Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ULUS SOVYET MANÇÜUKO SINIRINDA KES! Eı sonra S ovyetlerle japonlar arasında muharebe durmuştur. Mos- kova'daki japon elçisinin B. Litvi- nof'la yaptığı yeni bir mülâkatın neticesinde varılan uzlaşma muci- bince çarpışmalara bu gece — ma- halli saatle orada öğle vaktı — ni- hayet verilmiştir. Sabahın üçünde Londra'ya gelen bir Moskova tel- grafı B. Litvinof'la B. Şigemitsu a- rasında, Mançu sınırında silâhlı mü- cadeleye nihayet verilmesi için bir anlaşma yapıldığın, bu anlaşma mu- cibince sovyet ve japon kıtalarının “Ateş kes” kumandası esnasında iş- gal etmekte oldukları mevkilerde kalacaklarını ve nihayet Sovyetler birliği'nin iki mümessiliyle Japon- ya'nın bir ve Mançuko'nun bir mü- messilinden mürekkep bir komisyo- nun ihtilâfa mevzu olan hududu ta- yin işiyle tavzif edileceğini teyit e- diyordu. Ehemiyetli olan şey, harbın sona ermesi ve bir rus - japon harbı teh- likesinin önlenmesidir. İki hükü- met, daha başlangıçta, Çin - japon harbına inzimam ederek bütün U- zak şark'ı harp haline koyacak olan bir silâhlı mücadeleyi önlemek ar- zusunda olduklarını cildirmişlerdi. İki devlet de, böyie bir harbın teh- likelerine kendilerini maruz bırak- mamak hususunda aynı derecede menfaat sahibidirler: Japonya için, kuveti ne olursa olsun, biri Çin'e, di- ğeri de Sovyet Rusya'ya karşı iki büyük seferi birden idame etmek va- ziyetinde bulunmak, Asya kıtasında genişleme siyasetini tehlikeye koya- cak mahiyettedir. Rusya için de her hangi bir dış harbın güçlükler çı- karması ihtimali vardır. Onun için- dir ki rus ve japon militerlerinin mahallinde kendiliklerinden giriş- tikleri teşebbüsler iki hükümetin politik faaliyeti için tehlikeli bir mahiyet arzetmektedir, Tokyo'da ve Moskova'da nihayet mantık ihtiras- lara galebe çalmıştır. Umumi ba- kımdan bu netice ancak takdirle karşılanabilir, iki devletin mesul devlet adamlarının bir hal şekline varmak için uzlaşma zihniyeti gös- termeleri öğülmelidir. B u iş, ne biri ne de öteki için kolay değildi. İhtilâfın mey- dana çıkmasına sebebiyet veren şart- lar derhal, politik rejimi ne olursa olsun hiç bir devletin lâkayıt kala- mıyacağı, itibar meselesini ortaya çıkarmıştır. 1868 Hun - Çung rus - japon muahedesine istinat eden Sov- * yet Rusya, o muahedeye merbut ha- ritaların kendisine ait gösterdiği bir araziyi askeri kıtalariyle işgal etmiye hakkı olduğu mütaleasınday- dı. Resmen bu haritaların mevcudi- yetinden haberdar olmıyan veya bunların kıymetini inkâr eden Ja- LÖ TAN GAZETESİNİN BAŞYAZISI ponya, Posiet limanına hâkim oldu- ğu için stratejik kıymeti büyük o- lan Çang - Ku - Feng sırtlarının Mançu arazisine dahil olduğunu id- dia ediyordu, ve burasını işgal eden rus müfrezelerini tardetmek için kı- talar göndermişti. Ruslara göre, ja- ponlar tarafından taarruz ve hâlâ meri olan bir muahede mucibince kendisine ait olan bir sovyet topra- ğına meşhut tecavüz hali vardı. Ja- ponlara göre de, kendilerinin Man- çuko'ya ait saydıkları bir araziyi iş- gal için bir sovyet teşebbüsü vardı, bu teşebbüse kuvete müracaat sure- tiyle mani olmayı hakkı telâkki edi- yordu. Moskova Çin'le usulü daire- sinde akdedilmiş bir muahedeyi ile- ri sürüyor; Tokyo tezini ispat için bu toprakların şimdiye kadar ruslar tarafından filen işgal edilmiş olma- dığı, bu topraklar üzerinde rusla- rın hakkı sabit bulunmadığı delilini ileri sürüyordu. B u mıntakavi hâdisenin bir rus - japon harbına meydan vermemesi için, Tokyo hükümeti, ilk defa ihtilâflı mıntakanın bita- raflaştırılması hususunda bir tek- lif yaptı. Rus ve japon kıtaları aynı zamanda çekilecekler, iki japon, iki Mançu ve iki sovyet murahhasından mürekkep bir komisyon — ki rus te- zini iki mümessilin müdafaa etme- sine mukabil japon tezinin dört ta- raftarı bulunacaktı — bu hududu sa- rahatle çizecekti. B. Litvinof, mu- vakkat bir hal şekli ile çarpışmala- ra nihayet vermek teklifine muhalif olmamakla beraber, rus ve japon kı- talarının aynı zamanda çekilmesi teklifini redd çünkü Mosk bu suretle 1886 muahedesinin verdi- ği haktan feragat etmiş ve sovyet a- razisinin bu kısmının malikiyeti me- selesinin münakaşa mevzuu olması- n: kabul etmi şolacaktı. O, Çang - Ku - Feng sırtlarının kayıtsız şart- sız tahlıyesmı istiyordu. Tokyo hü- inin, prestij sebepleri dolayı— siyle, bunu kabul edemiyeceği aşi- kârdı. On gün müddetle, her iki ta- raf için de zevahiri kurtarmıya mü- sait bir formül arandı, bir yandan da askeri hareketler günden güne şiddet kesbediyordu. Dün üzerinde anlaşmanın yapıl- mış olduğu şartlar Moskova ve Tok- yo hükümetlerine diplomatik bir zillete katlanır görünmeden asketi hareketleri durdurmak imkânını vermiştir. Rus ve japon kıtaları, iş- gal ettikleri mevkilerde kalmakta- dır. Bu da, iki devletten hiç tirinin esasta tavizde bulunmadığına, ve hususi taleblerini aynen muhafaza ettiklerine delildir. İhtilâtl: mınta- kanın kime ait olduğunun tayini JAPONYA İÇİN KUVETİ NE OLURSA OLSUN BİRİ ÇİN'E, DİĞERİ DE SOVYET RUSYA"- YA KARŞI İKİ BÜYÜK SE- FERİ BİRDEN İDARE ETMEK VAZİYETİNDE — BULUNMAK, ASYA KITASINDA GENİŞLE- ME SİYASETİNİ TEHLİKEYE KOYACAK MAHİYETTEDİR. meselesi olduğu gibi kalmaktadır, bu sefer iki rus, bir Mançu ve bir japondan mürekkep olarak teşekkül edecek komisyon bu davâyı hal i- şiyle meşgul olacaktır. Silâhların sustuğu, diplomatik yoldan bir neti- ceye varmıya karar verildiği andan itibaren, bütün meşru hakları koru- yacak bir uzlaşma şeklinin bulun- ması kolaylaşmıştır. Umumi sulh i- çin vahim bir tehdit hafiflemekte ve silinmektedir. Kuin Elizabet fransatlanliği denize indiriliyor. İngilizlerin büyük transatlantiği Küin Mari, mavi kurdelâyı bir türlü kazanamamıştır. Klaydbank'ın İskoç- ya tezgâhlarında yapılmakta olan ye - ni Kuin Elizabet transatlantiği ey- lülde denize indirilecektir. — Yeni transatlantiğin uzunluğu şimdiki hal- de mavi kurdelâyı elinde tutan fran - sızların Normandi transatlantiğinden ancak 19 santimetre fazla olduğu hal - de hacminı 85.000 ton olup Nor- mandi'den — 1.577 ton fazladır ve 2410 yolcu taşıyacaktır. İngilizler bu gemileriyle mavi kurdelâyı mutlaka alacaklarına emindirler. Otuz senedenberi k k için mavi hal kurdelâyı lara giren va- purlar şunlardır: 1907 — Moretanya (ingiliz) 32.000 ton 68.000 beygir kuvetinde, 1911 — Moretanya (ingiliz) 32.000 ton 68.000 beygir, 1933 — Bremen (alman) 52000 ton 90.000 beygir, 1933 — Reks Çital - yan) 51.000 ton 100.000 beygir, 1935 — Normandi (fransız) 83.423 ton 160.000 beygir, 1936 — Kuin Mari (in- giliz) 80.774 ton 200,000 beygir, 1937 — Normandi (fransız) 83423 ton 160,000 beygir. Karlar arasında bir sığnak Alp dağlarının en yüksek tepesi olan Mon Blan civarında deniz yü- zünden 4.362 metre yükseklikte bulu- nan bir tepe üzerine fransızlar tara - fından bir sığınak yapılmıştır. Daimi karların içinde kurulan bu sığınağın inşası sekiz gün devam etmiştir. Bu- nun bu kadar çok uzaması havaların mütemadi çalışmıya müsaade etmeme- sidir. Günde ancak 4 saat çalışılabili- yordu. Mimar ve tanınmış dağcı Şövalye tarafından inşa edilen bu sığınakta yanabilecek hi çbir şey yoktur. Bura- daki yorganlar ve döşekler dahi am- yanttan yapılmıştır. 18-8-193 Mahkeme Röportajları RADYO <« Kahve falı pandandif Bu vaka sahil şehirlerimizden bi - rinde geçmiş. Ceza kanununa göre mahiyeti do - landırıcılığın alâsıdır. Fakat dolan - dırma şekli bizim ötedenberi alıştığı- mız, klâsik usullere benzemiyor. Bu gösteriyor ki meslekler zamanın iler- leyişine ayak uydurmak, tekâmül et - mek mecburiyetindedirler. Erbabınca ince bir meslek sayılan dolandırıcılık bile.... Kafa dengi iki ihtiyarca kadın, denk kafalarını biribirine — dayamış, zahmetsiz, eziyetsiz, külfetsiz ve ser- mayesiz para kazanmanın yolunu ara- mışlar, biri : — Aklıma dehşetli bir fikir geldi, demiş, sen fal bakmasını bilir misin? Öteki düşünmüş, taşınmış: — Vallahi doğrusunu istersen bil- mem, demiş, fakat icab ederse baka - rız, ne yapalım. Ve ilâve etmiş: — Hani pek bilmez de sayılmam: Kahve telvesi fincanın dibine çökün- ce yürek sıkıntısı, fincanın kenarları yol yol olunca, yol!.. Küçük lekeler de kısmet, para.... Beriki : — Tamam, demiş, ben de bir avuç fasulyadan bir araba lâf çıkarırım, olur biter. Oldu mu, oldu. — Peki demişler, şimdi kimin fa- lına bakacağız? Eğer duyulursa ce - za yeriz. Hükümet bu işte pek aman- sız.. Onun için pek etrafa çaktırma - dan bu işi çevirmemiz lâzım. Kimse- ye haber vermiyelim, onlar bize gel - sinler, biz gidip şunun bunun evinde fallarına bakalım, ne dersin? Arkadaşı bu tixri dana güzel işie- miş: — Bizim mahallede birkaç dertli var, demiş. Bir tanesinin oğlu uzak - larda bir memlekette, epeydir haber alamıyor. Fenerle falcı arıyor. Bizim Satvet hanımın da bugünlerde eli bir- az dardadır; para gelecek yeri yok ama, piyango bileti alıyor. Büunlar ' kalsın. Şimdi ben oraya gi-| der: — Benim bildiğim kudretli bir fal- cı var, olmıyacak işleri bilir, gaipten haber verir. Pek kimseye gitmez ama ben senin gül hatırın için onu ayağı- na getiririm, derim. Sonrada beraber- ce gideriz. Karar veriliyor. Aracılığı üstüne a- lan cadaloz kalkıp Satvet hantmın e- vinin yolunu tutuyor. Üç beş lâftan sonra Satvet hanım dertli dertli ko - nuşmıya başlıyor : — Ah hanımcığım ah, diyor. Göz- lerim dünyayı kapkara görüyor. Evi sattıracaklar, borçlular-damımı - başı- ma geçirecek; halim harap... Beriki Satvet 1 bu imi bakılirken Fincanın altına konan ne olmuş? mı? Son kozu oynamanın sırası geldi artık.. Falcı yamağı şıp diye yapıştı- rıyor: — Bunun da kolayı var, diyor, bir falcrya baktırsan. Satvet, bu fikri hiç de gayri muva- fik görmüyor. Öyle ya bir falcrya bak- tırıp işlerinin olup olmıyacağını an - lamak dururken ne diye üzülüp dur- malı? — Fakat falcı nerede, diyor, bu iş- lerden anlıyan kaldı mı artık.. Ne- rede o eski zaman bülbülleri? Bundan sonra cadaloz sureti hak - tan görünüp arkadaşını ortaya atıyor. — Ben, diyor, bu kudretli falcıyı salı sabahı ayağına getireceğim. Bizi bekle... Tabit o kimsesizi de memnun edersin... Salı sabahı, ahbap çavuşlar Satve- tin evinin yolunu tutuyorlar. Satvet, kalkıyor, bu hayırli misafirlerini kar- şıltyor, ağırlıyor. Elceğiziyle kahve - lerini pişiriyor. Bir de kendisi için. Kahveler bit- tikten sonra kudretli falcı: — Hanım, diyor, sizi çok sevdim, tut niyetini, kapa fincanını, falına bakacağım senin.. Fincan kapanıyor. Sırtı soğuyun - cuya kadar gene dereden tepeden ko- nuşuluyor. Ve bekleniyor. Fakat, bu safiyane muhavereler arasında Satvet bütün içini dışını ortaya dökmüş, ne- si var, nesi yok söylemiştir. Kırmızı çekmecedeki baba yadigârına varın - cıya kadar... Kudretli falcı, Satvet'ten daha he- yecanlı olarak, sık sik fıncanı mua- yene ediyor, nihayet; — Soğudu artık bakabiliriz, diyor ve tek telli, çatlak camlı gözlüğünü burnunun ucuna yerleştirerek, diz çöküyor, başlıyor anlatmıya.... — Amanın hanım, diyor, senin i- çin bedestenden beter.. Kuruyorsun, kuruyorsun sıkıntın, kederin başın - Bu lâflar Satvet'e ümit veriyor, i- çinden : — Ne iyi kadın, ne iyi faler, diyor, ne güzel biliyor, ne de güzel £ ş «üye » Öğle Neşriyati"? 8 N griyati 14.30 Karışık neşriyatı — 14.50 Plâkla türk musikis halk şarkıları — 15.15 Ajans haberleri, Ankara : Akşam Neşriyatı : A | dans musikisi — 19.15 Türk musikis halk şarkıları (Makbule) — 20.00 Saat , rı ve arapça neşriyat — 20.15 Radyofi temsil (Gençler grupu tarafından) — 2 Şan plâkları — 21.15 Stüdyo salon orkes sı: 1 - Rudolf Kattnigg: Des königs soldi 2 - Mouon: Marche Höroigue. 3 - Bı Marks: Die Kleinen Soldaten. 4 - Thon Raymond. 5 - Winiawski: Lögende — 2 Ajans haberleri ve hava raporu — 2 Yarınki program ve son. İstanbul : Öğle Neşriyatı * , » blakla * musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Pli türk musikisi — 13.30 - 14 Muhtelif ; neşriyatı. Akşam Neşriyatı : 18.30 Çigan vaları (Plâk) — 19.15 Spor musahabeli Eşref Şefik — 19.55 Borsa haberleri — 2( Saat ayarı: Grenviç rasatanesinden nak! Belma ve arkadaşları tarafından türk t sikisi ve halk şarkıları — 20.40 Hava ra rü — 2043 Ömer Rıza Doğrul tarafını arabça söylev — 21.00 Saat ayarı: Orkt ra: 1 - Kalman: Hussaren Liebe, 2 - Lit Mart d'Isolde. 3 - Lince: Valse Lente 21.30 Şaban Soyak ve Bayan Soyak : H türküleri — 22.10 Novotniden naklen kestra konseri: Kemal Akel idaresinde 22.50 - 23 Son haberler ve ertesi gür programı, Saat ayarı: Son Avrupa : OPERA VE OPERETLER : 19 Koli ya — 20 Budapeşte, Bordo, Nis, Paris Ey kulesi, Droytviç, Stokholm — 20.55 Bel münster — 21 Roma — 21.30 Strasburg . ORKESTRA KONSERLERİ VE SE FONİK KONSERLER ; 19.55 Prag — Kopenhag, London - Recyonal —20.10 K niksberg —20.30 Paris — 21.35 Lüksenbu! ODA MUSİKİSİ : 17.40 Prag — Breslav. SOLO KONSERLERİ : 13.5 Stokho — 17 Berlin 17.30 Stokholm — 17.45 Doj land Zender — 18.10 Hamburg — 18.20 M nih, Viyana — 18.30 Breslav — 18.40 Mün — 19 Berlin, Laypzig, Varşova — 189 Bükreş — 19.30 Strasburg — 20.50 Kope hag — 21.35 Milâno. NEFESLİ SAZLAR (Marş v.s.) : 17. Sarbrük — 20.25 Presburg. ORG KONSERLERİ VE KOROLAR 18.10 Köniksberg — 22.15 Stokholm. İ HAFİF MÜZİK : 6.10 Hamburg — 6 Kolonya, Laypzig — 7.10 Kolonya — Zq Frankfurt, Kolonya, Köniksberg — 104 Hamburg, Viyana — 12 Alman istasyonlâ — 14 Laypzig, Ştütgart — 14.10 Kolon) Vıyınz — 14.15 Berlin — 15 30 Berlın-—- Alman istaasyomlarr — 18 K Frankfurt — 20.10 Hımburg — 20.15 iF:g_ Sastümm 20.30 Sottene — £2.3U FTANKİl 22.40 Hamburg — 24 Frankfurt. HALK MUSİKİSİ : 5 Köniksberg * 11.30 Ştütgart — 1940 Breslav — Sarbrük — 22.30 Ştütgart . DANS MÜZİĞİ $ 17 Ştütgart — 2! London Recyonal — 22 Florınıı. Sofya yor. Öteki o değilden devam ediyor: — Fakat sıkıntıdan kurtulacaksın. Işık görünüyor, kısmet var sana.. Satvet gözlerini dört açıyor, elle- rinin ayalarını kulaklarına yardımcı veriyor, safi kulak kesilip dinliyor: — Sana bir yerden topluca bir pa- Ta gelecek; ama pek- k: ık, fakat nereden gelecek bu pek belli olmuyor. — Peki ne zaman kızım, yakında mı? Şimdi, dolandırıcılığın ince nok- sızlanışını matemli bir halle dinliyor; — Kader, ne çare diye başımı iki yana sallıyor. Fakat arkasından da: — Merak etme Satvet hanımcığım, diyor, her derdin bir devası, her ke - derin bir çaresi bulunur. Üzme ken - dini... — Var bir iki ümidim, diyor Ba- yan Satvet, büsbütün de yok değil, ve lâkin bilinmez ki, olur mu olmaz hakikate hizmet veya ona ihanet etmiş olmaları | bil kl tası gelmiştir. Falcr, gayet hakimane: — Bunu da, diyor, sana söyliyebi- lirim. Hattâ gününe, saatine kadar bilinir. Fakat bunun için fincan taba- nını ters çevirip altına da kıymetli bir şey, meselâ şöyle değerli bir taş koymak lâzımdır. Bu iş böyle olur. Bayan Satvet dertten kurtulacağı, evini hacizden kurtaracağı, borçlula - rmın ağzını tıkıyacağı günü bir an ç benim değil, i iştir. ımı 22.5 B — 22.10 Ber don - Recyonal — 22.30 Viyana, Post rizyen — 22.45 Tuluz — 22.55 Lüksenl 23 Milâno — 23.10 Droytviç. | het halde çok enteresan olacak.. etti ki intihar bir ümitsizlik filidir. Fakat Konstantan Mark, küçük figürant Lidi'- evel öğrenmek için ahlıya, ohlıya ki mızı çekmecesinin başına gitmiş, * ğma soluna bir göz attıktan son! kuşağının içine düğümlediği anahti rını çıkatmış ve kırmızı çekmecesi açmiş. Çekmecenin dibinden babas nın, düğününde hediye ettiği zümrü lü pandandifi avucuna sıkıştırmış getirip kahve fincanımın altına yerl tirmiş. Yerleştiriş o yerleştiriş... bır goz atmı. sonrada kimseye içil yerleştırmış. — Biraz başım döndü de diye şarı çıkmış, arkasından da öteki... Dolandırrcılar, tabit derhal yal yı ele vermişler. Mahkeme safah bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Fakat inti- har hâdisesi kayde lâyıktır. Şimdi, bu hâdisenin na- sıl cereyan etmiş olduğunu ilmin nuru ile tetkik et- mek muvafık olur. Bu suretle ilimden istiane etmek te olmama hayret etmeyiniz. Onun dinden iyi dos- tu yoktur. İmdi, hekimlik ilmi bize bu işte çok yar- dım edebilir. Bunu derhal anlıyacaksınız. Kilise, müntehiri sinesinden, ancak intihar bir ümitsizlik fili ise, çıkarıp atar. Hayatlarına kasdeden deliler ümitsiz insanlar değildirler, ve Kilise onlardan du- alarını esirg : O bütün bahtsızlar için dua e- der, Ah! bu zavallı çocuğun bir sıtma nöbeti veya bir dimağ hastalığı tesiri altında hareket etmiş ol- duğu tespit edilebilseydi, eğer bir hekim bu biçare- nin kendi eli ile kıydığı aklı b da olmadığını tasdik etseydi dini rasime hiç bir engele rastlanmaksızın yapılabilirdi. Mösyö Mirabel'in ağzından bu sözleri kapınca Madam Dus derhal tiyatroya koştu. Parmaklik'in provası bitmişti. Pradel'i, odasında, biri bir iş ve diğeri izin verilmesini istiyen iki genç aktrisle bir- likte buldu. Pradel, bir teklifi ilk önce reddetme- den katiyen kabul k prensipi veçhile bunla- rın ricasını reddediyordu. Bu suretle lutfettiği en hemi şeye bir | t vermiş olurdu. Parlak gözleriyle patrik sakalı, hem âşıkça ve hem de ba- baca halleri onu eski üstadların estamplarında iki kızı arasında görünen Lut'a benzetirdi. Her birine, ayrı ayrı: — İmkânı yok, yavrum... uğrayınız, diyordu. Bunlara izin verdikten sonra, bir taraftan mek- fakat yarım bir kere GÜLÜNÇ nin güzel olup olmadığını, alâkalanarak, Müösyö Pradel'den sordu. — Onu 223 ilkteşrin günü'nde gördünüz. Grönel — ovasında Madam Rovo'dan kurabiye alan mahalle Yazan: ANATOL FRANS tup imzalıyarak sordu: — Ey, Madam Dus, ne haber? Nantöy'le beraber zuhur eden Konstanten Mark acele acele söze karıştı: — Ya benim dekorlar, Mösyö Pradel? Sonra, perde açıldığı zaman görülecek manza- rayı yirminci defa olarak târif etti: — İlk plânda eski bir park, ve şimal tarafındaki büyük ağaçların gövdeleri y yeşilleşmiş o- lacak. Toprağın nemliliği hissedilmelidir. Ve direktör cevap verdi: — Emin ol ki ne yapılmak kabilse yapılacak ve yapılan da pek elverişli olacaktır. Ey bakalım, Madm Dus, ne haber? — Bir ümit ışığı belirdi. Müellif devam etti: — Dipte, hafif bir sis arasında, Ableyi - o - Dam'- m ince arduvaz çatıları... — Tamam. Oturunuz, âmadeyim. Madam Dus: — Piskaposluk dairesinde pek iyi bir muamele gördüm, dedi. — Müösyö Pradel, Madam Dus, emrinize Abbei'nin duvarları kalın, Çeviren: NASUHİ BAYDAR derin ve bununla beraber akşam sisleri içinde ha- yal meyal görünmelidir. Açık altın sarısı bir gök... Madam Dus devam etti; — Papas Mösyö Mirabel, pek kibar bir papastır... Direktör sordu: — Mösyö Mark, sizin o açık altın sarısı semanı- zı görmek ister misiniz? Devam ediniz, Madam Dus, devam ediniz; sizi dinliyorum... — .« ve pek naziktir. G lerin boşboğazlığ dair gayet kapalı bir imada bulundu... Bu sırada, rejisör Mösyö Marşjey odaya hızla girdi. Yeşil gözlerinden kıvılcımlar - saçılıyor ve kumral bıyıkları alevler gibi raksediyordu. Acele acele söyledi: — Gene başladı!... Küçük figürant : Lidi, merdi- venlerde cıyak cıyak bağırıyor. Dölaj'ın kendisine tasallut etmek istediğini söyliyor. Bir aydan beri bize bu hikâyeyi durup durup ınlıtıyor Artık bu bir nakarat oldu! Pradel: * — Böyle bir yerde buna müsamaha edilemez, Dölaj'a ceza verirsiniz... Madam Dus, rica ederim, devam ediniz. — Papas Mösyö Mirabel bana tam vuzuhla izah kadını rolünü yapıy Konstanten Mark: — Zannıma kalırsa gayet güzel bir kızdı, dedi. Pradel cevap verdi: — Elbette. Fakat bacak bilekleri direk gibi ol- — masaydı çok daha güzel bir kız olurdu. K Mark, düşünceli, d etti: — Dölaj ona tasallut etmiş... Bu adamda aşk his- si var. Aşk basit ve iptidai bir iştir. Mücadeledir, kindir. Bunda şiddet zaruridir. Mütekabil rıza ile aşk ancak usanç verici bir angaryadır. İ Ve heyecan içinde bağırdı: — Dölaj harikulâde bir adamdır! 4 — Heyecana kapılmayınız. Bu küçük Lidi, loca- — sında, aktörlerime fındıkçılık eder, ve sonra, para — verilmesi için birdenbire bağırarak kendisine ta- sallut edildiğini bağıra bağıra söyler... Bu kurnaz- lığı ona âşığı öğretmiştir. Paraları da çeken kendi” 4 sidir... Diyordunuz ki, Madam Dus... t Madam Dus devam etti: A — Uzun ve dikkate şayan bir muhavereden son” ra Papas Mösyö Mirabel bana muvafık bir hal tar- zı znıhrdı. Bütün guçluklen izale etmek için $ö” İyenin aklı da olmadığını ve Bâ* : A DN mesul lamıyacağı bir hekim tarâ” findan tasdik edilmesinin kâfi geleceğini ihsas etti. Pradel itiraz etti: (Sonu var) ğ ğ