1 Temmuz 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MAT e -— Bi TEE A R a — T V * ol p Kt C7 çi S m nkgı. çtplak Bu"fepeci L-4- 1T900 A SÖĞ e Taarruzde razan neferim daima yanımda gidiyor. Bir ara yattık, yan- ötede yüzükoyun yatan borazana ses- — Ali bak bakalım, Kasım efendi ne yapıyor? (Kasrm efendi yandaki takı- mın komutanı) borazan ses vermedi. Diğer bir nefer : — Efendim borazan uyuyakalmış dedi. * Kızdım, sürünerek yanına y - burası uyunacak yer değildi, ıyıiını dokundum, borazan Ali çoktan kaska- ti olmuştu. Bir müddet sonra ve en şiddetli ateş altında yanıp kavrulurken geriden Bu ıuudlu; ateş altında evvelâ ağa- iktığına şaştım. Ge- ri ılSııduııı. Hılnlı.ızın ağabeyim bana doğru geliyordu. Ben de gayri ihtiyari geriye doğru İul' kaç adım attım. Tesadüfen mek- tebden çıkalıdan beri ağabeyimle hiç görüşmemiştik. Diz çöktük, kucaklaş- tık, daha yanağımı öpmeden ağabeyim, — Ah başım, yandım dedi ve başı düştü. Y dakiler ayak- larımızdan çektiler: S Dekk Yahlaiz, bürad T olur mu, diz ııılııııe kalkılır mı? Bu Sacelidk Vei iduğan * eç man Çanakkalede Arıburnu muharebatında fevkalâde ibrazı fedakâ- ri eden alaylardan 27 inci alayın sancağına maa kurdelâ altın ve gümüş imtiyaz ve harb madalyaları tâlikı merasimi O gün ki taarruzu Atatürk'ün ya- nında ve emrinde çalışarak takip etmiş bir subayın hatıratı da şöyle- dir: Grup kumandanı (Atatürk) ça- dırında bir parça istirahat ettikten sonra sabaha doğru kalktı, en ön hatta geldi. Taarruza kalkacak kı- taların siperinin üzerine çıktı. Ta- sızdığını gördüm. Alıp götürdüler. Gi- dı! © gidiş oldu. Bir daha görmek na- sip değilmiş. Maamahif aynı âkıbetin beni bul- ması da uzun sürmedi. Dıı;enhu top F | b sonra yere ıöımılıhıgıınıı zannettim. — Bacağımı yerden çıkarın diye fer- yada başlamışım. Neferler sızan kanı göstererek p — Efendim bağlğımız yere gömül- memiş, vuruldunuz dediler. Sürükliye açıkta ve en yakın mesafe- den kurşun altında idi. Boyunı emir veriyor, kıtaların ter ki bazı lışlıkl biz- zat düzeltiyor, kor-kıı ve zaaf gös- terenleri şiddetle ileriye Aatılmıya hazırlıyordu. Bir ara hazırlığın u- e kiş B " dığz görünce hiddetlendi. Ortalık aydın- lanıyordu. Ve bir parça daha teah- hür, baskını düşmana gösterebilirdi. Hemen ileri fırladı. — Arkadaşlar, dedi, düşman kıç- sürükliye geri götürdüler. eli h""'ı"îf”:_ :_'“:' elsar Tz wu"?hmııılı:ıyn—nılıh'tmı— vedeceğiz. Ben ileri gidiyorum. Kır- :ğıâ" D "“î Te d lıışlııışıre(venrurmııhukuı.lm Bey'in (General Cemil Conk) an- Ş TSANDE, SERANİ : hşilın da şöyler Ti cüy eee ee Fdi serten ae lık haylı ıydıılıııııugtı Ben Conk bayırmın gerisinde kesif bir surette duran kıtaların süngü parıltılarını tarassut yerimden çok güzel görü- yordum. Tam hücumun başladığı sırada da güneş geriden doğdu, ile- ri doğru fırlıyan bahadırların hücu- mu benim bulunduğum yerden yani geriden ne kadar vazih görü- lüyorsa muhakkak düşman tarafın- dan da o kadar fena seçiliyordu. Do- ğan güneş şualariyle ingilizlerin gö- zünü kamaştırırken ben arkadan savlet edenlerin kahramanca atılış- larını seyretmekten doyamıyordum. Bizim askerler Conkbayırı'nım ö- te yüzıııduı öyle büyük bir hızla a- şağı iniyorlardı ki bu hızın rüzgârın- dan, elbiselerinin geriye doğru uçuşu çok bariz görünüyordu. İngilizlerle bir an bir çatışma oldu, sonra bun- ları çığ gibi önüne kattılar ve aşağı te geldiler, bir anda öndeki hattıba- lâyı geçtiler. Bir kaç adımda biz de buraya vardık. Ondan sonra bınııı- gözetliyen grup kumandanı (Ata- türk) bir ara göğsünün sağ tarafına şiddetli bir şeyin çaptığını duyuyor, başını çeviriyor ve burada bir delik görüyor. Nuari Conker Y da 24 üncü alayın kuman- kileri oralarda yoktu. Tâ aşağılardaki biçici maki- neli ve ı-ni ateşleri olmasaydı ingi- lizler için gemilere çdıilmokhen baş- ka çare Asıl felâketin hındın sonra baş- ladığını da bizzat Atatürk şöyle an- latıyorlar: “— Ortalık açıldıktan sonra idi ki düşman hakikaten Conkbayırı'nı ce- henneme çevirmişti. Denizden, ka- radan büyük çaplı topların muhtelif cinste mermileri Conkbayırı sema- sında bitmez tükenmez yıldınmlır vücuda getiriyordu.” Bu cehennemin. tâ ortasında du- ran “Anafartalar kahramanının” — ha- sürüklediler. Artık Conkbayırı ve Kocaçimen kurtulmuştu. hayatını isetürkün talii bir eski O- mega saatine medyundur. Askerlerinin saflarından ileriyi KANAKUKAKAAK AUA OU KU CUU OU KUK KUKU KU KA KA UO KOK KUKOK AUK UKKU KUKU KKK UKUA UUU UUKU KU UDU DU li ve bulanık akıntılı nehri sarsılıp /|—duran tombaz köprülerden geçmeğe teşebbüs etti. Sakin bir gündü. Güneş solgun ve — soğuktu. Narva ile İvangorod'un kire- mitten yapılmış çan kulelerinde çan - lar çatlak seslerini etrafa yayıyorlar- dı. — Kıtalar sıradan çıkarak, tekerlek iz- |leriyle delik deşik olmuş kumlu yol- da, köprüler karşısında toplanıyor- - Sardı: Petro'nun şiddetle nefret etti- ği kenarı tilki kürkü takyelerile stre- — Miçler halatlarla şuraları buraları tut- turulmuş, içlerine fıçılar, çuvallar, ru- tubetten küflenmiş ekmek sandıkları doldurulmug arabalar... Yolculukta Nyan t iyle CT lar, kenevir hımutlın içinde son kuvet- lerini sarfeden lağar beygirlerini kamçılayıp duruyorlardı. Bazan kala- balığın başları üzerinde bir sırığa ge- çirilmiş bir filâma, kıtasını kaybetmiş bir topçunun omuzunda bir hartuç geçiriliyor, ve bazan bir subay, kapu- tunu sırtına atmış, elindeki bastonla başlara vurarak atını sürüp kendine yol açıyordu. Bir boyar oğlu, kaftanı- nın önü açılıp ceddinden kalma zırhı > meydana çıkararak vahşiler gibi bağı- — ra bağıra geçiyor; ve arkası sıra, fıçı kadar atlarına binmiş milisleri, dikil- ,mîı;.keçeden kaftanlarına bürünmüş, sırtlarıma tatar yaylarını ve ok kılıf- darını yeı-lqtizmi, geliyorlardı. sırtında çelik zırhı ile, kır