18 Ağustos 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ka- JdLUS TTT HAVAU CELV' K BAHİSLERİ Gaz maskesi giymiş kurmay âzâları mahfuz mahalle girerlerken İngiltere'de manevralara 900 Tayyare 35.000 Kişi iştirak etti Noye Zürher Saytung gazete- sine Londra'dan yazılıyor: — Büyük hava manevraları, iki gu_n devam ettikten sonra, umumun telâş ve hayreti içinde pazar günü akşamı yarıda bırakılmak icabctti._ Her tarafı kaplamış olan kalın bir sis tabakası, saat ikide havalanan tayyareleri he - men geri dönmek mecburiyetinde bı- rakmıştır. Manevraların son saatle- rinde hava bakanlığı havada tayyare bulunup bulunmadığını bile bilmiyor- du. Burada umumiyet itibariyle ma- nevralar hakkında mütalea yürütül- mediğinden, bu işlerin yabancısı .oî lan kimseler alınan neticelerin hakiki mahiyetleri hakkında sarih bir fikir e- dinememişlerdir. Bütün nikbin tefsir- lere rağmen, bu manevralarda altı tay- Yyarecinin öldüğü ve sekiz tayyarenin düşüp parçalandığı gizlenmemekte- dir, Bu zayiat, resmen, havanın [cr_ıa- lığına hamlolunmaktadır; .xın_aamafıh, bunun organizasyon eksikliğine ve 18 ile 20 yaş arasında bulunan tayyareci- lerin tecrübesizliğine de ham!ec_l'cn%_er Yok değildir. Ancak, böyle büy_u!ş oj- çüde yapılan manevralarda bu gibi hâ- diselere başka memleketlerde de rast- lanılmaktadır. Muhtelif milletlerin tayyare subayları, kehdi aı'.alarmda görüştükleri zaman, hâdiseleri, propa- ganda bakanlıklarından daha sarih bir Şekilde tahlil etmektedirler. 4 Bu manevralar İngiltere'de ve hattâ bütün dünyada bugüne kadar yapılmış Olan manevraların en büyüğü olmuş- tur. Manevralara 900 tane bombardı - Man ve avcı tayyaresi ile l_ıava sı'la!?x— Na mensup 35.000 kişi iştirâk etmiştir. Bu manevralardaki plânda, eski ma- hevralarda olduğu gibi, m_emlsketm Şarkından yapılacak olan bir düşman Ücumu göz önünde tutulmuştur. Şu farkla ki, bu plânda, düşman h?ıı':umu Yalnız Londra'da temerküz ettınîme- Miştir. Bu defa düşmanın hava hücu- Mu, Humber ile Dover arasında 300 ki- Ometrelik bir cephe üzerinde tasâv - Çüt edilmiştir. *Ostland” adı verilen Mütearrız düşman 475 bombardıman Yyaresiyle saldırmıştır. Bu 475 'tayi Yare havalandıktan sonra evelâ şima €nizine açılmış ve geri dönerek ta- Arrüza geçmiştir. Müdafaa, 37 avcı vt bc,mbaîdlman tayyare filosuyla, kara tedafüt silâhına mensup 17.000 kişi İ- İç yapılmıştır. İlerisini görmek mümkün plmadf- indan, manevralar sık sık inkitaa ugı; Famıştır. Bilhassa geceleri havalar çâ Zuk gitmiş olduğundan kumanta €yetinde bulunan subaylar, ProjJt törlerin tesir derecesi tecrübe edile - Mediğine teessüf etmektedirler. Taar- Tüza geçmiş olan tarafın ıayyşrçggİCİIı Sis ve bulut tabakalarının kesifliği yü- Zünden, istikametlerini tayin edeme - Mişlerdir. Hattâ, pazar sabahı bu ee €N üç tayyare mecburi iniş yapma Sorunda kalmıştır. Z - Tedafüt vaziyete gelince, 're'smî'"le Sirlere göre, umumiyet _ıtıbarly j Memnuniyeti mucip bir netice el(ıi;“e- İlmiş olduğu anlaşılmaktadır. t: ş Cüumların çoğu, yerden yahu't “İ.—ı ka); Yareleriyle defedilebilmiştir. Fa tlc; Ücumların bir çoğu muvaffakiye neticelenmiştir. MA Kingsvay'daki hava bakanlığı l I'Wlıdra’nm garbında, NGYEbnç e binalar “büyük hasarlara” uğramıştır. Kanatlarında bomba taşıyan bir tayyare bomba yüklenirekn İngiliz hava manevralarında büyük bir ingiliz bomba tayyaresine h ' d 3 $ havi Tayyarelere karşı lıulğ_anılfıcak ”r’nakı'nelı' tüfek tecrübesi nazırının önünde d are İngiliz tayy yangın söndüren köpük saçarak bir âletin tecrübesi endahtlarının filmlere kaydeden bir fotoğraf-tüfek âleti kineli tüfek end ih::bel? edip etmediğini Feltvel, Mildenhal, ve Vitering taşga: re meydanlarına yapılıan ta_yylarc g:, cumları çok muvaffakıy:th ? mbı;îam Hornşurş'da hava nakliyeleri önce yüklenirekn Sir Kingsley Vud ile kâtibi bir bomba ile “havaya uçurulmuştur.” Bu manevralarda taarruza geçenle - rin muvaffakiyeti bugünkü muharebe sahalarındaki tecrübeleri teyit etmiş - tir: Müdafaa fevkalâde bile olsa, düş- manın yığın halindeki saldırışı geçi- lecek gedik bulmaktadır. Çekilen fotoğraflar hazırlanıp tet - kik edilmeden manevralar hakkında kati bir hüküm yürütülemiyeceği ta- biidir. Mamafih bu tecrübelerde, umu- mi mahiyette olmakla beraber bir çok şeyler öğrenilmiştir. Meselâ, tayyare dafi silâhında muayyen bir noktaya saplanıp kalmak çok kusurlu bir ha- rekettir. Havanın ve gözle görmek im- kânlarının her saat değişmekte olma- sı, başka başka tedafüi taktiği kullan- mayı zaruri kılmaktadır. “Taymis” gazetesinin muhabiri, pa- zar sabahı olan kazayı göz önünde tu- tarak, İngiltere'nin şarkındaki hava vaziyetinin bozukluğu, memleketin vaziyeti ve askeri hareketin mahiyeti hakkında bir çok malümata sahip ol - duğu halde böyle çetin zorluklarla karşılaşacak olursa malümatı az ve sa- dece telsizle istikametini tayin ede - cek olan düşman tayyarelerinin çok daha büyük zorluklarla karşılaşacağı - nı kaydetmek suretiyle, bu hâdisede bir teselli mânası çıkarmaktadır. > -Deyli Herald daha büyük bir emni- yet ve itimatla manevraların tenkidi- ni yapmaktadır. Bu gazete, İngiltere'"- ye havadan yapılacak olan taarruzun çok pahalıya malolacağını kaydetmek- tedir. Sosyalistlerin organı olan He- rald, düşman en müsait şartla riçinde taarruza geçmiş olsa bile, bir aydan fazla sürecek olan bir hava harbında buna, yalnız, tayyare ve tayyareci a - dedi tükenmez bir ölçüde olan memle- ketler dayanabilir, demektedir. Tayyareciler bir tayyarenin alt kanadına Bir seyahat mektubu Burada ibuti, müstemleke şehirlerin- den hiç birisine benzemez. Çünkü bu memlekette hiç bir sey- yah 48 saatten fazla kalamaz. Sey- yah dedim, seyyah değil, buradan geçenlerin yüzde doksan dokuzu ya memur, ya diplomat yahut da tâcir- dir. Fakat hatırınıza Cibuti'de otel filân yok galiba diye bir fikir de gelir. Otel olmadığından değil. Ben üç tane otel tanıyorum ki büyük ve az çok konforlu şeyler de. Yani her katta duş mahalli bile var. Cibuti'deki tanıdığım üç otelden birisini bir isviçreli, ikisini de rüm- lar tutmuş. Bu otellerin hem çok gürültüsü, hem de tuhaf bir kokusu vardır. Tasavvur edin (ki habeş har- bi sebebiyle birkaç sene sivil zabit- ler, mühendisler, doktor ve teknis- yenler buradan hiç çıkmadılar, bun- ların hepsi italyandı. * Cibuti'nin bir ehemiyeti de ko- nak yeri olmasındadır. Fransız yol- cuları, Uzakşark'a yahut Hint Ok- yanus'una geçerlerken Cibuti'de beş altı saat kalırlar. Bu zamandan istifade ederek yerli bir arabaya bi- ner kızgın bir güneş altında pazar yerine yollanırsınız. Eğer daha cesaretli davranırsa- nız, yerlilerin oyunlarını ve eğlen- celerini seyretmek için yerli ma- hallelerine dalarsınız, Parlak renk- li uzun elbiseleri, kehribar gerdan- lıkları, gümüş bilezikleriyle o vahşi kızların gölgede 45 derecelik hara- retin altında nasıl oynadıklarını seyredersiniz, Çok değil 10 frank verdiniz mi, sizi deniz seviyesinden 20 metre yüksekliğe Yılansırtı'na çıkarırlar. Orada müstemleke hastanesi var- dır, Aşağı doğru sallandınız mı be- yaz renkli ehramlar gibi tuz yığın- larının önüne varırsınız, Burasi Ci- buti'nin tützlalarıdır. Hepsi bu kadar mı? diyeceksiniz. Durunuz bakalım. Fakat güneşin mahşerinde kavrulurken rakseden zenci kızları gibi susadınız değil mi? İşte size rum otellerinin tara- çasında soğuk bir şey ikram edi- yorlar, İçiyorsunuz, fakat doymı- yacak gibi ardı arası kesilmeden, bardağı dudaklarınızdan indirme- den içiyorsunuz. Fakat o anda her birinizde dehşetli bir kırıklık, bir bulantı, işte daha ilk içişte hasta- landınız, bir yudum daha içemezsi- niz artık: Cibuti orası... k en Cibuti'ye haziranın on be- şinde vardım. Dediler ki, So- mali sahillerinde iki mevsim vardır. Bu iki mevsim birbirinden pek fark- lıdır. Mevsimlerden birisi birinci teşrinden mayısa kadar sürer, Eh, dayanılabilir, hattâ bu mevsim gü- zeldir de... Senenin öteki mevsimi- ne gelince: İste bu Allâhın bir ce- hennemidir. Beş ay sürer, tam beş ay gölgede termometre 42 derece- nin üstündedir. k Arkadaşım Verdön'de yaralan- mış bir yarbay. Yetmiş yedilik bir zabit olan Filip, ağaçtan bacağını sürükliyerek başını salladı,: o bir zamanlar, Panama kanalının açılı- şında orada bulunmuştur. Bana is- tihzalı bir tavırla: — Burada o kadar sıcak yok. Dedi. Hakikaten termometreye Tam beş ay sıcaklık gölgede 42 dereceden aşağıya düşmez Habeşistan'ın kapısı: CİBUTİ limanı rw Cibuti şehrin- de iki mevsim vardır. Bunlar - dan biri cehen- nem gibi, öteki de dayanılır derecede sıcak o- lur. Bu resimde şehrin başlıca meydanlarından birini görü - yorsunuz. Yazan: Jan Perigo Mond e Vuayaj mecmuasından baktım, 39 dereceyi gösteriyordu. Fakat biraz sonra daha yüksek de- receleri görecektik, O zaman Cibuti valisi şimdiki garbi Afrika'yı idare eden Kope i- di. Onunla çok sevişirdik, “Sen, de- di, oralarda rahat edemezsin. Ora- ların havası bozuktur. Gel başka bir yere yerleştireyim,, dedi, Haki- katen müfettişlere mahsus bir evde kaldım. Ev değil, bir köşktü, Fakat orada neler gördüm biliyor musu- nuz: Bir vantilâtörün günde tam 24 saat işlediğini... Termometre gittikçe yükseldi, e- vimin içinde 449, dedi, Dışarıda şi- male bakan balkonumda 47 dereceyi okudum, On beş gün sonra Cibuti- den Adisababa'ya gittim, Adisaba- ba deniz seviyesinden 2600 metre yüksekliktedir. Orada Emperyal O- tel'den başka yere inmek benim i- çin doğru olmazdı. Bu otelin sahibi imparatoriçe Manen'di, fakat mü- dürü bir rumdu. Cibuti'nin arz de- recesi 119? 35 olduğu halde Adisaba- ban'ın 9* idi. Binaenaleyh Adisaba- ba ötekinden 250 kilometre daha hattı üstüvaya yakındı. Hareket e- derken ortalık o kadar sıcaktı ki, Cibuti'den bindiğim vagonun içi â- deta bir fırın kesilmişti. Vagonda dikkat ettim, kadın arkadaşım müt- hiş sıkıntı içinde âdeta bunalıyor. Bu bir fransız memurunun karısı i- di. Cibuti taraflari dayanılamaz de- recede olduğundan karısını çocuk- lariyle birlikte yazı geçirmek üze- re yüksek Habeşistan yaylasına göndermişti. Sağa sola serpilmiş taş yığın- cıkları ve siyah kerpiçlerin »«asIn- da bütün gün ilerlecdik, yollarda ne bir cana rastladık, ne bir kuşa.... Buralar fransız müstemlekesiydi, İlk rastladığımız ağaçlar cılızdı. Sabaha karşı zamk ağaçlarına rast- lyorduk. Nihayet uzaklarda çıplak bir dağ tepesi görünmiye başladı. Artık şimdi hafif otlu, keçilerin, ö- küzlerin yaşıyabilecekleri bir sa- hada idik. Dire Dauva denen Habeş şehrine saat on sekizde varacaktık. Bu şehrin bütün mahalleleri Avrupa tarzında ve şimendifer kumpanyası tarafın- dan yapılmış. Büyük atelyeleri var. Saat 16 iken termometre derecesi hâlâ 34 ten aşağı düşmüyordu. Bu şehrin deniz sathından yük- sekliği 1.400 metredir. — Adisa- baba seviyesine — çıkmak — için 1.200 metre yükselmemiz lâzımdı. Ne yalan söyliyeyim, Adisababa- da ilk geçirdiğim gecede, üstümde o habeş yorganı vardı. Ve ben mü- temadiyen soğuktan titriyordum. bombaları yerleştirirlerken İA Makineli tüfek, paraşüt, telefon ile mücehhez üç makineli tüfekçi | O kadar serindi. Tasavvur edin ki hattı üstüvada odamın içinde ha- raret derecesi 17 idi. * Cibuti'de kışın ne giyerseniz gi- yin, hattâ ilk kânunda bile sıcaklık derecesinin 28 olduğunu orada gör- düm, Cibuti'nin çok kuru fakat te- miz ve hafif bir havası var. Akşam- ları tenis oyunları ve dansları çok neşeli olur. Vaktiyle şehrin süsü olan palmi- yelerin şimdi adı bile yok. Yüksek bir mahallesine çıkıp baksanız u- zaklarda bile olsun bir ağaç kümesi dahi göremezsiniz. Yalnız avrupa- lrların mahallelerinde kübik evle- rin bahçelerinde birçok çiçekler ve ağaçlar vardır. Cibuti'de güneş gök kubbeyi ke- mirir, görfez boyunca uzanan me- safeleri âdeta yutar gibidir. Cibuti'de bir körfezin ucunda Tacurah denen bir kasaba vardır. Eskiden korsanların uğrak yeri i- miş. İşteen korkunç sıcaklığı bu kasabada gördüm: 45 derece, Bir- kaç yolcu ve birkaç balıkçı: İşte o — şiddetli sıcağın içinde bulunan in- sanların hepsi bu kadar, * Asıl Cibuti'ye gelince, orada yeni yeni ağaçlar dikilmi- ye, yollar yapılmıya ve bahçelerde korucuklar belirmiye — başlamış - tır. Cibuti'de hemen üçırk var- dır denebilir. Araplar, hindliler ve rumlar. Bunların arasında çok açık gözler de vardır. Bir koruluk etra- fiına boydan boya sebze bahçeleri yapmışlardır ki bunlar, büyük bir- — kazanç temin etmektedir. Cibuti'de — su az olduğu için birçok kuyular kazılıyor. Fakat çıkan kuyu suları biraz magnezyumludur. Bununla beraber hem içmiye, hem de kullan- mıya ve sebze sulamıya çok müsa- | j | K | P ittir. Bu kuyu suları bulunmazdan. — — y IÇ evel Cibuti'de hiç bir me abeşis- bir sebze bulunmazdı, 'T4 tan'dan getirilirA* Yalnız eveş harbi zamanında ya- ni :3435, 36 yıllarında Habeşistan'- dan değil kâfi derecede sebze gel- mek, bir çürük kabak bile gelmi- . yordu. Fakat 1938 de artık ihtiyaç kalmamıştır. * Fakat Cibuti, bütün o mıntakaya nazaran gene yeşilliktir. Çünkü ben şimendiferde bütün geçtiğim yerlere dikkat ettim. Yol kenarla- rında geniş taşlı çöller uzanıp gidi- yordu. Yollarda yalnız Dankil ve İssa adında iki kabileye rastlanır. Bunlar biribirleriyle daima Şu öt- lak senin, bu otlak benim diye kay- ga eder dururlar. Bu aşiretler has- satan dig - dig denen bir nevi küçük ceylân avlarlar. Bu hayvan o mınta- kaların başlıca av hayvanıdır, Cibuti'de bu kabileye mensup a- damlara bazan tesadüf edilir. Uzun sopalı, kabarık saçlı, ince bacaklı medeniyete uzak bir halde ürkek ürkek dolaşır dururlar, Bu kabilelerde ne kadar adam vardır? işte bunu bilen yoktur, Yal-- nız on bin kadar oldukları söyleni- yor. Bunlar bir gün Somaii'de, er- tesi gün asağı Habeşistan'da, dalıa ertesi günü Eritre mıntakasında gö- rülürler. Bu kabileler hudut nedir bilmez- ler. Zaten demiryolundan uzaklar- da sabit ve işlek yollardan ayrı yer- lerden dağ taş demeden aşarlar gi- derler, F Somali'si ile habeş hududunun nasıl ayrıldığı da belli değildir. Dire Danuva denen şe- hir coğrafya tetkikine göre Somali'- ye daha yakındır. Mendep boğazı- nın üstünde olan bu fransız müs- temlekesinin denebilir ki yalnız bir Cibuti şehri vardır: 14.000 nüfu- (Sonu 8, inci sayfada) ransız . | n » V Ükek L y .4v Di > SEEŞ Dü LNM

Bu sayıdan diğer sayfalar: