Ulus 2 Ekim 1938 sayfa 5 | Gaste Arşivi

2 Ekim 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

2 Ekim 1938 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

210 - 1938 ( MAYAMI e SIHAT. aet Vücudun hemen her kısmı ıçin, ayrı ayrı güzel — meselâ birinin gözleri güzel, bir başkasının elieri güzel — denildiği çok işitilir uma, l.ıiçxbil' kimsenin burnu güzel denil- diği hiç işitilmemiştir, sanırım. -Bunun sebebi, bir kere, herkesin sel diyebileceği tam mMütenasip | sahibi pek nadir olmazıdır — Estetik mütehassıslarının fikirleri - — ne göre tam güzel burun, ilkin, -im- “da saçların bittiği yerden çeneye kadar yüzün ölçüsünün üçte biri ka- |— dar uzun olmalıdır. Öteki şartlara geçmeden önce daha bu birincisini bulmak pek güçtür. Sonra, burunun alında başladığı yerde hafif bir çukur olacaktır. On- dan dolayı, eski yunan heykel ar- tistlerinin eserlerinde gösterdikleri ve alın istikametini devam ettiren lüz burunlar şimdi makbul sayıl - maz. Zaten Venüs heykelinin her afı bize güzel geldiği halde düz — burnu pek de hoşa gitmez. Bir bovuna tam güzel genebilmek için, sahibine karşıdan bakıldığı va- k.ıt, burunun üzerindeki kemiğin sip — sivri değil, genişçe hem de ortasına L d?ğru daha geniş, kenarları da bıri- ,ğu-ıne tam muvazi olacaktır. Buru- -— Nün ucü ne sivri, ne de pek etli a!- mamalıdır. Kanatları da, hep kar- şıdan bakıldığı vakıt, ayrı ayrı gö - rülecektir. Şimdi yandan bakılınca: Buru - nun ucundan yüzde yapıştığı yere kadar genişliği uzunluğunun üçte biri kadar olacaktır. Burun delik!e- rinin alt kenarları da, tabii, düm düz olmıyacak tatlı bir münhani o- - lacaktır. Karşıdan ve yandan bakmak yet- miyor da, bir de, yukarıdan yani güzel burun sahibinin tepesinden '_.,hakılıcık... O zaman da şöyle görü- necek, böyle olacak. Artık bu şartla- rı yazmaktan vaz geçiyorum. Çün - kü şartları koşan mütehassıslar bile önları yerine getirebilecek buzun pek az bulunacağını *"kendileri de söylerler... Tam güzel burun bulmak pek güç olduğundan dolayıdır. ki, herkes |— burunun bir türlüsünü sever, yahut — gönül kimi severse onda burnu gü- [-__' zel bulur. Ve Bir taraftan da güzel buzun mef- humu ırka yahut memlekste göre A:ioğiık'. Meselâ Asya'nın şarkındaki lar mini mini burnu daha gü - — zel buldukları halde, garbe doğru gelindikçe büyük burun daha mak - bul sayılır. Yalnız, zencilerin kendi yassı burunlarını beğenmiyerek av - rupalı bayanların çekme burunla - - rımı daha güzel buldukları rivaret edilir. Zenci kadınlarının burunla- rFına halka takarak süslenmeleri de, yassı burunlarımı erkeklerine be - ğendiremediklerinden ileri gelse ge- rektir. l çe W? 4 Burun için güzel veya çirkin de- mlm:me bir sebep de, belki, bll!'lll!