4 Ekim 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS TARİH TÜRKİYESİNİ BİR ZİYARETİN NOTLARI Alacahöyükte bir kaç saat Dördü otobüste geçen dokuz saatlik yol yorgunluğun- dan sonra, Alacada ertesi günkü sahah kahvaltısı saatini 7.30 olarak tesbit eden program gözümü korkutmuştu. An- karada en dinlenmiş zamanlarımda bile sabah sekizden evel kalkmak bana güç geldiği için bu erkenciliği pek de heş karşılamamıştım. Onun içindir ki sabahleyin, tamamiyle uykuya doymuş olarak gözlerimi açtığım zaman vaktin bir hayli ilerlemiş olacağı düşüncesile saatime göz atıp da he- nüz daha altı olduğunu görünce hayrete düştüm, Temiz ve sert yayla havasının, uykumun besleyici ve dinlendirici has- sasımı bir kat daha artıran bir kuvvet olduğunu hatırımdan çıkarmıştım. Saat yedide aşağıdaki salona inince bütün yol arkadaş- larının burada toplanmış ve hattâ içlerinden en meraklıla- rının kahvaltıyı beklerken kasabada küçük bir gezinti yap- mak için sokağa fırlamış olduklarını gördüm, Hiç bir yüz- de en küçük bir rahatsızlık veya yorgunluk eseri görülmü- yordu. Alacada Mektebin pencerelerinden ve bah- - çesinden Alacanm hoş ve pitoresk man- zarası seyrediliyor. Çıplak tabiatin or- tasında bilhassa kavakların hâkim oldu- ğu yeşi! manzara ve bu yeşilliğin içine serpilmiş mütevazı evler. 1935 nüfus sayımmda Alacanın yalnız 2387 nüfusa sahib olduğu göz önüne getirilirse, ka. za merkezi olmasına rağmen buraya ka- sabadan ziyade köy demenin daha mü- nasib olacağı göze çarpar. Önümüzdeki manzarayı seyir eder- ken Anadolunun en fazla ihmale uğra- meş bir köşesinde bulunduğumuzun as. la hatırdan çıkarılmaması icab ettiğini kendisine hatırlattığım profesör Rey- gas: “— Fakat dedi, burada emin olunuz ki sizi mahcüb edecek en küçük bir nokta yoktur. Garbın ileri memleket. lerinde de küçük kasabaların manzarası, daha başka türlü değildir. Ve sizi te- min ederim ki, Fransada da Alaca bü- yüklüğündeki bir kasabacık için, için. de misafir olduğumuz mekteb kadar güzel ve muntazam bir binaya malik olmak bir şeref teşkil eder.,, Kazıların önünde Kahvaltı, biraz daha artmış bir sa- mimiyet havası içinde yenildikten son- ra kapı önünde sıralanmış otomobillere binerek “Höyük,,e hareket edildi. Bir saat sonra Höyük mevkiinde bir kısmı müzeye, bir kısmı da istirahat salonla- rıma tahsis edilmek üzere inşa edilmiş olan yeni bir binanın önünde arabalar- dan indik. Ve derhal, kahvelerini al- mak üzere salona girecekleri yerde, profesörlerin çoğu müze dairesine dol.. dular. Burada, Höyük kazılarında mey- dana çıkarılmış olan eserlerden, - mer- keze nakledilenler müstesna - ehemmi. yetli görülenler toplanmakta ve kazı. lar ilerledikçe müze zenginleşmekte- dir. Müzede muhtelif çömlekler, san- dık dolusu çanak parçaları, içinde bu. lundukları toprağın alçaklık derecesi. ne göre tasnif edilmiş ve etiketlenmiş. tir. Bir tahta kutunun içinde milâddan binlerce yıl önce ecdadımızın, ihtiyat olarak saklayıp da kullanmıya vakit bulamadıkları karbanlaşmış burçak ve Tarihin — eski devirlerinde is. tihsal edilmiş olan bu hubu. batla Höyükte meydana çıkan hayvan kemik- Eti eserleri arasında Şimdi, aradan binlerce yıl geçtik. ten sonra, bu mezarlar, talan edilmek için değil, fakat taşıdıkları hakikatler insanlığa mal edilmek ve ait oldukları göçmüş kavimlerin hâtıraları yaşatıl. mak üzere, bin ihtimamla üzerlerine eğilen âlimler tarafından açılmaktadır. Köylüyü sevindiren tarih Burada görünen temellerin büyüklüğünden binlerce yul önce yakılarak tahrib edilmiş olan Eti sarayının azametini Vve güzelliğini ölçmek kabildir. Sarayın yanındaki sahada kazılar 14 metre derinliğe ar inerek Osmanli, Roma, Bizans, Frihya ve nihayet alt kısımda Eti tabakaları çıkarıldıktan sonra hiçbir. hayat eseri taşımayan bakir toprağa kadar inilmiştir. On dört metre derinlikte biz dörtbin yıl öncesine varıyoruz. Ayaklarımız altında ekseriya vücudundan ' başlangıç halindedir. lerinden bir kıs mı, nevileri ta- yin edilmek ü. zere ziraat ens. titülerine gön. derilmiştir. Şim diden bir çok tarihi hakikat- lerin aydınlanmasına hizmet etmiş o- lan kazılar, unutmıyalım ki henüz daha Buradaki çalış. malar, tasnif ve tedkikler ikmal edil. diği zaman tarih ilmi yeni ve kıymetli vesikalarla zenginleşmekten geri kal. mıyacaktır. Buradaki çömlek parçalarından bir kısmı iki kırmızımtırak sathın ortasın. da siyah bir safha ile üç ayrı kattan mürekkeb görünüyor. Bu hususiyet profesör Pittard'ın bilhassa dikkatini çekti. Buna benzer çanak parçalarının Avrupa kazılarında da meydana çıka- rılmış olduğunu söyliyen profesör, or- tadaki kısmın, Eti'lerin inşa ve çöm- lekçilikte “arme,, sanatini bildiklerine delâlet edebileceği fikrini ileri sürdü. “— Bu kısım, topraktan değildir, de- di, muhakkak ki, sert taşların, döğü- lerek toz haline getirildikten sonra ha. mur edilmesinden hüusule gelmiştir. Bu suretle vücuda gelen halita tıpkı be. tonarme gibi basit toprağa nazaran çok daha sağlam olmakta ve zamanın tah- ribine daha iyi mukavemet edebilmek- tedir.,, Profesör, bu hususiyetin çok ehem. miyetli olduğunu ve Eti'lerin teknik ve medeniyet itibariyle ne kadar ile. riye gitmiş olduklarına delâlet ettiği- ni teharüz ettirdi. Müze bahçesinde, çıkarıldıkları top- rağın derinliğine göre ayrı kümeler halinde biriktirilmiş olan çömlek par- çaları da tedkik edildikten sonra asıl kazı yerine gidildi. Eti sarayı Burada görünen her biri tonlarca â- habersiz olarak çiğnediğimiz tarihin heybet vVe azametini görmek mütehassis ediyor. İi Yazan: Yaşar Nabi insanı hakikaten 1200 yıl önce yakılarak tahrib edilmiş olan Eti sarayının azametini ve güzel. liğini ölçmek kabildir. Sarayın yanın. daki sahada kazılar Osmanlı, Roma, Bizans, Frikya, Eti bakır çağı, Kalko- litik çağ tabakaları meydana çıkarıl- dıktan sonra 14 metre derinlikte hiç bir hayat eseri taşımıyan bâkir topra- ğa kadar inilmiştir. Biz burada en az beş bin yıl öncesine varıyoruz. Ayak. larımız altında, ekseriya, vücudundan habersiz olarak çiğnediğimiz tarihin heybet ve azametini görmek insanı ha. kikaten mütehassis ediyor. Tarih ser- gisindeki büyük bir sanat kabiliyetine delâlet eden altın, gümüş ve bakır hey- keller ve sair eserler burada türk âlim.. leri tarafından bulunmuştur. Mezar. lardan demir de çıkmıştır. Fakat de. mir yalnız zinet eşyasının imalinde kullanılmıştır. Filhakika unutmamak lâzımdır ki o devirlerde pek nadir bir maden olan demire mukabil altın ve gümüş oldukça mebzul ve harcı âlem madenlerdi. Ölüleri mezara eşyalariyle birlikte gömmek âdetinin, eski insanlarda gay. ri şuuri bir şekilde tarihi muhafaza ve idame endişesinden doğduğuna insa. nım âdeta inanacağır geliyor. Bu usul cedlerimizin ananeleri arasında bulun. mamış olsa idi, bugün tarihe ait ma- lümatımız ne kadar noksan ve müzele. rimiz ne kadar fakir kalacaklardı. Tah. Tib edilen saraylarda ve mabedlerde düşman cengâverleri işe yarar hic bir eser bırak labilirler. Vücud dan süphe etmeden çiğneyip Recmiş oldukları mezarlar, gelecek nesillere tevdi edecekleri sırları kovunlarında Höyük kazısının genişletilmesine karar verilmiştir. Şimdiye kadar bu ge- nişleme, kazılar, Höyük köyünün üze.. rinde bina edilmiş olduğu topraklara dayandığı için geri kalmıştı. Altında yeni ve krymetli eserlerin bulunacağı, yıkrların istikamet ve tarzından anla- şılan bu köy şimdi istimlâk edilmiş ve köylüler için biraz uzakta yepyeni ve modern bir köyün inşasına başlanmış- tır. Bu suretle, kazıların, burada, bir de imar hareketine yol açmak gibi ikin. ci bir faydası görülmektedir. İnşası hayli ilerlemiş olan bu köy bitince, bu güh üç bin yıldan eski sarayın heybet ve ihtişamiyle hazin bir tezad teşkil e. den bu fakir manzaralı köy yıkılacak ve köylüler yeni evlerine taşınacaklar- dır. Kazılarda işçi olarak çalıştıkları ve para kazandıkları gibi şimdi yine bu çalışmalar sayesinde yeni ve temiz ev- lere sahib olan köylülere, bu umulma- drk hituf gök yüzünden değil, yer al- tından gelmiştir. Onun için değilmi- dir ki, âlimler kazı yerinde tedkikler yaparlarken akın akın gelen köylüler, merak ve ibret dolu gözlerle bu çalış- mayı seyir ediyorlar ve burada yapılan işin maksad ve mahiyetini kendilerine göre anlamıya ve tefsire çalışıyorlardı. Bunlardan biri: “Memnun musunuz?,, sualime sadece “Cok şükür. Hükümeti. miz sav olsun,, cevabını verdi. Refaha erişmeleri için yegâne ka- zanç vasıtalarr olan buğdayın değer- lenmesine bütün —kuvvetiyle çalışmış olan hükümetleri, şimdi onları, sıhat kaidelerine taban tabana zıd olan ka- ranlık ve hüzünlü inlerinden kurtar. mak işine girişmiştir. Kendileri için neler yapıldığını ve nasıl çalışıldığını çok iyi anlamış oldukları içindir ki, artk şehirliye bir yaban gözü ile bak. muyorlar, sefalet ve geriliklerinden kurtulmak için yardım elini kendileri- ne yalnız onun uzatacağından emin o- larak, gönüllerini ona açıyorlar. Türkün tarihe hediyesi Saray kapısının iki sütununu teşkil eden sfenksler kapısı, eski şeklini can.- landırmak üzere yeniden yapılmış olan bir duvarın üzerine yerleştirilmiş. Bu kıymetli sanat eserinin istikametinde yirmi otuz metre ilerlenince her halde evvelce mevcud olması lâzım gelen bir yolun belki sonunu teşkil eden iki ar- kaik arslan ve bir boğa, sarayın hey- Seyhanda boğuldu Adana, (Hususi) — Dün burada bif facia olmuş ve lise üçüncü sınıf talebe- sinden Mustafa adında zavallı bir geti$ Seyhan'da boğularak ölmüştür. Yaptığım tahkikata göre, Mustafa V€ üç mektebli arkadaşı tek atlı bir bağ arar basiyle karşı yakaya geçmiş ve oradan memleket hastahanesi arkasındaki - sed üzerinden Köprübaşı karagoluna kadaf Burada bu yoldan geçilemiyeceğini gösteren bir levhaya rağmen Seyhan nehri kenarıma gelen mektebliler arabar yı yıkamak üzere nehre sokmağı düşür- üşlerdir. Üç arkadaşı indikten sonrâ Mustafa yalnız olarak arabayı suya süf“ müş ve araba su cereyanına kapılmıştir. Bir müddet sürünen araba nihayet nelh- rin derin yerine gelince yuvarlanmış V€ batmıştır. : Mustafa kendisini kurtarmak için çof çalışmış ise de sular kendisini sürükle- miş ve nehrin dibine doğru çekmiştir. Arkadaşlarının feryadı üzerine etraftan yardıma koşan halkın ve polis memurla- rının çalışması hiç bir netice vermemi$ğ ve zavallı Mustafa boğularak ölmüştüf'. Araba ve hayvan da kurtarılamamış” tır. Karısını öldüren adam Aydın, (Hususf) — 30 eylü! günü Köşk nahiyesine bağlı Karatepe köyün- den Mustafa Kaya karısı Vesileyi ge“ çimsizlik yüzünden çifte tüfeği ile öl- dürmüştür. Hâdiseyi haber alan Köşk jandarma karakol kumandanı derhal vaka mahal- line gitmiş ve tahkikata başlamıştır. Haber aldığıma göre Mustafa v€ Vesilenin iki de yavruları vardır, * b Bir profesörün tetkikleri Konya; (Hususi) — İstanbul Üni- versitesi jeoloji profesörü B. E. A. Pa: rejas, asistanları Suat Erk ve Fuad Bay- sal ile cenup vilayetlerimizde yaptıkla- rı bir geziden sonra şehrimize gelmiş- lerdir. Mütehassıslar vilâyet tarafından bütün projeleri bitirilmiş olan Sille ba- raj yerini gezmişler, gerek plân ve pro> jeleri, gerek yapılan istihzaratı çok b€- ğenmişlerdir. Altınapa haraj yeri de gezilmiştir. Mütehassıslara su işleri bürosü jieologu Dr. Dünner ve İ. K. şefi Ziya- Çalık refakat etmiştir. - betli muhafızlarıdır. Bu lanlardan biri üzerinde Frikya yazısı taşı deniyetleri ile Eti devleti arasında rağmen, bu yazının üzerine sonradan yazıldığı ve heykelin Eti devrinden kalma olduğu aşikârdır. Civardaki bir bahçenin icerisinde yine Eti eseri olan daha yeni bir taş arslan daha davetli- lerin havranlıklarımı kazandı. 1935 ve 1936 senelerinde kendi vasıtalarımızla yanılmıs olan bu kazılarda cıkan eser- sıkı bir irtibatm vücudunu isbat etti- ği için pek büyük bir ehemmiyet ka- zanmaktadır. Hâmid Koşay ve Remzi Arık gibi iki kıymetli arkeoloğumuzun metodik çalışmalariyle toprağın derinliklerin- den yer yüzüne fışkıranbu Fti sitesi, türkün tarihe vermiye hazırlandığı bü- buğday tanelerini seyir edebilirsiniz. Tefrika: No. 135 Şekspirden Hikâyeler Yazantar: Mary ve Charles Lamb Çeviren: — Nurettin ARTAM HAMLET Laetres, sadece rakibini oyunlariyle oyalı- yor ve avantajlar yapıyordu. Bu sırada kı- ral, mürailik ederek güya Hamlet'den yana çıkıyor, onun kazanması şerefine içiyor, o- nun kazanacağını söyliyerek yüksek bahis- lere girişiyordu. Aradan biraz geçtikten sonra oyun kızışmıştı. Laetres ileri atıldı ve kılıcının zehirli ucunu Hamlet'in vücuduna sapladı. Halâ işin içindeki hileden haber- dar olmıyan masum Hamlet, bu darbederni sonra Laetres ile kılıçları değişti ve bir ham- le yaparak zehirli kılrcr rakibine saplayarak mukabelede bulundu. Böylece Laetres de kendi kazdığı kuyuya düşmüş oluyordu. Bu sırada kıraliçe de feryadı bastı; zehirlen- mişti: Hain kıralın oyundan sonra hararet basınca içsin diye Hamlet için hazırlattığı ğırlıktaki temel taşlarından, milâddan bir kadeh içkiyi annesi içmişti. Alçak kıral, eğer Laetres, Hamelt'i haklamağa muvaf- fak olamıyacak olursa içine kuvvetli bir ze- hir koydurduğu bu kadehi sunacak, işini bi- tirecekti. Bu kadehden içmemesini kıraliçe- ye söylemeyi de unutmuş ve kadıncağız bu- nu içer içmez, son nefesinde zehirlendiğini söyliyerek yere düşmüş, ölmüştü. Hamlet, işin içinde bir komplo olduğu- nu sezdiği için bütün kapıların kapanmasını emretti. Aldığı yaranın ftesiriyle ölmek üze- re olan Laetres, ona bu komplo'nun kimin tarafından hazırlandığını uzun uzadıya ara- masına lüzum olmadığını söyledi. Bu işi ya- pan kendisi idi; fakat şimdi kendisi de bu- na kurban gidiyordu. Bundan başka Ham- let'e kılıcının ucundaki zehirin hiç bir şifa kabul etmiyeceğini de söyledi: Yaşasa ya- şasa daha yarım saat yaşayahilirdi. Laetres bunları söyledikten sonra Ham- let'ten af dileyerek öldü. Son sözleri bütün bu felâketlere kıralın sebeb olduğunu söy- lemek olmuştu. Hamlet, ömrünün azaldığmını ve kılıcın üzerinde de halâ zehir kaldığını görerek o- nu kaptığı gibi sahtekâr ve hain amcasının kıskanclıkla saklamasını bilmislerdir. ler. Kaftasva, üzerine atıldı ve silâhı kıralın kalbine sap- ladı. Bu suüretle habasının ruhuna verdiği sözü yerine gd:ğrmiş, bu katilin işlemiş ol- duğu cinayetim intikamını almış oluyordu. Hamlet, artık nefesinin darlaştığını ve canınım çekilmekte olduğunu anlayınca bü- tün bu trajedileri kendi gözü ile görmüş ©- lan arkadaşı Horatio'ya döndü; ona kendi- sinin bu hikâyeyi bütün dünyaya anlatmak üzere sağ kalmasını vasiyet etti. (Çünkü- Horatio prensle beraber ölmek arzusuyle bu sırada kılıcını çekmiş bulunuyordu.) Ho- ratio, bütün bu olup bitenlerin yakını ve mahremi bir adam sıfatiyle bu dileği yeri- ne getireceğini vadetti. Böylece tatmin edi- len Hamlet de orada son nefesini verdi. Horatio ve arkadaşları göz yaşları için- de bu şirin prensin ruhunu meleklerin sı- yanetine havale ettiler. Hamlet ruhundaki asâleti ve sevimlili- ği, yüksek meziyetleri dolayısiyle herkes tarafından sevilmişti. Eğer ömrü vefa etsey- di, Danimarkanım çok kudretli ve kuvvetli bir kıralı olacağına da şüphe yoktu. ı Turova. Meronotamya yük ve muhteşem hediyelerden biridir. ÖOTELLO Venedik senato azâlarından zengin Bar- lantio'nun güzel ve zarif bir kızı vardı: Des> demona. Bu kıza, bir çok fazilet ve meziyet- leri olduğu ve kendisinden bir çok şeyler beklendiği için bir çok talibler çıkmıştı. Fa- kat bu kızın üzerinde kendi ikliminden V€ kendi renginden olan talibler arasnıda hiç biri müsaid bir tesir bırakamamıştı. Çünkf’ bu asil kadın, erkeklerin biçimlerinden 77 yade zihinlerine kıymet veriyor, taklidde! ziyade hayranlığı tercih ediyordu. O sebeb- le babasının haşlandığı ve sık sık evine çâ” ğırdığı siyah renkli bir faslıyı sevmiş, be- genmişti. k Destemona, kendisine aşık olarak seçt” ği bu adamın münasib düşmediğinden dola- yı da itham edilemezdi. Otello'nun sim 5” yah bir adam olduğunu bir tarafa bırakmı7: bu Fas asilzadesi, bu büyük Bayana kendi- sini sevmesi için hiç bir teklifte de bulun” muş değildi. Kendisi yiğit bir askerdi- (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: