” | —üimm aA L | | h 9-9.-1938 ( HAYAT ve SIHAT | Havada bulut... palı oli da 10 sayılır. Bir saat i- Yaz günlerinin kızgm gü Tahatsız oluruz ama, sonbahar gelip de havada bulutlar daha sık ve da- çok görünmiye başlayınca, ona da canımız sıkılır. Hele sinirli olan- lar bulutlu günlerde neşelerini büs- bütün kaybederler. Yakın vakte gelinciye kadar bu- katlu havanın bütün vücudümüz, fa- en ziyade sinirlerimiz üzerinde f—. tesir ini rütubet h L derdik. İngilizlerin meşhur isplin, di İr can sıl hastalığ a- dinı bile rütubet hastalığı koymuş- lardı. Zavallı rütubet! , â- sırlardanberi, ona ne kadar çok kö- tülükler yüklettiler: Soğuğa da, s- cağa da rütubet karışınca onların te- siri daha zararlı olur, derdik. Ro- Matizme rütubetten gelir, grip has- talığı rütubetli havada çoğalır, diye iddia edilirdi. Vakıa, rütubet de hiç günahsız sa- yılmaz. Meselâ divarları pamukla- çinde sıfırla on arasındaki sayılar oüıül_lıl l.'rllı_Jl' derecesini gösterir. Bir yıl içinde bulutlarla kapalı ö ÜZNLÜŞNCÜR OÇLÜ. Tal K 3Mt ETSTE LORYLLER İ yahudi vrupa tarihinde, bugün, yahudi meselesi git gide daha vahim A çinde ne kadar çok olursa iklim o de- recede iyi demektir. her yerde bir yılın güneşli saatlarını yıllarca ve devamlı surette — ölçmek lâzımdır. Fakat her yerde yıllarca ayrı ayrı ölçüler alınıncıya — kadar her hangi bir yerin güneşli saatlarımı, ©o yerin yüksekliğine göre - umumi kaidelere bakarak - tahmin etmek de kabil'olur. Bir iklim alçak bir ovada da olsa - 1800 metreden daha yukarıda ol- mamak şartiyle - yüksekte de olsa yazın sabahları, öğleden sonrakin- den daha ziyade güneş alır, kışın bu- nan apartımanlarda — duyduğ vücut ağrılarını şimdilik rütubetten başka bir şeye hamledemiyoruz. Rü- tubetli günlerde tutulduğumuz bu- nun âksinedir. Fakat yüksek iklim- lerde, kış olsun, yaz olsun, gerek sa- bahları ve gerek öğleden sonraki za- man alçak iklimlerdekinden — daha run lesini ve boğ kağks İti da rütubete bağlamak halen do dur. B la beraber, şimdiye kadar in üzerine yüklediğimiz ka- dan bir çoğu onun hisse- sinden indirmek lâzım geliyor. Bir kere, rütubetin sıcakta da, soğukta da mutlâka fena olduğu artık doğru değildir. Soğukta rütubet, âksine, so ğuğun şiddetini azaltır. Romatizme hastalığına gelince, havada rütubet isbeti yüzde sekseni geçi ağrı - lar sakinleşir de, rütubet yüzde sek- den az ol yeniden başlar. Her halde bulutlu günlerde duy- duğumuz can sıkıntısını sadece rü - tubete h k artık haksızlık o- lur. Zaten bulutlar — yüksekteyken onların rütubetinin aşağıda, yer yü- Inı bahatl. zünde insanlara kadar tesir edeceğini akıl güç alır. Bulutlar yer- yüzünün hemen üstünde, sis halin - Z R üeü & ba katılabilir - Bulutlar yüksekteyken, — onların ize dol sı ve neşemizi kaçır- Ması, rütubetten değil, güneşi kapa- malarındandır. Neşemiz, — keyfimiz güneşin ışıklarına bağlı olduğu için, Ve rahatsız olduklarmı belli ederler. Fakat bu rahatsızlık bulutların rü- tubetinden gelmez. Delili şudur ki bulutlu bir günde bulutların üzerin- de uçan bir tayyareci, bulutlara ya- kın geçse bile, onların üzerinde gü- neş ışıklarından mahrum kalmadığı için rütubetten hiç rahatsız ol Tayyare makinesinin yüzünden ku- lakları duymaz, pek çok