7 Şubat 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

7 Şubat 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hitler'in nutku ve Fransız gazeteleri F ransiz umumi efkârı, Hitler'in alacağı vazi - yeti sabırısızlıkla bekliyordu. Pek iyi şimdi.ne oldu? Muso - lini'nin Akdeniz havzasındaki isteklerinden nasıl bahsedildi ? Hitler'in nutku, ileri gitmi - yor. Alman müstemlikeleri ü - Zerine verilmiş umumi nizam- ların delilleri, İtalya'nın impa- ratorluk progçamı için değerli- ir. Hitler ile Musolini arasın - daki tesanüt tam teeyyüt et - miştir. Fakat, nutukta bilhassa Musolini'nin kati metalibatı - na ait bir kelime bile yoktur. Keza, Akdeniz meselelerine te- mas eden bir kelimeye dahi te- sadüf etmiyoruz. Bu süküt nasıl izah edilir? Bu süküt Çemberleyn'in Birming- ham'daki nutkunun bir neticesi midir? Ben, Hitler'in, Musoli- ni metalibatını bizzat ona terk etmesinden korkuyorum, Ber - lin konferansını iyi anlamak i - çin, bir hafta sonra Roma'da söylenecek olan nutku bekle - mek lâzımdır. Populaire'den Hitler Musolini'yi hayre - te düşürmek istedi ise, bu, hazırladığı nutkun nisbi ve merama muvafık olan itidalin- dendir. Hitler müstemleke me- selesini, malüm olan delijlere baş vurarak değil, dünyanın ik- tisadi meselesine bağlıyarak ortaya attı. Müstemleke işini, harp mevzuu yapmadı. Hitler Paul Elbel'den ilham almış gibi görünüyor. Çünkü o şu formülü kullanıyordu: “İk- tisadi müsahamasızlık sona er- melidir.” Yalnız iktisadi müsamahasız- lığa nihayet vermeli, fakat o - nun yerine daha fenası kaim olmamak şartiyle. Zira, bu bir meseledir. Ocuvre'den lman devlet Teisi nut - kunda: “İngiltere ile Fransa'dan, eski müstemleke - lerimiz hariç, hiç bir toprak talebinde bulunmıyoruz. Bu ,müstemleke talebi ise, Alman- ya'yı harbe sürükliyemez.” Di- ye söylediklerine dikkat et - melidir. Bu nokta üzerinde Hitler, e- velce de israr etmişti. Fakat son nutkunda Reich'ın müs - temleke taleplerini son dere - ce kuvetle tebarüz ettirdi. Hit- ler bu sahada, Almanya'nın haklı olduğu bütün delilleri tekrar etti. Fakat gene açık o- larak işaret etti ki, bu mesele silâha müracaat ihtiyacını i - Cap ettirmez. Hitler bilâkis teyit etti ki, alman halkı, İngiltere'ye, A - merika'ya ve Fransa'ya karşı hiç bit kin ve garez beslemi - yor. Alman milletinin, diğer milletlerle adaveti olmadığını ve uzun bir sulh ve sükün dev- rine imanı olduğunu ilâve etti. Ne olursa olsun, Hitler'in mıtkıı. bazılarının ümit ettikle- ri gibi çıkmadı. Keza gene ba- zılarının korktukları gibi de - ğil çok iyi çıktı. Çünkü Hitler- in nutku, işbirliği yoluna hiç bir engel koymamıştır. Le Temps'den Mihv:rin sağlamlığı nu - tukla sarsılmaz bir hal- de kaldı, Fakat Hitler, muh mel sergüzeştlere — kendisini kaptırmağa meylzunemış gibi görünüyor. Fransa'dan bahse- den bir kaç yerde normal söz- ler vardır. Bu da fransız - al - man deklarasiyonundan sonra olmuştur. Nutukta, Fransa ile olduğu gibi İnımen ile işbirliği, ve dünya ticaret dairesine iştirâk etmak arzusu seziliyor. Hitler harp tahrikçilerine karşı ayaklandı, ve uzun bir sulha inancı olduğundan bah- setti. tarafından söylenen sulhcu söz- lerde, her fırsatla tekrar edil- di durdu. Hitler'in nutkundan sonra, daha evel olduğu gibi, Fran - sa'nın vaziyeti aynı kaldı: Hakkından emin, kuvetine da - yanmış olan Fransa, milli bir- liğe hiç bir memleketi dokun- durmaz bir haldedir. Her za - man uldugu gili, şimdi de, bü- tün iyi niyetli milletler iş bir- liği yapmağa hazırdır. Le Petit Parisien'den H itler nutkunu, sebebsiz, düşüncesiz ve haksız yere göz dikilen fransız top - raklarına “arkadaşı”"nın yaptı- ği tehditleri tahakkuk ettirme- diği gibi, buna teşebbüs dahi etmedi. Berlin nutkunu, fransız top - raklarma karşı, italyan - alman tecavüzü için bir işaret zanne- denler çoktu. Bunu hep tekrar edip durdular, Hele İtalya, bu- nun propagandası için az isti - cal göstermedi. Fakat Reich, hiç kimseye, böyle bir teşebbüs yapmağa müsaade etmez ve oyun çevir- mez, Diğer tehlikeler bizi gö- zetleyip duruyorsa da şimdilik bu tehlike tehir edilmiştir. Şimdi bizim için yapılacak iş, bu mühlet zarfındaki haf - talardan aylardan istifade ede- rek dışarıdan gelecek bütün tehlikelere karşı fransız halkı- nın mukavemiet iradesini yük - seltmektir. Le Jour'dan İtalya taarruza —AARaAaARaARARMR uğrarsa Eğer İtalya bir taarruza uğrıyacak olursa Almanya, otomatik olarak silâha sa- rılacaktır. Fakat eğer İtal- ya, aşırı taleplerini tahak- kuk ettirmek için harbe gi- rerse, unutmıyalım ki, fa- şizmin ölümü, arkasından nasyonal sosyalizmin ölü- münü de sürükliyecektir. Aksi ispat edilinceye kadar, — hesaplıyalım ki Reich, Fransa ile İtalya a- rasındaki siyasi görüşmele- rin normal bir şekle girme- sini temin etmeyi kati ola- râak ümit ediyor. Yoksa na- sıl olur da: “Fakat benim uzun bir sulha imanım var- dır.,, diye yazılabilir? Bununla beraber, iki o - toriter devletin birleşmiş bir tazyik manevrasının bi- za bahsedilen intıbar muha- faza edilmektedir. Bizim ne itimadımızı sarsıyorlar. ne de bizi ürkü- tüyorlar. Kuvetli, müttehit, nizamlı ve bilhassa hiç bir Fransız - İngiliz iş birliği İngiliz dış politikasına daima esas olacaktır Taymis gazetesi, Gayda'nın Giornale d'İtalia gaze- tesinde çıkan makalesinden dolayı endişe gösteriyor. Bu makale, dahili harp bittikten sonra bütün italyan gönüllülerinin çekileceklerini derpiş eden ingiliz - italyan anlaşmasına muhalif olarak, şimdi zaferin yalnız askeri değil siyasi olması ve kızıl silâh ve or- duların İspanya'yı ve komşu memleketleri terketme- leri icabedeceğini- bildirmektedir. Gazete ilâve ediyor: “İtalyan gazetelerinin, BB, Çemberlayn ve Hali- faks'ın geçen hafta söyledikleri nutukları tefsir eder- ken, ingiliz nazırlarının italyan istekleri hakkındaki fransız görüşüne iştirâk etmediklerini ihsas etmele- ri de Londra'da gittikçe artan bir hayretle karşılan - maktadır. İngiliz nazırlarının bu istekler üzerinde uzun boylu durmamış olmalarından italyan gazete- leri muvafakat mânasını çıkarıyorlar. Hakikatte in- giliz politikasında, BB. Çemberlayn ve Halifaks'ın Roma seyahatlerinden hemen önce ve hemen sonra ingiliz - fransız tesanüdünün teyidinden beri hiç bir değişiklik olmamıştır. İngiliz hükümeti, italyanlar dâvalarının haklı olduklarına kani oldukları takdir- de, bunu fransızlara mantıki şekilde anlatmanın ken- di hükümetlerine terettüp edeceği kanaatiridedir. İn- giliz hükümeti fransız hükümetinin, son nazırlar iç- timamnda sarih bir surette teyit edilmiş olan, tehdit ve hakaretler karşısında, bu hakaret ve tehditler ol - masaydı müzakereye müsait bulunan noktalar hak- kında dahi hiç bir şeyden vaz geçmemek hususunda- ki azmini tamamen anlatmaktadır. Hakikatte İngil- tere'nin italyan istekleri hakkındaki hattı hareketin- de bir istihale olmuşsa, o da fransız - ingiliz menfaat birliğinin evelkinden daha sarih bir surette ifade edilmiş olmasıdır. B. Çemberlayn'in geçen salı günü Avam Kamarasında tekrarlamış olduğu veçhile poli- tikamızın esasını sıkı fransız - ingiliz işbirliği teşkil etmektedir.,, Bazı gazeteler ve bilhassa Fiinancial Times, İspan- ya'da bir ingiliz tavassutu hakkındaki şayiaları kay- da devam ve bütün gazeteler Fransa tarafından mül- tecilere karşı gösterilen güzel kabulü tavsif etmek - tedirler. News Chronicle gazetesi başmakalesinde diyor ki: Almanya Şark'ta filiyafa geçmiştir Le Figaro'da Lucien Ro- mier, Almanya'nın garbı lâfla oyalama politikası ta- kip ederken şarkta filiya- ta geçmiş — bulunduğunu söyliyerek diyor ki: Şarki Avrupa'nın bu az çok maskeli ehlileştirilme - si başlıca üç engelle karşı - laşır: Askeri engel, iktı - sadi engel, sosyal ve kül - türel engel. Askeri engel slâv' millet- leri kuvetlerinin garp dev- letleri kuvetleriyle ve bil - hassa Fransa ile danışıklı bir surette elbirliği yapma- sıdır. Bu elbirliği her iki tarafın biribirinden müsta- killen silâhlanmalarının mümkün olması faraziyesi- ne dayanır. İtalya'nın al - man sistemine iltihakr ve Akdeniz'in italyan donan - ması tarafından kesilmesi garbın şarkla olan münaka- lesini çok güçleştirmiştir. Avusturya mâden sanayii - nin ilhakı ve Bohemya fab- rikalarında alman kontro - lunun teessüsü, şarki Av- rupa'yı bitaraf silâh satı - cılarından mahrum etmiş - tir. Geriye Anadolu, Bal - tık ve Rusya geçitleri ka - lır, İktısadi engel, şark dev- letlerinin Almanya'nın ih - tiyaçlarmna boyun eğmeyi kabul etmemeleri, istihsal- lerini, mübadele sistemle - rini bu ihtiyaçlara göre tanzim etmeyi reddetmele - ri olurdu. Almanya trampa- dan başka bir şey yapama- “Fransız hükümeti, mağlüp Katalonya ord! silâhtan tecrit edilmek şartiyle Fransa'ya girmesine müsaade etmekle insanlık hissi ile mütehassis olan herkesin mınnettarlıgına İye, demokratik hisle mutta- sıf olanlı hak kı ır. Bu müdafaasız k;taat fransız topraklarına gırmes!ne müsaade edilmeseydi imha edilmek tehlikesine mâ - ruz bulunuyordu. Fransız hükümeti bu âlicenap ka- rarı ile muazzam bir vazı!eyı üzerine almış bulunu- dığı detçe engel ciddi - dir. Almanya zahire ve ham —maddeleri büyük miktarlarda ve yüksek fi - yatlarla almaktadır, fakat butları kıymetlerini bizzat kendisinin tesbit ettiği a - knması mecburi emtia ile ktedir. Bu sunt şe - yor. Fransızlar yükün en ağırını yükl! uır, fakat ingilizlerin de bu yükü kaldırabilmesi için kendilerine ellerinden gelen yardımı yapmaları lâ- zımdır. " OT sine bildiriyor: Anvers'le Liyej arasında kta olan 2.000 ton- seyden korl ya karar vermiş bir Fransa vardır. Bizim, bu akşamki nutka vereceğimiz cevap budur. Journal'den Muazzam bir kanal açıl luk gemilere mahsus Al- ber kanalının inşası bitmek üzeredir. Kanalın inşasının, evelce 1941 de ikmal edileceği tah min edildiği halde 1939 mayısında kanal tamamen ikmal edilmiş olacaktır. Bu muazzam kanala iki milyar harcanmış ve işler süratle i- havzası için ehemiyeti çok büyüktür. Bu kanal, Belçika ordu- sunun, arkasında kuvetle organize edileceği mühim bir su yoludur. 1936 da muhtelit askeri bir komis- yon, memleketin şimali şar- ki hududunun müdafaasın- daki fevkalâde ehemiyet - ten dolayı, kanalın müm - kün olduğu kadar süratle yapılmasını istemişti. kilden kurtulmak için, şark devletleri garpta, para ile ödeyen serbest mahreçler ve satıcılar aramak temayü- lündedirler. Yahudi meselesi aynı za- manla hem kültürel, hem de iktısadidir. Şark millet- leri ticarete istidatsız olan feo- dal aristokrasilerle köylü halk kütlelerinden mürek - keptiler. Ticaret, kredi, sa- nayi bilhassa yahüdilerin faaliyetine — terkedilmişti. Almanya yahudilere aleyh- tar olmadığı müddetçe, şar- ki Ayrupa'da yahudilerin hudilerdi. Hitler ve nazi - ler yahudilere harp ilân e- dince, vaziyet değişti: Ya- hudilerin bir zamanlar Al - manya'nın işine yaramış o- lan vasıtaları ve imkânları bu sefer alman ticaret ve propagandasına karşı bir engel haline geldi. Bu da almanların hiddetini kat - merleştirdi. Almanların gene iktısa- di ve kültürel bir arzula - rı da mübadelelerini kabil olduğu kadar azaltacak sos yal bünyeler ve “felsefe” ler edinmeleridir.... Almanya'nın, her şark milletinin zayıf tarafların- dan istifade eden tazyikı ve siyasi propagandası bil- hassa bu engelleri ortadan kaldırmak hedefini güt - mektedir. Fırsatlar ve şe - killer değişiyor fâkat he - def her zaman aynıdır: Al- man dostu bir zümrenin ve bir hükümetin hâkim ol - masını temine çalışmak. Yardımı komşudan bekliyelim Çek başvekili Rudolf Beran efendilerinden birisinin bir sö- zünü hatırlatarak diyor ki : “Eğer, senin evde yangın zu - hur ederse, civar köyden gelip kurtaracaklar diye bekleme, sa- na en yakın komşun gelip yar - dım edecektir.., İşte size herkesin istifade ile teemmül edeceği hikmet do- lu bir işaret. Marsilyada yangın çıktığı zaman, yanmak tehlike- si olan en yakın şehri, Liyon'u imdada çağırmak lâzımdır. Son zamanlarda buna şahit olduk, İşte bunun içindir ki, kol - lektif emniyet sistemi, umumi emniyetsizlik — sistemi — oldu. Milletler arası — yangınlarını söndürmek için yakında itfaiye 7-2-198B9 Ç RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m. ıss Kcs /120 Kw, T. A, 31.70 m. 9465 Kcs/ 20 Kw. 19.74 m. 15195 Kcs./ 20 Kw, Ankara SALI: 7.2.1939 12.30 Program. 1235 Türk müziği. - PI. 13,00 Memleket saat ayarı, a- jans, meteoroloji haberleri. 13.10- 14 Müzik (küçük or - kestra - şef: Necip Aşkın): Varyete programı (Tango - lar, valsler, fokstrotlar, sai- re). 18.30 Program. 18.35 Müzik (soli ve lieder - ler - Pl.) 19.00 Konuşma (Türkiye pos- tası). 1915 Türk müziği (ince saz faslı: Hicazkâr). Safiye To- kay'ın iştirâkiyle, 20.00 Ajans, meteoroloji ha - berleri, ziraat borsası (fi- yat). 20.15 Türk müziği: Okuyan - lar: Radife Neydik, Sadi Hoşses. Çalanlar: Vecihe, Reşat Erer, Cevdet Kozan, K. N. Seyhun. 1 - Osman be- yin Seba peşrevi. 2 - Dede- nin - Güş eyle gül bülbülleri. 3 - Hüsnü efendi - Çok sür- medi. 4 - Aşık Mustafa - Bir esmere gwnül verdim. 5 - Re- şat Erer - Keman taksimi. 6 - Sadettin Kaynak - Durup- ta bir bakışın. 7 - Sait efendi » Şevkefza saz- semaisi. 8 - Sadettin Kaynak - Ela zoz— lerine kurban olduğum, Sadettin Kaynak - Batan ıün kana benziyor. 10 - Refik Fersan - Kız bürün de şalına, 21.00 Memleket saat ayarı. 21.00 Konuşma (Hukuk ilmi yayma kurumu). 21.15 Esham, tahvilât, kambi - yo - nukut borsası (fiyat). 21.30 Müzik (radyo orkestrası - gşef: Praetorius) 1 - Fr. Barsanti: Conserto grosso trampet, iki obuva, tembal ve yaylı sazlar için, op. 3, Nr. 10, Re majör. Adagio « Al- legro, Largo, Allegro, An « dantino, Allegro. 2 - Joh. Chirst. Bach: Senfoni op. 9, Nr, 2, mi bemol majör. Al- legro, Aridante, Tempo di menuetto, 3 - N. Miaskows- ki; Concertino lirico, op. 32, No. 3, sol majör. Allegretto, Andante monotono, Allegro giocoso, 22.15 Müzik (Saksafon solo « ları: Nihat Esengin tarafın- dan). 22.45 Müzik (dans plâkları). 2345 -24 Son ajans haberleri ve yarınki program, Avrupa OPERA VE OPERETLER: 20.10 Berlin — 21 Roma — 21.30 Paris - P, T.T, — 22.30 Ştrazburg. ORKESTKA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 12 Kolonya — 1940 Droytviç — Zi Brüksel, Mis lano — 21.30 Paris - Eyfel « kuülesi — 22.15 Kolonya — 22.35 Droytviç. ODA MUSİKİSİ: 17.15 Mila « no — 18 Beromünster — 21 Ştutgart — 24 Keza, SOLO KONSERLERİ: 14.10 Viyana — 15 Frankfurt — 15.20 Laypzig — 15.25 Ham- burg — 18 Keza — 1820 Laypzig — 18.55 Beromüns- ter — 19 Königsberg — 19.15 Laypzig, Kopenhag. HAFİF MÜZİK: 6.30 Frank- furt, Kolonya — 8.30 Münih — 10.30 Hamburg — 12 Al- man istasyonları — 14.10 Breslav, Kolonya — 14.15 Frankfurt — 15 Berlin — 16 Alman istasyonları — 18 Berlin, Breslav — 1840 Breslav — 19.15 Münih — 19.30 Frankfurt — 20:10 Hamburg, Ştutgart — 21.30 Tuluz — 24 Hamburg. HALK MUSİKİSİ : 11.30 Ştutgart — 18.30 Frankfurt — 20.10 Viyana — 22 Buda- peşte (Sigan orkestrası). DANS MÜZİĞİ: 14 Laypzig — 19 Berlin — 20.10 Kolon- ya, Königsberg — 21.50 Mon- te - Ceneri — 22 Beromüns- ter, Sofya — 22,15 Brüksel — 22.20 Münih — 22.30 Tuluz — 22.40 Viyana — 245 Sot - tens — 23 Floransa, Milano — 23.25 London - Recyonal — 23.45 Lüksemburg — 0.10 Droytviç, İspanya harbi Fransa'ya karşı İtalya'nın yok değil, Fakat, ya iyi cihaz - lanmamış, yahut da yangın zu - hur eder ocaktan çok uzaklar- da bulunuyor. Her halde, “en yakın kom- şumuz bize ilk defa yardım e - der,, diye bu prensipi kabul e - dersek, safdillik olur. Çünkü öyle kötü komşular vardir ki, çalmak için yangından istifade eder. Hattâ, bizzat kendi kom- şusu tarafından ev yakıldığı az mı görülmüştür ? Hülâsa olarak şu demektir ki, felâketleri öndwb“ etmek lâzımdır Şu itiraz kabul etmez bir hakikattir: Birbirleriyle ehemiyetsiz şey - lerden kavga edip duran iki komşu birbirlerine mütekabil olarak tahammül edemez hale gelirler. Eğer bunlardan birisi, ya son derece mütecaviz — ve ya deli olursa, o başka, böyle olmadığı takdirde birisi diğe - riyle mutlaka iyi geçinmek yo- lunu tutacaktır.. Çünkü buna mecburdur. zaferidir B. Resto Karlino, İtalya- da İngiltere'ye karşı vazi - yetin Fransa'ya karşı olan- dan farklı olmasının, bu i- ki memleketin Habeş har - bmdan sonraki hareketle-* arım- * e G ai Bi ??n geldiğini kaydet- tikten sonra diyor ki: “ Habeş harbı İtalya'nın 52 millete karşı zaferi idi, İspanya harbı ise faşist İ- talya'nın Fransa'ya karşı zaferidir. Ve kaybedilen müharebelerin ağır netice- leri olmak lâzım gelir. Zira Korsika, Tunus, Nis, Sa - voie, Cibuti, Süveyş ka - ra'nın tesanüdünü ileri sü- rüyor. Fakat Çemberleyn, İtalya tarafından tevessül edilen sabırlı teşriki mesai eserini, ingiliz milletini Ve imparatorluğunu atmak süretiyle kendi'eliy- le hiçe indirmek istiyecek midir? İşte — İngiltere'ye İ? sorduğ; sual İ İngiliz Kıral ve kıraliçesinin seyahali Ingiliz amirallığı, ingi - kavgaya | liz kıralını ve kıraliçesini | Kanada'ya götürecek olan Repulse kruvazörünün tam teslihatla müsellah olaca - ğını bildirmiştir. Evelce, kruvazör bu se- yahati yaparken havaya karşı silâhlarının bir kıs- mının lağvedilmesi düşünü lüyordu. Şimdi yeniden, kruvazörün — kudretinden hiç bir şey kaybetmemek Böyle bir kanaat, sulhn ida - lerletilerek iki senelik bir Kanal seyrisefere hazi- — mevkiinden istifade etmiş- Şimdi bu basit kaideye dik- — nalr.... ilh. ismini verdiği - için hiç lîif silâhının azal- me ettirme niyetiyle müteka - x zaman kazanılmıştır. Kana- randa açılacaktır. Resmi tir. Alman mamulâtının — kat edecek oı“fâa““' h"k'ı“" miz görülecek — hesaplar tılmıyacağı kararlaştırıl £ ğ;ı ;_ı:_::a kf;;ğ,':;?';'_ğ;h; Le Temps .ga.zeteıinin lın Anvers için olduğu ka- küşadı temmuzda olacak- şarkta seyyar satıcıları ve ğâğâ“â: ,'ey:nâ, e'âî?mığ";ı:ığt mevcuttur. Paris bunu red- — Mıştır. Çemberlayn, Daladye ve Bone Brüksel muhabiri gazete- dar, bilhassa Liyej sınat — tır. mümessilleri ekseriya ya- tır. detmek için bugün Lond - Le Temps'dan o | BALIK TUTAN KEDİ SOKAĞI Çeviren: Nasuhi Baydar — 78 — Anna, ağır ağır, başı ile, onun hâlâ güzel oldu- ğunu tasdik ediyor. — Çok güzel. — Kızın ne olduğunu söyle bana, yahut iyisi mi, Bışl:ı. birini seviyorsa bilmemeği tercih Yazan: Yolan Földes söyleme. ederim. Paris'teki dostlardan da bahsedecek taraf kal- mamıştır. Bütün söyliyebileceklerini kendiliklerin- | A J den dır. Bir üddet sonra yan yana o- Bizil ae dR turuyorlar, isteksiz, ş n ve sonra, İstvan Anna'nın kahve parasını ödüyor ve bir taksi çağırıyor. Betlen sokağında onu kar- deşçe öperek, tekrar görüşürüz, diyor ve yakında mağ ya telefi vâdinde bul » Fa- kat, bir daha meydana çıkmıyor. D şuyorlar, XXlll Anna ile babası üç aydanberi Budapeştededir- ler. Bir pazar günü öğle sonudur, fakat onlar Bet- len sokağındaki küçük apartmandan bir tarafa kı- ld. ktadırlar, zira mı bir yaz yağ- muru sokak kaldırımlarını dövmektedir. İnsanı gezmeğe davet eden bir hava değildir bu, ve va- kit geçirmek için de onların yapabilecekleri başka bir şey yoktur. Vakıa, Barâbaş eski tanıdıklara, vak tile gö daml yahut müşterek bir olduğu 'A, dostca isminden bahsedilmiş olduğunu işittiği biri- ne (ekseriya Paris'te kazanılmış büyük bir serve- te ait inanılmaz bir hikâyede adı geçen ve Bara- baş'a da hayal inkisarını anlatan bir nazarla ba- kılmasına sebep olan birine) tesadüf edeceğinden emin olduğu Nefeleç sokağındaki şarapçı dükkâ- nına gidebilirdi. Fakat onlarla ne konuşacaktı ki? Halbuki Barabaş, anane icabı politikaya bayılan hakiki bir macardı, ve bir zamanlar, vergiler ve hükümet aleyhinde söylenmekten zevk alırdı. Fa- kat lmd!, bir Bııdıpeşte meyhanesinde kendini es- ki itinde hi ktedir. O ezeli ittiham- lar cereyanından birdenbire ıyı'ılmıştir, ve artık, nafıa işleri veya işsizlikle mücadele programları aleyhinde bir diyeceği yoktur. Bundan başka, leh- çesi ve ifade tarzı da değişmiştir; vatandaşları onu maz. Anna pencerenin önünde ayakta duruyor ve si- cim gibi yağan yağmurun yıkadığı sokağa bakı- yor. Sonra, karanlıklara boğulmuş odaya dönüyor. Anna babasınım yüzünü göremiyorsa da bir köşeye yığılmış vücudunun şeklini farkediyor. — Baba, ben Paris'e dönüyorum. Barabaş ürperiyor. O da kendisine söz söyliyen yüzü görmüyor. Pencerenin aydınlık müstatili içinde kızının yalnız hayali teressüm ediyor. Bu ha- yal, bulunduğu yerde kımıldanmaksızın duruyor. — Sen, Anna... Sen mi? Fakat, sen burada çalışı- yorsun. — Zararı yok. yi Barabaş, kendi kendine, “acaba benim yüzüm- den mi?” diye düşünüyor. “Bir türlü iş bulamadı- ğım için mi? Aylardan beri içimde gizlediğim söz- leri bu sebeple mi telaffuz ediyor? Yoksa “almız, kızım” dan dolayı mı? Belli ki Anna bura usulle- rine intibak edemiyecek.” Acayip şey: Memleketlerine avdet etmiş olma- larına rağ duydukları daüssıl den gelen mır:ltısı di iştir. Belki d mi, Kendereş'te geçen çocukluğunun derinlikleri- ne gömülmüş başka bir şey mi? Anna köy isimlerini tahayyül etmiyor. Burada, herkes macarca konuşuyor. Bu çok hoş bir şeydir. İlk zamanlarda bu ona garip geliyordu. Paris'te macarca söylendiğini işittiği zaman yaptığı gibi ü diyen ark bılnyotdu Burada adı fr ya tercüme n, doğru dürüst söyle- niyor. Mükemmel, Bununla beraber, ne oluyor? Kendilerini neşesiz, yurtsuz, Arjantin'deki gibi korkunç bir yalnızlık içinde hıuodıyorlıa Barabaş: y — Ben de giderim, dedi. Anna, cesaret veren bir eda ilet — Her halde kendimizi kurtarırız. Hemen o gün bir mektup yazdılar. Bayan Ba- rabaş'ın ümidi kırılmış olsa bile cevabından bu an- laşılmamaktadır. Yalnız, onlu-dın gidip ailelerini ziyaret etmelerini rica : * Onlar da bu ricayı yerine getiriyorlar. Me:otuf'dı geçirilen bu iki gün pek hoş bir yenilik oluyor, ve Barabaş gene ©o derinler- , lek kalmak ar kapılıyor. Lâkin, bu la, ilk işi yapamıyacağını da biliyor; burada hayatını ka- üç günde, sokakları dolaşıp birbirine: “İşte bura- sı Andraşi sokağı. Otobüslere bak. Hatırında mı, Paris'e gittiğimiz zaman otobüs yoktu?” dedikleri anlıyamamaktadırlar. Bu sebeplerle 0, akşamın perde perde indiği odasından çıkmamakta ve müt- hiş surette sıkılmaktadır. Ev sahibi kadının mutfa- ğında yıkanan bulaşıkların sesi kulaklarına geı. mektedir. Budapeştede otelde değil, pansiyonl oturulur. İnsan daha fazla bir istiklâlin tadını tat- tıktan sonra bu hayat tarzına kolay kolay alışa- lar mevcudiyetini ihsas etmemişti. Sonra, nasıl oduğu anlaşılamadan o mırıltı gene ıınmığn muvıffı.k olamıyacaktır. Onu teshir eden kl ş olan ağaçlardır. Amıı 'ya izaha başlıyor: — Kendi hesabıma iş tutacak kadar para ile gel- nuş olnydmı, hattâ bu takdirde de... başlamıştı. Fakat niçin, Allahım! İşte leketle- rine dönmüş bulunuyorlar; tekrar kavuşmuş ol- dukları vatanın huzuru kalplerini doldurmuyor? Onların hâlâ duymakta oldukları noksan nedir? Barabaş dıîçünüyor “Mezotur'mu, acaba?” Ya- hut, daha gerilerde, daha klarda kalmış bir şey İryamıyor. Treıı onları alıp götürüyor. İsviçre dağları bu se- fer gene aydınlık ve harikulâdedir Karlar parıldı- yor. Çamlar gök yüzüne doğru yükseliyor. Müp- hem arzuların o eski ıstırabı Anna'nın kalbinde bir (Sonu uıır)

Bu sayıdan diğer sayfalar: