ee m Uğursuz bir yıldönümü Bugün mütarekenin yıl dönümüdür. Mütareke, silâhların elden bırakıldığı devirlerin adıdır. Fakat Türk valanın- da bu kelimenin harpten daha korkunç, hücum ve istilâdan daha kanlı bir ma- nası var. Bunun içindir ki o kelime geç tikçe her Türk, vicdanında bir sızı ve yüzünde haksız bir tokat yanması du- yar. Kafkastan Basraya, Kanaldan Die leye ve Makedonyadan ta Karpatlara dayanan cephelerde dört yıl boğaz bo- gaza çarpışan ordularımız yorgun ve yaralı idi.SonraAmerikalı bir sulh hav- varisi, yeni bir (İsa) ruhile ortaya atıl. mıştı. “Barışınız!” dedi ve muhariple- rin haysiyetine, ülkelerine bozggunluk gelmiyecek çareler bulduğunu söyledi, Biz, zaten ne ülkelerimize yabancı topraklar katmak, ne zengin komşuları yağmaya vermek, ne de başka vatanla- rın yangınlarında gururumuzu parlat- mak için muharebeye girmiştik. Gerçi bizim elimizde de silâh var ve göğ. sümüzden kan akıyor; fakat bu silâhı sırf vatanımızı korumak için çekmiştik.! ve yalnız şerefimize saldıranlarla boğu şarak kan dökmüştük. Amerikadan yükselen vicdan sesini işte bunun için yumuşak ve akla yakın bulmuştuk, “Mondros, a gidişimiz de bu inanıştan ileri geliyordu. Eğer o müta rekenin bir pusu, yeni cinayetler için kurulmuş bir âğ olduğunu bilse idik huduMarda son damla kanımızı akıtır ve ölürdük. Evet medeni düşmanlarımız bizi ora da güler yüzle karşıladılar ve hileli, iki manalı maddelerle silâhlarımızı bağladıktan sonra ahitlerini bozdular. Söylediklerini yaladılar. Ve yapmadık- Tarı şenaati bırakmadılar. Bu yüzden değil midir ki, memleket- te mütareke denince herkesin tüyleri trpertr, vicdanları sızlar ve yüreklerin de haysiyet yaraları kanar, Mütareke bizi biribirinden azılı iç ve dış iki düşman arasında bırakmıştı. O uğursuz günlerde Türk vatanı, hem mağlâbiyet acısını tatmış, hem kendi göğsünde büyüttüğü çiyunların dişleri- le zehirlenmişti. Memleket güya mütareke içinde idi. Mütarekelerde iki taraf biribiri aleyhin de çalışmazlar. Fafat bu mütarekede bizim kollarımız bağlanırken karşı muzdakiler iki ellerine birer kılıç daha almışlar ve can evimize hücum etmiş- lerdi. Kasketlerinde tunç armalar parıl dayan ne haydut sürüleri gördük! En Tabut *“Puskin, den Za Yapıcısı Nakleden: Hasan Şükrü mama | KIZIL E3 G (Dera | ÖMLEK Tabut yapıcısı “Adrian Prokhoroff,|uzak bir yere göndermiyerek kendileri un son eşyası durgun bakışlı bir çiftine yakın diğer bir “tabut yapıcısı, ile beygirin çektiği cenaze arabasına kon- muş, dördüncü defa olarak “Zasmanni- a, dan “Nikitakaia,, ya doğru ilerliyor- du. Tabut yapıcısı bütün eşyası ile be- raber göçüyordu.. Dükkânmı kilitledik! ten sonra kapısının üzerine satılık ve- ya kiralık olduğunu ilân eden bir levha yapıştırdı ve ağır adımlarla yeni ika-| metgâhmın yolunu tuttu. Hayalini uzun müddet teshir eden ve oldukça mühim bir para mukabilin- de eline geçen sarı boyalı küçük eve! yaklaştığı zaman; ihtiyar tabut yapıcı- sı hiçbir heyecan duymadığını ve se- vinmediğini anlıyarak kendi kendine hayret eti, Evin yabancı eşiğine ayak bastığı zaman içerdeki karma karışık hali görerek irkildi, Eski evinin on s€- kiz senelik intizamı (hatırına geldi ve derin derin içini çekti. İki yızı ve hiz metçisini ellerini çabuk tutmadıkların-/ dan dolayı azarladı ve sonra onlara yardım etmeğe başladı. Evin intizamı pek az zaman içinde tesis edildi. Mu- kaddes tasvirlerle dolu tekne içinde ça- nak çömlek bulunan dolap, masa, sofa ve yatak odanm her köşesine munta-| zam bir surette yerleştirilmişti. Usta» nm bütün sermayesini teşkil eden muh- telif yenkte ve muhtelif hacimde tabut- lar ile içinde matem şapkaları ve örtü- leri bulunan bir dolap mutfak ve sa lon eşyasını teşkil ediyordu. Kapıde €- linde ters döndürülmüş bir meşale ile; aşk ilâhesi “Cupidon., u tasvir eden bir resim üzerinde şu yazılar hakkolun- muştu: “Burada sade ve renkli tabutlar sa- tılır, kiraya verilir ve eskileri tamir e- dilir.., Tabut pâyitahtırm kızları yatık 6 dalarımna çekildiler, Adrian evin her ta- rafını gezdikten ve her şeyin yerli ye- rinde olduğunu gördükten sonra pece cerenin kenarına oturdu ve çayın ha- arlanmasını emretti, Münevver kari pek iyi bilir ki. Sha kespeare,, ve “Walter Seotte, tezadı muhayyelemizde kuvvetle canlandır-i mak için kendi (mezar kazıcıları) ni lâtifeci, şen birer insan olarak tasvir etmişlerdir, Fakat biz hakikatten uzak KSM 2k Ava RES büyük devletlerden birinin bunlara"or- laşmamak maksadile onlara imtisal et- dum!,, dediğini işittik. miyoruz. İtiraf etmeğe mecburuz ki ti- Mütareke yılları gerçi uzun sürdü, zim (tabut yapıcısı) nın haleti Tuhiye- gerçi o günlerin acısı yüreğimizden) si ile, iştigal ettiği kap kara ve soguk Şıkmıyor çe çıkmıyacaktır. Fakat o dev| mesleki arasında tam bir ahenk vardır. rin her felâketi gibi bir takım nimetle- Adrian daima meyus ve düşünceli ri de vardır. Son istiklâl Okavgasında!yir adamdı. Çok nadir olarak ihtimal parlryan Türk yatağanları, o mütare- yi yalnız kızlarını pencerede tembel ke denilen zulüm çarkında bilenmişti.| tembel oturup geleni geçeni seyreder- Milletlerin hayatı için bu karanlık d€-İken veya tabutları sattıkları esnada ta- virler mukadderdir, Tarihin kaydettiği|lisiz ve fakir kimselerden fahiş bir fi- milletler, zafer ve mağlübiyetin ikisini|at isterken gördüğü vakit — tekdir için de tatmışlardır. Yalnız bazıları cevher ağzımı açardı. İşte bu sebepten dolayı i- $iz olurlar ve bu karanlık içinde koybo|di ki Adrian pencerenin yanında önün- lup giderler. Biz bu karanlıktan yeni! deki semaverden doldurduğu yedinci bir zafer güneşi çıkarmak mucizesini bardağı bitirirken her zamanki gibi me gösterdik. Öyle bir güneş, ki hâlâ ona|lânkolik bir tefekküre dalmış, kendin- bakanların göz kamaşmaları geçmemiş! den geçmişti. Bir hafta evvel mütekait tir. mirlivanın cenaze merasiminde bar! * Tarih lekelerini kan temizler ve bi-|tan boşanırcasma yağan yağmur haya- zim lekemizi Sakaryadan ta İzmir ki-| inde canlandı. yılarma kadar Yayılan cephelerdeki) (& Ne fena şeydi 07. Birçok matem cüp) üç yüz bin Yunaslı kanı silmiştir. Ya! peleri sırsıklam olmuş, birçok şavkalar rın fatih dedelerimizin huzuruna alnı-! şekillerini değiştirmişlerdi.. Zaruri bir muz açık olarak b İsok masraflara girmişti. Zira cevaye hakikaten acmacak bir halde bulunu. yordu. Bu yüzden uğradığı zararın, bir seneden fazla ölüm yolunda çabglr yan dükkân sahibinin ihtiyar karısı merasiminde giyilen matem elb'seleri| İsimler ve roman isimleri pu isimlerle sahipleri arasın- da münasebet, bazılarında da tezat vardır. Meselâ bir Ser- vet B, tanırsınız ki zengindir. Muvafık. Sonra bir Saadet H.a tesadüf edersiniz ki nâmütenahi | bedbahttır. Roman isimlerinde de böyle- leri çoktur. Yani muvafık düşen- lerle gayrı muvafık düşenler. “Trukhina,, tarafmdan tazmin edilece- ğini Ümit etmişti. Fakat ihtiyar kadın hâlâ yatıyordu. Vasiyetine rağmen va- rislerinin öldükten sonra onu bu kadar a yaminin romanları sayılabilir. Zira bu genç romancı “Fatih - Harbiye,, tramvayile gider, gelir, oturduğu ev, eskiden bir hasta- nenin “dokuzuncu hariciye ko- İ ğuşu,, imiş. Peyami her zaman bu apartıman bahçesinin “Mah- şer,, gibi kalabalık olduğunu söyler. - â uyuşacaklarından korkmağa başladı. Bu düşünceler ansızın kapıya vurulan İüç yumruk darbesi ile inkıtaa uğradı. — Kimdir 0? Kapi açıldı. İçeriye ilk bakışta bir alman işçisi olduğu tahmin edilebilen bir adam girdi. Neşeli bir tavırla ta- but yapıcısına doğru ilerledi. Şimdi i- şitmiş olsak gülmemize imkân olmıya” cak tuhaf bir rus şivesi ile: — Affınızı rica ederim muhterem komşum dedi. Sizi rahatsız ettim. Si- zinle mümkün olduğu kadar çabuk ta- nışmak istedim. Ben kunduracıyım. İs- mim “Gottlied Sehultz,, dür, Sokağın! ucunda tam sizin pencerelerinizle karşı karşıya olan küçük evde oturuyorum... Yarm evleniyorum. Sizi ve kızlarmızı İ yemeğe davet için geldim.,, Bu davet samimane kabul edildi. Tabut yapıcısı komşusunun bu temiz! kalpli haline teşekkürden sonra oturup bir çay içmesini teklif etti. Iki dost derhal kaynaştılar. Ve konuşmağa baş ladrlar.. “Adrian” sordu: — Meslekin ile aran nasıl, — Eh.. şöyle, böyle, Şikâyet ede mem. Benim işlerim seninkine benze- mez. Bir canlı kundurasız yatabilir. Fakat ölü tabutsuz olamaz... — Çok doğru. Fakat yaşıyan bir in san kundura almak iktidarında değilse| onu kimse uyıplamaz yalınayak gezebi- lir. Lâkin ölü bir dilenci tabutuna Başıza bugün bir bir adam bulunuz! — Dikakt et! Ali biatimizi kabul et-Jnun tarafından ayni şekilde kabül o miyecek olursa ona bir başkasını bula-| lunmuş, ve ayni şekilde kovulmuştu. cağımızı ihsas edecek sözler söyle! Belki bu sözler onu yumuşatır. Onu bu makamı bir kere daha zayi etmemek i- çin teklifimizi kabule sevkeder, Heyet hareket etmiş, Alinin evine girmiş, onun tarafından kabul olunmuş tu. Bunların içinden biri kalkarak bir takım sözler söylemişti. — Ümmet, her nasılsa başsız. <«İmrş- tar. Biz Osmanın katlini istemi orduk. Yalnız şikâyetlerimizin nazarı dilkate alınmasını istihdaf etmekte idik. Tanı madığımız, kim olduklarını bilmediği miz bir takım adamlar bu cinayeti irti- kâp etmişlerdir. Fakat, bu yüzdei üm- metin başsız kalması İcap etmez Biz sizden istirham ediyoruz. Siz bu işe en lâyık zatsınız. Bu işi deruhte ediniz. Hazreti Ali szÜn ilerisini dinlemek si temedi, Ayağa kalktı ve bağırdı; — Buradan çıkıp gidiniz! Alinin bu sayhası, Mısırlıların hep- sini titiretmişti. Bunların hepsi savuş- mak için yol ararken içlerinden biri Ali ye dönmüş: — Öyle ise biz de başımızın çaresine bakar, başka bir adam buluruz! demiş ti Ali, tekrar bağırdı! — Kimi bulursanız bulunuz! Heyet geri dönmüş, aldığı cevabı bil dirmiş ve Alinin kendilerile konuşmak istemediğini, yüzlerine bile bakmak is- beş para vermez. Bu şekildeki muhavere biraz daha devam etti, Nihayet kunduracı kalktı ve tabut yapıcısma davetini tekrar e- derek veda etti, Adrian ve kızları ertesi günü tam on İkide yeni salın almmiş evlerinin kapısından çıkmışlar ve komşularının meskenine doğrulmuşlardı. Ekseri mo- der Tomancıların &det ettikleri gibi “Adrian”in üzerindeki rus «Caftan» ını ve kızlarmın Avrupakâri tuvaletlerini tasvir için burada fazla durmıyacağım. Yalnız daima resmi merasimlerde giy- dikleri sarı manto ve kırmızı ayakkap- ları Tâbis olduklarını söylersem lüzüm- suz bir şey yapmış olmıyacağımı zan- nediyorum.. Kunduracının mütevazı düğününde karılar ile beraber alman işçileri ve us- taları en başta olmak üzere kalahalık bir davetli kütlesi hazır bulunuyordu. Rus memurlarından yalnız bekçi “Yourko,, davete icabet etmişti. Ev sa- İhibinin — mütevazı ismine — rağmen hususi bir alâkasma mazhar oluyordu. Yourko yirmi beş sene bekçilik vazife- sini sadıkane ifa etmişti.. Eski payitah- tı harabezara çeviren meşhur “1812, yangınında küçük ve sarı renkteki bek- çi kulübesi de yanmıştı. Ba amansız düşmanın definden sonra bunun yerin- de beyaz pirinç çizgilerle kül rengi di- ger bir kulübe kaim olmuştu ve Yorko önünde elindeki baltası ve sıtındaki arhlı abası ile ileri geri dolaşmağa başlamıştı. Yourko Almanların mühim bir kıs- mı tarafından pek çabuk tanındı. Hat- ta bunlardan bazıları pazar gecesinden pazartesine kadar külübesinin damı al- İtında yatmağı âdet edinmişlerdi.. |. Adrian vakit geçirmeden ergeç ona) lâzım olacak bu adam İle tanıştı. Sof. rada ikisi de yan yana oturdular. “Herr Sehultz” karısı ve kızları sof- ra teşrifatını ikmal ve aşçıya yardım ettiler. Biralar dolup boşalmağa başla- dı. Yourko dört bardak kadar attı. Ad- rian da ondan aşağı kalmadı. Kızları bu hale hiddet ettiler... “Almanya, tü İzerinde dolaşan mükâleme mevzuu ted- rici surette şiddetleniyordu. Ev sahibi birdenbire herkesin nazarını kendisine celbetti. Kapalı bir şişe açarak rusça ve yüksek bağırdı: — Sevgili “Lowise,, imin sıhhatine! Şampanyalar köpürdü. Ev sahibi ka rısının sevimli yüzünü şefkatle öptü ve bütün misafirler sevgili “Louise,. in şe refine bardaklarını içtiler. Ev sahibi İ-; ilani simi temediğini bildirmişti. Sebe oğlu bundan fütur geti.medi. Ertesi gün Küfelilerden bir heyet teş kil etti, Onlara Zübeyre gitm erini ve devlet reisliğini ona teklif etmelerini söyledi. Onun başlıca arkadaşlarından Kerrus oğlu bunlarla beraberdi. Sebe oğlu ona da gizli talimat verdi: — Zübeyri iknaa çalış. Fırsatı fırsat bilmesini, yoksa başkasını bulacağımı- zı, onun da ebediyen mahrum kalacağı. nr söyledi! Onun hırsını tahrike çalış- Bizi her halde bir an evel bir adam bul mamız ve onu başa geçirmemiz zaruri- dir. Yoksa encâmımız fena olur. Heyet kalkarak Zübeyrin evine git- tiler. Onu evinde bulamadılar. Zübeyr, Medine haricine çıkmıştı. Heyet onu ta- kip etti. Arıya sora, onun ikâmetgâhunı buldu ve kendisile konuştu. Heyetten biri maksadı anlattı: — Biz size biat için geldik. Küfeli- ler ötedenberi sizi isterler. Mısırlılar ve Basralılar da bizimle birleştiler, He! pimiz sizi istiyoruz! Zübeyr, tahammül edemedi. O da yüzlerine bağırdı: — Küteliler, Mısırlılar, Basralılar, kim, siz kim, Defolunuz buradan katil ler! Zübeyr ayağa kalkmış ve devam et- mişti: : Bütün bunlarla bir şey yapılama- yınca (Sad ibni Vakkas) ile Ömerin oğ İnn Abdullar yoklandı. Evvelâ Sade gi- dildi. Sad şu cevabı vermişti: Gerek benim, gerek Ümerin oğlu Abdullahin bu şeylere tamamız yoktur. Onun için teklifinizi reddediyo- İrum. | — Fakat Sebe oğlunun heyeti ısrar etti: — Müslümanlar darma dağınık oldu lar, başsız kaldılar. Yazık değil mi? — Yazık mı değil mi o bize aittir, Siz buradan defolunuz... En son olarak gene Ömerin oğluna müracaat edildi, o da reddetti, Müracat edilecek başka bir kimse kalmamış gibi idi. Daha doğrusu, müf- sitlerin işine yarıyacak devlet ve hükü- met başına geçerek hariçten (gelecek kuvvetlerin