Beyaz harp Almanların kullandığı — başlıca usüller nedir! | BRÜKSEL'DE ÇIKAN LE SOİR'DAN : | A!manya, Belçika'ya bundan tam yirmi sene evel saldırdı. Şimdi de, Hitler Almanya'sının üç yıldır sürüdüğü beyaz harbı hatırlıyalım ve düşü- nelim. Beyaz harp, şimdiye ka- dar Almanya'ya pek çok arazi ile 20 milyon insan, kazandırdı. Bundan başka, Almanya, beyaz harp sa - yesinde, ecnebi altını ve tahvilâtı, bol iptidai mad- de, askeri malzeme kazan- dı. Tuna havzasında he - gemonyayı ele geçirdi. Hepsinin üstünde olarak da Bohemya arazisini, or- ta Avrupa'nın anahtarı o - lan bu mevkii elde etti. çüncü Rayh'ın kul- landığı başlıca u - suller üçdür: Göz diktiği memleketlerdeki alman az lıklarını dinamik olarak kullanmak ; bu memleketin mukavemet kuvetini tedri- ci olarak yıpratmak; “kur- ban"”ı siyaseten tecrit et - mek, Alman propagandası bü- yük bir taarruz kuvetidir. Bu işleri değerli memur - lar üzerine almıştır. Bun- ların reisleri — Berlin'de propaganda nezaretinde toplanmişlardır. Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar tam bir teşkilât. yoktur. Alman propaganda işleri - nin üçte ikisi Almanya dahilinde, üçte biri hariç- te iş görür. Dahilde, resmi propa- ganda, hükümetin fikirle- rini ileri sürer; hükümet, en kötü bir yalan söylerse dahi, ipnotize edilmiş olan efkârı umumiye onun sözü ne İncil'in bir sözü gibi inanır, kanar. Bir alman propagandacısı halk yığın- ları için şu iddiada bulu- nüyor: “Yüz kere hakikat diye söylenen bir yalan nihayet hakikat olur.” Almanyan'ın göz diktiği bir memlekette alman pro- pagandası, evelâ alman az- lığı üzerine tesir ettirilir. göz dikilen memlekette bulunan almanlar, Alman- yadaki “kan kardeşleri” nazi teşkilâtı ile teşkilât - lanmış olduklarından, na - zistlere inanır, Hitler'le o- nun Almanya'sı için her şeye hazır bir halde bulu- nurlar. Göz dikilen memleket halkında alman propagan- dası hükümeti parçalar, kızdırır, itimatsızlığa dü - şürür. Mukavemet edecek bütün vasıtaları çürütür, boğar ve ürkütür. Yabancı memleketlerde - ki alman propagandasına gelince, Avrupa nizamını az veya çok himaye eden bu deyletlerde, Almanya'- nın “haklı” ve dürüşt ol - duğunu, Versay muahede- sinin “hatâlarını” milletle- rin kendi siyasi mukadde- ratlarımı kendilerinin seç - mesi lâzım geldiğini, kü - çük bir devlet için bir ci- han harbının âbes olduğu- nu, eğer Almanya'yı orta Avrupa'da yayılmakta ser- best bırakırlarsa uzun bir sulh olacağını ilân eder - ler. Ve bilhassa alman az- lıklarını ve “dışarıda al - manlık”ı harekete getirir - ler. Bu müddet esnasında da, resmi veya gizli alman siyaseti göz dikilen devleti tedrici olarak “tecrit” et- meğe koyulur, bu memle - keti müttefiklerinden a- yırmaya çalışır. Hattâ Mü- nih'de olduğu gibi fırsat bulursa, Avrupa nizamınıtn hâmilerini ikna ederek, onlara, kurban olacak dev- leti, dünya sulhuna feda olması için tazyik ettirir. lmanya, bir devleti yakın zamanda veya sonra ilhak etmek istedi mi, alman akalliyetini se- ferber eder. Bu azlık göz dikilen devleti fırlatmak için bir manivelâ mesnedi vazifesi görür. Çekoslovakya'da olduğu gibi alman kanından olan vatandaşlar muhtelif siya- si partilere iştirâk etmiş - lerse, onlar bir tek partide birleştirilir: müfrit alman partisi. Bu alman azlığı bir kere nasyonal - sosya- list tarzında teşkilâtlandı- rıldı mı, artık bulunduk - ları devleti dağıtmak için Berlin'e mükemmel bir â- Tet ve vasıta olür. Bu al - man azlığı evelâ bir kül - tür muhtariyeti, sonra ida- ri taksimat, daha sonra fe- dere teşkilât, en sonra da Almanya'ya ilhak edilme - si için istiklâl ister. Çe- kosloyakya'da, Prag hükü- meti, alman azlıklarına her imtiyaz verdikçe, —alman azlığı Berlin'in emriyle daha fazlasını istemiştir Avusturya'da, Hitlerci azlık evelâ çok samimi ve iki taraflı bir ticaret ınua- hedesi istedi, sonra iktisa- di bir “Anşlus”, daha son- ra da ilhak. Alman azlıkları icabin - da, südetler memleketinde olduğu gibi karışıklıklar çıkarır. Gene icap ede“se, Avusturya'da olduğu gibi, “puç”a, katle kadar varır. Alman azlığı hemen dai - ma, iç harbına veya kati fiiliyata yardım etmek i - çin mümtaz kıtalar teşkil HULÂSA (Büyük harpten sonra ilk paskalye gecesi, beş genç, Antuvan, kardeşi Jilber, arkadaşı Dominik Heriyo, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla be- raber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar ıçmd_e k,“yboımuî_ bir otelde geçiriyorlar. Antuvan, Mariyan'la, Dominik de Solanj'la beraber eğleniyorlar. Aradan hayli zaman geçmiştir. Mariyan, Antuvan'ı sev- miye başlamıştır. Bu arada Solanj kendisini görünen Dominik'e Jilber'le ihanet etmiş ve ondan ge- be kalmıştır. Sonra nedamet duymuş ve çocuğu düşü- rürken hastalanmıştır. Şimdi Mariyan, Antuvan'la ev- lenmiştir. Fakat ikisi de evlenmiş olmaktan memnun B değildir. Reveyyon gecesi bütün eski ahbaplar, Ma - riyan'ın evinde toplanmışlardır. Mariyan, kırdğıi Ev- lin'le konuşmaktadır:) Hafifçe gülerek ilâve etti : — Ben azap çekmek istemiyorum. sevmez İngiltere'de 1300 askeri tayyarenin iştirâkiyle büyük kendi vesaitiyle uzun müddet uçabilen bir Vickers - Wellsley bombardıman tayyaresi. eder. Bundan çıkan ahlâki netice: yaşamak istiyen bir devlet, daha esastan i- tibaren. alman azlığının tahrikâtına son vermelidir. lmanların, göz dik- tikleri bir devlete karşı yaptıkları muamele- ler şunlardır: milleti par - çalamak. Bu nasıl olur? Yalnız alman azlıklarının tahriki ile değil, sınıf kav- galariyle, diğer ırkların “İrredantizm”i ile, yahudi düşmanlığı ve siyasi reka- betle.... Bu muamelelerden birisi de şudur: almanlar o hü- kümetin bütün — işlerini tenkit eder. Bunu da, sis- temli bir şekilde iftiralar- la, idare eden şahsiyetlere, hattâ rejime karşı itimat - sızlık uyandırmak suretiyz le yaparlar. Alman muamelelerinden birisi de matbuata ait ola- nıdır. Göz diktikleri mem- leketin matbuatında para- lariyle, başka şeylerle ka- rışıklıklar husule getirir - ler. Kültürel, iktisadi ve siyasi topluluklar dahilin- de de keza ayni şeyi ya- parlar. Almanya'ya karşı <yapılacak her mukaveme - m—?bir delilik, âdeta ken - dini nara yakmak olduğu- nu halk kütlesine