2 Nisan 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

2 Nisan 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Oğul Yazan : Sadrı Etem Dünkü kısmın hülâsası: Rca ağa bana Son resimlerinden Rösterdi. Bu Resimde o Saci- eri ve burnu Rüsteme fevkalâde hı, ordu, * — Rüstem ağı, dedim, eş de Sacidin burnu ve gözleri NE pek çok benziyor, Rüstem: «© Shi mi? dedi. ag Wrarma rağmen elime vermediği almam dikkatle resme bakıyordu. pe ki pek heyecanlı idi. Benim (4, vie “Sacit ne kadar sana benziyor, İlme, n birazda alınmıştı. Onun için 4, © Ne münasebet elendim? O şe- yda, biz köylüyüz. Onun eti bşka, İİ başka! diye cevap verdi. Mami» nize bakıp resmin kendine ne ka- ein benzemediğin tetkik etmek Fakat bir dalga etrah #lalaın. sine girdik. Odada bir ayna- Teğmne bakıyordu. Aynarın önünde i Sözdan gördüm açtım, ortaında san A. kırmızı Sarı çocuk saçları çıktı. | » Umuşak şeylerdi, bu saçların G2 dii açılmamıştı. Henüz ya ece bir şey olmadığı için melâl, melü (kıpışık, Bu or.ardı. ik, idin saçlarda bu renkte bir çocuk saçı idi.. Ona sordum: | enin Rüstem ağa bu saçlar Socuğunun saçları mı? b, > Evet beyim... Benim de |: Çocuğum var... Ama köyde. ” Tıpkı Sacit Beyin saçlarına *Yor... > Evet efendim... temin gözleri acemi yalan- ” gözlerindeki hicabı taşı- va mn arkasından bir küçük di, teki vardı. Bu güderi Mağ masanın bir köşesinde — müştü, k defa ıslanmış kurumuş, ıslanmış eldiveni gös- > Bu, dedim kimin? | Sacit beyin. Küçük beyi A; Severim,. Tahmin edemezsi- «Pek çok. a, e de Sacit beyi çok ia, © Onun için ben de sizi gö- öy,“ görmüş gibi oluyorum. Maaş eeceğim geldi, öyle LO geldi ki.. Geljse bir. lâr adadım. Bay tadar görmedim. - gelir diye kendisine * şerbetler hazırladım. gelir, yel i yaklaştı. Sacit bâlâ e Aylarca Sacıdi görme- ubakkak ki, Rüstem her inde bir fotoğraf aynanın Ki geçiyor, — fotoğrafın say iy yerlerini #üpheleniyor. , bayır diyor. i “ — Evet ta kendisi, ben bana benziyor yavrum... Çocu- ğum diyor. Akşam oldukça, isli lâmbanın ışığı altında en'amın içindeki saç demetini alıyor, onu kokluyor seviyor, öpüyor... “ — Yavrum, yavrum diye İ her zaman gizli ve herkesten i uzak ibadet eden ilk hıristiyan- lar gibi hislerini yatağa gümme- ğe mecbur oluyor. Önündeki küçük eldiven teki İ ona minik bir eli hatırlatıyor. Bu elin sahibine yavrum diye- miyor.. Yalnız elin dokunduğu elin şeklini aldığı güderi par- çasını çocuğun elini okşar gibi okşuyor, öpüyorve göz yaşlarile ıslatıyor. Oğlum, yavrum... diye avaz, avaz bağırmak istiyordu. İhtimal derdini her sırrı sak- yan, denize de söylemiştir. Fakat denız, bizim gibi geveze, bizim gibi dedikoducu olmadığı için susmuş ve sırrımı kimseye faş etmemiştir. * 914; Muharebe başladı... Birinci sene geçti, ikinci se- ne de geçti. Ben artık askerim... Bizim fırka için Galiçyaya si yol göründü. irkeci istasyonunda eşyaları yükletiyor, efradı bindiriyorduk. Derken Berlin ekspresinin vakti geldi, kanpana çaldı.. Yolcular yerlerini o alıyorlar, bavullarını öteye beriye yer'eştiriyorlardı, ben de birkaç paket cigara ala- yım dedim, istasyonun büfesine girdim. Kiminle karşılaştığımı tahmin edemezsiniz. Bizim Sacitle burun buruna geldik. — Hayrola dedim. — Almanyaya tahsile gidiyo- rum, mühendis olacağım.. — Sen... — Bende Galiçyaya muhare- beye... — Ben onu atlattım... Demek sen yakanı kurtaramadın... — Buz gibi asker oldum. Ga- liba bu gidişle ben boyuna as- ker kalacağım.. Kuleliden çık» tığım zaman sivil olayım diyor- dum ama bize başka meslek kalmadı. (Bitmedi J 321,22,23 doğumlular Üsküdar askerlik doiresinden: Bir buçuk sene hizmetli 321- 322 doğumluların o bakiyyesile 323 doğumluların kâffesi ve bu tevellütlülerin Jandarmaya ayrıl- mış efradı kâmilen celbedile- ceklerdir. Yevmi içtima 16 nisan 930 olarak tesbit edildiği cihetle mükeilefinin mensup oldukları Askerlik © şubelerine (O müraca- atları lâzımdır. İstanbul ikieci dere vizmurliğindesi Bir deyni mahküm bibten dolayı mahcuz ve füruhen mukarrer muhtelif renkte (kadın şarpalan ve muhtelif büyüklükte kasket) Onisan 930 pazar günü sast Jğxe Beyoğunda Yüksek kaldınmda No, 16 şapka İstavronun dükkânında açık arurma ile sanlacağından talip olan- ların yevmi vak mezkürda santi mu- syyeninde 930 - B9 Ö $ numarayı müs tashiben hazır bulunacaklar ilân olunur. 930 — 89 Avukat iclâl H. fikirleri d ER DAN | Üsttaran 1 inci sayfamızdadır ) Genç ve zeki hukukçu, “An- cak» demeden şusözle karşılaş- tı; —Şu halde onu öğrenmekte musır kalıyaruz. Mademki fik- riniz olduğunu söylemiş bulun- dunuz! Bunun üzerine güldü “ pekil ,, dedi, randevu verdi; — Yann akşam beşbuçukta, burada. Hazırlanacak, zannetme- yıniz. Şimdi meşgulüm del * İclâl H., sözünü tuttu. Bah- cekapıda Şamlı hanındaki şık döşenmiş, tablolar ve halılarla i süslü yazıhanesinde, karşı kar- şıyayız. fıada ne fark var? — Ben insanları kadın-erkek diye iki sınıfa o ayırmiyorum. Onun için önce hem size sora- yım: Belediye işlerine dair fik- rimi sorarken, bir k.dın diye mi soruyorsunuz, yoksa... — Bir kadın diye soruyorsak? — Bir erkeğin fikrinden ne gibi bir başkalğı olabilir, derim. Ve bu arada erkeğin fikrini niçin merak etmediğinizi sorarım! — O balde sadece İclâl H. ım fikrini soryoruz! — M kemmel, Belediyecilerin başlıca meşgul olması icap eden işler bence yollar, sular, gıdalar- dır. Yollar bozuktur, sular temiz, gıdalar saf değildir. Gr- daların ucuzlamasına da dikkat etmeli, ihtikârın önüne geçmeli- dir. Her şehrin ihtiyacına göre, evvelâ düşünülmesi lğzımgelen şeyler değişir. İstanbul için ev- velâ bunlar, sonra kreşler, da- .rülâceseler, daha sonra san'at hayatı, Operaya giden vol — Bir opera tesisi lüzumunu ön safa almıyor musunuz? — Musiki, edebiyat, resim... Bütün bu güzel şeyleri bugünkü cemiyet, ai bir zevk, bir eğ- İence olmak mahiyetinden çıkar- mış, kendisi içn bir ibtiyaç apmıştır. Bu, Avrupada w dir Fakat, operaya ağ düzgün yolü olmıyan bir adam, zannetmem ki san'at zevkine varabilsin. Yolda sarsılmış ça- murlara batmış, yorulmuş, sinir- lenmiş bir adam... İclâl H.* gülerek şunu ilâve eti: — Ben şehri Hanımsız bir ev gibi buluyorum. Yahut Ha- nımı var da evinin hakiki ihti- yaçları ile uğraşacak yerde kendi lüks arzusunu tatminini tercih ediyor. Bu benzetişten sonra İelâl H. tekrar güldü; — Şimdi bu sözden Hanımlar bir an evvel iş başına geçmek istiyor da erkeklerin yaptığı iş- leri beğenmiyor, manasını çika- rırsınız . İclâl H., «Nasıl isterseniz, öy- le olsun» manasına delâlet eder tarzda omzunu (kımıldattı ZAMN e aa ie — Hâkim olmanızın zamanı da gelmiş midir ? — Hatta biraz geç kalmış bir bak. Erkeklerle ayni sıralarda ayni dersleri okuduk, hâkim ol- madık, Halbuki biri diğerinden daha kolay veya daha güç bir iş değildir. Biri diğerini tamam- lar. Nasıl avukat hakkın müda- fü ise, hâkim de hakkı arar. Kadınların hâkimliğine mani olarak hassasiyet meselesi ileri BU AKŞAR O K E R A SİNEMASINDA SESLİ VE SÖRLÜ CENNET BUDUR Mümessilesi : VİLMA BANKİ B sişan MELEK iÇ LGIN MEKTEPLİLER MB 7 perde ve 20 tablodan mürekkep Operette Revue tamamile m söz SİNEMASINDA " ZLÜ, ŞARKILI ve DANSLI bir film olan bu şaheser gg bilerlerin satışına başlanmıştır. mevsimin en güzel temaşasıdır. âveten: LİLİAN ROT ve ORKESTRASL-CANLI . PİYANO Telefon Beyoğlu 868 5 OPERA SİNEMASI 9 NİSAN Çarşamadan İtıbaren PENBE KÖŞKÜN ESRARI KÂMİLEN (FRANSIZCA KONUŞAN FİLİM ELHAMRADA MARİ BELL in temsili AŞK GECESİ (La Nuit est a nows) filminin son teşhir haftası tab- min olunan muvaffakiyen ve muzafferiyeti (kazanmaktadır. sürülüyordu. Böyle bir mesele var mıdır ? Bir erkeğin hassasi- yeti ne merkezde ise, ayni ter- biyeyi gören kadının bassasiye- ti de öyledir. Bu hassasiyet, me- selesi değil, daha doğrusu ter- | biye meselesidir. Erkek vardır ki, büyükçe bir hadise karşısında zaaf duyar, rikkati fazladır. Kadın vardır ki iradesine hâkimdir, aldırış etmez. || Hassasiyet bahsinde belki, .. ve ancak bazı erkekler meselesi olabilir. Fazla hassasiyeti, zaaf derecesinde hassasiyeti olan da — kadın, erkek farkı gözetmiyo” rum — mesleğini ona göre seçer. Kendine güvenen insan için tereddüt edilecek hokta yoktur! Taşıp dökü'en, canlı, cevval bir söyleyiş tarzı bulunan İciâl H., mahkeme haya de ifadesini yeknesaklığa öşmek- ie kurtanyorsa, muhakkak ki çok kuvvetli, müessir bir müda- faa tarzına sahiptir. Fikirlerini benimseyerek, hususiyetle ifade ediyor. Maksadını ana'ırken, serbestçe konuşuyor, yarı resmi bir meslek ifadesine hacet yör- müyor. İçtimai iş bölümünde, ka- dının vazifesi,en çok evindedir. Ya- ni en çoğunun demek istiyorum. Bugünkü vaziyet bu. Kalan eka- Niyet de erkekten fazla zaaf gös ermez. Ne fazla, ne eksik! Bu son sözlerimizden,*“Ka- dın, hem mesiek,hem ev kadını Ni MARİE BELL , , , ; , , < e $FRANSIZ TİYATROSU i ? CHARLES BOYER $ ? Bu akşam, 21,30 da ç “TEKOMME DE JO, Geraldy'nin eseri Yarım: L'ennemie Cuma matine: L'ennemie Cuma suare: Melo AA Sinemaları * Majik — Siyam kaplanı Eral — İsmini unutan adam Lüksenburg — Gelin duvağı Ekler — Çarın yaveri Bar ve Müzikhoiler ! | Garden — Elli Lis, İrena, Nandi (l Balet Talmaç ve Siril İl Maksim — Jülyet Jirarden, Duo Kleo İris, | Lukas Trio Türkuvaz — Duo Sarandi Za | olamaz, iki işle birden uğraşa- maz,, manası çıkıyor! — Kat'iyetle çıkarmayınız. İki- sini de telif, bence biraz güçtür. Fakat, mutlak söylemiyorum. sini birden başarabilen de bulu- nabilir. Yapabilen yapsın! Meb'usluk — Meb'usluğa ne dersiniz,Hf.? — Meb'usluk da tabii bir haktır. Ben, vatandaşlık hakl rnda müsavat esaasını kabul ediyorum! Tam bir demokrası. her türlü haktan kadın, erkek farksız istifade. Ben kadında bir nevi gayri reşitlik bulmuyo- rum, — Hepsinin zamanı gelmiş midir sizce? — Bence,evet. Kayıtsız, şart- hepsinin! er ee kibar ve nazik tavurlu | H,, keymetli iza- batına teşekkür edilirken, tek- rarladı: — Hepsinin! e, a in ğalülkieziN e A m e in Shi kini m 4 vg dank ll he Elm) Maki Ğ i

Bu sayıdan diğer sayfalar: