9 Aralık 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ç İLLÂR. Bable Ki ULUS Yüzbaşı F. W. von Herbert Güvona j Müdafaabında İNGİL Dir iz ZABİTİ| Çeviren: Nurettin ARTAM Birinci Plevne harbi böyle olmuş ve bizim tarafımızdan kazanılmıştı! Bu sırada köyün içinden şiddetli bir çarpışmaya delâlet eden sesler, gü - rültüler geliyordu. Bunların arasın- da davul, boru, tüfek sesleri, haykı - rışmalar vardı. Bizim yaver ,dört na- la yanımıza geldi ve yüksek sesle yüzbaşıya seslendi. Karşıki sahile gelen düşman, geldiği gibi âni ola- rak kaçmış ve arkasında birkaç ölü bırakmıştı. — Ruslar kaçıyor ! Kelimeleri, intizamsız bir halde ağızdan ağıza intikal ediyordu. Ka- lisovat yolundan köye girdiğimiz za- man kesif rus kütlelerinin bozgun halinde kaçıştıklarını gördük., Bun - lardan bir kısmı bu yolun devamınca şimale doğru, bir kısmı da şark tara- fındaki tarlalara doğru kaçıyorlar - dı. Dürbünümle kasketsiz, silâhsız, kolları sıvanmış, kaçarken ark Binbaşı dördüncü bölükle birlikte gittiği, yaver de yaralandığı için, ku- mandayı bizim yüzbaşı ele almış ve taburunu şimdi düşmanlardan te- mizlenmiş olan, fakat üzerinde dost ve düşman bir çok ölüler bulunan dar yoldan yürüterek hepimizi o sa- bah işgal etmekte bulunduğumuz mevzilere kadar getirmişti. Ne o gün, ne de on gün sonrasına kadar bir tek rus bile göremedim. Topçu ateşi hemen durmuş, tüfek sesleri de gittikçe boğuklaşarak kaybolmuştu. Birinci Pilevne harbı böylece yapıl- mış ve bizim tarafımızdan kazanıl- mıştı, * Düşmanın bu bozgununda büyük bir payım ol ne kadar İi di Fakat hakikat, bana ancak yukarıda söylediğim kadar bu işe iştirâk etti-|* doğru ateş eden, yere düşen bir ta- kım askerler, maneviyatı bozuk ola- rak mücadeleye çabalayan bir insan kütlesi görüyordum. Rus kitabları burada askerlerinin büyük bir intizam içinde ricat etti- ğini yazar. Fakat en hafif tabiri kullanmak lâzım gelirse ben de on- ların korkunç bir telâş içinde bulun- duklarını söylemeliyim. Bizim yana- şık geçen piyademizde on- ların peşinden gidiyordu. Biz de on- lara iltihak ettik ve aralarında bi- zim taburun şark tarafına doğru be- raberce ilerlemiş olduğumuz bir bö- lüğünü de bulduk. Bunlara tarlalar- dan, otlaklardan, tepelerden, vadi- lerden geçerek düşmanı kovaladık. Kazanılan bu zafer üzerine askerle- ğimi söyl i emreder. Hâdise ise şöyle vukua gelmişti : Bizim kafile, ruslar tarafından yakından takibedilmiş ve düşman Kürkcü dükkânında.. tilkiler ve bir röportaj.. Kcıdınlcır Hangi yaşta kürke çok _c!üşkündüler En ucuz ve En pahalı Cins kürkler G eçen gün bir Bayan sorulan bir suale şöyle cevab veriyordu: — Ne yalan ıöyliyeyim... Ben ki.iı. kü ısıttığı için değil, bana iyi gittiği için severim. Bütün Bayanlaı: da be- nim kadar samimi olsalar bu itirafta bulunurlardı her halde.... Haizranda biz Bukovaya d o- raya kadar gelmişti. Orada şiddetli bir sokak muharebesi olmuş, düşman Bulk kadam di ğilR d Eyetirimliü Bu sebeble, artık o mevkie hâkim ol- duklarını sanan bir takım rus bölük- leri, sokaklarda silâh çatmışlar, fa- kat bu sırada ansızın yeni yeni ta- burlarımız karşılarına çıkmıştı. Bu- rada yeniden sıkı, fakat pek şiddetli bir çarpışma neticesinde — düşman köyden püskürtülmüştü. Muharebenin umumi gidişi aşağı- da anlatacağım şekilde vuku bul- muştur: General Şilder - Şuldrer'in — ku- rimizin neşesi yerine gel mane- viyatı kuvvetlenmişti, Hatırlıyorum: Yüzbaşı biz mülâ- zımlara, askerlerin ateş etmelerine mani olmak üzere takımlarımızın ö- nüne geçmemiz için haykırdı. Askerlerin heyecan ve iştiyakı dası altında bul düşman, şimalden, şimali şarkiden, şarktan ve cenubu şarkiden, yani dört nok- tadan hücum etmişti. Şimalde bir kazak alayı, Opaneç yakınlarında mevzi almış olan iki taburumuzla harbe tutuşmuş, fakat Biz-ikinci 'saftâ bülund üskürtülmüştü. O kadar ki bu iki şayet askerler ateş edecek olurlarsa kurşunlar daha önden giden kendi arkadaşlarımızı öldürebilirdi. Ruslar, Nikbolu yolunu bulduktan sonra kısa bir mukavemet gösterdi- ler. Zabitleri bozguna uğrıyan saf- ları arasında şöyle böyle bir intizam tesisine muvaffak olmuşlardı , Fakat bunun üzerine açtığımız yaylım ateşinin karşısında bu muka- ywemet de uzun süremedi. Ondan sonra eskisinden biraz da- ha muntazam bir şekilde, arkaların- da bir çok ölüler bırakarak ricatla- rına devam ettiler . Artık bizim yüzbaşı fazla atılg için | taburdan biri Bukovadaki kuvvetle- rin yardımıma koşmak imkânını bul- muştu, Şimali şarkide iki alayla üç batar- ya, sol cenahımızım — esas kuvyeti (kuvvei külliyesi olan) dokuz tabu- ra taarruz işti. harbe merkezden yardım gören dört tabur, mevzilerini muhafaza etmiş, benim- ki de dahil olmak üzere beş tabur da Bukovaya ricat —etmek mecburiye- tinde kalmıştı. Burada birisi Opaneşten gelen, birisi de taze ihtiyatlardan gönderi- len iki tabur bulunuyordu. Bunlar, bir mutkabil taarruza kalkmışlar ve Şarkta bir alayla iki batarya, sağ davranan askerleri iyle dur- durmuştu. Öteki bölükler, pek uzun sürmemek üzere takibe devam etti- ler. Çok geçmeden bizim üç bölü- cenahımızı Bulgareni yolu üstünden da bazı tuvaletlerde kürk kullanmıyor muyuz sanki... * Her ne halse... Kürk güzel şeydir doğrusu... İster süslesin, ister 1sıt- sın, isterse serinletsin.. PaığuCunun altı delik olan en dar büdceli B_îYan- dan, en zenginine, otomobillisine ka- dar, hepsinde de kürk hırsı, kürk sevgisi gün geçtikçe artıyor.. Şu mevsimde kürksüz Bayana rastlıyor musunuz? Elbette hayır... Hiç ol- mazsa yakada, kolda, etekte bir tu- tam kürk muhakkak bulunuyor. En atlatıcı, en kurnaz kocalâar bile muhakkak günün birinde dönüp do- laşıp kürkçü dükkânına sokuluyor- lar... y Şu anda biz de kürkçü dükkânma girmiş bulunuyoruz ! Kürkçüye titiz bir kadın sorüyor- du: — Kuzum M. hanımın sırtında ye- ni bir kürk gördüm.. Ondan bir man- to istiyorum.. — Tay derisi mi? — Hayır... Kürkçü bu senenin modası olan bütün derileri saymağa başladı: Ka- ragül, Astrağan, Şevret, Leopar, Brençvan, Rönar,.... ... — Hayır... Hayır... Hiç birisi de- ğil.... Nihayet iş anlaşıldı.. Kürkçü ince bir meslek zekâsiyle işi derhal kav- radı: — Pek yazık, o kürkten bulamıya- caksınız... Çünkü o hediyedir. Yer- M değildir.... — A.... Sizin kürklerinizin hepsi yerli mi? — Elbette.... Bu gördüğünüz kürk- lerin hepsi yerli... Bayanla beraber bu işe biz de şaş- umumi karargâhın bulunduğu tepe- ve bir bi lere, yani garbe doğru geri ç ğe zorl Burada türklerin ma- ğümüz bir noktada l Dördüncü bölüğümüzle — saatlarca sonra Pilevne'de buluşabildik; bun- lar, Kalisovat yolu üzerinde bir düş- KaRiF inüfr ööeüöl hd Büyeüi neviyatı kırıl B da muh lif sebebleri vardı. Evvelâ asker u- zun bir yürüyüşten sonra dinlenme- ğe fırsat bulamamıştı, Sonra bu ce- nahın h danı Ahmed Hıfzı pa- ve bir kazak alayı i.ioı'.-._ l kadar takiblerine devam etmişlerdi. şa ile halefi miralay Hüsnü bey ya- la ricat borusu çalmıştı. Bunun üze- rine müşir bozulan piyadeyi yenid. tensik etmiş ve emrindeki iki ihtiyat taburunu da kullanarak yaptığı mu- kabil bir taarruz neticesinde muvaf- fak olmuştu. tık... Kürkçü anlatıyordu: — Evet hepsi yerli... Hem de An- karada yapılıyor... İşte tay derileri.. Bu sene en çok bunlar moda... Bun- lardan yüz lira ile 400 lira arasında bir manto çıkıyor.. İşte karından çıkma dana derileri.... — Kadınlar en çok hangi yaşta kürke düşkün? Dedim., — Ooo, bu işin yaşı yoktur yedi- sinden yetmişine kadar bütün ka- dınlar kürk giyerler ve kürkiü se- verler.... Gençler 22 ile 35 yaş arasın- dakiler daha ziyade tay derisi ter- cih ediyorlar, Ve en çok kürke düş- kün olanlar da bu yaşta olanlardır. 40 yaşla 50 yaş arasındaki kadın- lar daha ziyade siyah v eağır, çok tüylü kürk arıyorlar... Bu yaştakiler paraya daha çok kıyarlar.... Koyu rengler hem daha genç gös- terirmiş, hem daha zayıf!.. Bu yaş- taki kadınlar her halde bu tip kürk- leri bunun için tercih ediyorlar. — Sizin müşterileriniz daha çok kimlerdir? — Tabii paralılar..... — Her halde bu mevsimde en ka- zançlı meslek kürkçülük olsa ge- rek? Kürkçü, yarasına dokunulmuş bir adam gibi içini çekti: — Uzaktan davulüun sesi hoş gelir! Dedi... Ah o erkekler kadınların müsrif, paranın hesabını bilmez sa- nırlar... Aman efendim onlar kadar pazarlıkçı, onlar kadar eli sıkı —Çcızan: Sabah ÇAEE ĞŞ A GERRĞL İT ŞEŞRR lira verirler de, meteliğin hesabını ararlar vallahi... Hele parayı sayıp, kürkü sırtlarına geçirlikten sonra aynanın karşısına geçip insana öyle bir eziyet edişleri vardır ki... Kürkçü bunları anlatırken gözü- mün önünde dört köşe bir kadın can- landı Her halde kürkü sırtına geçir- dikten sonra bir kat daha toprakla- şan, bir kat daha bodurlaşan bu ka- dının, incelmek, güzelleşmek için kürkçüye nasıl çıkıştığını tahmin edebilirsiniz! Zor meslek doğrusu.... i zmirin kadınları kürkçülere hiç eziyet etmezlermiş.. Tıkır tı- kır paraları sayarlarmış.. Hem İzmi- rin kışı hafif geçtiği için, orada bir mevsimde üç dört çeşit kürk giyer- lermiş... Kürkçü İzmir müşterilerini hasretle anıyordu... İzmirdekiler, daha ziyade daha ucuzlarından La- pen'lerden hoşlanırlarmış.. diyordu. Yavaş yavaş kürk merakı bizim 9-12-1 _ Radyo ANKARA : OĞLE RİYATI: plâk neşriyatı — 12.50 Plâk: Türk mu$ İ ve halk şarkrları — 13.15-13.30 Dahil harici haberler. t AKŞAM NEŞRİYATI: 18.30 Muh! plâk neşriyatı — 19.00 Türk musikisi, halk şarkıları (Makbule Çakar ve ari | ları) — 19.30 Saat ayarı ve arabça neşf” — 1945 Türk musikisi ve halk şarf? (Servet Adnan ve arkadaşları) — Plâkla dans musikisi — 21.00 Ajans Hât| leri — 21.15 Stüdyo salon orkestrasi' Puccini; La fille du Far Fest. 2 - Fet Flux de valses. 