Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
>“duğu bir di d Ş e UF U3 25/1/1941 ; Edebiyat konuşmaları Göz ve Gönül Gözle gönül arasında sıkı bir bağ vardır. Halk hikmeti bunu gşöyle ifade eder: “Göz- den ırak, gönülden ırak.” Demek gönül u- fukları bazan gözün ufku kadar daralır ya- hut genişler. Fakat gözün bu görme hassa- sı zekâ gözlüğiyle veya fikir dürbüniyle, hattâ yerine göre muhakeme mikroskopu Ahmet Kutsi TECER Gözle gönül arasında bu kadar sıkı bir' bağlılık olduğuna göre gözsüz. gönül olma- mak icabeder, Doğrusu da budur. göz dışarıyı gördüğü gibi içeriye de bakar, Bazan bir tarafı kapalı olduğu halde öbür tarafı açıktır. Yakup Kadri'nin “Kör göz, Kör gönül” adlı bir hikâyesi vardır. Gönül, veya muhayyele y lir. “Gözden ırak, gönülden ırak” hikmeti, gözün en basit görüş derecesiyle gönül ara- sındaki münasebeti hatırlatıyor. Böyle ol- duğu için de bu ikisi arasındaki bağı göz- lüksüz, mikroskopsuz da görebiliyoruz. Şu bu h de, “aşk” ğgimiz “Ben'in tılı- sımı” olarak alı bu üstat (aünün - Görcesi ) Ekmek Hükümetimiz, büyük şehirlerde tek ekmek sistemini tatbika karar vermiştir. Bu sistem, gıdalarımızın en azizi olan ekmeğin muhtelif ne- vilerini, tek çeşitte toplamak pren- sipine istinat eder. Çokluğun yediği birinci nevi ekmekten daha ucuza çıkacak ve midelerini ikinci nev e alıştırmış olanlardan da pek cüzi bir fedakârlık istiyeceği için onları da sarsmıyacak olan bu tek çeşit gönül kimyageri, gözle gönülü potaya ko- yup ayırmıştır. Gözleri dışarıya — örtülmüş Zeliha'nın gönlüyle içeriyi göremiyen Hafız Şerif'in gözleri büyücünün eliyle biribirin- halde göz yahut realite ile gönül yahut |den ayrılarak facia unsurları haline geti- “Ben” ll hadsi ile kavraması mümkündür. Bu böyle ol- Edi gözün gok ehe- makla beraber (diğer miyet di ötesini gör- dan bahsetmiyorum) niçin hâlâ birçok an- | memek”, “bakar kör olmak” bunlar sakın- k l l şaşmıyor ? |mak i mühim iki l Fakat Edebiyat da, diğer güzel sanatlar gibi, | safdil şairin: gşahsiyetin bir ifadesidir. Şu halde — yalmız eserlerine bakarak bir muharririn “ iyi mi görüyor? Saşı mı görüyor? Miyop mudur? Hiç mi görmüyor?” bilinmesi kabildir. İşte okuyucuların “aklıselim” ile keşfettiği müt- hiş hakikat! Gözün kusuru olabilir: iyi görmez, bula- mnık görür, şaşıdır, uzağı seçmez... Ayıp de- ğil. Fakat — Allah korusun! — bütün bü- tün kör olmadıktan sonra gözün kusurla- rnu düzeltmek mümkündür. Böyleyken ba- zı muharrirlerin kendilerini bu derece ih- mal etmelerine ne dersiniz?... Vakıa her za- man iri, kesme camlı, kalın bağa çerçeveli gözlükleri simasına heybet veren kimse- nin herhalde iyi Göz gördü, gönül sevdi seni ey yüzü mahım, Kurbanın olam var mı benim bunda günahım, demesi gibi, kısa y öz” gibi de ol Bu dünyada epeyce “açıkgöz” de vardır ki, her şeyde olduğu gibi, edebiyatta da anlaş- mazlığa yol açarlar. İnsan ğözünü açmalı- dır. Gözün ikati başlar. Işığa açılan gözler yavaş yavaş ha- yata, l Dışın olduğu gibi iç'in hakikati de vardır. Bazı asırlar şaşıdır; yalnız iç'in yahut Ama gözlüksüz olduğu zaman da gözde ku- sur yoktur İ dış'ın Yirminci asrın en büyük hususiyeti, ilim ve felsefenin ge- gözlük, dürbün, mikrosköp, — teleskop gibi buutlarımızı genişleten icatların mevcut ol- niş leriyle, bu çift hayali biribiri üze- rine intıbak ettiren sanat telemetresi saye- sinde gözleri hayata çevirmesidir. Görmek bir Böz sahibi bul ihtimal istiyor 2.. İşte bir. yı- ğın hakikat. Hukuk İlmini Yayma Kurumunun serbest kürsüsü Prf, Vasfi Raşit Sevig hukuk üzerindeki Hukuk İlmini Yayma Kurumunun tesis eylediği serbest kürsünün beşinci dersi dün gene Profesör Vasfi Raşit Sevig fınd dün iktisadin medeni tesirlerini anlattı miye başlandılar. Bir kimsenin mesleği ne o- lursa olsun tacirleri alâkalandıran ticart mu- görüşlü olmaktan da ka- | zum, aşikârdır ki, buğday sıkıntısı kmek, asıl başka bir cepheden bir kat daha aziz bir gıda olacaktır: hepimiz aynı toprağın çocuklarıyız. Tabiat midelerimizin nescinde de bir ayrılık gözetmemiştir. Buna rağ fırınların kap da niçin iki sınıf oluyoruz. Koltuğunda es- mer renkli bir ekmek taşıyan yav- ru, niçin, kar gibi ekmeğin karşısın- da boynu bükük kalsın. Bu, lüzum- suz bir ikilikti. Kalkıyor. Yeni ekmeğimizin içinde, devam eden tetkikler neticesinde belli ola- cak nisbette, çavdar da bulunacak- tır. Başvekilimiz, meclisin kış tâti ne girdiği günde hükümetin verdi gi bu kararı ilân etti. Bunun sebebini, kötü niyet erbabı istediği gibi tef- sir etmekte serbesttir: fakat, topra- ğımızın en bol mahsul verdiği ve ambarlarımızın tıka basa dolu ol - duğu bir zamanda görülen bu lü- gibi bir sebeple alâkadar değildir. Resmi ağızlar bize, hiç ekip biçme- sek bile senelerce karnımızı doyu- racak zahiremiz olduğunu haber wermişlerdir. O cihetten tasamız yoktur. kmeği Tıbbi ve ispençiyari | müsfahzarlar kanununda yeni değişiklikler On iki senedenberi meriyet mevkliinde bulunan tıbbi ve ispençiyar! müstahzarlar hakkındaki kanunun tatbikatından — alınan neticelere göre Sıhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti bu kanunu değiştirmeğe ve yeni bazı hükümler ilâvesine karar vermiştir. Hazırlanan kanun lâyihası mütaleaları a- lınmak üzere alâkalı vekâletlere gönderil- miştir. Yeni proje ile tıbbi gıdalar ve de- val ilâç cakları için bunların kimyevi maddeleri İh- tiva etmeleri icabettiği göz önüne alınmış ve kanunun ikinci maddesine bir kayıt ilâ- ve eyliyerek bunlar tıp ve ispençiyari mad- deler listesinden çıkarılmışlardır. Galenik müstahzarların selâhiyet sahibi olmıyan kimseler tarafından satılmasını Önlemek için bunların da'ampule ve komprime ha- linde yalnız eczanelerde satılmak şartiyle tıbbi ve ispençiyari maddeler dışında bıra- kılmıştır. Serom ve aşı istihzaratımız memleketin ihtiyacına yetecek mertebeye varmış bu- lunduğundan dışardan gelen bu gibi teda- vi ve vikaye vasıtaları hakkındaki kontro- lün daha ziyade kuvetlendirilmesi maksa- diyle & değişiklik y Bu de- ğişiklikle vekâlet dışardan getirilecek mad- delerin vasıf ve şartlarını tesbite selâhiyet- M olacak, bunun dışında getirilen madde- lere vekâletçe elkonulacaktır. Kanuna ilâve olunan bir fıkra ile veterinerlerin de müs- tahzar yapmalarına izin verilmekte ve la- bi imalâtanelerin vekâletçe Kon- Şöyle düşü li: bizim mize karışacak her çavdar habbesi- nin karşılığında, devlet hazinesine avuç dolusu para girecektir. Seferberlikle yaşıt olan bugünün genç nesli, kursaklarında hâlâ o se- faletli günlerin süpürge tohumları- nı taşıyorlar. Cihanmn ateşler içinde kıvrandığı ikinci cihan harbinin, milletleri kasıp kavurduğu bir iktı- sadi buhran senesinde ekmeğimize cüzi nisbette çavdar karışıyor. o çavdar ki, cihan fethetmeğe kal- kanlar arpa veya buğdayla karışık olarak değil, yalmız başma onu bul- salar, öpüp başlarına koyacaklar- ır. Çavdarlı ekmek yiyeceğiz. Buna fed;ıkâ_rlık demeyi aklımdan bile verilmiştir. Serbest kürsünün ve derslerinin gördüğü rağbeti ifade edebilmek için Ankara'nın en münevver tabakasına mensup olan dinleyici sayısının her gün biraz daha artmakta oldu- ğunu söylemek kâfi gelir. Dünkü dersinde Profesör Vasfi Raşit Se- vig beş yüzden fazla seçkin bir münevver " kütlesi önünde iktısadın medeni hukuk üze- rindeki tesirini izaha başlamış ve ezcümle demiştir ki: 1 din, borçlar hukuk tekevvün ve deki rolünü akla “kredi” mefhumunun gelmemesine im- kân yoktur. Borçlar hukukundaki hukukt telâkkileri kredinin zaruretleri değiştirmiş - tir İktısadın hukuk üzerindeki yaratıcı tesi- sinin neşrine kadar olan üçüncü devirde kre- dinin borçlar hukuku üzerindeki tesirini Na- poleon kanunu ile türk kanunu medenisi ara- sında yaptığı mukayese ile izaha çalışmıştır. Roma'da borçlar hükuüküu, — borcün mi- rascılara İintikal ettirilmesiyle tekâmüle baş- lamıştı. Alman kanunu medenisi de fransız kanunu medenisi üzerine üstünlüğünü, ingiliz kanunundan ilham alan alman kanununun, borcun alacaklı ile kli da bir it- e. takkınd irl - vda: ikmeğin mahsus tatbik sebebi- | o” Ka g:g,dr.hil:hirlîğtı yet vermiş olurdu.” rul da şu i rkettiği- Profesör 1804 den türk kanunu medeni- bi ne dim: v — İcabettiği zaman taş da yeriz. O bize kuvet olur. Çünkü biz vata- nımızı midemizle sevmiyoruz. Kemal Zeki GENCOSMAN — Vefat tüccar Bay Mehmet Yağlıkçı tisal, bir bağlı olduğu mefh dan ay- rılan müesseseleri: temlik matlup ve na- kil diye kabul etmesiyle başlamıştır. Borcu mamelekin aynı haklara yaklaşan bir unsuru kla baslı rini en iyi meydana koyan iktısadi £h kredi Kredi ruhud! Ticaretin en esaslı ve en birinci Şartıdır. Kredi sanayil canlandıran bir ruhtur.” Bun- dan sonra profesör kredinin borçlar hukuku üzerindeki tesirini evelâ 1500 senelik bir za- |. man içinde uzanan Roma hukukunda tetkik eylemiş, ve bü devre ait sözleri içinde ezcüm- le demiştir ki: “I da borçlandım mâ- nasına olmak üzere “bağlandım” — sözü de kullanılır. Bağlanmak sözü tesadüfi bir tarz- da vücude gelmiş bir tâbir değildir. XII lev- y Hukukt münasebette şahısların nazara a- lınması ikinci safhaya atıldı; borç ticart kı- hndı. Yani âdi bir eşya gibi kolayca nakle - dilebilen ve tedavül eden bir hale sokuldu.” Profesör dünkü, mutattan biraz fazla u- zun süren dersinde hukukta vücude gelen ye- ni şekillerd leniy , tip © den ve daha bir çok şeylerden çok derin bir yukuf ve çok büyük bir belâgatle bahsetmiş- tir, Dinleyicilerin çok büyük bir alâka ile din- ha hukuku di y borçlu alacaklısı tarafından zincire vurulan ve bağlanan bir adamdır. Bugün “bağlan - dım” tabirinde borçluyu bağlıyan eski zin - citlerin yalnız hatırası yaşar. Borç ve suçun aynı mahiyette olduğu bir ledikleri bugtizel dersi sütunlarımıza tama - devirde borçluya suçluya yapılan den başka bir muamele yapılamaması tabi- fdir. Suçluluk hali mirascılara intikal etmez, bir katilin oğlu babasının suçunu başı ile ödemez ve babasının suçundan mesul tutul- maz. Borç suçtan evelâ mirascılara intikal e- der bir şey olmakla ayrıldı. Yani borç borç- lunun Şahsından ayrıldı lekinin — bir parçası oldu, ve ölümünden sonra mameleki ile birlikte mirascılarına intikal eyledi. On- dan sonra da borçlunun vücudunu, XIT lev- ha kanununun emri mucibince parçalıyarak lacaklılı da taksim etmek alacaklılarının vaz - geçildi, Tmameleki emriyle toptan satıldı.” Bundan sonra profesör, kredi ihtiyacının Roma hukukunda husule getirdiği tekâmül- leri izah eylemiş, nihayet, mevzuun ikinci kısmına geçerek Şşarki Roma imparatoru Justinien'in hukukundan Napoleon'un 1804 tarihli medeni hukukuna kadar olan on üç asırlık devri tetkik etmiştir. Feodalite devri adiyle antilan bu devirde borçlar hukukunun hiç değiş â insanın bu deği li ge bakınca iktısadın hukuk üzerindeki tesi- rinden şüphe edebileceğini söyledikten son - ra: “bu devirde borçlar hukukunun değişme- mesine sebep yeni bir hukukun, borçlar hu- kukunun dışında ve yanında çıkmış olma - sındandır. Doğan ticaret hukuku medeni hu- kuku değiştirmiye ve onu iktısadi zaruretle - re uy ya lüzum işi Me- deni hukukun meçhulü olan müesseseler H4 - caret hukuku ile birlikte doğmuştur. Bugün ticaret hukukunun mevzuunu — teşkil müesseselerin her biri panayırlarda — tatbik edilirdi. Tacirlere mahsus olan bu hukuk tatbik sahasını genişletiyor ve alım satıma garışan kimseli tacir dahi olmasalar, hat eden miyle naki diğİmlk ddd S Bir yük arabası tramvayla çarpıştı le-| İstanbul, 24 (Telefonla) — Üskü - dar'da Nuh kuyusunda mir yük ara- basiyle, tramvay çarpıştı, arabacı Bi- lâl ağır yaralandı. Arabanın atların - dan biri öldü. Tahkikat yapılmakta - dır. eşi, bay Osman Nuri Tunçer'in, Trabzon valisi bay Naci Kıcıman eşi ba- yan Müyesser Kıcıman'ın ve Dahiliye ve- kâleti seferberlik müdürlüğü birinci şube mümeyyizi' bay Kenan Yağlıkcı'nın anne- leri bayan Halide Yağlıkcı'nın 24. i. 941 cuma günü vefat ettiğini teessürle haber aldık. Cenazesi bugün öğle namazını mü- teakip Hacıbayram camlinden kaldırılarak ebedi türül ktir. Allah rahmet eyliye. © ESİNN Ankara Halkevinde konferans Mevzu : Bugünkü Harpte Mötör ve Makinenin Rolü Konferansı veren : ŞEVKİ YAZMAN Bugün saat 15.30 da bu mevzuda bir konferans verilecektir. Giriş Lurbcettlr. Herkes gelebilir. trol edilmesi temin olunmaktadır. Vekâlet meri altıncı İ rek yerli müstahazrların yalnız toptan de- ğil perakende satış fiyatlarının da daha evel vekâlete bildirilmesi mecburiyetini — vazet- mektedir. Bu suretle Vekâlet halkın men- faati bakımından yerinde bir noktayı da göz önüne almış bulunmaktadır. Basit ve faydasız şekillerde bir takım kimyevi maddelere hususi isim takarak ve hususi ambalâjlarla ticarete çıkarılan bir takım mü iyetle zın zararını mucip olduğu görülmüş ve izin verilecek ticarete sında umumi sıhat bakımından fayda olup olmadığının vekâletçe tesbit ve ondan son- ın halk Mahkeme Röportajları Arkadaşının yatak yorganını pazarlığa çıkaran hovarda... Bereket versin Mehmet evine zamanında yetişmiş Ankara'nın orta halli lokantalarından bi- rinde garson Ahmet Çabukel, Leman Ça - kır'ı eskidenberi tanır; bu tanıdıklık zaman zaman karasevdaya kadar varmış, fakat Ça- bukel, Leman'dan beklediği iltifata bir türlü nail olamamıştır. Bundan bir hafta kadar evel Ahmet, bir sinemanın önünde hayal meyal Leman Ça - kır'ı görür gibi olur; ve İşi gücü bir tarafa bımkımkıukılîr peşine... Önce gayet ki - bardır: — Bayan sinemaya mı? Leman, belâlısı Ahmedi tanımıştır, fakat kendini pek ucuza satmak niyetinde değil - dir. Sual tekerrür eder: — Betaber girsek nasıl olur, ha? Uzatmıyayım, belâlı, nihayet Leman'ı yu- muşatmıya muvaffak olmuş, hattâ ondan o akşam yemeği bir yerde beraber yemek vâ- dini da koparmıştır, Fakat buna para lâzım. Kendi lokantasında kredisi var ama, ora- da bir de ceberut usta var ki Ahmet onun sert suratını düşündükçe terliyor. Üstelik bu iyşünuşa vazifeden kaçarak gidecektir. Pa- ra, para, para... j Ahmet Çabukel çok düşünmemiştir. Ar - kadaşı Mehmedin evi pek uzakta değildir. Mehmet, yabancısı değil a.. Vaktiyle aylarca onun evinde kalmadı mı? Akşam üstü buluşmak üzere Leman Ça- kır'dan ayrılan garson, doğru Mehmedin evi- nin yolunu tutmuştur. Kapı, hafifçe omuz - lanınca açılır. Fakat Mehmet evde yok, Ahmet Çabukel, eve şöyle bir göz gez - dirdikten sonra 1 — Varsın olmasın, demiştir, Mehmet ya- bancım değil ki, şurada para eder bir iki parça eşyası da var; mesele kalmadı. O an için Ahmedin pek işine yarayan fakat sonra talihini karartan bir tesadüf oli So- şeyi dönmüş. Tahmin edersiniz ki gi diştir. Aradan yarım saat kadar vakit geçmiş - tir. Eskici para bozdurmanın böyle uzun sü- rüşünden pirelenmiye başlamış ama nesine gerek. Nihayet giden bir elli kuruştur. Hal - buki başında beklediği bu yatak yorgan, su içinde on kâğıt eder. Derken kapımın açıldığını duymuş, sevin- miş, fakat bu sefer karşısına dikilen bir ya- bancıdır. Bu yabancı, odanın, yani yatak yor- ganın sahibi Mehmettir: — Ne arıyorsun hemşeri burada? Eskici, bu mânasız suale üdeta kızmışı — Ev gahibini bekliyorum. Para bozdur- mıya gitti de.., * — Ne parası? — Yedi buçuk kâğıdı bozdurup elli ku - ruşumu geri verecekti. — , Ne parası bu? — Şu yatak yorganı satın aldım da... Mehmet, Şu dârı dünyada ve hele şu kış gününde canından kıymetli olan bu eşyası- nin giyabında haraç mezat edilmesindeki in- celiği evelâ kavrıyamamış, fakat biraz son- ra bir dıricilik ol- duğunu da nihayet keşfedebilmişı — Bunlar benimdir, demiş, bu evin sahi- bi benim. Eskici, hiç o taraflı olmamışı — Bana vıs gelir, ben satın aldığım mal- ları bilirim, Olurdu, olmazdı, bir münakaşa başlamış ve bu münak çok di darebe ol- muş. Gürültüye komşular yetişmişler. Meh- metle eskici polise düşmüş. Ve karakolda ($ meydana çıkar gibi olmuş. Çünkü eskicinim verdiği boy, bos, kaş, göz tarifi tıpa tıp Ah- met Çabukel'e uymaktadır. Bu olsa, olsa o olur. Mehmet, bir polis memuriyle —Ahmedin Ş o gi- dolab h kaktan “eskiler nlayım” diye bar bar ba - ğıran biri geçiyor. — Gel bakalım birader, şurada bir ikl u- fak tefek var, işine yararsa kötü mallar de - gildir. Ahmedin gözüne kestirdiği eşya bir ya - *tak, bir yorgandan İbarettir. Zavallı Meh - ra izin v ddesine yeni kayıtlar ilâve edilmiştir. Yabancı müstahzarların yurdumuzda bu- lunan vekilleri eczacı veya hususı kanuna göre müsaadesi alınmış bir ecza nesi var ki? İş pazarlığa binmiştir. Ahmet 7,5 kâğıtta ayak diremiş, fakat satıcı 7 den bir türlü yu- karıya çıkmamıştır. Paraya ihtiyaç var, uzun sine sahip olmadıkları takdirde yalnız müs- boylu k da vakit yok. — Peki, demiş Ahmet Çabukel, dir. Fazla bulundurmak istiyenler ise ec- zacı bir mesul müdür istihdam edecekler- dir. Vekâllet yeni projeye Koyduğu bir hüküm ile tuvalete mahsus olan müstahzarlar dışında kalan müstahzarlar için sabit ve müteharrik sinema filmleri, ışıklı, işıksız afişler, radyo ile reklâm yap- malarını menetmeğe selâhiyetli olacaktır. 'Tahlil neticesinde formüle uymiıyan, ter- kibinde d saf ol sıhate az çok zarar vereceği ve tedavi va- sıflarını F ü ihzar edenler 50 liradan 500 liraya kadar ağır para cezasına mahküm edilecek ve vazıyet İki defa mahkümiyet halinde ise ellerin- den rüh: k ır. Eskici cebinden bir beşlik bir de iki bu- çukluk çıkarmış, Ahmede uzatmışı — Elli kuruş geri 'ver, Ahmet'te de - aksi tesadüf - bozukluk yok, Eskiciyet n — Sen ver, demiş, yedi buçuk kâğıdı, şu köşedeki bakkalda bozdurup getireyim, Ve eskiciyi, yatak yorganın başına çakarak kö- 1 olan yerleri dolaşmıya başlamış. Nihayet, bir meyhane köşesinde Leman Çakır'la onu baş başa bulmuşlar. Üst tarafı malüm... de Ahmet, bu büller gibi anlatmıştırı — Ne yapayım, demiştir, para lâzım oldu. Hem de bir iki saat içinde bulup o akşam Yeman'a sözü lak a Gönül bu., Geciktirmiye gelmez ki! Eğer bu itiraf olmasa, evin içinde n_lup bitenler ve alış verişi İsbat etmek belki de bir hayli müşkül olacaktı. Bu itibarla, âşık Çabukel, adaletin tecellisine bilhassa yar - dımcı oli Fakat o, ini yal- nız bu itirafta değil, eskiciye olan borcunda da göstermiştir: — 7.6 kâğıt borcumdur. Halim vaktim iyi olunca öderim. Mehmet Çabukel şimdi bu dolandırıcılı- ğından üç ay giymiştir. Çıkınca borçlarını ödiyecek..— KEZEGE. kl, bül- Askerlerimizin kışlık hediyeleri Askerlerimize yapılan kışlık hediye te- berrülerine dair alınan haberler, Delice na- olarak müstahzar imal edenler veya satan- lar veya imale li bulunan elli liradan iki yüz liraya kadar ağır para ceazsına, müstahzar imaline se- lâhiyetli olmuyanlar iki yüz liradan 500 li- raya kadar ağır para cezasına mahküm e- ve ına vazıyet edi- lecektir. Kanuna ilâve olunan bir madde ile de tıbbi müstahzarları taklit edenler, şifal hassalarını azaltacak surette yapan - lar, satanlar, sattıranlar 3 aydan bir seneye kadar hapis ve 100 liradan 1000 liraya ka- dar ağır apra cezası hükmolunacaktır. 'Tak- lit ise yok Yalnız 1 " ları sa- tanlar sattıranlar 50 liradan 100 liraya ka- dar ağır para cezasına mahküm edilecekler dir. Zehirli maddeler ile yalnız tablp recete- siyle satılan maddelerden olan müstahzar- lar için ise para cezası 200 liradan 500 lira- ya kadar olacaktır. Kti AECERA DU Tersine tekerrür eden tarih... “Tarih, bir tekerrürden ibarettir,, derler. Hattâ Şair Akif bir kıtası - nın son iki mısrağında bu telâkkiyi şöylece ifade eder : hiyesi hall ilk parti olarak 1672 parça yünlü eşya, Aksaray kazası halkının 2980 çift yün çorap, 721 cjft yün eldiven, 97 par- ça muhtelif yünlü eşya ve hediye tedariki maksadiyle 1436 lira verdiklerini bildirmek Manisa Çocuk Esirgeme Kurumunun yardımları Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu Ge- nel merkezinden bize verilen —malümata göre 940 yılında Manlsa vilâyeti Çocuk E- sirgeme Kurumu merkezinde 1.363 çocuğa ve kollarından Akhisar kolu tesis ettiği po- Hikliniğine müracaat eden 119 hasta çocu- ğu muayene ve tedavi, mektep levazımını tedir. Siverek halkı da 2100 pamuklu, 3100 çift yün eldiven ve çorap, Hı Hü temin edemiy kitap ve leva- zımı tedrisiyesini 939 yoksul yavruya elbi- çift muhtelif yünlü eşya, bayramiçliler de 681 parça eşya ile 384 lira, Emirdağ halkı da 3329 yün çorap İle 815 eldiven ve 584 parça muhtelif yünlü eşya, gemlikliler de 3.400 parça eşya ve Gemlik'in Kapalı kö- yü halkı da hediye tedariki için 213 lira te- berru eylemişlerdir. (a.a.) Zigana yolu açıldı Gümüşane, 24 a.a. — 12 gündenberi kar- dan kapanmış bulunan Zigana ve Kop yol- larından Zigana yolu açılmıştır. KoP yolu- nu açmak İçin ameleler devamlı bir suret- te çalışmaktadırlar. Bu yolun da birkaç Bgü- ne kadar açılması beklenmektedir. YANKILA Amiral Dobri'yi Avrupa'dan Afri. ka'ya, Tobruk'a getiren San Corci« yo zırhlısı da — Talihin garip ve a- cı tesadüfüne bakınız ki San Corci- Tarihi tekerrür diye tarif ediy Hiç ibret alınsaydı tekörrür mü ederdi? Tobruk limanında kendi kendini ateşe veren İtalyan San Corciyo zırhlısının güvertesinden yükselen alev sütunlarını hayalimde canlan - dırdığım zaman yukarıki sözü ha - tırladım. Fakat burada tarih, gali - ba, kendi kendisini tersine tekrar- Tamıştı : Afrika'dan kalkıp Avrupa'ya ge- çen büyük arap kumandanı Tarık, bütün askerlerini Endülüs toprak - larına çıkardıktan sonra limanda- ki gemilerini ateşe vermiş, — Bun- dan sonra geriye dönmek yok; iler- lemek var! demişti. tâ asker ve zabit dahi olsalar tacir addedil - Bundan otuz sene önce (1911 de) yo, İngil adalarının kutsal azi. zi Sent Corc ile adaştır! — Afrika sahillerinde ateşe verilmiştir; Fakat Tarık'ın gemileri bit ham- ' ” | ) . ve yeni hizam meşalelerinden iki örnek midir ? *#&.* Ne demeli ? aasanamana . bullu bi arkad: .Nı yiRR TTTT mazlığımdan değildir. | ğ Gazete sayfalarının bir tahdide uğramış bulunması nazik arzunu - za imkân bırakmıyor. Zarif mek - tubunuza teşekkür ederim. BV Umut kelimesi ! 'nin nüktedan bir fıkracısı “Ümit, ümmit ve uümut,, Tan gazetesi demeli, ne dememeli?,, .sütunundın bir sayfa ilerde çıkan bir başlık gö- lenin, bir işin baş Ş ÜŞ lerdi; italyan gemisi ise nihayete e. ren bir maceranın sonlarına doğru yapılan bir ateş gecesinde 'âlevlere bürünmüştür. ümüze ilişti. Bu başlık şöyledir : “Eğer buna rağmen çalışmazlar!....,, Öyleyse biz de soralım: “Eğer buna rağmen çalışmazlar!...,, mı de- meli, Wb""EĞ" b;"" Tağmen ça- li mı Tarih, böylece, tersine tek etmiş oluyor. Alman cep zırhlısı Graf Fon Şpe geçen sene cenup Afrika'sında yan. mıştı. İtalyan zırhlısı San Corciyo şimal Afrika'sında Dante'nin ce . henneminden küçük bir pasajı temsil etti. Acaba bu iki ihtiyari yangın beş kıtanın ikisinde mihver ışmı ikakok Bir okuruma : dD y ğtasti Çankırı'da ilk tedrisat müfetti Bay C.Silistreli'ye ; ttişi Bazan beşinci sütuna « gü güzel tâ - birinizi kullanayım - beşinci oda- ya taşıyorsam bu, kabıma sı ifme — leri hakkında, her Üç şekli de doğru 9ıkudıktıu sonra, Rıza Tevfik'in şu haşiyesini tekrarlı - yor : “Umbt, türkçede ümit mukabili- dir. Ummak mastarından gelir; is - mimastardil.n Kısa bBir fıkra içinde tam yedi ta- ne şahit zikrederek bı'rlçoklanmız. imrendirecek dolgun bir yazı yaz- dıktan sonra: “Ben, şahsan, Ulus muharriri gi- bi düşünüyor ve umudu tercih e - diyorum.,, diyor. Bizim de umudumuz oydu. se, bi, çamaşır vermiş ve 116 çocu- ğa 248 lira para yardımında bulunmuş, Ak- hisar'da tesis ettiği Kreş (gündüz bakım- evi) de sabahları bırakılıp akşamları alınan yedi yaşına kadar muhtelif çağlarda 4.982 yavruya 14.270 kap sıcak yemek ve mama vererek gıda ve terbiyeleri temin ve bu su- retle Akhisar kolu 940 yılında 5.767 yavru- ya karşı vaki yardımlariyle 941 yılında bu yardım ve korumanın on binlere varacağı şüphesizdir. Manisa merkezinin Alaşehir kolu 1171, Demirci kolu 859, Salihli Çocuk Esirgeme kolu da 87 çocuğa sıcak yemek, süt, elbise, ayakkabı, çamaşır, sıht muayene ve tedavi, mektep levazımı, kundak ve para yardımın- da bulunmuşlardır. —— Kayseri Valisi şehrimizde Kayseri Valisi Bay Şefik Soyer dün şeh- rimize gelmiş ve vilâyete âit işler hakkın- da temaslarını ya; pmıiştır. Bay Şefik Soyer bugün dönecektir. g""ll L ALERAOTAAUCUR UKUNU £ — ÇOCUKESİRGEME ? E KURUMU'nun MİLLİ KOSTÜMLÜ BALOSU Sayın Bayan İNÖNÜ'nün yüksek himayelerinde 1 / Şubat / 1941 cumartesi akşamı ANKARA PALAS SALONLARINDA DAVETİYELER: Milli Banka- lar kişeleri - Ankara Eczanesi - Rehber mağazası - Yenişehirde Ü_zen Pasta salonu ve Çocuk E- sirgeme Kurumu — veznesinden ÇATAKACEKEEKUREUR tedarik edilir, 186 r