bir ata bi- nerek elinde dürbinle kıtalara bak- makta olan çara doğru çeviriyorlardı. Petro'nun yanında, üzengi üzengiye, elleri kalçalarında, yağız bir yarış atı üzerinde, neşeli bir tavırla Men- şikof kurum çatıyordu. Rüzgâr, altın yaldızlı miğferinin tüylerini sallıyor- du. Kıtalar, cenahlarını Narova nehrine vererek kaleden bir top menzili uzak- ta yarım daire resmediyorlardı. Şeh- rin üst yanında Vayd alayı, merkez- de — ağaçlı Hermansberg tepesinin eteğinde — Artamon Golovin alayı, sol cenahta — tombazlı köprü yanın- da — Semenovski ve Preobrajenski a- layları, Trobeçkoy'un streliçleri top- landılar. Kıtaları has müşavir sıfatiy- le takip etmekte olan dük dö Kroy'un çadırı buraya kuruldu. Petro ile Men- şikof Kamperholm adasında, bir ba- lıkçı kulübesine yerleştiler, Ay tabya, ok tabya ve siperleriyle bütün cephe boyunca derin bir hen- dek kazıldı. lıtıhkâmlırm yüzü harı— çe müteveccihti. B da Reval tarafından gelebilecek İsveç kı- talarına karşı koymaktı. Narva istih- kâmları karşısına, muhasara toplarını yerleştirmek üzere rödutler inşa edil- di. Mühendis Allar tahkim işlerine nezaret ediyordu. Kalenin burçların- dan duman sütunları yükseliyor, top- lar sonbahar sisleri arasında gümbür- düyor, kumbaralar d çıkara çıka- pis) Bepıi ge;erkın hışhrmı, yoldan u- üzerinde, KA l zi ra havada daireler reımedıyor ve ara- danı ve eski arkadaşı Nuri Bey (Nu- ri Conker) vardır. O telâşlanıyor. — Efendim vuruldunuz! Diye ba- ğırıyor. Maiyetinin bundan haberdar ol- masımı istemiyen kahraman kuman- dan: (Sonu var) TERBİYE BAHİSLERİ RADYO Fena kitapların çocuklar üzerindeki tesirleri Geçen yazımızda âdi aşk romanla- fının, serseriler, katiller ve emsali kimselerin maceralarını anlatan ki- tabların, çocuklar üzerinde çok zarar- lı tesirler yapabileceğini yazmış ve bu zararları müşahhas olarak gösteren misalleri bu yazımıza bırakmıştık. Bu vakaların çoğunu Cellerier'in “L'ân nâe pedagogigue” de çıkan “Cinai e- debiyat” namındaki yazısından alıyo- ruz: Hanover'de 13 yaşındaki bir mek- tepli çocuk Şarlokhölmes kitapları a- rasında intihar etmiştir. İntiharından bir hafta evelden itibaren arkadaşla- rına kendisinden muzafferane bahse- dildiğini işiteceklerini söylemiştir. Wilhelmshaven'de 17 yaşındaki bir genç kız havağazı ile intihar etmiş ve intiharından evel bir çok kereler ro- “Mmanının kahramanı kadın gibi güzel bir ölümle ölmek istediğini izhar et- miştir. İntiharından sonra sıkılmış e- li içinde bahsemevzu olan roman bu- lunmuştur. Kolonya'da 15,5 yaşında :- yi bir aileden bir oğlan çocuk bir çe- tenin reisi olmak istemiş, romanında bahsedilen “darbe”yi tecrübe etmek i- çin bir çocuğu gizli bir yerde boğmuş- tur. 15 yaşında bir çırak ihtiyar bir ka- dını soymak için öldürmüş, fakat işe intihar süsü vermek için bıçağı kadı- nın eline yerleştirmiştir. Bu hareke- ti kendisine telkin eden “Haydutlar Kaptanımnın maseraları' namındaki ki- taptır. “ 12 Yaşındaki bir oğlan babasının 200 frangını çalmış ve sorguya çekil- diği zaman “her zaman Nat Pinger- ton romanları okuyordum. Benim de orada yapılanları taklit etmem lâzım geldiğini düşündüm. Sinema da bana bunu telkin etti” demiştir. Doğrudan doğruya polis ve cinayet romanlarının tesiri ile 14 ile 15,5 ya- şında iki çocuk bir çiftliğin bütün sa- kinlerini öldürmüşlerdir. “Hanri Robert” “Çocuk cürümleri” namındaki eserinde bir kısım cinayet- lerle okunan edebiyat arasında mü- nasebeti çok açık bir şekilde göster- miştir. 1899 senesinde en evel Şikago'- da kurularak Amerika'nın diğer yer- lerine, Avrupaya ve dünyanın başka taraflarına yayılan ve yayılmakta olan çocuk mahkemelerine gelen çocuklar- da da okunan edebiyat * meselesinin çok mühim bir cephe teşkil ettiği gö- rülmektedir. Ortada hiç bir sebep yok iken pat- ronunu kalbinden bıçaklıyan 13 yaşın- daki bir oğlan mahkeme huzurunda “Güzel Juli” namındaki bir kitapta böyle bir cinayet okuduğunu ve bunu tekrarlamak istediğini söylemiştir. 15 yaşında, çok iyi bir mektepli e- DLLLLDL DDD baların, çadirların, hendeklerin yanın- da patlıyarak oralardan askerleri u- zaklaştırıyordu. Bu patlayışlar bir kaç çiftlikte yangın çıkardı. Yangınlar- dan ve yer yer yakılan ordugâh ateş- lerinden çıkan dumanlar kurşunimsi bir bulut halinde şehre doğru uzanı- yor, ve şehirde de alevler, top mermi- lerin yıldırımları göze çarpıyordu. Albay Horn adında cesur ve tecrübeli bir muharip Narva kumandanı idi. Petro at üstünde, yanında mühen- dis Allar, bahçeler ve evler arkasına gizlene gizlene, kalenin burçlarını tetkik ediyordu. Bunların isimleri vardı: Tomas, Şan, Kristobal, Zafer gibi... Bazan bunlara o derece yaklaş- mak lâzım geliyordu ki İsveç topçu- larının sert çizgili yüzleri görünüyor Yazan: Alexis Tolstoi YUKAAMAK UAOOA OA OADA KA TA AOA ACRA AAA UU A UKUA AA KUK AO O UKKU KU DA KA UUKU KUKU AO UKUK UA NDU 9EL :0N DOLULULLULLLUL LT du. Bunlar telâş etmeden, maharetle toplarını kullanıyor, nişan alıyor, gözleri tetikte, bekliyorlardı. Aman bilmez gülle havada ıslık çalarak ça- rın ve arkadaşınin başları üzerinden geçiyordu. Petro'nun gözleri açılı- yor, çeneleri kilidleniyor, fakat o gül- leyi “selâmlamıyordu”. Böyle şeyleri çok görmüş bir adam olan Allar, çeh- resi asık, kayıtsız, nenksiz, atını mah- muzlayıp tam zamanında bir tarafa çekiliyordu. Menşikof — isveçlilere karşı topçuyu idare eden o idi — aza- metli azametli miğferinin tüylerini saliryor, olduğu yerde tepinen atı üs- tünde, kendini övercesine topçulara bağırıyordu: “Tutturamadınız, arka- daşlar!” Uzun boylu, uzun bıyıklı el- li kadar mızraklı süvari, etrafa ölüm lll Tezer Taşkıran vine 6 yaşında bir çocuk getirerek o- nu boğmuş ve karnını bir bıçakla kes- miştir. Mahkemede kendisine sorul- duğu zaman, hiç heyecan gösterme- den, bu cinayeti okuduğu kitapların izahlarına göre yaptığını bıldırmış— tir. Elberfeld'de 3 genç bir çete kur- muşlar, içlerinden birisini şef olarak seçmişlerdir. Bu hareketlerini hangi polis romanlarının tesiri ile yaptıkla- rı çok açık olarak tesbit edilmiştir. 10 - 14 yaşındaki bir kaç mektepli haydutluğa ait macera romanlarının tesiri ile mektebi terketmişler ve bir aşiret kurmağa karar vermişlerdir. Çete 25 oğlandan mürekkepti. Gayesi Berlin ve civarında hırsızlık yapmak- tı. Gündelik yağmalarını inlerine ge- tiriparalarında taksim ediyorlardı. Bu nevi kitapların menfi tesirlerini göstermek için bu kadar misal kâfidir zannındayız. Görülüyor ki çocuğun ve gencin işlediği ciniyetlerle büyükle- rin cinayetleri arasında fark vardır. Umumiyetle gençler ve çocuklar cü- rümlerini ne mentaat, ne ihtiras için işlerler. Sadece, soğuk kanlılıkla yap- mâk için yaparlar, gençlerin yaptık- ları cinayetierde gösteidikleri bu so- Bük kanırlık ekseriya kaydedilmiştir. 1elkinleşmiş çocuk âmil aramıyor, sa- dece yapıyor. mMenti telkini yapabile- cek âmiilerden biri olan fena kıtaplar Vesinemalar ona hayatta muzatter #lmanın yolunu Şösterirler. Bunun i- çindir ki © darortada bir sebep yok i- ken, âmilleri düşünmeden, tektarlar ve hatta anmakça kendisini öldürür. Bu nevi edebiyat yalnız çocukların ve gençlerin üzerinde değil, kâfi de- recede teşekkül etmemiş karakterle- rin zayıf ifadelerin veya cinayete müsait olanların da üzerinde şiddetli tesirler yapabilir. Müşahhas vakalar yanında çok acı olan bir nokta da bu gibi kitapların münferit fertlere bu kadar müfrit tesirler yapmasından mada şumüli bir şekilde tesir edebil- mesi yâni bütün bir gençlik nesli üze- rinde acı tecelliler yapabilmesidir. Şu halde gençlik üzerinde bu derece fe- na tesirleri olan bu çeşit edebiyat ile mücadele etmek lâzımdır. Bu vazife, herkesten evel ailelere daha sonra muallimlere, çocuk terbiyesi ile alâ- kadar bütün müesseselere düşer. Aynı zamanda Celeri&r'in dediği gibi bizzat bu edebiyatı yapanların da bu tehlike üzerinde dikkatlerini davet etmek lâ- zımdır. Hattâ bir cinayetin gazete sayfala- rına aksediş şekli bile mühimdir. Bü- tün cinayetler için pek ince bir mese- le olan bu gazeteye aksediş meselesi cürümler çocuklara ve gençliğe ait o- İursa daha çok fazla dikkat istiyen bir iştir. Meselâ çocuklar ve gençler ta- rafından yapılmış olan cürümlerin tafsilâtlı, güzel, cazip ve heyecanlaş- tırıcı Bir ifade ile anlatılması, bunla- rın resimlerinin gazetelerin, mecmu- aların ilk sayfalarında yer alması ve büyük harflerle “falan işin kahraman- ları” gibi tabirlerle tasvir edilmeleri zannedildiği gibi her zaman iğrenile- cek, kaçınılacak bir tesir yapmaz. Yu- Yarvtasi (Sonu 7. inci sayfada) Ankara : Öğle Neşriyatı: —10 e a rışık plâk neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları — 13.15 Dahili ve harici ha- berler Akşam Neşriyatı: ,, , bi musikisi — 19.15 Türk*musikisi ve halk şar- kıları (Makbuüle Çakar ve arkadaşları) — 20 Saat ayarı ve arapça neşriyat — 20.15 Türk musikisi Ve halk şarkıları (Handan ve arkadaşlar) — 21 Ulusal ekonomi kuru- mu namına konuşma. — 21.15 Stüdyo salon öorkestrası: 1- Greğ: Norvvegischer Braut- znuğ Vorüberziehen. 2- Henripues: Rlifan- tanz dance of elves. 3- Aüugustpepöck: Schönste Frau von Wien. 4- Lehar: End- lich allein. 5- Haydn: Sinfonie No .2 — 22 Ajans haberleri — 22,15 Yarınki program ve istiklâl marşı İstanbul : Öğle Neşriyatı: — , A musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 Plâkla türk musikisi — 13.30 Muhtelif plâk neşri- yatı — 14 Son. Akşam Neşriyatı: 18.30 Konferans: Kabotaj bayramı: 12 inci yıldönümü, İs- tanbul Deniz titaret müdürü Müfit Necdet tarafından — 19 Plâkla dans$ musikisi — 19.15 Konferans: Ali Kâmi Akyüz (Çocuk terbiyesi) — 19.55 Borsa haberleri — 20 Saat ayarı: Grenviç rasathanesinden nak- len, Müzeyyen ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 20.45 Ha- va raporu — 20,48 Ömer Rıza Doğrul tara- fından arabça söylev — 21 Saat ayarı: Mu- zaffer İlkar ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 21.45 ORKES- TRA: 1- Keler Bela: Uvertür Espanyol. 2- Frederiksen: Fenlandiya., 3- Albeniz: Serenad. 4- Masene: Naverez. 5- Grieg: Şan dö Solveiğe — 22.15 Ajans haberleri — 22.30 Plâkla sololar, opera ve operet par- çaları — 22.50 Son haberler ve ertesi günün programı — 23 Saat ayarı, son. Avrupa : OFERA VE OPERETLER: 20 Bükreş — 21 Roma — 21.30 Strazburg, SENFONİ VE ORKESTKA KONSER- LERİ: 14 Laypsig — 15.25 Hamburg — 17 Beromünster — 17.15 Berlin — 18 Sarbrük — 19.55 Atlone — 19.55 Hilversum — 20 Brüksel — 19.,10 Laypsig — 2010 Münih — 20.30 Lil, Paris — 20.30 Paris — 21 Viyana — 21,30 Milano — 23 Kolonya “;—;*—ı; YENSERLERİ: 14.10 Frankfurt - 1 - Frankfurt — 15.20 Vaypsig — SEum <— 18 17.05 Stokholm — 17.15 Milano — 18 Doyç- landzender — 20.15 Stokholm — 22.55 Prag — 21.35 Droytviç — 22.15 Lüksemburg — 22.30 Doyçlandzender. NEFESLİ SAZLAR: 6.30 Königsberg — 11,05 Prag — 12 Hamburg ve birçok alman ııtasyonları — 19. 40 Hılverıum — 2110 — b 'B. ORG 15.35 Doyçlandzender — 19.55 Be- romünster. HAFİF MÜZİK: 6.30 Kolonya — 7.10 Kolonya — 8.30 Frankfurt — 10,45 Ham- burg — 12 Hamburg ve birçok alman istas- yonları — 13 Prag — 14.10 Kolonya — 14.15 Berlin — 16 Breslav ve birçok alman istas- yonları — 12.10 Münib — 18 Berlin — 18.30 Frankfurt — 19.10 Berlin ve birçok alman istasyonları — 19.15 Frankfurt — 19.30 Mü- nih, Varşova — 20 Frankfurt — 20.15 Ham- bıırı — 21.05 Stokholm — 21.25 Brün — 22.30 Kopenhag — 24 Königsberg. HALK MÜZİĞİ: 5 Königsberg — 11.30 Ştutgart — 18 Ştutgart — 19,35 Beromüns- ü DANS MÜZİĞİ: 20 Dansig, Königsberg — 22.35 Laypsig. - 2 Japonlar tarafından müsadere edilen bir Sovyet gemisi Tokyo, 30 a.a. — Doömei ajansından: Japon Hariciye nazırı, Japon suları- na girmiş olduğundan kaptanı 1500 yen' cezaya mahküm edilmiş olan bir Sovyet gemisinin müsadere edilmesi üzerine Sovyetlerin yapmış oldukları protestonun haksız olduğunu beyan etmiştir. Sovyetler, japonların ittihaz etmiş oldukları kararın 1905 tarihli Ports- mut muahedesi ahkâmına muhalif ol- duğunu iddia ediyorlardı. Yurddaş ! Kızılay'ı unutma saçan gülleyi nazarlariyle takip edi- yorlardı. Kalenin surları yüksekti. Yarım da- ire şeklinde ileriye doğru çıkmış ve büyük çakıllardan inşa edilmiş olan burçlar o derece mukavim idiler ki üzerlerine çarpan bir dökme gülle bir ceviz gibi kırılıyordu. Kulelerin maz- gallarından ağır topların namluları çıkıyordu ve bunların sayısı üç yüz- den az değildi. Garnizonda iki bin ki- şi vardı: Piyade, süvari ve silâhlanmış şehirli, Narva'nın bir hücumda zabte- dileceğini söylemiş olan keşşaflar ya- lan söylemişti. Petro, atından inip bir top siperinin üzerine oturuyor, dizlerinin üzerine bir kâğıt açıyordu. Emirber Mişka hokkayı tutuyordu. Allar yanına çö- meliyor, göziyle mesafeyi ölçüyordu. Petro'nun kocaman eli kaztüyü kale- mi yakalayıp dikkatle çarpuk çurpuk çizgiler çiziyordu. Menşikof, atların- dan inmiyen mızrıkh süvariler yarım dairesinde önünde geziniyordu. Allar, yeknasak bir sesle: — Her bir istihkâmı düşürmek için bize on beş muhasara topu, yani hep- sini susturmak için kırk sekizlik alt- mış tunç top ve icap ederse yüz yirmi bin de gülle lâzım... Petro, birdenbire: — Vay canına, dedi. — Taarruzdan evel şehri yakmak i- çin de kırk kadar havan topu ile her biri için bin kadar kumbara... kaydederken: — İşte Avrupa'da bu adamlar böyle muhakeme yürütürler, dedi. — Topları soğutmak için de on bü- yük fıçı sirke... Mareşal Lüksemburg bize, muhasara altındakilerin muka- vemetini ancak inkitasız bir topçu a- teşiyle kırmak kabil olduğunu öğre- tiyor... On beş bin tane de el kumba- rasına muhtacız; her biri yirmi arşın- lık ve iki adamın koşarak taşıyahile- ceği kadar hafif bin tane de merdi- vene... Bündan başka, içleri yün dol- durulmuş beş bin tane torbaya... — Ne için? — Askerleri tüfek kurşunlarından korumak için. Mareşal Voban, Dön- kerg'i muhasara ettiği zaman, tüfek a- teşine rağmen kale kapılarına kadar yaklaşabilmişti, çünkü mermiler yü- nün içinde kayboluyorlardı... Petro, elindeki kâğıda bir kayıt ilâ- ve ederken mütereddit bir ifade ile: — İyi, dedi. Daniloviç bize beş bin torba yün lâzım. Menşikof yumruklarını dizlerine dayayıp, rüzgârda sallanan kâğıdı iyi- ce görmek üzere çömeldi. Ve yütünü buruşturarak: — Bunlar hep lâf, mein Herz, dedi. Bu kadar yünü nereden bulacağız? (Allar'a hitap ederek!) Azak'ta, yalın kılıç kaleye hücum edildi, ve her Şeye rağmen kale zabtolundu. Petro, bütün bunları birer birer| (Sqnu var) aP V g” & a-. Ş anesın 41

Bu sayıdan diğer sayfalar: