iğ M ü Yazan: Yüzbaşı F. W. von Herbert Müdafaa'sında NGİLİZ. ZABİTİ| Dir Çeviren: Nurettin ARTAM Başımızda Osman paşa olmasaydı halimiz nice olurdu, bilemem K | MT cezası Vidinden kaçan bi- Müuktedir ve enerjik l sayesinde Vidin ordusunun idaresi, öteki türk kuvvetlerinden daha mükemmeldi. Sonra esarette iken öğrendiğime göre Bulgaristanın şar- kımdaki kolordularda Mehmed Ali paşanın alman usulü bir disiplin kurmasına kadar, işler gayet kötü gitmiş, idaresizlikler ve ihtilâslar lmuştur. Eğer b da Osman paşa ile onun muktedir Erkânıhar- biye reisi Tahir paşa bulunmasaydı, halimiz nice olurdu, bilemem. Pek- simetlerimiz Vidinde iyi nevi bir undan yapılıyordu. Yağma, talan gayet sıkı emirlerle yasak edilmiş- ti; fakat arada sırada neferlerin bu işi yaptıkları görülüyordu. — Lâkin risi, Sırp hududunu Bregova yakın- larında geçerken yakalanmıştı; er- tesi gün kurşuna dizildi. Bu esnada ben de hazır bulunuyordum. Yüzü- nün sakin ve mutedil hali üzerimde büyük bir tesir yaptı. Her halde Al- lahın rahmetine kendisini daha ön- ceden teslim etmiş olacaktı. İlk gördüğüm ölü vücudu bu adam ol- muştu. Bir kaç ay sonra ise binler- cesini görmüştüm. Vidinde çok firar hâdisesi olma- dı. Sonra Plevnede ikinciteşrine ka- dar pek seyrek ve pek az oluyordu Süzl k d eit Y paş ordu istisna edilecek olursa öteki türk ordularında vaziyet böyle ol- ei uler. d a L Borke bu hâdiseler, çok seyrek kendisi gösteriyordu; Vidin ordusunun ah- lâkı ve disiplini pek yolunda idi. Bu açık hava hayatı bana ve Jack'a pek iyi gelmişti. Sıhatimiz ve maneviyatımız pek iyi gidiyordu. | t Bu çadır hayatının romantik tarafı hiç kaybolmuyordu. Allahım temiz havası içinde ve parlak seması al- tmda geçirdiğim bu hayat ve yap- tığım idmanlar, sıhatimin burada eet SŞ F V| ” | | A xit— mesine imkân vermiştir. Yapılan ufak tefek suçların ce- zaları şunlardı : Verilen tayini azaltmak, - tecrid edilmiş bir çadırda hapis, angarya hizmetine çıkarmak. Daha büyük suçlar için dayak atılırdı. Eskiden tatbik edilen falaka usu- lü bir sene önce kaldırılmış, iki sene sonra da kanun tarafından yasak edilmişti. Dayak şöyle atılırdı : ştır. , tukları için değil, kendilerine kâfi derecede erzak verilmediği için yı- ğın halinde kaçmışlar, bazan bir taburdan üç dört kişi kaldığı olmuş- u. Casuslar divanı harblerde muha- keme edilir ve eğer cürümleri sabit olursa ya kurşuna dizilir, yahud da asılırdı. Ben Vidinde bulunduğum sırada, hepsi de bulgar olmak üze- re, beş altı casus, bu suretle ceza- landırılmışlardı. Bir çokları ise a- leyhlerinde delil bulunamadığı için serbest bırakılmışlardı. Yağmacılık, hıristiyan ahaliye fe- na muamele büyük suç telâkki edi- lir ve ağır dayak cezasiyle ceza- landırılırdı. Katil suçu işliyenler idam edilir- di. Bir kaç serseri çapulcu Vidinde asılmış, bunlardan bir kısmı da ar- 1 dan Plevneye kadar gelmiş- Suçl elleril arl bağlanır, başı da önüne eğilirdi. Bu suretle bacaklarla gerisi tam bir zaviye teşkil ederdi. Sonra suçlunun arak- daki elbise, lar i ğe baş- layınca tabit derisi de soyulurdu. Bir defa bir neferin çok kirli oldu- ğundan yüzbaşıya şikâyet etmiştim; oda 'binbaşıya söylemişti. Sonra bu- na doktor muayenesinden sonra el- li değnek atılmasına karar - veril- miş ve bu ceza benim nezaretim al- tında tatbik edilmişti. Bu işten hiç hoşlanmamıştım : fakat geriye dön- mek imkânı da kalmamıştı. Sonra da memnun olmuştum. Çünkü nefer lerdi. Bunlar cürüm üzerinde yaka- lanacak olurlarsa kendilerine pek az merhamet gösteriliyordu. Mayıs- ta bunlardan bir kaç tanesi bir bul- gar evine taarruz etmişler ve he- men oracıkta cezalarımı giymişler- di. Daha sonraları bu canavarlar- dan bir kısmı harb sahasında yaka- lanmış, ayni suretle cezalandırıl- mışlardı. Bunların idamında ben de hazır bulunmuştum. Ben, hiç bir cezaya çarpılmadım. Yalnız bir defa kendi hatâm yü- zünden haklı olarak tekdire uğra- adam akıllı ıslâh ol Bir iki gün otururken duyduğu acı, kendi- sini akıllandırmıştı. Zabitler, izinlerini geciktirmek, talime geç kalmak gibi suçlardan dolayı hapis cezasiyle cezalandırı- hır, bu hal tekerrür ederse o Jack ile İbrahimin sicilleri tertemizdi. Karargâhtaki dini hayata gele- lim : Orada minareye benzer bir şey bulunmadığı için iki uzun di- Vidin hapishanesine gönderilir ve yahud rütbeleri indirilirdi. Müşirin miralay rütbesine kadar terfi ettir- mek salâhiyeti vardı. Sonradan bu salâhiyet feriklik vermeğe kıdı_r yükseldi. Ayni zamanda bir zabı: tin rütbesini indirmek te salâhiyeti dahilindeydi; fakat — salâhiyetini tatbik ettiğini ben görmedim. Kaçma, itaatsizlik, ihanet, nöbet vazifelerini ihmal, daha sonraları korkaklık göstermek gibi suçlarımn BilARE : GEZ' DNT İN D DK H İ >KEA-YESoİ Trenimiz küçük bir istasyon önünde durdu! Turhal S izi elinizde bavulunuzla göre istasyon hamalları üzerinize koşarlar, fakat bavullarınızı derhal teslimden ve tiren vaktini kendile- rinden sormaktan sakınınız: benim gibi yüreğiniz ağzınıza gelir ve ba- vullarınızla hamalı bırakarak . bilet kişesinden haber almağa gidip geri dönünce bu sefer de bavullarınızı ve hamalı aramak için karanlıklarda kendinizi kaybedersiniz. Çantalarımı kapan hamaldan sor- dum: — Samsun tireni kaçta kalkıyor? — Samsun tireni gideli saat oldu. ÂAyni sual ve cevap dört beş gün e- vel Ankara istasyonunda benimle bir diğer hamal arasında teati edilmiş ve tarife değişikliğinden dolayı hamal haklı çıkmış olduğu için Sivasta bir gün kaybetmek korkusu ile koştuğum kişede Samsuna gidecek tirenin hare- ketine daha yarım saat olduğunu öğre- nerek rıhtıma, içim rahat, avdet etti- ğim zaman araya araya nihayet bula- bildiğim hamal ile hiddetli konuştum; — Herkesin yüreğini oynatmağa ne hakkın var? Samsun tireninin hareket zamanını bilmiyorsan “bilmiyorum” de. Bak daha yarım saat varmış! — Samsun tireni çoktan gitti; İs- tanbul tireninin hareketine yarım sa- at var. Sen Samsuna mı gideceksin? — Tabit! — Öyle ise İstanbul tirenini sorsan a. Düşündüm; hamalın hakkı vardı: bir tiren nereden gelirse oranın adı ile anılmaz mi? Mahcub, sustum, ve kompartima- na girdim. Her taraf hınçahınç, yal- nız birinci mevki tenha idi. Yarı ka- lan uykumu tamamlamak arzusiyle boş kanapeye boylu boyumca uzan- dım, battaniyemi üzerime çektim, dekke Tiren fazlaca durursa niyetim Zile'de inmek, ailede daima gülümsenerek anılan rahmetli dadı- mın V ini yakından gö kti Derin uykumdan ancak Zile istasyo- nunda uyandım. Tirenimiz biraz ge- cikmişti. Mutad tevakkuf zamanını bile kısaltarak bir vagon alıp hemen yoluna devam etti. Mütemadiyen de- ğişen, gittikçe yeşillenip güzelleşen tabiatı seyrederken dadım hakkında bana nakledilmiş olan hikâyeleri ha- tırladım. Yaşlıca, sevimli, çok hareketli, başı y ili, bir çok anahtarların şıkırda- ği beli kuşaklı hayali daima gözleri- min önüne gelen dadım Zile'den bize on sekiz yirmi yaşında iken getiril- mişti ve evimizde kaldığı kırk sene zarfında, gidip gelen aşçı, uşak veya arabacılarımızın hoşuna gidenlerin- den beş altısı ile evlenip boşanmanın, Eski Turhal'ın güzel bir görünüşü Yazan: Nasuhi Baydar ti biter bitmez yakışıklı uşakla dadı- nın evlenesi de bir emrivaki halini a- lırmış. A Itmışlık, fakat halâ neşeli ve nekre olarak tanıdığım da- dım yalnız bir sualden sinirlenirdi ve bu suali ondan soran kim olursa olsun bir kaç gün kendisine dargın kalırdı. Bu sual de: “Kalfa merhum, nasılsın?” suali idi. Bu suali ona ilk defa genç bir uşak ihtiram makamında tevcih etmişti: akrabamızdan bir paşa ölmüş ve evde rahmetliden “paşa merhum” kelimeleriyle bahsedildiğini işiten toy bir uşak bu kelimeleri saygıya delil addederek izin istemek için dadıma “kalfa merhum” sözleriyle hitab et- mişti. Dadım, bu kelimeleri işittikçe: — Bana kalfa merhum demeyin, hep öleceğim aklıma geliyor, derdi. Kalfa merhum, bir sabah, kendinden yirmi yaş kadar genç | yata- ni söyliyerek Turhal karşısında bir Öğle Neşriyatı : 12,30 Muhte!if İI'.: ş riyatı. 12.50 Plâk: Türk muıikı:ıw. şarkıları. 13.15 Dahili ve harici 'T a Akşam Neşriyatı : 18.30 Muhl;ut' neşriyatı. 19.00 Türk musikisi ve 30 kıları. (Hüsniye ve arkadaşları) 19 d ayarı ve arabça neşriyat. 19.45 TBĞ sikisi ve halk şarkıları. (Hikmet #i? gör ve arkadaşları) 20.15 Konferans ketSüreyya Aydemir. musikisi. 21.00 Ajans haberleri. 214 yo salon orkestrası: (1 — P. Tosti mourir. 2 — E. Kalman Die C: vE 3 — Acehcit O sole mio. 4 — GeorBt ğ nus et Adonis.) 21.55 Yarınki p: f İstiklâl Marşı. İSTANBUL : Öğle Neşriyatı : 12.30 Plâkla M; sikisi. 12.50 Havadis. 13.05 Plâkla sikisi, 13.30 Muhtelif plâk neşriyati. u Akşam Neşriyatı : 18.30 PlW musikisi, 19.00 Bimen Şen ve ar! H tarafından türk musikisi. 19.30 Havâ "ij ru. 19.35 Radyo fonik komedi: (WIM' talığı) 19.55 Borsa haberleri. 20.00 fa ve arkadaşları tarafından türk m! ve halk şarkıları, 20.30 Ömer Rıza j dan arabça söylev. 20.45 Nezihe ve # » e ları tarafından türk musikisi ve halk ları. (Saat ayarı) 21.15 Orkestra. 33'”' jans haberleri, 22.30 Plâkla solo, operet parçaları. 22.50 Son haberler «* tesi günün programı, AVRUPA : otel varsa oraya gitmeme müsaade is- tedim. — Turhal nahiyesinde henüz rahat edilebilecek bir otel inşa edilemedi, cevabını verdi. Ve böylece şeker fabrikasının mi- safiri oldum. tekli M ermer merdivenler önünde ko- şarak bizi karşılayan kapıcı j a Opera ve Operetler : 16 Frankföft , diğer alman istasyonları — 16 Köl (Konser) — 17 Berlin (Gluck'un — 19,25 Viyana — 19.30 Stuttgart (Pt isseau Fantome) — 20 Droitvich Frankford (Fidelio) — 20.30 Könil Senfoniler ve Orkestra knserleri ? nigsberg, Laypzig — 8.20 Berlin —— Kolonya — 10 Breslav, Stuttgart — .© Berlin (Schubert) — 12 Breslav, Köf berg — 14.5 Laypzig — 16 Berlin, — 19 London Regional — 19.10 Ft Münih — 19.30 Kolonya — 20.5 Bf ğ 20.55 Prag — 21 Münih — 21.15 Drol' 22.15 Bud. — 24 Frank d. elindeki tüyle fotinlerimizin aldı. Gene mermerden kısa basamakla- rı çıkarak ofis binasının ikinci katına geldik. Sağ tarafda bir kapı açan dai- re müdürü: — Odanız, dedi. Parke döşeli bir yatak odası; bir ke- narda temiz çarşafları görünen bir karyola, bir masa, bir elbise dolabı, yerde bir seccade, bir iki sandalye ve perdeli, ıstorlu ve tel kafesli iki geniş pencere.... Bir diğer kapı açarakt — Yorgunsanız bir banyo alınız. Suyu elektrikle ısınan geniş ve ek- siksiz bir banyo salonu.... En modern şehirlerde az tesadüf e- ğında ölmüş olarak bulundu. Zavallı kalfa merhum! eviz ağaçlarının ekseriyeti teş- kil ettiği bol ağaçlı, yeşil, ge- niş bir ovadan geçiyoruz. Saat dokuza ve tiren dördüncü şeker fabrikasının kurulmuş olduğu Turhala yaklaşıyor. Nihayet, beyaz direkleriyle bir fut- bol sahasını ve iki tenis kortunu sol- da bırakarak küçük bir istasy Ö- nünde durduk: Turhal. Bir ovanın ortasında tesis edilmiş yepyeni bir şehrin kenarında idim. Ülebilecek'de d koğfoklü biz de irede idim, Daire müdüru bönl yalnız btrakarak sessizce çekildi. Halkevi spor salonu açıldı Halkevi spor komitesinden : Evimizin spor salonu çalışmaya a- çılmıştır. Haftalık program aşağıda yazılıdır. İstiyenler bu saatte salon- dan istifade edebilirler. - 4 Solo Konserleri : 10.30 Stuttgard -— Breslav — 15.45 Paris (Çelo koni;)* 17.5 Stokholm — 17,15 Milano ( — 18 Berlin, Münih, Paris P.T.T. — ’j Münih — 19.10 Hamburg — 20.15 | münster — 21 Varşova (Chopin 'J — 21.5 Stokholm — 21.10 Kolonya ( çif hoven'den sonatlar) — 22.10 Milano ( no konseri), y | Oda Musikisi : 9.80 Münih — 10.20 yaff burg (Betthoven Seutet'i) — 10.25 zig — 15 Hamburg — 15.25 Könis* , (Piyano Triosu) — 16.30 Beromünsttf 18.25 Laypzig — 19.10 Königsberg — 'i Berlin — 20.15 Bükreş — 22.30 4 Zender (Bad Triosu). Nefesli sazlar (Marş ves.) 1 15.30 â gard — 18.30 Beromünster — 19.10 lav (Marşlar). J Org Konserleri ve korolar: 8.30 Fffiş ford, Laypzig — 10.30 Frankford, l:s ya — 11 Breslav — 11.30 Laypzig -'" Hamburg — 18.20 Königsberg — #7 Laypzig — 20.35 Sotens (Bach konlj — 12 Hamburg ve diğer alman is! fr — 14 Berlin, Kolonya — 14.15 KöP berg — 14.30 Frankford — 15 Berlin * Stuttgard — 21.20 Breslav, Halk Musikisi * 8.10 Breslav — Stokholm — 21.20 Bud (Sigan kestrası). Dans Müziği * 20 Berlin — 21.30 münster (Hot-Jazz) — 21.45 Bükre$ * / bare) — 21.50 Viyana — 22.15 Sottefiy 22 - 23 Stokholm — 23 Milono — 23.30 dapeğşte — 23.55-0.30 Droitvich — M Srıkovi — 23.15 Tüluz — 24-0,30 Li ürg. & — K РAlmanyaya fındık satışlarımız — Almanya kontrol dairesi fmdlkv' mızın 100 kilosuna sif Hamburg ** fiat koymuş ve yeni müsaadeler " ,, miştir. Bu müsaadeler fındık plf(v mızın yükselmesini temin etmi$ lunmaktadır. Fındık satışımız th daha artmaktadır. | tenin kısa bir zamanda satılmaS! timal dahilinde bulunmaktadır. Kim bilir, akıllarına ne meş'um şüpheler, ne karan- lhık kuruntular gelmektedir? Bu esrarlı gaybubet haberi onlara vardığı gün mutlaka birinden birinin yüreğine inecektir. Doktor Hikmet, baştan ayağa kadar titriyerek: önüne geçmeliyim,, dedi ve telâşla odanın içinde do- laşmağa başladı. Bu sırada, gözleri, bir sandalyenin üstünde açık duran el çantasının bir köşesine kon- muş Jeune Turc gazetelerine ilişti. İçlerinden bir tanesini çekip aldı. Bu, fransızca “Meşveret,, idi. Bir saç ilâcı ilânmı andıran bu küçücük gazeteyi par- maklarınm arasında sinirli sinirli evirip çeviriyordu. Ve kendi kendine: “Bunun çıktığı yerin mutlaka bir adresi olacak;,, diyordu. Fakat adres yerine pos- tada bir mektup kutusu numarasından başka bir şe- ye rastgelemiyordu. “Hay allâh lâyıklarını versin. Bunlar da ne serseri şeylermiş böyle;,, diye düşün- dü. (Meşvereti) bırakıp kalmca bir broşüre elini uzattı: “Tolerance Musulmane,, par Ahmet Riza güya, gazetede bulamadığını bunda mutlaka bula - ca inmiş gibi h kabın alt tarafını çe - virdi. Bunun üstünde müellifin sair eserlerinin listesi basılı idi, Doktor Hikmet bu listenin sanundaki sa- tırda şu adresi okudu: “Place Monge, 14,,. - İşte, bu muhakkak Ahmed Rıza'nın hususi adresi olacak!,, dedi ve bir hamlede giyinip aşağıya indi. — Rica ederim, madam; bana Place Monge'un nerede ? YS söyler misiniz? Kasa başında oturan şişman kadın, son derece nazik ve tatlı olmasına çalıştığı bir tebessümle gü- lümsiyerek : — Hemen şuracıkta, Mösyö “Rue des Ecoles,, kö- lduğ Bir müşkülâta uğrarsanız, polis memurlarına da so- rabilirsiniz. Doktor Hikmet, hemen sokağa fırladı. Ahmed Rıza, şu anda, ona, mukadderetınin anahtarı gibi görünüyordu. O, kendisine, hem buradaki hayatı- nı yoluna koymak usulünü öğretecek, hem de mut- laka emin ve gizli bir vasıtayla Istanbula nasıl mektub gönd i gösterecekti. İlk defa olarak Pariste muayyen bir hedefe doğru yürü- mek te ona ayrıca zevk ve neşe veriyordu. Hava- da da tatlı bir sonbahar serinliği vardı. Doktor Hikmet, adeta topuklarına kanad takılmış gibi yürüyordu. Bir hamlede kadının tarif ettiği dirse- ği tuttu, fakat gözlerini, karşısındaki binanın kö- şesinde yazılı duran sokak adına doğru kaldırın- ca baktı ki, bu dığı sokak değildir. Y: d geçen bir adama sordu : — Pardon Mösyö, Rue Monge'a gitmek için.. — Obür köşe başından sağa sapınız.. Doktor Hikmet, birdenbire girgin ve becerikli bir insan olmuştu. Beş dakika içinde (Rue Mon- ge)'u eliyle koymuş gibi buldu. Dirseği döndü. (14) numaralı bina elli adım ötededir. İşte, kapı- nm önünde kolları sıvalı bir adam, elinde uzun TAkI pr şesini döndünüz mü sağdaki caddeye sapacak AANĞL 4 saplı bir süpürge ile dış merdivenleri temizliyor. — Ahmed Rıza bey burada mı oturur Kapıcı, türk şi göre, aceleile söyl bu ismi birden bire anlıyamadı. — Pardon kim, dediniz ? — Ahmd Rıza bey.. — Ne “Amede,, yi, ne de “beği,, tanırım, Fakat burada beşinci katta “Mösyö Rıza,, diye biri var- dır. Eğer aradığınız o ise... — Ta kendisi.. — Yarım saat evvel çıktı. — Bir daha gelirsem, kendisini hangi - saatte bulabilirim. — Oo000... Bu hususta hiç bir şey söylemem, o, zaten akşamdan akşama buraya yatmağa gelir. — Yarın sabah daha erken gelsem... Herif, süpürgenin üstüne yaş bir bez geçirib ba- samakların taşlarını silmeğe başladı. Ve omuzla- rını silkib hiç cevab vermedi. — Yahud bir tezkere yazıb size bıraksam... Kapıcı kelimeleri bir çam sakızı gibi ağzının içinde çiğniyerek mırıldandı : — Nasıl isterseniz.. Fakat, doktor Hikmetin üzerinde ne kâğıd, ne de kalem vardı. Kapıcı da kendisine bu hususta bir yardımda bulunacak gibi görünmüyordu. Mah- Doktor Hikmet, ayni caddelerden geriye dön“ mek istemedi. Çıkmışken dolaşayım, dedi ve yuka- rıya doğru yoluna devam etti. Kafasındaki nazi plâna göre, “Sorbon,, a civar bir yerde olduğunu tasarlıyordu. Fakat, fe hakkında h hiç bir fikri olmadığı için Rue Monge'u sonuna kadar yürümedi. Sağda, gelişi güzel, bir sokağa saptf Bunun, kendi hesabına göre (Rue des Eeole) © i olduğ tahmin ediyor, uzun veya kısâ bir yürüyüşten sonra nasıl olsa (St Michel) bulva- rma çıkacağını umuyordu. Bu hendesi lıoııhlll'ı_. dalgın yürürken, rüyalarda gibi birdenbire kendi* sini, Panthöon kubbesiyle karşı karşıya buldu. * manlı bir müslümanın üzerinde, (Kabe) duvarla- rını ve Haceri Esvedi ilk, görüş nasıl bir tesir ikâ eder, bilmiyoruz. Fakat, bu, olsa, olsa, şu dakikâ” da Doktor Hikmet'in duyduğu tesire benzer bif şeydir. Göz k tırıcı bir ize önünd. dona kaldı. Çocukluğundan beri boyalı büyük ve küçük, kabartma ve muhaddep türlü resimlerini seyrettiği bu mukaddes binan!? huzurunda, bütün ufak tefek kaygıları, kederleri» sıkıntıları dağılıverdi ve dini bir cezbeye tutul- muş gibi bu şanlı ölüler türbesine doğru yü Merdivenlerinden bacakları titriyerek çıktı ve "' niş, divanhaneye, ayak b uzun bir müddet ne yapacağını şaşırıb kaldı. Bereket ki, — Sonu var — b y &. Neredi ? Padeyn "“;";:y:'b;"_:; boşanıp evlenmenin yolunu bulduğu h:_y:nî“::;“: memurlarından | Azertesi — 16 - 19 : Bayanlara - 19.30 y A0 ö gibi kendini daima haklı ve talisiz bir MK Eskrim, çıkar ve besamaklar üzerinde Ku | yadın olarak göstermemenin de sarrını | "et Hangi birinin bulunup bulunmadı- | « »— — 1 0 Güreş Bo randan bir kıâ îY:t toplanan as- | “Sfetmişti. ğmıibıı: polis memuru'ndınüıordum. ç ba 17093 Atletizm; -böden- man cemaat halinde toplana Eve yakışıklr bir erkek hizmetçi | "0i hemen orada daire müdürü ile terbiyesi. kerlerden bir kısmı eğilir, bir kıs- alındığı zaman sorarlarmış: CULEİTR irale ; üike î' daiki elLorîııi ?ö:"’kıâ" uzıe.rırâııe — Dadı; nasıl kocandan ):;oşanıp bu-| Gazeteci olduğuın_u. Turhıldı_ bır Pe ığ;k:_; Bayı a - 19.30 ıvuıştm'ırı , ayakta d_ufur_ ». |na varacak mısın? kaç gün kalarak fabrikayı ve muhitini : ç ıBılzı arı da dızı çı_ıkerlerdl.î“ÇOBı': &| — Allah göstermesin! gönıp tammıık istediğimi ve nereye Cuma 17 ;bl9 $ LAtletızm. beden mk"îl b 'ğ_î"' eZ "r; $ gmînllı- Bir kaç ay geçer, bizim dadının ko- | Pebileceğimi sordum. R h riğaştar n BĞi ı: BE gT gae kogrıu nırlardı. | S1 huysuzlaşır, tahammül vedilmez | — Fabrikada kalırsınız. Misafirleri-| Cumartesi 15 - 17 : Güreş, Boks-| bir mikd mak üzere secdeye kap '|bir adam olur ve karısını boşayıp gi- | miz için yerimiz vardır, dedi. 17.30 Eskrim. — Sonu var —'dermiş. Ve kırk günlük iddet müdde- — Kimseyi rahatsız etmek istemediği-' Pazar 9 Atletizm. . z R dir N zun bir tavurla : — Au revoir... dedi. “Behemehal böyle bir felâketin B l R S U G U — Bonjeur, Mossieur !.. L 10 YAKUB KADRİ asılı Wgüfîa