3 - Wagner: La valklü 4 - Niemann: Alt China — 21.55-22.00 rınki program ve İstiklâl marşı. İSTANBUL : OĞLE NEşkKYLATI: 12.30 Plâkla ? musikisi — 12.50 Havadis — 13.05 P türk musikisi — 13.30-14 Muhtelif / neşriyatı. AKŞAM NEŞRİYATI: 18.30 dans musikisi — 19.00 Suad Gün ve daşları tarafından türk musikisi ve » şarkıları — 19.30 Spor musahabeleri: #f Şefik — 19,55 Borsa haberleri — 20.00 mal Kâmil ve arkadaşları tarafından " 12.30 Mubt ü müsikisi ve halk şarkıları — 20.30 Havi poru — 20.33 Ömeri Rıza tarafından ar#” söylev — 20.45 Fasıl saz heyeti: Okü ları: Küçük Safiye, İbrahim, Ali: KE Cevdet, kanun Muammer, Klarinet Haf Tanbur Salâhaddin, ut Cevdet Kozan. ( at ayarı) — 21.15 ORKESTRA: zart: Fiğaro, s hochzeit, uvertür. 2 zart: Don Juan fantezi 3 - Concerto (Violon Avec orchestre.) 4 - Strauss! ” nube Bleu. Valse, 5 - Eilenberg: Le Ro nol et les grenouiles — 22,15 Ajans hab ri — 22.30 Plâkla sololar, opera ve op? parçaları — 22.50 - 23 Son haberler ve © si günün programı, AVRUPA : ÖFPERA ve ÖPERETLER: 16 Münib 18.30 Riga — 19.10 Laypzig — 20.30 Ff ransa — 21 Roma , OÖRKESTRA KONSERLERİ ve SE) FONİK KONSERLER: 14.10 ı?mıııfj — 15.30 Prağ — 18.20 Königsberg — 18” Hamburg — 19.10 Berlin, Frankfurt 19.45 Droitvich — 20 Breslav, xöniııbj — 20.10 Kopenhag 20.20 Bükreş — 2 Münih — 22 Strazburg — 22.30 Lü burg. SÜLO KONSERLERİ: 9.30 Kolonyâ 14.10 Laypzig — 15.25 Hamburg — 17 Fıj lin — 1715 Roma — 18 Brüksel — 2 Paris. NEFESLİ SAZLAR (marg v. s.): Breslav — 8.30 Keza ve Stuttgart — Prağ — 17.20 Kolonya, HAFİF MÜZİK;: 6.30 Berlin ve dil alman i yonları — 8.30 Frankfurt, mg:gexğ e—.].IO.SO Hamburg — 11.15 Berli — 12 Breslav ve diğer alman istasyı — 1315 Münih — 14.15 Berlin, Hambifl 15.35 Berlin — 16 Breslav ve diğer ı% erkekleri de ğa başlamış.. Şim- 1 — 16.10 Königsberg t— 17.15 Münih — 19.10 —I di paltolarının içine, yak kürk taktıranlar gittikçe çoğalıyormuş.. Hele çok seyahat yapanlar muhak- kak kürkletiyorlarmış ... Kadınlarla . erkekler — arasında kürkçü dükkânında öyle büyük mü- nakaşalar olmıyormuş.. Her halde — 19.15 Stuttgart — 21 Königsberg, ViYf| na — 22.30 Hamburg, Münih — 24 Frab ürt. DANS MÜZİĞİ: 20 Berlin — 22.30 Vİ yana — 23 Milâno, Doyçlandzender — Ça 23.30 Krakov 23.25-0.30 London-Regonal ” 23.30-24 Poste - Parisien — 0.10-0.30 Li semburg — 0,15-1 Droitvich. t Naee < evde bir kaç fasıl münakaşadı öz yaşından, kavgadan sonra giy'ıloşıği için olacak, erkekler kürkçü dükkâ- nına girer girmez bir kuzu gibi ka- dınların arzularını yerine getiriyor- larmış!... En ucuz kürk kaç lira?.. Elli lira- ya kadar var.. En pahallısı... Onun nihayeti olur mu ki... 150.000 liraya bir kürk.. 150 bin lira.. Dile kolay... Evet kürkçünün anlattığına bakılır- sa, Amerikadaki bir meslekdaşı tam doksan yaşına girinceye kadar çalış- mış çabalamış yaban ördeklerinin yeşil başlarını bir araya getire geti- re bir kürk çıkarmış... İşte bu kürk tam 150 bin liraya mal olmuş. Bütün dünyada bir iki tane daha eşi var- mMıiş... Bizim Ankaradaki kürkçüde de ayni merak sekiz senedenberi devam ediyormuş... Bir çekmecenin için- den avuç içi kadar bir kürk parçası çıkardı. Neftiye çalar yeşil bir kürk... İşte sekiz senede 150 bin li- ralık kürkün avuç içi kadarını mey- ordekleri pek çokmuç.. mz.. -. -e bunun kıymetini bilseler ve ördek” lerin başlarını bir araya getirselti” miş, şimdiye kadar bizim de böyl bir kaç tane kürkümüz olurmuş... Kürk ve kürkçülük de Türkiyed? büyük ve parlak bir istikbal vadedi” yor.. Bakın Türkiyenin muhteli Mıntakalarında kaç çeşid kürklük hayvan var: Bursa ve civarında V? sahillerinde Pötibuya çıkıyormuf Trakyanın kokarcaları pek meşhuf” muş..Sivasın ve Tokadın kuzu deri” lerine diyecek yokmuş... Hele Kaf” sın Karagülleri pek nefismiş. AğI” dağı başlı başına bir âlemmiş, âdetf bir kürk diyarı imiş.. Tilkilerin ©? makbulü, sansarların, kurdların & iyisi burada çıkıyormuş... Lüks bir otomobilden, nefis kü!f lü muhteşem bir kadın indi ve kür çüye girdi. Kürk hakkında epey mâ” lâmata sahib olmuştuk. Gelen kad” nın kürkü aşağı yukarı sekiz yüz İ” ra tutarında idi. Bir kaç müşteri V biz unutuluvermiştik... Öyle yâ' Ye kürküm ye hikâyesi... de, yirmi yaşında bir hoppa delikanlı gibi zıp zıp sıçrıyordu. Adetâ sarhoş olmuş gibi bir hali vardı. Arada bir ayağa kalkıyor, teatral tavırlar ve jest- lerle kendi şiirlerini okumağa başlıyordu. Başka bir gün ve saatte böyle bir adam, ve böyle bir sahne, Doktor Hikmet için bulunmaz bir hazinedir. Fakat, şu dakikada, yazık ki hiç zevkine varamıyordu. Hattâ içinin sıkıntısından ilk defa olarak fransız di- li ona çirkin ve ahenksiz bir şey gibi geldi. Gerçi bu inşad da (r)'li kelimelerin boğazdan öyle bir hırıltı halinde çıkışı, (en)' lerin burunda öyle bir hımhımlanıp kalışı vardı ki bu sadaları Doktor Hikmet ancak ağız ve hançere teşekkülâtında bir arızanın veya bir kusurun alâmetleri telâkki edebi- liyordu. Bundan başka inşatçımım sesi, büluga henüz er- miş bir oğlanın sesi gibi çatal çutaldı. Bazı çok ba- ğırdığı noktalarda yıkanmamış bir patiska parçası yırtılır gibi oluyordu. O vakit doktor Hikmet yalnız sabırsızlanmakla kalmıyor, kulakları adetâ fizik bir istirab ile hırpalanıyordu. Bununla beraber, şu küçük, acaip kukla gibi adamın ağzından ne insani, — Sonu var — — kimse var mıdır acaba?... Yüzl dana getirmiş.. Türkiyede bu yaban — Evet.. BİR SÜRGÜN di YAKUB KADRİ ründü. Bir yandan da açlık tesirini göstermeğe baş- lamıştı. Gözleri kararıyor, başı dönüyordu. İki üç defa, üst üste saatına baktı. Lâkin, şair, hâlâ oralar- da değildi. Onu, akş ilk | lıkları od. i- çine çökü kadar dinlemek lâzım geldi. Nihayet, sustu. Ağır ağır paltosunun düğmeleri- ni ilikledi. Kolunun tersiyle bir kaç defa şapkasının tozunu sildi. Gövdesini doğrulttu ve tekrar bir az evelki ürkek kuş gözleriyle Doktor Hikmete baka- rak: “— Sizi rahatsız ettim. Çok geç oldu. Gitmeli- yim, dedi. Ayağa kalktı. Fakat tam vedalaşıp kapı- dan çıkacağı sırada, geri döndü: “— Bal asıl mühim olan bir noktayı söyle- ne derin, hattâ bazan ne kadar ulvi hislere t olmak istiyen sözler çıkmakta idi!... A,lııı.qn, tabi- attan, istiraptan, ölümden, allahtan, sanki, günde- lik hayatınm mevzuları gibi bahsediyordu. 4 Kim bilir, kaç yıldanberi, kendisini dinleyecek hiç bir kimseye rastgelmemiş olan, geçkin şair, bu 9'1_’":'5 ve soğuk oda içindeki tek dinleyicisi ve tek seyirci- siyle, hınca hımnç halkla dolu, havası ılık ve güzel kokulu bir tiyatro salı karşısında muttasıl alkışlara gark olan bir artist kadar mesuttu. Bu cuşeş ne ka- dar sürdü? Doktor Hikmet, tahmin edemiyordu. Şubkkıçnıtonıbüü'mbiıükıduumzö- meği unuttum. Doktor Hikmet, Jean Lavaliâöre'i yeni bir konfe- ransa başlayacak sanarak sendeledi. Öbürü ilâve etti: Jean Lavaliöre eğildi ve şu adresi yazdı: 35 bis Rue des Abbeses (XVII) Ve kâğıdı uzata- rak : “— Au revoir, bientöt; dedi. Ma femme sera en- chant&e de vous connaitrel.. Ziyaretçi çıkmca,, Doktor Hikmet, masanın üs- tüne bıraktığı mektubu aldı, pencerenin aydınlığı- na yaklaştı. — Bir eski kışlayı, bir modern hapishaneyi, bir Orta-Çağ şatosunu veya biribirine eklenmiş bir çok manastırdan mürekkep bir papasl hal. lesini andıran kı bi h n keedl girince, bir müddet, ne yapacağını şaşırdı. Karan- lık bir “porche,, geniş bir avlu, ta uzakta, ta dip- te bir sürü camlı kapılar... Avluda bir hasta bakı- cı ve bir hasta kalabalığı. Bunların kaynaşması, bir telaşlı telaşlı gidip gelmeler; bir fiskos edip ayrılmalar; bazı çıtkırıld istante kızların bu “— Size adresimi bırakmalıyım. Çünkü Letessi, kgiül L * li alacalı dan; yaz g İi eeti dezilaçi KESLI Hahdüre beği gönd menizi tavsiye ediyor. Bu sebeb haricinde de olsa, yine sizi evimde beklerim. Aklınıza esince beni ge- Hip görebilirsiniz. Teklifsizce... Adresini yazmak için bir kalem ve kâğid arıyor- du. Doktor Hikmet, küçük yazihaneyi işaret etti. Doktor Hikmet, canını dişine alı pbunlardan bi- rine yaklaştı : — Pardon, Mademoiselle; Dr. Foissard'ı — Ta dipte, soldaki üçüncü & | giriniz; orada, size malümat verecek birini bulursunuz ? Doktor Hikmet, genç kızm işaret ettiği tarafa doğru yürüyor. Soldaki üçüncü kapıyı açıyor. Asitfenik kokulariyle dolu, loş ve uzun bir kori- dor. Burada da gelen giden, giden gelen. Genç adam, şaşkın, mütereddid ilerliyor. Ta nihayete ka- dar gitti. Sonra geri döndü. Gene girdiği noktaya geldi; durdu; kendine bir vaziyet vermek için saa- tine baktı. Dr. Foissard, saat dokuzd demişti. Tam dokuza beş var. Haydi, bir cüret daha. Işte, hastahane hademesi kıyafetinde birisi yanından geçiyor - — Pardon, Monsieur, için ? — Rendez-vous'nuz var mıdır ? — Evet... — Birinci kata çıkınız; orada sorarsınız. — Birinci kata ne taraftan çıkılır ? — Sağdaki merdivenden... , Doktor Hikmet, koridoru tekrar yarısıma kadar geçiyor, Sağ tarafta bir girinti. Bir mermer mer- diven. Hemen, acele acele çıkmağa başlıyor. Bi- rinci kat biraz daha aydınlık, biraz daha tenha ve belki aşağıdan daha az kirlidir. Sağlı sollu oda- lar. Her birinin 4 da bir ve birer kü- çük plaka göze çarpıyor. Fakat, doktor Hikmet, bunların hiç birinin önünde d uyor; sanki gi- deceği yeri evvelden biliyormuş gibi koridorun Dr. Foissardı görmek gör- mek için ... * — Rendez-vous'nuz yar mıdır 7 Şi başa kânlı bir köşesine doğru yürü- yor. O noktada, müesseseye kendisi gibi yabancı — Sonu var —

Bu sayıdan diğer sayfalar: