6 Eylül 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6-9.1938 E L HAYAT v SA SAT ) Alacağınız Demek ki evlenmiye karar verdi- niz, delikanlı... Pek iyi ediyor: kızın kilosu rüp giden zayıflık modası erkekler- den bazılarının da i aldatıyor. Artık yaşmız da yirmi beşi geçti. Ne adar geçtiğini söylemiyorum, kız- lar duyarlarsa size ne diyeceklerini bilirsiniz. Şimdi işiniz kendinize mü- nasip bir kız bulmıya kalıyor. Fakat siz onu ararken, sizi evlen- mekten vaz geçirmek istiyenler de bulunur. Onlara kulak asmayınız. Bekârlık sultanlıktır, derlerse inan- mayınız. Öyle olsaydı vaktiyle sul- tanların kendileri yüz kadın almaz- lardı. Zaten sultanlarm ve sultanlı- ğın pabucu dama atıldıktan sonra artık /o sözün de yeri yoktur. | Bilirim, siz felsefe kitapları oku- mMayı seversiniz. O kitaplarda evlen- mek aleyhinde sözlere belki tesadüf etmişsinizdir. Diyojen'in kitabı yok- sa da onun sözünü başkaları tekrar ederler: Bekâr adam pupayelken giden gemiye benzermış de evlenin- ce demir atmış gemı gibi yerinden kımıldıy yınız, Di- yojen, içinde oturduğu küpe girmi- ye razı olacak kız bul ola- Tüy gibi narin kızları göre göre deli- kanlılardan bazıları güzelliği — za- yıflıkta buluyorlar. Zevk ve renk işlerinde münakaşa olmaz, derlerse de kadının güzelli- ğini zayıflığında bulan erkeğin zev— kine hürmet edilemez, Çünkü bu türlü zevk aileye felâket hazırlıyor demektir. Tabiat kadmı erkekten daha yağ- h olarak yaratmıştır. Tabiatin — bu kaidesine karşı gitmek kadınm ken- disi için, doğuracağı çocuklar için, hastalığa yol açar. Bir kadımnın sağ- lam vücutlu olması, çocuğunu kar- nındeyken iyi büyütmüş, sonra da ona iyi süt verebilmesi için vücudün- de, ihtiyat haznesi gibi, biraz yağla- rı bulunması, yani yuvarlacık olma- sı lâzımdır... Kızları kocaya verirken tartmak, gerçi, âdet değildir, siz eşinizin ve ondan doğacak çocuklarınızın sağ- lım olmasını isterseniz, kendisiyle l ğınız kıza boyunu ve ki- cak... Sokrat'ın evlilik aleyhinde sö- zü de karısının pek huysuz olmasın- dan... Firagur'un karısı güzel huylu ve üst üste çocuk doğurmayı kendi- sine bir zevk yaptığı için kocası da evlilikten daima hoşnutluk göster- miş... Kınt'n gelınce onun bekârlığı, , şüphesiz, bir kadi- nın yüzüne bakamıyacak — kadar mahçup olmasından. Ders verirken karşısında bir kadın bulunursa ke- keliyen adam... yük bir romancı kökünden faslet- miştir: Emil Zola kitaplarının bi- rinde, hayatta yalnız kalmıya ta- hammül edebilen insanlar ancak i- radeleri pek kuvetli olan adamlar- * dır, diye yazar. Öyle adamları da tabiat pek az yetiştirmiştir.. Onun için, insanların en çoğu, hemen hep- si, hayatta yalnız kalmıya taham- mül edemiyeceklerinden evlenirler, Evlenmek iradesi kuvetli adam ola- mıyanlar için, tabii bir ihtiyaçtır... Ondan dolayı sağlık için de evlen- mek lüzumlu, zaruridir. Tabii bir ih- tiyaç üzerine de münakaşa edilemez. Bunu en iyi anlıyan Zola olduğu için onun Feöcondite (isterseniz, buna, be- reketli nesil, diyebilirsiniz) ne kadar güzel olmuştur. Şimdiye kadar oku- madınızsa, evlenmeden önce, onu Mutlâka okumalısınız. Hayatta en büyük saadetin çok çocuklu aileler- de olduğunu en iyi orada görürsü- nüz... ’ Netice bu işi, filozoflar değil, bü- Alacağınız kızı sizin beğenmeniz, sizi de onun