i e a (, e YANIL. — 17 seşrımısam ivco İf Süleyman Nazif- |* ten Vakte İ Ölümüne, hel bir türlü inanamadı. Bam, dalma o zeki gözleri ve hayal, heye- Mudolu çehresile aramızda yaşadığını hisset- Suleyman Nazif, gazetelerin son Miziyetlerile & alâkasız bırskamadım, Biz, “mnla alakadar olduğumuz gib, oda biti düşünür. i Bu münasebetle bir yarı yarsaydı, *vvetle tahmin ederim, göyle olurdu: | Muhibbi vefaşıarım Asım, nkâra mecalü ihtimal bula- Mazsın ki sendeki gazetecilik #evherini ilk defa mazhar şapaş İp senin birgün (o Babiğli limi edebinde şulepaş olacağını eden ve yazdığın makalelerin- €ki Türkçenin şive ve selikosma <a evvel aferinhan olan bu, bir mezarı biruhanın Ziri türa- binda * şimdi hatırnma üdebayı sabıkanızdan Halit Ziya geldi. Sira «tünel şirketinin biletlerinde bilg « Tahtel'arz , yazılırken, o, tezzemin terkibi gayri öâlima- Besini kullanırdı « ebetnişin olan rakımulhuruftur. Şimdi, Edirnekapı mezarlığında bir nesimi şebangâha şebih ir zmzeme halinde vâsılı sımahı İyyetim olduki sizin (Vakıt) Tengârenk çıkacaktır. Azizim Asım Bey,buna rengâ- Çün e meyiniz de renkli deyiniz uzun yıllardanberi matbu- bir g enin alnma yapıştırılan amga vardı: Renksizlik! 2, İşte bunu ortadan. kaldır oluyorsun, Uz, istanbulun bir semtinde müh- Mel ve metruk kalan âlemi baka *könesi, “Sulli Prüdom, un kan a YÖMİçekleri gibi hafızadan mahrum yor. olmadıkları Için bu bakinin Ceral- ik yevmiyede renk cereyanın ne etle pa ber cayı tıbaat olduğu di kında bir nebzei malümat ser- "N€ semuh davranınız. ğin daüttelvine ilk tutulan şim- in Hazreti Süleyman misali “he- Reş seyrâttiğini duyduğumuz dı ik Bey daderimizdi. İlk defa o ty i mevkutesinin o sernamesin! hür <e Aydın dağlarında hüküm ).. 9 zeybeklerin fesleri rengine Ydu, Bunu Kâzım Şinasi Beyin #ini yedi mahirânesin- ai red gibi kullandığı Akşam P etti Ve ceridei mezküre de sürh bir başlık elhak, tamanlar Hanya kalesine çe- M Türk rayeti gibi durdu. bu, et Vakıt, Sonsaat, bütün diy bul ceraidi bu yeni bid' lr ie Bici YE, : e gariptir, eden a am, hâla vadii kadimde puyan * gider, bi Naçi İbuki Cevdet Beyin elinden Lü İn yedi ferasetine ihti- bayreş birden bire bir civanii bu, y engiz iktisap eden İkdam, Kı iliğe karşı gelmemeli idi. Büy ri ha ile kasem ederim ki aha * olmak ona diğerlerinden Simge yaraşacaktı. ad8 İrig,, Mutmain oluyorum ki evini mephusenin bu tarzı ebe, televvündan içtinabı bil&- Olay değildir. Beni okuyacak İtiyaç nilerin affına iltica ve rek, gerim ki Celâl Nurinin o duğu. seramedanı sühaneden u külliyen unutmuştum. kt (Piyerler adapte edilir, romanlar adapte edilir ve Selimi İzzet Bey çalakalem küçük hikâyeleri adapte ederken ben, neden fıkra adaptasyonu yapmıyayım? Dedim. İşte aşar pdakı yazılar, bu düşünce ile meydana geldi.) Mime inanıyorsun? Cemiyeti umumiyei be ediye azasından avukat Avni Beye bir gün bir merekep lâzım gelir. Derhal komşusu Doktor Celâl Muhtar Beyin evine koşup ka- pıyı çalar. Kakıyı, berayı tasaruf, uşağını savmış olan Celâl Muhtar Bey açar. Avni Bey; — Aman doktorcuğum, der, şu senin merkep bana bir saat kadar lâzım. Lütfen ver; ben sonra kendi elimle getirir, teslim ederim. Sonra şöyle bir belediye nük- tesi savurur: — Korkma babacığım, kesip etinini yememi Celâl Muhtar Bey bu arka- daş arzusuna güler yüzle şu cevabı verir. — Ah, iki gözüm, ne yazık Adapte edilmiş fıkralar ... gerisi geriye dönmeğe hazırla- lanırken içeride bir anırmadır başlar. Avni Bey, henüz kapıyi kapat- mamış olan doktora; — Baba, sen eşek, yok, dedin, halbuki onun sesi geliyor! der ve meşhur iktısatçıdan şu cevabı alır: — İlâhi, sen de! Benim sözü- me İnanmiyorsun da eşeğin sö- züne mi inanıyorsun! * Kırparlar, kırparlar.. Bu sene kışın şiddetli olaca ğını habör veren Aptülfeyyaz Tevfik Bey, birgün Rasatane müdürü Fatin Beyle konuşurken birden bire sorar: — Kuzum hocam, der. şu gök yüzündeki ayı, eskiyince ne ya parlar? Fatin Bey, bu sualisoran dos tunun bu meseleyi tetebbu et memiş olmasından memnun ola- rak gülümser ve şu cevabı verir — Ne yapacaklar. kırpıp kır ki geç kaldım. Bugün bizim eşeği pıp yıldız yaparlar, Yeni keştedilen erkenden işe yolladım. Bu cevabı alan avukat tam Filhakika onun mütelevvenlikle şöbretşrar olan imzası her halü kârda İkdamı bir daba televvün külfetinden azade, Naci Bey de bundan istifade kılmıştır. Ben bu satırları yazarken İtalya âyanından kont Volpi İstanbulda bulunmaktadır. Eğer, hayatta ol saydım, gider, Celâlin ta ezminei muztaribemizde taşıdığı bir gaye ve bir fikrin uyanmasına gayret ederdim; ecel koymadı. Baki, azizim Asım, ceridene tulü ömr temenni ve sahaifi vak. ti cenabın: Sen bu parmakla Hasan, kav- yıldızlar nereden çıkayor, düşü- nene! — Ap, sevgilim, bu yeni moda pantolonların ütüsü avaklarını öperdim ! si kuzah tasvir etl Dediği şekle sokmaktan tevak- kiyi tavsiye ederim, Süleyman Nazif Hamiş: Cemiyeti umumiyei belediye- niz Sezaiye mesken kirası ver meği unfü şiddetle reddettiği gibi bir nevhevesi içtimaın üstadı azimüşşana takdim edilen beş on paraya da zebanı itiraz uzat- tığı mesmuum oldu. Eğer bu bir hakikat ise ve eğer şehrinizde şirü edep saliki geçinen insanlar bu irfan va vatan nankörlüğüne bir inkiyadı meskenet alüd ile ji Tepeli çıkar! Zurafayı zemaneden Nazmi Acar B. bazı hadisatın yolunca cereyan etmemesinden derhal asa- biyete gelmek ve o asabiyetle ileri geri söylenivermek £itiyadı. na kapılmıştı. bir gün bu halini üstat Emin Âli Beye açtı ve dedi ki: — Bre hocam, hadisat ve vekayi ilcasile bazı zamanlar zaptı İlsan müyesser olmuyor. Nideyim ?Ne güne bir tedbiri tasvi- vi edersin ki fakire badi salâh Emin Âli Bey; bir hayli düşü- nüp dedi ki: — Bir tane bakla alıp ağzına koy. Fena bir lâfız sarfedeceğin zaman, bittabi Obaklı (hare kete gelir ve sen de bundan iç tinap hususunda. verdiğin sözü hatırlar, susarsın. N. Acar Bey, üstadın dediğini yaptı. Yağmurlu biragünde her iki dost bir sokaktan geçiyorlardı. Bu esnada evin birinden bir cam vuruldu ve kafes kaldırılıp gü. — Karımın bir çocuğu oldu, —Bobas kım ? —Hayoan hertf ! Ne söylüyorsun? —Danlma canım . belyorsun san dım da onun iç'n sordum. fen kapıya kadar gelir misigiz? Her ikisi de kapının önüne gelip, yağan yağmura rağmen orada beklediler. Gelen giden, kapıyı açan olmadı. Neden sonra kadınm başı göründü: — Teşekkür ederim; dedi, ta» vuğumu kuluçka yatırıyordum. Birisi demişti ki tavuk yatırılırken zelce bir kadın göründü. Bu böyle sakallı bir efendinin yüzüne kadın: — Aman beyler, diyordu, lüt. müsaade etse, eğilir, şa güzel m mukabele ettilerse, ben kararı is- tihsal edildiği halde henüz seri mezarıma dikilmiyen sangi kab- rimin bütün tahsisatını onların söri kadir naşinâslarına fırlatırım. Evliyayı edebi bir belediye ça- vuşu kadar olsun takdire hacet ve imkân bulamıyan bir belediye meclisinin sahai intihabı dahilin- de benim mezarıma bir mugay- lânzar olmak daha fazla yakışık alır .. S.N İstinsah eden; Toplu İğne bakılacak olursa piliçler tepeli çıkarmış. Onun için sizi beklettim. Bunun Üzerine Emin Âli Bey, fena halde hiddetlendi ve arka- daşına: — Haydi, Nazmi, dedi, çıkar bakalım, şu baklayı ağzından! * Malım, gözümün önünde ' Ressam Ali Sami Bey resim yaparken sakız çiğner ve çenesi yoruldukça sakızı burnunun üze- rine yapıştırırmış. Bir gün bu hal Çallı İbrahime merak olmuş. — Arkadaş, demiş, sen niçin bunu böyle burnunun üzerine Yapıştırırsın? Sami Beyden şu cevabı almış: —Malı ön önünde dur- vali! m gözümün Tıcaret devri Hanımın biri © sokak köşesinde oturan bir dilenciye her gün pera verirdi Bir gün dilenenin ikileştiğini görerek tanıdığı dilenciye sordu: — O ne İki kişi bereber mi dile niyorsünuz? — Ahi Hanm Efendi... birkaç gün beraber çalışacağız... İşi ona devr- ediyorum da müşterileri tanıtıyorum. Rahatsız eimed'm ye! Küçük Ahmet annesinin dizleri öze- rinde oturuyordu. Birdenbire sordu: — Anneciğim! Ben hakikaten gece yarım mi doğdum? — “Evet oğlum... — İnşallah doğarken gürültü ederek seni uyandırmamışımdır. Müşkül hesap Sevyah ( ötelelye ) — Bir ay kahir sam kaç para alacaksınız? Otelcei — Müssadenizle yapayım.. Seyyah — O ne demek odalarnum aylığı kaça olduğunu bilmiyor musunuz? Otelci — Efendim,. şimdiye kadar otelimde hiç bir müşteri bir ay otura mamıştır ki, Pipo nerde? Bir Fransız | gazetesinde görülmüş hesabımı tür: * Herif dudaklarından biran bile ayrılmıyan piposunu elinde tutuyordu.» Madamki pipo elinde imiş dudak larından ayrılmış değil mi