Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SOT v ö kterid ' ULUS TT7 ŞTANARL T YA 3.3.1938 görtrrrery HXYAT ve SIHAT 1.""".; Elmaya hiç benzemezse de... Limonun admı, Teofrast filozof Medya elması koymuştu. Elmayla Münasebeti olmadığı anlaşıldıktan yemeklerimizin bir çoğuna lez- '::: verdiği için her evde Küzumlu ve daima itibarlı tutulur. 'a pek sonra da ona hâlâ Medya İi derler. Halbuki aslı tâ Hindistanda, Himalaya dağlarının eteklerinde- dr. Fakat doğrusunu isterseniz, Ya- bani limonu dağların eteklerinden getirip bin nazla medenîleşt:reı'ek şimdiki bildiğimiz o güzel limonu meydana getirenler İranlılar olduğundan ona hâlâ Medyalı de- mek de pek haksiz değildir. Rivayet ederler ki eski İran vezirlerinden biri şahm gazabına uğrayarak lıııp- 8e atıldığı vakit kendisine gıda ola- Tak sadece limon istemiş ve a: — Limonun güzel kokusu fikrl.ıne fe. Tahlık, kabuğiyle çekirdekleri yü- Teğime kuyvet verir, içi bana gıda Olur, suyu da susuzluğumu giderir.. Demişti. O vakittenberi de o ve- Zirin dediğini tasdik etmeyen hiç ĞA kimşse gü Tn ir. Hele !:lumyl' SKBT kmlarda vitaminler keşfedildikten din tanıdığı itibarı bir kaç kat daha n Ş SA artmıştır. Çünkü limonda, bize lü-| — Bkonomi bakanlığı, buğday — $ Zumlu olan vitaminlerin bir çoğU| gardizasyonu ve buğdayın ihraç kont- Unur, şe) Eski Yunanlılar limonu gördükle- Ti halde onu yemezler, suyunu iÇ- ;y;uyu,mğuîçi;ıimınıhmuçı_* besler, hem yüreğe ferahlık verir, hem de bazılarımın hazmını kolay- laştırır. Soğuk li ısıll yazın en iyade hoşa giden içilecek şeydir. gdı; dolayı olacak ki “buzlu li- alâmeti sayılır. Ateşle yanan hasta- lar için de, buzlu değil fakat serin- ce bir limonata büyük ferahlık veri- ci, hem de gıkır'ııdın.dolıyl biraz besleyici, değerli bir ilâç olur. Sıcak limonatayı bazıları, yaz ve kış, müzmin i kib g ek için içerler. Bu mevsimde sıcak limona- taya bir çorba kaşığı kadar ispirto- lu bir içki katılınca soğuk algınlığı- lur. Zaten punçun da beş unsurun- dan biri gene rolü için bir kurs açmıştır. Kurs bı_r. buçuk ay kadar devam edecektir. Dün derslere başlıyan kurstan mezun olanlar el i bakanlığı tarafından Mezler yalnız el başlarma takarlardı. Oı;“ da li- Mon çiçeği, şimdiki gibi, bekârlık alâmeti sayılırdı. İsrail oğulları da Kmonun ekşiliğinden dolayı onu ye- H b yahud i rler Meğe, suyunu içmeğe cesaret Kuçük Dış Habe Kati ancak, kııııı: lerine bir limon almağı â in- | —X Londra — Amerikanın ye mişlerd!;w d 884 *Ü dra büyük elçisi B. Jozef Kennedi Lon- Limonu hekimlikte mühim bir ilâç | draya varmıştır. olarak tanıtan bizim büyük İbni Sinadır. İlkin limonun güzel koku- sSunu aş yeren gebe bayanlara kok- latarak onlarm minnet M / Mış, sonra ateşli hastalıktan yürek- leri zayıflayanlara, daha sonra sa- tulanlara muhtelif ihraç limanlarımıza buğday BİBLİYOGRAFYA ÜLKÜ Halkevleri dergisi Ülkünün mart tarihli 61 inci sayısı her zamanki altı formalık olgun ve dolgun bir cild ha- linde intişar etmiştir. İç İşler Bakanı ve Parti Genel Sekreteri B. Şükrü Kayanın Halkev- lerinin yıldönümünde verdiği konfe- ransla başlayan bu nüshada şu yazı- ları görüyoruz: Profesör A. Mez: Orta zaman türk - islâm dünyasında deniz nakliyatı, P. Naili Boratav: Bey Böyrek hikâyesi, M. Emin Eri- şirgil: hukukun üç cephesi ve hukuk tedrisatı, Orhan Şaik Gökyaz: Bana bir seslenen var (şiir), V.V. Bartold Mir - Ali - Şir ve siyasi hayatı, Ömer Barkan: Türkiyede toprak meselesi- nin tarihi: esasları, Sıdkı Akozan Niçin niçin (şiir), M. Necati Önyaz: Gerek (şiir), Şevket Aziz Kansu: Dr. Alexis Carrel ve Lindberg, Mü- nir Hayri: Kukla tiyatrosu, Behçet Kemal Çağlar; Timur piyesinden bir parça, Halkevlerinde göze çarpan ça- lışmalar, Nahid Sırrı; Bir okuyucu- nun notları, Ömer Barkan: “Şükrü Kaya, sözleri, yazıları,. Pertev Naili Boratav: Edmond Sanssey: Türk halk edebiyatı, H. Ontekin: L. P. Potopov: Şar tarihi taslakları, Fevziye Abdul- lah: Faruk Nafizin akıncı türküleri. Bu kadar değişik ve kıymetli ya- zıları bir arada toplayan bu güzel mecmuanın fiatı yalnız 25 kuruştur. Öjeni Grande Honore dö Balzak, muhakkak ki, Fransanın en büyük romancısıdır ve böyle kalacaktır. Muhtelif edebi ekol- lerin üstünde, onun sağlam ve ezici kontrolörü olarak tayin olunacaktır. X Vaşington — Amerikadaki - işsiz sayısı halen 1.342.000 dir. X Viyana — Sabık Amerika birleşik devletleri reisi B. Huver, buraya gel- miştir. X Kudüs — Yakalanması için 200 şahsiyeti, erişilmez bir şaşaa ile pa- rıldamakta, asırlardan beri devam e- diyor, Balzak, tam manasiyle roman- cıdır. Çünkü romanlarında, şu veya bu fikrin, şu veya bu estetiğin müda- faasından ziyade insanı anlatmak ga- yesiyle hareket etmiş ve bir kütübha- neyi dolduracak kadar cildleri olan “Beşeri komedya” sında binlerce in- sanı, konuşturmuş, sevdirmiş, güldür. müş, ağlatmış, kısaca yaşatmıştır. Balzak'ta hâkim olan karakter re- alizme hayret edilecek kadar sadaka- tidir. Romanlarında hissedilen roman- tizm nağmesi yer yer ne kadar kuv- Âlim ve mütehassıslar nasıl görüyor ? Mileteralrası yeni terbiye cemiyeti müessis ve azâsından, ve 1928 de İzmir ve İstanbul vilâyetlerinin ve maarif e - minliklerinin misafiri olmuş bulunan büyük ve tanınmış terbiyeci B. A- dolphe Ferriğre, geçen ayın nihayetin- de Cenevre üniversitesinde pedagojik Türkiye hakkında pek çok alâka uyan- dıran bir konferans vermiştir. Konfe - ransçı söze başlarken Türkiyede yeni terbiyenin yayılması için yapılmış olan ve hâlâ yapılmakta bulunan enerjik ve yorulmaz çalışmadan hürmetle bahsey- lemiştir. Türkiyede bulunduğu sıralar- da gerek mesleki gerek kültür türk res- mi makamlarının türk köylüsünün de - rin iffet ve hayırhahlığına karşı göster- dikleri pederane hislere karşı takdirle- rini ilâve etmiştir. Hatip *hemleketin tarihini, medeni kanunun ve lâik oku - lun tatbik ve tesisini, lâtin alfabesinin kabulünü, türk dilinin yenileştirilmesi hareketlerini kısaca hatırlattıktan son- ra, 1938 de en küçük köylere kadar ya- şını başını almış binlerce ki 1selerin ye- ni harflerle okuma yazma öğrendikleri- ni de zikretmiş bütün öğretmenlerin Terbiye sistemimiz hakkındâ bir konferans yafet inkılâbının temini, gerekse dini hurafelerin bertaraf edilmesi suretile çağını geçirmiş bir maziye nihayet ve- rilmesi profesör üzerinde büyük bir te- sir yapmıştır. Hatip bundan sonra doğrudan doğ- ruya Türkiyedeki pedagojik sahaya ge- çerek tek okul, lâik okul, muhtelit öğ * retim ve faal okul gibi dört büyük ısla - hata işaret etmiştir. Türkiyeye 1926 da gelmiş olan ve meşhur raporu ile kül - tür sahasında bir çok hayırlı tavsiye - lerde bulunan amerikalı filozof John Dewey'yi takdir ve hürmetle anmıştır. Kendisinin ve Madam Ferriğr'in Tür - kiyedeki ikametleri sırasında şehir ve köylerde gördükleri unutulmaz kabul tarzlarına dair hatibin naklettiği hıtf - ra'ar dinliyenler üzerinde büyük tesir- ler yapmıştır. Bundan sonra tanınmış konferans- çır Türkiyede muhtelif öğretim sahala- rında alâka merkezleri, kendi kendini idare, okul kooperatifleri, cezaya ve şe- ref mükâfatlarma iltifat etmeyen bir disiplin rejimi, öğretmenlerin yetişti - zaman ve kuvvetlerini h bir şe - kilde milli kültür lehine bezlettiklerini gördüğü vakit duyduğu rikkat ve tees- sürü anlatmıştır. Türkiyede gerek kı - harrirlerinden Marsel Nado'nun ese- rini ancak bir Kanava mahiyetinde model ittihaz etmiş, bu Kanava üze- rinde tamamiyle ayrı ve mahalli yeni bir eserin motiflerini işlemiştir. Aşk ve maceranın bir üslüb refakatinde karii sonuna kadâr sürüklediği bu eser zevkle okunacak cazib bir aile romanıdır. 272 sayfa tutan ve çok zarif bir şekilde basılmış olan bu eserin oku- yanları memnun edeceğinden eminiz. Fiatı S0 kuruştur,. Çocuklarımız için manzumeler Orta elçi Emin Âli sipahi tarafın- dan evelce yazılmış ve Maarif Vekâ- leti tarafından bütün ilk mekteblere rilmeleri, öğretmen okulları, okullarda hangi muasır pedagokların eserlerin - den faydalanıldığı, ikmal ve yetiştirme kursları, bütün memleketlerde tatbika lâyık bir nokta olarak müfettişlerden pedagojik müşavir mahiyette- istifade edilmesi, beden terbiyesi, içtimat terbi- ye, karşılıklı yardım işleri, halkevleri gibi mühim mevzulara temas etmiş ve bu noktalarda yapılan müsbet işleri taf- silâtiyle anlatmıştır. Konferansın büyük bir dikkatle din- lenmiş olan son kısmı, Türkiyede son- baharda başlayan sınıf derslerinde ilk - bahar ve yaza kadar tatbik edilen hafta- lık alâka merkezi plânları hakkında en ince teferruata tahsis edilmiştir. Hatip 1926 plânlarına nazaran 1936 program- larının gittikçe daha müşahhaslaştığını ve her yaştaki çocuğun zihniyetini ve anlama kabiliyetini gittikçe daha ziya- de kavradığını söylemiş, yeni pedago - jik Türkiye hakkında vardığı l IĞ0n İçi Şahsiyetin feşekkülünde fesadüfler 'da gösterilen Anjel F St | Anl ki son filminde güzel oyununu bir kere daha takdir etmek fırsatını bulduğu«- muz sinema artisti Marlen Ditrih, bir gazetede hatıralarını nakle başladı. Alâkayı çoğaltmak, yahud sütunla«- rı doldurmak için muharririn şuraya buraya serpiştirdiği bütün o yazı süsle- rinden tecrid edilince Marlen Ditrih'in hatıraları, cihan harbında yetişmiş ço« cuklardan çoğunun ıztırablarla dolu hikâyelerinden biridir. Marlen Ditrih, Almanya'da Vay- mar'da doğmuştur. Cihan harbı başlan- gıcında sekiz yaşında olduğunu söyle« diğine göre şimdi otuz iki yaşında ol- mak lâzımdır. fon Loş adında bir süva« ri zabitinin kızı ve asıl ismi Mağdale« na'dır: Mağdalena fon Loş... “ Babam rus cephesinde öldükten sonra, annemle beraber, akrabamızdan birinin yanına, Berlin'e gittik. Orada üç acı ve yoksulluk yılı geçirdik; ne ek- mek vardı, ne de başka şeyler.... heden izinli gelen askerler oradan ge « tirdikleri konservelerle ailelerinin biraz yüzünü güldürüyorlardı. Sonra müta- reke, ve daha sonra ihtilâl.. Kurjüsa tendam'da çatırdayan mitralyöz kur« Cep- L "İi ı ııı— p W L EC darı Hayatın, çocukluk denilen pembe va beyaz çağı, ileride insana kuvvet veren tatlı hatıral nedir, bilmedii Çiçeklerle donanmış bir odada kahka « halarla gülen bir ana sesi işimtedim...” ,,, Şayed gülümsememde esrarlı bir hal varsa bunun sebebi gülümsemeği ancak yirmi yaşında öğrenmiş olmam- dır. Bahtiyar bir çocuk ve arzuları yeri« ne getirilen bir genç kız olmuş olsay« dım, belki bugün, yuvarlak yanaklı, saf gülüşlü bir Vaymar kadını olurdum.” #2 Mağdaleria nin mı Marlen'in mi taliini tercih ederdim? O başka bahis!”” Mağdalena'nın babası harbta ölme« seydi, dediği gibi, belki bugün bir Mars len Ditrih olmıyacaktı. Fakat hayat, hakikaten, tesadüfler« den ibaret değil midir? Hayatını iste« rılığa limon suyu yılıt- uıom zamanında, yenilen tavsiye edilmiş olan “Çocuklarımız için manzumeler” isimli eserin mev- diği gibi in ederek iş gea vetlense de, reel atmosferi asla şah- etmiş kaç kişi gösterilebilir? n eTi n AŞ Ş N oım ; ingiliz lirası mükâfat vadedilmiş ve verdiği hükümleri şöyle izah etmiş - evlerla insan vücudundaki uzuvla- yanduğuna kanaat getirilmiş oldu- ğundan limon, az çok böbrek şek- hir arab çete reisi dün yakalanmıştır. mekten suçludurlar. 7 Tine benzemesinden dolayı, kalb ilâçlarmın en başında d kâlebentliğe n X Berlin — Papas Nimöller, yedi ay edilmiştir. siyetlerinin üzerinden eksik olmaz. e tüner-vır tarr TIYYEsru KDU Simadi bas maneya- niden basılarak 35 kuruş fiatla satı- İ İçelarameamyfan “Miralay Şuber" isimli kısa romanı- e eli #oti Si 'Bonrü eşsiz roman üstadınım eserleri dilimi- ze en az nakledilenler arasında göste- rilebilir. Yaşar Nabi evelce onun şa çıkarılmıştır. İçinde 52 tane şiir vardır. Çocukların zevkle okuyacak- ları tatlr ve sade bir ifadeyle yazıl- tir: Türk okulu daima ve her gün ken- di nefsinin kültürüne, aile kültürüne, kendisini ihata eden tabiatın bilgi ve kültürüne.. nihayet kendisini ihata eden sosyal hayatı tanımağa ve ona hiz- mlıolınbugı'izelşiirkidımıçoouk mete doğru gitmekte ve yürümektedi Bu, muhakkak ki, böyledir. Fakat bir de şahsiyeti düşünelim: Onda dahi tesadüflerin rolü büyüktür; i Bir harb, babanın ölümü, acıklı bir X Dublin — de Valera ile ırkıdı!lın 'alnız bunlar, ; Üsere Kingetova'dan çocukluk... Yı , hisli bir in« san ıçuı, yaşamayı mütemadi bir yas telâkki ederek etrafa şüpheli gözlerle bakmağa kâfi gel mi? Üstad Ferriğre, ziyaret ettiği bütün memleketlerin üstünde, Atatürk Tür- kiyesi okullarında çocuklardaki en iyi lekeleri: lu ve si ik for- bu d el sonra gelenlerin daha ileriye gittik- leri kolayca tahmin edilir. Orta çağ- babalarıma tavsiye ederiz. Genel Patoloji Haydar Rifat “Garyo Baba,, yı dili- mize çevirdi. Şimdi de Nasuhi Bay- ve Ulus'ta tefrika et- ıynl.mı;lu:hr. X Stokholm — Kayın babası İsveç İ larda limon her derde devâ ilâç di- €n büyük zorları tutukluğu olduğundan limon en çok hastalıklara karşı — kullanılırdı. Pok ciddi bir hekim sayılan Guy Patin bir tarafa limonu, bir tarafa , da o zaman tanmmış olan ilâçların :;Şbıini koyarak iki tarafı müsavi prensi Şarl'ın 77 inci yıldönümünü te - darım tercüme miş olduğu “Öjeni Grande” kitab ha- sit etmek üzere Stokholm'e gitmiş olan linde satışa çıkarılmıştır. Belçika kıralı Brüksel'e dönmüştü sovye gelmişlerdir. Yermak gemisinin maki - Baleak, b masla dmenkter ğ 4 &r “Öjeni Grande” sinde en canlı ve en maruf tiplerinden birini, Grande- yi yaratmıştır, Öjeni'nin temiz aşkı- nın çevrelediği entrika, ancak bu bü- nesine arız olan bir sakatlık dolayısiy le, iki buzkıran bu limanda bir kaç iye gö larda li- TMondan hap bile yaparlardı. Simdi 15 y ” eder. Gerçekten kolonya suyu da limon kokusiyle yapıldığı için on- dan içerek ferahlık bulanlar da ge- ne limon kokusundan fayda bulur- lar demektir. X Nis — Otel sahib ve işçileri ara- « | sında çıkan bir anlaşmazlık üzerine iş- çiler grev yaparak İsveç kıralının otur- duğu otel de dahil olmak üzere on ote- li işgal etmişlerdir. X Londra — B. Göring'in verdiği # yük karakter tahlili etrafında bir mo- tif olarak telâkki edilebilir. Fransız roman şaheserlerinin en büyüklerinden biri olan “Öjeni Gran- de” yi dilimize çevirmekle Nasuhi Baydar edebiyatımıza çok kıymetli bir hizmette bulunmuştur. 100 kuruş fiatla satılan 296 sayfalık bu güzel eseri okurlarımıza tavsiye ederiz, Bisatik seşelbünler yayaaüecoğl e | | all6Yat San no gükelsini x p D . kat henüz bu h karar verilmedi - G izde tefrika ettiği bu ro- manı lçin Nasuhi Baydar fransız mu- Üniversite Tıb Fakültesinde ders kitabı olmak üzere ordinaryüs profe- sör doktor S. Oberndorfer tarafından yazılmış olan “Genel Patoloji,, isimli 412 sayfalık eser İstanbul Üniversite- masyonunu selâmlamış, bu sayede ke - limenin en yüksek manâsiyle Türkiye- de kadın erkek, en güzel ve en derin geyîeri;le hayatı duyan ve kavrayan va- si tarafından neşredilmiştir. Fiatı 200 kuruştur. Türk ikizleri Çoöcuk Esirgeme Kurumu Genel merkezi tarafından neşredilmekte o- lan çocuklara aid eserlere ilâve ol- mak üzere Bayan Cahit Uçuk tara- fından yazılan “Türk İkizleri” is- mindeki kitab neşredilmiştir. Güzel ve sade bir üslübla yazılan ve dünya ikizleri serisini tamamilryan bu meraklı eseri bütün çocuklara ve çocuklarını seven bütün ana ve baba- lara tavsiye ederiz, tandaşlar ve i vücude geldiğini söylemiş ve türk filozofu Kınalı oğlu Ali efendinin üzerinde de - r!n tesirler bırakan zarif ve hikmetli sözlerini zikrederek teşrihlerini bu fik- :itr güzellik tehassüslerile ikmal etmiş - —— Ödemiş yollarında çamur İzmir, (Husust) — Ödemiş - Beydağ ve Ödemiş - Adagide yolları son yağ- murlar yüzünden bozulmuştur. Çamur Tek çaremiz hayatın hakikatini bi- lerek yavaş yavaş, durup dinlenmeksi- zin benliğimizi bir zıh tabakası için örte mek, mazinin tesirinden kendimizi kurtarıp zamanm icablarına intibak et-« mektir. — N, Baydar Standardizasyon için konferans Türkofis mütehassıs müşavirlerin- den B. Zeki Doğan ve doktor Bade dün ekonomi bakanlığında büyük bir dinleyici huzurunda bir konferans vermişlerdir. Konferans elma standar- dizasyonu mevzuu ve Rize vilâyetinin Pazar kasabasında kurulacak - fabrika hakkındadır. Limonun suyu, çorbadan başlıya- ğini Deyli Herald gazetesi yazıyor gelip gitmeği güçleştirmektedir. e nu geçti ve gözünden kaybolacak ka-, Melon şapkalı bir adam yakl Getiç kadıns T YEŞİL DEFTER ERİZ Yazan: Margörit Randü 13 — İhtiyatlı davranırsak korkacak T şeyimiz kalmaz. ü Hayslop israr etmedi, çünkü Cim- Ti'nin ne kadar zeki ve ihtiyatlı oldu- inu bilirdi. ü Bir dakika sonra Rezayr devam et- bi tir, dedi. ” Cimmi devam etti; — Öyle sanıyorum ki ona vereceğim rol hoşunuza gidecektir. Sizin sevgi- liniz olacaktır. Hayslop utancından kızarmıştı: — Fakat ileri gidiyorsunuz, — Yeni sevgiliniz rol yapmasını be-| — Viv sordu: — d Cerir mi, derıigniz? — Ya ben, Cimmi, ne yı_p_acagım? — Kimden bahsediyorsunuz, dos-| — Siz de bir yabancı gibi orada do- tum? laşacaksınız. mç Hadi, hadi, bilmemezlikten gel- e. — Betti'yi mi kasdediyorsunuz? — Evet, Mis Neylor'u. — Ha! Bana amatör troplarında oy- Bu konuşmayı takib eden iki gece, Velleus ihtiyatla tarassud edildi, fa- kat beklenilen fırsat zuhur etmedi. Ü- çüncü gün vaziyet Cimmi'nin plânına gok müsaid bir şekil aldı, Mutaddan biraz daha geç olarak, sa- Dadığını söylemişti. Niçin sordunuz? .— Ona Velleus'u yere vurmak zev- kini bahşedebiliriz. Her halde bu adam Betti'yi şahsen tanımaz. Bu itibarla kız muvaffak olabilir. — İhtiyaten onu hizmetinizde kul- anmak istediğinizi sanıyorum. — Bu işte bize o kadar faydalı ola- at on buçukta, Beysvater'deki otele gitmek üzere Hayd Parktan geçiyor- du. Hayslop o kadar maharetle kıyafet değiştirmişti ki Velleus hiç bir şeyden şüphelenmedi, esaen Rezayr grupu- nun, perşembe sabhındaki hâdiselrden sonra artık takibten vaz geçtiğini sa- nıyordu. Hem ehemiyetli bir mülâkat ladi dar şmma y Ş On dakika sonra parkın karanlık ve ıssız bir köşesinde Velleus | kendi- sine doğru ilerleyn bir genç kadınla bir adam arasındaki gürültülü müna- kaşalariyle düşüncelrinden uyandı. İ- ki sevgil arasındaki münakaşa o kadar şiddetliydi ki onlara yol vermek üzere k çekilmek lü: his etti. Ve birden, ne olduğunu anlamadan gol ta- rafdan çenesine inen dehşetli bir yüm- rukla yere yıkıldı. Yere düşünce bir e- lin ceketinin iç cebine girdiğini his etti. Nefesi kesilmiş bir halde, hırsı- zın elini yakalmak için gayret sarfet- ti. Nihayet “imdad” diye bağırarak a- ağa kalktı,kendisine tecavüz edenin e- lini sım sıkı tutuyordu. Birinin yak- laştığını görünce polis diye daha kuv- vetle bağırdı. , 'Genç adam, hiddetli bir tavırla; — Başkalarının işine kar Ş ne demek olduğunu öğren, diye haykırı- yordu. Genç kız da; — Pek iyi oldu, diye ilâve ediyordu. Velleus şaşırmıştı: Ğ — Ben mi sizin işinize karıştım, Ne demek istiyorsunuz? Ceblerini yoklayınca kendisi için çok kıymetli olan bir cüzdanın sırra kadem bastığını farketti, Alâkalı bir tavırla Velleus'u kolundan gekti; — İşte bir polis memuru! Velleus üniformalı bir gölge görün- ce bağırmaya başladı; y yUlbr — İmdad! Polis! Bu tarafal —» Bu sesler üzerine bir başka çift mey- dana çıktı, onların ardından da polis memuru aheste adımlarla takib ediyor- du. Velleus, hırsızın kolunu daha sıkı tutuyondu. Polis sordu; — Ne oluyor? — Bu adam bana hücum etti üz- STESİRREN etti ve cüz. Öteki altta kalmadı; — Pis yalancı, Si Fi y Sizden bir şey alma- — Beni yere düşürdü, bay memur, ve kendimi müdafaa edecek halde de, ğilken cüzdanımı aldı. Polis memuru delikanlıya döndü ciddi bir sesle sordu: M K — Ona vurdunuz mu? Bu da ne de- mek oluyor. — Evet vurdum ladı. Yüzünde bir çürüğün yerini göster- ama, ilk önce o baş- — E_vet, doğru, dedi, bu adam ara- mıza girmek istedi, Dostu tamamladı: — Aramızda hal edilecek bir mesele vardı, onu münakaşa ediyorduk. Bu l:erif çıka geldi. Bana dur dedi. Ben o kanfndır, sen ne karışıyorsun” de- dim. Bir tane çaktı. Ben de indirdim kerataya, Polis memuru işi anlamıştı, bu nevi- den kavgalar hiç eksik olmazdı. Velleus, daha büyük bir soğuk kan- lılıkla; sunuz. du: “Bu işte bir oyun var” dedi için- -u—'igüi;l:nnn cebimden uçmuş. Hır- | den ; Genç kadın: îolıoıni:m e:d: mu, vurmad — Siz delisiniz, dedi, mı? . : — Size vurmadığımı söyledim. Bu- nun için sebeb yoktu ki, Sadece onlar ;:eui soymak için bu oyull| tentib etti- er. Ş Ben cüzdan muzdan görmedim. Belki tersine çevireyim. yorsunuz, öyle mi ? — Size vurmadım, bunu uyduruyor- â î_ilir bl;i bir defa için istisna yapabili- vi SÜa Flar Wm. Ne kadar kalabalık olursak o ka- | sonunda o gün aldığı talimatla zihni| — Aldığınızı geri verin, e hay- | di ve B. Vell, : y etrafta topl da;ı ıyi<ı!iı-. o kadar meşguldu ki, fakir kıyafetli kuövdx. diye hay: A ve B. Velleus, bu bîım:ıuı:ı?ı;:t kı:lfsıg_dîm" çalışıyordu. ayslop: bir gencin peşine düştüğünü farketti. | - Öteki, kaçmaya teşebbüs etmeden: | pılmış olmasından. z eaf : — Eminim ki, buna çok sevinecek-' Parka girdikleri zaman, bu adam 0-| — Ben bir şey çalmadım; şüphelenmeye baş- | — Sir, şikâyetçi misiniz? SYT 95 n KAESR İA EĞRE N A e ENA LA gükeendira Amasdar. çileda, Velleus bir dkika düşündü. Ötekinin ü ee eee Yi glöf yaptığına kanaat getirerek sor- u: — Ceblerinizi aramamızı teklif edi- — Evet. — Pek alâ. Ben kendim arayacağım ve bay memur bana yardım edebilir. Fakat ne herifin üstünde ne de ya- nındaki kadının el çantasında hiç bir şey bulamadılar. Velleus hayret için« deydi. Polis memuru daha söğük bir tavır- la: — Etrafı araştıralım, dedi, Oraya toplanan meraklılar da bu a- aştırmaya iştirak ettiler, Fakat müca- ele mahallinde hiç bir şey bulunma- . İki hasmını dikkatle tetkik ediyor- &. Bu muammayı nasıl çözmeliydi? Polis memuru kalabalığa hitab etti: — İçinizde bu vakaya şahid olan kimse yok mu? Meraklılar çemberi yarıldı ve yap- macıklı bir kadın sesi haykırdı: — Ben her şeyi gördüm. Ve çok pudralı, süsünün derecesin- den mahiyeti anlaşılan bir kadın polis — Yalancı. Kavgaya sen başladın. | P*Muruna yaklaştı: — Bu Centilmen'le ayni istikamette yere düşmüştür. İstersen ceblerimi | *vime dönüyordum. Bu adama: “Bu zavallı kıza ne küfür ediyorsunuz.” Bu serf muhavereden şaşkına dönen | dtdiğini işittim, Velleus hiddetten köpürerek: — Al sana, bu da tüy dikti, dedi. Ü- mid ederim ki bu... kadının sözüne iti- mad etmezsiniz, (Sonu var) ——— İ