beğenmesi, dünyaya kağz ğini kl sağlığı ve güzelliği 3: hirinci şarttır. He- kimler asırlardanberi aimi.cı atmiş- lerdir: Gerçekten sevgi mahsulü ©o- lan çocuklar daima sağlam ve güzel olurlar. Bu zamanda öjenik — yani sağlam çocuk yetiştirmek meselesi- nin ne kadar ehemiyetli tutulduğu- nu bilirsiniz. Doiırîlı çocukların sağlam olmaları için Rarıkoca ara- sında gerçekten sevgi bulunması lü- zumunda bu meseleyle meşgul olan mütehassısların hepsi ittifak eder- ler. Beğeneceğiniz, seveceğiniz kızın sağlam vücutlu olacağına pek çok ihtimal vardır. Fakat bu zamanda loaunu sorunuz: Boyca bir metrenin üstündeki santimetre kadar kilosu olmalı, tabii ortalama hesapla... vi k delikanlılarn hepsi böyle yapsalar kocaya varacak kız- lar da zayıflamak sevdasından elbet- te vazgeçerler. GA. İnönü havacılık şehrinden röportajlar ( Başı 4. üncü sayfada ) B. Anohin'e son bir sual sormak istedim: “— Bugünkü çalışma neticesin- de dünya birinciliklerine namzet olduğumuzu tahmin ediyor musu- nuz? “— Şüphesiz... Fakat plânörle re- kor yapmak havanın müsait imkân- lar vermesi ve saire gibi tabii şart- larla da alâkalı olan bir iştir. Bu şartlar mevcut olduktan sonra re- korlar yapmanız kadar normal bir şey yoktur. Çünkü tayyarecileriniz saatlerce ve hattâ günlerce havada kalacak kadar vücut ve fikir mu- kavemetine sahip insanlardır.” B. Garviş bu vücut ve fikir mu- kavemeti bahsi üzerinde, türk kı- zını da unutmamak lâzımgeldiğini söylüyor: “— Ben burada kızlarla erkekler arasında muvaffakiyet ve yetişme bakımından hiç bir fark görmedim. İkisi de aynı derece müstaitdirler ve verilen vazifeleri hemen hemen aynı başariyle neticelendiriyorlar. Ki, tayyarecilik gibi bir mevzu ü- - zerinde bu beraberliği temin eden- ler, hütün diğer işler ve faaliyetler üzerinde aynı muvaffakiyeti gös- terirler.” B. Anohin'in Türkiye'de bir de çocuğu ştur. İki müteh memleketimize, bilhassa havacıları- mıza çok alışmışlardır. Gençleri- mizin nazikliği ve centilmenliğin- den takdirle bahsediyorlar. Yüzler- ce talebeden hepsinin ismini bili- yorlar ve hiç unutmuyorlar. İnönü kampında iki dost yaban- cı mütehassıstan kanatlı nesil hak- kında güzel sözler ve müsbet fikir- kızların arasında bir salgın gibi sü- ler dinlemek, ayrı bir zevk oluyor. TTUTUUR G Dost Yugoslav millefinin — sayılı bayramı S. M. İkinci Piyer nasıl yetiştiriliyor? Bugun. dost Yugoslav milleti- nin sayılı bir bayramıdır. Filhakika, Yugoslavya kıralı Ma- jeste İkinci Piyer, 1923 senesinde bugün dünyaya gelmişti. Kahraman ve asker kitral birinci Aleksandı'ın asil oğlu, büğün 15 yaşını doldur- maktadır. Müteveffa Babasının genç eralm derslerinde her şeyi öğrenmek için büyük bir alâka göstermekte ve yerinde müşahedeleriyle öğretmen- lerini hayrete düşürmektedir. Genç kıral, bünye itibariyle de süratle inkişaf etmektedir. Şimdi- den, babasından daha uzuün boylu, güzel bir delikanlıdır. Bir süvari zabiti meharetiyle ata binmekte, mük 1 yüzmekte, nişancılıkta tahsil ve terbiyesi için iş ol- duğu preftsip malümdur. Aleks - andr: “— Piyer bütün diğer sınıf arkadaşları gibi çalışmalıdır, de- mişti. Onun lehine olarak hiç bir istisna yapılmamalıdır, çünkü bir gün o da tahta çıkacaktır.,, Majeste kıralın tahsili uhdeleri- ne tevdi edilmiş olan profesörler bu prensipi tamamiyle tatbik et- mişlerdir. Alınan neticeler parlak- tır. Majeste kıral lise beşinci sını- fın imtihanlarını mükemmel bir şekilde ikmal etmiştir. Guvernörü B. Jerevniya Givanoviç, genç kıra- lın hayatı ve çalışmaları hakkında kıymetli malüamt neşretmiştir. Majeste İkinci Piyer, diğer mek- tep talebeleriyle aynı dersleri ta- kip etmiştir. Fakat rüşt yaşı için mahdut bir mühlet bulunması ve kendisini bekliyen yüksek vazife- ler dolayısiyle, tahsili tamamiyle mektep programlarının aynı yolu takip etmemiştir. Birkaç sene zar- fında uhdesine alacağı işlere husu- si bir ehemiyet atfedilmiştir. Majeste İkinci Piyer derslerini Dedinye sarayının geniş ve güzel küçük pavyonunda almaktadır. Ça- lışma saatleri sabah 8.30 dan öğle- ye kadar, ve haftada iki defa, öğle- den sonra 5 den 6.30 a kadardır. Gü- nün diğer saatlerini jimnastik yap- mak, ata binmek, muhtelif sporlar ve ders vazifelerini hazırlamakla geçirir. Genç kıral tahsili hususunda çok ciddi ve şuurlu davranmakta ve bü- *tün vazifelerini itina ile yapmak- tadır. Asla derslerinden geri kal- maz ve daima vaktinde hazır bulu- nur. Bütün sınıfları en iyi notlarla ikmal etmiştir. Bilhassa yaşıyan dillere, tecrübi ilimlere (fizik ve şimi) ve teknik ihtiralara alâka — göstermektedir. Çocukluğundan beri ingilizce ko- nuşmaktadır. Fransız ve alman dil- lerinde de çok terakki etmiştir. Ta- bit yurdunun dilini çok iyi bilmek- te ve hissetmekte, hattâ en nadir tâbirlere bile vakıf bulunmaktadır. Sırp - Hırvat diline çok benziyen bulgarcayı rahatça okumakta ve tâ- tillerini Slovenya'da geçirdiği için slovenceyi >de kâfi derecede bil- mektedir. Bu sene içinde lâtinceyi de öğrenmiye başlamıştır. G enç kıralın makine ve motör- lerin işleme hususiyetlerini temyizde gösterdiği kabiliyet dik- kate çarpmaktadır. Mekanik ihtirâ- larını tekemmül ettirmek için biz- .Zat araştırmalarda bulunmaktan da hoşlanmaktadır. Tecrübi ilimler meharet göstermektedir. El işle- rini de sevmekte ve serbest saatle- rinde saray Aatölyesinc> severek meşgul olmakta, bahçesine bizzat bakmaktadır. Kıral Piyer gevezelikten hoşlan- maz ve sözlerini gerek konuşurken, gerekse yazarken ölçülü olarak kul- lanır. Bütün söyledikleri sarih ve açıktır. Alelâde müşahedelerle ik- tifa etmiyerek daima sebepleri ve izahları arar. Kendisine kasden yanlış hal suretleri veya hatalır me- tamatik problemler gösterildiği za- man, bu hataları derhal tefrik ve tashih eder. Genç kıral hiç mütekebbir değil- dir. Mektebin nizamlarına riayet eder. Tâtillerinde arkadaşlariyle imtiyazlarını olduğu kadar müşte- rek vazifelerini de paylaşır, Profe- sörlerine karşı daima dürüst ve hür- metkâr hareket eder. Tebessümü halim tabiatinin ve cömert kalbi- nin işaretidir. En ziyade hangi manevi vasıfla- ra kıymet verdiği sualine “vazife ve adalet, diye cevap vermiştir. Kendi yaşında bir çocuk için bu ce- vap alelâde değildir ve karakteri- nin hangi istikamette inkişaf ede- ceğine bir delil teşkil eder. Kn—al sabahın saat yedisinde kalkar. 