ww 4 — VAKIT 11 Haziran 1130 » —— SÜTUNLARDA| SEY Halk terbiyesi Hek sekiz bin nüsha tevzi eder, bu miktara oYunanistandan gelen diğer Rumca gazeteleri de ilâve edersek İstanbul Rumluğu her gün 12,000 nüsba gazete ve mec- mua ile beslenmektedi. Sırası gelmişken mektepler- den de bahsedelim: Her kilise, mıntakası dahilindeki (o cemaat için lüzumuna göre bir veya iki mektebe maliktir. Bunlar evvelce doğrudan doğ- ruya patrikhaneye merbut idiler. Şimdi milli gurup tarafından Şa- fak kulübü kanalile idare olu- nurlar, Bunlardan maada orta tahsil veren “Rum merkez kız mektebi, namile Beyoğlu cemiyeti tara- fından idare olunduğu söylenen fakat Rumlardan yaptığımız tet- kikata göre «Zarifiv o bankası tep vardır. Cemaat mektepleri- nin tahsisatı mektep mütevelli- leri vasıtasile cemaatten toplanır, kilise paralarile takviye edilir. Rum kulübü vasıtasile milli gurup tarafından idare olunan üç bü- yük mektebin tahsisatı milli gurup ve Protosinkelos tarafından temin olunur. Rum kulübünce mücerrep olmıyan hiç bir şahıs, ne mektep, ne de kilise müte- velliliklerine giremez. Istanbulda Rum mekteplerin- de Yunan tebaalı muallimler de vardır. Bunların ikisi “Zapiyon,, “Fener, mektebi kebirindedirler. Türkiye (Obükümeti Istanbul wilâyeti son iki sene zarfında Rum akalliyeti mekteplerine 25 bin lira para vermiştir.» İspama ile ticaretimiz “Haber “aldığımıza” göre bir İspanyol grubu Türk - İspanyol ticaretinin inkişafı için İspanya ileİstanbul arasinda muntazam bir seyriseferin ihdasına karar verilmiştir. Hâmit B. geldi Dün Ankaradan gelen Ema- net muavinlerinden Hâmit B. Ankaradan Istanbul mahalli i- daresi teşkilât vezaifine, bele- . diye namzetlerinin terfi ve a- zillerine, belediye müzayede ve münâkasalarına, O mezarlıklara, belediye meclislerinin çalışma usullerine nizamnameler vücuda getirildiğini söylemiş, tastika ar- zna ait muamelâtın yakında yapılacağını beyan etmiştir. Kibrit inhisarı Layiha meclise verildi Ankara 10(Telefonla)— Kibrit inhisarının OoAÂmeripan şirketine devri için imzalanan mukavele- nin tasdiki lâyihası meclise verildi, ve gönlünde memleket sevgisi taşıyan herkes, halkımızın yük- seltilmesini yarın için en lüzumlu bir şey diye tanır. Eskiden şehirlilik cereyanları vardı. Bu fikir dalgasını arkaya atanlar, köylerin © şelirleşme- sini, medeniyet ve refahı doğuran bir varlık sayarlardı. Epi tecrübeden sonra, anlaşıldı ki köysüz şehir damarsız vücut gibidir. İşliyemez, hareketlerinde dirilik izi, faidesi bulunamaz. Bu anlayışladır ki her memlekette “köylere doğrul, düsturu hüküm İ sürmeğe başladı. tarafından idare olunan bir mek- | Bizde birinci cereyan, zaten başlamamıştı ki durdurulması emek istesin, dönüşten doğacak za- rarlar düşünülsün. Bizde köy, tam manasile yürekler acısı bir sahnenin dekorlarıdır. En ma- murlarından bile bugün insan- lar için tabii hak diye kabulet- tiğimiz şeylerin hiç biri yoktur. Asırlarca süren eski idare, mil- letin bu en temiz ve en duru kaynaklarını bulandırmış, harap etmiş, kökünü kazımak ister gibi har vurup barman savur- muştur. Yeni idarenin bir şey ilâve etmesine imkân verecek zaman geçmedi. Fakat eli bağlı dur- mak neye yarar? Köylerin gü- zel, şirin, mamur olması sade zaman işi değildir. Bu neticeyi yaratan halkın u- yanışıdır. Mısır kâhinlerinin, A- sur sihirbazlarının ve bütün orta zaman kökçülerinin aradığı “âbı- hayat ,,, “bilgi,, den başka bir şey değildir. Ne vakit ki köy yollarında toprağın (manasını, ağacın vazifesini, göklerin sırrmı bilen köylüler dolaşır, işte o zaman bizde de köyler mamur, köylüler zengin olur. Bunlar güç şeyler, olması za- mana, programa, himmete muh- taç hasretlerimizdir. Fakat baş- lanacak noktadan uzak değiliz. Bu işe başlamadan, bizden ev- vel ayni derde uğramış, ayni illetlerle © çarpışmış milletleri düşünelim. Onların yürüdükleri yolları, kullandıkları vasıtaları yakından seyredelim. Meselâ işte cihangir Roma- dan bir toprak çizmeye kadar küçülmüş İtalyal.. Bu devletin damarlarını kaynatan yeni rejim ve eserlerini dikkatle tetkik et- meliyiz. Onlarda bizim gibi i yepyeni teşkilât ile uğraşıyorlar. | Faşistliğin çok ehemmiyetli bir ummmmmazısı > HABERİNİZ VAR Mi? amman ELER 21 ER AE Sa ZN ERGENE b kefile baçincu Mele — Yahu duydun mu? — Hayır, ne olmuş? GÜZEL Çamlıca stanbulun gürültünden, patır- İ dıdan a ve sakin bir tepesi vardı: o Çamlıca... Tramvay yapıldı, yapılalı vakıt düşürüp oraya uğrıyamamıştım. Evvelki gün bir ahpabımın ziya- | fet daveti beni oraya tırmandırdı. Gördüm ki tramvay oraya insandan fazla gürültü taşıyor ve otomobilin etrafa saçtığı toz, Çamlıca havasını bir çoklarına haram edecek bir haldedir. Sür'at düşmanı ve otomobille tramvayın aleyhtarı değilim. Haydi Çamlıca e yakın olduğu için gürültüye de kulak Oyumayım. Fakat toza dostluk edilmiyor. Bari otomobillerin son tramvay durağına kadar gidebilmelerine müsaade ve daha fazla ilerile- melerini yasak etseler... — 2, Sap İğne Tasdik edilen idem cezeleri Ankera, 10 (Vakıt) — B.M. Meclisinde bugün Dahiliye me- murin teşkilâtı kanunu müza- kere ve kabul edilmiş ve bazı idam mazbatalar da tastik edil- miştir. Ticarette muvaffakiyet yal- nız iş bilmiye değil, mües- sese yerinin MERKEZ ESEN AE Ma bulunmasına da bağlıdır. ORAN GEY KN © “TEKMİL ODA ODA Kiraya veriliyor.. ANKARA CADDESİN- DE VAKIT YURDUNA MÜRACAAT EDİNİZ. çalışma tarzı, bir halk terbiyesi sistemi var. Bu sistem büyük, bütün memleketi kucaklıyan en- ğin bir varlıktır. Her şey düşü- nülmüş, her nokta araştırılmış dert ve şifa bir boyda ölçülmüş- tür. Faşistlerin halk terbiyesi uğ- rundaki gayretleri, buluşları, sis- temleri ve bunun neticelerini iyice araştıralım ve biz de öyle yapalım, Seyyah — 1930 Türkiye güzellik kıraliçesi MÜBECCEL NAMIK HANIM COLUMBİiA Plâkiarma okumuş. — Bunda şaşılacak ne var? — Hilkatin her güzelliği bir arada vermesi... Yüzü, vücudu kadar sesini de güzel yaratması, — Peki, bunu dinlemek için ne yapmalı? ? — Çok basit; COLUMBİA markalı 17160 numaralı “ MÜBECCELiM, BEN?! ,, Plâkından bir tane alıp dinlemeli! COLUMBİA plâkları satan umum gramofon mağazalarında arayınız. Muharriri: Ömer Rız9 Altın zincirli hizmetçiler İki kardeşi, hiç kimsenin oturmadığı bir sofraya götürmüşlerdi e — Zarar yok onu bana bırak.. Zeydun ile kardeşi yollarında devam ettiler, ve bir daha kap- tana tesadüf etmediler. Kafile ileriliye ileriliye iç kaleyi dış kaleye rapteden köprüye vardı. Evvelce söylediğimiz gibi, köprü- nün kenarları yoktu ve son dere- ce dardı. Fedayiler buraya var- dıktan sonra atlarını tam uçuru- mun kenarında koşturmıya baş- ladılar. A'ev ve Duman da hiç bir hüner de fedayilerin atların- dan geri kalmıyor, belki onlara tefevvuk ediyorlardı. Bu suretle devam eden gezin- tiden sonra bir müddet istirahat edilmiş, ondan sonra geri dö- nülmüştü. Iki kardeş atlarını kendi el lerile ahıra bağlamış, hayvan- larının o yemlerini vermiş ve misafirhaneye dönmüşlerdi. İkisi de Melikeyi burada bulmağı ümit ediyorlardı. Fakat Melike kendi dairesine gitmiş ve orada kalmıştı. Güneş gurup ediyorken bir takım kadınlar ellerinde meşa- lelerle gelmişler, Zeydun ile Haldunu geniş ve muhteşem bir salona gez Burasının tavanı bir kubbe idi. Avizeler mumlar ve kandillerle dolu idi. Bunlarin hepsi yakılmış, ve sa- lona biraz loş bir aydınlık ver- mişti. Salonun camlı kapısından bir kaç merdivenle bahçeye ini- liyordu. Zeminde (alçak (o sofralar kurulmuş, © sofraların etrafına üstü kıymetli taşlarla süslenmiş şilteler dizilmişti. Yüzden fazla mişafir bu şiltelere dizilmişlerdi. Hepsinin sırtında beyaz elbi- seler ve hepsinin belinde kızıl hançerler vardı. Hepsi de derin bir uykuya dalmış gibi sakit samit idiler. Zeydun ile kardeşi (buraya vardıktan sonra kadınlar ayrıl- mışlar ve erkek (hizmetçiler onları karşılamışlardı . Boyunlarında - altın zencirler taşıyan bu hizmetçiler onları hiç bir kimsenin oturmadığı bir sof- raya götürdüler. Burası salonun tam ortası idi. Yarı daire şek- linde olan bu sofranın ortasında daha yüksek ve daha muhteşem bir yer .ym'aıştı. Zeydun ile kardeşi burada kendilerine gös terilen yere oturdular, Çok geç- meden musiki sesleri duyulmus, bir sürü kadınlar arasında Şey- bül Cebelin alayı içeri girmiş, kadınlar ilerledikten sonra ya;lı dailer gelmiş, daha sonrâ kıp i kızıl bir elbise giyen Şeyh mu- rassa sarığile görünmüştü. Şeyhin etrafında dört köle birer meşale tutuyor, arkasından iki müheykel muhafız geliyordu. Şeyh ilerledikçe hizalarına gel- diği misafirler yere kapanıyor ve başını yerden kaldırmıyorlar- dı. Bn sücut, Şeyhin yerine o turmaşın- bade» etti. Şeyh oturduktan sonra etra : elle işaret .....,, -c.n<5 Sr daki yerine yerleşmişti. Bir kaç dakika sonra salonun kapısında (ikinci bir kafile göründü. Kadınlardan müteşekkil olan iler- dev-m liyor, onun da arkasında st meşaleler taşıyor, dahâ i Mesrure il maiyeti geliyord il, Melike ne kadar deği Deıminki soluk ve bitap Mer ye bedel bir kıralıçadan Melike peyda olmuştu. e nin başında taşıdığı dai rinden şaffaf bir örtü gi fakat yüzünü gizlemiyor, Melikenin saçları incilerle “4 lenmiş, penbe ipekten en okıymetli müc: | işlenmiş, < belindeki r hatta ayağındaki terlik gözleri oOkamaştıracak tezyin edilmişti. Melike ken bütün davetliler, ona, sonra birbirlerine P lar, daha sonra sanki giW emir almış gibi hepsi ” ayağa kalkmışlardı. 4 Herkesle beraber kardeşi de kalkmışlar, #5 kardeşinin kulağına eğiler© — Bu ne demektir? d Haldun bu suali cevap raktı. , y Melike bir kaç adım ilerledikten sonra bizzat, y Seyhi de ayağa kalkmış, Tr yi karşılamış ve onu yan” turtmuştu. Zeydunun bu mf” dan sinirlendiğini farkedeliği dun gözlerile Mesrureyi ve buldu. Mesrurenin bakışları / ehemmiyet vermemeyi Z Ki yordu. Haldun bundan “4 alarak Zeydunu teskin © bir iki kelime söyledi. Ziyafet başlamıştı. Kölel€ ; geliyor, türlü türlü e 7) taşıyordu. Fakat Sinan safrlerine getirilen tabakl?” y altın veya gümüştendi. “”; ile Haldun Şeyhin sözle” hareketlerini sıkı bir m altına aldıklarından ne lerinin farkında değillerdi: yi lâkayt görünmiye çalıştığı “4 korktuğu besbelliydi. Sin4” her türlü izzet ve ikra! teriyor, fakat Melike “a mertebe ondan uzaklaşn?ğ” 4 du. lışıyor. e” ari i İ VAKITIN TAKVE Çarşamba ZO Haziran Gi 1930 “5 Güneşin doğuşu: 4,28 — BİM” #| Ayın doğuşu : 21,30— PH” 5 277 ızaa 18ıs AA ir Bugünkü hava l Bugün rüzgâr hüfüf iyi olacıktır.