yükseklere çıktığı için burnu koku — alamazsa, arı, tabiidir ki, rütubetin üzeri- ne yükletemeyiz... Her hangi bir iklimde en büyük iyilik güneşten gelir. Bir iklim ne ka- dar çok güneş görürse o kadar iyi sayılır. Bir iklimin çok güneş gör - mesi de, şüphesiz, bulutların az ol- Masına bağlıdır. Onun için şimdi bir iklimin iyilik der ini tayin için, ilkin, bir yıl içersinde, gündüzleri, havanın bulutlu olduğu saatlar he- sap edilir. Gökyüzü hiç bulutsuz ol- duğu vakit sıfır ve, bir yerde görülen gökyüzünün büsbütün bulutlarla ka- güneşli olur. Yaz mevsiminin uzun günlerinde yüksek iklimle, alçak ik- limde güneş bakımından bu farkm ehemiyeti pek büyük olmasa da, son- baharda günler kısaldıkça yüksekte- ki iklimin değeri büyür. Bir sonbahar gününde yüksekteki iklim alçakta ovadaki —iklimin iki misli derecesinde güneş alır, Ankara'nın da yüksek iklimde bu- lunduğunu göz önüne alınca, bura- da iklimi: den sağlam olduğ daha iyi - ve fenni olarak - takdir e- G.A. Marsilya limanı askeri idare altına konuldu Marsilya, 8 a.a. —Mütemadiyen de- vam eden grevler üzerine Marsilya doklarının askeri idare altına konul- ması hükümetçe kararlaşmış ve bu bu sabah ciheti askeriye Marsilya dok- larına ve antrepolarına filen vaziyet etmiştir. Çalışmağa çağrılan beş yüz amele, derhal emre icabet etmiştir, Bundan başka doklar idaresi, iş isti- yen altı yüz ameleyi de işe almıştır. İşler muntazam görülmektedir. Dok ameleleri sendikası, milli fede- rasyon nezdinde teşebbüste bulunmuş- tur. Şarapcılık kursları 'Tekirdağ, 8 a.a. — Şarap fabrikasın- da açılan şarapçılık kursu bitmiş ve kursa devam edenlerden on sekiz kişi muvaffak olmuştur. Belediye kontrol heyetinde Ankara belediyesi 1938 mali yılı bütçesiyle ihdas edilen belediye kon- trol heyetine eski mürakiplerden mez- baha muhasebecisi B. Tevfik Alımcı tayin edilmiş ve işine başlamıştır. GÖKLERİN CASUSU Yazan: Alfred Maşar 21 geçen gündüz saatlarımın üst tarafı| bir mahiyet arzetmektedir. Almanya'- da, tabii, iklimin güneşli ları- | da ve Almanya'nın işgali altına gireli- nı gösterir ve bu lar bir yıl i-| denberi Avusturya'da yahudilere kar- şı tedbirler son günlerde daha büyük bir şiddet almıştır. Romanya ve Ma - caristan, daha halim davranmakla be- raber, kendi memleketlerinde yahudi- yetin inkişaf ve faaliyet sahasını cid- di kayıtlarla tahdit etmişlerdir. Onun içindir ki, Ruzvelt'in teşebbüsü üzeri- ne Evyan - Le - yaşıvor Yahudi aleyhtarı cereyanları gittikçe büyüyor, bu kitle nereye sığınacak Ben'de 6 temmuz - da, orta Avrupa': Lö Mua mecmuasında : RÖNE GAST dan hicret eden ya- hudilere — yardımı »YGZGH organize etmek maksadiyle bir konferans toplanmış- tır. Fakat bu esnada, faşist İtalya da yahudilere karşı vaziyet alan memle- ketler arasına iltihak ederek ırkçılık nazariyesini resmileştirmiş ve bu hu- susta derhal tedbirler almıştır. öylece bazı devletlerde yahudi B aleyhdarı mücadele git gide genişiemektedir. Bu tazyiklerden mü- teessir olan yahudilere kucak açabile- ceği umulmuş olan Filistin'deki yahu- di kolonisi de, şimdi, arap nasyonaliz- minin şiddetli ve silâhlı müdahalesi karşısında kendi başının derdine düş- müş bulunuyor. Filistin'in kapıların - dan artık yahudi. muhacereti