Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
1-7-1938 HAYAT ve SIİHAT ) Gün dönümü Sıcaklar artar. Bunu, şüphesiz, bir yenilik olarak söylemiyorum. Fakat niçin artar? Mademki gün- ler kısalıyor ve güneşin bize her gün gönderdiği sıcak ışıkların mikdarı azalıyor, gün dönümünden sonra sı- cakların azalması lâzım gelirdi. On- dan başka da yazın güneş bize kışın olduğundan daha ziyade uzakta bu- lunuyor. Böyle olduğu halde gün dönümünden sonra, her yıl sıcaklar ziyadeleşiyor. Astronomi ile meteoroloji hesap- larmın — görünüşte — biribirlerine uymamalarına sebep bir kere güneş ışıklarının bize, doğru veya eğri o- larak gelmesidir. Kışın gün dönü- münden sonra güneş ışıkları yer yü- züne eğri olarak gelirler, yeri ısıta- mazlar. Yazın gün dönümünden sonra dosdoğru gelirler, yeri çok ısı- tırlar. Siz de güneş banyosu yapar- ken güneşin ışıkları üzerinize doğru gelmezse teniniz pek geç ve güç ka- rarır... Yer yüzünde geçen işlerde her şeyin doğrusu hoşa gitmese de güneş ışıklarının doğrudan doğruya gelenleri makbuldür. Havanın gün dönümünden sonra ısınmasına bir sesep de, havanın gü- neşten aldığı kl d Tezbi nden sonra... versin ki vücud çok soğuğ; karşı olduğu gibi, çok sıcağa karşı da müdafaa vasıtaları vardır. Yazın işimiz yalnız elbisemizi hafifletme- ğe kalsaydı, halimiz pek acıklı olur- du. Hava pek sıcak olunca, vücudu- muz dışarıdaki sıcaklıkla içerideki arasında muvazene temin için, ilkin içerideki kant dışarıya doğru, deri- nin altına, gönderir. Çok sıcakta de- rimiz kızarır, ısınır, böylece soğuk ve mutedil havada kendimiz daha fazla kalori çıkararak içerideki ha- rareti azaltmağa çalışır. Ancak; bu türlü müdafaa vasıtası havanın sı- caklığı bizim derimizin - sıcaklığın- dan fazla olmazsa işe yarar. Hava- nım sıcaklığı derimizin sıcaklığından fazla olunca deriye hücum edecek kan içerideki sıcaklığı — aksine o- larak — daha ziyade arttırır. Onun için, sıcağa karşı en tesirli müdafaa vasıtamız terlemektir. Ha- vanın sıcaklığı yirmi, otuz dereceye çıkınca terleme başlar. İnsan sıca- ğın derecesine göre saatte bir litre- den ziyadeye kadar ter çıkararak 580 büyük kalöri sarfeder. Vücudu- muzda en çok ter çıkarabilecek yer ileri gelir. Hava yazın gün dönümün den önce aldığı harareti bir müddet saklar, bize gün dönümünden sonra, hem de en ziyade temmuz içinde gönderir. Kışın yine gün dönümün- den önce soğuduğu halde, gün dö- nümünden sonra, günler tam da tı- zamağa başladığı vakıt, bize soğuk gönderir. Ondan dolayı her mevsim a içidir: Yirmi derece sı- caklıkta, yirmi santimetre murab- bar kadar, yerinde on dakikada 25 miligram, sonra ayakaltı 14, alım 12, koltukaltı 10, boyun 6, kol ve bacak 5. Sıcağa karşı müdafaa vasıtaları- mızdan biri de şık sıkmefes"almak- tır. İnsan-Bir saatte nefesiyle 600 &zain su buharı çıkarırsa bu da vü- dund. 348 kalori eksilmesine bir evelki mevsi: SÜL şelar, Mesleri Yine ondan dolayı ilkbahar günlerin uzadığı mevsim olduğu halde, kıştan kalan tesirle soğuk o- lur. Bir taraftan çiçekler açar, on - ları gören insanların içi kaynar. Fa- yardım eder... Zavallı köpekler ter- liyemedikleri için onların sıcağa karşı yapabildikleri iş ancak dille- rini çıkararak sık sık solumıya kalır. Vücudumuzun sıcağa karşı müda- faa tal, dan biri de az yemek kat herkes yine kalın sarılmağa mecbur olur. — - yemek ve yediğimiz yemeklerin me- FAŞ I Mevsimler yalnız t i he- saplarına göre olsaydı, bütün yılın en güzel l gün dö den sonra günlerin kısalmağa başla- dığı bu mevsim olacaktı. H y * Onun için yazın insanın iştahı azalır, azal- mazsa da yazın az yemek lâzım ge- lir, | KAl hasisliği ve güneş ışıklarmın istika- meti işe karıştığından en güzel mev- sim günlerin pek de çok kısaldığı sonbahara kalıyor. O güzel mevsimi bekliyerek, şimdi- lik yazım bunaltıcı sıcaklarına ta- hammül etmeğe mecburuz. Bereket ikinci kâ - nunda — kışın gün dönümünden sonra — en kuvvetli, temmuzda — yaz gün dönümünden sonra — en kuvvetsiz olur. Onun için yazın iş- Tahlil ve tenkid Kuvvetli bir türk. destanı Mütareke alük Nihat Pepey'i, her tür- kün çarpan kalbi gibi tanı- dığı Çanakkale'nin destanını yaz- dıktan sonra, üçüncü eseri olan “Mütareke”yi de neşretti. O kara günleri, talebelik hayatıma ait acı hatıralarımla birlikte bana bütün iztirabiyle yaşatan bu güzel kitabı dikkat ve hayranlıkla okudum. Değerli şair, bütün kıyamet ve mucizeleriyle her an ruhumuzda yaşıyan yegâne harikalar âlemimiz- den, bize, bu defa da facialarla do- lu bir parça gösteriyor. Kabataş'da, mektebimizin yatak- hane penceresinden yaslı denizin üzerinde, karga sürüsü gibi bir çok bayraklarla süslenmiş bir kâbus . şeklinde gördüğümüz işgal gemile- riyle ve bu gemilerin içinden, ku- laklarımıza kadar gelen, vatan kay- gisı içinde bunalmış başlarımızı kö- mür çarpmış gibi yastıklara düşü- ren kahpe mızıka sesleriyle, benim şimdi bir korkunç rüya halinde ha- tırladığım mütareke şüphesiz hiç bir türkün unutamıyacağı yaslı ve ümidsiz günlerin acı ifadesidir. Fa- kat ne bu kara günler, ne de türkün emsalsiz kahramanlıklariyle dolu Çanakka'le için-toplu bir eser ya- zılmamıştı. Zaferin tadını, yalnız türkün çe- * lik bileğinde tadan süngünün, yal- nız türkün mert ve çökmez omuz- larına yaraşan tüfeğin şiirini hepi- miz içimizden duyduk. Çanakkale'yi yalnız türk şairleri değil, tabiâtin şair yarattığı türk köylüsü de, pınarının yaslandığı çetin ve mukaddes şahika gibi, uf- kunun kucakladığı güneş kadar bi- liyordu. Fakat bu türk şahametini toplu bir şekilde yazmayı, bu en müşterek duygulara sanatkârca bir ifade vermeyi yalnız Haluk Nihat düşündü. Kıymetli şair, eski tabiriyle (Seh- li mümteni) denebilecek bir buluş- — la bu kızıl ve nihayetsiz göklere ce- sur bir kartal gibi attldı. Ümit, âşk ve heyecanla dolu şiir gemisiyle, duyulup söylenmemiş görülüp ya- tah ald ak çokça y iz, şişmanlık daha çabuk gelir. GA Hava Gazı fiyatlarında fenzilâf Ankara Hava Gazi Türk Anonim Şirketinden : Yüksek Nafıa Vekâletinin sayın üzere 1 . t arzularına ittiba eylemek ve halkına bir hizmeti müftehirede bulunmak $ BE ç rılacak hw.mısas Te ruş üzerinden hesap şa ve 11 kuruş üzerin ruşa tenzili suretiyle bu iki tarifede tatbik ol Memurlar Kooperatifi unacağı ilân olunur. den itibaren tedavüle çıka- şimdiye kadar metre mikâbı 12,5 ku - edilen hava gazı tarifesinin 11 kuru- den tatbik edilen tarifelerin de 10 ku- tanzim edileceği ve tenzilâtın yalnız 4164 Mağazalarında, Nefis Çilek ve Portakal reçellerinin kilosu 50 kuruştur. 4240 BİR SAATİN DOĞRULUĞU lîlNDEKl 175 PARÇA ALE- TİN UMUMİYETLE MÜKEM. MELEN HAREKETİNE TABİDİR REVUE SAATİNİN bütün yedek aksamı bulunduğu için tamirinin ko- lay olması bütün saatçilerce malüm- dur. Fabrika kendi icadı olan bir maki- ne ile ihtirar oları saatlerin bir sani - yenin yüzde, binde birine kadar aya- rını ölçebilir. İşte böyle fennt alât ve mükemmel bir kontrol sayesinde, presizyon de- recesinde nadir geçilmiş REVUE -SAATLERİNİ vücuda getirmiştir. .Bir REVUE SAATİ alan herkes, Gidden zikıymet bir eşya sahibi olur. Tanımmmış saatçilerde arayınız. REVUE fabrikalarının satış depo- su: İstanbul Bahçekapı, Taş Han 22, Telefon: 21354. v Okuyacağınız kifablar tu. Nasuhi Baydar'ın AAA Tercümeleri Tais Kırmızı Zanbak Bilinmiyen İnsan San Mikele'in Kitabı Levis ve İren Evlilik ve Ötesi Cihan Şampiyonları Esrarsız Hayat Yabancı Hayat; sen ne güzelsin (telif) İnsanlığın Hali ZAkba'dan ve her kifabaı'danz 00090090009 OUU D DDDT LT L Samaman — arayINIZ — aai ıl ş engin bir ilham deryasına doğru tek başına yelken açtı. Şiir de konuştuğumuz dilden yaratılma- sı bakımından, zaten (sehli mümte- ni) değil mi? air, Mütareke eserine bilhas- Sa şu kuvvetli parçaları ta- şıyan güzel bir şiirle başlıyarak maksadını anlatıyor: Ölmüş çehreler gibi şairin yıldızları, İçi boşalan güneş karanlığın mezarı. Her çöküntü altında yeni bit uçurum var, Mezarların içinden görülür mü |îf=. a) Başımda bir kasırga, ruhumda bir er- ganun, Kitabım meydanıdır bu gamlı yolcu- luğun. Kitap, (Siberya'da esirler), (Mü- tareke olmuştu), (Esirler İstanbul'- da), (İstanbul yılbaşı gecesinde yi- ne eğleniyor), (Anadolu'da...) kı- sımlarını ihtiva ediyor. Ve bütün e- ser, mütarekenin iztirap ve yesi, İ- çinde vatan aşkını kaybetmiyen Se- lim isimli bir kahramanın, bu ü- mit timsalinin gördüğü, karşılaştı- ğı sahnelerin özlü hikâyesidir. Selim, büyük harpte esir olarak Siberya'da (Tobolsk) da bir müddet esaret hayatı yaşadıktan — sonra Şanghay yoliyle İstanbul'a dönü- yor. Zillet, sefalet ve sefahat kay- nıyan bu öz vatanda karşılaştığı es- ki baba dostu Bekir Bey'le İstan- bul'un dayanılmaz halinden muhte- lif sahneler görüyorlar. Selim yese düşmüş arkadaşını, kendi içinde kaynıyan ateşten ümitler vererek canlandırmıya uğraşıyor, nihayet beraber Anadolu'ya çıkıyorlar, Ya- nıp yıkılmış Anadolu'da birlikte do- laştıktan sonra, Selim, kızıl güneşe doğru atını sürerken baba dostu Be- kir B. de ümitsizliğinin tabil bir neti cesi olarak geri dönüyor. (Biri taze bir iman, öteki ümitsizlik :.) Şair kampın en genci Selim'in e- saret hayatını geçirdiği Siberya'yı ve esirleri, y Mezar gibi gömülü karın altında t;ıum— ” 'Tel örgüler içinde kapatılmış adamlar. Doldurup Siberya'nın karlı zindanla- rını, Unutmuşlar bir mazi kadar vatanları- nı. diyerek tasvir ettiği gibi o vakitki Rusya'yı da, , Kitabı yazan: B Halük Nihad PEPEYİ Kitabı anl-tan: Ömer Bedreddin GÖKBELEN Şehirler birbiriyle, ev kapıyla savaşta, Bir harbe girdi akıl kafa tası ile baş- ta,.. mısralariyle canlandırıyor. Savaş sonu... Ordular dbnü&or tabur tabur, Bir asker şehri gibi denizlerde her va- pür.. Diye başlıyan (Mütareke olmuştu) kısmında bakın ne güzel parçalar var: Başını kaldırıyor Conkbayırı uzaktan, Nerdeyse fırlıyacak şehitleri toprak- tan. 'Toplar kendi ölüleri 'Tufan gibi ağlıyor kahraman Çanak- kale.... Bir esir vapuriyle kahraman Se- lim'in boğazdan geçişi, İstanbul'la karşılaşması cidden enfestir: Dertli göğüsler gibi kabarıyor Mar- mara, Yeniden kavuşunca bu gazi çocuklara. Bir gemi yanaşıyor, sular henüz uyku- d ğ a, İstanbul'un sabahı kımıld suda, Nihayet iki arkadaşı Anadolu'ya geçmiş buluyoruz. Hiç şüphe yok ki bütün kuvveti kurtuluş savaşının büyük destanına teksif edilecek o- lan bu kısımda; (Ver elini) tarzın- da çok samimi bir tabiri ihtiva e- den, —— T | Un İÇ Tz Taâtil En taze hatıralarımız gene çocuklu - ğumuza ait olanlardır, Yaşınıza göre şöyle on sene, yirmi sene, otuz ve hat- tâ kırk sene evele rücu ediniz; en ça- lışkan talebeden idiyseniz bile tâtil > sar daği K B: b dalkk V zi bi!'" !ı' l Tâtil hüriyet, kl: F Kederim ver elini, Bulalım iztirabı uyutacak bir cihan. Gibi mısralar olmakla beraber, Bırak Anadolu'yu ırgalama yasında, Şeklinde zaif mısralar da vardır. Bize, o zamanki İstanbul'la birlik- te kısaca o ki Anadolu” kayıdsızlık, eğlence, tabiata dönüş, ma- vi bakk İi kaz, ae enek değil midir? İnsandaki bu tema- yüle bakarak onun da kuşlar gibi key- fince hareket etmek üzere yaratılmış — olduğuna hükmedebiliriz: O elini uza- tp/akeğtarı meyva | R SERE Ki KA e. * 'yu da gösteren ve, Kapılar kilitlenmiş, damlar yere gö- mülü, Sırtlarında taşıyor bütün evini köylü, Güzelliğinde bir çok parçaları muh- tevi olan eserini bitrirken bu feci ve ümitsiz günlerin nasıl bir mu- cizeye inkılâp ettiğine de, Dünya ayaklanırsa zihninde bir ada- mın, Sonu sabaha varır en kızıl bir akı bütün ihtiyaçlı tatmin edecekti. Fakat önce aile, son- ra kabile, millet, ve nihayet medeniyet insanı sâyin dört dıvarı arasına hap- setti. Sekiz yaşında başlıyor, ölünciye kadar çalışryoruz: Tâtil bu mütemadi didinişin zaman zaman tahakkuk eden sükün devreleridir. Sekiz aylık verimli çalışmasından sonra Kamutay evelki gün tâtil dev« resine girdi. Mebuslarımız birer birer Mısralariyle temas ediyor ve azğın atını güneşe doğru süren Selim'in ümit ve heyecanı içinde eserini bi- tiriyor. seçim dairelerine doğru yola çıkacak- lardır. Kamutay”'ın tâtil devresine gir« mesi ile Ankara'da çalışanlar için de, diyebiliriz ki, resmi tâtil ayları birer birer ufukta gülümsemeğe başlamıştır. Üç dört sene evel (Türk di na giriş) isimli ilk eserini çıkardığı T d ta, eylülde, hattâ ilkteşrinde yıllık tâtillerinden istifade b Nİ dnekli zaman “Varlık”da kendisini tebrik ettiğim kıymetli meslekdaşım, (Mü- tareke)jnin mukaddimesinde, bize kurtuluş savaşına ait hazırlıklarıa uğraştığını; bütün ömrünü verece- ği türk destanını yazacağını müj- deliyor. Şimdiye kadar verdiği eserlere bakarak bu müjdeli vade kuvvetli bir ümitle bağlanmak bence zevk ol- duğu kadar bir isabettir de... Kıymetli şairin, Çanakkale kah- ramanlarından geniş göğüslü, inan- lı feragatkâr bir türk askeri azim ve kuvvetiyle yazmağa giriştiği türk destanını başarmasını, Se- lim'in, ufkuna at sürdüğü en büyük harikalar mahşerinden, bize, bekle- diğimiz canlı âbideyi getirmesini diler. Mütareke eseri dolayısiyle kendisini bir kere daha tebrik ede- rim, Uzaktan ürkek, ürkek bakıyor pence- reler, Derdini yanmak için yükselmiş mina- reler, H aluk Nihat, yeni nesil şairle- rinin hece vezninde kolaylı- ğı ve istiap kudreti itibariyle bil- hassa intihap ettiği 7. 7 vezninde nazım ahengini hakikaten çok gü- zel temin etmiş, hattâ eserde 6.5 ve 7 vezinlerini de muvafakiyetle kul- lanmıştır. Yalnız, pek mahdut bir kaç yerde görülen, Bırakıp Rumeli'yi kendimizle savaş- kan- cık, kancık, Gibi kulağa hoş gelmiyen mısraları da kâşki ince zevk ve itinasından geçirseydi... Selim, Bekir Bey'e, güneşleri ka- dın tuvaletleri savururken yerlile- rinin çıplak etleri görülen Şang- hay'ı uzün uzun anlattıktan sonra p C isti b Dünyada neler oluyor Gözlüklü kraliçeler ! Bir bu eksikti. Londra gazetelerin- den biri de gözlüklü kadınlar arasın- da bir güzellik müsabakası tertib et- miş! Güzellik kıraliçeleri o kadar çeşit- lendi ve çoğaldı ki ,artık bunun da ta- dı kalmadı, Zaten onun değeri kırali- çenin güzelliğinde değil, tertib eden- lerin keselerinde idi. Yalnız bir kıta- nın veya bir milletin güzellik kırali- çesi olsa gene ne ise; fakat artık şe- hirlerin, kasabalar ve köylerin bile birer kıraliçeleri var! Bu kadar bolluk olunca, tabiatiyle piyasa da düşük o- lur, Şimdiye kadar seçilen kıraliçelerin hepsi de gözlüksüzdü. Bu defa göz- lüklü kıraliçe seçilecek, Gözlüklü kı- vardır. y tâtili nasıl geçireceklerdir? Zamanmnızda tâtili içtimai bir za- ruret telâkki etmeliyiz. On bir ay çalı- şan memur gibi evinin ve çocuklarının işleriyle yorulan aile kadınınım da, hat- tâ bizzat çocukların da hava değiştir« miye, yazın güneşinden, suyundan, yeşil dağlarının saf havasından istifade etmiye, dinlenmiye, gülüp eğlenerek kendilerini unutmıya hakları vardır. Tâtil ne bir lüks, ne de bir bidâttir. Çal daima çalışabilmesi, cemi- yetteki yerini faydalı surette doldura- bilmesi için vakit vakit tâtil yapması- nı elzem bilmeliyiz. Tâtilde Ankara'da gene birçok apar pençereleri kâğıdl. - cak, sokaklarda gidip gelenler seyrek- leşecektir. Serin gölgeliklerde dinle- nenleri, güneş altında koşup gülenleri gıbta ile analım. Fakat Ankara'mızı, daha sıhatli, tenleri esmerleşmiş, göz- leri daha parlamış olarak dönüp doldu- racak onlar gene onlardır. Hi sine yürekten “güle güle, e bul y sesak LKĞ sihatle dönünüz.” — N. Baydar ve Yatak altında gece İâmbası Amerika'da birinin aklına oldukça garip bir düşünce gelmiş! İnsana ön- ceden acaip gelen bu düşünce, çok pratiktir. Bu, yatak odasını alâkalandıran bir — icattır. İcat edeni kimse tanımıyor a- ma, bu usul bütün Amerika'da gün geçtikçe tatbik edilmiye başlanmıştır. İcat şudur : Gece lâmbasını karyola- nın altına monte etmektir. Bu lâmba, me tavan lâmbasının ve ne de gazete veya kitap okumak için baş ucunda duran gece lâmbasının yerini tutma- maktadır. Ancak, bu lâmbanın gözü ankadaşiyle yine Şanghay'ı unutt racak İstanbul'a dalıyor, saat 10 ol- muştur, yürüyorlar... Şair; Şehir gerdanlık gibi yayılmış bütün üufka... Diyerek güzel tasvirlerle girdiği bu kısımda bize, Valsin dalgalarında kucak, ku- liçelerin süreceği her hal- de uzun örmürlü olmıyacaktır. Ne var ki, iki milyar insan arasında teferrüd etmek saadetine kavuşmuş olacaktır. Aşk her şeyden kuvvetlidir! Nevyork hükümetinde yaşayan bir milyonerin kızı, yoksul bir memurla evlenmek için mirasından vaz geçmiş- Henüz yirmi bir bayaşında olan Ro- zemeri Nebster Nevyork'ta yaşıyan çok zengin bir hekimin kızıdır. Bü- yük bir refah içinde büyüyüp yetiş- miş, para sıkıntısı hiç görmemiş olan bu genç kız, Sen Lavrens üniversite- sinde tıp tahsilinde bulunmakta İmiş. Fakat tahsilini bitirip doktor unvanı- nı almağa bir kaç gün kalmış iken, Pol Gilson adında biriyle evlenmek i- Şişeler rüya görür, kervanlaşı istekler, Gizli bir harbe girer bacaklarla etekler. Gibi maharetle, kudretle çizilmiş portreler veriyor. Hele, İstanbul'un emsalsiz man- zarasına âdeta bir sembol olan mi- narelerinin iztirabı, bakın, ne kadar güzel yaşatılmıştır: çin üniversitey Ş Gilson, haftada yirmi bir dolar ka- zanan ufak bir memur olduğu için pa- ra biriktirerek ufak bir servet yapma- sına imkân yoktur. Bundan dolayı kı- zın anne ve babası bu evlenmiye mu- fakat'ötmek İ iştir. R ri, annesiyle büyük bir çıngar çıkar- ş işığının önüne geçmek, uyku sersemliği ile yataktan kalkılın- ca, güçlük çekmeden terlikleri bula - bilmek, aynı odada başkaları da varsa onları uyandırmamak gibi faydaları vardır. Hele hastahanelerde bu terti- bat alınınca, hastalar çok rahat etmek- tedirler. Bu lâmbanın, yatak altında toz bulunup bulunmadığını gösterme- si gibi ayrıca terbiyevi bir rolü de var- dır. Yatak altına hırsızın veya başka bi- rinin saklanıp saklanmadığını göster- — diği için de bir çok korkaklar ve hu- susiyle kadınlar bu icattan memnun- durlar, Bunların hepsi hoş ve güzel, Yalnız, yatak altında alıman bü tertibatı da zaman zaman kontrol etmek faidesiz olmasa gerek. Asırlık bir falebe ! Dünyada mevcud mektebli kızlar a- rasında en yaşlısı her halde Birleşik Amerikada Klevland'da yaşıyan Bn. Karri Kirl olsa gerek, İ mış ve bunun neti olmuştur. Fakat, sevda ile kanadlan- mış olan Rozemeri'nin gözü, ne anne- sinin mi ve ne de bab ri- Yüurdun kara bahtına o da b in di- ye, Kara bir bayrak olmuş gökte Süleyma- niye, Taştan hançerler gibi yırtıp k gö iş; kalkıp sevgilisi- nin yanına gitmiş. Düğün Gilson'un evinde yapılmıştır. Genç evliler, tabif şimdi bir çok masrafları kısmak mec- ları, Yalvarır son ümidle müezzin minare- ler, buriyetindedir. Fakat haftada yirmi bir dolarlık bir gelirle geçinilebilece - ği kanaatindedirler... 101 yaşındı U kemmel işliyen bayan bu yaşa kadar — okuyup yazmamıştır. Fakat, bu yaştan —— sonra günün birinde kendisinde oku- mak hevesi uyanmış ve çalışmıya baş- — lamıştır. Bn. Kiri, bu yıl ikinci teşrin- — de 102 yaşını bitirecektir. Çok çalış- kan bir kız olan bu yüzlük bayan, doğ- duğu günün yıldönümünü kutlarken y Şekspir'in eserlerini okumuya başlı- — yacağını söylemektedir. b lduğu halde kafası mü- —