“_! her şeklinden bir mâna Çi- k Balrle Dr oi Bl_tl'nndın mâna çıkar- mağı, llk_':uîâ. kıyafet fenni müte- hassısları icat etmişlerse de o fende hiç nşukehi_ıuu_olmıyun bir çok kim- seler de bir insanım burnuna baka- “rak tabiatini anlamağı severler. Meselâ tümsek ve biraz büyükçe burun pek çoklarmın fikrince kibar- hhk âlâmetidir. Nâpolyon'un da bü - —.. v RRC ZaT Güzel burun... yük burnu dirayet alâmeti gibi tu - tarak, ehemiyet verdiği işleri gör dürmek için daima büyük burunlu adam aradığı meşhurdur... Kadınla- rın burnu büyük olunca erkekliğe — tabil ahlâkça — daha yakin sa - yılır. | Gaga burun erkeklerde olunca cesurluk alâmeti gibi tutulur. Fakat bayanlarda olunca, kiraz yiyen pa- pağana benzediğinden, bazıları o - nu pek güzel bulurlar. Burunun ucu ile üst dudağın ke - narı arasındaki mesafe büyücek o - lursa pek önemli âlâmettir: İlim iş- lerine merak ve o işlerde muvaffa - kiyet delili sayılır. Gerçek, ucu yukarıya doğru kalkmış burun, güzellikte makbul olmadığı halde tarihte pek makbul- dür: Mısır kıraliçesi Kleopatra Ro- ma'nın Kayser'i ile eski Bergama kıralı Antuan'ı, Haseki sultan da Sultan Süleyman'ı bu şekilde bu- runları sayesinde kendilerine bağla- mışlar, derler ve bundan dolayı o türlü burun fettanlığa ve ustalıiğa alâmet diye tutulur.., Burunun şeklinden mânâ çıka - ranların rivayetlerine isterseniz i - nanmayınız. Fakat soğuklar yak - laştıkça nezle olacağınıza, burnu - nuzun kızaracağına ve güzelliği bo- zulacağına, hem de kış mevsiminin bulaşık hastalıklarından bir çoğu - nun burun deliklerinden girdiğine mutlaka inanmalısınız. G. A, Japonya'nın Ekonomi proğramı Japonya maliye nazırı İkeda, on maddelik bir ekonomi programı ha - zırlamıştır. Programın esasları şun - lardır: 1 — İhracatı inkişaf ettirerek, ja- pon tediye muvazenesinin tevzini, 2 — Harp için en lüzumlu olaa ip- tidai maddelerin mütemadi idhali, 3 — Japonya'da altun istihsalâtını inkişaf ettirerek harice altun ihra - C, 4 — Memlekete, bazı iptidai mad - delerin idhalini finanse etmek içinı i- yi şartlar dahilinde yabancı dövizle- rin mütedavil sermayesini iyi işlet - meyi temin etmek. v 5— Erzat& dahilinde hususi bir sa- nayi teşkili, 6 — Fiyatların ıslâhı, 7 — Hükümetin, müstakbel mecbu- ri tedavüllerinin iyi şartlar dahiline konması, 8 — Tasarrufun teşviki, v 9 — Hükümetin masraflarma müte- allik bir ekonomi siyaseti inkişaf et- tirmek, i0 — İşsizlerin azalmasını temin etmek, Harici paket târilesinde değişiklik Posta Telgraf ve telefon genel di- rektörlüğü dış memleketler paket ta- rifesinde yeni değişiklikler yapınış- tır. Bu değişikliklerle paket ücretle- ri bazı memleketler için ucuzlamakta, bazıları için de bir miktar artmakta- dir, 5 ve 10 kiloluk paketler Suriye ve Lübnan'ın bazı posta merkezleri için bâdema kabul edilmiyecektir. İGÖKLERİN CASUSU Yazan: Alfred Maşar KS Vidal, sallanarak kurbanına yakla: şiyor, Bu, derisi narin bir şekilde be- nekli küçücük bir antilopdur. Güzel sabit bakışiyle kendisini muaheze © - diyor gibidir. Fakat Vidal büyle şey- Jer düşünecek halde değildir. Karar açtır! Halbuki bu vürülmüş - hayvan onun için bir kaç günlük gida demek- tir. Bu kuvet demektir, kurtuluş de- mektir, —— Bütün hayvan: götürmesine imkân yoktur. Fakat butlardan ve göğüs ta- “ yafından ayıracağı en iyi parçalardan - — kabil olduğu kadar fazla mikdı: gö- türmiye çalışacaktır. Bu mebzul bir yedek gıda teşkil edeçcktir. Gerisini de çakalâ bırakacaktır. Her halde bü hayvancık nasibini hak etmiştir. An - ilopları bu tarafa sevkeden o olma- Ti — miş midir? , çakısını açtı. Yere diz çöke- &üz sıcak olan eti kesti. Kan fişkırdı, güzel bir kırmızr kan, O za- idal, çahşi bir hirsla dudakla- man, rın ın yücudunda açtığı ya- raya yapıştırdı Ve tâzç kanı içti, iç- Yumrukları kanı san damla- 21 mak için &ti tazyik çi —40 — —? diyordu. Ayağa kalktığı zaman yüzü gözü kan içindeydi. Elinin tersiyle güya yüzünü silmek istedi. PFakat büsbütün bulaştırdı. Biraz ferahlayımca, - çıkınına kesti- gi ct parçalarını doldurdü, ve ümitle tektar doğrularak şarka doğru yolu » na devam etti. i Bezden gızan kanlar adamın kalça- larmma damlıyor, bacaklarından aşağı sızıyor ve topuklarında pıhtilaşıyor- dü. Sinekler etrafında çılginca dönü- yorlaBöylece. barbar bit manzara arzederek, ağzında donmuş geniş bir bessümle yürüyor. Gelecek merha- leyi düşünüyor. İhtiyar ağaçların ko- vuğunda küru odun bulacaktiır. O za- man ateş yakacak, eti pişirecek, ken- dine ziyafet çekecektir. Titriyor... O ne? Ne oluyor? Admın çağrıldığını işitmiş gibi o- luyor. Uzaktan, çok uzaktan sanki bi- vti ona seslenmiştir. 1 Duruyor, dönüyor ve bakıyor... Görünürde kimseler yok. Kadın mır; ataba? İmkânı yos! Ha- reketinden az sonra uyandiğını f GÜNÜN POLİTİK M : 4 y V hei SELELER İ er ü Milletler Cemiyeti buhranı- b BAVKUK UN DURETTURECUNEUAKURARCANCANENBATAKARUNAKARAKKURANN A KKK NANANUKUNCEKNERURKE NKKK A NNUN NU KENAKUN AU KMN MEN H âdiseler Milletler Cemiyeti asamblesinin bu defaki on dokuzuncu içtima devresine işti - râk etmeme müsaade etmedi. Şim- di enternasyonal diplomatik faali- yetinin tekessüf ettiği Londra'da, Cenevre'den büyük ajanslarım ver- diği haberleri, başlıca gazetelerin hususi istihbaratını dikkatle takip ettim. Cenevre çalışmalarına işti- râk eden diplomat veya gazeteci ar- kadaşlarla yaptığım bir iki telefon muhaveresi bana bu içtima devresi- nin umumi havası hakkında bir fi- kir verdi. Cenevre içtimamın açılışımdan e- vel, büyük hükümet merkezlerinde formüle edildiği işitilen bütün tah- minler Hususi bir nokta üzerinde ittifak ediyorlardı: “Milletler Ce- miyeti'nin alabileceği kararların e- hemiyeti olmıyacaktır, fakat dele- gasyon şefleri arasındaki şahsi te - mâşların ehemiyeti vardır. Çekoös - lovak buhrant ruznamede kayıtlı değildir, fakat B. Böne, lord Hali - faks, B. Litvinof, B. Bek, B. Spaak arasında yapılacak görüşmelerde, her halde orta Avrupa meşgeleleri mevzuubahis olacaktı. Milletler Cemiyeti en nazik meseleleri gö - rüşmek ve karar vermek için lüzüum- lu otoriteye sahip değildir, fakat cemiyet, resmi içtimalar çerçevesi dışında, görüşmelere vesile olmak- tadır.” . İçtima açıldı ve en mütevazi tah- minlerin bile tahakkuk etmemiş ol- duğu derhal görüldü. B. Bone, lord Halifaks, B. Bek ilâh. gelmemişler- di. Enternasyonal vaziyetin vahim- liği onları Cenevre seyahatini yap- mak için bundan isıif.ndc etmeyi ancak iki sene evel — enternasyo - nal vaziyetin gerginleşmesi konse- yin ve asamblenin fevkalâde toplan- tılarına yol açıyordu. Cenevre'de veya başka yerde kabil olduğu ka - dar süratle toplanılarak ihtilâfları önlemek çareleri araştırılıyordu. Bu sefer, Milletler Cemiyeti a- samblesinin alelâde toplantısı var- dı, Halbuki çek buhranını konuşmak için bundan istifade etmeyi kimse aklımdan geçirmedi. “Cemiyetten çekilmiş olan mütecavizlere” Ja - ponya, Almanya ve İtalya'ya, sulh- çu oldukları halde gelmiyenler ek- lendi. Milletler Cemiyeti'nde, Li semburg'dan Norveç'e kadar, orta Avrupa meseleleri halikında bir şey söyliyecek ve yapacak mevkide ol- mıyan yirmi devletin dış bakanları vardı. Bundan yalnız. Sovyetler Birliği'yle Romanya'yı istisna cde- biliriz. Bölünmez sulh havarileri - nin sonuncularından biri olan B. Litvinof kendisine danışmayı fay- dalı veya lüzumlu göreceklerin em- rine âmade olarak, Cenevre'de ka- ltyordu. Cenevre, Sovyetleria dış politikasında, garbi — Avrupa'yla, *“Normal münasebetler”i temsil & - der. Şimdilik bu “münasebetler” henüz devam etmektedir. Remanya dış bakanı B. Komnen Ceneyre'ye gelebilmiştir, çünkü memleketinin dış işlerinin idaresi kıral Karol'un elindedir; bakanın Bükreş'te hazır bulunmasina bu itibarla pek âcil bir ihtiyaç yoktur. zetse bile, kendisine yetişemezdi. Vi- dal çok hızlı yürümüştür. Kadın © hasta haliyle nasıl ona yetişebilirdi? Hayır, bu ıssız çölde, işittim sandı- ğı muhayyilesinin bir icadından baş- ka bir şey değildir... 'Tekrar hareket ediyor. Fakat, yü- rürken, hayalini işlemekten menede - miyor... *« Birazdan, casus kadın, uzun uy- kusundan sıyrılınca, muhakkak ki or- tadan kayboluşuna şaşacaktır. Gerçi, yiyecek bir şeyler getirmek maksadiyle ormana doğru gitmiş ol - duğunu farzedebilir. Fakat göğsünü kaplıyan paçavranın, çakmağın, bıça- ğin, ipin ortadan kaybolüşu onu hay- tete düşürmekte ve çok geçmeden en- dişeye sevkttmekte gecikmiyecekti. Sonra'akşam olacaktır. Kendisinin döndüğünü görmiyecektir. Arabayı şüpheli karanlıklar saracaktır, Or - man tehlikeli bir hal alacaktır. Ka - dın, korkuya kapılarak bütün kuve - tiyle kendisini çağıracaktır. Belki biz müddettenberi çağırdığı gibi. Müuhakeme etmesine rağmen, ku - lakları haykırışlarla doludur. Sonunda kızıyor ve iradeli bir ta - vırla homurdanıyor: ü — Hayır! Ona ne öluyor? İşlediği suçun man- tıkf cezasını çeken kadına' acıyacak değildir a. Şimdiye kadar ona yâpmış olduğu iyilikler kâfi değil midir? Milletler Cemi yeti paktı sulh muahedelerine istinat ettirilmişti, bu mudahedelerle beraber:- de derhal yıkılıyor ve dağılıveriyordu ununla beraber, bir pazat gü- B nü, B. Böne, B. Litvinof ve B. Komnen arasında görüşmeler ya- pılmiıştır. B. Böne, 16 ıncı müdde - nin mukadderatiyle meşgül olmak ve Romanya'ya CÇekoöslovakya'ya yardım etmesini veya hiç olmazsa Sovyetler'in yardımına mani olmaş masını tavsiye maksadiyle bir kaç saat için Cenevre'ye g. -işti. Bu hâdise, 18 eylül fransız - ingiliz gö- rüşmelerinden tam bir hafta evel vuku buluyordu! İşte Cenevre'deki meşhur “şahsi temaslar” bü sefer buna münhasır kalmıştır. İçtimam başlangıcından beri Nüremberg nutkür Henlayn"- in ültimatomu, B.!' Çembetlayn'in seyahati araya girmiştir. Fakat Ce- nevre'de çek başvekiliyle B. Litvi- nof'u, B. Bone ve B. Halifaks'ı içti- maa çağırmak hiç bir zaman mevzu bahis& olmamıştır. Fransız - çekos- lovak karşılıklı muüahedesinin tat- bik mevkiine konulmaaı için usulü dairesinde Milletler Cemiyeti'nden ebir karar almak icap ettiği düşün - cesinde olan B.*FPlanden'in' teklifi müstesna, bunu tavsiye eden de ol- mamıştır. Toplantının ilk sekiz günü esna- sında, “bitaraflar” pakta karşı ta- arruza geçmişlerdir. İskandinavlar 16 xncı maddeye, Holanda 16 ve 10 uncu maddelere, Polonya bütün pakta, Baltık devletleri 16 ıncrmad- deye itiraz etmişlerdir. Her biri, paktın ıslâhı hakkındaki düşünce - lerini artiz ve amik izalı etmişler - dir. Kollektif bir karar almacağı sanılımıyor, fakat bu devam eden tek taraflı itirazlar kâfi derecede beliğdir. Milletler Cemiyeti paktı sulh muâhedelerine istinat ettiril- mişti, bu muahedelerle birlikte o da yıkılıyor ve dağılıyor. Bu paktın mükemmelen tasarlatımış bir vası- ta olduğunu, bir enternasyonal ni- zamın asgari temelini temsil ettiği- ni her zaman müdafaa etmiş olan ve gene de eden ben eserin yıkıcı- larını alkış!tıyacak değilim. Modern enternasyonal hukuka bu kadar hizmetlerde bulunmuş olan İsveç'- in, Holanda'nın, bugünkü şartlar i- çinde, pakta karşı müşterek hücum- larımm yersizliğini farketmemiş ol- malarına nasiıl aşaşmamalı? Fakat * vakıalar meydandadır ve içtimam kapanmasından sonra, Milletler Ce- miyeti'nin. âzasından olup paktın 10 ve 16 imcı maddelerini hukukan veya filen reddetmemiş olan dev - letler parmakla sayilabilecektir. Asamblede söylenen ingiliz nut- ku bu hususta bilbassa zikre değer. Lörd De la Waxr, paktım kiymetini muhafaza ettiğini, fakat 16 ınci maddenin mecburi karakterini kay- bettiğini anlatan ve İord Halifaks tarafından yazılmış olan bir beya- natr okumıya gelmiştir. j Lörd de la Warr tuhaf'bir mevkie ki başının çaresınc bakaçaletir! Şimdi kâybedilecek zamanrı yoktur. Ondan uzaklaştıran her adım kendisini selâ- mete yaklaştırmaktadır. Neden sert, hiddetli, kindar olarak hatırlamak istediği casusun yüzü si - linerek yerine ürkek bir bakirenin se- vimli çehresi hafızasında yer ediyor? Neden nefretle dolu otoriter gözle - rin bakışları hayalinde yalvarıcı ,ve sempatik bir mana aliyor? . a Birden bire kuduran ayağını yere vürüyor: KXT — Gebersin kerata! Gebersin !....—: Bir kere daha dönüp arkasına bakı- yor. ğ İ ğ Bu sefer araba hiç görünmüyor. Çok uzaklaşmıştır. ça Karanlık basmak üzeredir. Hüzün- lü gökde aydımlık süratle azalmakta- dır. Step, orada su birikintilerinin karanlık lekeleriyle namütc p zamaktadır. Orman da sisler ve tehdidlerle ör - tülmektedir. Bu msizlık içinde düşen karanlık Vidal'e tarif edilmek bir en- dişe vermektedir. Aynı da bir La Tribün de Nasyon'dan — WEEM düşüyordu. Bir yandan, memleke - tihih, paktım “mukaddimesindeki kayıtlara (Enternasyonal münase - betlerin şeref veradâlet esaslarına istinat etmesi) sadık kaldığımı te- min ederken, bir yandan da Lond- ta, Çekoslovakya'nın taksimi plânı- nı hazırlamakla meşguldü. Lort de la Warr, mazide Milletler Cemiye- ti'nin 16 ci maddenin (Zecri ted- birler) ehemiyetinin mübalağa et - tiği halde paktın uzlaştırma ve sulh yoliyle revizyon hakkındaki mad- delerini kâfi derecede tatbik etme- miş olduğunu söylemiştir. Millet- ler Cemiyeti'nin bu son beş sene zarfinda 16 wncı maddeyi harekete â BNU Kışı artık rahat geçirebiliriz — Önümüzdeki sene Nevyork'ta a« çılacak dünya fuvarında, Vesting- — hauz binasınım temelleri altma, çe- likten de sort bususi bir halitadan — — yapılmış, torpil şeklizde, iki W“l metrelik bir mahfaza zömfdı:îıkth'g r Bu mahfazaya, pek dayanıklı bir ne- — vi camdan imal edilip tahliye ğ havası yerine aliıl bir gaz dolduru- — larak iç içe geçirilmiş yedi tane de şişe yerleştirilmiştir. Fennin en ileri ihtimamlarına mazhar olarak yirmi metre yerin di- bine bir Firavun ölüsü gibi defni ka- rarlaştırdan bu nihayet derecede X dayarıklı acaip tabutun içindene — bulunduğ tahmin edersiniz? Zaman kapsülü (mahfazanın adı — budur.) mikrofilm ile istinsah edil- miş kitaplarm, dergilerin ve !'"mlll-' ci asır fabrikalarında, lâboratuvarla- rinda ve şehirlerinde ıstıfa görmüş mahsullerin nümunelerini bizden — sonraki za lara nakledecektir. — Ne mükemmel bir tasavvu kizinci asır sonlarını düşü Ki getirebilecek beş le karş kaldığını hatırlatalım: Çin - japoa harbı, habeş harbı, Şako harbi, İs -- panya harbı, İkinci Çin - japon har- bı. 16 mcı madde bu beş defa üze - rinden yalnız birinde tatbike kalkı- şılmıştır, hem de ne şekilde olduğu malüm! | » p hfu satırları %ı.ığığın,. »Eehnsız mürahhası paktın 10, 11, 16 1n€1 maddelerine yapılan itirazlara henüz cevap vermiş de - ğildir. Fakat 19 uncu asamllenin fransız delegasyonu şefinin elinden ne gelir? Ancak tehlikeyi hafiflet- miye, zararları tahdide gayret et- mek. Şu son günlerin hâdiseterin - den sonra, B. Pol Bonkur gibi eski Milletler Cemiyeti'ni görmüş ve o- hun kurulmasına hizmet etmiş olan biri, müdafaası imkânsız olanı na - “$ıl müdafaa edebilir, mukavelele - rin kudsiyetinden ve Fransa'nın pakta sadakatinden nasıl bahsed - bilir? Daha doküz ay önce B. Antoni Eden, Milletler Cemiyeti hakkında “Ne ölmüştür, ne de ölmiye niyeti var” demişti. Bugünkü asamble Milletler Cemiyeti sanki kötürüm- leşmiş gibi hareket ediyor. B. Sto - yadinoviç'in Yugoslavya'sı ile B. M $ ıl“ v ç. » ,xo - manya'yla Polonya'nın yerlerini a - lacağı konsey seçimi. Teknik ve e- konomik komisyonların çalışmala- rı; Yarı yarıya boş bir salon önün- de B. del Vayo'nun hararetli protes- toları. Eminim ki, hiç bir karar res ye konulmiyacağı için, küulislerde ve Arlanna barında pakt düşmanla- rınin büyük bir mağlublyet'eı uğra - günleraenbveri ) |etimiz? Aşk o aşk X Yirminci asrın hangi teknik !' kisinin — hattâ baş.aağıcı — *g ; _ İ yıl evele aitür? Fiyer Luis'in Son — Zevk ismindeki hikâyesini bilirsi- — niz: Perikles devrinde yaşamış gü- zel bir kadınm ruhu, geçen asrın sonlarma doğru, bir gece, bir bekar Ne cevap vermoli ? ilsı hin şene e- : vel insaniar başka türlü mü seviş- mişler, başka türlü mü dövüşmuş- ier, başka türlü mu acr çekmişier: div! Delikanlı düşünürken bir sigar'a — yakar. Ve kadın clur da nütqoem olmaz mi: ; Ferikles çağı kadını da bir siğara yakar. —- — Bunu bilmiyordum. Son zevk, demek ki, budur. T Oh! tütün dumanmdanberi gök- yüzlerine ne dumanlar savurduk! — — Vapurlarımız, lokomotiflerimiz, otomobillerimiz, tayyarelerimiz ar zın sinesinden — çıkardığımız kömü rün ve petrolün bin bir müştakkımın çeit (çeşit koküulü d N z | A S ımızd. j Fakat bunlar bir şey mi? Dü bellit, krezilit, melinit, tolit, lit, kordit, bolistid ve saire vi de hep zamanımız icatlarıdır. Ta larrmızı, mitralyözlerimizi, uzun menziili seri at toj Ha tifeklörimidi, Ve R besliyen bütün bu patlayıcı lerden bir avucu bile bizza! les devrini alt üst edebilirdi. kadar terakki ettik! Gelecek - asırlara - biraki Ci HL Si a silin Mirasa- di liğini görerek — lM b dığını söyliyenler bul tt Dramatik ve pek lüzumsuz bir o- yün: Milletler Cemiyeti konseyi, Çin murahhasını memnmun etmek i- çin, Japonya'yı davet ediyor ve 16 incı maddenin tatbikiyleronu (zcc- ri tedbirler) tehdit ediyor. Buna is- tinaden, Çin'in zaferinden bahse - Gecekler çıkacaktır. Bütün bunlar acımacak, gülünç, müthiş şeylerdir. En zalimce kari- katürler, en cüretkâr tehziller bile, - (Sonu 9..nen sayfada) nıyor: Yoksa önuü seviyor mu? Hayır! O sefil bir kadındır. Şu halde onu ne diye hâlâ düşünüyor ? Fakat bütün gayreti boşunadır. İş- te, bakın, geri dönüyor. &** Arabanın yanına vardığı zaman ge- ce olmuştur. * Kadın hâlâ uyumaktadır. Fasil XV » Yeniden üç gün daha geçiyor... Yağmurlar, şimşekli havaları, şim - şekli bâvalar yağmurları takip edi - yor. Tabiate, araziye, yorgunluğa, yır - tıcı hayvanlara karşı fasrlasız bir mü- cadeleyle geçen üç yeni gün, Vidal, bir gece, bir aç sırtlan sürüsü üzerine bir kaç kurşün sıkmak mı riyetin- de kalmıştır. Hayvanları üzaklaştır - miıya muvaffak olmüş, ve sabahleyin, vicdan azabı da. —— — Orada, kollarına almış olduğu bir kadın, hasta, her şeyden mahrüm bir halde, şimdi kim bilir ne korkular ge- girmektedir. — — Hayır! Hayır: 'Zaâfa lüzum - yok! İradısini imdada çağırıyor, fakat zih- nindeki hayal ve düşünceleri tama - badan dışarı çıl |parçalanmış leşler üzerinden. ıhlel" JBavalan - mıştır. SST | “—Kadın sıtmadan büsbütün kurtul mMuşa benziyor, Bir günlük uzün mi! rahatinin sıhi vaziyetini düzelttiği a- şikârdır. O zamandanberi, aldığı gı - dalar kuvetinibiraz iade etmiştir. Fa- kat henüz arabayı çekecek kadar taka- Yamızlığa alışacaktır, sıtma nöbeti | miyle kovmıya muvaffak olamı; tekrarlamazsa, enerjisi say Ü nde müthiş ı ğ ğ b j K & » ta. 7: , v ' (ti yoktur. Fakat artık kendini taşıt - '_wıw_; tabanın ardın ae dağllm üA K Karanlıklar içinde bir muhavere . |safeden onun mey İT Na ve bi caklardır. K ü Bizler © kadar medeniyiz l lığımız cihan , kıtalinden mkgw e müzdeki kışı yepyeni vasıtalar ve hâdiseler keşiine tahsis _ıdçıvk rih ve fahur geçireceğimize sevi biliriz. , Te VK __# Gelecek yaz? . (i Bugünden ©o kadar uzak- bir tükbali düşünmek ü mü- dür? — N; Baydar ü yürüyor, Ağrıyan - olduğu kolş;ıuğ hayvan - derilerinde — kaynaşan aç bücekler vü ke- miriyor. Yokuş çıktıkları zaman, a - rabayı ardından itmek muvazenesini kaybe H tüne asılıyor. Vidal bu hilenin farkt. na varıyor, fakat sesini w “Ne y n, kabahat benimi keceğim” diyor. / —© aa Ne bahtiyarlik! —— Kalple %'t'“.".nî !yakh_ruu, mişlerdi. Rüz, suü Karışıyor bü kadar yorlardı. — — Heyhat! Hen mitleri kırı yümüş o sız kıyılar a Eiizjjn alabi in iyıli dır... Ne bir köy, ne iCŞ_e,, vücuduna delâlet bir duman gör yok, önlerinde, şura; ağaç, yüksek - otlar gene Dfîar*—ve git (man halinde u y , d

Bu sayıdan diğer sayfalar: