—1 A2 » TERŞ TC 9-9-19İ Mahkeme Röportajları 3 BÖYLESİNİ GÖRDÜNÜZ MÜ? Kolleksiyon meraklısı hırsız ”Herkes kuş, pul toplar ben de saat kordonu,,diyor Saatçi, başına gelen garip vakanın şaşkınlığını hâlâ muhafaza ediyordu. Bir, öte yanda oturan zayıf delikanlı- ya bir, ifadelerini verdikten sonra bir yanda dizilen şahitlere baktı. Sonra hâkime döndü: — Yüzü yabancı gelmiyordu zaten bana, dedi, bir kere daha gelmişti de ya saatine cam taktırmıştı, yahut da sildirmiş miydi ne? Ama, saat kendi- sinin mi idi, yoksa bizim kordonlara benzer bir macerası mı vardı? Bu ci- heti bilmem, Vebali günahı kendi boynuna, O gün dükkânımda yalnızdım. Bu zat içeri girdi. Her müşteriye yaptı- ğımn gibi kendisini de ağır aziz kar- şıladım: — Buyursunlar efendim, dedim, bir emirleri mi var? O da ağır bir müşteri haliyle: — Bana, dedi, şöyle iyice bir kor- don lâzım. — Cep saati için mi olsun? diye sor- dum. Başını salladı. — Hayır, dedi, kol saati için.. Ben bundan bir şey anlamadım. Kol saati için kordon alınmaz bir kayış yahut şu yeni çıkma kromlu zencir- lerden takılır. Kendisine bunu anlat- tım. — Eh zararı yok canım, dedi, han- gisi olursa olsun. Bir şey veriver de.. Ben de önümdeki vitrini açtım. Daha ne alacağını bile pek bilmiyen müşterime bir takım saat bilezikleri gösterdim. O da eliyle muayene edi- yor kimine: : — Bu pek fena değil, kimine de: — İyi ama kibar değil, biraz ka- lınca, diyordu. Yalnız bir şey gözüme çarptı. Müş- teri sağ eliyle benim gösterdiğim ka- yışlara zencirlere bakarken, sol eliy- le de arkada, ön vitrindeki asılır kor- donları karıştırıyor, ikişer üçer çîv?- lerinden sökerek pantalonunun cebi- ne akıtıyordu. Fakat beri yandan ge- ne: — Ama insaf canım, bu pahalı de- ğil mi ya? diye pazarlığı ihmal etmi- yordu. 'Tam bu sırada, allahtan olacak, iki müşteri daha geldi dükkânıma.. Müş- teriler girince, zaten avuç içi kadar dükkân doldu, beriki de kordonları boşaltmaktan vaz geçti. Ceb.ine koy- duğu ile iktifa etti. Müşterilerin ya- nında: — Efendi o cebine koyduğun k?r- donları çıkarıver, dedim, birdenbire afalladı: — Ne kordonları, dedi, benim ce- bimdeki kordonlardan sana ne? ğ Ben hiç sesimi çıkarmadım. Polis noktası dükkânıma üç beş adım uzak- taydı, müşterilerden biri.ne. ri_cî et- tim polis çağırdı. Polis içeri girince ben, elimi kordonlarımı cebine yer - leştiren müşterimin cebine ıoktı.ı_ın. Avuçla çıkardım ve oradakilere gös- terdim. Bu zatta bet beniz balmumu- na döndü. Kem küm etti. Yalnız: — Ben kordon koleksiyonu yapa - rım, Her çeşit saat kordonuna me- raklıyım. Evimde birkaç yüz tane var. Köstekliler, kösteksizler ve sai- re... Bunları da İstanbul'dan bir ku- yumcudan satın aldım, çalmadım. Dediğini hatırlıyorum. Ama, iş o kadar apaşikârdı ki inkâra imkân yoktu, çivilerinden çıkarılan kordon- ların yerleri boş duruyordu ve boş çivi adedince müşterimin — cebinden kordon çıktı. Sonra hep eş idiler. Bay Polis zabıt tuttu. Orada hâdise- ye şahit olan bu zatlar da gördükle- rini anlattılar. Hâdise bundan ibaret- tir, dedi. Müdafaa sırası gelince, ağır müşte- ri ağır ağır ayağa kalktı: — Efendim, dedi, muhterem saat- çi arkadaşım gayet doğru — söyledi. Ben cidden kordon koleksiyonu me- raklısıyım. Tuhaf, herkesin bir mera- kı vardır. Kimi kuş, besler, kimi pul toplar, ben de saat kordonu.. O gün, hiç bir hakları olmadığı halde benim ceblerimi karıştırarak çıkardıkları o kordonlar haddi zatında antika kıy- metini haiz ve benim koleksiyonuma dahildirler. Beraatime karar verme - nizi, ve cebimden alınan kordonların bana geri verilmesini istirham eyle - rTim. Gayet tumturaklı bir ifade ile be- raatini istiyen kibar müşteri, daha u- zun uzadıya konuştu; fakat ne çare ki tutulan zabıt varakası hâdiseyi, in- kâra mahal bırakmıyacak kadar açık- ça, tesbit ediyordu. Jandarma, hâkimin hükmünü yeri- ne getirirken beriki hâlâ: — Fakat benim koleksiyonum ek- sik kaldı, diyordu. BİBLİYOĞRAFYA Artırma ve eksiltme kanunu şerh ve izahları Artırma, eksiltme ve ihale kanunu- nun şerh ve izahları adında yeni bir eser çıktı. Kiymetli maliyecilerimiz- den «eski kanunlar müdürü ve halen İstanbul irat ve servet vergileri mü- dürü bulunan Mümtaz Tarhan'ın de- rin bir tetkik ve itinalı bir tertip ile vücude getirdiği bu mali eser mühim bir ihtiyaca cevap vermektedir. Uğnumi büdeceli bütün — daireleri, mülhak büdceleri, belediye ve idarei hususiyeleri ve diğer resmi daireleri yakından alâkadar eden alım ve sa- tım işlerine ait kanunun tatbikinde rastlanabilecek bilümum müşkülleri bertaraf edecek kıymette olan bu e- serde bilhassa nazarı dikkati celbe- den bir hususiyet de; kanunun mad- delerine göre izahlar yapılırken © maddenin tatbikinde duçarı tereddüt olunupta bir emir veya bir mütalea- Bütün Avrupa polisinin aradığı iki hırsız kız Sabahın saat ikisinde Paris'in bü- yük otellerinden birinde, kapıcı kori- dorlarda dolaşırken, bir kapının önün- de iki hayalet görmüş. Kendilerine doğru kapıcının yaklaştığını farkedin- ce bunlar da bir hareket olmuş ve dö- şemenin üzerine tok bir sesle bir şey düşmüştür. Kapıcı eğilerek yere dü- şeni almış: Koca bir golf bastonu. Derhal bu kaybolan hayaletlerin ar- kasına düşmüş. Bu iki gölgeyi, odalar- dan birisine daha girmeden evel ya - kalamıştır. Bunlar, siyah pijamalı biri esmer, öteki kumral iki genç kadın- mış, — Bu saatte niçin buralarda dolaşı- yordunuz? Diye sormuş. Onlar da: — Koridorlarda geziniyorduk. Da - ha bugün öğleden sonra Londra'dan geldik te... Polise haber verilmiş. Üzerleri âraş- tırılmış, eşyaları karıştırılmış, eşyala- rının arasından bir çok pasaportlar çıkmıştır. İşin asıl garip tarafı her bi- rinde diğerinin yirmiden fazla fotoğ- rafı çıkmıştır. Pasaportlarında Ber - lin, Viyana, Londra, Nevyork gibi şe- hirlerin vizeleri mevcutmuş. Her pa - saportta ayrı hüviyetler yaztiıı imiş. Esmer kadın pasaportlarından biri- sini göstererek: — Ben bunu Londra'dan on beş li- raya satın aldım. Demiş. — Ya golf sopası ne oluyor? Diye sordukları zaman da:; — Ne olacak, ayol, golf oynuyoruz. Diye cevap vermiştir. Golf bastonu tetkik edilmiş. Meğer bunun ucunda her türlü kilidi açabi - lecek tertibatta anahtariar varmış! Bundan başka bavullarının