Ş gl G O — ika üf d M5 uzveli'in mesaji ve Orfa Avrupa devletleri Bu devletlerin mesajı itimadsızlıkla karşılanmalarının sebebi nedir? R oosevelt, mazisinin bü- tün dünya milletleri a- tasında şerefli bir simsarlk ro- lünü ifa edecek vaziyette oldu- ğunu sanmaktadır. Eğer bizzat kendi mazisiyle alâkasını kes- miye mütemayil değilse, bu ih- tikârının her tarafta kabul edi- ği bi 8 3 vetkna yecektir. Orta Avrupa millet- ierinin ve bilhassa Almanya'nın Amerika devlet adamlarının ahlâkt beyanatları hakkında tecrübeleri vardır, Bunun için mesajı büyük bir itimatsızlıkla ke -sılamışlardır. B. Ruzvelt'e gelince, kendisi Almanya'nın ideolojik muüha- sımlariyle ve ezcümle kültür Jüşmanı olan bolşevizmin mer R üzvelt teklifinin hakiki sebebini Avrupa devlet lerini ayıran uçurumu barış hi- tabr perdesi altında genişlet- mek arzusunda aramak icap e- der. Bâhusus ki, Almanya'nın muhasımlariyle birlikte birçok bitaraf memleketlerin de me- sajda sayılması, bütün bu dev- letlerin mihverin şiddet usulü kullanan ve tehditkâr devletle- rine karşı bir cephe teşkil et- meleri içindir. Bu manevra teh likeli olduğu kadar da mahira- nedir, Filhakika ihata siyaseti güden devletler ve Amerika haftalardan beri mihver dev- letlerinin bir çok Avrupa dev- letleriyle olan müsalemetper- ver münasebetlerini hakikaten kâ keziyle olan üd uzun yıllardan beri göstermiştir. B. Ruzvelt, uzlaşma ve iyi ayılaş- ma siyaseti takip edenlere kar- şı zorluk çıkarmak icin her ça- reye baş vurmuştur. Eylül buh ranı esnasında Führer'e bütün dünyanın minnettarlığını bil- Jirmiş olan cümhurreisi, on - İan sonra bir intikam cephesi tesisine ve İngiltere ve Fransa tarafından açıktan acığa takip sdilen çevirme politikasının ta- hakkukuna çalışmıştır. Şimdiki hareketi de ayrıı çer- çeve içinde düşünülmüş bir ic- raattır. Mesajın ihata siyaseti güden devletlerde hasıl ettiği akis, bu devletlerin Amerika- nın kendileri hakkında yalnız bir bitaraflık siyaseti tatbikiy- le iktifa etmiyerek tasavvuru mümkün her türlü yardımda da aşdiar ğına kani bulunduk! tını göstermektedir. İhata dev- 'letleri Ruzvelt'in münhasıran kendi menfaatlerine uygun ha- reket ettiğine kanidirler. Buna binaendir ki Paris ve Londra- da, Ruzvelt tekliflerine karşı tereddütlü veya menfi her tür- lü hareketin mihver devletleri- nin fena niyetlerini gösterece- ği ve Paris ve Londra'nın pro- jelerine Amerika tarafından müzaharete bir azimet noktası teşkil edeceğini şimdiden bil- dirilmektedir. h ülü i yeni uçu- rumlar ianesiyle bozmıya, çalış- maktadırlar. Bu teşebbüsler şimdiye ka- dar akim kaldığı için, itimat- sızlık dalgası şimdi mihver Jevletleri B. Ruzvelt tarafın- İan sayılan devletlere taarruz ıı_'l_ıl__memiye dâvet edilmek gibi gülünc bir tşebbüsle takviye e- dilmek isteniyor. Bundan baş- ka şuna da ihtimal verilebilir ki, bu teklifler kabul edildiği taktirde mihvere İi o- VUYUNAUKUNUYNU UAO UOUOU DAUA AOA DAUKT AA KA AA KUT İspanya ile mihver arasında gizli bir askeri ittifak mı 7 nısan cuma günü saat 16 da, mihverle İspanya ve Japonya arasında gizli bir askeri pakt Burgos'ta General Franko ile mih- ver ve Japonya'nın mümessilleri arasında imzalanmıştır. Bu pakt antikomintern paktın askeri tefsiri olan bir protokol mahiyeti arzetmektedir. Askeri ittifakın daima resmen tekzip e- dilebilmesine imkân verecek şekilde yazılmıştır. İspanya on sekiz ay müddetle mihver devletlerinin emrine bütün hava ve deniz üslerini vermektedir. Buraları tâmir ve 1s- lah edilecektir. Mihverin bir koordinasyon komisyonu İspanya'- da tesis edilmiştir. Bu muahede ile Berlin, Roma ve Japonya Franko'nun erazi- sini başka bir devletin tecavüzüne karşı gâranti etmektedirler. Kendini müşkül mevkide hissederek protokolu imzalryanlara mü- racaat zamanını tayin etmek Frankoya ait olacaktır. İspanyol ordusunu talim ve ondan istifade etmek mihverin hakkıdır. Bu ordu, mihver zabitleri, Franko zabitleri ve japon generallerinin içinde aynı miktarda temsil edildikleri koor- dinasyon komitesinin kontrolü altına konulmaktadır. Franko bu kömisyonun reisini tayin, icabında hakemlik ede- cektir. General Jordana'nın gayretleri sayesinde Göring - Gambara plânının, yani Pireneler ardında 80 kilometrelik müstahkem bir hattın tesisi ile bazı stratejik üslerin inşasr masrafını mihver de- lan devletler bu kabul keyfiye- tini “mihver devletlerinin bü- tün devletlere karsı taarruz maksatları mvcut idüğünü iti- raf ettikleri,, şeklinde tefsir e- deceklerdir. B. Ruzvelt'in ta- rafgirliği şuradan tebarüz et- mektedir: tehdit edilen devlet- ler arasında ezcümle Sovyetler birliği ve Filistin'i de zikret- mektedir. Filhakika Sovyetler birliğine taraftar olan bir kim- se dünyada yapıcı bir istika- mette yeni bir nizamın tahak- kukuna çalıştığını iddia ede- mez, B. Ruzvelt'in bu mesajı da bundan evelki reklâm mahi- yetindeki gayretlerinden daha fazla bir muvaffakiyete nam- zet değildir.,, 3 Korrespondans Diplomatik - Berlin saaAAaARaaRmRARMA Yatıştırıcı sözler tehditkâr hareketler Geçen değil de, evelki perşembe günü idi. Roma- Jaki ingili zelçisi kont Cia- no'yu görmek istedi. Kont Ciano elçiyi nezaketle ka- bul etti. Elçi, italyan hari- tiye nazırına: — Bazı şayialar işittim, hayret ettim: Arnavutluğa darbe indirmiye - hazırlanı- yormuşsunuz? dedi. Kont Ciano: — Yok aziz elçim, bunlar kuru lâf, dedikodu. Bizim Arnavutluğa karşı ne ha- tırlık yaptığımız var, ne de bir şey. Onun için merak etmeyin, size kati şekilde teminat veririm. Â Bunun üzerine ingiliz el- çisi çekildi, gitti. Fakat italyan donanması da Arnavutluk limanlarını da bombardıman etti ve Âr- havutluğa bir ordu çıktı. İşte ilk ingiliz - italyan muhaveresi böyle oldu. Hiç korkmayın! Arnavutluğa darbenin in- diğinin ertesi günü, Roma'- daki ingili zelçisi, Kont Ci- ano'yu tekrar görmek iste- di. Kont Ciano elçiyi neza- ketle kabul etti. — Dostum elçi, dedi, ben paahsus sizi görmek için Ti- rana'dan tayyare ile gel- dim. Size, sulhu ne kadar can ve yürekten istediği- mize emin olmanız için te- minat vermek istiyordum.. Şu Arnavutluk'ta yaptığı- mız küçük işi mi soruyor- sunuz? Mahdut ve tama- men barışa müstenit bir iş; hem biz memleketin istik- lâline dokunacak değiliz ki. Rica ederim bunu Londra"- ya yazınız. Maamafih lort Halifaks'a ayrıga ben de bildireceğim ya.. . İşte ingiliz - italyan mu- haveresinin ikincisi de böy- le oldu. 2 numaralı vaâd Muhavere devam etti. Sö- ze daha bazı muhataplar da karıştı. İngiltere İtalya'ya: — İyi, dedi, Arnavutluk işinde beni gafil avladınız. Fakat şimdi gözüm açıldı. Artık bundan sonra Korfo- ya, Navarine ve bütün Yu- nanistana göz kulak öluyo- rum. — İtalya cevap verdi: — Büundan sonra tama- ruhte et Üstelik mihverle Tanonya General Franko'nun milli erazi ta- leplerire müzaharet etmeyvi texhhüt etmektedirler. Berlin'de ve Roma'da bu taleplerin Cibraltar ve fransız Fas'ı olduğu söyleniyor. Öecuvre men emin olunuz. Artık korkulacak hiç bir şey yok. Ne Korfoya, ne Navarine, ne de Yunanistan'ın her- hangi bir noktasına dokun- miyacağız. Sonra, bunu A- tina'ya da ayrıca bildirme- yi kendimize bir vazife ad- dederiz . Bunun üzerine Ericghip- ps Paris'te fransız hariciye nazırına gitti, İtalya'nın İngiltere'ye söylediklerini Bonne'ye anlattı. Bu da konuşmanın üçün- cü sahnesi. İcraat Muhavere lâftan başka bir şey değildir. Lâfların yanında yapış da vardır. İtalya, Arnavutluğa bo- yuna asker ve tayyare gön- ıi kin İ KeRERei derhal mukabele edecek- tir. Sulh meselesi Fransa'nın — mukabelesi de ondan aşağı kalmaz. Fransız kabinesi mühim kararlar aldı, yapacak da. Vaziyet sarih: sulhtan ü- midi kesmemek ; sonuna ka- dar, sulhun, servetlerin en kıymetlisi olduğuna inan- mak lâzımdır. Fakat şuna da emin olma- hdır ki, yeni bir tecavüze kalkışılacak olursa, artık sulhu öyle sözlerle yapılan tezahürat ve siyasi protes- tolar imkânı yok kurtara- maz. Paris - Soir İtalyan darbesi yor; hem de "doıtuî, olan Arnavutluğa.. Bunlar iştir. İtalya, Bari'ye, Brendizi- ye hep asker yığıyor. Şim- diye kadar 950.000 asker toplamış, hesabını da ingi- lizler yapmışlardır. karşısında Londra K ken Bir taraftan sükünet ve- rici sözler söylüyorlar, öte taraftan tehditkâr işler ya- pıyorlar. İnsan bu ayrılığı ve baş- kalığı evelden kestirse, en- dişelenmez ve vereceği ce- vapta sesinin perdesini de- ğiştirir. İngiltere sözlerini fiil sa- hasına döküyor. Hem de ic- raatı da icra ediyor: konuş- masını bırakmıyor, fakat bir taraftan da harp gemi- lerini de “şöyle bir dolaşın gelin,, diye o taraflara gön- deriyor. Bir yunan limanına veya adasına italya bir şey yap- mıya kalksın, İngiltere driyatik hâdiselerinin Londra'da sebebiyet verdiği heyecanı anlamak i- çin, İngiltere'nin Balkan- larda v yakırnı şarkta muva- zenenir idamesine daima ıtfetmiş olduğu büyük e hemiyeti hatırlamak lâ- zımdır. Aynı zamanda yüz seneden beri Boğazlar mes- elesinin ingiliz diplomasi- sinde oynadığı rolü de. Londra'da açıkça görülü- yor ki acıklı Arnavutluk safhasının ardında mevzuu- bahs olan da budur. Büyük bir devletin bir Balkan devleti üzerine el koyması, Avrupa'da daima vahim kargaşalıklara sebe- biyet vermiştir. Bâhusus ki mütecavizin bir şeriki olur, ikisi yarımadayı boğmak i- çin birleşirlerse. Çünkü i- talyan kuvet darbesi bilhas- sa balkan devletlerinin kar şılıklı yardım anlaşmaları- nı kötürümleştirmek için birbirlerinden ayırmak maksadını gütmektedir. Nasıl Çekoslovakya'nın işgali küçük anlaşmayı da- ğıtmışsa Arnavutluğun iş- gali de Balkan anlaşmasını dağıtacaktır. Balkan anlaş- ması ise hassatan büyük devletlerin — vesayetinden kurtulmak için bir teşeb- büstü ve kurtuluş ânında Akdenizde hegemonya hul- yaları güden İtalya'ya kar- şı bir hareketti. L ondra'nın düşüncesi- ne göre, uzun za- man düşünülmüş ve İngil- tere'nin tasarladığı büyük baraj dolayısiyle geç kal- mamak için alelacele tatbi- kine girişilmiş geniş bir plân karşısında bulunmak- tayiz. Dün “Sunday Times” in işaret ettiği gibi Arna- vutluğun işgali Yunanista- nın tedafüi pakta giriş hu- susundaki — tereddütlerine galebe çalacak gibi görün- mektedir. Bugün İtalya ta- rafından kuşatılmış olan Yunanistan hakkında bu doğrudur. Esasen Atina'- nın şimdiden Londra'nın yardımını istemiş olduğu söyleniyor. Fakat totaliterlerin tak- tiği bilhassa bulgar reviz- yonculuğunu teşvik ederek Balkan yarımadasının ce- nup kısmını şimal kısmın- dan ayırmıya mâtuf görü- nüyor. Yani Bulgaristan'la komşuları arasındaki mev- cut ihtilâfları alevlemek mevzuubahstir. Ki Maca- tistan'da tatbik edilen me- tod da budur. Sofya mihvere bağlandı- ğı takdirde- teminat veren devletlerin Romanya'ya ve onun üzerinden Polonya'ya yardım etmeleri güçleşir. Onun içindir ki “Sunday Times,, Dobruca hususun- da Bulgaristan'ın tatmin e- dilmesini Romanya'dan el- de etmenin ehemiyetini işa- ret ediyor. Bulgaristan'ın taleplerinin reddedilmesi Sofya'yı İtalya vasıtasiyle Yunanistan üzerinden Ege denizinde kendisine bir mahreç elde etmek arzusu- na kaptırabilir. Her halde kaybedilecek bir dakika olmadığı ve or- ganize edilen mukavemetin başlıca unsuru sürat oldu- ğu tezahür etmektedir. Londra'da münakaşa edi- len diğer bir mesele de, in- giliz - italyan anlaşmasının feshidir. Arnavutluğun İ- talya tarafından işgali, fa- şist matbuatın ileri sürdü- ğü bütün delillere rağmen, bu anlaşmaya vahim bir darbe teşkil etmiştir. Londra'da kimse bu de- lillerin kiymeti hususunda hayale kapılmıyor. Fakat Londra ile Roma arasında köprüyü yıkacak bir hare- ketin neticelerinden ürkü- lüyor. Bazıları, bilhassa al- man tazyikine mani olmak hususunda İngiltere ve 1- talya'nın aynı — derecede menfaatli oldukları Adri- yatik denizi dolayısiyle, İ- talya'nın vaziyeti daha iyi idrâk edeceği ümidini ter- ketmek istemiyorlar. Ne de olsa, İngiltere Hit- ler gibi Musolini'nin de söz lerine itimadını tamamile kaybetmiş olduğu için mev zuubahs olan ancak bir vâ- himenin idamesidir. Edith Bricon LA REPUBLİK İngilterenin garanlisi Garantinin ameli neficesi nedir! Piyer Dominik Avrupa'dı vukua gelen hâdiseler karşısında ha- rekete geçmek veya geçmemek, b — klemek veya beki k, £ zahat istemek veya susmak, si- lâhl k veya silâhsızl mak mümkündür, fakat boş sözlerle vakit geçirmemelidir. Halbuki şu son zamanlarda “garanti,, sözü suiistimale uğ- ramaktadır. Herkes gibi ben de İngilte- re'nin Polonya'ya garanti ver- ini biliyorum. Bu da ne de- mek? İngiltere Polonya'nın is- tiklâlini, veya daha - sarih ola- rak - Polonya'nın “hayati men- faatini, müdalaa edecek de- mektir. Yani İngiltere hareke- te geçip geçmemekte serbest kalmaktadır. Bundan başka mü dahalenin nasıl, hangi askeri vasıtalarla teeyyüt edeceğini tetkik etmek faydasız olmasa gerektir. Yunanistan hususunda aynı muhakeme yürütülebilir. İngil- tere'nin menfaati Yunanistanın müstakil kalmalarını âmirdi: denebilir. Korfa eya Gi- Tit l mihver devletle- rinden birinin eline geçmesi Mısra hâkim olan İngiltere i- çin bir felâket olur. Bu nokta mutabıktır. Fakat bir adanın müdafaası hususunda zırhlıların rolü bü- yük de olsa, oldukça geniş kara hudutları olan bir lek üzerinde herkes eli Ü RADYO ı) T TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu” ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kes.,/120 Kw. T.A.O. 19.74 m. 15195 Kes./ 20 Kw, Te B 81.70 m. 9465 Kecs./ 20 Kw, Ankara 18 -4 - 1938 Salı 12.30 Proğram 12.35 Türk müziği - Pl. 13.00 Memleket saat ayarı, a- j:_mı ve meteoroloji haberle- Yi l3.liı:ı Müzik (Karışık program - PI 13,45-14 Konuşma (Kadın saa- ti - Ev hayatına ait) 18.30 Proğram 18.35 Müzik (Oda müziği - P1.) 19.00 Konuşma (Türkiye pos- tası) 19.15 Türk müziği (Fasıl hey- eti) Tahsin Karakuş ve ar- kadaşları. Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, Basri Üfler. 20.00 Ajans, meteoroloji ha- berleri, ziraat borsası (fiat) 20.15 Türk müziği Çalanlar; Vecihe, Reşat Erer, Ruşen Kam, Cevdet Kozan. Oku- yanlar: Muzaffer İlkar, Sa- fiye Tokay. 1 - ... - Büselik peşrevi, 2 - .. - İtri buselik makamında beste - Her gör- düğü. 3 - Şakir ağanın - Bu- selik makamında şarkı - Sün- bülistan etme etrafı. 4 - Re- sat Erer - Keman taksimi, 5 - İshakın - Buselik makamın- da sarkı - Gönül vermez. 6 - ILI Selim - Büselik maka- mında - şarkı - Bir pür cefa. 7 -.. - Büselik saz semaisi. 8 - Neşetkârın - Mahur şar- kı - Gücendim ben sana, 9 - Faizenin - Nihavent şarkı - Kız sen geldin Çerkeşten. 10 - Sadettin Kaynağın - Niha- vent sarkı - Kirpiklerinin gölgesi. 21.00 Memleket saat ayarı. 21.00 Konuşma (Hukuk Ilminla Yayma kurumu) 21.15 Esham, tahvilât, kambiy0 -« Nukut borsası (fiat) 21.25 Neşeli plâklar - R. | 21.30 Müzik (Radyo orkestra- &1 - Şef: Praetorius). 1 - Hent ry Rabaud - Eglogue op. 7.. 2- VV. A. Mozart - Senfoni sol minör, op. 183 a) Allegrö con brio. b) Andante. c) Me- nuetto - Trio. d) Allegrö 3 - Jan Brandts - Buys - "SılJ zburg” setenatı, op. SI. a) Allegro molto, b) Larghetwıı €) Adagio assai. d) Allegrö molto 22.30 Müzik (Opera aryaları * PI j .) 23.00 Müzik (Cazband - P1.) 23.45-24 Son ajans haberleri ve yarınki program. !* Avrupa f | OPERA VE OPERETLER $ 16 Königsberg — 20.30 Pas ris - P.T.T. — 21 Milâno. — ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LERİ: 20.15 Frankfurt, Sar- | brük, Viyana — 21 Varşovl] — 22.20 Kopenhag. ODA MUSİKİSİ: 18.15 Dolç- land Zender — 21.45 Droyt « viç — 22.30 Doyçland Zender — 23 Keza — 24 Ştütgart. — SOLO KONSERLERİ : 15.2$ Hamburg — 15.30 Viyana — 15.35 Laypzig — 18.20 Ke « za — 21.15 Breslav — 21,30 Münih, Stokholm. ! NEFESLİ SAZLAR ( Mar$ vV.s. ) : 22.35 Königsberg. —— ORG KONSERLERŞ VEKO-. ROLAR : 18.20 Köniğgsberg. . HAFİF MÜZİK : 18 Berlini — 20.15 Berlin, Königsberg — 21 Berlin — 21.10 Ştüt -« gart. . DANS MÜZİĞİ :21.45 Bük ı reş — 22 Sottens — 22.45 Paris - P.T.T., Tuluz — 23 Droytviç, Floransa, Roma, Sofya — 23,10 London - Rec- yonal, kendi adasında da herkesi silâh altına çağırıyordu. Fransa'ya gelince, o bütün halkiyle ayak- taydı. | Fakat İngiltere Polonya i- çin ne yapabilir? Hiç.. İcabın- da Yunanistan için ne yapabi- lecektir? Pek az şey. Kendimizi yunan hükümeti- nin yerinde farzedelim. Muha- kemeyi kolaylaştırmak için Ar- navutluktan hareket eden ital- yanların Yunanistan'a taarruz ettiklerini farzedelim. - Tama- miyle mahalli bakımdan - Hâ- diselerin ne süretle cereyan e- deceğini anlamıya çalışalım. İnlya bugün Adriyatik'e hâkimdir, yani iki tara- fına yerleştirilecek bataryalar- la, mayın tarlalariyle, denizal- t ,torpido ve tayyare filoları ile Otrant kanalını o suretle ilir ki ingiliz zırhlıları kanalı zorlamak teşebbüsüne cesaret edemezler. Bu barajın emniyeti altında İtalya istediği kadar kuveti Arnavutluğa geçirebilir ve Ar- navutluk hududundan Selâniğe 100 kilometrelik mesafe vardır. Yunanlılar imdada çağıra- caklardır. Fransızlar yardım e- debilecekler midir? Edemedik- lerini farzedelim. Bu taktirde ingilizler ne yapabilirler? De- nizde i.î.?l!wh"' Harbetmek ni Kabul ediyorum. Fakat Yu- nanistan için ne yapabilirler? Evet adaları kurtarabilirler. Korente bahriyeliler çıkararak belki Mora yarımadasını da kurtarabilirler. Hattâ daha ile- ri giderek bir müddet Pire ve Selânik önünde müdafaa ede- bildiklerini de kabul edelim. Fakat bu müdafaa ancak bütün filoları kaçıran ağır topların İtalya'dan getirilmesine kadar karşı bunlar büyük bir şey ya- pamazlar. . 1915-18 de ingiliz ve fransız donanmaları Türkiye'ye karşı ne yapabildiler? Asker çıkar- ma işini kolaylaştırdılar. Hep- si bundan ibaret. Hiç olmazsa © zaman elde asker vardı. İn- giltere ©o zaman Dominyonla- rından gönüllüler topluyor. ve Sonra? Sonra Yunanistan iş- gal edilmiş olacaktır. Çünkü donanmalarla denizlere hâkim olunur ama, karaya ancak or- dular hükmeder. İngiltere on dördüncü Lüi saltanatının sonlarında, Yedi Sene harbi esnasında ve Napol- yon zamanında bizi başkaları- | nın ordularını karşımıza çıka- rarak mağlüp etmistir. Napol- yon zamanında İngiltere gfo-" landa'da, İspanya'da, Portekiz« Belçika'da, Napoli'de, Kor- sika'da, bize fenalık yapabile- her tarafta harekete geç- miştir. Ve sonunda muvaffak olmuştur. Çünkü Rusya, Prus- ya, Avusturya ve daha az kn-[ vetli başka devletler araya gir- mişlerdir. Fakat evelâ bu ga - lebeyi ancak yirmi dört senede temin edebilmiştir. Sonra da bilmem bu mukayese yerinde olur mu? Bugün, ümumi bir. harp halinde, İngiltere'ye ar- tık kendini emniyette hisset- mesine imkân vermiyecek olan hava kuvetleri işe karışacak- tır. Sonra son denizaltı harbi-. nin dersleri müthiştir. Alman. denizaltıları denizlere dehşet salmışlardır. « | çüncü olarak da, Abde-l niz gibi dar bir deniz- de, zırhlılar belki de işe yara- mıyacaktır. Bu itibarla tayya-. relerine kuvetli fırkalar terlik edecek olan karaya asker çı- karmak ve üstünlük imkânınt temin edecektir. Halbuki İn- giltere bu fırkalardan mah- rümdür, Yunanlılar bütün bunları bi« lirler, İngiltere de bilir. Temps geçen gün “tehlikeli bir şekil- de,, yaşamak zaruretini kabul etmemiz icap ettiğini ıöy!ü—k yordu. Bu, hava kuvetlerimizi. iki, üç misline çıkarmamız, İn* giltere'nin askerlik mükellefi- yetini tesis etmesi lüzumunu söylemiye muadildir. Fransa'da bugün orduya ait * olmıyan her şeyi geri bıraka” cak ve iş müddetini uzatacı | hakiki bir seferberlik. İngilte” re'de askerlik mükellefiyeti ati cak bu şartladır ki Yunanistat ve Holanda gibi milletler ser* best kalabilirler. Aksi halde adâlete, muahe” delere, paktlara, anlaşmalarâı vesikalara merbut milletlef kendilerine felâketli sabahlaf hazırladıklarını hatırlamalıdır. KURBAĞA & DAMGASI — 39 — — — Bir uşağın sadık olması için yanı- nızda yatıp kalkması lâzımdır, dedi. Bu gelip geçici uşaklar itimada lâyik olacak kadar oturmazlar. Bu günkü kambiyo fiatına göre, iki dolar ve yir- mi beş sent vermek, Ray Bennett'in de sakal salıvermekte olduğunu öğrenmi- ye kâfi geldi. Bir intihap arifesinde bulunsaydık bu iki şahsı, partileri iktidar mevkiine gelinciye kadar, usturalarına el sür- memiye ahdetmiş iki müteassıp telâk- ki edebilirdim, yahut da Levv Brady hakiki bir sporcu olmuş olsaydı arala- rında bahse girişmişlerdir, derdim. Fa- kat böyle bir şey mevzuubahs olamı- yacağı için, oldukça şaşırdığımı itiraf ederim. Elk sigarasını ağzının bir köşesin- den diğerine geçirdi. — Yazan: Edgar WALLACE bir zaman alâkadar etmez. Siz ameri- kalısınız, değil mi, M. Broad? Muhatabı gözlerinde parlayan bir 1- şıkla: — Bu şerefe nailim, diye cevap ver- di. Elk pencereden dışarıya lâkaydane baktı ve tekrar Joshua Broad'a döne- rek: — Ha! dedi, Saul Morris isminde bi- risinden bahsedildiğini hiç işittiniz mi? Joshua Broad, bir şey hatırlamak ister gibi kaşlarını çattı. — Bu ismi hatırlıyorum gibi geli- yor. Galiba bir cani idi? Bir amerikalı değil mi? Evet işittim, iyi hatırlıyo- rum, bir kaç sene evel ölmüştü. Elk, hiddetli hiddetli çenesini kaşı- dı: —(C inde -bul ş olan biri- — Kanunlarla pek meşgul ol a- ma, fertlere sakallarını salıvermeleri- ni meneden bir hüküm bulunduğunu hiç zannetmiyorum. Neydi şu? Dili- min da, fakat kelimesini bulamı- yorum.. Pisi..? Broad: — Psikoloji, dedi. — İşte o; sakal psikolojisi beni hiç ni görmek isterdim, doğrusu, dedi. Sö- züne itimat edebileceğim birisini.. — Yoksa ima etmek istediğiniz Levv Brady'nin.. ; — Hayır, hayır, Levv Brady hak- bir tahkikat yapacağım, M. Broad. Be- ni haberdar etmiş olmanızdan dolayı size teşekkür ederim. Ray'in acayip tuvaleti Elk'i alâ- kadar etmiyordu. Saat beşte Balder yanına geldi ve e- vine gitmek için ondan izin istedi. — Karıma söz vermiştim, diye baş- ladı. Elk: — Peki, dedi, gidebilirsiniz. Muavini gittikten biraz sonra Elk resmi bir mektup aldı ve çok memnun oldu. Mektupta: “Bayım, “Polis başkomiserliğinden, polis memuru J. J. Balder'in Faal Servis ça- vuşluğuna terfiinin tasdik edilmiş ol- duğunun size bildirilmesi emrini al- dım. Tayin tarihi 1 mayıstır.,, deni- yordu, Elk mektubu katladı. M d kadar arzu ederdi. Balder'in Scotland Yard'a kabulünden beri sicile yeni bir şey yazılmamıştı. Polis otomobili, Elk'i Leaford Roa- d'a götürdü. 93 numaralı bina, müteva- zi, ufak, tam Balder'in hoşuna gidebi- lecek tarzda bir evdi. Sokağa çıkmıya hazırlanmış yaşlıca bir kadın kapıyı açtı. Elk, kadının hastabakıcı elbisesi giymiş olduğunu görünce hayret etti. Kadın, bir ziyaretçinin uğramasına şaşmış bir halde: — Evet, M. Balder burada ikamet e- diyor. Yani burada iki odası var, fakat nadiren geceleri burada yatar. Elbise- lerini değiştirmek için gelir ve sonra daşlarına gider, de- h sem ar di. — Karısı da burada mı oturuyor? Kadın hayretle: — Karısı mı? dedi. Evli olduğunu hiç bilmiyordum. Zili çaldı, sonra Balder'e evine gitme- si için izin vermiş olduğunu hatırladı. Akşam üzeri yapacak bir işi olmadı- ğı için temiz kalpli Elk bu iyi haberi Balder'e bizzat gidip bildirmiye karar verdi. Elk kendi kendine “Karısını ve dai- ma bahsettiği çocuklarını da görmüş olurum,, dedi. Resmi sicilleri araştırarak Balder'- in adresini buldu: 93, Leaford Road, Uxbridge. Elk, kında, onun miskin bir boksör ol dan başka ima etmek istediğim bir şey karısı ile ç i ini ya- zilmamış olduğunu görünce çok üzül- ının yok.. Bu sakal müsabakası hakkında dü, Onları isimleriyle çağırmayı ne Elk, miktarının tayini için bazı tarihleri gözden geçirmek için Balder'in dosyasını da yanına almıştı. Adres kısmında, iki tane adres bulun- duğunu ve Leoford Road'ın gayet si- lik bir mürekkeple ancak dikkatle ba- kılırsa görülebilecek şekilde çizilmiş olduğunu farketti. İkinci adres Step- ney'de idi. — Galiba yanılmışım, dedi. Asıl ad- resi burada, Stepney, Orchard Street'- miş. Hasta bakıcı güldü: — Kaç senedir benim yanımda otu- ruyordu, sonra Stepney'e gitti. Harp zamanında Londra'nın garbinde tay- yare baskınları oldukça kötü olduğun- dan tekrar buraya geldi. Stepney'de bir oda muhafaza etmiş olduğunu zan- nediyorum. Elk, düşünceli bir halde: — Ya! dedi. Elk kapıdan ayrılırken hastabakıcı tekrar seslendi: — Her ne kadar bir yabancıya onun işlerini söylemek doğru değilse de, madem ki mutlaka onu görmeniz lâ- zım, Sloug! 'ta bulabileceğinizi tahmin ediyorum. Ben losalara bakarım, bir- kaç kere otomobilinin Slough yolu ü- zerindeki Seven Gables- köşküne gir- diğini gördüm. Orada bir arkadaşı ol- sa gerek. Elk şaşırdı. — Kimin otomobilini? — M. Balderinkini veyahut arka- daşlarından birininkini. Siz onun ar- kadaşı mısınız? - — Evet , az çok arkadaşımdır. — Biraz girip oturmaz mısınız? Kadın Elk'i iyi döşenmiş, temiz bir salona götürdü, — Bilmem ki size neden bütün bun- ları anlattım ve serbestçe konuştum.. Balder'e artık çıkmasını söylemiştim. Her zaman kızar, onu'memnun etmek imkânsızdır. Zaten bu odalardan bir şey kazanmıyorum. Aldığım para hiç.. Daha fazla para veren bir müşteri bul- dum. Sokak kapısına bir mektup kutu- su koydurdum. Bazı kere onun mek- tuplarını almıya kâfi gelmiyor bile, Diğer işinin ne olduğunu bilmiyorum, buraya gelen mektuplar Didcot kimya fabrikaları için. Ne de olsa, gündüzle” ri gelmediği, geceleri de nadiren gel* mekte olduğu için beni çok müşkül” pesent bulacaksınız. Elk, derin derin nefes aldı: — Sizi dünyanın en şayanı hıyrll| kadını buluyorum. Galiba sokağa çık” mıya hazırlanıyordunuz. Kadın müspet bir işaret yaptı. — Bütün gece beklenecek bir losaff var. Yarın sabah saat on birden e dönemiyeceğim. Talihiniz varmış evde birini bulabildiniz. — Otomobili demiştiniz. Ne biçif bir makinedir? — Siyah bir otomobil.. Ne marka ol duğunu bilmiyorum. Zannedersem amerikan arabasi. Galiba kendisini' malı, zira bir gün odasında bir si mötör katalokları buldum. Bazı yerle ri kurşun kalemle çizilmişti. Herhald' otomobilin temizlenmesiyle filân me$” gül oluyor. Elk otomobiline binerken: — Size bir yardımda bulunabilir 9"; yim, Madam? dedi. Kadın memnuniyetle bahşişi kab! etti. Elk, Scotland Yard'a dönerek cele emirler verdikten sonra tekrar : tomobiline atladı ve Harley Terrac€ gitti. Dick orada yoktu. Amerika sef' rethanesindeki arkadaşlarına davetli miş. Hilarit& tiyatrosunun localar! dan birinde idi. Elk, diğer davetlil farkında olmadan locanın £ ı çarak Dick'in omzuna dokundu ve koridora çağırdı, *” — Ç(Sonu var)