Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
UL US 17.-1- KÖYLERİMİZ KUNAKUNUNUNAKURAKRURE KA NUK ERR N Bugün nasıldır ? Dün nasıldı ? Yarın nasıl olmalıdır. H. R. TANKUT X Köylerimiz, ister bulundukları yer- | ziraatleri lerin verdiği imkânlar, ister muhitin icbarı dolayısiyle olsun Şu aşağıki şe- killerde geçim yolu tutmuşlardır. 1 — Kuru ziraat yapanlar: Bunlar çok dardır. köylü seyyar satıcılar adını verebili- riz. Ova köylerinin yeşil mahsulünü satın alarak, dağ başı köylerine ve Çiğların altında kalan seyyahlar Fransa'da acıklı bir hâdise olmuş, bir kayakçı kafilesinden 7 kişi çığla- rın altında kalarak ölmüştür. Valvar şehrinde alplara doğru bir kayak kafilesi tırmanmağa başlamış. tam öğel zamanı kafile 2.617 metre yüksekliğe kadar çıkmış. Bulunduk- ları boğazın üst tarafındaki dağlar - dan büyük bir kar külçesi kopmuş, gittikçe büyüyerek ve süratini arttı- rarak sporcuların üzerine inmeğe baş- Kendilerine aniş dağınık ve ekseriya dalgalı ara- zi üzerindedirler. Başlıca buğday ve arpa eker ve toprağı yanlız dinlen- dirmek suretiyle kuvetlendirirler. Gı- daları başlıca buğdaya münhasırdır. Haytlarında zâlim bir ittirat vardır. Hayvanları nahır halinde uzak yerler- de yayılır; daima yarı açtır. Çoğu maddeten ve mânen yoksul olan bu köyler köy mevcudumuzun üçte ikisi- ni teşkil eder. 2 — Sulu ziraat yapanlar: ovalarda, sü basar arazide kurulmuş olan bu köylerde de başlıca ekin buğday ve arpa ise de hararetli alıcı, yeni açıl- mış zengin bir pazar veya yeni kurul- “muüş fabrika çiftçiyi arazinin arzetti- ği daha gözde imkânlara doğru sevke- der. Ovaların bu sulak topraklarında köylünün vakit vakit ziraat tipi de- giştirdiğini ve alıcı hararetli bulun- duğu müddetçe aynı ziraatte devam ettiğini görüyoruz. Tütün, pamuk, kenevir ziraati gibi. Meselâ, fasulye para edeliberi sulak Albistan ovala- rında fasulye ziraati genişlemeye ve ürünü hacimlenmeğe başlamıştır. Bu köylü koşu ve sağmal hayvanlarına yayımdan başka hususi yem de vere- biliyor. Türk çiftçiliğinin esasını ve anasını bu köyler teşkil edecektir. Başlıca pazar malından başka küçük çapa Zziraati yapanları, meyvalı ağaç dikenleri, hattâ hayvanları için yeşil yetiştirenleri de vardır. Yiyecekleri i- Ççin para vermezler. Bunlarda hayvan ve insan toktur. Ne yazık ki mevcutla- rı, köy mevcudunun yarısından azdır. 8 — Sanayi ziraati yapanlar: Bun- lar muhitin imkânlarından pazara lâ- zım olanını en iyi seçebilmiş gibi gö- rünenlerdir. Muayyen tipte ve muay- yen mikdarda bir mahsul almakla uğ- raşırlar, Topraklarını sailerini ve ha- yatlarını muayyen bir disipline tâbi tutmağa mecbur oldukları için, bun- lara memur çiftçi demek doğru olgğ'_. Giriştikleri i b ı le ıwıhazl?Şeker fabrikalarımna pancar yetiştiren köyler gibi. Mutta- rit bir istihsal, muayyen bir kazanç, faka emin bir akibet. yaylacılara satarlar. Alışveriş çokluk mübadele yoliyledir. Çerçi köylefin sayısı az ve yerleri taş içleridir. 7 — Sanatkârlar : Marangozluk, dülgerlik, taş yontuculuğu, — duvar örücülüğü gibi köy işlerini başaran- lardır. Bunların köyleri de ziraate az elverişli yerlerde kuruludur. Bağ ve bahçeleri vardır. Fakat hububat zira- karan köyler bölgelere göre bile sayıl- ati yapmazlar. Senenin sekiz ayını sanatlerini başka köylerde tatbik et- mekle geçirirler. Yiyeceklerini satın alırlar. Sayıları o kadar fazla olma- makla beraber, ihtiyaç bu hayata doğ- ru oldukça hız veriyor. Köy fırını ör- mek, çeşme yapmak, taş yontmak, ha- mam kazenı yerleştirmek, su künkle- ri dökmek, duvar örmek, çatı atmak gibi, zaman ve hüner istiyen köy işle- ri, ziraati az olan köylerde ötedenbe- ri ehil ustalar yetişmesinde âmil olur. Meselâ Gümüşana tarafının taşçıları civardaki Canikdağ köylerini dolaşa- lamış, İçlerinden birisi, çığın dağ e- teğinden koparak üzerlerine doğru geldiğini daha önceden farketmiş, fakat kaçacak bir yer olmadığı için üzerlerine gelen koca bir kar dağının altında kalmışlar. #Yedi kişinin öldü- ğü tespit edilmiştir. P. T. T. hususi kalem müdürlüğü P. T. T. Umum Müdürlüğü hususi kalem müdürü B. Nejat P. T.T.mü- fettişliğine nakledilmiş, hususi kalem müdürlüğüne de 55 lira maaşla P. T.T. muamelât müdürlüğü birinci sınıf mu- avini B. Hikmet Türker tayin olun- müştur. rak hünerlerini kullanırlar. Bu sanat- kârlar ucuz yaşadığı için köylerini bırakrıp şehirlere inmezler. 8 — Gurbetçiler: Eli iş tutar yiğit- lerini gurbete çıkaran köylerimiz çok tur. Bunların gezginci sanatkârlardan farkı köylerinden çok uzaklara ve u- zun zaman için çıkabilmeleridir. 'Git- tikleri yerlerde iş tutunca kendileri- ne göre servet sayılacak kadar parayı biriktirmeden köylerine dönmezler. Pek azları şehirlerde kalır. Çoğu be- hemahal dönerek ihtiyarlıklarını köy- lerinde geçiriler. Bunlar ziraat yap- maz: Rize ve Trabzon köyleri deniz aşırı ve yabancı memleketlere gidip para kazanır, yine köylerine dönerler. Çerkeşin bazı dağ / köyleri, Siirdin birçok yerleri bu hayatı ihtiyar etmiş lerdir. Memleketimizde gurbetçi çı - mıyacak kadar çoktur. İstanbul liman Yalnız Ankara'da değil Türkiyede İlk defa Paris ışıkları Tino Rossi Conchita Montenegro Pek yakında işlerinde ve amme hizmetlerinin be- RADYO TÜRKİYE RADYO DİFÜZYON LAR Mahkeme Röportajları P. D Tn l4 TÜRKİYE Radyosu —- ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 Kes./120 Kw. 31.70. m. 9465 Kes./ 20 Kw. - Gene bir sarkıntılık dâvası T. A P. T.A.O. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. ( Türkiye Saatiyle ) Ankara SALI — 17/1/1939 Saat : 12.30 Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın) : 1 — A. Rubinstein - Kostümlü balo süitinden - başlangıç. 2 — A, Rubinstein - Kostümlü balo süitinden - Napoli balıkçıları. 3 — Rio Gabhardt - Romans - Viyo - lonsel ve orkestra için. 4 — J. Strauss - Polka. 5 — Hanns Schmidt - İnciler - Vals. Saat, Ajans, Meteoroloji haberleri. Müzik (Küçük oörkestranın devamı): 6 —Leopold - yeni dünyanın eski şarkıları, 7 — F. Köniğgshofer - Tirol enter - mMmezzosu, 8 — İtalo Azzoni - Melodi. 9 — Gerhard Winkler - Kemanın aşk şarkısı. 10 — Beethoven - Skoçya havaları, 13.40 - 14 Türk mğıîii -PL 18.30 Proğram. 18.35 13.00 13.10 di ki: Türk müziği (Fasıl heyeti - Muhay - yer faslı). Saat, Ajans, Meteoroloji haberleri, Ziraat Borsası (Fiyat). Türk müziği (Muhtelif oyut hava - ları) : j 1 — Aç kapu oyun havası 2 — Bartın oyun havası. 3 — Genç Osman oyun havası. 4 — Anadolu oyun havası 5 — Ödemiş zeybeği 6 — Balıkesir zeybeği 7 — İzmir Kordon zeybeği Çalanlar: S. Yaver Ataman, Vecihe, C. Kozan, C. Çağla, H. Gür. 20.00 Konuşma (Hukuk İlmi Yayma Ku - rumu) 20.15 Türk müziği (Şarkılar) : 1 — Hüseyni pesrevi, 2 — Rahmi - Hüseyni şarkı - Acep 19.20 19,30 artık,, dedik. dama döndü; yorsun, dedi. nazende şuhu, 3 — Suphi Ziya - Hüseyni şarkı - Fer- de: yat ediyör bir gül. Ş: 4 — Rahmi - Muhayyer şarkı - Sera- pa hüsnü ansın, 5 — Reşat Erer - Keman taksimi -, 6 — Mustafa çavuş - Hisar puselik şarkı - Du çeşmimden gitmez aşkın hayali. 7 — Hacı Arif Bey - Hicaz türkü - Aman dağlar canım . 8 — Halk türküsü - Bülbül taşta ne gezer. 9 — Selâhaddin Pınar - Hicaz türkü - Halâ yaşıyor. 10 — Sadettin Kaynak - Nihavent şarkı - Kirpiklerinin. 11 — Sadettin Kaynak - Eviç türkü - Atladım bahçene girdim. Okuyanlar: Muzaffer İlkar, S. To - kay. Calanlar: Vecihe, C. Kozan, R. Erer, R. Kam. ruldu. Raika : den kuveti istiyen kısımlarında ça - lışan büyük kütle bunlardan terekküp eder. emekleri karşılığı olarak yarıcılık ya- parlar. Çalıştıkları yerlerde yerleş- Toprakları da buna imkân hazırlama- çet N - | Puştır. Yaylaların gösteridiği imkân - lar, büyük ziraat yapab:';ıfeln yerlerde € | yarlan kabil olduğu kadar faydalanır- 12 — Ormaniçi köyleri: Tahtacılar, 'kurulmuşlardır. Bazı sahillerde bun- 4 — Meyvacı, sebzeci, ve bostancı köyler: Büyük şehirlere yakın ve bü- yük yollar üzerinde, -ulark yerlerde ların çoklarına tesadüf edilir. Başlı- ca ziraatleri sebze ve bostandır. Hu- bubatı az ekerler. Bu köylerin çoğu yiyeceğini dışarıdan tedarik eder. 5 — Bağcılar: Susuz ovalarda ve güney yamaçlarda kurulmuş olan bu köylerin halkı toprağın arzettiği im- kânlar içinde bağcılığı tercih etmiş- lerdir. Bağcı köylerden bazıları ve ih- tiyaca göre kütüklerini sökerek top- raklarını buğday tarlası haline getire- bilirse de, bazıları için bu imkân yok- tur. Onlar oldukları yerde sonuna ka- dar üzüm kütüğünü bekliyecekler- lar. ve azdır. mezler, köylerine ve evlerine bağlı - dırlar. Çiftlik amelelerini ve orakçıla- rr da bu arada saymak lâzımdır. Çapa ve orak zamanı Adana ovasına inen on binlerce ziraat emelesinin hiç biri A- dana ovasının her hangi bir yerinde yerleşip — kalmayı Bunlar iş mevsimi geçince tekrar köy lerine dönerler. Asıl kendi ziraatleri dardır. Daha fazla davarcılık yapar - düşünmemiştir. 10 — Mağden işçileri: Mağden hav- zalarındaki köylülerin birçoğu mağden kuyularına amele gönderirler. Bu a - mele oralarda yıllarca çalışsa bile köylerini bırakmaz. Aile çocukları daima köylerindedir. Ziraatleri dar kütükçüler, oduncu ve kömürcüler, orman mahsulü satıcıları bu köyler - den çıkar. Bunlar aynı zamanda kireç te yakarlar. Bu köylerin toprağı ku - vetli değildir. Yabani çay toplıyan - lar, mahlep ağacı koruyanları, fayda- landıkları kadar faydalı olabiliyorsa da yüzde sekseni ormanları mahvedip kurutan yoksul, daima aç, sırasına gö- re muhitin huzurunu parçalıyan den - siz varlıklardır.Kışlakları olmadığı i çin hayvan da besliyemezler. İ 13 — Nakliyeci köyler: Sahillerde kayık ve mavuna ile, içerilerde katır ve deve ile yük taşımakla geçinirler., Ekseriya toprakları dar ve kısırdır: Çok az ziraat yaparlar. Musul ile Sam sun arasındaki nakliyeciliği yapan büyük köyfler tetkik edilecek tipik merkezlerdir. Artık bunlar yavaş ya- dir. 6 — Çerçi köyler: Bunlar, sebzeci, meyvacı, bostancı ve bağcı köylerin mahsulünü köy köy dolaşarak sat- makla geçinirler. Kendi köylerinde 11 — Davartı köyler: Bunları yerli, yarı göçer ve tam göçer olarak üçe a - yırmak lâzım. Yerli ve yarı göçer da- varcıların az çok ekinleri de bulunür. Fâkat göçerler ekine iltifat etmezler. 21.00 K (Türkiye postası). 21.15 Saat, Esham, Tahvilât, Kambiyo - Nukut Borsası (Fiyat), Müzik (Radyo orkestrası - Şef: Ha- san Ferit Alnar): Horat— 21.30 2 —L. Van Beethoven: 6 mcı Sen -| ladı: foni La majör (Pastoral). 22.30 Müzik konuşmaları (Folklor). : 23,45 -24 Son Ajans haberleri ve yarınki Pprogram. Avrupa OPERA VE OPERETLER :12 Frank - furt — 19 Berlin — 20.10 Münih — 21 Brüksel, Milâno, London - Rec - yonal — 21.30 Paris - P.T.T., Stras - burg — 22.50 Milâno. ORKESTRA KONSERLERİ VE SEN - FONİK KONSERLER : 15.25 Ham- burg — 16 Königsberg, Laypzig — 19.25 London - Recyonal — 20 Mon- te Ceneri — 20.,10 Beromünster — 20.15 Frankfurt — 20.30 Strasburg — 21 Roma — 21.5 Kopenhag — 21.30 Paris - Eyfel Kulesi — 24 Frankfurt. SOLO KONSERLERİ : 14 Laypzig — 15 Frankfurt — 18 Hamburg — 18.20 Münih — 18.25 Breslav — 19 Königs- berg — 20.10 Breslav — 22.35 Viyana NEFESLİ SAZLAR (Marş v.s.): 16 Bres- Anlaşılan mantoyu aldığı yahut yaptırdığı zaman zayıftı. Şundan bel- li ki şimdi, havları yarı arsraganlı siyah manto Raika'nın vü - cudunu kucaklıyamıyor. Düğme yer- lerinden nezelmiş. Baş örtüsü biraz geriye kaymış, siyah parlak saçları alnında, açıkta kalmıştı. Örtüyü çe- ti, saçlarını içeri itti. Siyah meşin çantasını açtı, buruşuk bir mendil çı- kardı, dudaklarının nemini aldı. Bü- tün bu hazırlıklar bittikten sonra de- — Dün gece İsmetpaşa mahallesi- ne bir ahbabımiza gezmeğe tik. Ali beyler de orada idi yüzük oy - nadık. Meğer vakit almış yürümüş. Neyse gece yarısına doğru “dönelim Yolda gelirken bu adam (suçlu ye- rindeki traşr uzamış zatı bir köşe başında peydah oldu. Üstü- me yıkıldı. Ben ufak bir çığlık ko- pardım. Ne yapayım korkmuştum bir- denbire... Bunun üzerine kocam bu a- — Neden karımın üzerine yıkılı- Fakat Raika'nın şikâyetinin asıl maddesi sarkıntılık'dı. İlk ifadesin- — Bu adam benim üstüme yıkıl- makla kalmadı, bana sövdü; sarkıntı- lık yaptı, küfür, hakaret etti, diyor- du. Onun için kendisine: — Peki küfür etti mi sana diye so- — Hayır, dedi, bana sövmedi. Yal- nız kocama sövdüğünü hem ben duy- dum, hem de orada bulunanlar... Hâkim bu ifadeyi, ilk ifade ile kar - şılaştırdı, aradaki tenakuzu şu şekil - de ortaya koydu: — Sen küfürlerin doğrudan doğru- ya sana tevcih edildiğini sin vaktiyle. Halbuki şimdi... Bayan Raika — Hüküm bakımın - dan — tehlikeli ve aleyhine olacağı- »2 finatt Lan. İNi tahmin etiği bu tenakuzu tashih — Doğru.. Ben ne dedim kocama sövdü dedim değil mi hâkim bey.. Fa- kat kocama ettiği küfür de doğrudan doğruya bana etmiş gibidir. — Nasıl olur bu? Kocan ayrı, sen ayrı değilmisin? — Ayrıyız ama hâkim bey, mın kendisine küfür etmedi ki. — Ya kime sövdü? — Avradına sövdü... Avradı da be- nim tabit.. Demek ki bana sövdü, Anlaşılıyor ki suçlu Rıza dolam- baçlı bir yoldan Raika'ya sövmüş, buna siz isterseniz dolambaçlı sarkın- tılık da diyebilirsiniz. Bundan sonra hâdiseye ilk yetişen bekçi dede şahit sıfatiyle dinlendi. Bir sarhoş gece eve döner bir kadının üstüne yıkılmı Fakat dâvacılar bunu affettiler Eskidenberi küçükler bekçi kutülurken “bekçi dede” geli ler. Bu benim bahsettiğim dı ulu orta dedelerden değil; ismi Dede, kafa kâğıdına adı diye yazılmış. Şimdi Dede'yi lim: Erzincan - Erzurum arası le konuşuyor. “Geliyorum, ye lirim” filân diyerek... — Mahalleleri dolaşırdık bi ler ki bize bekçi deyha şurad olir, ne durursiz burda, gedin rınsene... Biz de geĞtik. ayıra dik ama, o arada bu Rıza efi tokat da bana attı. Hem de | maz lâflar söyledi. Ağrı'yı | karıştırdı.. Hani biz Gümüşh: de,.. O da demek ki bizim ) olduğumuzu bilirmiş de. Bundan sonra odaya Raika cası Ali şahit sıfatiyle çağrıl kim Ali'yi simasından tanıdı: — Ali, dedi, sen buraya b daha gelmiştin galiba... Ali önceleri bunu tamamer etti: — Ne münasebet efendim, &: atmadım buraya hâkim bey... yeni geliyorum diye inandırm lıştı. Fakat hâkim aldanmıyol rar edince Ali: — Ben de şimdi hatırlıyor ; dum hâkim bey, dedi, bir kere lik için huzurunuza gelmiştir ba.... Ali, işi pek uzatmamak niye Dedi ki: — Biz ailemle birlikte kor geliyorduk. Bu efendi geldi çarptı. Ben de niye çarpıyors dim, Her iki tarafeynden de oldu. Fakat sonra vaz geçtik. — Nasıl oldu bu iş.. Gördüş bi anlat... Ali, barışmak niyetini muha derek olup biteni şöyle anlatt. — Ailem ve saire ile eve ge yolda bu Rıza.. Ama Rıza çok : tu. Ne yaptığını bilmiyordu —etllere ““*"murmî—mm — Karının üstüne düşünce n serhoşmuş düşmüş... — Küfür de etti tabit.. — Ne söyledi? — Tabii hakaret de etti, küf Fakat aklımda kalmadı sözleri esasen biz ikimiz de vaz geçtil sın küfür etsin ne çıkar, çürik hoştu. Serhoş da küfür eder ! — Peki sen de bekçiye haka mişsin ; — Ne münasebet. Ben hakal medikten başka bizim bekçiyi rim de, Kendisine hürmetim bi! dır. Yalnız ben ilk ifademde , lıkla onu dâva etmiş olduğur o da benden dâvacı gibi görünm İşin doğrusuna da bakarsanız dökülmüş gitmiş- gösterdi) söylemiş- koca- lav — 19 Hamburg — 19.15 Münih — 23,15 Droytviç. ORG KONSERLERİ VE KOROLAR : beni tutmuştu, ötekiler de rah Ştütgart — 14.10 Kolonya, Viyana — PE i. Ü yüş 15 Berlin — 15.30 Viyana — 16 Al- |Pat döğmüşlerdi. Fakat vaz | ———0RD — TUT SAA çI A . BALIK TUTAN KEDİ SOKAĞI mi? Anna Klari'yi gittikçe fazlalaşan bir takdir his- si ile seyrediyor. Bu enerjik ve alaycı küçük kız hepsinden fazla akıllıdır. Bu bir üstünlük eseri mi- dir? Anna düşünüyor. On sekiz yaşında bir çocu- ğun bu kadar açık zihinli olması iyi midir? Bu menfanım, istiklâlin, infiradın bir neticesidir. Doğ- duğu memlekette Klari bütün geçirmiş olduğu tec- rübeleri bilemeden büyücek, daha çocuk, daha ka- yıtsız, daha saf kalacaktı. Hangisinin daha iyi ol- duğunu nasıl söylemeli? Barabaş ailesi Albertin hakkımda ne diyeceğini bilemiyor. Belli ki ana ve baba onu sevmiyor. Al- bertin'in aristokrat elleri, uzun bacakları, nazik Yazan Yolan Földes Çeviren. Nasuhr Baydar — Gl — İki çift göz — Yani'nin ve Albertin'in gözleri — bu şakadan çok mütehassis olarak parlamağa baş- lıyor. En nazik mevzular hakkında kolaylıkla söz söylemek Klari'nin bir hususiyetidir. Anııı onu hayretler içinde dinliyor ve Yani ile Albertınt. mer- divenin karanlık uçurumunda, kol kola, gözden kayboldukları zaman: DAT — Sana tavsiye ederim, diplomasi mesleğine in- tisap et, diyor. Klari buna omuz silkiyor. — Beyhude... Zanneder misin ki zahmetine de- ğerdi bu? Onlar, ya her şeye rağmen anlaşacak- lardır, yahut... — Anlaşmıyacaklarını mı zannediyorsun? — Ben ne bileyim? Albertin Yani'yi seviyor. Sa- na ancak bunu temin edebilirim. Fakat bu kâfi iskeletli zayıf ve nahif vücudu onların güzellik ide- aline takabül etmiyor, ve Albertin'in çehresine ge- Hince, inkâr edilemez ki, çirkindir. Anna'nın bu hu- susta bir mütaleası yoktur; bugün teati edilen sat- hi fikirlerden Albertin hakkında bir hüküm yürü- temez. Fakat, ziyaretçinin sıkıntılı hali, zoraki ter- biyesi ona, daha çok, soğuk gelmiştir. Müsait bir mütaleada bulunan yalnız Klari'dir: — Yani'ye tapınıyor, bu muhakkak, Tabiidir ki onun prens dö Gal'in oğlu olmasını tercih ederdi..., Yahut, daha iyisi bir fransız dükünün. Yani eğer fransız olsaydı her hangi bir tacın varisi olmasına da lüzum kalmazdı. Yani eve döndüğü vakit aile efradının durgun ve sakit yüzlerinden ıstırapla mâna çıkarmağa ça- lışryor. İki genç ona acıyorlar. Anna, sevimli bir eda ile: — Muhakkak ki çok istidadı olan bir kız. Böyle olduğu derhal göze çarpıyor, diyor. i ilâve ediyor: — Çok hoş... Nefis bir kız. — - Yani biraz müsterih olmuştur. Macar ailesi hak- kındaki intibalarını Albertin'den sormağa cesaret edememişti. Onu evine götürürken ona ancak aşk- larından, tesadüflerindeki işitil iş ized. bahsetmişti... İlk defadır ki Yani tamamiyle sami- mi değildi. Bunun hiç şüphesiz hakiki bir mucize olduğu ve birbirini onlar kadar seven bir çiftin hiç bir vakit mevcut olmamış bulunduğu cevabını verirken Albertin de pek o kadar samimi sayıla- mazdı, XVI Bu devre doğru Almanya'da acayip hâdiseler oluyor ve Almanya hakkında zerrece malümat sa- hibi olmıyan Barabaş ailesi de derhal fransız gö- rüşünü kabul ediyor. Fransızlar almanların ken- disiyle uzlaşılmaz, vahşi ve tehlikeli bir millet ol- duklarını ve medeni Avrupa'nın ortasında bir leke teşkil ettiklerini söylüyorlar. - | ÜD ğ ; j ben... vaş dağılıp küçülmektedir , 19.20 Floransa. man istasyonları — 18 Berlin — 18,20 NL NŞ İ ;u îuâm“îu tasnif ve izahlarla | HAFİF MÜZİK : 6.30 Frankfurt, Ham - Viyana — 19.30 Stokholm — 20.10| Bütün dâvacılar vaz geçtil v Put bürg, Kolonya — 8.30 Frankfurt, Berlin, Budapeşte —22-2—"1_M_“nîh — | söylüyorlardı. Mesele kal köylefimizi çalışma ve yaşama bakı - Münih — 10.30 Hamburg — 12 Alman 22.30 Hamburg — 22.35 K & | aAL — KEZEGE * mından tiplendirmiş bulunuyoruz. istasyonları — 13,15 Breslav — 14 Ştütgart. yal, memleketlerinden kovmuş olan Hitler'e karşı ol duğundan daha az kendilerine karşı hasım değil “dir. Vaktiyle her türlü hâdiseler vuku bul bi Lokarno anlaşması yapılmış, birbirine garip suret te zıd iki devlet adamı, Briyan ile Kellog “dostum' sözleriyle hitap ederek küçük lokantalarda birlik te yemek yemiş — ve politikacıların dediklerinı bakılırsa — iki ırk birbirine yaklaşmış olsalar bilx işte namuskâr ve reybi Fr lar bütün bunl. hiç bilmiyor ve öğrendikleri zaman da daha a: inanıyorlar. Yani ile Klari şimdiye kadar hiç bi alman görmemişlerdir. Şüphe, Kuk kumpanyası nın otokarlarında bunlardan birkaç tanesi gözle rine çarpmışsa da böyle sürülere mensup olanlar tetkik için kim vaktini sarfeder? Muhakkak ki hi bir Parisli. İmdi, Yani ile Klari'nin almanlar hak kında bütün bildikleri bunların dört köşe kafal olduklarıdır. Anna da atölyede almanlara dair da ha fazla bir şey öğrenmiş değildir. Ve işte almanlar, ani surette, şehri istilâ etmiş lerdir. Bardişinof'un otelinde oturan iki almandıi ise tat iyle normal adamlar hali vardır. Ve mu Bu mütalea da, Barabaş nazarında, al a dair olan tek harp tecrübesiyle teeyyüt etmiş oluyor. Barabaş'ın bölüğü harpte alman -hatlarına yakın- dı. Almanlar ise Macarlardan daha kötü iaşe edi- liyorlardı. Bu sebeble, Macar ı geldiği za- man almanlar bunlardaki yiyeceklere sadece el koydular. Barabaş bu usulü unutmadı. Bundan başka, on iki buçuk senedenberi Fransa'da devam eden il ti de ona d İşte , LA kiFı V| ııı" | beadel daki fikrine iştirâk etmektedir. Fakat, alman muhacirleri birdenbire Fransa'ya gelmeğe başlayınca, efkârı umumiye, bunları sını vur hakkak olan bir şey varsa kafalarının dört köşel lmadığıdır. Gunter Foll uzun boylu, sakin vı biraz saçsızdır. Hans Hânrayter daha ufarak, dahi esmer, daha tıknazdır. Bu tezad gariptir, ve dah: garibi de bunların birbirine dost görünmemekti olmalarıdır. Bardişinof, bunların barda ayrı masa lar işgal ve hafifçe selâml kla iktifa ikleri ne, daha birinci gün, dikkat etmiştir. Küçük grup, akşam olunca, Sen - Jak sokağın daki meyhanede meseleyi hararetle münakaşa edi yor; ve Liif alman devletindeki muhtelif tabakalar (Sonu var) ı Für LN Boi ae nn