12 Ekim 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3

12 Ekim 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ile 101 kişi Ah'Ne kadar züğürtüz.. Mehmet Şevket B. benim F- ransızca muallimimdi. Kendisi- nin genç olmadığını buradan anlayınız. M. Şevket B. pek âlim, fazıl, edip bir zat olduğu ve taburlar- Ermeni dudularından bir hiz- metçisi veya ahçısı var, Matmazel Efkine. 62 yaşında, Mehmet Şev- ket B. e mükemmelen bakar, Yaz, kış, muallimimi birer ke- re riyaret etmek, elini öpmek mülâkat... taplardır. Bir zat yalnız bu ki- tapları okusa ve başka dillerde yazılmış eserleri okuyamasa val- lahil - azim, billâhil - kerim 2i- fir kadar kara cahil olur. Okyanos kadar engin bir cehil.... Cim kardında bir çok nokta! — Peki... Yeni çıkan eserler? — O, deryada birer ada... — Mektep kitapları... — Sorma, — Resmi kitaplar? — Hususilerden beter. — Hususi kitaplar? — Resmiler ayarında, — Etmeyin. — Bu kadar cehle nasil da- ? Bilmem. iktisadi zü- lmak, kendisine dört İğürtlükten fertler, cemiyetler, bizzat Son ziyaretimde ihtiyar hoca- mı istediğim gibi söylettim. f Kitaplarının arkasında gecelik! entarisi şıpıtık terlikleri takkesi ve küçücük boyu, kocaman gözlük- leri ile bir tabloyu andırıyordu. Ziyaretimden ne memnun oldu, bilseniz! : — iyi ki geldin. Kütüpa- nemi cihanda misli bulunmayan © kadar yeni kitapla zenginleş- tirdim. Eğer kendiliğinden gel meseydin bu günlerde seni davet “edecektim, bir bir anlatmağa koyuldu. Hocamın söylediklerini size bütün eserler. Eksikleri çok de- “ VAKIT çın tefrikası 82 BU KADIN... IM ii KATİL DEĞİL hükümet, gazeteler ve sözüm ona mecmualar hergün ne hakkı ile şikâyet ediyorlar. Doğru lâ- kin, oğlum Celâl, bilgi buhranı ne büyük bilir misin? Şu kütüphane ve şu kelle tam- takır, kırmızı bakır... Ulah, Sırp, Bulgar, Yunan milletlerinin kütüphaneleri bizim- kilerle mukayese edilecek olursa bir sarayla bir kümes... — Etmeyin? — Evet. Yeni arapçada biz- den çok eser var. Hele Hiniçe- de... — Doğru mu söylüyorsunuz? — İğri söylemek âdetim de- ğildir. Işin fenası fikir ve irfan züğürtlüğümüzün farkına varamı- yoruz. Varsak ürkmek, korkmak lâzım gelecekti, Mide dimağdan daba akıllı; herbalde mide açlık üzerine is- yan ediyor... Bağırıyor, çağırıyor. Zavalı dimağ! O, susuyor. Bizden biri mahrumiyetler için- de doğuyor. Zavallı çocuk! Öyle çorak bir yerde doğuyor ki Ib- ni - Rüşt, Aristo, Eflâtun, Fara- bi gibi bir dehası bile olsa onu tenmiye vasıtalarından cüda! Dimağı boğucu, katledici bir kuraklık. Hükmediyorum: Türki- yede tahayyüz etmek istiyen bi- ri Türkçeden başka bir dil bil- mezse yerinde sayar. İşte, Celâl Bey, sana mevcut -bilcümle- ki- taplarımızı gösteriyorum. Bunların eksiği ehemmiyetsiz... Vilâyet- lerde basılan bazı risaleler... Bu kütüpbaneyi haydi birlikte ka- rıştıralım. Mehmet Şevket Bey üstadın kolumdan tuttu. Birlikte irfan de- yi v4 | Nakleden: Ömr Fhemi dinlendi. Kapının önünde iken otomobil fenerlerinin yardımı ile karşı taraftaki binalardan biri- nin köşesine gizlenmiş bir adam gördüğünü, bunu kumandana çok benzettiğini haber verdi. Nihayet Pfif de ayni saatlerde kumandana altıncı caddeye doğ- ru giderken rastladığını bildire- rek bunu teyit etti. Bu son iki ifade kumandan tarafından “Bütün gece evimde nizinde bir seyahat ettik. Dediği İ doğru, Hiç bir şey yok. Maarif | Vekâletinin, Türk ocaklarının himmetlerine rağmen kürüphane- niz kof dediği gibi yalnız bun- ; larla iktifa edilse insanı dört nala cehil hastalığından ölür. Milli kütüphanemiz derbeder bir orduya benzer. Bu kütüphane ile harbe tutulmaz. Bu kadar para sarfediyoruz. Bir çok husus- larda toptan ısraflarımız var. Şu çarcur olan milyonlardan birini ayınp adam akılı bir kitap silsilesi yazdınp, bastırıp şu oçlığa karşı gelemez mi idik, Resmen basılan eserlerde ne bir metot var, ne bir esas! Ne yazik oluyor.. . Aman, şu çeyrek saat için ecnebi dillerine boykot yapmi- yalım: Sonra dilsiz kalırız. « Cehlin ol mertebesi sehlol- maz.» Efendim, bir lügatimiz yok, müracaat kitaplarımız yok, yok, yok vesselâm, Sonra da mil- letten daha büyük faaliyet isti- yoruz. Ne hak ile? Ne veriyo- İruez ki daha fazla bir iş bekle- yelim? Zayıf düşüyoruz. Bir Rum, bir Bulgar yalnız kendi dillerinde münteşir eser- leri okumakla asri ve oldukça münevver bir adam oluyor. Bizde ise buna imkân yok. Bilgi ateş pahasına; Yok. Bilgi ateş paha- sma: Mutlaka Fransızca veya pahalılığa kim dayanabilir? Bor- salar, hükümet, gazeteler gâlâyi es'ar cetvelleri neşrediyorlar. Ne noksan cetveller... Evet, et, ek- mek şeker, sovan, sarmusak, turp, patlıcan şalgam... Bu nes- nelerin fiatlarında ne tereffü var; öğreniyoruz. Lâkin" bilgi kaça? bununla kafasını. kimse yormuyor... Bunun. acısını çeke- ceğiz. Hem nasıl? Efendide adamlara rasgeliyor- um,Lâfı bir a7 uzatınca anlıyorum ki biçarelerin dünyadan haberi yok. okumuyanlar, Okumak mül- ga. Okumanın modası yok, geç- miş. Balkanlı komşularımızın bir orta adamı ile bizimbir orta adamımız azasında ne engin bir irfan farkı mevcut... Kimseye söylnmezsen sana bir müşahede- den behsedeceğim. — Söylemem.. — Vaktile Halyanın cenubun- da (Calabira) cehil almış, yürü- müş Okur Yazarların miktarı on binde bir, iki. O zaman sivri akıllı bir Italyan cahiller için bir gündelik gazete ihtas etmiş. — “ Çabhiller için gazete,, ne demek? Affınızı rica ederim, bu terkibi anlayamadım; lütfen izah edin. — Edeyim. Bittabi cahil oku- | idim,, yolunda ortaya atılan id- | diayı kökünden çürütmüştü. Ça- resiz kalan müdafaa vekilleri ni- hayet şahitlerin yalan söyledik- lerini ileri sürdülerse de bittabi kulak asan olmadı. Müddeiumumi Vansın nasiha- tini tuttu, kumandanın mahalli hadiseye nasıl girip çıktığım taf- silâtı öle anlattı. Mücevherlerin evinde bulunuşu hikâyesini nak- letti. Mahkeme bu hususta Vansı ve beni dinlemiye karar verdi. Biz de gördüklerimizi söyledik. Ha, bakın hatırıma gelmişken şunu da haber vereyim: Bu arada Vans katilin boyu hakkında ki nazariyesini de or- taya attı ise de bir çok itirar- ları mucip oldu, velhasıl umdu- Ingizce, Almanca bilmeli. Bu | po Adliyede; Talaşla sarılan kırık ko ! Aşçı Mehmet ağa, çıkıkçılik yaparak bahçivan Ahmet ağanın ölümüne sebep olduğundan dün sabah ağır ceza mahkemesinde bir sene hapse mahküm oldu Istanbul ağır ceza mahkeme- | sinden vazife kararile ağır ceza- > — VAKIT 12 Teşrinievvel 1930 sx | vi İ e —— aman sinde dün sabah çıkıkçılık ya- | parak ölüme sebebiyet vermekle maznun bir aşçı muhakeme edilmiştir. Dava evrakından anlaşıldığı na göre, Ortaköyde Büyükayaz- | mada Dereboyunda 42 numaralı evde Dramalı Islâm oğlu Ahmet ağa isminde bir bahçevan otu- ruyormuş. Bir gün tramvaydan düşmüş, sol kolu kırılmış. Aşçı Mehmet ağaya gitmiş, o da ta- laş parçalarile kolu sarmış, bağ- lamış. Ahmet ağa, birkaç gün evde yatmış. Kol iyileşecek yerde şiştikçe şişmiş. Mosmor olmuş. Telâş içinde, Mehmet ağa eve çağınlmış, gelmiş, “Bir şey değil. Sargı biraz sıkı gel- miş. Gevşetelim. Doktora falan müracaata hacet yok. Onlar bu işi beceremez, kolu kesiverirler. Beş lira verin, ben iyi ederim, demiş. Kolu tekrar sarmış, git- miş, bir saat geçmeden de hasta can vermiş. Tahkikat, tetkikat: Mecruhun eritici hastalıktan zebun olduğu, sui tedavi tesirile kolünun kan- gran olduğu anlaşılmış, Tıbbı- adli vaziyeti raporla tesbit etmiş “ Sargı kanın deveranını keser | derecede sarılmış, hastaya ba- kan Mehmet ağa, son görüşünde bile doktor çağırmak lüzumundan bahsetmemiş. Daya, birinci ceza mahkeme- maz. Fakat havadisten, cihan” ahvalinden haberdar olmak ister. işte bu gazeteyi alır, okuturmuş. Diyeceksin ki başka gazeetleri de okutabilir. Hayır öyle değil Diger gazeteler az çok irfan sahipleri için O sahifelerde yükksekçe fikirler geçiyor. Ke- limeler de ona göre .Muharrir okuyanı pek aşağı olmayan bir seviyede farzedip yazısını ona göre yazıyor. Cahiller gazetesi ise öyle bir kari kültesi tasavvur ediyorki hiç bir şeyden haberi yok. Me- selâ bir şehirden bahsedecek: Nev York. Bu ismi sadece zik- retmekle kalmıyor. Orada geçen vak'ayı yazmadan evvel Nev Yor- kun ne olduğunu anlatıyor. Bun- dan başka makaleler, havadisler zihin yoracak gibi değil, Hafif, Karakulak suyu gibi hafif Hikâ- yeler. Acip ve garip hadiseler. ğumuz tesiri yapmadı. Muhakeme Üç hafta devam etti, son hafta zarfında Mis Sen Kler yüzbaşı Lökok ile evlendi. Muhakeme onun şöhretini bir kat daha fazlalaştırmış, Brodvey- de büyük bir operetin baş şan- tözü olmuştu. Bizim Pfif cenaplarına gelince, bu zatı muhakeme esnasında ve sonra birkaç kereler gördüm, hep ayni derecede şık ve zarifti. Madam Banning de yanında idi, Mücevherleri istirdat için 10000 doları bulup verdiler. Fa- kat nasıl, ne şekilde? Burasını öğrenemedim. Muhakeme esna- sında elmasların kime ait olduğu söylenmemiş, bu suretle büyük 10000 1 0 YU | ma H., şahit sıfatile dinlenildi. ya geliyordu. Olenin karısı Fat- i 1 j “Işte bu adam geldi, kolu sar; dı, dedi. Birinci cezada dinle nilen şahitlerin de maznun veki- nin talep ve muvafakati Üze- rine mazbut ifadeleri okundu. Tahkikat safhası bitti. Müddei umumi Cemil B, vak'ayi hülâsa ederek, maznunun cürmü sabit olduğunu söyledi, “ kolun gayri fenni surette sımsıkı sa- nılması neticesinde deveranı demin münkati olduğunu,, raporlara istinat ederek anlattı, becerik- sizlikle ölüme sebebiyet verdiği için maznunun ceza kanununun j 455 inci maddesi mucibince ce- zalandırılmasını istedi. cgi Maznun vekil Rami B., müda- | faa yaptı. “Merhumu Melek H. ij isminde biri bir çıkıkçıya götür müş. Fakat bakalım müekkilime- mi? a Kolu bunun sardığını gören kim? Asıl kabahat Ahmet ağanın karı: sındaki kocasını o halde görmüş de bir doktor çağırmamış!,, demiş- tir. Maznun da, “Ben çıkıkçır hık etmem, aşçılk ederim, Bana iftira ediyorlar!,, Demiştir. Neticede reis Nüsret, aza Ta- bir ve Nüsret B.ler cürüm sa- bit o'duğundan, Mehmet ağayı bir sene hapse 30 lira para ce- zasına mehküm etmişlerdir. varana es İ | İ | | " Tuhaflıklar, Variyete oyünu gibi anlaşılmasında güçlük çekilmiyen şeyler.. i Hocam, bahsi (değiştirdiniz. Bu cahiller gazetesini uzun boylu bendenize anlatmaktan maksa- dınız ve olsa gerek? i — Seni bir az daha anlayıslı zannederdim, Celâl! 5 — Sürati intikalime güven- miyorum. — İşte, azizim, bir Firansızca kitapta bo cahiller gazetesi hak- kında bir fasıl okudum; fazla olarak o gazeteden çıkma on sahife kadar yazıyıda gözden geçirdim. b — Tabii dikkatle. i — Ala gözü ile. wa — Ey.. Ne keşfettiniz? R — Allah aşkına kimseye söy» leme. Emi? Yüz sene fasıla ile bizim gazetelerimizin neşriyatını ağ Celât Zi bir rezaletin önü alınmıştı. ma » Karar gününün O akşamınd ii Vans, Markam ve ben kulüpte buluştuk. Hadiseye dair bir tek şey konuşmadan yemeğimizi ye- dik, kahvelerimizi içerken Van- « 2 | s'ın dudakları müstehzi bir kıvs rımla kıpırdadı: iğ — Farkında mısın, Markam, dedi, mahkemede senin istedi- ğin ve aradığın o cinsten elelij. ler hiç mevzubahis olmadı, Ben- son hep faraziye,zan, psikolojik neticeler gibi sudan şeylerle büküm giydi. Aç adalet eslan- larının inine düşen masum 0 dostunun hemen Hak muini olsun, Bitti

Bu sayıdan diğer sayfalar: