11 Nisan 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS 11-4.1937 ' Yabancı basında okuduklarımız î B ugün Ameri- kada vukua gelimekte olan sosyal miücadele tahlil ve tetkik edilmeye de- ğer bir ehemiyette- dir. Bu mücadelenin başlıca — karakterleri bence şunlardır : 1 — Gitgide sosyalist veya komü- nist doktrinlerin tesiri altına giren ha- kikft bir proletaryanın doğuşu. Son cumhur reisliği seçimlerinde sosyalist namzedin almış olduğu çok az rey bizi yanıltmamalıdır; hakikatte, birçok sen- dilal'-t işçiler reylerini B. Ruzvelte vermişlerdir; 2 — “Sosyal adalet, den bahsetmiş we işçilere katf vaidlerde bulunmuş o- lan B. Ruzveltin tesiriyle, merkezi hü- kümetin doğruda ndoğruya müdahale- si, merkezi hükümetin nakdi ve ekono- mik meselelerde müdahalesi sendika- Histlere sosyal meselelerde müdahale- nin çok ileriye gideceği, ve yalnız iş saatlerinin azaltılarak ücretlerin artırı- lacağı değil, fakat aynı zamanda, mik- darları kalabalık olan işçilerin, Teisi cumhurun yardımı ile, bünye reform- ları elde edebileceklerini düşünmüştü- ler? 3 — Yeni bir sendikalizmin doğu- şu. B. John Lewis B ay John Lewis'in şahsiyeti bura- da meydana çıktı. Bu kudretli tahrikçi, uzun zaman “Amerikan işçi federasyonu,, na mensuptu, Geçen ilk- tesrinde, cemiyetin metodlarma karşı r cadele açtığı için buradan çıkarıldı. İhdlâfın sebebi de şuydu; ©o zamana kadar amerika işçileri yaptıkları işin nevine göre teşkilâtlanmışlardı. Meselâ ©otomobil endüstrisi birkaç ayrı iş saha- sına malik olduğu için, birkaç ayrı sen- dikaya ayrılmıştı. Bu sebebden, grev- ler çok inkısama uğruyor ve bir endüs- triyi umumi heyetiyle mütcessir edemi- yordu. B. John Lewis, spesiyalitelere göre sendikalar yerine, endüstrilere gö- re, sendikalar kurmayı teklif ediyor- du. Meselâ, maden endüstrisinde ça- hışan işçilerin hepsi, ister içerde, ister dışarda çal şsımlar, aynı sendikanın a- zâları olacaktılar. Bütün demiryolu iş- çileri gene bir tek sendika vücuda geti- receklerdi. Fakat B. Lewis bu fikirleri- ni kabul ettirmeye muvaffak olamadı. Cemiyetten çıkarıldı, fakat kendisiyle birlikte sendika azâlarının büyük bir mikdarını da sürükledi ve bugün, eski cemiyetin 2.700.000 azâsına karşı, onun arkas nda 2 mi'von işçi bulunmaktadır. Bu suretle B. Lewis, sendikalistlerin hakiki şefi ve Amerika işçilerinin tek ümidi haline gelmiştir. Flint grevi F' int grevi işte bu şartlar altında meydana ç ktr ve Lewis, kuvve- tini bu suretle ilk defa olarak denedi. Onun tarafından dirije edilen Flint grevcileri fabrikaları işgal ettiler ve ö« lünceye kadar mukayemete karar verdi- ler. Patronlar, mülkiyet hakları selâ- mette bulunmadıkça müzakereye giriş- miyeceklerini söylediler. Mahalli hükü- met makamları müdahaleye cesaret e- demiyorlardı ve eski sendikalistler bu hareketi tasvib etmiyorlardı. #.1010000000, Birleşik Ameril;ada Sosyal mücadele *.v..... ... ...............p.Trr..1rr................ La tribün de Nationda Piyer Dominik yazıyor ..1140000440 004044000000 00000000000AAAAAAAACACAALAAAAAAE AAA AAAA B. Ruzvelt, el altındarı işe müdaha- le etti ve bir uzlaşma zemini bulundu. Fakat netice itibariyle halk Lewis'i bu hareketin galibi olarak tanıdı. Çünkü müzakereler onunla yapılmıştı. Karneci İllinuya çelik şirketi onunla bir muka- vele akdetti: haftada 48 yerine 40 iş saati, işçiler için asgari 5 dolar bir üc- ret kabul ediliyordu. Nihayet çelik kor- porasyonunda sendikalar şirketler tara- fından resmen tanılmıştır. O zamana kadar böyle bir şey görülmemişti; çe- lik tröstü ancak kendi atelyelerinin bir- likleriyle müzakere etmişlerdi. Lewis'- in tröste karşı zaferi Amerikanın sendi- ka hareketleri tarihinde büyük bir hâ- disedir. Lewis nereye kadar gidecek? L ewis nereye kadar gidecek? Bu yarının sırrıdır. Herhalde görünüşe göre bu a- dam ancak bir askerdir; cesurdur, tabiat sahibidir, hatibdir, fakat fikir sahibi midir? Bir doktrine istinad edi- yor mu? Onun her şeyden önce istedi- ği iş saatlerinin azaltılması, asgari bir ücretin tesbiti ve ücretlerin artırılma- sı, hattâ kârların ehemiyetli bir kısmı- nın işçilere taksim edilmesidir. O, aynı zamanda ve bilhassa sendikaların, yani kendi iktidarınm resmen tanılmasını istemektedir. Diğer taraftan, şüphesiz ki o, amerikan işçi konfederasyonu ile kendi teşkilâtını birleştirmek istemek- tedir. Sonra, işçilerin hakiki mikdarmma tekabül etmekten uzak olan mensupla- rını artırmak da istekleri arasındadır. Böylelikle, o bir seri mücadelelere gi- rişmek niyetindedir. Demiryolları için ğı mücadele müthiş olacaktır, çün- kü madenlerde bir müddet için işlerin durması o kadar ehemiyetli sayılamaz- sa da, demiryolları servisinin oldukca uzun bir müddet âtıl kalması nasıl ta- savvür olunabilir? Amerikada büyük şehirler demiryollariyle beslenmekte- dir. Bu, bütün halkı alâkadar eden bir meseledir, Ve halkın düşüncesi grev- cilere müzahir olacak mıdır? Herhalde, hiç olmazsa şimdilik, bu tahrikçinin daha ileri gideceği ve hakiki bir sosyal ' reforma mücadelesine girişeceği ve hat- tâ bir işçi partisi kuracağı tasavvur e- dilemez. Olsa olsa koyu sösyalist bir cumhur reisinin yardımcısı vazifesini görebilir. Fakat B. Ruzvelt orada her- gün, muhalifleri tarafından sosyalist diye anılmas na rağmen, bu kelime A- merikada, bizdeki manâsına gelmez. Hakikatte basit bir demokrat olan B. Ruzvelt, pekâlâ günün birinde sendika- listlerin iradesiyle Amerikada hâlâ çok sağlam olan mülkiyet * fikri arasında kalabilir. Fakat tröstler ve işçilerden başka, nizamı seven ve mülkiyete hür- met eden orta smıfların ehemiyeti de inkâr edilemez. Bir işçi hareketi önündeki engeller L ewisle arkadaşlarının, patronla- rın kendilerine karşı ihdas ede- cekleri birçok engellerle karşılaşabile- ceklerini de söylemeliyiz. Evvelâ, A. merika halkı, halâ birbirleriyle anlaşa- mayan muhtelif ırklardan mürekkeptir. Ve işçiler arasında sıkı bir beraberli- ğin teessüsüne bu ırk anlaşmazlıkları bir mani teşkil eder. Sendikalistlerin politika sahasında karşılaşacakları diğer bir büyük engel de Amerika politikasının hususiyetle- ridir. Amerika, bir kısmı bazı Avrupa memleketlerinden daha büyük .olan bir- çok ayrı devletlerden mürekkeb geniş bir ülkedir. Sonra iki ananevi parti o kadar kuvvetldirler ki bir üçüncüsünün kendisini ezdirmeden mevki kazanması çok güç olacaktır; bundan başka fede- ral