Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
V LUS 26 -4-1937 ingilteredeKrallar masıl taç giyerler & ngiltere kıralı altıncı Jorj'un 12 ı mayısta Vesiminister kilisesinde taç giymesi münasebetiyle yapılacak o- lan ve büyük bir kısmı bin yıllık bir ananeye dayanan törenlerin cereyanını, cihan kamoyu, bundan yirmi beş yıl ev- vel kıral beşinci Corc ve kıraliçe Mari- nin taç giymesinde tasavvur bile edil - mesine imkân olmıyan bir ölçüde takib edebilecektir. Ogün, seremoninin ilk dakikasın - dan itibaren bütün teferruatını, yeni kıralın yalnız yüzlerce milyonu bulan tebaası değil, bütün medeni dünya rad- yo vasıtasiyle öğrenecek, işitecek ve gözü önünde canlandırabilecektir. Bu törenlerin, dini bir mahiyet ta - şıyan ilk kısmı, eski devirlere nisbetle biraz daha kısaltılmış olduğu için, iki saatten fazla sürmiyecektir. Bunun için, ingiliz dilini bilenler törenlerin her safhasını adım adım ta - kib edeceklerdir. İngilizce bilmeyenler ise, koro ve müziğin fevkalâdeliği saye- sinde bu tarihi törenin büyüklük ve haşmeti hakkında bir fikir edinebile - ceklerdir. Ancak, Vestminster kilise - sindeki taç giyme töreni esnasında ce- reyan edecek şeyleri anlayabilmek için, bu törenin dini cihetleri hat!ımda, iyi- den iyi malümat sahibi olmak gerektir. Bu itibarla, Britanya hükümetinin em- riyle Londradaki müzik müesseselerin- den Novello basımevinin hazırlayıp neşretmiş olduğu resmi programa mü - racaat edilmesi çok faydalr olacaktır. D delkeniyle koronun kiliseye işaret olan uzun bir dua ile £ ini tören, daha kıral ve kıraliçe xiliseye gelmeden — Vestminster geldiğine şlamakta- Taç giyerken kralın yapacağı yemin ”a Rialğ d eden p, reforma- tör dinini İngiltere kilisesinin nizamı- nr ve bu kilisenin disiplin, idare ve kültürünü İngilterede meri k: l göre koruyup himaye ve nihayet, İskoç- ya kilisesinin hukukunu ve bu kiliseye mensup o.an rahiblerle kilise imtiyazla- rını muhafaza,, edeceğine yemin ede - cektir. Yemin, incil üzerine el koymak suretiyle yapılacaktır. Yemir töreni biter bitmez, Kenter « buri peskoposu, dua etmeğe başlıyacak- tır. B unun arkasından, gene peskopos tarafından kıralın alnına ve göğ - süne mukaddes yağ sürülecektir ki, asıl taç giyme töreni bundan sonra başla - maktadır. Bundan iki yüz yıl evvel, kı- ral ikinci —Corc'un — taç giymesinde terennüm edilmiş ve o tarıhtenberi bü- tümn taç giymelerde terennüm edilmesi anane halini almiş olan “gel” ey mukad- des ruh,, adındaki parça koro tarafın - dan terennüm ediledursun, kadife bir yastık üzerine konmuş olan bir çift al- tın mahmuzla bir kılıç kırala verilir. Gene bu arada, peskopos katolikliğin müdafii olduğuna delâlet eden bir yü - züğü kıralın parmağına geçirir. Diğer taraftan Vestminster dekanı da birinin ucunda bir haç öbürünün ucunda bir gü vercin bulunan iki hükümdarlık asâsını kırala verir. Bundan sonra, peskop tacı alarak kıralın başına geçirir; bu esnada bütün Lordlar, biçimleri paye ve rütbelerine göre değişen kendi taçları- nı başlarına yerleştirirler. Borazanlar çalmağa, Londra kalesinden toplar atıl- mağa başlar. Bu bitince sıra, Peskoposun kırala hitab etmesine gelir. Evvela koro tara- fından kısa bir parça terennüm edildik- ten sonra, peskopos kırala dönerek şun- İşrr söyler; “Güçlü, kuvvetli ol! bir