Yazan: Mebrure Hurşit Reis bey, Karımı da, çocu- ğumu da ben öldürdüm! Ne şa- şıyorsunuz? Yüzüme ne diye ba- kıyorsumuz? Hayır deli değilim diyorum size Karımı ben öl. dürdüm. Onu ben... Ben boğ- dum! Şu ellerimle boğdum! Heyecana kapılıyorum sanma- yımız. Size harşeyi anlatdcağım. Vekil tutmadığıma da şaşmayı- nız, Müdafaa edilmek istemiyo- rum ki... Hem ne diye istiyeyim! dafaayı kurtulmak, © yaşamak emelinde olanlar ister. Bense biran evvel idam hükmünü ver- meniz için yalvarıyorum, o Düşü- nünüz, karımı da, çocuğumu da ben öldürdüm! Öldürdüm diyorum size... Öl dürdüm! Yok, yok korkmayinız! Öyle deli gibi bağırdım diye hiç te- İâş etmeyiniz. Göreceksiniz.. Mü- Şimdi herşeyi sükünetle anlata- cağım. O zaman siz de delir- mediğime inanecaksınız! Beni her halde tanırsınız de- gil mi Reis bey? Başınızı sallı yorsunuz, içinizden; ,, Senin gibi kudretli bir sahna san'atkârını tanımıyan olur mu?,, diyorsunuz. O kudretli san'atkârı belki dün bilmiyenler de vardı Reis bey, fakat karısını boğan, çocuğunun kafasını parçalıyan katili bugün mektep talebesinden tutun da yerinden kıpırdanamıyan ihtiyar nineye varıncıya kadar herkes tanıyor: Reis bey hiç öyle kaşlarınızı çatarak yüzüme bakmayınız. Sadede gelmemi istiyorsunuz değil mi? Birinci perdeden, facı- anın ilk perdesinden başlıyayım. Kulağımda biliyor musunuz ne ötüyor? Gonkun sesil sanki: sa- kın... shkan... sakın! Demek is- termi gibi örüyor... Ama neden bu gonk sesi benim faciam baş- — lamadan evelde inlemedi, neden o zaman da ba- i na ,, Sakın! inanma!,, diye hay- kırmadı? Sahi, o zamanlar ben facia- değil, tatlı, mes'ut bir kome- diya girdiğimi sanıyordum. Ha- yalımın bu güzel piyesi ikinci perdede kederle yuğrulmağa baş- landı... ve reis bey üçüncüyü ha- ber veren Gonk sesleri tıpkı o Ölüm ve matem havası çanlar gibi ağlıya ağlıya inledi! ii; Evet, evet hiç sabırsızlanma- | yın, başlıyorum İşte. kulaklarım neden mi tıkıyorum, neden mi ellerimi üzerlerine bastırıyorm? Şey... Ama sakın çıldırıyorum sanmayın! Kafamın içinde hep hep gonk seslerini andıran oğul- tular, iniltiler duyuyorum : da... kulaklarımı tıkıyorum! Ama fay- da vermiyor... Onlar sanki be- ynimin içinden geliyor. Çocuğun kafasını karyola demirine çarpıp | arçaldığım zaman böyle acı acı ir ses gelmişti... Beynim... Bey- nim,. Söylesenize ne zaman beni bu azaptan kurtaracaksınız, söy- | lesenize? Daha hâlâ bir şey an- latmadım diye idam bükmü ge- cikiyor? Öyle mi, Sahi mi? Peki! Artık dudaklarımı içinden ko- | pup gelen hezyanlara kapataca- | ğım... Yalmız, yalnız yalnız faci- | ayı anlatacağım.... * * * Reis bey, servet ve şöhret diye anılan iki peri daha genç kulrklarımda | çalan | yaşıta kapmı çalmıştı! San'atımı sonsuz bir aşkım, kudretime büyük bir imanım vardı. Kadınlı erkekli herkes beni şımartırdı, Sahneye çıktığım zaman benimle beraber güler, titrer ve ağlardı. Yazın Avrupada dolaşır, kışın tiyatromun başına (dönerdim. Hayat benim karşımda sanki binbir çeşit leziz yemeklerin di- zildiği bir sofraydı. Zevk, şöhret pora, rahat san'at, zafer, ihtiras her şey, herşey elimi uzatmamı beklerdi. Önceleri bunlara hay- rân gözlerle bakan aç, bir gün geldiki hepisine doydu; evet Başka şeyleri, hayatın önüne serdiği zevk sinisinde bulunmü- yan şeyleri özledi. Aşk istedi i sevilmek istedi. Uzatılanları be- ğenmedi, onlarla gözlerini doyur- | madı. Şöhreti, parası için degil, kendisi için sevilmek istedi. Geçici heveslerle karşılaştığı kadından : “Ne büyük, ne kud- İ retli bir san'atkârsınız | Son ro- lünüzde bilseniz beni ne sarstı- nız, ağlattınızl, yerine “Kudre- tinden, san'atından bana ne! Se- ni iyiliğin, büyüklüğün için sevi- yorum.,, Sözünü bekledi. Halbuki onlar hakikati değil yalanı, bakırı değil yaldızı seven bakar körlerdendi! Aşkın basmakalıp sözlerinden bıkıp da samimiliğe susamış bir halde içlerinden sevebileceğim birine gönlümün duygularını sa- de gözlerimin dili ile anlatmak istediğim zaman bilir misiniz be- ni hayalin iriştirdiği ışıklı yüce dağ tepesinden nasıl bir inkisar uçurumuna fırlatırlardı! Ben gözlerimi şefkatle haykır- tırken, bilir misiniz ne derlerdi? * O gaçenki piyeste sevdiğin kadına söylediklerini bana da sayıp döksene, banada o ilâhi aşk anını yaşatsana!,, Evet böyle derlerdi! Bin bir ümitle uzattığım sevgi dolu ka- dehi sırf kelimelerin yaldızıma | bürünmediği, sırf şatafatlı olma- dığı için itip kırarlardı! Onlar, yıllarca bana hayran- lıklarını çeşit çeşit (şekillerle döken bu yalan âlemi âşıkları küçük beyinsizler bende # beni» değil, şöhretimi, san'atımı, kud- retimi severlerdi. O çehre, O yürekle beni kar- şılarında alelâde bir insan, basit bir memur şeklinde görseler eminim başlarını çevirip bak- mazlardı ! Onlar, açlığımı doyurmıyan, ne istediklerini kendileri de bil- miyen bu zavallı mahlüklar ba- na bakarken, kollarını bana u- zatırken beni “benim, çebremi, “benim,, duygularımı değil filân eserde yaşattığım kıskanç, ateş- i Ki âşıkı, bilmem hangi dramda rolünü yüklendiğim büyük feda- i kâr kahraman tipini severler i onum için gözyaşı dökerler, onun i için gülerlerdil İşte reis bey, beni hayatın ö- nüme serdiği zevk hazinelerin- den usandıran bu yalan ve yıl- sanki buna imkân varmış gibi- benliğin? O aralık sokakta çok hoşuma giden bir kız gördüm. Belli et- meden günlerce peşi sıra gittim dız âşıkları oldu. Kendi kendime kalbim, hislerim, yözüm hulâsa | için sevilmeği düşündüm Akhisarda intihap Akhisar, 6 (Hususi o muhabiri- mizden) — Bugün Dr. Ziya Ali B. İve Saruhan meb'usu Mustafa Fev- zi Bey belediye meydanında çok Nutukta intihap ve fikir. münaka- şaları mevzularıa temas ettiler. Belediye intihabatı bugün başlı- yor. Akhisar şimdiye kadar bu de- İrece hararetli bir faaliyete sahne jolmamıştı. Serbesçiler ayak takı- mına hayali vaitlerde rey toplamıya çalışıyorlar. rini kontrol etmek İbirleri almıştır. C.H.F. kazandı makama telgraf çekmişler, Bugünkü uçuş G. 28 Yunkers tayyaresi bu | sabah saat 9da şehir üstünde bir uçuş yapacaktır. Bu uçuşa gazeteciler de davet edilmiştir. Yarm sabahta Atinaya hare- ket edecektir. # Operatör memlaketine gitti “Öldüren adam,, filiminin ha- rici mawzara kısımlarını çevirmek üzere şehrimize gelmiş olan o- peratör Kurt Kurant Almanyaya dönmüştür. Bunun sebebi, söy- lendiğine nazaran oradan sesleri alabilecek (o tertibatı haiz bir kamyon tedarik etmektir. Her Kurt kurnaltın yirmi gün sonra tekrar Istanbula gelmesi bekle- niyor. üzen Devlet bankası ve muallimler Bütün muallimlerin devlet ban- kasma iştirakleri hakhındaki ta- mim dün Maarif idaresine gel- miş ve muallimlere tebliğ edil miştir. means Nenin nesi olduğunu öğrenmek için bir hafiye gibi günlerce ilânlar tasarladım. Yirmisinde bile pek yoktu ga- Kiba. Tanınmış kadm tarzibane- lerimizden birinde (çalışıyordu. Sarhoş bir amcasından başka kimsesi yoktu. Terzihanenin sa- hibini tanıyordum, gittim kadın- cağıza hülyamı, emelimi anlattım. Fazla uzatmıyayım, kıza kendimi sigorta şirketlerinin birinde ça- lışan 100 lira aylıklı bir kâtip diye tanıttım. iki ay her akşam onu atelye- sinden alıp evine götürdüm. Cu- maları tiyatroda işim olmadığı zaman kırda bayırda gezdirdim, Ba iki ay içinde onu deli gibi sevmeğe başlamıştım. O da beni, zenginliğimi, san'atım!, şöhretimi bilmeden o beğeniyordu. Bazen bana ömründe hiç tiyatroya git- mediğini söylüyor, Yeni piyes ilânlarını gözdekçe manalı manalı yüzüme bakarak bu hevesinin İ tatminini bekliyordu. O zaman deli gibi ellerini ka- Berman vait sanıyor gülüyordu. ( Sonu yarın) alkışlanan birer nutuk söylediler.! bulunarak Halk Fırkası sükün fakat azimle hareket ediyor. Serbesçiler intihap heyetle- için hadise çı karmak istiyorlar. Fakat hükümet! inztbatı muhafaza etmiye kat'iyen karar vermiş, ve intihabatın ser- besçe yapılması için her türlü ted- Akhisar, 7 — Akhisarda Mar- mara nahiyesi intihabı yapıldı. Serbestçilerin bermutat kavga ve yaygara çıkarmalarına rağmen H. F. büyük bir ekseriyetle intihaba- tı kazanmıştır. Serbesçiler kaybet- tiklerini görünce yolsuzluk oldu di- ye yalnız bir günde kırk muhtelif bir de istida ile "intiahbata iştirak etmi- yeceğiz,, diye müracaat etmişlerse de bu oyunun muvaffak olmadığı- nı görerek istidayı geri almışlardır. Serbes fırkadan istifalar başla- mış, idare heyetinden eczacı Esat Bey istifa etmiştir. Bugün, serbes- çiler intihabatın hatalı olduğuna dair bir konferans vereceklerdir. pıp öpüşümü de ilerisi için bir | masum | TEREEEEE ARTI Orta Anadoluda Seyahat Mektuplar, : 21 Kayseri denildiği vekit.. Aklımıza niçin açık göz tacirler gelir ? Ismet paşa bükümetinin belli başlı öserlerinden biri olan şi- mendüfer, Sivasa gittikten sonra | oraya kadar gitmek, benim için bir kâbe ziyaretinden daha mü- himdi... orta Anadolu seyahatım bilhassa bu fırsatı verdi. Tosyadan Istanbula dönünce ilk işim bu ziyareti yapmak ol- du Kayseride trenden indim ve İ bu Anadulunun belli başlı şebir- lerinden biri olan bu şehirde birkaç gün oturdum. Kâyseri denilince bizim her zaman batırımıza, Kayserili açık göz tüccarlar | geliyor, Bil- mem neden, Sirf ticarı hayatta- ki muvaffakıyetleri yüzünden ba- zı hikâyeler uydurulmuş olduğu- nu görüyoruz. Kayseride kaldı- ğım dört gün zarfında bu hikâ- | yelerin ortaya atılmasının sebep- lerini © âraştırmıakla ( uğraştım. Edindiğim netice şudur: Bundan kırk, elli sene evel Kayseri orta Anadolunun en mühim ticai bir şehri bulunu- yormuş... Konyadan tutunda Yozgat, Kırşehir, Ankara, Sivas ve civarı bir çok yerlerin, Kay- seri merkezi. imiş... Ankaraya bilhassa şarktan gelecek her şey Kayseriye uğramadan geçmezmiş. Onun için kayseri de her sene muaazzam panayırlar, pazarlar kurarlar ve büyük mikyasta alış verişler olurmuş.. Bu aksuata- larda en çok kazananlar Kayse- rililer olduğu için diğer vilâyet- ler balkı bunları çekemezler ve alış verişlerine sekte vermek için onların hilebazlıklarından, liya- katçılıklarından bahsederler, fa- kat gene onları alt edemezlermiş Fakat bugün Kayseride eski kârlı işler kalmamış, Kayseri büyük bir ticaret şehri olmaktan çıkmış, fakat kayserililer gene | eski Kayserili olarak kalmışlar. Kayseride — kaybettikleri Okân başka yerlerde aâramıya kalkış- mışlardır. İşte onun için memle- ketin hangi tarafina gitseniz orada mubakkak bir Kayseriliye tesadüf edersiniz, Belkide «insan doğduğu yerde değil doyduğu, yerde darbı'meselinin çıkmasına Kayserililer sebep olmuşlardır. Benim bir görüşümü takviye eden birkaç misali xikredebili- rim. Bir defa Kayseride birkaç kahvehaneden başka oturup boş- boğazlık edilebilecek hiç bir yer görmek imkânı yoktur. Dilenci- ye nadir tesadüf edersiniz. Bun- lar da hariçten gelen kimseler- dir. Her Kayserili eline geçirdi- gi cüz'i bir sermaye ile ekmek parasını çıkarmıya bakar. Kay- serili işçi Türkiyenin ber tara- fında, hatta ecnebi memleket- lerinde alnının terile kazancını temin eder. Kayserililer kususi hayatlarında da muktesittirler. ve esasen iktisadı çok severler, Memleketin jeografik mevkii za- ten bara halkını iktisat sahasına ve ticarete sevketmiştir. Çok eski zamanlardanberi bu böyle devam etmektedir. Hafriyat ne- ticesinde buralardan çıkan Hitit kitabelerinde de ticari vesikalar i suhur etmiştir. Kayseriden Sivasa giderken | istasyonlarda içecek su bulmak pek müşkül.., Bir müddet içecek bir yudum su bulamadık. Sivas hududunda Ayıldız istasyonuna geldik — Burada iyi su vardır. De- diler Daha tren durmadan elin- de bir su testisile bir amele | konpartumanın önüne geldi. Her- kes bü ameleden sü aldı. Yol arkadaşları meyanmda miralay da vardı. Bilâhara ken- | disinin Sivaslı olduğunu anladık. Bu arkadaş sucudan hem su şi- şesini doldurdu, hemde onun nereli olduğunu sordu ve biç beklenilmeyen bir cevap aldı: — Kayseriliyiml, Miralay bey bir an için su şi- şesini elinden atacak gibi oldu ve kazaran çehresile yan mah- çup, yarı asabi. — Vay canına, dedi; Kayse- riden geliyorlar da Siyas suyunu, gene Sivaslılara bardağını yüz paraya satıyor, şu Kayserililer yaman adam vesselâm... Başka bir erkânıharp kayma- kamı da şunn anlattı: — Kendileri asker ocağma yeni gelen efrattan okuyup yaz- ma bilenleri ayırıyorlar mış. Sıra bir nefere gelmiş ve sorulmuş: — Sen bilirmisin? Ben Kayseriliyim, efendim! Talât Mürmaz Cüzdanlar üzerinde Sahtekârlık yapıl- dığı tahakkuk etti Alâkadarların tevkif edilme- leri muhtemeldir Zat işleri muhasebeciliği ida- resinde maaş düzdanları Üzerin- de yapıldığı söylenen suiistimal hakkında tahkikat bitmek üze- redir. Dün haber aldığımıza göre Sarraflara vasıtahk ettiği söy- lenen Rıza ef. isminde birisi po- lisçe nazaret altına alınmışlır. Bundan ma'da hadisede alâkadar olan dört Rum iki Türk sarrafla iki memur zan altında bulun- maktadır, Bu günlerde bazı tev- kifat yapılmak ihtimali kuvvet- lidir. Tahkikat, yapılan sahtekâr- lığı tenvir elmiş gibidir. Söy- lendiğine göre sahtekârlık, cüz- danların geçenlerde yapılan teb- dili esnasında olmuştur. Şube- lere gönderilen bu cüzdanlardan sahipleri tarafından oalınmıyan ve idareye iade edilenlerden 15 tanesi çalınmış ve sahte ilmi” haberle tahsilât yapılmıştır. Cür- danların (o sahipleri Oo müracaât edince sabık mes'ul muhasip sah” fskarlığın farkına varmış ve der” hal müfettişliği işten haberdar etmiştir. Bundan sonra yapılan teharriyat neticesinde bu. cüz” danlardan birisi bir sarraf dük” kânında bulunmuştur. Beykoz kaymekamlığ Beykoz (kaymakamlığı için oradaki saraylardan birisi tahsi$ edilmişti. Bunun tamamını mü teakıp ka: wikamlık buraya nak” ledilecektir, b