sahada meydana çıkmadan evel, her devlette ayrı ayrı mevkiini kuvvetlen- dirmek icab edecektir ve bu devletle- rin birbirinden ayrı ve çok çapraşık ka- nun ve nizamları, umumiyetle bir üçün- cü partinin meydana çıkmasını önliye- cek hususiyetlere sahiptir. Buna mukabil, hususiyle B. Ruzvelt, sosyal politikasını biraz daha kuvyvet- lendirirse ve sendikalistler bir tek or- ganizasyon halinde birleşmeye muvaf- fak olurlarsa, bu organizasyonun yal- nız demokrat partisine müzaharet et- mesi, bu suretle de sosyalist liderin de- mokrat cumhur reisi üzerinde bir nü- fuz kazanması, bu sayede demokrat bit cumhur reisi tarafından geniş sosyal reformların tahakkuk ettirilmesi müm- kündür. Şüphesiz ki, demokrat partisinin i- çinde bütün bir endüstri âlemi ve bü- tün bir burjuva zihniyeti vardır ki, bun- lar bu manevraya müsaade etmiyecek- lerdir. Fakat Ruzvelt ve Lewis ne ya- parlarsa yapsınlar, bundan böyle, Ame- rika işlerinde yeni sendikalizmin ve teşkilâtlanmaya başlayan işçi âleminin kuvvetini hesaba katmak icab edecek- tir. John Lewis, birkaç zafer dana kaza- nırsa, Amerika politika hayatının man- zara değiştirmesini, sosyal görüşün git- gide politikaya, sendikalist hayatın partiler hayatına hâkim olmaya şa- hid olmayı bekliyebiliriz. Gelecek cum- hur reisliği seçiminde B. Ruzvelt nam- zedliğini koyamıyacaktır. O zaman John Lewis'in şahsında ,işçi kütleleri- nin namzedi ile karşılaşacak mıyız? r Dil Köşesi | BiBLİYOGRAFYA , * Birçok atasözlerinin nefis düşün- düren kötü tesirleri altında her kültü- rel hadise karşısında gömlek gibi hü - viyet değiştirenlerin suçu yoktur. Suç; böyle kutsal hadise karşısında ona tu- tumunu bildirmiyen ve hareketlerinde yönlerini seçtiremiyen okulda topla - nıyor,” — “Kültürcülükte — bir isimli eserden — “Nefis düşündüren” ne demektir? Bu cümleden i kendi kendisiyle meşgul olması bir hata olduğu manası mr çıkarılmalıdır? Halbuki en büyük hâkimler, insanın, her şeyden önce kendi üzerine eğilmesi, kendi kendini tanrması lüzumunda müttefiktirler. Her hbalde muharrir bunu kastetmek istemi- yor, faakt asıl fikrini ifade edememiş olmalı. “ Her kültürel hâdise karşısında hüviyet değiştirmek,, ibaresinden de bir mana çıkaramıyoruz. Hüviyet kelime - si “fikir,, manasında mı kullanılmış? “Böyle kutsal hâdise karş da,, müp- lüzum Almanca - Türkçe Teknik lügat Almanca - Türkçe tercüme işleriyle meşgul olanlar ve teknik kitablar oku- yanlar için faydalı bir'lügat çıkmıştır. Tevzi yerleri: İstanbul Kanaat Ki- tabevi, İkbal Kitabevi, Beyoğlu Haşet Kitabevidir. Bu eser İnhisarlar Tülün İşleri Müdürü Mühendis Adnan Halet Taşpınar tarafından vücude getiril- miştir. Okurlarımıza tavsiye ederiz. Fransızca - Türkçe resimli .. .. * Büyük dil kılavuzu Üçüncü Cild Kanaat Kitab Evinin fransızcadan türkçeye resimle iki büyük lüğat neşret tiğini gene bu sütunlarda okuyucuları- mıza bildirmiş ve bunlardan istifade e. dilmesini tavsiye etmiştik. Kitab evi bir üçüncü cildle bu seriyi tamamlamış- tır. Bu cildin 140 sayfası türkçeden hem ve sakat bir ifade tarzı, “Ona tutu- munu bildirmeyen,, de bize bir şey söy- Temiyor. Kime bildinrmeyen, tatum ne demek? “Yönlerini seçtiremiyen,, aynı derecede vuzuhsuz bir tâbir. Devam edelim; “Çevremizi tam bir tarafsızlıkla in - celersek çok yurttaşlarımızı yürek acı- siyle karşılamamak mümkün değildir. Bu hal belki birçok ulusda da böyle o- labilir. Fakat ulusumuzun tarihi üstün- lüğü aramızda kötü vasıflı bir tek ada- mın bile bulunmamasını sanki emret - fertleriyle pek çok uluslara örnek olan geçmişlerimiz bu günkü çocuklarımızdan bunu iste - mektedirler.” mekte ve en gayretli “Birçok,, yerine yalnız “çok,, denil. miş. “Yurddaşları yürek acısiyle karşı- lamak,, ne demektir? “Birçok ulusta,, değil “birçok uluslarda,,. “Olabilir” de ihtimal hali esasen mevcud olduğu için “belki” lü zdu. “Ul: n td- rihi üstnlüğü aramızda kötü vasıflı bir tek adamın bile bulunmamasını sanki emretmekte” cümlesindeki fikir gara « betini bir yana bırakabilseniz “sanki,, ye ne lüzum vardı derdiniz. “Geçmiş,, kelimesini “mazi,, yerinde kullanıyo - ruz; “mazilerimiz” — diyebilirmiyiz? Mazinin çocuğu olur mu? İşte yarım sayfasını yukarıya aldı- ğim kitabta türkçenin ne hale girdiğini görüyorsunuz. Fakat doğrusu bu eser o kadar hoşuma gitti ki, bir iki müstes- na'cümle daha zikretmek için sayfaları- nı karıştıracağım, : Ulus tercümeler kütüphanesinin 13 üncü cildi Her münevverin okuması lâzımgelen bir eser Bilinmiyen İnsan Çı ktı Yazan: Doktor Aleksi Karel Türkçeye çeviren: Nasuhi Baydar Ulus Basımevinde ve büyük “ kütüphanelerde satılır. fi wya oldukça geniş bir lügatçe- dir. Fransız dilinde kullanılan lâtin ve sair yabancı tabirlerin tercümeleri el. li sayfa içinde ve £ daki gayri kıyası fiillerin tasrif şekilleri de bü- tün teferruatiyle 276 sayfada toplan- mıştır. 284 sayfada da türk tarih ve coğ: rafya isimlerinin fransızcadaki değişikı likleri vardır. Üçüncü cildin bü- yük kıymeti bilhassa bu kısımdadır, Eseri tavsiye ederiz. Ölüm Yanya eşrafından Lütfi Emiroğlu dün vefat etmişeir, Namazı bugün öğ- leyin Hacıbayram camiinde kılındıktan sonra Cebeci mezarlığında defnedile. cektir, Merhum İstanbul maarif müdürlü- ğünde, mülkiye mektebi ve Vefa idadi- si fransızca muallimliklerinde uzun müddet değerli hizmetlerde bulunmuş- tur. Oğulları yüzbaşı Doktör Hasip E- miroğlu ile tütün eksperlerinden To- ğana, ve bütün kederli ailesine ta. ziyelerimizi sunarız, Allah rahmet ey« lesin. 23 Nisan Çocuk bayramı haftasının ilk gü- nüdür. Yavrularınızın bayramı için hazırlanınız. — —— ISTANBULDA ULUS her sabah tayyare ile İstan- bula gönderiliyor. Öğleyin İstanbulda satışm yapıldığı yerler: KÖPRÜ: Kadıköy iskelesi BEYOĞLU: Haşet şubeleri BEYAZİT: Tütüncü Hamdi — , SULTANAHMED: Tütüncü Kâmil ——— — Tefrika Kno, 4 MANAAA AAAAAAAAARAAAAAA """ vwvvwww Yazanlar:t Çeviren: Mary ve Charles Lamb — Nurettin ARTAM Fırıtna sövlüyordu ki Prospero, sözünü kesti. İkisi- nin de birbirini görür görmez hoşlaştıkları- nı, hattâ daha ileriye gidebiliriz, birbirlerine âşık olduklarını anlayarak sevinmiş, fakat Ferdinand'ın vefakârlığını sınamak için önü- ne bir takım güçlükler çıkaçmağı lüzumlu bulmuştu. Onun için, birkaç adım ilerliyerek sert bir sesle kendisinin bir casus olduğunu ve bu adayı sahibinin elinden almak maksa- diyle buraya geldiğini Prense söyledi ve: — Arkamdan gel, dedi, senin boynunu a- yaklarma bağlıyacağım. Sen, deniz suyu İ- çeceksin, istiridyelerle kurumuş kökler ve hububat kabukları senin yiyeceğin olacaktır. Ferdinand: —— — FBayır, dedi, ben düşmanımın benden daha kuvvetli olduğuna kanaat getirmedik- çe böyle muamelelere boyun eğemem. Ve kılıcını çekti. Fakat Prospero, elinde- kâi sihirli değneği bir sallamasiyle delikanlı- yı olduğu yere mıhladı. Artık Ferdinand bir yere hareket edemiyordu. Miranda, babasının kollarına asrlarak: — Neden bu kadar merhametsiz davranı- yorsun? dedi, ona acı; ben kendisine kefil o- lurum. Her ne kadar bu, benim gördüğüm i- kinci insansa da bana iyi ve gerçek bir adam gibi görünüyor. Prospero: D Sus kız, dedi, bir söz daha söylersen seni de azarlarım. Elin düzenbazına kalkmış da avukatlık ediyor. Sen, yalnız Kalilan'la bunu _göı_*düğün için yer yüzünde onlardan daha iy insanlar bulunmadığını mı sanıyor- sun? şaşkın kızım, bu, nasıl Kaliban'dan da- ha güzelse insanların çoğu da güzellikte bundan ileridir. İhtiyar, bunu da kızının vefakârlığını de- nemek için söylemişti. Kızından aldığı cevab şu oldu: — Benim sevgim alçak gönüllüdür; ben bundan daha iyi ve daha güzel bir adam gör- mek istemiyorum. Prospero Prense: — Buraya gel delikanlı, dedi, görüyorsun ya, bana itaatsizlik etmeye kudretin yoktur. — Gerçekten öyle, dedi Ferdinand, sihria bütün mukavemet kuvvetlerini yok ettiğini anlamıyarak, Prosperonun arkasından git- mek zorunda kaldığına şaşıyordu. Yolda gi- derken gözden kaybedinceye kadar arkasın- da kalan Miranda'ya baktı ve Prospero'nun arkasımda höcreye vardığı zaman kendi ken- dine diyordu ki: — Sanki rüyada imişim gibi bütün varlı- gım bağlı; fakat bu adamın tehdidleri de, benim hissettiğim zaiflik de bana hafif gelir, eğer bu güzel kız, ben hapiste ixen bir defa- cık gözüme görünse.. Prospero, Prensi höcrede fazla tutamadı; biraz sonra dışarıya çıkarıp yorucu bir işte çalıştırmaya başladı. Kızına da onun böyle bir işte çalışacağını haber vermişti. Kendisi bir aralık işi çıktığı için çalışma odasına dö- neceğini bahane ederek gizlice onları gözet- ledi. Prospero, Ferdinand'a ağır ağaç kütük- lerini taşıyıp bir yere yığmasını emretmişti. Kıral çocukları, böyle ağır. işlere alışık Ol- madıklarından âşkını ölecek kadar yı bir halde bulan Miranda: — Ah, dedi ,bu kadar fazla çalışmayınız: Şimdi babam çalışma odasındadır. Hiç ol mazsa üç saat olsun dinlenseniz.. , — Aziz Bayanım, yapamam, dedi Ferdi nand, önce işimi bitireyim de sonra dinl yim. Miranda: — Eğer siz oturup dinlenecek olursaf*;: kütükleri bir müddet ben taşırım, diyof kat Ferdinand bunu kabul etmiyordu. , a Yardım etmek şöyle dursun, Mira_l_“ia g oraya gelişi işi geciktiriyordu. Çünkü 4f rında konuşmak için kütüklerin taş ağır gidiyordu. Yi E Ferdinand'ın sevgisini denemek ıçma:g: bu işe koymuş olan Prospero, kızımın âı arıll ğı gibi kitablarının başında değildi; © gurü” gözüne görünmiyerek yanı başlarn_'ld? ordü: yor, ne konuşacaklarını dinlemek ISÜYW Ferdinand, kızın adını sordu. ÖO da ? sının bunu yasak etmiş olmasına 1? söylediğini anlatarak söyledi. Z | (Soml var) J

Bu sayıdan diğer sayfalar: