Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
M L ST ULUS ——— LLLLALLLR Bu _Y’I_ kış mevsimi şiddetli olursa, Mi rimiz yoktu, demeyiniz. hava iş- 'erinden anliyan âlimler daha yaz için- de, kışın sert olacağını haber verdiler. n yıl da öyle söylemişlerdi, fakat nlar pek az olmuştu. Vakıa ge- çen kış onların dediği kadar - şiddetli HAYAT VE SIHAT Kış geliyor... F : KEREKENENK. Yiyanenan l ir de şimdilik bir alâmet bulunmama- sı.. İstanbulda kara humma hastalığı her sene son baharında çoğalırken bu yılın yaz mevsiminde durup durür- ken bir salgın haline gelmeıi moıkıî— valı hocaya hak verdirecek gibi geli- yor. R DD Si y | âlk olmadiysa da uzun sürdüğünden pek Şoklarının son baharda, her seneki ka- Si aldıkları odun, kömür yetişmedi- l;:::" tekrar almağa mecbur olmuş- d.î'ki zamanda müneccimler hava- habetler verince, her müneccim yalancı olur, diye sözlerine inanmaz- ÜTT Şimdikiler, böyle önceden ver- Şikleri haberleri güneşin gölğelerine tinad ederek söylüyorlar. Onun için d'i'u"r-ndıki astromi âlimlerinin ver- d!ğilm haberleri, mutlaka doğru diye eğilse bile, ihtimali çok - olarak — te- kikki etmek lâzımdır. B_'li?'"ıunuz ki şimdi güneşin leke- pek büyük bir ehemiyet verili- ’" Bizim dünyanın o lekelerden - bi- rinin karşısına gelmesi adetâ felâket İ 'or: Salgın hastalıkları çoğalıyor. ıı: ;ıi“k oluyor. Bu kadarla kalsa ge- şey değil. Dünyanın ahlâkına '& tesir ediyor. Mosk tin : lerinin ve onlarla beraber moskovalı hocanın dediklerinden korkmaya — da lüzum yoktur. İnsan oğlunun me' yeti tabiatın tesirlerine karşı koy- mak — içindir. İspanyada karışıklık çıkdı ise — ispanyolların biribirlerini boğmaları daha Don Carlas zamanın- danberi âdetleridir. Istanbulda — kara humma çoğaldıysa, İstanbul zaten hiç bir vakit temizliğiyle şöhret almamış- tır. Güneş lekesinin karşısında başka bir çok yerler bulunduğu halde oralar- da ne karışıklık çıkmış, ne de kara humma salgını olmuştur. Bu haberlerden aklımızda kalması lâzım olanı yalnız önümüzde kışın sert yahud uzun olması ihtimalidir. Buna karşı da şimdiden ihtiyatlı kul h yetişir - Kış zaten sert olmasa da, grip has- talığı bizi her yıl ziyaret eden dostu- dur. Onun da bulaşık olduğunu sinde, çok bilgili bir profesör, Çijevski, '“M!İn"" a ai . ğ ğş * elbette bilirsiniz. Kalabalık yerlerden hoşlanır, toplu yerlerde, hele sinema- ::_vük bir iş edinmiş. Bütün - salgın Sti rın arttıkları yılları tarihte ği ]l' birer tetkik etmiş. Hepsi güne- ekelerinin bize karşı geldikleri da imişler, Rusyanın karışıklık î::::lll'l da gene o lekelerin zaman- llrn.. düşüyor. İngiltere gibi, inkilâb- larda çok bulaşır. Sıcak yerde oturuür- ken birden bire — soğuğa bi yakasına çabuk yapışır. Zayıflara mu- sallat olur. Kapalıca ve kalınca giyi- nenleri pek sevmez. Grip mikrobları burundar. ve ağzı- mızdan girdikleri için sabah, akşam Dünyada neler oluydr Dünyada hâlâ sahibsiz topraklar var Fennin bu derece terakki, müstem- lekecilik ihtirasının inkişaf etmiş ol- duğu bir devirde hala sahibsiz boş toprakların bulunabileceğine aklınız erer mi? Fakat son günlerde vukua gelen bu hâdise, her türlü tahminin aksine, bu neviden toprakların mevcud olduğunu gösterdi. İngiliz donanmasına mensub bir ge- mi, Pasifik okyanusunun üzerindeki Feniks adalarından biri olan Kanton isimli küçük bir adaya asker çıkara- rak buraya merasimle ingiliz bayrağı- nı çekmiş, şimdiye kadar sahibsiz bu- lunan adacığı muazzam ingiliz impa- ratorluğuna ilhak etmiştir. Mercanlarin üst üste birikmesinden husule gelmiş olan bu adacık, denizin sathından 3 metre yükselmekte, ge- nişliği 40 la 400' metre arasında de- gişmektedir. İçinde 12 kilometre u- zunluğunda bir göl vardır. Bir kaç hindistan cevizi ağacı, biraz çimen, fareler ve deniz kuşları, adanın yegâ- ne canlı unsurlarını teşkil etmektedir. Bu ada, Pasifik okyanusunu geçe- cek tayyareler için bir istasyon olarak kullanılacak ve burada lâzım gelen tesisat yapılacaktır . Sinema ve kadın Sinemanın bilhasa kadın seyircile- rin maneviyatı üzerinde tesir yaptığı- na dikkat ettiniz mi? Bir fransız mu- harriri anlatıyor: Tanıdığım bir çift geçen gün bu yüzden kavga ettiler: Filimdeki kocanın karısına karşı hu- şunet göstermesi kadının hoşuna git- memişti. Bunun üzerine koca, karısı- nı başka bir filme götürdü. Burada da görülen erkeğin karısına karşı fev- kalade kibar ve sevimli davranıyordu. Fakat bu defa da kadın kocasına çıkış- burun deliklerine yüzde beş nisbetinde | yağından damlatmak, gene bile güneş lekeleri zamanında olmuş.. 'ör:t;?nomi âlimlerinin dediklerine zene Dir kaç yıldanberi bizim dünya at güneşin bir lekesine karşı bulu- m.m:-"l'leı' lekenin müddeti - Eski za- 'da Mısırdaki kıtlık ları günde iki defa kaynamış ve biraz so- ğutulmuş suya bir kaşık oksijenli su koyarak onunla gargara etmek in- insanı hastalıktan korur. Yemeğe oturürken ellerini sabunla kamak her vakit lüzumlu bir temiz- aç L Bitmesi * < Desi ve yedi yıl sürmeyeceğine da- Yedi yıl sürermiş., İspanyadaki lik olduğu gibi, grip hastalığına kar- arışıklığın hiç manasız olarak sürüp şı da bir korunma çaresidir. G. A, Meksikada $ayan Gon. vardır, B acaib bi kibetleri "ğîğ de © derece garib olmuştur. Öcne bir memüur olan Enrico r. bai;- t;ı;l:f evlenmiştir. Seçtiği kadın, u "eıteh hocası idi. Bundan yedi $ok icz.b)'işnlan evlenme töreninde, Ka 'ı_bfr mukavele akdedilmişti. Ş îuığe iri, damadın gelirinden da- n t _'_Jldugu. için, evlendikten son- öy i,ı:-gm' vazifesinden istifa ederek Ki riyle meşgul olması, kadının i- Biyle calığa devam etmesi ve dolayı- ati ekmek parasını kazanması ka- i Aştırılmıştır. Tabii, mukavele bu ü_ZErine yapılmıştır. :d'k)'ll hiç bir aksaklık olmamış; k'dir_ Oca mesud bir hayat geçirmiş- İ E'kfk_. €vi süpürüp temizliyor; ye- kay Pişirip hazırlıyor, bulaşıkları yı- Gi Trmuş. Hattâ bütün bu vazifeleri inda, karısını sabahları mektebe al ee CE €s, birinci karısı öldükten son- Ayrılmak için karısından nafaka istiyen adam Vera Cruz şehrinde ya- zales adında bir karı koca lnların evlenmeleri ne kadar