8,30 da derse başla- mıştır. Haftada üç defa jimnastik dersi alır, Saat 12.45 de öğle yemeğini ye- dikten sonra saat 15 e kadar istira- hat eder ve kıraatle meşgul olur. Ondan sonra kıral bedeni temrin- lerle uğraşır, ata biner (haftada iki defa) yaya gezintiler yapar. Saat 16.30 da kıral ailesiyle ye- mek yer. Akşam yemeği saat 19.,30 dadır. Vazifelerini bitirmişse kıral, akşa- mı Majeste ana kıraliçenin yanın- da geçirir. Bu program yazın hafifçe deği- şir: Kıral sabahları erkenden at gezintisi yapar. Kıralın tahsili yugoslav liseleri- nin fen şubesi esasına göre ayar- lanmıştır. Hava şartları müsait oldukça kı- ral derslerini açık havada alır. Kıralın en sevdiği meşgalelerden biri de sokullarla beraber jimnastik temrinleri yapmaktır. Kıralla yaşıt olan ve cemiyetin her sınıfına men- sup on beş kadar genç liseli kıral sarayına gelerek orada bir iki saat kalır, kıralla birlikte jimnastik ya- parlar. Kıralın eğlenceleri: Kardeşleriy- le oyunlar, sarayda verilen konser- ler ve tiyatro temsilleridir. Bazan, çocuklar için küçük piyeslerde biz- zat rol alır. Kıralın bedeni terbiyesini, spor- lara karşı sevgisi çok kolaylaştır- maktadır. Yazlarını kısmen Bled'de, Sloven alplarında kısmen de Yugoslay Ad- riyatiki'nin cenup kıyılarında bu- lunan Miloçer malikânesinde geçi- rir, Orada bütün sporlarla meşgul FAŞT ERE qw Di Makiyaj kıralının ölümü * 'Tabiat her şeyi, bizim görüşleri- $ mize göre, daima mükemmel yarat- maz, Hele insanlar bahis mevzuu o- lunca tabiattaki hatâlar zevk sahip- lerinin gözlerine batmamak kabil değildir. Bunları tâdil ve tashih hakkımız mıdır, değil midir? — Bir göl parçasının kenarına bir rıhtım, bir kaç ağaç, bir küme çiçek yeşleş- tirerek hayallerimizdeki cennetten orada bir köşecik halkediyoruz. Fi- lan yer hava cereyanından mahrum- dur: Bir kanal açıyor, iki yamacı düzeltiyor, sihat kaidelerini burada d hâkim kılıyoruz. Bir stepi ele alıyor; su ve toprak getiriyor, ağaç dikiyor, kışın soğuğunu, yazın sıcağını yeni- yoruz. Holanda denizden kazanıl- mış koca bir memlekettir. Süveyş ve Panama kanalları yok iken, bunla- rın bugun bırlıı—ıne bağlamakta ol- #ÜĞi 4 olur: Yüzer, kürek çeker, balık tu- | dukları da hiç bir tar. Spor yap kendisine gür- | münasebet at ğegıld.l ; büz bir sıhat vermiştir. Bünyesi Tabiatin çehresini keyfimize veya çok canlı ve mukavimdir. Genç kıral milleti tarafından çok sevilmektedir. Geçen sene on dör- düncü yaşı heyecan ve sevgiyle kutlanmıştı. Kendisine bütün ya- kınlarının sempatisini kazandırmış olan şahsi vasıflarından başka kıral Piyer, babası merhum kıral Alek- sandr'dan, yugoslav milletinin sev- gisini tevarüs etmiştir. Bu derin sevgi istikbal hakkında en kati bir teminattır. Genç ve asil yugoslav milletinin genç ve asil kıralına uzun ve me- sut bir ömür dilemekle, Ulus, dost memlekete karşı türk milletinin de- rin teveccühüne terceman olduğu- na kanidir. Dost Yugoslavya kıralı için bugün elçilikte merasim yapılacak Dost ve müttefik Yugoslavya'nın genç kıralı S.M. İkinci Piyer'in do- ğum yıldönümü münasebetiyle bu sa- bah saat 10 da fransız sefaretanesi ki- ihtiyacımıza göre değiştiriyoruz. Ya : insanlar ? Zayıf, hastalıklı bir çocuğu ele a- hıyor, illetini keşfediyor, sihatli bir delikanlı haline getiriyoruz. Çarpık bir bacağı kalem gibi dosdoğru, bir pat burunu Apollon'unki kadar mâ- nalı bir burun, bozuk dişleri inci diş- ler yapıyor, yıpranmış harap bir göğ- 4 sü genç kızları imrendirecek gibi —— müdevver ve zinde hale getirmenin — — yollarını biliyoruz. Bizi bu tashih ve tâdillere sevke- den sebepler ihtiyaca veya zevke mütealliktir. Sadece çirkini - güzel, yahut güzeli daha güzel, veya za- K manın makbul bildiği çizgileni ihti- va etmek şartiyle güzel görmek İs- tediğimiz zaman kadın veya erkek simasında boyayı, fırçayı, — makası tıpkı ressamın fırçası, veya heykel- traşın kalemi gibi kullanabiliriz. İki aylık bir hastalıktan sonra altmış sekiz yaşında öldüğünü öğ- rendiğimiz makiyaj kıralı Maks Faktor böyle düşünüp düşüncesini tatbika imkân bul: uş e d lardan biridir. Dünyanın hayran ol- — duğu en güzel kadmlar, onun cınbı- zına kaşlarını, renk renk sürmelerine kirpiklerini, boyalarına yanaklarını - tevdi kt çeki işlerdir. lisesinde ruhani bir âyin yapılacak Bunu saat 11 de gene Yugoslavya el— çiliğinde kordiplomatiğin tebrikleri takip edecektir. Akşam saat 18 de de gene elçilikte koloni için büyük bir resmi kabul ter- tip edilecektir, Maks Faktor hı.rp sonrası kadın gü- - zelliği hakkında ilk ve son sözü ooy- ğ Hiyen erkek ol ur. Bir kumral, bir kumralın sarışın, bir sa- Z rışının plâtine olabileceğini ve ablâk bir yüzün beyzi, kalın kaşların ince, ince dudakl i lâ- n kalın görü Kazanç Vergisi Tatbikatı 3470 numaralı kanunu da ihtiva etmek üzere en son hükümlere göre yazılmıştır. Yazan: Nihat Âli Üçüncü 616 büyük sayfa, fiatı 3 liradır. Haşet şubelerinden, diğer kitap- çılardan arayınız. ) ret gören rıhmedı makiyaj kıralı , ğini tâyind FB zım g de kud- hükümranlık havzesini en nazik — mıntakalarda tesis etmiş ve yıllarca - Onun koymuş ğ bugün yağlı makine başında, ılık sa- lonunda, büroda, evde, her kadın az çok boyun eğmektedir. Pudra kutu- sunu eline alan kadınlar Maks Fak- tor'a neler borçlu olduğunu öteki e- — lini vicd. koyarak düşü kve — onu hayırla anmak moebıı'ıyeünde- Bu böyle... Fakat, erkekler ma! yaj kıralını hayırla nasıl yadetsin- — lAu ğ kaidel ler ? — N. Baydar ' w Sekkfaf adivordu. Artık sevilmediğini hi Onu aldatmak, sahte vaidlerle uyuş k,o- na: “Kımıld Artık telâşl , olduğun yer - de kalırsan yemin ederim ki bundan böyle hoşuna gitmiyen hiç bir şeyi yapmıyacağım. Arzuna mu- tavaat edeceğimi vâdediyorum.,, demek arzusun- daydı. Fakat bir mezarın üzerinde yalan söylemi - - GÜLÜNC HİKÂYE ye cüret edemiyordu; ve bunun faydasız olacağ dan, ölülerin her şeyi bildiklerinden emindi, Biraz yorgun, yalvarışlarına, dualarına, bir müddet daha, daha gevşek, devam etti, ve kabir- lerin kendisine vermekte olduğu korkuyu bu sefer hissetmediğini, ve ölüden de korkmadığımı farket- ti. bebini aradı ve ond korkmadığı çünkü onun orada olmadığını keşfetti. Ve düşündü: —O burada değil; hiç bir zaman burada değil; gömülmüş olduğu yer müstesna, her yerde, Sokak- larda, evlerde, odalarda... * Ve şimdi, mezarlık hariç, ona her tarafta tesa - — düf edeceğinden emin, ümitsiz, kalktı. XVI On beş gün sabrettikten sonra Linyi onu eski hayata avdete icbar etti. Bizzat kendisinin tesbit etmiş olduğu vâde gelmişti. Daha fazla beklemek istemiyordu. Felisi de kendini ona teslim edeme- mekten Rober lnılıır uln-ı.p çolnyordu Fakat ölü- nün geri gel Randevuları talik için becenkıızce bıhıneloı- buldu, ve niha- yet korkmakta olduğunu itiraf etti. Rober, bu ka- d.' İrl A ve DA T LANE | Aol o- NĞ olay e- — mivor, ve ancak kadınlarla meşgü! Yazan: ANATOL FRANS lâ ldiğini d p anlatıy o çetin günler ve ikör saatler geldi. Felisi ouıınlı bırlakto hiç bir çatı altıma girmeğe cesaret iğinden bir baya biniyor ve şe- hir civarında uzun zaman gezdikten sonra nemli caddelerde arabadan inerek sert doğu rüzgârı al- tnulı, göze görünmez bir ııyııu nefesi ile kamçı- geniş adımlarla yürüyorlardı. Bıınıınlı beraber bir gün lııvı © kadar ılıktı ki tatlılığı tâ içlerine kadar nüfuz etti. Bulonya or- manının tenha yollarını, yan yana, takip ettiler. İnce ve siyah dalların ucunda kabarmakta olan tomurcuklar, pembe sema altında ağaç tepelerini morumsu gösteriyordu. Sol taraflarında çıplak a- ğaç kümeleriyle dolu çayır uzanıyor, ve Otöy evle- ri görünüyordu, İhtiyarların pencereleri kapalı, ağır ağır giden arabaları yoldan geçiyor, ve sütni- neler çocuk arabalarını sürüyorlardı. Bir otomo- bil, homurtusu ile ormanın sessizliğini yarıp goçu | Felisi sordu: — Bu makineleri beğeniyor musun? — Kullanışlı buluyorum, ve işte o kadar. Filvaki şoför değildi. Hiç bir spordan ı;*;)I( - Çeviren: NASUHİ BAYDAR — Rober gördün mü? — Hayır. — Arabada Jan Perren'le bir kadın vardı. Ve Rolnf, bu hal karşısında sakin bir kayıtsız- bkiğ Mllinden gikiyet edereseketi — Seıı de doktor Sokrat gibisin: Bunu tabii mi buluyorsun ? Göl, çamların koyu renk divarı arasında berrak ve rahat duruyordu. Sağa, beyaz kazlarla kuğu- larım tüylerini parlattıkları kıyı boyunca devam eden dar yola saptılar. Onlar yaklaşınca bir ördek sürüsü, boyunlarını gemi başı gibi kıvırarak, canlı kayıklar halinde, kendilerine doğru suları yardı, — Felisi, esef edercesine, onlara olmadığını söyledi, ve ilâve etti: Üüçükken babam beni, pazar günleri, hay- vanlara yem vermeğe götürürdü. Bütün hafta iyi çalışırsam mükâfatım bu idi. Babam köy hayatın- dan hoşlanırdı. Köpekleri, atları, bütün hayvanla- rı severdi. Pek mülâyim, pek zeki idi. Çok çalışır- dı. Fakat serveti ohıyın bir uıh.y ıçıı yıııı.mık gibi h diğin- k bir şeyi ve sonra:»annemle de geçi- — ledi, kederli idi. Az söylerdi, ve ikimiz konuşmaksızın biribirimizi anlardık. Beni çok severdi.. Rober'im, sonra, çok, pek çok zaman sanra, köyde mini mini bir evim olacaktır. Ve sen oraya geldiğin zaman- lar, beni, kısa eteklikle tavuklarıma yem verir bu- lacaksın, Rober ondan, tiyatroya girmek fikri aklına ne- reden gelmiş olduğunu sordu: — Evlenemiyeceğimi biliyordum, çünkü draho- mam yoktu. Ve kendimden büyük arkadaşlarımı moda işlerinde veya telgrafhane memuru gördük- çe onlar gibi hareket cesaretini kendimde bulamı- yordum, Daha küçükken aktrisliği güzel buluyor- düm, Mektepte iken Sen-Nikola yortusunda, kü- çük bir piy y H gitmişti. Öğ- retm iyi d soyluyordu, fakat an- nemin ona üç ıylık borcu olduğu için böyle söylü- yordu. On beş yaşıma girince tiyatroyu ciddi suret- te düşündüm. Konservatuvara girdim. Çalıştım. çok çalıştım. Sanatımız yıpratıcıdır. Fakat muvaf- fak olunca da dinlendirir. Adadaki köşk hizasına geldikleri zaman sanda- h kazığa bağlı buldular. Rober Felisi'yi peşi sıra Felisi: — — Bu büyük ıiıçlır, yıprıkıız da olsa güzel, dedi. Fakat bu e kapalı olduğ sanıyorum, Sandalcı ona, güzel kış günlerinde, gezinenlerin adaya g*tidu'mı, çünkü orada rahat ettiklerini ve bı'ıı cv—l do iki kıdıııqoıırmuı olduiunıı söy- — art l

Bu sayıdan diğer sayfalar: