Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
D SUU YEU '14 . 5- 1939 Bundan tam 100 sene evel açılan, Tıp tarihimizde ve irfan hayatımızda da mühim bir rol oynıyan Askeri Tıbbiyenin 100 üncü yıldönümü P adişah ikinci Mahmud'un hekim başısı Musta- fa Behçet Efendi “Vakai Hayriye,, den sonra devletin bazı şubelerindeki kalkınma ve kıpırdama hareketlerini görerek, yirmi bir sene evel tersane ku- mandanlığı tarafından kapatılmış olan tıbhane adli İki adam karılarına göz koyan delikanlıyı birleşip pusu kurarak öldürdü KIRŞEHİR ( Hususi ) — Kırşeh- rine bağlı Çevirme köyünde, herkesin nefretini mucip olan çok feci bir ci- yeniden açmağa teşebbüs etmişti. Süley- maniye tıp medresesi çok düşkün idi. Darüşşifalar da yeni terakkileri anlamamıştı. Eski hekim başılar gibi Mustafa Behçet Efendi de aldığı tedbirlerin fayda- sızlığını görmüştü. Tıbhaneyi tekrar açmakla hekim yetiştirmek istiyordu. Mustafa Behçet Efendinin görü- şüu doğru idi, kendisi (Podova) da ozumuştu. Yeni kitaplar yazmıştı, Fakat görüşü de, düşüncesi de ha- tasız değildi. “Hezar Esrar” adlı kitabında (niyeti halise ve hüsnü i- tikad) sayesinde birçok sırların a- çılacağını söyliyecek kadar dar ma- lümatlı, yeni müessesesinde kendi- sine rakip olarak tahayyül ettiği Şanizade ve Osman Efendiler. gibi devrin hekimliğini en iyi bilen zat- ları muhitinden uzaklaştıracak ka- dar da kısa görüşlü idi. Tıbhane yaşadığı on iki , sene i- çinde birkaç defa ders proğramı de- ğiştirdiği halde eski Süleymaniye medresesinden farklı talebe yetiş- tiremedi. Okuma yazma bilmiyen çocuklara günde birkaç saat ders vermekle beş sene içinde hekimlik . Ööğretileceği zannolunmuştu. Proğram değiştirmek, c&errahhane açmak, bunu tıbhane ile birleştir- mek, tekrar ayırmak... gibi bozup düzmekle geçen on iki sene herkese yeni esaslar aramak fikrini vermiş- ti. Ortada güzel bir örnek vardı. Mı- sır'da yeni bir mevcudiyet — kuran Kavalalı Mehmet Ali paşa gerek askerlik, gerekse ilim sahalarında Osmanlı Türkiyesinin düşünüp de yapamadığı işleri başarıyordu. Or- du kuran, kumandan yetiştiren, mühendis tedarik eden Mehmet Ali paşa 1826 da Kahire'de 1600 yataklı bir klinik ile bir de tibbiye mektebi kurmuştu. Klod bey isminde bir fransız doktorunu başa geçirerek muvaffak olmanın yolunu bulmuş- tu. İstanbul dar düşünce ve malü- matsızlık içinde yarım tedbirler ile oyalanırken Kahire eskiliğe hiç il- tifat etmeden yenileşiyordu. Mustafa Behçet Efendi, Kahire'yi taklid etmiye tenezzül etmedi ve kendi kudretiyle kurmak istediği tıp yeniliğini çıkmaz yollarda do- laştırdı, durdu. Tıbhane muvaffak olamadı, nihayet 1839 da ikinci de- fa olarak kapandı. ; G alatasaray güzel bir tamir gö- rerek mektep haline kon- muştu. Devletin büyükleri ile bir- likte hekim başı Abdülhak Molla padişahı burada karşıladılar. Bu a- rada başına geçirdiği fesi kendine yakıştıramıyan genç çehreli, zayıf yapılı birisi de bulunuyordu. Bu zat o sene Viyana'dan getirilen Dr. Karl Ambros Bernar idi. Eskiden Türkiye'de Viyana he- kimliğinin de şöhreti çok büyüktü. Avrupa'ya giden elçiler Viyana'dan geçerlerken Viyana tıp fakültesinin - ileri mevkiine dair İstanbul'a haber- ler gönderiyorlardı. Vahit Efendi sefaretnamesinde dahi Viyana'daki teşrih müessesesinin Avrupa'da bir misli bulunmadığı yazılmış idi. İşte bu şöhrettir ki Türkiye'yi yeni bir tıbbiye mektebi kfırmak i- çin Viyana'dan yardım istemeğe sevketmişti. Doktor Bernar Türki- ye'nin bu talebi üzerine gelmişti ve padişah ikinci Mahmud yakalandığı akciğer vereminin ilerlemiş olması yüzünden zayıf ve bitkin bulunma- sına rağmen Galatasaray'a geler.elş şimdiki askeri tıbbiye mektebini açmıştı : 14. Mayıs. 1839. B ugün de Mayıs ayının on dördüdür. Mektebin açıldığı tarih üzerinden günü gününe tam yüz sene geçmiştir. Türkiye'de askeri tıbbiye mekte- binin açılış tarihini kati olarak bil- diren neşriyat olmadığı için evelce . öğrendiğim bu tafsilâtı daha bir se- ne evel icabedenlere bildirerek bu tarihin kutlanacağı vâdini almıştım. - Fakat memlekete hekim ve ilim ada- mı yetiştiren, hüriyet kurbanları ve- ren, hamleci, çalışkan, milliyetsever tıbbiye bütün hususi hayatında mü- tevazi yaşi ve mükâfat bekle- mediği gibi yüzüncü senesi bayra- mının neşesini de bugün yalnız U- lus sütunlarına akı ktedir. Tarihimizde Süleymaniye tıp 1839 da İkinci Mahmut Tıbbiyeyi açarken derslerin fransızca olarak okunması zarure- tini kabul etmişti. Yenilik Dr. Bernar vasıta- siyle geliyordu. Bir reaksiyon oldu ve... medresesi gibi tam müânasiyle bir fakültemiz olduğu halde — fakülte başlangıcı sayılarak ve uğruna bay- ramlar yapılarak tesid edilen Tıb- hanenin kazandığı telâkki talihi yanında hakiki bir yeniliğin başlan- gıcına ve tıp tedrisinde garbe te- veccüh ettiğine şahit olan askeri tibbiye mektebinin bu sayılı günü- nün bayram vesilesi olmadığına me- yus olmamak lâzım gelir. Medeni- yet tarihimize içtihadlarla hüküm verdiğimiz için yarın hakiki vesi- kalara dayanan tarihlerimiz ortaya çıktığı vakit askeri tıbbiye mekte- binin mevkiini de öğrenebiliriz ve bu suretle teselli buluruz. Askeri tıbbiye mektebinin ne ol- duğu ve memlekete ettiği hizmet- leri genel bir görüşle sıralıyoruz: İlim müessesesi: Mektebin yetiştirdiği hekimleri- miz tıp ilmine kıymetli hediyelerde bulunmuşlardır. Birkaç misal: 1 — Profesör Kemal Cenab usulü ile alınan emotogramlar. 2 — Profesör Kemal Cenab'ın na- bız mevcinin intikali hakkındaki u- sulü, 3 — Profesör Kemal Cenab'ın Vahzi sükkeri tecrübeleri. Bu üç madde ecnebi — neşriyatta yer bulmuştur. o il Topuzlu'nun YAZAN : veressenecas Doktor Osman Şevki Uludağ Bu cemiyet milli gayesinde mü- cadelesinden çekinmedi ve dört se- ne sonra gayesine erişti. 2 — İstibdat ile mücadele etmek üzere kurulan terakki ve ittihat ce- miyeti mektepte kurulmuştur ve bu uğurda hayli kurbanlar verilmiştir. 3 — Mektepte istibdat aleyhine pek çok hareketler olmuştur, son ha reket, 10 temmuz inkılâbından üç ay evel yapılmıştır. 4 — Türk ocağı evelâ tıbbiye mektebinde kurulmuş ve harice o- radan taşmıştır. $ — Balkan harbi esnasırıda bazı unsurların taşkınlıkları üzerine bunların mektepten çıkarılması için mektep talebesi idareye karşi ayak- lanmışlardır. 6 — Kızılay cemiyeti birçok ma- niaları yıkmağa muvaffak olan tıb- biyeliler tarafından kurulmuştur. Tıbbiye ve devlet adamı: “Askeri tıbbiyeden yetişen hekim- ler arasında muhtelif tarihlerde dev- letin mühim işlerinde vazife alarak — ebedi nam bırakmış olanlar az de- ğildir. Mektebin ilk mezunlarından Salih Efendinin İstanbul şehremin- liği meşhurdur, Mebus, nazır, sefir, vekil olanların sayıları pek çoktur. Biz bunlardan yalnız ikisini zikret- mekle iktifa edeceğiz: 1 — Fuat Pasa —— | oid at vatlar a v 5 — Profesör Tevfik İsmail ve Şekip Habip modellerinde pnömo- toraks âletleri. 6 — Profesör Tevfik Sağlam'ın ürobiline'in menşei hakkındaki etü- dü ve Gülhanede yapılan bazı oriji- nal etüdler. Bunlar askeri tıbbiye mezunları- nın tıp ilmine ettikleri hizmetler- den hemen hatıra geliveren hizmet- lerinden birkaç nümunedir ki, dik- katle aransa sayısı birkaç misline çıkarılabilir. Cümhuriyet Halk Partisinin Ge- nel Sekreteri Doktor Ahmet Fikri Tuzer'in buğu sandıklarına da bu- rada bir yer vermek lâzımdır. Umu- mi harpte Kafkas cephesindeki ku- vetimizi inhilale uğratacak derce- * de vahim bir şekil alan tifüs hastalı- ğı ile mücadele için elde vasıta yok- tu. Doktor Ahmet Fikri Tuzer or- taya koyduğu buğu sandıkları ile hastalığı mağlüp etmişdir. Gerçi bu nevi temizleme vasıtaları daha evel- ce de 1870 - 71 de almanlar ve 1905 de de Mançuride Japonlar tarafın- dan kullanılmış ise de bizde umumi veya tıbbi tarih malümatı çok az ol- duğundan bunları o vakit bilmiyor- duk. Doktor Ahmet Fikri Tuzer da- hi bilmemekle beraber zihnini yor- muş ve evelce mektebi — harbiyede fizik muallimliği etmiş olduğu için hatırında kalan galeyan — kanunla- rından istifade ederek dünyada mevcut ve bizce meçhul olan bir şe- yi âdeta keşfetmiştir denilebilir. Mebus döktor Hüsamettin Ku- ral'a da ettiği hizmet dolayısiyle bir hisse ayırmak lâzımdır, ki tifo ve kolera aşılarını o - keşfetmemiş olmaklâ beraber geniş bir kadroda tatbik ederek memleketi kurtarmak ve binnetice bu aşıların kıymetini göstermek itibariyle kayde lâyık- tır. Milliyetçi ve hamleci tıbbiye: 1 — Padişah ikinci Mahmud as- keri tıbbiye —mektebini açarken derslerin fr: olarak okı Tanzimat devrinin bu — meşhur Sadrazamını kim tanımaz? Ve dev- rin siyasetini muhakeme edenler o- nu pek methederler. Hazır cevap, nükteci, durbin ve iyi bir siyasi o- lan Fuat paşa askeri tıbbiye mezun- ları arasında birinci olarak devletin başına geçmiştir. 2 — Doktor Refik Saydam Eski Harbiye nezaretinden inti- kal eden dosyaları araştırınız. -As- keri sıhhiye dairesi reis — muavini Doktor Refik (Saydam) ın bıraktı- ğı dosyalardaki intizama, temizliğe ve titizliğe rakip olacak başka dos- yaları güç bulursunuz. Doktor Refik Saydam ilk sıhhiye vekili değildir, fakat sıhhiye vekâ- letini teşkilâtlandıran, onü mükem- mel bir devlet müessesesi haline ko- yan kendisidir. Bugün Doktor Re- fik Saydam Başvekildir, onun şah- siyetini bütün millet büyük icraa- tına bakarak muhakeme edebilir. Tıbbiye ve diğer hizmetleri: 1 — Doktorlar meslek gazetesi çı- karmak itibariyle başta — gelirler. 1935 de neşredilen gazete ve mec- muaların sayısı otuza yakındır. Bu- gün dahi birçok tıbbi mecmua ya- ihd eC N nayet işl. ir. D. D. V. bütçesi dolayısiyle Modern bir devletin kuruluş ve ya- şayışında, milli fikir ve his vahdetini kurmakta, milli istiklâli korumakta, milli ek inkişafında, ve içti- Bu köyde oturan Molla adında biri maf, 1 hayatın yekpareliğini te- evelki gün Cümhuriyet i - miliğine müracaat ederek yeğeni Hü- seyin'in dört gündenberi kayboldu - ğunu, kendisinin bir cinayete kurban gitmiş olmaşından korktuğunu söy - lemiş ve işe adliyenin el koymasını istemiştir. Çevirme köyüne giden müddeiumu- mi muavini Hâmid Öncel tamamen karanlık bulunan hâdiseyi aydınlata - bilmek için ipuçları aramış ve şüphe- yi üzerlerine çeken bazı şahısları sor- guya çekmiştir. Bütün bu incelemeler den bir netice elde edilememiş bu defa köy civarında araştırmalar yapılmış - tır. Araştırmalar neticesinde bir dere kenarında - taş ve toprakların altına saklanmış olan Hasan'ın cesedi bu - lunmuş ve delikanlının bir kurşun ya- rası ve bıçak darbesiyle öldürüldüğü görülmüştür. Civarda araştırmalara devam olunmuş ve biraz ileride üze- rinde lekeleri olan bir caket bulun - muştur. Bu caketin, o köyden Mehmet Kahraman'a ait olduğu meydana çık- mış ve yakalanan Mehmet Kahraman, ayni köyden Necip ile birlikte işle - dikleri bu cinayetin teferrüatını an - latmıştır. Bu ifadelere göre, hâdise şöyle olmuştur : Necip ile Mehmet bir gün köy civa- rında gezintiye çıktıkları zaman Ne - cip, maktul Hasan'ın kendi nişanlı - sına göz koyduğunu ve nişanlısını ka- çırmak fikrinde bulunduğunu ve hat- tâ yavuklusunu bu maksatla tehdit bile ettiğini Mehmet Kahraman'a söy- lemiş ve bundan dolayı Hasan'a karşı derin bir nefret duyduğunu anlatmış- tır. Bu sözlere muhatap olan Kahra - man derhal yerinden fırlamış, Hasan- ın ayni şeyi karısı için de yaptığını ve karısını tenhada buldukça sataş - tığını anlatmış ve Hasan'a kendisinin da a minde, demiryolunun rol ve kıymeti, artık münakaşa götürmez bir hakikat- tir.. Bir asrı geçen demiryolu tarihinde, demiryoliyle örülmüş memleketlerin hali zaten bunun en bariz delilidir. Bizde, milli demiryolu siyaseti, hiç şüphe yoktur ki, ancak inkılâp Türki- ye'siyle, Kemalist rejimle başlamıştır Çünkü: bir memleketin imarı, tica- reti, ziraati ve sanayii gibi iktisadi ana faktörlerinin gelişmesi ve genişleme- si için; bir milletin milli, içtimai me- deni ve kültür sahalarında yükselme- si için ; bir yurdun topraklarını ve mil- Hi istiklâlini güvenle koruyabilmesi i - çin; muhtaç olunan maddi vasıtaların en başında demiryolunun geldiği, an - cak cümhuriyet devrinde tam olarak sezilebilmiştir... Onun içindir ki memleketi demir ağlarla örmek kararını, daha milli mü- cadelenin başında, 1920 da ilk Büyük Millet Meclisi hükümeti, Atatürk'ün başkanlığı altında vermiş ve bunun ilk tatbik merhalesi olarak da (Ankara)- dan (Yahşihan)a demiryolunun uza - tılması, hükümetin ilk programında yer almıştı... Bu tarihi anı milli Şef İnönü, 1930 Sivas nutkunda şu ibretli tablo ile tes- pit etmişti: “Büyük Millet Meclisinin Gazi'nin (Atatürk'ün) riyasetinde toplanan ilk hükümeti, 336 (1920) de; a) Dünyanın bütün ateşleri başına yağarken; b) Yarınki mevcudiyeti hazin bir şüphe altında iken; c) Vatandaşlar yalınayak ve sopa i- le müstevlilere karşı koymağa çalışır- ken; €) Bütün mamureleri elinden git - mişken; ' nüA R A;r'ı-ı' nefret ve İntikam hislerinin altında kıvranan bu iki delikanlı Ha- san'ı öldürmeyi orada ve hemen o gün kararlaştırmışlar ve bunun plânını da hazırlamışlardır. Dört gün evel Hasan'ı gören bu iki delikanlı, ona, köylerinin civarından yabancı bir sürü koyunun geçeceğini ve münasip bir mahalde pusu kurduk- ları takdirde bu sürüden birkaç ko - yun çalabileceklerini söylemişler ve ötedenberi bu işlerde mehareti görü - len Hasan'ı kolayca harekete geçir - mişlerdir. Akşamın alaca karanlığı bastığı bir sırada sarp ve dar bir geçidin kena- rına gelen üç delikanlıdan Necip bir bahane ile beş on adım geri kalmış ve bu gerileme esnasında elindeki mav- zeri Hasan'ın sırtına boşaltmıştır. Si- lâhın patlamasiyle beraber bıçağını çekmiş olan Kahraman da, Hasan'ın göğsüne saplamış ve Hasan aldığı ağır yaraların tesiriyle derhal ölmüş- tür. ş İki azılı kafadar işledikleri bu ci - nayetle, alevlenmiş olan kinlerini bir türlü söndürememişler bu defa civar- dan topladıkları çalı çırpıyı tutuştu - rarak cesedi yakmağa koyulmuşlar - dır. Fakat çok geçmeden, ölünün neş- redeceği koku ve dumandan cinayetin sezilebileceğini hesaplıyan caniler, şıyor. Günlük gi in hep doktorlara yer ayrılmıştır. Bugün açık bulunan neşriyat sergisini ge- ziniz, tıbbi kitapların diğer meslek kitapları arasındaki mevkiini gene takdirle görürsünüz. 2 — İstedikleri çalışma sahasını bulamıyan doktorlar başka alanlar- da da uğraşarak kıymetli eserler bı- rakmışlardır. Meselâ: a) Edirne'deki Halkevinin mima- rı doktor Rifat Osmandır. b) Şirketi Hayriyenin 65 ve 66 nu- maralı vapurlarının ressamı İstiklâl harbinde üçüncü ordumuzda — baş hekimlik yapmış olan doktor Os- mandır. c) Cenab Şehabettin'in son Os- manlı edipleri arasındaki — yüksek sı zarüretini kabul etmişti. Çünkü Türkiye'de türkçe tıp — kitabı ve türkçe tıp dersi vereçek muallim yöoktu. Yenilik doktor Bernar vası- tasiyle geliyordu. Fakat az zaman içinde mektebi yerli ve ecnebi türk olmıyanlar istilâ ederek fransızcayı daha ziyade kökleştirdikleri vakit mektepte hemen bir aksülamel bul- du. Dersleri türkçeleştirmek istiyen talebe mümanaat karşısında kalın- ca gizli bir cemiyet teşkil ettiler ki, bu vaka mektebin cemiyetçilik bah- sinde ilk misalini teskil eder. * (1866). H a— v KA7 ONY FĞ0 V 3 ÜY ıı_—_—l_.—._ eriebk li d büdü li mevkiini kim bilmez? Hilâliahmer reisi doktor Ali paşa da iyi bir şair- di. d) Pek çok bestekâr tanırım ki as- keri tıbbiye mektebinden yetişmiş- tir ve kıymetli eserleri vardır. Bu- gün dahi İstanbul koönservatuvarı- - nıtı tasnif heyeti arasında bir doktor bulunuyor. e) Mebus doktor Saim Dilemre'- nin dil bahsindeki ilmi kudreti meş hurdur. Yokek Bahsi daha ziyade uzatmamak i- «in Cümhurreisi İsmet İnönü'nün ai H yarı y ş bir halde bulunan cesedi hemen oraya gömmüşlerdir. ken; ilân ettiği ilk porgramında ( Ankara)- dan ( Yahşihan)a şimendüfer temdit e- deceğini söylüyordu... Bu hazin hâdi- seyi, nesillerimizin zihinlerine yerle - şecek bir ibret dersi telâkki etmez mi- siniz?” , Hakik İşte böylece, ilk cümhuriyet devleti- nin temeli ile beraber ilk milli demir- yolu siyasetinin temeli de atılmıştı.. Bu siyaseti tahakkuk ettirmek için güdülen yoldaiki idi: Biri ecnebi sermayesi ile yapılmış ecnebi ve sö - mürgeci işletmelerdeki demiryolları - nı birer birer satın almak.. y Diğeri de yeni demiryolları yap - Cümhuriyet hükümeti, bu iki muva- zi yolu takibe başladığı zaman: “Siz demiryolu yap ; ve ları da satın alamazsınız. Yapsanız da, alsanız da işletemezsiniz... Bunlar si - zin için yabancı ve teknik şeylerdir.” yolunda içten we dıştan devamlı ten - kitler yağmağa başladı.. Atatürk inkılâbının, her sahada, baş vekil sıfatiyle tertipcisi, tatbikcisi ve tahakkuk ettiricisi olan milli şef İn- önü, bu devamlı tenkitler önünde ka- rarını asla gevşetmedi ; hiç bir tesir o- nun enerjisini sarsamadı.. Bilâkis bu tenkit ve münakaşalar onun bir şelâle gibi kaynıyan enerjisini daha ziyade biledi.., Bütün o tenkitler: Beh hal yapacağız ve behemehal İki zanlı da tevkif edilmişlerdir. Muhakemelerine yakında ağır cezada başlanacaktır. Erbaa'da bir cinayet Erbaa (Hususi) — İskili köyünde feci bir hâdise olmuş, bir tarla kavgası yüzünden Halil ile oğlu Cavit dört kardeş tarafından öldürülmüştür. Kar- deşler, baba ile oğulun tarlasını sür - mek i işler, kavga başlamış ve bu feci netice doğmuştur. dördüncü tıp kongresinde verdiği nutuktan bir parça nakledeceğim ki, bu sözler benim yukarıdanberi söy- lemek istediklerimi en mükemmel bir surette ifade etmektedir: “Daktorlarımızı memleketin ilerlemek, inkişaf etmek, asrın istediği kuvetli bir devlet ol- mak için milletin çok danberi açtığı mü dölenir b şında gelen rehberi olarak ta- nıyoruz.,, Reisicümhurun Başvekil bulun- duğu zamanlarda söylediği bu nüt- kundan.askeri tıbbiye kendisi için hisse almakla müftehirdir. işleteceğiz. Türk milletinin buna da muktedir olduğunu bütün dünya görecektir. Cevabinı verdi.. Ve demiryolu siya- setine daha ziyade hız verdi.. Onun içindir ki ecnebi neşriyat bi- le, ona cümhuriyet Türkiye'sinde de- miryolunun babası dedi. Hk Cümhuriyet devleti, milli mukadde- ratı eline aldığı zaman, bugünkü milli sınırlarımızın içinde imparatorluktan kalan fakat yabancı ve imtiyazlı şir.- ketler elinde işletilen Anadolu - Bağ- dat, Mersin - Tarsus - Adana; İzmir - Kasaba; Aydın ve şark demiryolları adı altında dar ve geniş hatlar da da - hil olarak 4.000 kilometreden ibaretti. Fakat Erzurum - Sarıkamış müstesna olmak üzere hiç birisi de devlet işlet- mesinde değildi. Cümhuriyetin ilk on senesi zarfın- da: ş Bir taraftan imtiyazlı ve yabancı kumpanyaların elinde bulunan hatlar- dan 1012 kilometrelik Anadolu, 346 kilometrelik Bağdad 64 kil elik Memleketi demir ağlarla örmek savaşı ve bunun mutlu neticeleri “Büyük feyiz ve kuvet vasıtası olan demir- yollarının yapılmasına devam edeceğiz..,, ( C. H. Partisi proğramı - 26 | dürlüğü” işletmesine tevdi edildi. Diğer taraftan: Samsun - Sivas; An- kara - Kayseri - Sivas, Kayseri - Ulu- kışla; Kütahya - Balıkesir; Irmak - Çankırı, Fevzipaşa - Malatya - Yolçatı arasında ceman 2.200 kilometrelik ye- ni hatlar da yapılarak, 1933 de (Cüm- huriyetin onuncu yıldönümünde) dev- let demiryollarının işlettiği hatlar Erzurum da dahil olduğu halde 3941 kilometreyi buldu.. 1933 den bugüne kadar geçen son al- tı sene zarfında: Bir taraftan : 610 kilometrelik İzmir - Kasaba, 704 kilometrelik Aydın ve 337 kilometrelik şark demiryolları sa- tın alınarak 74 kilometrelik Fevzipa- şa - Meydanıekbez ve Toprakkale - Payas kısımları ile beraber millileş- tirildi. Diğer taraftan: (Yolçatı - Diyarba - kır), (Çankırı - Zonguldak), (Afyon - Karakuyu), (Sivas -Malatya), (Çetin- kaya - Erzincan) kısımları ki ceman 1000 küsur kilometrelik yeni hat daha bitirildi. Bu suretle devlet demiryolları- nın işlettiği hatlar bugün tam 6718 ki- lometreyi buldu.. (Cenup demiryolları hariç). Bu senenin sonbaharında (Erzu - rumj)a varılacak, ve (Diyarbakır)dan da doğuya doğru 30 - 40 kilometrelik bir kısım da işletmeye açılacağından 7.000 kilometreyi bulacaktır. *Rk Bu suretle bugün (Edirne) den (Er- zurum)a; (İzmir)den (Diyarbakır)a kadar uzanan, biribirine muvazi, ikişer bin kilometrelik milli hatlarımızla yurdun iki hayat temeli — belkemi- ği tamamlanmış; ve bu mesafeler, ar- tık 2 günlük birer tren yolculuğuna inmiştir, Bu iki muvazi belkemiğine amut o- larak gene biribirine muvazi iki ana kaburga kemiği de Karadeniz'in iki e- saslı limanını (Akdeniz)e bağlamış - (Samsun - Payas veya İskenderun) a. #4$ Artık yurt müdafaası bakımından, milli demiryolu ağımız, tek hatlı bir şebekeden beklenebilecek nakil ka- biliyetinin azami haddini bulmuştur, denebilir... Türk milleti, bir gün yurdunu mü - dafaa mecburiyetine düşerse, milli de- miryollarımızdan beklediği azami hiz- met ve kabiliyete, emniyetle güvene - bilir.. Milli ordusuna güvendiği gibi... Son üç sene içinde bu kabiliyetinin, biribiri ardı sıra üç imtihanını da mu- vaffakiyetle vermiş bulunuyor: Trak- ya'da birinci; Ege'de ikinci; Tunceli'- de üçüncü ordu manevralarında... Evet türk milleti, bir gün yurdunu müdafaa etmek zorunda kalırsa, mü - dafaa kuvet ve vasıtalarını, umumi harpte ve milli İstiklâl savaşında ol - duğu gibi, doğu hududundan batı sı- nırına ve bundan ötekine, karadan yü- rüterek, araba ve hayvanlara yükliye- rek, yollarda döküle, döküle, perişan ve bitkin bir halde ve ancak iki ayda değil, iki günde, silâhiyle, cepanesiy- le, teçhizatiyle ve bütün vasıtalariyle derli toplu, terütaze götürebilecek- tir. Sonra, (Karadeniz) kıyısından, Ak- deniz boyuna, veya bundan ötekine, gene o zaman olduğu gibi kuvet ve vasıtalarını, 1 - 1.5 ayda değil, bir gün- de getirip dökebilecektir. Bundan başka, geri hizmeti bakı - mından, meselâ 200.000 kişilik her han- gi modern bir ordu grupunun bir gün- lük (yiyecek) ve (yem)ini. (cepanesi ve sair malzemesi hariç) 100 kilomet- relik demiryolsuz bir mesafeden kara vasıtası ile muntazaman yetiştirebil - mek için, tahsis etmek mecburiyetinde kaldığı kuvetin, en az bir kölorduluk — insan, ve üç kolorduluk hayvan ve a- raba olduğunu düşünürsek yapılan her 100 kilometrelik demiryolunun mem- lekete kazandırdığı feyiz ve kuveti göz önünde daha ehemiyet ve azame- tiyle tecelli eder... Dünyanın bugünkü umumi gidiş ve kaynayışı önünde, bunun bir kere da- ha bilinmesi ve tekrarlanması sadece üvenimizi arttırır ve göğsümüzü ka- B bartır... Sözümüzü Milli Şef'in bu mevzuda- ki şu vecize ve düsturiyle bitirelim: “Milli devlet için şimendüfer ihti - yacı, milli vahdet, milli müdafaa ve milli siyaset meselesi, asırların mu - hassalası olan milli istiklâlin muha - fazası meselesidir. Sivas 30 ağustos 1920” Gelecek yaz da: “Milli demiryo- Mersin - Tarsus - Adana hatları ve ce- man 1422 kilometrelik hat satın alın- lu işletme ve tarife siyaseti ve netice- leri”"nden bahsedeceğiz. dı, millileştirildi ve 1927 de “Devlet | demiryolları ve limanları umum mü- Ali Rıza Erem (Çoruh mebusu)