3 Mart 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gÜt ! N —8B- ULUS 3-3-1938 Tarih çalışmalarımız (Başı 1 inci sayfada) sı, bilhassa en eski tarihe aid olan kı- sımları, her halde münakaşa götürür şeylerdi. Türk bilginlerinin çoğunun bilhassa Prof. Bn. Afet'in konfe- ransları daha müsbet olarak tavsif o- lunmak lâzımdır. 3 Bn. Prof. Afet, çalışmalariyle ya- kından alâkadar ve itimadını haiz bulun duğu Türkiye Devlet Reisi Ata Türk- ün kanaatlerine en çok terceman ol- muş olsa gerektir. Ata Türk askeri meslek tahsilini bitirdiğinden beri bil- hassa tarih tetebbuu ile uğraşmış ve şahsen etüdler yapmıştır. 1927 yılında Millet Meclisinde birkaç gün süren ve üç cild halinde neşredilen büyük nut- ku kendisinin çok geniş bilgilerine de- lâlet etmektedir, Devlet reisinin ciddi ve esaslı mesaisini, kütüphanesi de ayrıca tevsik eder. Yabancı misafirlere Atatürkün Çankayadaki köşklerini zi- yaret etmelerine ve burada kendi evle- rinde imiş gibi bütün salonları ser- bestçe dolaşmalarına müsaade edilmiş- ti. Bu münasebetle takriben iki bin cildi ihtiva edip tam manâsiyle çalış- ma kütüphanesi mahiyeti arzeden kü- tüphaneyi iyice gözden geçirmeye fır- sat bulmuştum. Kütüphanede eski çağlardan en yeni çağlara kadar mev- cud olan bütün türk tarihlerile bütün dünyaya şamil bulunan müntehap e- serler bulunmaktadır. Bu kütüphane- nin sırf çalışma dolayısiyle duyulan ihtiyacın tatmininden husule geldiği muhakkaktır ki bu hal Türk Devlet Reisinin tarih sahasında şahsen derin bir alâka ile çalıştığına şehadet etmek- tedir. Esasen Devlet Reisinin hemen bütün işlerde asıl nâzım olduğu ve ay- nı zamanda tevcih ettiği vazifelerde tutulacak yolun da kendi tarafından işaret edildiği her vesile ile ve her a- dımda göze çarpmaktadır. Atatürkün bütün tarihi işlere kuvvetli bir surette alâkadar olduklarını -pekaz istisnasile- Kurultayın bütün müzakerelerine iş- tirâik etmeleri, hattâ zaman zaman Ku- rultay azâlariyle bir arada bulunmala- rı da teyid eder. Kurultay ile birlikte bir tarih ser- gisi tertib edilmişti. Dolmabahçe sa- rayının ortadaki büyük salonunda a- çılan bu büyük serginin yalnız iki ay- da hazırlanmış olduğu göz önünde tutulursa bu kadarcık zamanda fevka- lâde himmet sarfedildiğini teslim et- mek lâzrm olan bu sergide türk tarih telâkkisinin canlı bir surette temsi- linin asıl maksadı teşkil ettiği vazı- han görülüyordu. Malzemenin gayet iyi düşünülerek sistematik, hattâ pe- dagojik hakımdan mükemmel surette tertib edilmiş oluşu hiç İtiraz götür- mez.,, Boğazköy seyahatine Iştirâk etmiş olan profesör Sheel memleketimiz hakkında şunları söyliyerek yazısını bitiriyor: “Anadolunun bugünkü halini gös- teren bazı hususiyetler enteresandı. Anadolu köylüsünün eski milli mah- susatından hiç bir şey kaybetmemiş oluşu memnüniyete şayandı, Yeni ne- sil yirmi yıl öncekine nisbetle daha çok zinde ve cevval tesiri veriyomdu. Halkın iktısad? vaziyeti herhalde e- hemiyetli bir surette düzelmiş olma- lıdır. Çünkü bizzat küçük mevkilerin bile çarşı ve pazarlarında her türlü iyi malın bol bulunuşu halkın muayyen bir iştira kuvvetinin varlığını istil- zam eder. En küçük posta dairesinde postala- rın hareket ve sairesini aynen göste- ren levhalar ilânlar görülüyordu ki 8-10 yıl önce böyle şeyler imkânsızdı Ana muvasala yolları da eskisine nis- betle hayli düzelmiş ve genel olarak ötomobil seferlerine - arasıra süratin kısılmasına rağmen - müsaid bulun- maktadır.,, Profesör Hartmann ise, kurulta- yın maksadı ve çalışma tarzı hakkın. da meslekdaşının dediklerini tekrar- ladıktan sonra Boğazköy ve Ankara seyahatlerinden edindiği intibaları şu suretle anlatmaktadır: “Ankarayı eskiden tanıyanların Yenişehirden edindiği intiba hakika ten füsunkârdı. Türk milleti ile, Baş- kanının iradesini ve yapıcılık kudreti- ni, parkları modern mahallesi, resmi binaları ile Yeni Ankara kadar hiç bir şey bu derece göz önünde canlan- dırmasa gerektir, Ve ancak Ankarayı eskiden tanıyan kimseler sarfedilmiş olan kudreti ölçebilirler. Alacahöyük ve Boğazköy hafriyat yerlerinin ziyareti dolayısiyle seya hatin biraz yorucu olmasına rağmen gerek resmi makamların, gerekse hal- kın gösterdiği sıcak misafirperverlik hissine türlü millet mensubu olan bil- ginlerin samimi bir arkadaşlık hissi- nin İltihakı dolayısiyle herkesin A- nadoluda geçen bu, çok zengin ve güzel günleri seve seve hatırlaması lâzımdır.,, Profesör, böyle bir köngrenin ter- tib ve idaresinin çok müşkül bir va- zife olduğunu, bu hususta sarfedilen himmetlerin başında, Atatürk'ten son- ra, tarih Kurumunun geldiğini teşek- kürle anarak yazısına şöyle nihayet Eğer Almanya Çekoslovakyaya faarruz ederse İngiltere ne vaziyet alacak ? (Başı 1 inci sayfada) edeceğini Delbos fransız parlamento- sunda bildirmiştir. Bu takdirde aynı 16 ıncı madde mucibince İngiltere- nin de Fransa ve Çekoslovakyaya yardım edeceğini Başvekil söyliye- bilir mi? Çemberlayn şu cevabı vermiştir: — Memleketimizin bilhassa mer- kezi Avrupa hakkındaki hareket tar- zı Eden tarafından 25 haziran 1937 tarihli nutkunda parlamentoya bildir- miştir. Buna ilâve edecek hiç bir sö- züm yoktur. Henderson ısrar göstermiş ve İn- giltere teahhüd altına girerse alman tecavüzünün daha kolaylıkla önüne geçileceği mütal da olup olmad ğını Başvekilden sormuştur. Çemberlayn bu suali cevabsız bı- rakmıştır. Şurasını hatırlatmak icab eder ki, Çemberlayn, Eden'in istifası müna- sebetiyle Avam kamarasında yaptığı beyanatta şöyle demişti: — Vaziyetimiz dolayısiyle İngil- tere dünyanın herhangi bir yerinde olduğu gibi merkezi Avrupa hâdise- lerine de alâkasızlık gösteremez. Sul- ha alâkamız bütün dünyaya şamildir. Henderson'un diğer bir sualine ce- vab veren Başvekil: “— İngiliz - Mısır muahedesi mu- cibince, İtalya ile yapacağımız müza- kerelerde Mısırt alâkadar eden her husus hakkında Kahire hükümetiyle istişarelerde bulunacağız|,, demiştir. Diğer bir mebusun ingiliz - İtal- yan müzakerelerinde hükümetin va- ziyeti ne olacağı suallerine de Çem- berlayn, bu müzakerelerin mevzuları ve teferruatı hakkında hiç bir teah- hüdde bulunamıyacağını tekrarlamak la iktifa etmiştir. Londra, 2 (A.A.) — Çemberlayn Avam Kamarasında bir suale verdiği cevabta, Hitlerin nutkunda ileri sü- rülmüş olan möstemleke talebleri hak kında alman hükümetinin İngiltereye ıî;ı.giî;:;enin de Berlinden izahat is- temediğini söylemiştir. Kont Ciano diyor ki: (Başı İ inci sayfada) luğun karşılıklı olarak hayati zarurçt- lere karşı anlayış gösterilmesine İsti- nad etmesi lüzumunu anlamışlardır. Bu hayati zaruretler ihlâl olunduğu yerde hiç kimse için sulh ve itimad mevzuubahs olamaz. Almanya İtalya imparatorluğunun ihtiyaçlarını anlamış ve İtalya da Al- manyanın Afrika güneşi altında yer alması lüzumunu takdir ve ilân eyle- İki damla su birbirine benzer ötekinin Kt yenler bul dığını Yarım elmanın yarısı aynıdır ! Acaba yer yüzünde: tanınmış şahsiyetlere benziyenler var mı? Bundan bir müddet önce Amerikanın mühim radyo merkezlerinden birisi, kendi dinleyicilerinden, aralarında h b abirali $ gansıy Bu anketten çıkan netice şu uş, eğer varsa, resimlerini gönder- melerini istemişti. Bunun üzerine bir takım resimler gönderilmiş, bun- lardan gerçekten, benzeyenlere mükâfatlar verilmişti. A N aŞ ) dikleri & bir çoğu ken- 'dan Bi dilerinin Will Rogers'e b zeyenlerin rsimlrini koyuyoruz: 1 — Bu resmi görünce Amelia Erhart sanacak. sınız. Halbulüi o değildir, Bu Şi- kagolu bir Jar- tiye — tüccarının karısı Madam Oscar — Nelson- dur. 2 — Eski cum- hurreisi Vilson'. un karşısında bulunduğunuzu sanmayınız. Bu resim, Nevyork- lu Willlam He- ekmandır. — Bir defa, demiryo- lu hamallarından birisi, kendisini Vilson — sandığı için verdiği bah- şışı almamıştı. 8 — Bu resim de Cumhurreisi Ruzvelt'e aid değildir.. Onun hayret edilecek derecede benze- vi olan Vorces- ter'li Alonzo Briggs'indir. 4 — Bu rves- min — sahibi de Nevyork şehrin- Üıa am Jo- hn Smithdir, fa- kat çok defa, kendisini gören- ler meşhur - ak- tris Mary Astor sanmışlardır. B — Mary Pic- kford'un — yeni bir pozu karşı- sında değilsiniz. Bu resim, Holi- ' vud aktrişlerin- den Marie Bar- de'nin resmidir, Bu kadın, yalnız yüzü — itibariyle değil, elleri ve ayaklarıyla da meş- hur yıldıza pek benzer, 6 — Bu resmin sahihi de pek ben- sında bolşevikliğe karşı olan tesanüdü kaydettikten sonra şunları ilâve et- miştir; “— Alman - italyan dostluğunun de- rin bir ideali vardır. Bu dostluğu ha- miştir. zememekle beraber madam Ruz- Alman - italyan dostluğu- — |e değildir. ;:ıı—b çıktıl nun ideali Şanghaydan kaçmış olan bir İsveç Kont Ciano, İtalya ile Al arar | kaptı karısı d Borgeson- dur. idiler. Ondan sonra en çok benzeri olduğu iddia edilen de Vindsor düşesidir. Bu anket neticesinde toplanan resimlerden meşhur şahsiytlere ben- 8 — Bu resim de Vindsor düşesi- nin değil, onun benzeri olan Losan- celes'li madam Bernardine Heller'- indir. 9 — Bu resmi de meşhur sinema yıldızı Mae West'e aid sanacaklar çoktur. Fakat onun değildir, bu re- sim madam Biehlenindir: İşin gari- bine bal ki bu b lik sade 7 — Amerikada bir çok kimsel. Wills Rogers'e benzerler; fakat en fazla benzeyen budur: Portlandlı Har- ry Nanos! boyda, bosta, çehrede değildir: İki kadının sesleri de birbirlerine ben- zer, zırlıyanlar işte bunu mül l bir tarzda anlamışlardır ve her gün de da- ha ziyade bu zihniyete bağlanıp itimad gösteriyorlar. Onların en büyük te- mennisi bu dostluğun Hitler ve Muso- lini gençliklerinin kalbine de kök sal. masıdır, Çünkü milletler ancak genç- liklerle ebedileşirler ve en genç ço- çukların da yüksekliklerini bulurlar.,, veriyor: *“Türkler bu suretle - birinci dere- cede kendi memleketleri ve milletle- rine - meyve verecek olan bir hizmet- te bulundular, Fakat bunun fevkin- de olmak üzere enternasyonal bir an- laşmanın husulü uğrunda hakikaten kendilerine bir hisse ayırdılar.., Profesör Mengin makalesinde, ta- rih kurultayı ve onu takib eden ilmi seyahatler hakkında malümat verdik- ten sonra bu seyahatler hakkında in- tibalarını şöyle anlatıyor: “Anadolunun ön ve ilk tarihine aid en mühim yerlerinden birkaçını gör- mek, etnoğrafya bakımından çok en- teresan olan Anadolu köylüsünün ya- şayış tarzıma bir göz ıtıbilmck_ ve yeni Türkiyenin Deylet Reisinin ida- resi altında iktisab eylediği ve ede- gelmekte olduğu müthiş yükselmeye şahid olmak fırsatı verilmişti. Bilhas- sa arkeoloğlar genç türk ilminin baş- ladığı ümidlerle dolu hafriyat mesai- sinin gittikçe daha büyük muvaffa- kıyetlere mazhar olması temennisiy- le ayrıldılar.,, Dr. Şükrü Akkaya içtikleri kadehleri kokteyl d Bu neşeli cemiyetin birbirlerine kaldırdıkları ve: — Sıhatinize! diye N d Bu kadehlerde şimdi bunu içenlerin; ; $ Amerikada pek moda olan domates suyu vardır. Fazla vitamini ihtiva ettiği için — Sıhatinize! Temennisi de her halde boşa gitmez. Söylediğinizi anlayan, istediğini anlatan ve bir insan muamelesi gören maymun Şempan — Size manevi çocuğumuz Fatu'yu takdim ediyorum. Elinizi sıkmakla bahtiyar olacaktır. Pariste doktor Mannera'nın evinde- yiz ve sofraya oturmak üzereyiz. Oda- da yedi sekiz kişiyiz. Fatu, sessiz adımlarla geniş yemek salonuna girdi. Arkasında beyaz yün- den bir cersesi, güzel bir pantolon ve ayaklarında da şık sandallar vardı. İs- mini işitince başını çevirdi, dik dik yüzüme baktı. İçeri kaçmış kahveren- gi gözleri buz gibi bir ışıkla parlıyor- du. Çevik bir yürüyüşle bana doğru gel- di, elini uzatıp elimi avucuna aldı, Fatu, on iki yaşında bir şempanze- dir... Fakat ne şaşılacak bir şempanze ! Afrika ormanlarından getirildiği kü- Çük yaşındanberi Pariste, zincirsiz, kayıdsız, serbest olarak, kendisini alıp bakarak yetiştirmiş olan aile ile birlik- te yemeklerini yiyerek, konuşulanları dinliyerek, hattâ bu konuşmalara ken- dince iştirak ederek akıllı, muti bir cemiyet adamı gibi yaşamaktadır. Fatu 1,50 metre boyunda ve 86 kilo ağırlığındadır. Kollarında pazılar, he- yecan verici, dört eli ile dişleri ise korkunç silâhlardır. Yemeğe buyurun — Yemeğe buyurun, denir denmez Fatu ayrıca davete lüzum görmiyerek gitti, maşanın bir ucundaki yerine geçti; terbiyeli ve ciddi oturdu. Bi- zim yediğimiz yemeği yiyordu, yalnız ona biraz fazla sebze ve meyve verili- yordu. Fatu, birdenbire yerinden kalktı. Bir anda evin kadınının yanına gidip up uzun kollarını kadının boynuna muhabbetle dayadı, Fatu manevi ana- sının kulağına eğilerek: — Mama! Mama! Dediği zaman rüya görüyorum san- dım. Bayan Mannera sordu: — Ne istiyorsun Fatu? Fatu, masa üzerindeki şarab şişesi- ni göstererek ne istediğini anlattı. Fakat bayan, Fatuyu azarladı: — Çabuk yerine döner misin? Bu ne KARLAĞIR Sbetebz v Sigara içer misiniz? Yemek hâdisesizcç bitti. Fatu uslu uslu yemeğini yemişti denilebilir. Kahve içilirken o da gelip Mama tara- fından okşandı ve bir de şeker parçası aldı. Fakat Fatu bu kadarla iktifa edecek değildi: Doktor Mannera sigar istedi- ğini söyler söylemez Fatu yerinden fırladı, dolabtan sigar * kutusunu alıp hepimize teker teker ikram etti. Son- ra, bir çakmağı çakıp hepimizin siga- ralarımızı ve.. bir tane de kendisi yaktı; bir sedire bağdaş kurdu, konuştukları- mızı dinleyerek keyfli keyfli sigarını içmeğe başladı. Zaman zaman sigarın külünü tablaya silkiyordu. Nihayet, sigarı içip bitirince dikkatle ateşini de söndürdü. Bütün bu hallere şaşarak ev sahibin- den sordum: — Bu neticeler kim bilir size ne ka. dar sabır ve tahammüle mal olmuştur? — Evet, sabırlı olmak lâzım geldi. bıkkınlık göstermeden bana yardım etmeleri iktiza etti, Fatu'yu iki yaşın- da iken yanımıza almıştık. O zaman- danberi kendisi ile uğraştık, âdetleri- mizi, yani bizim gibi yaşaması için tel- kinde bulunduk. Fatu, biz evde yalnız- ken, istediği gibi serbestçe çıkar, gi- rer. -- Fatunun düşü h ma- Ancak karımın ve oğlumun da hiç| . ze Fatu Yazan: Gabriel Courtial Fatu adlı bu büyük maymun, “adam, olmuştur. Boyu 1,50 metredir ve bir araya gelmiş altı kişiden daha kuvete lidir, Fatu yalnız başına giyinmekte sofrae da gayet terbiyeli bir eurette otur- sigarasını tellendirmekte ve sahibi- » nin misafirlerine karşı çok terbiyeli ” davranmaktadır. Yukardaki resimler, onun muhteli£ pozlarını gösteriyor. hapsedilmiş olduğunu görmesini gu- ruruna yediremez, Bunun için de kırı- lan haysiyetine karşı bir taviz gibi si- ze kuvyetini isbat etmek ister, Biraz sonra ne kadar yumuşak huylu oldüs ğunu görürsünüz. Fatu kinsizdir Hakikaten biraz sonra giyinip salo- na gelen Fatu, yanaklarımı dostça ol şamağa başladığı zaman ellerine baka- rak çekinmekten, ürkmüş görünmek- ten kendimi zorla zabtettim. Doktor dediğini isbat etmiş olarak hükmünü verdi: — 'Gördünüzya, Fatu iyi ahlaklıdır; size darılmadığını ve ayni zamanda kendisinin de sizin gibi hür olduğu- nu göstermek İstemektedir. — Ya bu ellerinizdeki yara izleri, — Evet, Fatu bazan söz dinlemek di. Fakat bu geç aid hâdi- selerdir. Ben bir maymunun insanlar gibi yaşayıp yaşayamıyacağını, anla«- yışmnın ne derece olduğuğu öğrenmek istedim. Belki benden sonra da ayni tecrübeyi derinleştirerek yapacaklar bulunur.., “Paris - Soir”den lik olduğunu sanır mısınız? — Şüphesiz. Hattâ isterseniz yarın geliniz, onu odasında, bir kafese hap- sedilmiş olduğu zamanki halini görü- nüz, onun düşünme hassasına malik olduğunu teslim edersiniz. Fatu'nun hiddeti Ertesi gün Fatu'yu bir daha ziyaret ettim, Fakat bu sefer beni pek kötü kabul etti. Doktor ve ben odasına girmiştik, Dört köşe geniş bir oda ki üçte dördü- nü demir parmaklıklı bir kafes kapla - mıştı, Kafesin ağırlığı 3000 kilo, par - maklıkların kalınlığı da baş parmak ka- lınlığı idi. Bir köşede Fatu'nun yatağı, ortada sağlam bir salıncak duruyordu. Fatu bizi görür görmez kafesin ka- pısına gelip açılmasını bekledi. Fakat bu ümidi boşa çıkınca sinirlendi, par- maklıkları yakalayıp kafesi şiddetle sar&mağa başladı. Bir köşede bulduğu şampanya şişesinin boğ; kopardı, Salıncağı da bir anda parça parça etti. — Bu ne hiddet! Dedim. Kuin Meri rahatta ! İngilizlerin yaptığı büyük Tran$ Atlantik Kuin Meriyi bilirsiniz. BU mış ve mavi kurdeleyi kazanmıtt!" Sade insanlar seyahattan yers!” ve onarılmak için dünyanın en bit Doktor gülümşseyerek: — Aldanmayınız, dedi. Fatu, haysi- yeti kırıldığı için sadeçe müt irdir. sim ilkkâ y Bir yabancının kendisini böyle kafesç mıştır, i günü a gemi Atlantikte sürat rekorunu kif” — mazlarya; Kuin Meri de dinlenmek — yük dokuna çokılmııtı Yuk_ır:kîl:, j b mahta, kümenğg_ğgğgn,ma hacet ka'açim

Bu sayıdan diğer sayfalar: