Fareler Memeler haber veriyor. Marsi Yada fareler muntazam bir a Salışıp temellerini oymak lam oniki evin çök- Mi sebep olmuşlar. “releri bulmak mümkün tori pu kanalizasyon işlerinde iş, inden istifade etsek. Bek Salar yolların üstünü böyle ed, * zambur bir hale koymaz» S » ahneye a'kış! Nrkarada Türk ocağının mer- *z binasında her törlü asri b ! havi bir sahne yapıldığını İş #tuk. Dünkü gazeteler bu rlar. Davetliler sahnede İş, *ahnenin bir tecrübesindi “ adın nin bir tı en ya? doğduğunu, gök gürlediğini, kg Sıktığını, kar yağdığını gör dr, * ve şiddetle alkışlamışlar» w e İyİ değil mi? Keşki biz de aktörsüz ve aktörsüz oldu- çin mükemmel bir sahne Sek te allışinsakl b * Kaşınmak için | ğüretenin muayyen bir ye- tinde yarım asır evvelki Va- İstinsah ediliyor. Ne de ben bir istinsah erum: Kezalik cildi insaninin #İyadece kaşınması ha» te tatlı kaşınmağa mah- ol arak Napolide bir sardalye | le mühat olm “Ğİ yerini istediği gibi kaşıyor Toplu İğne ğ—, r in, ev sahibimi m gayet hassas bir gençti. te gene olar, yüzünü gör K *i, ismini duymakla bile izlara kadınlara âşık olur- abii her toy genç gibi onun ey, “eVdiliği ve mufrit hassa- İş, * Zamanla gevşedi ve oda a. < Piskinleşti, fakat öyle: hy Mİ sallasam, ellisi, ko- , Sallasam tellisi diyecek ka- OPilemedi. ai bir şahsiyet olda ki bir a kadınlar, ondan bahsedilince: iy 18 hin oğlu hindir ol Ki- de, İçimi akar gf, dini a e iş izi veli Rleral in görünür ik tamamamile toy muydu? ita «bütün hassasiyetini birbi- hi P *den aşk maceralar ta- bitirmiş miydi? Bunlar belli değildir. X son gü arip bir Erda Pam garip hı in bir anı gayrı münka- ?ir kadına gönül veren bu ty imdi, sevişmeden evvel, r eğ bir kadının, her hangi Müz” kiracı mı, yoksa ev S8 » Olduğunu soruyor: buldum ve sordum. EN Sevabı verdi: İl ği eski ve yeni sevgi- Ni “Oturdukları evlerin önün- tu, çtken muztarip oluyorum. ya çin bu evlerin fazlalaşma- Yrnyı mmül edemiyeceğim. tah sebeplerle, malüm ya, ti hiç ev değiştirmiyor- Dilenck - Nasıl, yiyecek bir şey yerdiler mi? Arkadaşı - Yemeğin sonu idi. İki tabak dondurma verdiler, İstanbul belediye meclisinde müzakere ve munakaşalarının ha- raretlenmeğe başladığı şu gün- lerde hanımlarımızın oraya âza olmak arzuları tazelendi. Bu arzu yeni değildir. Fakat, hanımların eskimiş reçelleri tekrar kaynatıp tare bir hale koymaları kabılin- den bu arzu da tazelenmiştir .Eğer meşhur bir Fransız darbı meseli doğru ise ve hakikatte kadının is- tediğini Allah ta isterse yakında kadınlarımızı belediye âzası göre- ceğiz demektir. O zaman içtima zabıtları na bal alır. Âza hanım- lar nasıl konuşurlar? bunları ta- savvur edeyim dedim. Aklıma şöyle bir sahne geldi; * Müzakereye başlanmıştı. Birin- ci reis vekili izahatta bulunur: — Hanımlar, müzakereye baş- lamadan evvel, sıze idari bir ted bırimizden bahsedeyim. İçtima salonunun kapıcısı olan Zaro ağayı azlettik. Gençlik ve güzelliği şiar ittihaz eden bir meclis kapısında asırlardan kal. ma bunak bir ihtiyarın lüzum ve mevkii olamazdı (Alkışlar) , Bu hususta söz istiyen var mı? Salonun bir köşesinde oturan i ım söz ister. geye rl vee lp söz Nezihe Muhittin Hanım hemşire. ir. Pe M. H. — Hanımlar, bu idari kararı tasvip etmemek elden gelmez. Mamafi hafi bir surette pek genç hemşirelerime ihtiyarlık aleyhinde pek lazla söz söyleme- rini rica edeceğim. Elbamdü- lar. Kirasılar ise aynı sebepten Allahın günü göç emeğe mec- bur oluyorlar | mete — İnslir Kartkatüti — likah bugün hepimiz genciz (han- deler) fakat bir gün ihtiyar olabiliriz... Sonra kapıya bir kadın kapıcı getirilmediğine de memnun oldu- ğunu söylemeliyim Çünkü kadın polis olmadığı gibi kapıcı da ol- maz. Böyle işleri erkeklere gör- dürmek daha doğrudur via ağanın çehresi bütün o girintile- ri, çıkıntıları, buruşuklarile eski belediyelerinin yaptırdığı kaldı. rımlara benziyordu. Şımdiki kapı- cımızda bu yoktur. Bundan sonra müzakerata baş- landı. Ruznamede intihap nizam- namesinin münakâsası vardı. Reis bu mevzuda ilk olarak İffet Halim (OO Hanıma (söz vedi. İffet Hanım Rüşen Eşref Beyi hatırlatan boyile kürsüye çıktı ve söze başladı ; — Hanımlar, bu nizamname hiç te muvafık değildir. Bir va- tandaşın bu meclise intihap edi- Garson - ne emredersiniz? © VAKTT. 3 Küânunevvel 1929 — İsveç hikâyesi Selim Sırrı Bey İsverten dön- dükten sonra artık her mecliste o şimal memleketinin ve o ma- lâm olan talâkatile kimseye söz sırası bırakmazdı. Her mecliste mütemadiyen İs- veç hikâyeleri menkıbeleri din- İiyen ahpapları bu mevzudan bıkmışlar ve aralarında şöyle bir karar vermişler; — Bir gün mecliste, Selim Sırrı Bey lâkırdıya (o başlayınca hepimiz bir lâkırdı söylüyerek kendisini sus'uralım! deler ve dediklerini yaparlar. Selim Sırrı Bey söze başlayın- ca her biribirsöz atıp kendisini İsveç bikâyesi açmaktan mene- derler, Üstat konusmağa uğraşır, uğra- gir ve muvaflak olamıyacağını an- layınca teessüründen düşer bayılır. Bu sefer, harkeste bir telâş- tır başlar. Limon koklatırlas, kolonya sürerler. Güç belâ üsta- di ayıltılar. Selim Sırrı Bey, gözünü açın- ca hafifçe gülümser ve: — Allah, allah, der, İsveçte de böyle bir bayılış bayılmıştım, lebilmesi için 25 yaşını doldur. ması lâzım geliyor. Bu doğru de- ğildir. Bunun içın ben ve birçok bemşirelerim aleyhimize yaş tas- hihine mecbur olduk. Bu bapta uzun boylu müza- kerat olmuş, neticede kadınla. rın 18, erkeklerin 25 yaşından itibaren aza olabilmelerine karar verilmiştir. Daba sonra erkek azadan İzzet Melih Beyin verdiği bir takrirle podra, ruj, oje, V, $. gibi zaruri İevazımdan oktruva alın- maması, bozuk caddelerde iskar- pini hasara uğrayan kadınlara tazminat verilmesi ekseriyetle ta karrur etmiştir. Bu esnada saat dörde gelmiş bulunuyordu. Azadan bazısı geç vakit yollarda kalmaktan korktu gu, bir kısmıda annelerinden çekindikleri ıçın içtimaa nihayet verilmiştir. Kopuk müşferi - Sana. bahşış verecek kadar param çıkar, korkma! Güzel ses ve hamam Şehremini muavini Şerif Be- yin sesi güzel değildir. Onun için hiçbir zaman şarkı söyle“ meğe heves etmezdi. Birgün hamamda istihmam ederken içeride kimse olmadı- ğını gördü ve çan sıkıntısile bir hava tutturdu. Sesi hama mın kubbesine aksediyor ve ga- yet güzel geliyordu, O gün geçti ve Şerif Bey artık sesinin güzel olduğuna kendi kendine karar vermiş bulunuyordu. Bu kanaa- tle bir gün kırda gezerken bir şarkıya başladı. Fakat sesi, ge ne eski ahenksiz sesti. O zaman; — OF dedi, şehremaneti şu- raya bir hamam vaptırsaydı, da ses dinleseydi ! Kopyasını değil aslını Şairin birisi “kalbim, ünvanlı bir şiir yazmıştı. Bu şlir neşredilmeden şöhret bulan bu manzumenin methini duyan bir genç hanım, bir gün şaire müracaat etti: — Aman Beyefendi, dedi, “Kalbim, ünvanlı son şirinizi çok beğendim. müsaade eder mk siniz bir kopyasını alayım? Şair güldü: — Aman hanım efendi, buyn- run, dedi, hem de kopyasını de- gil, aslını alınız... Hörkese kendi dilile ! Gencin biri gayet huvarda idi. Hiç bir miliyet ve lisan farkı gözetmeksizin ras geldiği bütün kızlara takılır, söz atardı. Garibi şu ki yerli lisanların hepsinden bir parça bilen bu genç, tesadüf ettiği kızlara mutlaka onun kei di dilile söz atardı Bunun hemen daima isabetini gören bir arkadaşına merak oldu sordu: — Yahu, hiç sesini çıkarma » dan giden bir kızın Yahudi mi, Ermeni mi, yoksa Rum mu ok duğunu nasıl anlıyorsun? Çapkın delikanlı, gayet basit bir şeyi anlamıyan insanlara tevcih edilir bir bakışla arkada- gına baktı ve: — Yahu, dedi, ondan kolayı ne var, ben iskeleye akşam geç vekit "gelirim . bu esnada gelen kızlar da ekseri işçilerdir. Bun- lar ötelerini, berilerini kendi dil lerile çıkan gazetelere sararlar. Oradan ne milletten oldukların! anlarım. “.... Vatandaş, ......, Medeni ve hür Türk vatanında okur yazar olmıyanlar yakış maz. Onun için okuma yazma bilmiyenleri millete o mekteplerine götürmek herkesin ay- rr ayrı borcudur.