takibatını durduracak, ve bu suretle müfsitlerin bir anda mahve dilmelerine mâni olacak bir kimse kal mamıştı, Sebe oğlu başlıca adamlarını toplı- yarak vaziyeti müzakere etti, | — Şimdi ne olacak? bü adamların biri de teklifimizi kabul etmedi. Ne ya palım?. Meymun oğlu eski fikrini ileri sür- dü: — Biz bu işleri olduğu gibi bıraka rak buradan kaçalım! Fakat Sebe oğlu buna muvafakat et medi ve hemen emretti: — Gafikiyi bana getiriniz ve ne yâ, pacağımı görünüz... Gafiki geldiği zaman Sebe oğlu ona vaziyeti anlattı. — Rüesanm biri de devlet reisliğine yanaşmaktan korkuyor. Buna.xarşı bir çarem var, —N edir? — Medine halkı tazyik ederek bir halife bulmağa mecbur etmek... Bunu ! yapabilir misin 7. — Yaparım! — O halde Medine halkını mescide davet et ve onlara de ki. siz hemen bir adam bulunuz, ona biat ediniz. Bulup ta biat etmezseniz topunuzu kılıçtan ge çiririm! bakalım me tesir icra eder. Gafiki bu emir mucibince hareket .. ti. Halkın mescitte toplanması için mu nadiler çıkarttı, Evlerine kapanan, müf sitlerin şerrine ugramamak için onlar” dan sakınan ehali, munadilerin dayeti- İne icabet zaruretini hissettiler. Halk, bin bir ihtiyat içinde meselde çıktı. Mes cit doldu, taştı. Gafiki ayağa kalktı ve söz söyledi: — Ey Nas, dedi, devlete bir reis bul mak size ait bir vazifedir. Bütün üm met sizin hükmünüzü kabul eder. O hal de başa kim geçecekse onu hemen bulur — Ümmetin en büyük işleri sizin &i-İ yuz ve ona biat ediniz. Bizde size ittiba bi yağmacı, cani eşkiya heriflere Miledeyiz. Fakat böyle yapmayacak olur? kaldı? Siz mi bu ümmetin mukadderâ-| are, o zaman iş değişir. Şayet siz bugü tile. meşgul olacaksınız. Huda bilir, e- evimde bulunmasanız hepinizi kılıçtan geçirir, size terbiyenizi verirdim. Haydi defolunuz. Talhaya giden Basralrlar heyeti o- ——————— ———— — Azir misafirlerimin sıhhatine!.. Misafirler teşekkür ettiler, “Sıhhatine,, ler biribirini takip etti. Her misafirin ayrı ayrı sıhhati için bardaklar dikildi. Tam bir düzüne küçük Alman şehir- lerinin şerefine içtiler. Evvelâ korporas (bu vazifeyi ifa etmezseniz yarım hepini- İze katliam edeceğiz. Sizin Alinizi, Tak hanızı, Zübeyrinizi ve daha başkaları! kılıçtan geçireceğiz. Siz aklınızı başımı" za toplıyarak bü İşi bir an evvel başar” imağa çalışınız, yoksa siz bilirsiniz. BW rada dul kalmak kadın, öksüz brraki” mak bir çocuk görülmez. Sizi bunun çin topladım. Fırsatı ganimet biliniz. Ahaliden bir söz söyliyen olmadı. G8 fiki, bu sözleri söyledikten sonra içinden biri kalktı, —Burada beklemekten ne çıkar. Kak te ayrı ayrı herbirinin şerefine içtiler, kınız, Aliye gidelim, derdinizi anlatir Ustaların ve kalfalarn şerefine iç.|lm. Belki bir çare bulur da bizi bU yonlar heyeti umumiyesinin ve bilâha-! lâketten kurtarır. İçtiler.. içtiler. Halk meclisten boşandı. Alinin evi* Adrian büyük bir şevk ile içti.. Ve olgiden yolu tuttu, İçlerinden bir çoğu kadar neşelendi ki lâtife ile kendisi şe-/nun evine girdiler, kendisini gördüğü refine de içilmesini teklif eti. Misafir. Gafikinin mescitte neler söyledi d lerden biri, şişman bir ekmekçi bardağı naklettiler. En nihayet ondan im” nı kaldırdı ve bağırdı: dilediler. İçlerinden biri ona: — Kendileri için çalıştığımız insan.) — Sana bint edelim. İslâmiyetin DİS? ların, müşterilerimizin şerefine!.. naklettiler. En nihayet ondan imda Bu teklif diğerleri gibi meşe ve itti-İğımızı görüyorsun. fakla kabul edildi. dedi. tiler..