sürdüğü bu asırda sade- liği tercih eden kıral ve kıraliçe bu hareketlerile etraflarına kıy- İ metli bir ders vermiş oldular. Kıral Boris ile Prens Civana- nin evlenmeleri kalbi bir rabıta ve alâka neticesi olduğu iddis olunmakta. ve buna delil olmak üzere de prens Civananm Papa- nın müsaadesini istihsal etmek Üzere bizzat teşebbüste bulundu” ğu ileri sürülmekte ise de bu iz- divacın, bir müddetten beri Ital- ya ve Bulgaristan arasında cere- yan eden dostluğu tarsin etmek gayesile vuku bulduğu inkâr ka- bul etmez bir bekikattir. Bu, Bulgar siyasiyununun Yugoslâvya dipiomatlarına karşı bir zaferi sayılabilir. Kıral Borisin izdivacı, Adriys” tik denizinden Karadenize kadaf olan yerlerde yaşamakta olaf Sılavlarnı bir kıralın - ki bu dt ancak Sırp kıralıdır - idaresi ak tında görmek ecmelinde olan v€ bu gayenin tahakkuku için çalr şan Sırp diplomatlarının sukut“ hayale uğramalarını mucip © muştur. Onlar, her balde Borisif evlenmeden ve Bulgaristan tab” tma varis bırakmadan vefatı temenni ederlerdi. Çünkü siy# seten kabil olmadığı takdirde bU suretle olsun Bulgaristan bu dutları içersine alabilecekler” ömidini beslemekte idiler. Halbt” ki bu tatl hülyaya mukabil bur” dan sonra Yuzoslavya, Şark bu” dutlarında Roma tarafından bi” maye edilen bir millet görecek” tir. Bu izdivaç yalnır Yuğoslavf* diplomatlarını şaşırtmış değildi. Ayni zamanda Balkanların siy4* vaziyeti de değiştirmiştir. Ba ke larm istikbali tetkik edilirke bu cihetin de nazarı dikk” alınması zarureti hasıl olmuşt., Bir Alman gezetesinin mutals? “Algemayne Çaytung, gazele sinin Bulgar kıralının izdiva€ hakkındaki mütalaası; Musolini irat ettiği kunda muahedelesin geçiştirmek istedi; fakat miş ateş gibi gözleri insanı çekiyor, ruhlarda tuhaf bir tesir yapıyordu. Ama göz altları çürüktü. Ve genç al nında vakitsiz kırışıklar, şakaklarında Havuza dair! Beyazıttaki Haydar bey ha- vuzunun babire tamirine uğraşıyorlar. Her halde vaktile çoğa yapılmamış olacak, irisi benim bu zannımı: soti pt ietkiki » emma aaa amamaamaa arkadaş dolaşırken gözümüze (elinde iki değirmen, müşteri arıyan fesli bir a:| dam ilişti. Türkiyedeki kıyafet inki- lâplarına rağmen hâlâ başımda fesi mu| hafaza eden bu adamın bir Türk olma- #ı ihtimalini düşünerek yanma yaklaş. tık. Başında fesini nasıl bir mülâhaza ile muhafaza ettiğini ve her tarafta ik tısadi buhrandan şikâyet edlidiği bir) zamanda iki değirmen ile nasıl maişeti| 'ni temin edebildiğini sormak istedik.| Fakat kendisi ile konuşamadık. Bütün! #uallerimize karşı: | — Türkçe bilmem, vallahi! ben boş nağım!,, kelimelerinden başka bir ce- vap alamadık. İkisi ayrı ayrı ihtiyar kadının evire zumundan o babsetti, Moselie. vardıkları zaman bu meseleyi evvelâ) gayesi, ber halde alp budü., fırkaya girmeden evel ne nazik |Leylâ actı: rında haksızlığa uğrayan bir Tir. ve icabında mutevazı bir adamdı. — Dinle Mehmet, ben bu şehirden) letin hakkını tanıtmak değin Tanıdıklarına ve dostlarına |uzaklaşmak ihtiyacmı duyuyorum, Nu |Onun istibdat ettiği gep Di karşı ne samimi bir vaziyeti /reye gidebilirim? ve sy ii be göre je vardı. Şimdi onu Taksimde, N Bu sus! Mehmedi biraz şaşırttı. Ley Haa li Yazlalaşmasl but Voyvada caddesindeki fırka |lânm zekâsı onun bu sunlinde besbelli yada nufusun fazlalaşn... 7 i İidi. Fakat Mehmet, hislerini yenerek ee, dan sıkışan o halka yerie# merkezlerinde görmek, konuş- wii yerler temin etmektir. mak, batia kendisini telefona (“Le (ayy min evinde kaldınız) Kral Borisin izdivac, çağırmak Monako prensi hai çe? umumi neticesinde mağcw suruna çıkmaktan dada müşkül!,, | — Asla! valfdem, burada öldü, ba.) Bulgar milletine kuvvetli bir Bence üstadın bu halini hoş |bam burada maktul düştü. Gördüğüm) kazandırdı" Italya şimdiye görmeli, Çünkü, malüm ya, onun |manzaralar beni çok yordu. Buradan Yoğuslavyayı Garpdan © tf fırkası demokrasi ile mücadele çıkmak ve biraz daha sakin bir yerde) bulunan Arnavutluk ile yık ediyor, i yaşamak İstiyorum. yordu, şimdide buna Bulgari9 Mehmet Asım | Toplu İğne | — Baska hir sebep vok mu? İnzimam etti.