erkek gibi hareekt et! Tanrının emirlerine itaat et, onun gösterdiği yollardan ayrılma!” Seremoninin “Confortare” denilen bu kısmı, 200 yıl tatbik edilmemişti. tekrar tatbikine yedinci Edvard'la baş- lanmıştır. Bu seremoni de yapılınca, taç giy - menin kırala aid olan kısmı bitmiş sa- yılır. Bundan sonra, sıra kıraliçenin taç gyimesine gelmiştir. Kıraliçenin taç giymesi de hemen hemen aynı tarz- da yapılır. Org ve koro, her birinin ay- rı bir tarihi hatırası olan müzik parça- lariyle törene refakat eder. V dır. Ve bunun arkasından, bir sonra, Vestminster mektebi talebesinin korosu kıral ve kıraliçenin vürudunu selâmİIryan bir parçayı terennüm edecek ve bu esnada da kıral ve kıraliçe “tiyat- ro” adı verilen ve hükümdarlara mah- sus olan sahneye doğru ilerliyecekler - dir. Kıral Corc ile kıraliçe Elizabet kendilerine ayrılmış olan ve şeremoni- nin asıl cereyan edeceği bu yere vardık- İarı zamon, orada hazır bulunanlar. müzika! bir ahentle kıral ve kıraliçeyi “yaşaı” diye alkışlıyacaklardır. Bundan sonra sıra, yeni hiikümdar- Tarın tanıtılmalarına gelecektir. Kenter buri peskoposu ve yüksek payeliler bi- ribirleri arkasına ve şimale, cenuba, do- ğu ve batıya doğru vaziyet almış bulu- nacaklardır. Tam bu sırada, kıral da tahtının basamağında ve ayakta olduğu halde, railletine bu dört istikameti güs- terecektir. Bunun üzerine peskopos, kı- ralı hazır bulunanlara biribiri arkasın- dan dört defa takdim edecek, onlar da “yaşa” ve alkışlarla kırallarına tebaiyet etmeğe hazır olduclarını ilan evec. - lerdir. Ondan sonra, -peskopos, kıralı yemin ettirecektir. Kıral, “Büyük Bri- tanya, İrlanda, Kanada, Avustura'ya. Yeni Zeland, cenub Afrikası birliği ve Hindistan halkını kendi kanun ve âdet- lerine göre idare edeceğine, hükümleri- ni, adâlet ve kanuna istinad ettireceği - ne, Tanr: kanununu, incili var kuvveti- le müdafaa ve birleşik kırallık içinde [BİBLİYOGRAFYA | Memurun kitabı Askeri ve mülki tekaüd kanunu Trakya umumi müfettişliği baş mü. şaviri B. Sabri Öney'in “memurtun ki. tabı,, unvanı altında bir seri hazırladı. ğını ve bunun ilk sayısı olan (memurin kanunu) nun çıktığını bu sütünlar:mız. da okuyucularımıza bildirmiştik. Bü seri'nin ikinci sayısı da elimi- ze gelmiş bulunuyor. Devlet hizmetin. de bulunanların tekaüdlükleri ile yetim. lerinin maaşa bağlanması üzerinde top- lu bir esere kavuşmadaki fayda yalnız a- lâkalrlara münhasır kalamaz. Bu kanunları tedvin ve tatbik ede- cekler için de iyi tasnif edilmiş bir e- ser büyük bir yardımcıdır. B. Sabri Ö- neyin bu değerli kitabında 455 sayfa metin ve 16 sayfalık bir fihrist vardır, Eserin münderecatı şöyle hulâsa edile. bilir: 1683 sayılı son tekaüd kanunu ile bu kanunun 1936 tarihine kadar gördü. ğü tadiller, kanunun muhtelif madde. leri hakkında Büyük Millet Meclisin. ce ittihaz olunun kararlar, tefsirler, belediyeler, hususi idareler, devlet de. AAA AA AAA LAY * RADYO : MAT LA LA ANKARA — Öğle neşriyatı: 12.30- 12.50 Muhtelif plâk neşriyatı. 12.50- 13.15 Plâk: türk musikisi ve halk şar- kıları. 13,15-13,30 Dahili ve harici ha- berler. 