101 kişi ile Ss — ğ mülâkat... isterim ki çekirdekten yetişsin... Mahmut Beylerdeydim. Mahmut Be. yla bana dastluk, arkadaşlık babala. mmızdan miras kalmıştır. Rzell ve ebe di dostluk. Kendisi işini, hesabını bilir. Çürük tahtaya tesadüfen bile ayak basmaz. Büyük adam, zengin adam olmamıştır. Lâkin küçük adam ve fakir adam da değildir. Hesabımı, kitabini bilmek #2- yesinde bütün buhranları âtlatmağa muvaffak olmuş, bir çok zenginler te- pe taklak yuvarlandıkları halde, ©, haciyatmaz gibi ayak üstü durmuştur. * Haremi de kadm, kadımcık bir ha- nrmdır. Mahmut Beylerin kendilerine göre bazı yemekleri var, Bunlarm re- çetesini herkes bilmez. Ben, arada sırada kendimi onlara davet ederim. Bahçeleri büyüktür. U- zaktân denizi de görür. Geçen vapur- lara yüksekten bakmak ne zevklidir. Bir kameriyenin içinde sofra kurul-i muş. Ne tertipli adamlar... Her şey ye| rinde... Kuzu çevriliyor. Onun için bir saat kadar beklenilecek. Sofraya oturduk. Modası otuz senedenberi geçen mastika rakım Mahmuot Beyin kav'ında daima bulunur. Buzlu mastika. Metesi ne? Bulun, bâkayım... Kokoreç! Bu, çevril- mekte olan kuzunun ciğer ve barsakla-. rından yapılan uzun bir kebaptır ki Ru Meliye mahsustur; pek İyi bilmiyorum ama arnavut veya rum, belki de kara- kaçan, vani ulah icadıdır. Her halde gayet lezzetlidir. Parmaklarınızı ya- larsinez, —Yemekler ve mezeler bahse mevsu değil!, Sofraya konduk: Mahmut Bey. le haremi, Oğlu Muhsin (20 yüşında), ve baldızı, benedniz cennet ve aydmlığı ve bilhassa kokoreç neş'e. - arttırdığı gibi çenelerimizi de çör- Lâkırdılar enteresandı; kimse kim- myi tıraş etmiyordu. Hanrm ar söylü. Yer. Mahtum Bey — Muhsin — hayata atılacak, Evet, o çağa geldi. Bin bir Projeden bahsediliyor: Bir balıkçı annim şirketi tesisi ve isinin de ona dire'tür olması. Ye- »İ bir #iyasf fırka kurulması ve onun 'Yaşmın tashihi ile meb'usluk. Rizede çay siraati. Bir türk tranaatlan.| tik vapur şirketi. Yaman ve kocaman bir bonbon fabrikası. Eğridizden An.Jedenler bile onü bırakıp başka işe giri) | On defa milyoner, on defn da müf- ya bir şimendifer. Bir gündelik|şiyerlar. Dektor, banker, oluyor; bay-İlis olmasını, ne istiyorum! Meslek, bir Züzete, ki, ayni zamanda on şehrimizde! tar, olel açıyor; kaptan istasyon mü miskinlik Skâcak. Daha sayayım mı? Muhsinin|dürü oluyor; mimar, şairlik ediyor. Es.ridye deği bayali derya gibi engin. Projelerini de|kiden yalnız doktorluktan istifa eden. şryayım. tatlı anlatıyor. Hepsinde kâr var. Her Beyden evvel kazancı yerleştirmek için kükaları tedarik etmeli, Muhsin fenni romanerlârı andırıyor: eş seyahat, yerin dibinde köy teşki- Ha.. az kaldı unutacaktım: Muhsi-| Pa98; Win tertümeihali. Muhsin nerelerde ©- küdu? Fransada okudu, Almanyada 0- kudu, Belçikada okudu, İsviçrede oku- İU Avusturyada okudu. mezundur? lak Miyter, *iştesi bir ar gülümsedi, ve: — Oğlum, biçilmiş kaftan bir Meslek buldum, dedi — Ne? Enişte Bey. AN > Romancrlık. Mühen, az kaldı terbiyesini Lâkin babasının gizlice bir bana, de önn bakması vaziyeti kurtardı. kaçan, belâgati kösteklenen Yag in sastu. Bir alman gibi ehemmi- *€ şapur şupur yemek yiyordu. Mahmut Bey bana salata tabağını raya sonra gülümseyerek söze gi" Kelâm ince idi: tig, Muhsin o devre yetişmedi. Şekirdekten yetişirdik. “ bey; — Öyle, öyle, öyle, öy” 4 H. Mahmut Bâöyinki: — Öyle, öyle, öy. Kız kardeşi: — Öyle, öyle. Ben — Öyle. Yemeğin ortasında, sanki bir teta. vüz ve taarruza uğramış gibi, Muhsin