ancak damla damla sızmaktadır. Ensiklopedika Britanika'nın done - lerine göre hazırlanan bir istatistiğe nazaran bütün dünyada yaşıyan yahu- dilerin mikdarı 16.651.000 dir. Ayvrupa'da yahudi nüfusu 9.945.000 dir ki bunun 3.275.000 i Polonya'da (Nüfusun 95 9.7 si), 3.000,000 u Avru- pa Rusya'sında (o 2.2), 800.000 i Ro- manya'da (94 4.2), 440.000 i Macaris- tan'da (9 5.1), 365.000 i Almanya'da (Y0 0.8) ; 360.000 Çekoslovakya'da (90 2.4), 340.000 i İngiltere ve İrlanda'da (36 0.6), 270.000 i Fransa'da (700.6), 180.000 i Avusturya'da (90 2.8) dir. amerika'da 5.226.000 yahudi var- dır ki, bunun 4.650.000 i Birle- öndylakler İA" aın eu Va$'dor dir, bunun 416.000 (yerleşik nüfusun Yo 30 u) Filistin'dedir. Afrika'daki yahudiler - 604.000 dir. Bunlar ekseriyet itibariyle şimali Af- rika frânsız sömürgelerinde otururlar, Ayvusturalya ve Yeni Zelanda'da ce - man 28.000 yahudi vardır. Yahudileri tasfiye için en metodik surette gayret göstermiş olan Alman- ya'dır; Almanya'da yahudilere karşı tatbik edilen tedbirler şöyle hülâsa e- dilebilir: Husuaî bir kararname bütün ya - hudileri, 26 nisandaki kıymet tasuawxiyle bütün mülk ve servetlerini bildirmeye mecbur etmiştir. Alman- ya'da oturan yahudilerin yalnız Al - manya hudutları dahilindeki servet - leri değil, hariçte bulunan bütün men- kül ve gayri menkül kıymetleri de be- yanname ile bildirilmeye ve sayıma tâ- bi tutulmuştur. Dört senelik plân namına yapılm'; olan bu sayımın faydaları şunlardır: Muhakkak ki o da yalnızlığın acısını duyuyor ve bunca tehlikeler ortasında bu erkek kuvetinin yakınlığını hisset- mek kendisine huzur ve sükün bahşe- diyordu. Esasen, günler geçtikçe, kinleri, canlı derin ve muhakkak ki silinemez l rağ aralarında bir müta- ö Fasıl VII Panter... Gökten bekledikleri kurtuluş gel - meden beş gün ve beş gece geçmişti... Vidal'in endişeleri git gide canlanı - yordu. Bin türlü fena düşünceler zih. nine hücum ediyordu. Radyo ile verdi- Bi haberler işitilmiş miydi? Her şey bu ümide bağlıydı... Aksi halde, fırtınanın tesiriyle nor- mal yoldan bu kadar uzaklara düşmüş olduğu için, kendisini burada arama - larına pek az ihtimal vardı. Bu kor- kunç hüküm onu eziyordu. Sonra, im- dat işaretleri işitilmemiş olsa bile, kayboluşunun uyandırdığı teessürle bütün Afrika topraklarının araştırıla- cağı ihtimaline ümit bağlamak istiyor- du. Gerçi bu iş günler ve hattâ hafta- larzca sürebilirdi. * Şu halde bu ormanın içinde, gökleri tarassut etmekten geri durmıyarak, hayatını teşkilâtlandırması lâzımdı. İşe koyuldu. Çalışkan ve ellerine /— Mahir — fabrikada bazan en usta işçi- leri maharetiyle hayrete düşürdüğü o- lurdu — bir adamdı. İlk işi ağaçta, yerden bir kaç metre mesafede meske- nini tanzim etmek oldu, Bu iş kolay olmadı, ekseriya boğu- cu olan bir hararet altında, büyük gay- retler göstermesi, hakiki güçlükleri yenmesi icabetti. Ve bacağı canını a- cıtıyordu. Tayyarede bulmuş olduğu âletler sayesinde kesip biçerek dalla- rın üzerinde bir döşeme vücuda getir- di ve buraya ot veya topraklardan iki yatak yaptı. Bu havaf meskenin darlı- ğt yüzünden iki yatak biribirine değe- cek kadar yanyana konulmuştu. Vidal, ilk önce, ağaçta daha yukarı- da ve uzakta kadına ayrı bir yer hazır- lamak İi işti. Fakat, düşünü düşmanını nezareti altında bulundur- manın daha ihtiyatlı olacağına hük - metti. Aynı zamanda — fakat bunu kendine itiraf etmiyordu — içinde bu- lunduğu trajik yalnızlık yanında bir insan vücudu bulunması ihtiyacını his ettiriyordu. Kadın, Vidal'in kararlarını müna - kaşa etmedi, hiç bir tercih veya tak- bihte bulunmadı. Bir şey söylemeden, erkeğinki yanında yatağını hazırladı, reke husüle gelmiş gibiydi. Yaşamak, vahşi hayvanlara karşı kendilerini müdafaa etmek zarureti veya tabiat onları, kinlerine rağmen biribirine ya- kınlaştırıyordu. *Kadın, şimdi çok canlı olan zekâsı- nın bütün kuvetiyle Vidal'e yardım e- diyordu. Fakat ancak lüzumlu haller- de ve az konuşuyorlardı. Cesur ve asabi olan kadın kuvetini çarçabuk toplamıştı. Başındaki yaralar hafifliyor, kapa- nıyordu. Uzun müddet gergin kalan hatları şimdi yumuşuyor ve briyantin- siz kalarak serbestleşen. saçları tabii kıvrımlarını buluyordu. O bilhassa yiyecekleri hazırlamakla me,gıul oluyor, ağacın eteğinde, top- rak ve kaya parçalariyle bizzat vücu- da getirdiği derme çatma bir ocakta, Vidal'in civarda kolayca vurduğu av hayvanlarını pişiriyordu. Mühendis ilk önce bir ip merdiven kurmuştu. Bu suretle ağaca yorulma- dan çıkıp iniyorlardı. Bu âlet, gündüz- leri, meskenlerinin yanı başında kalın bir dala, sandıkların kulplarından ya- prlmış sağlam çengellerle asılı kalı - Almanya'dan hicret eden yahudiler ancak servetlerinin onda birini götür- mek hakkımı haizdirler. Gerisi alman otoritelerinin elinde kalır ve başka bir yere nakli kabil de- ğildir. Hicret eden yahudi bir daha al- man topraklarına basmak hakkını ha- iz olmadığından bu servetleri kendi - leri için büsbütün kaybedilmiş ola - caktir. Endüstri ve ticaretin ariyenleş - tirilmesi için, alman yahudile- ri kendileri tarafından akdedilmiş o- lan bütün satış ve icar mukavelelerini beyana mecburdurlar; bundan böyle yahudiler yeni bir ticari ve endüstri- yel teşebbüse girişemez, hattâ mües - seselerinin yeni bir şubesini dahi aça- mazlar. Hükümetin müsaadesi olma - dan her hangi bir mülkü satmak, almak hakkını haiz değildirler. Bu yasak 2n küçük ticaretlere de şamildir, sanat e- serlerinin müzayede suretiyle satışı da bu yasak hükmüne dahildir. Almanya'da veya (Avusturya'da) bir yahudi müessesesini satın almak müsaadesini elde eden ariyenler bu - nun bedelini mal sahibi yahudiye de - ğil fakat Rayşbank'a öderler: Satıcıya bunun mukabilinde haizne bonoları verilir. Yahudilerin çoğu kendilerini hicrete mecbur eden bir tazyikin tesi- ri altında bulunurlarken ekonominin ariyenleştirilmesinden istifade eden Bütün dünyada 16.651.000 kontrol etmekte ve ari müşterileri ya- hudi mağazalarından uzaklaştırmak- tadırlar. n uhtelif kanunlar yahudi serma- ye ve kambiyo hareketleriyle alâkalı mesleklerden uzaklaştırmak gayesini güdmektedir. Alman borsa - ları yahudilere kapatılmıştır. Yahu - diler hiç bir suretle alım satım, ikraz, Türk dilinin müdafaası Muharrirlerimizden biri, geçen- lerde yazdığı bir makalede türkçeyi bilmiyenlerin onu diledikleri gibi ta- sarrufta kendilerini serbest sandık- larından ve bir takım kelimeleri medlülleri haricinde gelişi güzel kul- landıklarından acı acı şikâyetle söy- lemek, konuşmak ve görüşmek söz- lerinin bu gibiler elinde ne vaziyet- lere girdiklerini anlatıyordu. Filva- ki, bu kelimel da ufak tefek evlenme komisyı luğu yap « lar. Almanya iç işler bakanlığı müsteşa- rı doktor Stukart bir yazısında “Al - man topluluğundan bütün yabancı ka- rakterli elemanları tasfiye etmek” lü- zumunu ileri sürmüştü. Yahudiler ev- lenme yolile almanlaşmak hakkını ha- iz değildirler. Bir nesil sonra, yahudi kanından bütün fertler alman milleti camiasının dışında kalacaktır. Bir al- man yahudisiyle evlenmiş olan bir al- man kadını alman tabiiyetini kaybe- der ve sonradan âri bir almanla evlen- se bile tekrar tabiiyete alınmaz. Yahu- di vealman kanlarının karışmasına karşı bu suretle sağlam setler çekil - miştir. Hattâ bir mahalli mahkeme “Irkı kirletme” cürmünden bir yahu- diyi kısırlaştırılmaya mahküm etmiş - tir, s on zamanlarda yahudilere karşı daha yeni tedbirler alınmıştır: Subaylara yahudilere ait evlerde otur- maktan çekinmeleri rica edilmiştir. Hazırlanmakta olan bir kanun yahu- di ev sahiplerini evlerine yalnız yahu- di kanından kiraçı almaya mecbur e- decektir. Şimdiden mahkemeler, bir alman kiracıya, yahudi bir kiracı ile aynı apartımanda oturmamak için mu- kaveleyi feshetmek hakkını tanımak - tdırlar. Avusturya'da yahudilerin hüriyet ve serbestlik devri tarihe karışmıştır, Bugün Avusturya — yahudilerinden 20.000 i mevkuftur. Bunların 10.000 i Dahav temerküz kampındadır. erilen malümata göre 25.000 ya- V hudi Avusturya'yı terkedecek- tir. Zenginler fakirlerin yol masraf - larını ödemiye mecbur tutulmaktadır. Fakat yahudilerin bir pasaport elde etmeleri ağır şartlara tâbidir. Giden yahudiler menkul ve gayri menkül servetlerinin dörtte biri nisbetinde bir değil, kocaman farklar vardır: “Fi- lânca konuşurken ben dinliyordum,, demeyip “Filanca — söylerken ben dinliyordum,, ve “Bu hususta ara- mızda konuştuğumuz esnada,, yeri- ne “Bu mevzua dair görüştüğümüz esnada,, dememiz doğrudur. Müteradif sanılan kelimelerin ha- kiki kıymetleri hakkında zihin yor- mak lüzumuna kail olamıyacak ka- dar dille alâkasız olanlar, nereden geldiği bilinmez bir modaya uyarak, “Size göreceğim geldi,, gibi, lisanı kudsi bir varlık bilenlerin kulakları- nı değil, doğrudan doğruya sinirle- rini tırmalıyan mantıksızlıklara gaf- letle düşebilirler. Lisana sahip olan- lar ise, sarf ve nahiv kaidelerini ha- tıra bile getirmeksizin, sadece lisan- la benliklerini bir bütün şekline so- kup âhenkleştirmiş olan bir işl “Sizi göreceğim geldi,” derler. Bu misaller, belki bazılarıma, göze görünmiyecek kadar çatlak bir bil- lür sürahinin hafif bir fiske ile inli- yen berrak sesindeki istırabı duy - mak kabilinden marazi bir hislilik ifade eder. Fakat dil bahse konuldu- ğu zaman kıldan nem kapmamak ka- bil midir ? Ancak bir takım insanlar da var- dır ki fil ve gergedan nevinden ka- lın derililerin duygusuzluğu ile ma- lüldürler. Şu cümleye bakınız: İnce mensucat yıkamak için yünlüleri bü- zültmez. Belli ki bu cümleyi tertip e- denin türkçe ile hiç bir münasebeti yoktur. Fakat Türkiye'de — yaşayıp sattığı matahla orada para kı.zının! her kim olursa olsun, malının etike- tini türkçe bilene yazdırtmak, en az, nezaket icabı değil midir ? Bu satırları okuyanlar, bu sütunda olan yazıya göz gezdir- yar mark, arasında tahmin edilmekte- dir, Yahudilerin ellerindeki müesse - selerin şimdiden üçte biri tasfiye edil- miştir. ukarıda izah edilen şekilde ya - hudi teşebbüslerini satın a!- mak için Nazi organizasyonlar vücuda getirilmiştir. Bunlar bütün yahudi müesseselerine karşı boykotaj çaresi - ne baş vurmak suretiyle onları ticaret sahasından çekilmeye ve mülklerini satmaya meçbur etmektedir. Yahüdi olmıyan perakendeci tacirlere yahu - di fabrikalarından alış veriş - tindedirler; servetlerinin geri kalan dörtte üçü de Avusturya'ya kalacak - tır; fakat muhacire pasaportu ancak bir daha Almanya'ya dönmiyeceğine dair elinden taahhütname alındıktan sonra verildiği için müsadere edilen servet derhal yüzde yüzü bulmakta -< dir. Yahudilere karşı iktisadi tedbirler bilhassa Avusturya'da daha büyük bir şiddetle tatbik edilmiştir. Ticari ve endüstriyel müesseselerini alman ır - kından olanlara devretmek istemiyen yahudilere alman muhasip kullanmak mecburiyeti tahmil edilmektedir. leri ihtar edilmektedir. Alman fabri - katörlerinin mallarına hususi etiket - ler yapıştırılmaktadır. Yahudi mağa- zaları yavaş yavaş yalnız yahudi müş- terilere inhisar etmektedir ki, bunla - rın da mikdarı çok değildir. Yahudi - lere ait bütün ticaretaneler sahipleri - nin yahudi olduğunu tabelâlarında belli etmiye mecbur tutulmaktadır. 'Genç militanlar bu suretle ticareti Böylece merdiven istenildiği yere takılabiliyor ve gece oldu mu, kolayca yukarı çekiliyordu, Meskenleri, her gün, sabır ve maha- retlerinin eseri olan yeni rahatlık va- sıtalariyle zenginleşiyordu. Kadın, o- turdukları yerin etrafını çevirmek ü- zere sazlardan bir çit ördü ve erkek bunu sarmaşık dallariyle sım sıkı bir- leştirdi. Tayyareden sökülmüş olan pilot sandalyesi, masa haline getirilmiş âlet sandığı, şimdiden evin eşyasını teşkil ediyordu. Yalnız cephane ve silâh san- dığını Vidal kapalı olarak daha uzakta bir yerde tutuyordu, Esasen kendisi karabi ı hiç elinden bırakmıyor - du. Gece onu yatağının yaprakları ü- zerine ve kadının bulunduğu tarafın aksi istikamete el yordamına koyu - yordu. Gündüzleri, tüfeği kayışından omuzuna geçiriyor ve ancak bütün vü- cudunu serbest kal icabed Bu muhasip, hesaplarda mal sahibi yahudiyi hapishaneye gönderecek sah- tekârlıklar bulmakta güçlük çekme - mektedir. Üstelik, haziran iptidasında, ya- hudi olsun olmasın bütün mü- esseseler yahudi işçi ve memurlarını ayın 27 sine kadar çıkarmıya davet e- dilmiştir. Bu esnada diğer kararname- (Sonu 9 uncu sayfada) laşmak ihtimalini önlemişti. Gündüz- leri, uzaklardan antilop veya zürafa- ların zararsız geçişlerinden başka tehlikeli hayvan görmemişti. Karan- lık basınca, sürtünmeleri, haykırma- ları, kökremeleri, gizli mevcudiyetle- rini haber vermesi, indiği akşamdan- beri, yırtıcı hayvanların buralardan kaçmış olduklarına hükmederdi. Vidal, her sabah kuşlar veya tavşan- lar üzerine avlanmak maksadiyle ateş etmesinin de onları bir mikdar kor - kuttuğunu ve kendi civarından uzak - laştırdığını tahmin ediyordu. Karabinası elinde olarak, sazları kı- rarak yavaş yavaş açmış olduğu yol- dan, suya doğru gidiyordu. Kadım, ip merdivenden bir kaç adım ötede, ağacın altında akşam yemeğine nezaret ediyordu. Vidal o sabah yavru bir toy kuşu vurmuştu. Bir çelik tel üzerine asılmış olan kuş ocağın ate - bir işle uğraşırken gçıkarıyordu. Bu takdirde silâhı, çok yakınına ve gözü önüne koymayı ihmal etmiyordu, eai Hava hâlâ çok sıcak olmasına rağ- men, Vidal, lâstik leğen içinde su ge- tirmek üzere su birikintisine gitmeye karar verdi. Akşam karanlığı basar basmaz o tarafta saz ve dal kırılmala- rının fazlalaştığını farketmişti. Bu i- tibarla büyük yırtıcı hayvanların gel- mesinden önce davranmak lâzımdı. O zamana kadar bu tedbirli hareket sa- yordu. yesinde tehlikeli bir tesadüfle karşı - şinde piş i lanmak üzereydi. Kızarmış etin cazip kokusu sakin ha - vanın içinde uzaklara kadar yayılıyor- du. Vidal, her zamanki gibi etrafını gö- zetliyerek, su başına geldi. Sık sık ar- dında bir tehlike ölup olmadığını an - lamak için başını geri çeviriyordu. Bugün her şey sakindi, Esasen o kadar ihtiyatla gelmişti ki sazların tepesinde cıvıldaşan mini mi- ni kuşlar bile ondan ürküp havalan - mamışlardı. Hareketini kabil olduğu kadar ses- siz yapmaya itina ederek, kabını dol- szluğm şartları maka- lesinde dile biraz itina etmek lüzu- munu neden hissetmediniz?,, diye - cek olurlarsa haksızlık etmiş olmaz- lar, Lâkin hakikat büsbütün başka- dır: Yazılarımı tertip ve tashih eden kendim olsaydım “Dudaklarında ha- zin tebessüm tersim etmeden,, sözle- rini “Dudaklarda hazin bir tebessüm teressüm etmeden”, “Fiyatı yüksel- temiyeceğini” sözlerini “Fiyatı yük- seltilemiyeceğini” , “Varlık ve ge - nişlik” sözlerini ise “darlık ve geniş- lik” şeklinde dizer, ve yanlış dizil - mişlerse doğruya irca ederim, İmdi, bu başka ve acaip bir bahis- tir ki pek eşelemiye gelmez: Tertip ve tashih y a- zalıp çoğalacak, fakat devam edip gidecektir, Lisanımızı en kıymetli servetimiz olarak müdafaa ile iktifa edelim : Dilde titizlik, titizliklerin en meşru- udür. — N. Baydar lışları — durmak için suya eğildi., Bu civarın tehlikeli sakinlerini — uyandırmakta mâna yoktu... Ansızın bir nevi baş dönmesi kol - larını uyuşturur. gibi oldu. Hiç bir şüpheli gürültü işitmemişti, Etrafın - da hiç bir şey kımıldamamıştı. Suyun sathında bile en küçük bir kırışık gö - rünmemişti. Fakat Vidal görmüştü... Orman altının kurşuni yeşiline bo- yanmış olarak bir panterin kocaman ve bıyıklı kafasını görmüştü. Hayvan, orada, sağında on metre ka- dar mesafede kendisinden suyun bir kolunun ayırdığı bir yerde duruyor - du., Vidal yaklaştığı zaman her halde hayvan su içmekle meşguldü. Çömel- miş, iki kocaman pençesi suyun için- de, başı bir tehlike hissetmiş gibi ha- reketsizleşmiş, boynunun çifte siyah halkasını göstererek, kımıldamadan, âdeta taş kesilmiş gibi kendisine bakı- yor. Mühendis başını hayvana çevirmi - yor. En küçük bir harekette bulun- n_mktan çekiniyor. Fakat göz bebekle- rini yana kaydırarak canavarı gözeti- yor. Bir müddet böyle geçiyor... Biraz evel, kenarlarından tutarak lâstik kabı doldurmak için Vidal kara- binasını yere bırakmıştır. Panter bir- _denbire üzerine atılacak olursa, silâ -< hanı yerden alıp omuzlamak ve ateş et- mek için vakıt bulabilecek midir?,, : (Sonu var) Ca L