17,30-18,30 İnkılâp dersleri (hal- kevinden naklen) Akşam neşriyatı: 18,30-18,45 Muh- telif plâk neşriyatı; 18,45-19,00 İngiliz. ce ders (Azime İpek); 19,00-19,30 Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule ve arkadaşları); 19,30-19,45 Saat ayarı ve arapça neşriyat; 19,45-20,15 Türk musi- kisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları); 20,15-20,30 Konferans: Şakir Hazım Ergökmen (Havacılık); 20,30-20,45 Plâkla dans musikisi; 20,45- 21,00 Çocuk haftası münasebetiyle kon- ferans: Dr. Arif (Çocuk düşürme); 21,00-21,15 Ajans haberleri; 21,15-21,55 Stüdyo salon orkestrası (1- Kâlmân: Mariza, 2- Lugini: Deverie, 3- Baka- leinikov: Zig R 4. Kâl- mân: - Hollandweibchen, 5- Salabert: Carte blanche, 6- Th : Ray d); 21,55-22,00 Yarınki program ve istiklâl marşı. miryolları, inhisarlar idaresi tekaüd Kka. nunları, Yaş tahdidi hakkındaki kanunlar. tekaüd işiyle ilgili diğer bütün karar. lar, tefsirler, nizamınameler, talimatna- me ve tamimler, Eserin fiatı elli ku- ruştur. Hitler -Ludendorf arasındaki anlaşma kAceALAEALAKERLARALARALLERA Son anlaşma Almanyada büyük alâka uyandırdı görecEReşERRALAR ; B ay Hitlerle General Ludendorf'un barışmış ve anlaşmış olmaları hâ- disesi, Berlinde günün meselesi halin- dedir. Bu iki şahsiyet 1923 ikinci teş- rininde alman hükümetine karşı yapılan ve şimdi tarihi hâdiseler arasıma girmiş olan ihtilâlde yanyana, beraberce çalış- mışlardı. Ondan sonra araları açılmıştı. Şimdi tekrar buluşup görüşmüşler, bu görüşmede aralarındaki anormal ihtilâf- lar ortadan kalkmıştır. Haber aldığımıza göre bu görüş - mede arzu edilen maksada varılmıştır. General Lüdendorf, bu görüşmede “Versay muahedesi” denilen ve bütün milleti utandıran vesikanın ortadan kal- dırılması, Ren'in tekrar alman hakimi- yeti altına sokulması, milletin yeniden silâhlandırılması hususunda Bay Hit « lerin tuttuğu yolu pek beğendiğini, sonra milletin manevi hususlarda bir « leşmesi hususunda başarılan muvaffaki- yetlerin de takdire değer bulunduğunu söylemiştir. Bay Hitler de buna karşı Üçüncü Rayh'ın ve onun ordusunun büyük harb generallerine karşı büyük bir iti- mad ve saygı beslediğini ve daima on - larla temas halinde bulunmayı istediği- ni bildirmiştir. Naziler iş başına geldi geleli B. Hit- ler'le General Ludendorf'u barıştırmak için müteaddid defalar teşebbüsler ya- pılmıştı. Bu iki şahsiyet arasında genel ülküler ve politik düşünceler baki - mından mevcud olan fark ve ihtilâflar büyüktür denilemezdi. — Her ikisi de bazan ayrı ayrı, bazan beraber Alman - yanın askeri kudretinin iadesi uğrun - da çalışmışlardı. İkisi de yahudi düş - manı ve katolik aleyhtarıdırlar: Bay Hitler, siyasi katolikliğine, Ludendorf ise katolikliği siyasi bir parti olarak kabul etmenin, hattâ bizzat hıristiyan dininin aleyhtarıdır. General Ludendorf tarafından yazı- p Ulus'ta türkçeye de tercüme edilmiş bulunan “Topyekün harb,, isimli eser- de bu düşmanl:ğın sarih ifadelerini eselâ Ludendorf diyor ki: “Haıristiyanlık akidesi, bizim ırki miraslarımıza derin bir aykırılıkta bu- hunan, iman nedir bilmeyen bir akide - dir. Milleti öldürmekte, bir ulusa has olması lâzım gelen manevi birliği orta- dan kaldırmakta, onu <nüdafaasız bir hale koymaktadır ki bu leyi şimdi biraz daha incelemek istiyorum. Yahudi sinagogu ile hıristiyan kili- sesi, milletlerin kanlar.nı büsbütün don- dur: dıkl d. zaruri olarak, on - ların milli kıymetlerini rahat bırakıyor- lar. Rahat bırakıyorlar; fakat ondan sonra da