inaridır- maya çalışırlar. Marazi bir korku iklimi yaratırlar. Milleti çok kö- tü şeyleri kabul ettirecek derecede hazırlamak ve si- nirlendirmek için fasılalı bir şekilde iyi ve kötü ha- berler yayarlar. O memle- kete komşu olan memle - ket arasındaki düşmanlık taraflarını bulurlar. Mese- lâ Lehistan'ın Teşen'i, Ma- caristan'ın Karpatlar arka- sı Rütenya'sını istemeleri gibi.. Hâmi ve müttefik olan devletleri terk ettire- rek o devleti büsbütün a- yırmak ve tecrit etmek is- terler. Meselâ bir kati ka- rar zamanında bizzat Hit- lerin Berçesgaden'de Şuş- nig'i, Berlin'de Haşa'yı korkutması gibi. Arkasından memleketi işgal için ilerliyen alman Ü Yonak) i’azan: İröne Nemirovski Müdafaa tâlimleri yapan ingiliz tayyare subayları, Oxford askeri ma nevralar yapılmıştır. Yukarda: ( Traincrs'e dönen bu tayyarelerde mümarese görmektedirler J ordularının ültimatomu yüz tuttuğu bir sırada gelir, nihayet istiklâlini Hitler Avusturya'ya der- Aı ı müdafaa etmek için bir hal ültimatomunu verdi, man a"n tek tüfek bile patlamaz... Bundan çıkan ahlâki ders de şudur: Almanya- nın göz diktiği bir devlet, her şeye rağmen kuvete kuvetle mukabelede bulun mıya karar vermelidir. Zi- Ta, istiklâl ve hüriyet, kan dökülünciye kadar, sonü- na kadar müdafaa edilir: 1914 te Beliçkalıların yap- tıkları gibi... lmanlar, göz diktikleri memlekette bir mü- kavemet görürlerse geri çekilir, müsait yeni bir fırsat kollarlar. Meselâ A- vusturya için böyle iki, Çekoslovakya için üç tec- rübe yapmışlardır. Dolfus'un katlinden, ve birinci nazi “puç” undan sonra Hitler Avusturya'- nın ilhakı zamanı geldiği- ni zannetti; Musolini bir - denbire Brenner'e birkaç fırka gönderdi, İtalya'nın ardında da garp devletleri göründü. Bunun üzerine Hitler rücu etti. Aradan üç sene geçti, İtalya tam habeş seferi yü zünden zayıf düştüğü, zec- ri tedbirlerle mahvolmıya silâh patlamadan orasını işgal etti. 1938 mayısında Hitler Çekoslovakya'yı istilâ et- meğe karar verdi; fakat Çekoslovakya — seferberlik ilân etti ve arkasından müttefikleri olan Rusya ile Fransa yardımcı çıktı. Hitler yüz geri etti: Sig- frid istihkâmlarını takviye etti. Münih'te Çekoslovak- yayı müttefikleri terketti. Çekoslovakya Südet mem- leketini birakmıya — mec- bur oldu, bir top bile pat- lamadan... Aradan altı ay geçti, Bohemya ile Mo- ravya da keza aynı şekilde gitti. Muhakkak ki, beyaz harp fevkalâde irat getiri- yordu. Bundan da çikan ahlâki ders şudur: Almanya'nın yeni yeni ilhak teşebbüslerine son vermek için, sulh devletle- ri bir tek çare bulunduğu- nu anladılar: her yeni te- şebbüsün bir mukavemet harbine alâmet olacağını Almanya'ya hatırlatmak! Cyr. Van Overbergh maneviyalı Mareşal Göring alman tayyarelerinin yapıldığı Yunkers fabrikalarında â- melelere hitaben nutuk soy lemiştir. Bu nutuk garip - tir. Bizi hayrete düşüren taraf hiç bir tehdit ve şid- deti ihtiva etmeyişidir. Gö ring sadece müşfik sözler söylemiştir. Evelâ “Kendi- sini terkemedikleri için, aziz evlâdlarına teşekkür etmiştir. Sonra onları Âl - manyanın harp istemediği- ne, fakat melün İngiltere- nin onu harbe icbar etmek istediğine, bu itibarla Al - manyanin hummalı suret - :e silâhlanmaya mecbur ol duğuna iknaa çalışmıştır. Bilmem yanılıyor muyum, Fakat mareşalin memleke- tinde dolaşan rivayetlere tevap vermek istemiş ol - ması muhtemeldir. Alman milletinin sistematik su - rette gazeteleri tarafından aldatıldığını, bazı havadis- lerin kendisinden saklan - dığını ve diğerlerinin tah - Ve sonra kadehini eniştesine uzattı. Antuvan hem onun kadehini hem de kendisi ( Hwomooı 3 Geülk K 1Y B RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu 1648 m. — 182 Kcs/120 Kw. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. KA 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. T. A, P. —ANKARA— CUMARTESİ: 12.8.1939 13.30 Program. 13.35 Türk müziği 1 -......- Uşşak peşrevi. 2 - Lemi - Uşşak şarkı - Günler geçi- yor. 3 - Lemi - Uşşak şarkı - Ruhumda buldum. 4 - Şük- rü Tunalı - Uşşak şarkı - Gezer dolaşır. 5 - Suphi Zi- ya - Uşşak şarkı - Dökülmüş zanbak gibi. 6 - Dedenin - halk türküsü - Gitti de gel- meyiverdi. 14.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- Ti. 14.10 - 15.30 Müzik (dans mü- ziği - PL). 18.30 Program. 18.35 Müzik (küçük orkestra - şef: Necip Aşkın) 1 - Bil- Iy Goöldwyn - Cambaizlar (Fokstrot). 2 - Hans Zan- der - Polka, 3 - Hansch - mann - Anadolusia (İspan- yol valsi). 4 - Hans Löhr - Büyük vals. 19.10 Türk müziği (ince saz faslı). 20.00 Memleket saat ayarı. 20.00 Temsil . 20.40 Ajans ve haberleri. 21.00 Tüfk müziği 1 -.. Acemaşitan peşrevi. 2 » Acem kürdi şarkı - Bir ve: fasız yare düşdüm. 3 - No- bar Eviç şarkı - Sevgilim bu akşam. 4 - ...... - Eviç türkü - Yürüdükçe selvi sal- lanır. $ - Raif bey - Karcı- ğar şarkı - Gülüver sevdi - ğim. 6 - ,.... - Karcığar köçek - Pınarın başında. 7 - Sadettin Kaynak - hüzzam şarkı - Bir hüzün çöktü. 8 - ..... - Halk türküsü - Ak- şam oldu yine bastı kareler. 9 - Arif bey - hüzzam şar kı - Bahar geldi beyim evde durulmaz. 10 - ,.... » Hüz- meteoroloji zam türkü - Sana da yapti” rayım naciyem aman. 21.40 Konuşma, 21.55 Neşeli plâklar - R. 22.00 Haftalık posta — kutusü (ecnebi dillerde). 22.30 Müzik (karışık hafif müzik - Pl.) 23.00 Son ajans haberleri, Zi- raat, esham, tahvilât, kam -| biyo - nukut bDorsası (fi * yat). 23.20 Müzik (cazbant - PI.). 23.55-24 Yarınki program. —AVRUPA-— )PERA VE OPERETLER: 16 Prag — 18.10 Berlin — 19 Münih — 20.15 Doyç- landzender, Viyana — 20.30 Paris - Eyfel külesi — 21 Milano, Paris - P. T. T. ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 12 London - Recyo- nal — 20 Keza — 20.30 Brüksel — 20.45 Lüksem- burg — 24 Ştutgart. ODA MUSİKİSİ: 18.40 Bo- hemya. SOLO KONSERLERİ: 16.20 Varşova — 1745 Kolonya — 18.10 Münih — 18.30 Sar-| brük, Viyana — 19.20 Droyt| viç — 22 Paris — 22.20| Doyçlandzender . NEFESLİ SAZLAR (Marş v.. s.): 6.30 Breslav — 8.30 Ke- za — 18 Frankfurt — 18.30/ Prag — 20.15 Berlin, Ko - lonya — 20.35 Königsberg. | ORG KONSERLERİ VE KOROLAR: 18.30 Ham- burg. HAFİF MÜZİK: 12 Königs-| berg — 16 Breslav, Frank- furt — 18 Doyçlandzender — 1815 Laypzig — 20.15 Münih, Sarbrük — 22.30* Vi- | yana — 22,40 Hamburg, Ko- lanya. PLAK KONSERLERİ: 1İ4| Laypzig. HALK MUSİKİSİ : - 11:80| Şiutgart — 14,10 Keza, | DANS MÜZİĞİ: 20.15 Layp- | zig, Sarbrük, Ştutgart — 20.50 Sofya — 21.25 Keza — 21.45 Tuluz — 22 Budapeş- te — 2210 Tuluz — 22.20 Münih — 22.30 Beromüns - ter, Droytviç, Sottens — 22.45 Brüksel — 23 Belgrad — 23.30 Droytviç — 23 Flo- ransa, Lüksemburg, Paris, Roma — 2310 — London - Recyonal — 23,20 Varşova 23.30 London - Recyonal — 24 Floransa, Milano, Roma. rif edildiğini — biliyorum. Fakat geniş bir memleke - tin kamoyunu boyunduruk altına almak — müşküldür. Bütün ihtiyat tedbirleri - ne rağmen, bazı hakikatler daima sansörün — ağlarını Yı"th çıkmıya muvaffak nlurlar Hakikat şudur ki mare - şal teşekkür ettikten son - ra özür dilemiştir: “Bugün her alman âmelesinden iş, istihsal ve şahsi mahrumi- yetler hususunda ne feda- kârlıklar istendiğini bili - yorum, Fakat sizin sizden istediklerime sevinçle mu- kabele etmiş- olduğunuzu da biliyorum...,, Sevinçle tâbiri belki biraz mübalâ - ğadır. Nutkun mabadı o - kununca bundan şüphe e- diliyor. Bu kısım — itimad ve birliğe dâvet edici söz- lerden ibarettir. İtimat ve birlik acaba tehlikede mi? dinleyin: “Sizden cesareti- nizi muhafaza etmenizi ve . kalbinizi itimatla doldur - manızı talep etmek iste - dim. Halk vahdetini idame etmiye muvaffak olduğu- muz tâkdirde nâmağlup ol duğumuza eminim, Bizim kuvetimiz buradadır. Biz birleşik kaldığımız müd « detçe daima galip gelmi - şizdir. Ancak memlekete nifak ve tefrika girdiği zamandır ki mağlüp olmu- şuzdur.., z Führer muavininin, Hit- ler Aldüğii takdirde onun yerini alacak olan ve şiin- diden ellerinde geniş bir iktidar toplamış olan ada- mın ağzından çıkan bu söz ler garip bir tesir bırakı - yor. Yok! hayallere kapil - miyalım! yarın Almanya harp ilân ettiği takdirde, bütün vatandaşlarının di - siplinle silâh başına koşa » cakları muhakkaktır. Fa - kat maneviyatları 1914 de- kinin aynı olacak mıdır ? Bir çok “şahsi mahrumi - yetlere,, maruz kalmışlar - dır ve halâ da kalmaktadır- lar ki kendilerini bir hayli yormuş olsa gerektir. Son- ra bir mağlübiyetin tec - rübesine maliktirler. Uzun bir harp cesaretlerini kı - racaktır. Halbuki alman ge nel kurmayı harbin uzun olacağından şüphe ede - mez. GALLUS İntransigeant Çeviren: Mümtaz Faik FENİK Uzaklaştılar ve Mariyan ikisinin de diğer çift- ler ar da geçtiklerini gördü. İçinde üzücü bir kaybediyordu. Birisi: — Gece yarısı! dedi. Mariyan'ın masa üzerine koyduğu saat çaldı: on iki titrek, seri ve mânâsız darbe! Bitmişti. Sene yenmiş, yutulmuştu! Mariyan şaşkın şaşkın: “Nişanlandığım sene, evlendiğim sene! Hayatı yeniden anlamağa başladığım sene!...” diye düşün- dü ve sonra: “Aman yarabbi! Ne müthiş bir şey! Allahrm acı bana ,korkuyorum! Korkuyorum!” diye mırıl- dandı. — Niçin azap çekeceksin canım? Mariyan, niçin bilmiyordu ama Evlin'den şikâ- yet etmek ihtiyacında idi, “Niçin?” diye düşünü- nüyordu. “O da benim gibi... Ben de evelce ondan fazla uslu değildim ki...” Jicind ninkini doldurdu. * — Ben sana bundan sonra “sen” diye hitap et- mek istiyorum. Çünkü karın sana daima “siz,, di- ye hitap etmek gibi garip bir âdet edindi. Antuvan'la Evlin kadehl ini ayni da e- l götürdüler ve içtiler. Her ikisi de biri- .Fakat biliyordu ki l tıkla, his arasında bir muvazene vardı. Ve Evlin'de olmıyan da bu idi. Mariyan : “Evlin'den nedense insan korkmadan yapamı- yor!” diye düşünüyordu. Şimdi Evlin Antuvan'la dans ediyordu. Birden- bire Mariyan'ın önünde durdular. Evlin kız karde- şine ve eniştesine derin ve aşağı yukarı ıstıraplı bir dikkatle baktı ve sordu: — Acaba sahiden mesut musunuz? — Fakat bu da nereden aklına geldi? — Yok canım soruyorum işte! Mesut musu- nuz değil misiniz diye. Bu da kabahat mi? Hadi Antuvan bana içecek bir şey ver... birinin çehresine ve dudaklarınnı hareketine bakı- yorlardı. Birdenbire aralarında sanki bir arzu şimşeği geçti. Bu öyle bir şimşekti ki bir ana ka- dar biribirlerine lâkayıt görünen bir kadın veya erkeği bundan sonra artık biribirlerine sevgisiz ve yahut bu sevginin hatırası olmadan yaklaşamaz hale getirirdi. Sessiz bir sual, dilsiz bir muvafa- kat! Öyle bir birleşme ki, bir kelime telâffuz edil- meden, öpüşmeden ikisini biribirine bağlıyor. Bu bakışlar o kadar şiddetli o kadar garip oldu ve i- kisi de Mariyan'ın önünde sapsarı kesildiklerini, titrediklerini hissettiler. Evlin: — Hadi dans edelim, dedi. his vardı; bütün düşünceleri alt üst olmuştu. O bu haleti vaktiyle buna benzer diğer gecelerde de hissetmişti. Kesif ve tatlı dumanlara, yerlerde sü- rünen kadehlere baktı. Bütün bunlar eski zaman- ları ne kadar hatırlatıyordu. “Fakat...” diye düşündü, “Fakat henüz boynuz tamak için daha çok gencim! Ben bunu sevdim! Daha da seveceğim... Ne kadar zaman oluyor ki bir katra şampanya içmedim... Ne kadar zaman oluyor ki, görmek, işitmek, temas etmek hisleri- min hep bir arada beni tatlı tatlı sarstığımı duy- madım!..,” Fakat daha şimdiden kendisi için bu ar e Antuvan'ın şampanya ile doldurduğu kadehini kaldırdı ve yavaş bir sesle : — Yeni yıl mübarek olsun! diye kekeledi. Antuvan: — Mübarek olsun! diye cevap verdi ve bir sa- niye içinde Evlin'i unutarak, gözlerini Mariyan'ın vücudu üzerine dikti ve mırıldandı: — Yeni yılın mübarek olsun! Sevgilim. Onda gayet nadir rast gelinen bu müşfik eda ikisini de heyecan içinde bırakmıştı. Bu da biri p eyi açmıştı. Herkes ses- siz sad duruyor ve etraftaki saatlerin çalması- teşi sönmüş, onu şaşkın, sakin ve soğuk bırakmıştı. O öpüşmeler, o aşka benziyen şeyler, o sarhoşlyk, nı dinliyorlardı. Evelâ, komşularda, sonra birkaç saniye teahhürle bir başka evde, daha sonra bir onun hoşuna giden her şey, her şey garip r e bürünüyor, gittikçe azalıyor tehlikesiz ve azamet- siz görünüyordu. Artık bunlar âdi bir oyundan i - baretti. Filhakika hislerini hâlâ tahrik ediyordu. Fakat gizlice. Ve o anlarda bile kuvetini gittikçe kilisenin kulesinde, nihayet uzaklarda nehrin öbür sahilinde saatin gece yarısını çaldığını duydular. Oradan buradan akseden bu on iki darbenin hep- si sanki acı bir sesle diyordu ki: (Sonu var)