T şŞekilde cereyan etmişse, a- götürüp bırakacak kadar vakit de bu- luyor ve şoförlük bile ediyormuş. De- diğimiz gibi, yedi yıl hiç bir sızıltı olmadan geçinip gidiyorlarmış. Fakat günün birinde aralarında bir kara ke- di geçmiş. Geçenlerde mektebten evine gelen kadın, mutfağa girmiş. Kim bilir ak- lına ne esmiş, doğruca gidip gaz oca- ğının musluğunu kapatmış. Belki de ay başında getirilen gaz faturası ca- nını yakmıştır da onun için böyle gel lemehüsselam müdahalede bulunmuş- tur. Ancak, ev işlerine hiç bir müda- haleyi sevmiyen köca, kadını hem mutfaktan hem de evden dışarı atmış« tır. Bunun üzerine, kadın mahkeme- ye müracaat ederek ayrılma davâsı aç- mıştır. Mahkeme huzuruna çıkan Enriko, tı: — Gördün mü bak, sen hiç bir za- man bana bu kadar iyi muamele et- mezsin. Bir çok kadınlar, bu vakanın kahra- manında kendilerini tanıyacaklar mı- dığ) dersiniz? Kız kaçırma Saraybosna civarında bir köyde otu- ran Mikloş Dikliç isminde ve 63 ya- şında bir ihtiyar bu köyden Helen Matiç isminde güzel bir kıza aşık ol- muş, fakat izdivaç teklifi kızın ailesi tarafından katiyetle reddedilmiştir. Bu red üzerine sevgisi büsbütün alevlenen ihtiyar genç, kızı kaçırt- âvîkicîxa.r vermiş ve kendisine sa- tir. Kızın evine gece vakti iplerle giren bu adamlar kızı kaçırmaya mu- vaffak olmuşlar ve bir gün önceden bütün düğün hazırlıkları yapılmış 0- lan Dikliç'in evine getirmişlerdir. Fakat bu arada kızın ailesi uyanmış, vakanın farkında olarak vakit kaybet- meden ihtiyarın kapısına dayanmış- lardır. Çingene orkestrasının nağme- leri için de müstakbel — saadetinin hulyasiyle mest olan 63 lük aşık, kı- zın babası içeriye girince dıvardan tabancasını almış ve... havaya üç €l silâh atmıştır Boşnak adeti mucibin- ce üç el silâh atılınca kız tarafının evlenmeye itirazı kalmazmış, Bu ana- neye riayetsizlik edemiyen kız tarafı, hazırlanmış olan düğün sofrasına 0- turmaktan başka yapacak şey bula- mamışlar. A Anid yalnız bir şartla karısından ayrılmay hazır olduğunu ıöylenşi;ıir: meden karısından kesilip ölünceye kadar kendisine nafaka bağlanmasını istemiştir. Hayat, sen ne güzelsin!] Tali nasıl denenirmiş? —9___ yIF'klt mısırlı prensesin kocası olma- Neden uzak görmeli? Onu kendime ıgıa_)’&maı mıyım, Onun hayat tecrü- *ri, görgüleri, Mısırdaki feddanları ni de yavaş yavaş bir prens yapa- m:;_mı? Prenses Şükriye benden bel- ira" kaç yaş büyük... Fakat benden Z yaşlı olması da benim için bir anç değil mi? Küçük yaşta öksüz dım; ana seygisi nedir, bilmedim. m??“'" bana biraz da analık etmez Yorgodan sordum: — Evli mi? - - da: bz“l etmem. Geçen sene kocasın- Vakk oşanmı'. olduğunu işitmiştim. bi ı' çok ciddi kadındır. Buraya cıy b? hep yalnız gelir, bazan ihtiyar- "'ı kibar zatla gelir; dayısı veya Kulağıma doğru eğilerek: , — Tanışmak isterseniz çok dikkat- vranmak lâzımdır. Mısır Prense- si bu; Hem hi AĞ Tatdir ei oppa, hem ciddi kadın- Nakleden: N. B, rasında şaşkın bırakarak gitti, bir ma- sa üzerinde elma kümelerini düzelt- meğe başladı: Nasıl etmeli de Pr Kiz kaç sık sık rastlanan hâdiselerdendir. Ekseriya kanlı sahnelerle sona eren bu vaka- ları bu şekilde tatlıya bağlayacak bir âdetin bizde de mevcud olmamasına esef etmez misiniz? — Süleyman bey, siz Venedik'te iken Danieli'ye inmemiş miydiniz?... Evet... Evet, iyice hatırlıyorum... Fa- kat o sırada siz, Venedik'in en güzel- lerini bir araya toplamış bir konağın sanki paşası idiniz. Prenses Şükriye, paşa kelimesini başa gibi telâffuz ediyordu: hakiki bir Mısır prensesinin karşısında ol- duğum muhakkaktı. Devam ediyordu; — — ve fransız, ingiliz, ve nele amerikan güzelleri arasında, benim gibi artık yazını geçirip hazanına İr Karşısında iç çekerek, göz süze- rek mi? Yoksa yazarak mı? Prenses, birdenbire, gözlerini taba- ğından kaldırıp bana bakıyor. Bakı- şıyoruz. Belli belirsiz. gülümsüyor. Fakat dilini çıkarmışcasına bakmakta devam ederek Yorgoyu çağırıyor ve tX;ıîı-go onunla bir kaç kelime teati et- ten sonra masama gelip et res- mi bir tavırla: et — Bu ilk baharda sizinle Venedik- te tanx’m.ış olan Prenses Şükriye ha- nışnşfendı yemeğinizi bitirince gidip elini sıkmanızı sizden rica ediyorlar, diyor. İşte Hızır imdadıma yetişti A6 ERLa yetişti. Tali şimşeği heı_nm de başımda çaktı: Mkeyvelm bırakıp hemen öteki masa- ya koşuyorum. Prenses, güzel elini bana uzatıyor. Ne kadar zarif olmak | Yorgo, beni, hoypalıkla ciddiyet a- kabilse o kadar zarafetle eğilip elini Üü h y ş bir kadını nasıl farkeder- diniz. Gene dikkat ettim: prenses, ha- zan'ı da h'nınm üzerine basmakla arab tecvidine riayet ederek söyliyordu. Yorgo beni, bir Mısır prensesi ile ta- nıştırmıştı; yedilemenin altıncı günü Hızır karşıma çıkmıştı. Prenses, dediği gibi, hayatının ha- zanında değil, ilk yazında idi. Ziha- bını şiddetle reddederek yanına otu- rup kadımndan anlayan tecrübeli er- kek gözlerimle onu derhal tetkik et- tim, Prenses kendine sadece iftira e- diyordu: kumrala yakın esmer cildi altında etleri sımsıkı, ve gözleri, Mo- da koyunda bir yaz akşamının sıcak- lığı ve koyuluğu ile hâreli idi. Madeni kupada parmaklarının uçlarını yıkar- ken devam etti; — Siz Venedik'te, mehtab gecele- Dünkü at yarışları çok güzel oldu Yarışlar alâka bir meraklı kütlesi önünde yapıldı. nun Novice bu hafta aldı. bırakmadı. Meraklılar daha yukarı şinci koşu Karakuşu dirdi. At yarışlarında bir at seyirciler önünde gezdiriliyor şı az bir farkla Novice kazanarak iki hafta evelki mağlübiyetin acısını Çı- karttı. Girgin ikinci oldu. Ganyana 120 kuruş, birinci plâseye 120, ikinci plâseye 130 kuruş verildi. Dün şehir ipodromunda, sonbahar at yarışlarının altıncı haftası büyük Havanın güzelliği nisbetinde, yarış- ların heyecanlı olması herkesi mem- bırakmıştı. Bu hafta bahsi müş- terek kişelerinde görülen kalabalık diğer haftalara nisbetle çok fazla idi. Dün yazdığımız gibi ikinci yarışta ile Girgin arasıudaki didişme çok heyecanlı oldu, Nihayet Novice rakibini geçerek birinciliği Müşterek bahis dün fazla bir şey ziyade favori atlar üzerine oynadılar, Aşağı günün en sürprizli yarışı be- oldu. Son dakikada Uğur, bir at boyu geçerek yarışı kazandı ve üzerine oynayanları sevin- Birinci koşü orman çiftliği handi- ile takib edildi Üçüncü koşu Kayatepe koşusuydu. 1200 metrelik bu koşuya yazılı atlar- dan B. Atmanın Esini iştirâk etmedi. Yarış Romans, Özdemir, Çiçek, Kutlu Florya ve Şipka arasında yapıldı. B. Said Halimin Romans'ı çok güzel bir koşu yaparak rahat rahat birinci gel- di. Şipka ile Özdemir müsavi bir ko- şu yaptılar, Muvasalat yerinde iki atı başbaşa görerek hakem heyeti de bu iki atı ikinci olarak kabul etti. Nuri Sümerin Kutlu Çiçek'i müşterek ba- histe üzerine oynayanları aldattı. Üç hafta evelki yaptığı koşuyu bugün ya- pamıyarak büyük farkla mağlüb oldu. Dördüncü koşusu günün heyecanlı koşunlarından - birisi idi. Olgun ve kuvvetli atların 2600 —metrelik - uzun adamını bu işe memur etmiş- | kap Köğüku idi- 1800 metrelik bu ko- şuya “yazılan atlarin “hepsi de girdi. Neticede B. A. Atmanın Malkapı gü- zel bir koşu yaparak favori zannedi- len Bozkurt ve Nazlıyı geçerek birin- bir mesafedeki yarışmaları görülecek bir yarıştı. Bu yarışta aynı zamanda çifte bahis de vardı. Bu yarışın ehe- ci oldu. cülüğü de Bozkurt kazandı. rın dördü de iştirâk etti. 4.- Giı'gin. bütün bir servet harcamış olmalısı- nız, Hemen lâzımgelen cevabı verdim: — Paranın ne ehemiyeti var... — Erkeklere öyle imrenirim ki: L tehlikeye koymaksızın istediklerini yapabilirler. )ğîvîıi iken dünyanın en mesud kadını bendim, Koca, kadın için bir sancak gibidir: kadına dil uzatabilmek için evvelâ ko- caya hücum etmek lâzımdır; halbu- şöhretlerini ki bir dul kadın için böyle mi?... k P_renses, son cümleyi sesi ve uzun kirpikleri titriyerek söyledi. Gözleri- nin hafifçe yaşardığını görür gibi ol- dum ve heyecanı geçer geçmez sor- dum: ©— Sonra evlenmediniz mi?... Kim bilir ne kadar fırsatlar zuhur etmiş- tir! Sözümü kibar bir tavurla keserek: — Ne fırsatı? Ben fırsat beklemi- yorum, beyefendi; beklediğim beni sevecek ve benim de kendisini seve- ceğim erkektir. Dilimin ucuna geliyor: “İstediniz de bo?'le erkeği bulmadınız mı?,, Fa- kat bir dakika evel almış olduğum ders sözlerimi boğazıma tıkayor. Yor- go b_ırıncı' sınıf demişti. Hakkı var: thl_re salonları, ne Konya İisesi, ne Kırn"ye Laten, ne de Bursa barıdır! yorı'zuy. görüyormuş gibi mırıldanı- — Yaslı gönlümü seyahatlerle a- ri, yaptığınız saz âlemleriyle meşhur- dunuz. Bu pahalı eğlencelerle orada vutmağa çabalıyorum... İkinciliği B. Rifatın Ülkeri, üçün- Ganyana 200 kuruş, birinci plâseye 1.20 kuruş, ikinci plâseye 130 kuruş, üçüncü plâseye de 160 kuruş verildi. kinci koşu gene hapdikaplıydı. Günün en çetin yarışı bu idi, İki hafta evel Novice'i geçen Girgin'in bugün zorlıyacağı muhakkatı. Zira iki hafta evelki yarışlarda atları mağlüb çıkan B_. Said Halim bu hafta Girgini yene- bilmek için bu koşuya iki atla iştirâk etmişti. Bu mühim yarışa yazılı atla- 1 - Novice, 2 - Capain, 3 - Çelenk, Yıı:ı; başlar başlamaz 'Capain ve Çe- lenk öne geçti. Viraja kadar devam e- d'cn bu hal virajdan sonra deişti. İ- tidalle koşan Novice derhal öne fırla- dı. Arkadan Girgin takib etti ve yarı- Venediği, Fransanın cenub sahillerini, İstanbu- miyeti bu sebeble çok artmıştı. Yazılı atların hepsi de girdi. Yarış başlar başlamaz Olga ile Gülizarı baştâ görüyoruz. Ceylan ile Andran- lendin en geride. Atlar viraja geldik- leri zaman hepsini toplu bir halde gö- rüyoruz. Bayburt birden bire öne fır- ladı. Bunu Mahune takib edoyordu. Arkadan Andranbudinin süratle hep- sine yetişerek başa geçtiğini görüyo- ruz. Arkadan Ceylan — kamçılanıyor. Atlar muvasalata yaklaştıkları zaman Andranbudin başta, Ceylan hemen ar- kasında. Herkes Ceylanm hızlandığı- nı görerek yarışı kazanacağını zanne- derken yarış bitiyor. Neticede Andra- budin birinci, Ceylan ikinci, Bayburt üçüncü oluyor. Ganyana 190 kuruş verildi. Birinci plâseye 130 kuruş, ikinci plâseye 130 kuruş, üçüncü plâseye de 150 kuruş verildi. Daha çok okuyabilirdik Bizde gazetelerin 97 90 dan fazla- sı şehirlerde ve kasabalarda — satılır. Nüfusunun dörtte üçü köylü olan Türkiyede köylerin gazete okumala- rı temin edildiği zaman gazetelerimi- zin sayısının umumi *tirajının da ne kadar artacağını buna göre hesab ede- bilirsiniz. Köylünün gazetelere ucuz fiatla abone olabilmesi meseleyi yarı yarıya halledebilir. Bir misal: Finlandiyanın 3.700.000 nüfusu, 372.604 kilometre murabbar üzerine serpilmiştir. Şehirler nüfusu, umümi nüfusun 95 21 ini ancak bul- maktadır. İmdi, Finlandiyada 226 ga. zete ve 400 dergi intişar etmektedir. Gündelik gazetelerin değil, hattâ der- gilerin tirajı daima 5.000 - 10.000 den yüksektir. Finlandiyanın merkezi olan Helsinski'de bazı gündelik gazetelerin basmmevleri büyük amerikan gazetele- ri idarehanelerini hatırlatmaktadır. Bu az nüfuslu geniş memlekette bu kadar çok'ol başlı bebini büs sebeb, Finlandiya'da kâğıdın ucuz ol- masıdır. Bir başka misal: Portekiz'de 1934 senesinde 704 mevkut gazete çıkar« dı ve bunların 266 sı haftalıktı. Liz- bonda 10 gündelik, 237 haftalık, on- beş günlük veya aylık; Porto'da 4 gündelik 97 haftalık, on beş günlük veya aylık gazete intişar ederdi. O va- kittenberi gündelik gazetelerle diğer. lerinin sayısı artmış olmakla beraber nisbet pek değişmemiştir. Portekizde kâğıd ucuz olmadığı için gündelik ğa- zetenin yerini dergiler tutmuştur. Fa- kat orada da abonman esastır. Ucuz kâğıd, ucuz abonman — gaze- te ve kitab için geniş ve ucuz posta servisi... Bu cihetleri temin ettiğimiz zaman bizim de Finlandiyaya veya Portekize imrenmemiz için sebeb kal- yacaktır. Anadolu l k istiyor, fakat pahalı ve geç okuyabildiğinden bir gazete veya kitabı on ve daha faz- la kişi okuyarak paradan ve d tasarruf ediyor. Yazın, meselâ Erzu- rumda, en yeni gazete altı günlüktür. Altı günlük gazete kahveden veya ge- ce yataktan başka merede — oku- nur? — N. B. rışı oldu. Herkes B. Said Halimin Ka- rakuşunun birinci geleceğini tahmin ediyordu. Bahsi müştereklerde bu at üzerine olan bütün biletler satılmıştı. Karakuş üzerine oynamak istiyenler bilet bulamıyor, müteessir olarak tri- bünlere dönüyorlardı. Uğur ile Uysal üzerine oynayanlarım adedi pek azdı. Bu yarışa yazılan B. Kemal Odabaşı- nin Ferhan'ı koşmadı. Yarış başladı- ği zaman Uysal öne geçiyor, arkasın- dan Karakuş takib ediyor. Uğur çok fena bir çıkış yaptı. Buna rağmen bir az sonra farkı kapattı. Karakuş başa geçti. Uğur takibde. Uysal geriledi. Virajda Karakuşun tam süratle ilerle- diğini gördük. Uğur üzerine oynayan- ların ümidi kırılmıştı. Yarışın bitme- sine dört yüz metne kalarak Uğura binen cokey Kâmilin büyük bir ince- likle tuttuğu atr kamçılryarak salıver- diğini görüyoruz. Bütün seyircilerin hayreti arasında Uğur başa geçti ve pek az bir farkla Karakuşu geçerek bi- rinci oldu: Bu oyunda plâse yoktu. Ganyana 220 kuruş verildi. Çifte bahis birinci ve dördüncü ya- rışlar arasında idi. Malkoy ile Andra- budin üzerine oynayanlar 570 kuruş Beşinci koşu günün en sürprizli ya- lu pek severim. Kışın Mısıra giderim. Çiftlik hayatından çok zevk alırım. Siz de kırlardan, köylerden hoşlanır mısınız? — Pek ziyade... Benim de oldukça güzel bir çiftliğim vardır: Konyanın hemen içinde... Bize Hüsamoğulları derler: beş altı yüz senelik, eski bir aileyiz... Fakat bu koca aileden kala kala bir ben, bir de kendi toprakları- nı ekip biçtirerek binlerce lira ka- zandığı halde bir tarafa kımıldamı - yan amucam kaldık... Hayat, sen ne güzelsin! İşte mil- ').'oîılar sahibi bir Prensesin . gözleri önüne, bir an içinde, Karamanoğulları kad_ar eski bir ailenin son çocuğunu getirdin! Hayat, biraz da avunmağı ve avutmağı bilmek değil midir? z Amucanızın mirasçısı da sizsi- niz, değil mi? . — Tabift... l Şimdi prensesle kibar hayatın bin bir hususiyetinden bahsediyoruz. — Bu mevsimde Trabya kıyıları ne güzeldir. Hemen her akşam Üstü ata binerek o civara gider, karşı sa- hilde güneşin oynaşmasını seyrede- rim, Sizi oralarda hiç görmedim... |— Çiftlikte ormanlarımı teftişe gitiğim bir gün bindiğim attan düşe- rek ayağım kırıldığı — için rutubetli yerlerde kırık sızılayor. Gene aynı sebeble ata binemiyorum. kazandılar. şam... Bu başam kelimesi kulaklarıma pek hoş geliyor. Prenses, türkçeyi ne güzel konuşuyor! Mısırda adım pek- âlâ Süleyman başa Hüseamoğlu ola- bilir. İlerdeki masayı düzeltmekte olan Yorgo pr di üs e- den dostluktan pek memnun görünü- yor. Fakat bu lokantaya bir daha uğ- ramamalıyım. Sokağa birlikte çıkark evine kadar götürmeği teklif ediyo- rum. Kaldırımın kenarında duran son model bir Pakkartı göstererek: — Arabam var, teşekkür ederim, diyor. Bakla kadar iki pırlanta küpe, Mı- sırda çiftlik, İstanbulda hususi oto- mobil... Yedilemeyi tavsiye eden Hü- seyin Tuğrul'a içimden teşekklir e- derken sık sık görüşmek vadiyle prensesten ayrılıyorum. VI Gülmek mi, ağlamak mı lâzım bu hale! — Eh işte fundolarım yükselmeğe Prenses birdenbi Jlerime sarı- larak: «- Vah vah, tedavi ettirseniza ba- (Sonu var) ? başladı: İtalyadaki fabrikatörün kızr ——— macerası, benim için kâfi bir dersti. ——