milletleri biribirinin aleyhine kışkırtmak için bu kıymetleri istismar edyorlar. Hırstiyan akidesinin ulusun her fer- dine ayrı ayrı yapt ğı tesir, bu suüretle değişmiş olmryor. Netice vahim oluyor. “.. Gerek benim, gerekse karımın hıncımız olduğu için, veya başka tahrik sebebleri dolayısiyle hıristiyanlık aki- delerinin aleyhinde olduğumuz iddia ediliyor. Bu, doğru bir iddia değildir. Hiç şüphesiz ki, milletimizin ve milli varlığımızın düşmanlarına, biz de düş - manız.,, Şimdiye kadar bu iki adam arasın- daki dostluğun yeniden kurulmasına şahsi sebebler engel oluyordu. Bununla beraber Bay Hitler, daima imkân kapı- sını açık bırakmış, hattâ (General Lu- dendorf'un nazi rejimini tenkid etme « sine müsaade bile olunmuştur. Generalin yazdığı “alman kuvveti « nin mukaddes kuyusu” isimli eserinde bu türlü tenkidlerde bulunmuş, bu eser resmi surette yasak edilmediği halde gizli polis tarafından zaman zaman ya- kalanmıştır. Bununla beraber, gerek Ge« nerale gerekse karısı Dr. Matild Lu« dendorf'a karşı hiç bir tedbir alınma « mıştı, 1935 senesinde Almanyada mecburi askerlik ilân edildiği zaman, ikisinin de barışması mevsiminin artık gelmiş ol - duğuna kanaat ediliyordu. Kaldı ki bu hâdiseden bir ay kadar sonra General yetmişinci yıldönümünü idrak etmişti. O sıralarda Bay Hitler, Generale mareşallık rütbesini vermek ve bu mak- * sadla kendisini Münih'teki şatosunda ziyaret etmek arzusunda idi. Fakat Ge- neral Mareşallık asasını kabul etmemiş, Hitler de bu ziyareti yapmamıştı. Bununla beraber, generalin adı bü « tün ordu tarafından kutlanmış - ve adı büyük generaller arasında general 'Gö- ring'in büyük hava bakanlığı binasın « daki şeref divarına kazılmıştır. H er halde Almanyayı alâkalandı « ran bu barışma hâdisesine büyük bir ehemiyet vermek yerinde bir hare« ket olur. Bu suretle ülküleri arasında büyük bir aykırılık bulunmıyan iki al- — man şahsiyeti bir araya gelmiş ve nazi — — rejimi aleyhinde söz söyleyebilecek bir — tek ses de susmuş olacaktır. Parti için bunun sağladığı kâr, çok — büyüktür, çünkü generalin kitabları bü- tün Almanyada büyük bir dikkat ve alâr — ka ile okunmakta, tenkidlerine ehemi- yet verilmektedir. Nitekim son İspan- ya harbına almanların burun sokmalar? Ludendorf tarafından tenkid edilmiş ve bu yazılar hükümetin vaziyetini, az çok: sarsmıştı, Evvelce generale verilmiş ve kendi- si tarafından reddedilmiş olan rütbenin — de yeniden verilmesi ve kabulü ihtimal içindedir. ç Fakat bu hâdise gerçekleşir ve Lü“ dendorf mareşallık âsasını kabul ederst bile ,bu, bu yeni mareşalin üçüncü Rayli ın askeri organizasyonu içinde faal bir vazife almasi manasına gelmiyecektir. tubun da doğruluğuna inanmıştı. Prens Ma- sAAKIL A Antigonus da üzerine iğnelediği bir kâğıdın K Y TTDAAI L Ç KA" Sal GAT ERMA N TEREEİTTELN . TETTLA DA TT AMELE AT ikayeler Yazanar: Çeviren: Mary ve Charles Lamb Nurettin ARTAM Kış masalı Hermione kendi uğradığı felâketten do- layı pek sevdiği çocuğunun öldüğünü haber alınca bayılıp yere düşüvermiştir. Aldığı haberle sarsılan Leontes de bu - nun üzerine bahtsız kıraliçeye merhamet duymağa başladı. Orada bulunan Paulina ile öteki kadınlara kıraliçeyi alıp götürmeleri, kendini iyi etmek için ne yapmak lâzımsa yapmalarını emretti. Dışarı gitmesiyle dönmesi bir olan Pau- Hna krala şu haberi getirdi : — Hermione öldü ! Kraliçenin ölümünü haber alan kral, ona karsı yaptığı zalimliğe pişman olmuştu. Gör- düğü muameleden duyduğu tesir yüzünden düşüp ölen Hermione'in masum — olduğuna artık inanrvordu. Artık kâhinden gelen mek- nillivs öldukten sonra eğer kayip olan ço- cuk bulunmıyacak olursa, gerçekte, varissiz siz kalacağını anlamıştı. Artık, kırallığına varis olsa olsa, bu ıssız sahillere götürülen küçük kız olabilecekti. Şimdi bu kızcağızı bu- labilmek için bütün kırallığını vermeğe razı idi. Bu üzüntü, pişmanlık ve matem icinde Leontes yıllarca yaşadı. Antigonus ile küçük yavrunun içinde bu- lunduğu gemiyi denizde çıkan bir fıçtına, kıral Poliksenes'in Bohemya kırallığında bir kıyıya atmıştı. Antigonus, burada kara- ya çıktı ve yavrucağızı oraya bıraktı. Fakat Antigonus bebeği oraya bıralıtı- ğını Sicilya'ya dönüp de haber verememişti. Çünkü tam gemiye dönmeğe hazırlandığı sırada ormandan çıkan bir ayı üzerine hLü- cum etmiş ve onu parçalamıştı. Bu, ona Le - ontes'in kötü emrini yerine getirdiği için hakettiği bir ceza olmuştu. Hermione, kıralın yanmma gönderdiği za- man çocuğunun üstünü mücevherlerle süs - lemiş, ona güzel kumaşlardan bir elbise giy- dirmişti. Onu bu kılığı ile tek başına brrakan üzerine Perdita ismini yazmıştı. Bu zavallı yavruyu orada bir çoban bul - du. Bu çoban insaniyetli bir adamdı; bebeği alıp evine götürdü ve orada karısı, yavruca - ğıza büyük bir şefkatle bakmağa başladı. Fakat yoksulluk yüzünden çoban eline geçen bu serveti, başkaları tarafından bilin- mesin ve duyulmasın, diye kimsenin bilme - diği bir tarafa göçmüş, orada mücevheri-ri satıp birçok koyun sürüleri almış, zengin bir çoban olmuştu. Çoban Perdita'yı kendi kızı olarak büyütmüş, kızcağız da kendisini bu çobanım kızı olarak tanımıştı. Perdita büyüdüğü zaman sevimli bir kız olmuştu. Her ne kadar bu çobanın evinde ta- Him ve terbiye görmemişse de kıraliçe anne- sinden kendisine miras kalan zarafet ve in - celik kendini göstermişti. O kadar ki onu görenler, babasının sarayında yetiştirilme - miş olduğunu anlıyamazlardı. Bohemya kıralı Poliksenes'in Florizel isminde bir tek oğlu vardı. Bu genç prens, birgün çobanın oturduğ uevin yakınlarında avlanırken ihtiyarın kızı olduğu söylenen kızı gördü. Kızın güzelliği, tevazuu ve bir / kıraliçeyi andıran hali prensin gözüne çafP” mış ve ilk görüşte onu sevmeğe başlamışt" Bunun üzerine prens, Dorikles ismini taki * nıp kıyafetini değiştirmiş bir adam sıfatiy " le, artık, ihtiyar çobanın evini sık sık ziyar*” te başlamıştı. Florizel'in saraydan sık $? kaybolması babası Poliksenes'i telâşa düşür” müştü. Arkasına gizlice koyduğu adamları gencin bir çoban kızına âşık olduğunu mış, babasına haber vermişlerdi. ” Bunun üzerine Poliksenes kendi hayatıf! Leontes'in elinden kurtarmış olan yakın V? gerçek dostu Kamillo'yu çagırdı ve ke.nd*’î' le beraber Perdita'nın babası olduğu SÖY l:tiı nen çobanın evine kadar gitmesini rica ©* Poliksenes ile Kumillo, ikisi de kıyaftt lerini değiştirerek ihtiyar çobanın evint VH dıkları zaman onlar, koyun kırpma bayf“:k_ ni kutluyorlardı. Bu gelenler yabancı ©* . la beraber, bu bayramda her gelen M? e bur ikram etmek âdet olduğu için kendilerin” * yur ettiler ve içeriye aldılar. (Sonu var )