içinde, Av- rupanın bütün büyük otellerinin anah- tarları bulunuyormuş? — Ya bunlar ne oiuyor? Diye sorunca, bu sefer kumral ka - dın gülerek: — Bunları, demiş, otutduğumuz o- tellerin hatırası olarak muhafaza edi- yoruz. Kendileri polis komiserliğine davet edilmiş. K lın Morgan adında bir çek, öbürünün de Marl adımıda yenl İr- landalı bir kadın olduğu tesbit edil - miştir, Bu iki genç kadını bir çok Avrupa polisi aramakta imiş. Çünkü büyük şe- hirlerde soymadıkları büyük otel kal- mamış! miş Şürayı Devlet ve Divanı Muha- sebat kararlarının bulunmasını ve derhal anlaşılmasını mümkün kılacak şekilde ayrılmış matlaplarla o mad- de hizasında gösterilmiş dır. Bir Türkiye seyahatinden intibalar RADYO Bu makalenin muharriri bir çok memleketler dolaşmış, büyük sahaları tanımış ve bir çok ülkelerin hususi - yetleri hakkında fikir edinmiştir. Bü- tün bu memleketlerde bir yabancıyı ilgilendirecek, teshir edecek bir takım gevezelikler, harikalar vardır. Fakat bunların içinde en hayret vereni, en teshir edeni, hiç şüphesiz, Türkiye'- dir. Eski türk imparatorluğunun harp- ler ve harp sonundaki muahedelerle parçalanan memleketlerinden geriye kalanı elân büyüktür ve burada dün- yanın her memleketine benzer taraf- lar mevcuttur. Burada, vakıa, buzlu sahalar ve çöller yoksa da bunlara ya- kın yerler bulunur ve ondan başka her türlü iklime tesadüf olunur. Türkiye'de büyük dağlar, büyük yaylalar, korkunç geçit ve boğazlar, büyük nehirler ve 78 mil uzunluğun- daki Van gölü başta gelmek üzere tuz- lu ve tuzsuz göller vardır. Bir takım çağlıyanlar, şiımalde geniş ormanlar, cenupta büyük otlaklar mevcüuttur. Ararat dağının üzerinde volkanlar da vardır. Vakıa bunlar şimdi indifa halinde değillerdir; takat coğratya bakımından bunlar tamamiyle gerniç yanardağlardır ve karşıdan hemen in- difaa başlayabilirler hissi verirler. Türkiye'de bir kısmı içleri dolmuş göllerden ibaret olmak üzere bir çok yaylalar bulunur ve bu yaylalar 1 ur- kiye arazisinin bir nevi hususiyetini teşkil eder. Memleketin ekseri kısmı 5.000 ka- demden fazla irtifadadır. Büyük bir kısmın da irtifar 6.000 kademi aşar. Bir kimsenin bu büyük dağlar, keçi yolları, uçurumlar arasında bir iki hafta kadar seyahat etmesi, bilgisini arttırır. Bereket versin ki ecdatlarının keçi olmasına ihtimal verilebilecek at- lar bu uçurumlar, yarlar, tehlikeli yol- larda ayakları kaymadan kolaylıkla seyahat edebilir. Şurada burada bir takım bataklıkla- ra da rastgelinir ki bunlar, leylekierin cenneti sayılabilir. Bu memleketin halkı da yabancılara gösterdikleri nezaket ve misafirper - verlik artık darbrmesel haline gelmiş olan güzel ve sağlam, neşeli, gayretli hir ırktır. Bımlara hiç timca tanhaldir diyemez. Tenbelleri görmek için şe- hirlere gitmek lâzım gelir. Bütün memleket tarihin eski zaman- larına, hattâ tarihten önceye ait bir çok eski eserlerle doludur. Bütün hayatında prehistorik hiç bir silâh bulmamış olan bu makalenin mu- harriri, tetkiklerinin ilk üç haftasın- da pek eski bir silâh ile neolitik dev- re ait büyük bir baltta başı — bulmuş- tur, Burası eski tevrat hikâyelerinin geçtiği memlekettir; burada elân Nuh'a mukaddes bir adam nazariyle Bundan başka alırm satım kanuniy- le alâkalı diğer bütün mevzuat, ka- nun, nizamname, talimatname ve sai- re gibi hükümlerin toplanması, güzel ve anlaşılması kolay bir üslüp ile bunların izah edilmiş olması esere hususi bir kıymet vermektedir. Ankara caddesinde üniversite ki- tepeviyle Ankara Akba kitapevinde sa tılan bu kitabı bütün alkadarlara tav- siye ederken kitabın müellifini mali kütüphanemize ilâve ettiği bu kıy- ya bağlanmış olan hâdiselere ait hü- kümlerin ve o mevzuda ittihaz edil- metli eserden dolayı tebrik eyleriz. bakılır. Nuh'un gemisi Ararat üzeri- ne değil, Cudi dağına oturmuştu. Bu- rası elân mukaddes bir yer sayılır. Fa- kat bir bıçak sırtı kadar ince olan bu yere o kos koca gemi nasıl oturmuş- tu, bunu benim hayalim alamamıştır. Burada harpleriyle, muhasaralariy- le meşhur, dağ yamaçlarına kurulmuş, kimisi 3.000 senelik, kimisi bilinmiye cek kadar eski bir çok şehirler vardır. 'Gerçekten Türkiye yaşanacak bir memlekettir. Güzel Mardin şehrinde yüz yaşını aşmış olanların sayısı 200 - Türkiye'de petrol bulunabilecek mi ? Yazan E. H. Kaniğham Kraig The Petroleum Times'ten den fazladır. Şirnak şehrinde 130 ya- şında bir ihtiyar kadını ziyaret ettim. Bu kadın, biraz zayıfça olmakla bera- ber, elân, güzelliğini muhafaza ediyor. 124 yaşında bulunan kocası, hâlâ, Şirnak'ın yokuşlu sokaklarından inip çıkarak camiye devam edebilmekte - dir. Burada iki tane daha 120 lik var- dı. Bir üçüncü de vardı ki onu cami- de ibadette olduğu için göremedim, Arkeologlar Türkiye'yi gayet iyi bi- lirler. Onların orada yapacak bir çok degerli işleri vardır. Fakat ingilizler- den kaç kişi burayı hakkiyle tanır? Bir çokları, ihtimal ki, Istanbul'u İz- mir'i ve Karadeniz İimanlarını tanır- lar. Bir kısmı da kibir duyarak Geli- bolu'yu tanımışlardır. Fakat bu tari- hin ve mazinin güzel ve sihirli mem- leketini hakkiyle tanıyanlar pek az - dır. Ankara : Öğle Neşri Ş e FARaL 14.30 Karışık neşriyatı — 14.50 Plâkla türk musikit halk şarkıları — 15.15 Ajans haberler ş Neşnyatx z 18.30 Karışık neşriyatı — 19.15 Türk musikisi ve şarkıları (Hikmet Rıza) — 20.00 Saat â ve arapça neşriyat — 20.15 İnce saz —İ Güç doğum ve neticeleri Doktor Muzi Sezer (Doğum ve kadın hastalıkları © hassısı). — 21.15 Stüdyo salon orkesti 1 - Borodine: Gavatine de Kontshakd 2 - Lehar: Zigenmerliebe. 3 - Löen J Herz und Hand Fürs Vaterland. 4 - kiewicz- Tausend und eine Nacht — Ajans haberleri ve hava raporu — 22.15 rınki program ve son. İstanbul : Öğle Neşriyatı : ,, 1 rürkmül Si (Plâk) — 12.50 Havadis — 13.05 musikisi (Plâk) — 13.30 - 14 Muhtelif | neşriyatı. Akşam Neşriyatı * 18.30 Dans mi kisi (Plâk) — 19.00 Konferans: Selim rı Tarcan (Tarla sıçanı) — 19.30 Dans sikisi (Plâk) — 19.55 Borsa haberlef 20.00 Saat ayarı: Grenviç rasatanesil! naklen: Vedia Rıza ve arkadaşları tarâ dan türk musikisi ve halk şarkıları — & Hava raporu — 20,43 Ömer Rıza Dof tarafından arapça söylev — 21.00 Saat rı: Örkestra: 1 - Veber: Roben dö bi 2 - Andran- La maskot. 3 - Şopen: Polofi — 21.30 Saz eserleri: Refik Şemsettifi arkadaşları — 22.10 Amatör mandolin | kestrası: Dömarini idaresinde — 22.50 Ajans haberleri, ertesi günün programi Şimdi memleket o kadar büyük bir | ** #Yt Son. sürat ve enerjiyle modernleştirilmek Avrupa tedir ki pek kısa bir da bütün çehresi değişmektedir. OPERA VE OPERETLER: 12 Hi Demiryolları, dağları, — bogazları, burg — 18 Frankfurt — 21 Milano — 2 yaylaları aşmakta, on sene önce bir tek evie bir tek ağaç görülmiyen yerler- de modern kasabalar kurulmaktadır, Bunların inşasında bir takım maksat- lar vardır: Meselâ birisi bakır made- ni, birisi krom madeni istihsal merke- zidir ; birisi çelik fabrkasının, bir baş- kası mühimmat fabrikasının yanı ba- şındadır. F Türkiye, tarih şafağının ilk söktü - ğü günlere kadar uzanan parlak bir maziye maliktir. Aynı zamanda par - lak bir istikbale de namzet olduğu gö- rülüyor. Burada muharririn temas etmesi lâ- zımgelen bir mevzu daha vardır: Tür- kiye'de petrol damarları var mıdır? Yer yüzüne bir çok petrol veren Bah- reyn adası, İran ve Irak'ta görülen petrol damarının sonu Toros dağların- da mıdır? Versay sulh konferansı, türkleri petrol & dan mah »- Hamburg. j ORKESTRA KONSERLERİ VE Sİ FONIİK KONSERLER: 12 Sarbruf 15.25 Hamburg — 15.45 London - Recyâ — 19 Münih — 20.10 Kopenhag — 2i Droytviç — 20.30 Paris - P. T. T., Tul Pirete — 21 Roma — 21.15 Stokholm — :İarşova — 23 Doyçlandzender — 24 Frî O! ürt. ODA MUSİKİSİ: 17 Paris — 18 K ya — 20 Monte Ceneri — 20.,25 Prag. SOLO KONSERLERİ- 14.30 Stokli — 17.15 Milano — 17.30 Doyçlandzendi 18.10 Varşova — 22.20 Doyçlandzendef| 22.30 Prag. NEFESLİ SAZLAR (Marş v. s.): © Königsberg — 19 Laypzig — 21.30 Könl berg, Laypziz. ORG KONSERLERİ VE KOROLÂ 11.50 Droytviç — 18.20 Königsberg —| Prag. J HAFİF MÜZİK: 6.10 Hamburg — Kolonya — Y10 K Münih — 9.30 Berlin — 10.30 Hamburi 12 Kolonya — 13.15 Münih — 14 tasyonları — 14.10 Kolonya — 14.15 lin — 16 Ştutgart — 17.30 Hamburg, nigsberg — 18 Berlin — 18.20 Laypzi 19 Hamburg, Kolonya, Ştutgart — | l peşte — 21.30 rum etmefe muvaffak olmne mud. Hükümetin bu hususları tetkik 6t - mek için kurduğu müessese büyük bir gayretle çalışmalarına devam ediyor. Burada mahdut, fakat liyakat ve eh- liyetleri itibariyle en modern petrol kumpanyalarında çalışanlarla kıyasla- nabilecek bir tetkik heyeti vardır. Petrolojik, Palaeontolojik daireleri de kurulmuş ve kadrosuna liyakatli a- damlar alınmıştır. Memlekette petrol aramak maksadiyle faaliyette bulunan mütehassıslardan mürekkep bir komi- te de vardır. Her ne kadar şimdiye kadar petrol bulmak hususunda büyük bir muvaf - fakiyet gösterilmiş değilse de fakat ilk araştırmalar tamamlanmış ve tet- kikler sürekli. bir surette devam et - mekte bulunmuştur. Bu tetkikler neti- cesinde her gün yeni yeni malümat e- dinil imkân veri! Türkiye, kendi kaynaklarını kendi- si ve kendi milleti için inkişaf ettir- mek azmindedir. Yukarıda sorulacak suale henüz ka- GNGN VEREMES LA T YEDY D itadi .| ait bazı hususat hakkında görüş!: lonya — 22.30 Breslav B Stutgart “HALK MUSIKISI: 5- Koniğsper, 11.30 Ştutgart — 21 Beromünster. — Budapeşte (Sigan orkestrası.) DANS MÜZİĞİ 22.30 Laypzig, Lo: «R 1 — 22.40 Königsberg — 23 D viç, Floransa, Lüksemburg, Milano, R: — 23.10 Budapeşte — 23.30 Droytviç. Üniversitenin ihtiyaçları İstanbul, 8 (Telefonla) — Ünivt! te fakülte dekanları Üniversite törü Cemil Bilselin reisliği altı toplanarak doçent, talebe ve tedri ler, ve bütün ihtiyaçları göz önü tutarak bir program hazırlamışla! Fakülte dekanları teşrinievel bi yetine kadar bütün eksiklerini t Iryacaklar ve tedrisat başlamadan aktedilecek olan ikinci içtimada rap! lârını Rektöre vereceklerdir. A h 1 R ti cevap v g Bu hususta Lord Oxsford ile Ask! in zamanla itibarı artmış olan meşli sözlerini söylemek doğru olur: “Bi leyin, görürsünüz.” vize küpeleri, ve fotoğrafiler vardı ki bunlar ara - sında yalnız Şövaliye'nin müphem fonlu gençlik makül ve cesursunuz.. Evet, siz hem korkak, hen'ı ı cesursunuz. Tehlikeden korkuyor, fakat yaşamak i- tti .. DA Ş L A ee desini gösteriyor: İyileş süniçü Üzerindeki çinkâri lâmbalarla iki gö Talaaza tdN ŞA ?er eki çinkâri lâmbalarla iki pencere arasını — tı"lık ve ı.ıtınplı: ;ill"z ':'ı OğM. AyNoşoc süsliyen Bul yapısı bir konsolu araştırdı. Burada çııııkı; ıyıleçînc Hati ):mki inn.n Va iyileşir? mat fanuslar, abajurlar, yaldızlı bronzla bezenmiş ğ — Kati ve derin surette istenilirse, bizde istiyen- 45 TAzeel Ti e ÇK AA b’;:'“"’ İzzetörokiarlene balrrlen Y rin A7 ; ler höcrelerimiz olursa, istiyen şuürumuz olursa ilk Yazan: ANATOLFRANS — Çeviren: NASUHİ BAYDAR Te Vi İRİ K slan e Si : n SA a Pa: u porse ik, cildleri sökülmüş kitaplar, baharda yeşilleşmek _';“Y:'_:_"““ söz dinlemez, — — çten çirkin değil; hattâ güzel bir başı var; — rm saat dörtte elbisemi provaya g lüzimi Böt- — didik didik olmuş notalar, kırık iki yelpaze, bir üt mebzul ve tam iradesiyle istenilirse... fakat bu başın ifadesi hoşuma gitmiyor. Nasıl olu- — bat bir şey varsa o da madam Roymon'un kolların — ve kartpostal büyüklüğünde bir yığın resim istirahat — Â XVI yor da madam Kolber benden otuz iki frank İıü- nasıl takılacağımı bil : idir. Aman ne hd" S- — halinde idi. Felisi, bunlar arasında Bazan'lı Sezar li yor? On dört, üç daha on yedi, dokuz daha yirmi al- cak! Solırd::;yi bir hekimı ııocl:ıı' Fakat bazan da insani kıyafetindeki ikinci Şövaliye'yi keşfetti. Sonuncusu İ e v K irmi altı frank borcum var. — serseme döndürmekten anıyor. -burada değildi. Bunun nereye sokul,; olacağ İ , Felisi adığından yatağında bir t edoı' Oııı. topu _lOPll Li ği yi muş olacağını j oJZ“;“Fy.::ı ;y“îm v ş organlarını fırlatıp a- “Ömrümüz, nasıl istersek öyle olur.” Aman ne sı - Aklına birdenbire Şövaliye geldi ve onun tesir h'ey_huîie düşündü. Kutıılırı,. k'upiları. saksı - gizle- | ;;yqı-du_ Üyk l ĞK Ka l öaki S we nit vankk od dıvarlarından sızdığını yîalen ve nota çelmıecolenm boş yere. nrndı:_ Y_e L Tağın perde aralıklarımdan, rakseden tozlarla dolu — Çevik belinin bir hareketi ile arkası üstü döndü ve — hissetti. Zanetti ki kandilin ışığı bunula kararmış-' Pöylece arayıp dürürken resim de hayalinde büyü- b ilk hüzmelerini odanın içine dikmesi ile birlikte ge- - çıplak kolları, rakik ve taze bir. vücuda sanlireksr y0 GĞ L G Crveta, fakat gesalasdırıcı î:ılı'ı ':M'l: p hb"unl l ti.bulluyor, müs - ,»4 lebileceğini hissediyordu. Porselenden teni îç%mıle na boşlukta biribirine kavuşmak üzere açıldı. ; İze yösdi. Dü sozjlmöz şeyin: ölüye: dit fotoğrafiler: ıi'ı:l bı:;ıa:' lnkm' a dıp on.kı a ıbay eğıyordu Feli- K hararetli yüreği ışıldayan gece kandili ona mistik — Rober gideli bir asır olmuş sanıyorum. Beni yal- — 4.7, geldiği bir şimşek gibi zihninden geçti. Odasın- ıun:'ln e İnT lç::u;’“îj ERAREL .l?ı aa we lâubali bir arkadaş oluyordu. Felisi gözlerini aç- — nız bırakmakla ayıp etti. O yokken sıkılıyorum. j da hiç bir r mini muhaf, tmemişti. Fakat apar- aa YA uğunu hissediyordu. Araş- d ĞAA tı ve teskin eden bu beyaz süt gibi aydınlığı bir naza- riyle içti. Sonra, gözlerini tekrar kapayıp uykusuzlu- ğun şamatalı sıkıntısına gene avdet etti. Zaman za- ğgini, fa- Ve, yatağında dertop, sarmaş dolaş imiş kendini zorlaya zorlaya o vaziyetlerini düş t da henüz yırtıp atmamış olduğu bir kaç tane du, Ona şöyle hitap ediyordu: Benim koğlm. Benlür nni iğidi kurtuma vardı. Dikkatle hesap ederek üç resmin daha mevcut olması lâzımgeleceğini düşündü: Birincisi Şövaliye çok gençken alınmış, fonu müphem bir resim; diğeri tırmalarından vaz geçip giderek başını yastığın ara- sına gizlemeği düşünürken aynalı dolab da fotoğraflar sakladığı hatırına geldi. Tekrar ce- lendi. Uy kta olan d Nantöy'ün öda- sına yavaşça girerek, sessiz adımlarla aynalı dola- kat tesirinden de bir türlü kurtulamadığı bir cümlesi Ve h düşünceleri zihninde yorucu maneje - güler yüzlü ve lâubali, iskemleye ters oturmuş va- — , | Üses. ee eRiDe - * ». V l İ d k d geliyordu: “Ömrümüz, nasıl istersek öyle olur.” Ve — ». g, ordu: ziyette; üçüncüsü de Bazan'lı don Sezar kılığında... BO TALE D A Di BCT AĞA aN a Risi0i Bi CA zihni, mütemadiyen evirip çevirdiği dört beş düşün- ce ile yoruluyordu. — Yarın gidip madam Poyomon'da elbisemi pro- va ettirmem lâzım. Dün, Fajet'le beraber, Jan Per- ren'in locasına girdim. Giyiniyor ve sanki birer gu- — “Ömrümüz, nasıl istersek öyle olur. Ömrümüz nasıl istersek öyle olur. Ömrümüz....” On dört, üç daha on yedi, dokuz daha yirmi altı Jan Perren'in A, () #zlei, Bunları ortadan kald ikta acele fırladı, bir mum yaktı ve, terliklerini şıkırdatarak, sırtında gömleği ile, salonda, üzerinde bir palmi tı, ve bir iskemle üzerine çıkarak, mukavvalarla do- lu en üst gözü karıştırmağa başladı. İkinci impara - uzun, ve sim siyah kıllarla dolu erkek bacakl hsus gösterdiğini farkettim. Jan Perren'in ka - duran pel: l ya kadar giti, örtüyü kaldırdı, — çekmeyi karıştırdı. Çekmede fişler, bobeşler, kana- torluk dan kalma ve yirmi yıldan beri de bir defa açılmamış bir albümü eline geçirdi, Yığın — yur vesilesi imiş gibi kıllı bacaklarını gösteriyordu. — dmlara para verdiği hikâyesi acaba doğru mu? Ya- pelerden kopmuş bir kaç tahta parçası, billurdan a- (Sonu var) — d UA Kat SER N d d lk a ĞÜ üü Haai *i ü HL adai eli Ve Sit İA d 5e e M AAA l K L gel mila a LH İN A