İsinirlendi, cebinden marsık gibi bir yap rak sigaram çıkardı, onu nümayişle iyaktı, kafasını üç veyrek sant sofradan çevirdi. Tavrı ile protesto ediyordu. Mahmut Bey, devamla: — Değil mi, Celâl Bey? Sizinle hariciye tahrirat ka- lemine devam ederdik, Fakat kulunu- yun sizden yedi yıl fazla kıdemim var. dı. Ne vakit terfi #deceğimizi, ne vakit ne olacağımızı bilirdik. Bütün daire er. kânı çekirdekten yetişmişti En buda. lamız bile görgülü idi. Adap, erkân, say gi. Ah, o zamanlar, ah! Hiç kimse g- saslı bir pot kırmazdı. Mes'ele ve gaile çıkarmazdık. Hayatımız az çok tanzim! edilmişti. Her ay bir kaç altm birikti.| rir, sonunda bir millik alırdık. Işte, me- selâ, şu fakirhanc.. Memür böyle olduğu gibi esnaf, tüe- car, san'atkâr da öyleydi. Mahalle bakkalı günün birinde milyoner olmaz. dı. İlerleme yavâş yavaş olurdu. Geri- leyen, düşen, yuvarlanan yok gibiydi. le, de müstakardı. Evet... evet... Çekirdek- ten yetişmek başka şey! Sigortalı... — Hangi gün filân yüksek makam. da bulunacağım? — Ne zaman zöngin olacağım ve zü- ğürtlükten infisal edeceğim; at, araba, ev, sayfiye, akar, anahtar sahibi olâca- ğım? Emin olunuz ki dirayetli ve terakkiye namzet bir zat, hatta bir genç hep bun- larm hesâplarmı yapabilirdi. Bacanak Bey bü fikir üzerine Mak- Mae İİ ae — Evet, birader. Şimdi vaziyet büs bütün değişti. Pirenklerin “earriöre,, de dikleri — maslek — artık yek.. Yetiş. mek, çekirdekten yetişmek lâzım değil. Meslek, bundan böyle yalnız küçük me murlar, ancak aaşğılık esnaf İçindir. Muhsin dinliyor, dört kulakla din. diyor. Bacanak bey devamla: — İşler fena gidiyor diyoruz; piya. sada kriz dehşetli Neden? çünkü ne memuru memur, ne esnafı esnaf! H. si beceriksiz. “Carriâre,, yapmak âdet değil. Bir ilmi, bir fenni nasilsa tahsil Ter vardı. Hanımın biri sordu: — Meselâ? — Çok, çek... Bâkayım, aklıma ge- lenlerden bir kaçını sayayım: Meşhur sadrasam Keçecizade Fuat Paşa; Zaptiye nazırı Ekselans İsmail! Şemsi molla; Hariciye nazırı Sava Paşa, ve Dr. Cenap Şehabeddin Bey; ve Dr. Hüse. yin Suat Bey; ve Dr. Riza Tevfik Bey, ve Dr. Abdullah Cevdet Bey.. Kahka. hangi ilimden ve hangi mek: halarla gülüşüyorduk. Biz böyle hatif mübahaselerle oyalanırken Muhsin Bey — Muhsin öyle itibari şeylere ku-|oğinmuz yeni bir konferansa hazırlanı. restlik ne fena şeyler! Şu köşk, bahçe- Bamaz. O, her şeyi görmüş, anla'lyormuş, Tütün paketinin üstündekiler, dönümler tam 140,000 lira ediyor- Muhsin projelerini saya dursun) notlara bakarak hitabesine başladı: — Celâl Beyfendi. — Efendim. — Birim peder ve bizim enişte bey geçmiş devrin adamlarıdır, anlamaz. Jar. (Ben de, onlar da, yerin ta dibine Devanila: — Onlar bu devrin icapla rmi anlâmarzlar, aniryamazlar. Onlar bu gibi işlerde susmalıdırlar, Onlar istirahat etmelidirler. Onlar bundan böyle artık tekaüttürler. Onlar... (Tahammül... Hepimiz tahammül) e diyoruz.) Gene 0: — Meslek, “carriâre, çok. kardı, okuyor) Bakınız, başka yerler. de ne oluyor. Yirmi siyasi: filân, #4. Min, filim ve #nire Bunların hiç biri Bunun içindir ki mevkiler de, servetler) sir intihabatını kazanmadık., S. F. erkânı Balıkesirde intihebetı Kezana- madıkları için seviniyorleri S. F. nın mühim erkânından bir zat Balıkesir belediye intiha- batında C, H, F, gın kazanma: sından bahsedilidiği sırada şöyle demiş: — Balıkesirde S, F. nın inti- habatı kaybetmiş olması bizim | için hayırlı olmuştur. | Zira fırkamız burada kazanmış olsaydı herkes sabık meb'usu Vehbi B. gibi geri fikirli bir adamın mözaheretile kazandığı- mızı zannedecekti, buda S. F. | için iyi olmıyacaktıl,, | Biz bu sözleri işidince birkaç gün evvel Vehbi Beye birtakım arkadaşlarının başlarına binlerce köylüyü toplıyarak Balıkesirde yaptıklarından bahsettiğimiz de“ veli nümayiş hadisesini hatırladık. Ve bu sözlerde o nümayiş hadi- sesinin sıhhatini | teyit ve tasdik eden bir mana bulduk. Halbuki Balıkesirde develeri donatarak, üstlerine çoluk Ç0- cukları bindirerek dolaştırmak suretile binbirçeşit insanları top” lıyan ve adeta büyük bir isyan kafilesi şeklinde nümayiş yapan kimseler bütün bunları 5. F. teşkilâtı namına yal NE. Bu takdirde acaba “iyi ki Balıke- Diyen zevat Balıkesirde bu işleri yapan teşkilât ile hiçbir alâkaları olmadığını ilân edecek- ler midir? yoksa bu sözler sade- ce kapalı mahfellerde ileriye sü- rülmüş itizardan ibaret mi kala- caktır? Beşiktaş belediyesi Beşiktaşta bir belediye teşkili içinreylerin toplanmasına dünde Ortaköy Camisinde devam edil- miştir. V Dün akşama kadar sandığa Beşiktaşta (müstakil © belediye isteyen 8000 rey atılmıştır. meslekten yetişmemiş, hiç biri hukuk ve siyasiyat okumamış. Yirmi milyo- ner; Filân, filân, filân, v. s, Edison. O dünyanın en meşhur mucidi! İlk mek- tepten olsun çıkmamış, o Pasteur... © dünyanm en yaman mühterii! Doktor bile değil, Siz ne #öylüyorsunuz? İn- sanların teşebbüs kuvvetini kırmağa yelteniyorsunuz, beyfendiler... . Ben bir midye veya isti- im ki kabuğuma yapışık ya İşte bizim baba, bizim enişte bey hâ- lâ bu kafada. Bem ne yapmalı imişim, bilir misiniz? Seksen papel maaşla İş, Zirat, Emjâk, imar hatta esnaf banka: larmdan birine yerleşmek, ve, yavaş ya- vaş, ağır ağır, tedricen yetişmek. Se Tarım size: bu devirde meslek kaldı mı? Piyasa zenginlerinin kaçı çekirdek ten yetişme? Memurların, elçilerin? Ah, efendim, peder bendeki teşebbüs kuvvetini körletiyor. Anlamıyor. Söylü- Yorum, dinlemiyor. Bir çok işlere giri- şecektim, mâni oluyor. Elimi, ayağımı köstekliyor. Muhafazakârlık an'anepe- muş. Bunları derhal, ama derhal sata. lim, Cenubi Amerikadan — guano — gübresi getirelim. Onu, Anadoluda, şimendifer hattı boyunda kiralıyacağı- mız geniş araziye dökelim, ilk sene bi-| re beş yiz mahsul alalım. Zengin ve idi geçtik. Kırardık, morardık, sarardık.) İmilyoner olalım. Sonra bütün garp vi- âyetlerini ekelim, bicelim. Bu paralar- la seksen bin yeni İS açalım. Kazana! lum, âleme kazandıralım. Yiyelim, dün. yaya yedirelim, dedim. Santimi santi- mine hesaplar yaptım. Saatlerce bu he- sapları kendisine anlattım. Dinledi, u- zun müddet dinledi. Ben, bazı noktala- rı benden soracak sandım. Sonunda ne Biz vak|tan mülgadır! (Cebinden bir pusula çı.|dedi, bilir misiniz, efendim? Şu görü söyledi: — BUDALA... Celâl Nuri İ 3 — VAKIT 25 Teşrinievvel 1930 sama “ Önümüzdeki kış! Nasıl geçecek diye me- rak etmiyor musunuz? Fatin B. fevkalâde bir kış afâimi yok, diyor Sonbahar içindeyiz. Sıklaşan | yağmurlar kışın yaklaştığını bil- diriyor. Gerçi son- EM bahar, bir çok se- İ nelere göre ğüzel ve mutedil geçi- #8 yor. Fakat kapimi- za kadar yaklaşan N kış acaba nasıl ge- çecek.. Bunu me rak etmiyor musu- nuz? Fatin B. Geçen sene bu bahis üzerindeki hararetli muba- hase ve münakaşalar tabii unu- tulmamıştır. Kışın çok şiddetli olacağına dair yapılan tabminler “Istanbul halkını hayli endişeye sevketmiş, neticede Kandilli Ra- satanesi müdürü Fatin B. hoca- mızın itidal tahminleri kazanmış” Onlar havada Pilot önündeki kâğıda yazdı — 2600 metro irtifada uçu- yoruz, Nelli... Genç kızın yanaklarından doğ- ru penbe bir dalğa dolaştı. En ; yüksek “irtifada âşaği “Baktığı zaman bile genç pilotun gözü kararmaz, başı dönmezdi. Lâkin yanındaki genç kadının gözleri- nin derinliğine bakınca gözleri kararır, başı harekette bulunan tayyare pervaneleri gibi fırıl fı- nl dönerdi. bu sefer de gene öyle oldu. Tayyareci erkek kadınını bir kartalın dişisine duyduğu ibtiras- la seviyordu. Gözleri genç ka- dının ; gözlerine | ilişince 5000 metre irtifada uçtuğunu zanne- | derdi. Ceyms, ne zamadanberi Nel- liyi tecrübe etmek istiyordu. V 1a, genç kızın kendisini sev bu kâfi mi idi? O, Nellinin aş- kından emin olmak istiyordu. Başının içinde kivrım kıvrım kıvranan bir istifham vardı? Acaba Nelli kendisile beraber ölmiye razı mı idi? Nellinin aşkı kendisini olüme sürükliyecek ka- dar kuvvetli mi? İşte genç pilotun günlerden beri cevabını veremediği sual. Ceyms (o bunları düşünürken makinada bir çatırdı oldu. Tay- yarecinin gözleri telâşla açıldı. Ne oldu?. Kaza mı?. Makinada bir arıza mı var?.. Pervane yavaşlıyordu. Genç kız da bir fevkalâdelik olduğunu anladı ve kâğıda şu cümleyi yazdı: — Ne oldu Ceyms? Makina- mı bozuldu? Vaziyet saklanamıyacak kadar mühimdil Motörde mühim bir | arıza vardı. Birdenbire pilotun zihnine bir yıldırım düştü: İşte Nelliyi tecrübe etmek za- manı gelmişti, onun aşkının ölüme kadar kuvvetli olup olma tı, Bu bahis üzerinde dün Fatin beyle görüştük. Fatin bey, önü- müzdeki kış nasıl geçecek sua- line gülerek : — Bunu Aptülfeyyaz beyden sorunuz, dedi. Sonra şu sözleri ilâve etti: — Her vakıt söylediğim gibi, fen henüz bize (48) saat son- raki havanın şekli hakkında hü- küm vermeğe imkân vermiyor. Gerçi bazı ihtimaller ve farazi- yeleri ileriye sürenler yardır. Fakat bunların bir kanun şek- linde kabuline henüz imkân yoktur. — Bu seneki kış hakkında hüküm şeklinde olmasa bile bir tehmin yapılamaz mı? Fatin B. tekrar güldü : — Bu senede kışın mutedil olacağını ümit ederim. Vaziyette fevkalâde bir cihet ve alâmet yoktur dedi, nişanlandılar ! Amerikan hikâsesi dığını şimdi anliyabilirdi. Kale- mi acele acele kâğıdın üzerinde | oynattı! — Motör biraz duracak, Nellinin dudakları bembeyaz ince parmakları ile kâğıda: — Peki şimdi he yapacağız? Diye yazdı. Aralarında kâğıd- la muhavere cereyan etti; — Ne mi yapacağız, yalnız bir tek paraşut var. Al sen onu a- şağı in! —Deli misin sen? — Neden?. ed — Sensiz mi ineceğim? — Yavrucuğum.. Ikimizii den kurtulmasına imkân y ğer bir saniye daha teredd edecek olursan sen de. ben de öleceğiz. Benimle beraber ölüme koşmanın mawası yok Nelli? — Zararı yok seninle öleyim | Ceyms Eğer sen istersen para" diğini biliyordu. Biliyordu ama şutu al in, ben tayyarede kalı- rım, Ceymis öğrenmek istediğini iki üç saniye içinde öğrenmişti. Artık tayyare düşse de, ikisi parçalansalar da ehemmiyeti yoktu. Böyle göğüsgöğüse ol duktan sonra, Maamarfih emen kâğıda karaladı : —Bir paraşut var ama ikimi- ze de yeter, Ben seni, senin aş- kını tecrübe etmek istiyordum. Hemen sırtındaki paraşutun tokasını sıkıştırdı, ONelliyi iki koltuğunun altından yakaladı. kendisini boşluğa salıverdi. Havada dört sıcak dudak bir- birine iliklendi. Bu dört duda- ğın kopçası bir altın alyanstan çok daha güzeldi. Onlar havada nışanlandılar. LM Gayri mübadillere tevzint Ankara 24 — Gayri mübadil- lere dağıtılacak 65 bin İngiliz lirasının tevzi bir müddet için ) tehir edilmiştir,