l Yazan: Emil Ludvig Current History dergisinden Dün bu sütunlarda tanınmış ta- rihçi Emil Ludvigin gelecek harba dair yazdığı bir makaleyi neşret- miştik. Emil Ludvigin fikrince gelecek harb içtinabı gayri kabildir. Harbın kökü hisler ve heyecan- lar ülkesindedir. Emil Ludvig bugünkü vaziyeti tahlil ederek mahalesine şöyle de- vam etmektedir: lmanlar, dört sene müddetle bü- tün cihana karşı durmuş olan or- dularının şerefinin kırıldığını - söyle - mektedirler. 1919 ile 1930 Aarasındaki devirde Almanya fikir ve ilim sahasın- da gösterdiği başarılarla bütün harp - sonrası dünyasının takdirini kazandığı halde, bugün bunu kâfi görmeyerek kı- rılan şerefini yerine getirmek için tek rar kılıca sarılmaktadır. Almanların bu aşağı düşmüş olmak kaygıları devam ettikçe, arada askeri ruhun hâkimiyeti de devam edecek, bu. i da gelecek harbın başlıca sebeplerin - den birisi olacaktır. — — İ On sene müddetle Göte'lerin, Beet- y hoven'lerin, Humboldt'ların Almanya. sı, büyük ve ebedi Almanya, halkını militarizm manisinden kurtarmak - için çalışmıştır. Rathenau, ve Stresemann, büyük liderlerdi. Büyük dimağlar, al - man ihtirasını fenne ,ilme, ticarete, ye- ni icatlara çevirmişlerdi. Yeni kitablar, risale ve derğiler, nehir gibi akıyorlar — Bu vaziyet karşısında büyük harbın ver- diği derslere 300 senelik ananenin ortadan kalktığı sanılıyordu. Faka bu bir hatâ idi. Almanyanın büyük bir yığını Fransa ile sulh yap - mak istemiyor, Avrupada milletler ce- miyetinin kurulmasını istemiyordu. Birçok bilginler de, Bismark'ın za- manında olduğu gibi mekteplerde bir general apoletindeki kırm:zr - çizgileri ilâhi hatlar gibi göstererek bu maksaf | da hizmet ettiler. On sene müddetle bir kaç alman ve birçok yabancı orta Avru- panın durumunu en iyi hale getirmek için bir haylı çalıştılar. Onlarca Avru - panın alın yazısı, ne Rusyada, ne İtal- yada, ne de büyük harpte toprak kay - betmiş olan Avusturya ve Macaristanda yazılmıyacak, burada yaz.lacaktı. On sene müddetle, Göte'nin, Bismark'ın, Şiller'in, büyük Fredik'in, Şophenha- ver'in, Hegel'in Almanyalarına yaslanan Avrupa muvazenesini muhafaza edebil- mişti. Bu on sene içinde almanlar mem . nun değillerdi. Asırlarca süren muha - fızlıktan sonra kendilerine siyasete uy- gun olarak düşünmek öğretiliyor, şah- si mesuliyet fikri aşılanıyor, kendileri- ne zorla hürriyet veriliyordu. Onlar, K Allah rızası için, bizi bu hürriyetten kurtarın:z, diye yalvarıyorlardı. Tenkide alışmış italyan milletini di- hemen r Yabancı basında okuduklarımız Bir harbten kaçınmak hemen imkânsızlaştı Gelecek harbılbir tek adam önliyebilir RUZ siplin içine sokmak ne kadar güç — ol « muşsa aynı tecrübe itaatlı almanlar için © derecede kolay olmuştur. Musolini, Prusyada doğmamış olduğu için sık sık göğüs geçirmiştir. Kayserin Potsdam'ından cumhuri- yetin Vaymarına giden yol, almaniarın önce tahrik etmiş sonra da adam akıllı öfkelendirmişti. Onlar başka hiç bir se- bep de olmasa, Fransadan muzaharet gördükleri için cumhuriyet liderlerine bir türlü itimad edemiyorlardı. Büyük harbta Büyük Britanya'ya karşı besle- nen bütün nefret hisleri şimdi Fransa- ya çevrilmişti. Tarihi bir sahne herke- si zehirlemişti. Altmış beş sene önce alman impaar - torluğunun temel atılmasına sahne o- lan Versay'ın aynalı salonu, iki zavallr alman vatandaşının gayet ağır bir mua. hedeye imza koymalarını da görmüştü. Bu manzara, bütün almanların g in önünden gitmemiştir. Fakat bugünkü alman gençliği, gene aynı aynalı salon- da mağlüb Fransaya yeni bir sulh mu- ahedesi dikte ettirmeği tasavvur et - mektedirler. Almanlar, sık sık bahsettikleri şark hakkında pek az malümata sahibtirler. Hiç kimse bunu tasavvura muktedir de- ğildir. Lehistandaki nehirlerle şehirle - rin isimlerini bilen pek az alman var - dır. Rusya ile Prusya arasında bir sene dostluk devam ettiği halde Almanya için Rusya tamamiyle meçhul bir ülke- dir. Bununla beraber almanlar, garb ta- raflarını bilirler. (Onlar, komşularını şark, garb diye istikametleriyle yade - derler.) Orada Ren boyunda ve Stras - burg'da yığınlarla eski hatıralar — ve cemiyetler vardır. Orada asırlarca onia- rın şarabı içilmiş ve bunun yanı sıra alman şarkıları söylenmiştir. Büyük Briyan bir Avrupa birliği kurmak su - retiyle 300 senelik bir düşmanlığı yatış- tırmak istediği zaman, alman karakteri hususunda kendi kendisini aldatmıştı. Onların felsefesini deşğitirmeğe imkân yoktu. Fransa, sulh ve harp Fransızlarm sulh için beslediği arzuya nisbetle gelecek harb da - vası ikinci derecede kalır. Bu, artık bir © VEL sır olmaktan çıkmıştır. ve - faşistlerin bloklariyle taban tabana zıddır. Al. *manlar, fransızların bu sulh sevgisi yü- zünden ne bir hücuma kalkacaklarını, hattâ ne de bu hususta müttefiklerine yardım edeceklerini biliyorlar. Bundan dolayı almanlar, fransızların hücum ve taarruz kudretlerini yanlış hesab edi - yorlar. Nitekim 1914 senesinde de bü - tün dünyanın birleşip Fransayı koruya- caklarını hesab ve tahmin edememişler- di. “ Bransızlar korkar!” alman çocuk- ları bunu birinci defa olarak duydukları sırada Hitler, Ren'i işgal etmiş, bu su - retle alman satvetini göstermişti. Buna hayret etmemelidir. Almanyada her mekteb çocuğu, her memur, her asker, her hâkim, her öğretmen Hitler'in Mein Kampf (Mücadelem) isimli eserinin 1936 da basrlan son tabını bile okumuş- tur ve bu kitabta fransızlar gülünç ve yar.m zenci bir millet olarak tasvir e - dilmektedir. Fransızlar, bu tarizlere büyük bir pişkinlikle mukabele ediyor ve bu suretle komşularının zafer ümi - dini kuvvetlendirmektedir . Gelecek harbın üçüncü sebebinden, doğrudan doğruya olmamakla beraber, ingilizler mesuldürler dünyanın hiç bir tarafında Milletler Cemiyeti fikri, in - gilizlerde olduğu gibi, halk yığınları - nın arasına işlememiştir. Almanya'da militarist anane, sulh - çu Almanyayı ortadan kaldırırken İn . gilterede ,tamamen bunun zıddı sebeb- lerle, devamlı sulh için yapılan teşeb - büsler de boşa çıkıyordu. İngilizler, hâ- lâ, kendilerinin bir adada yaşadıkları kanaatında idiler. Mutavassıt sınıftan bir ingiliz, sulha karşı beslediği şiddet- li bağlılık yüzünden Londra'nın Ham - burg'dan hava yoluyla bir saat uzakta olduğunu unutuyorlardı. Aynı zamanda Fransa, sulhun ilân edildiği günden be- ri silâhlanmağa başladığı halde İngilte- rede silâhsızlanmağa girişmişti. Bu hal on sene bir taraftan kilisenin bir taraftan da kad:n cemiyetlerinin sulh propagandası ile on sene devam et- ti. İngilterenin bile silâhlanmak - için sarfedeceği parası olmazsa başka millet- lerin hiç bulunmaz, telâkki: ziyadesiyle gülünç görü i faşistlerce YA TTKELALÜRKLA Kültig Ba!—x?nlığı ergisi Uzun zamandanberi neşriyatını tatil etmiş bulunan Kültür Bakanlığı dergi si yeniden, büyütülmüş ve tekemmül et- tirilmiş bir şekilde çıkmaya başlamış - tır. Yeni serinin ilk nüshası olan 1 son- kânun 1937 tarihli 20 inci sayı, gerek münderecat, gerek tertib ve tanzim, ge- rekse baskı bakımından imrenilecek bir mükemmeliyet arzetmektedir. — / Küçük kıtada parşömen kâğıd üze rine 290 sayfalı kolan dergiye ayrıca o- kul yapı plânları ve muhtelif kültür ha- reketlerini güzel fotograflarla tesbit e- den kuşe kâğıd üzerine birçok ilâveler yapılmıştır. Bu sayıda başlı başına birer mevzu o- larak ele alınan ve geniş ölçüde incele- nen mesele şunlardır: İlk öğretim ve eğitim meselesi, bu tetkikte ilk okulların durumu istatis » tiklerle tesbit edilmekte, halkevleri, halk dershaneleri, sinemalar ve tiyat - rolar hakkında malümat verilmektedir. İlk okulların idari işleri, öğretmen ye- tiştirmek, tedrisat ve teftiş meselesi bu arada gözden geçirilen bahislerdendir. Memleketimizin ilk tam ve etraflı bir fikir edinmek için bu mükemmel tetkik yazısını okumak kâ- fidir. Köy eğitimi A , Kültür Bakanlığının köy eğitmen- leri yetiştirmek hususundaki büyük te- şebbüsünü mevzu alan bu tetlfk yazı- sında köy okullarının durumu, köy okul- ları için hazırlanan müfredat programı işi, köy okulu programına göre yazılan kitablar hakkında etraflı malümat var - dır. Bu yazının sonuna gazetelerde, kül- tür hakanlığının köy eğitmenleri yetiş- tirmek teşebbüsü etrafında yazılan ya- zılardan birçok iktibaslar eklenmiştir. Diğer yazılar şunlardır: yeni ilk okul müfredat programı, Sovyet Rusyada ilk öğretim ve eğitim işleri, İtalyada köy okulları, alman kır terbiye yurdla- rı, Fransada köy terbiyesi, Polonyada Holoby ilk okul ve okul lehçesi, ilk öğ- retim haberleri, mesleki dergiler. Bu münderecatiyle Kültür Bakan - lığı dergisi, öğretmenler için mutlaka edinilmesi ve okunulması gerekli bir hüviyet kazanmaktadır. Esasen, öğretmenlere hitab eden ga- zeteler içinde, bu kadar zengin mater - yel ve bilgiyi, bu kadar nefis bir cild ha- linde okurların istifadesine arzetmek ancak devletin yapabileceği bir işti Kültür Bakanlığının, bu sahadaki boş- luğu hissederek çıkarmış olduğu dergi her bakımdan eksiksiz ve mükemmel - dir. Bu nefis eseri bütün öğretmenlere ve eğitim işleriyle alâkalı okurlarımı- za tavsiye ederiz. Dergiye konulmuş olan 50 kuruş fi- atın, içindeki malzemeye nazaran çok ucuz olduğunu da kaydedelim. AR Memleketimizin yegâne güzel Sanat- lar mecmuası olan AR'ın üçüncü sayısı zengin ve mütenevvi yazılar, birçı simlerle intişar etmiştir. AR'ın ü sayısındaki başlıca makaleler şunlardır: Bizim davamız, Leopold Levy ile bir 1 24-3-1937 ——— (erkosesi “Komünistlik zanniyle mahkeme e- dilenler....,, —ULUS'tan — Her halde “suç,, dememek için zan kelimesi kullanılmış. Halbuki burada UÇ,, cürüm karşılığı olarak yerinde idi. “Komünistlik zannı,, yanlış bir tere kibtir. z Yk *“Kanaatimizce ilk mekteb orta mek« tebe, orta mekteb liseye, lise de üniver« siteye bir mahreçtir, bir geçittir.,, — AÇIK SÖZ'den — Geçid ve mahreç, burada kullanıla dıkları manada biribirine tamamiyle zıd iki tabirdir. Lise üniversiteye bir ge« çiddir, fakat üniversite liseye mahreç« tir. Mahreç kelimesini çıkarınız cümle doğru olacaktır. Fakat bu takdirde bir bedahet ifade edilirken “kanaatimizce,ş demeye ne lüzum vardır?. ttk “Muhterem Şehir tiyatrosu rejisörü Ertuğrol Muhsin de bir gazetede yazı« cılığa başlıyor.,, — AÇIK SÖZ'den — “Muhterem,, Şehir tiyatrosunu mu vasıflandırıyor, yoksa Ertuğrol Muhsis nimi ? | ——— Üçüncü enternasyanal'e karşı Londra, 23 (A.A.) — Avam Kama« rasında muhafazakâr mebus yüzbaşı Ba Ramsay, İspanyada olduğu gibi İngil« tere ve Fransada da grev, ve iç harb ha« reketleri hazırlamakta olan üçüncü en« ternasyonala karşı müşterek bir hare« kette bulunmak için hükümetin Fransa ile görüşmelerde bulunmak niyetinde olup olmadığını sormuştur. B. Eden bu suale “Hayır,, cevabını vermiştir. Hilmi Malik'in Eserleri Çocuk Ruhu ve Terbiyesi (kalmadr) Yaratıcı Küçük İnsaı 75 kuruş Annelerin kızlarına öğütleri 20 kuruş 'Türkiyede Suçlu Çocuk 60 kuruş Türkiyede Sinema ve TTesirleri 75 kuruğ Demokrasi mefhumu ve mücrimlerimiz 70 kuruş İnkılâb Yolunda 30 kuruş Revolutionary Turkey (İngilizce) 150 kuruş Bu kitabları şu adrese yazarak satın alabilirsiniz: Posta kutusu No. 54, An- kara. ——— i 23 Nisan Çocuk Haftasının başlangıcıdır. ——— mülâkat, Modern bir neşir vasıtası: A« fiş, Zühtü Müridoğlu: Heykeltraşlık, FA: Abidin Dius, Ankara Halkevinin resim sergisi Ayın Kronikleri ve neşri- yat âleminde. Mütemadi bir tekâmül gösteren bu sanat mecmuasını okuyucularımıza tav« siye ederiz. Kendime Dair Tanıdığım ve tanımadığım — dostlarıma Yazan: Çeviren Nurettin ARTAM İlk defa, kendimi taliin ellerine bıraktığı mın farkında olmıyarak üç bin tonluk Moor ismindeki gemi ile Kap yolunu tutturdunı. Bu gemide Simons Tovun kumandanlığını al- mağa giden bir deniz kaptanı vardı ki ken- disiyle ahbab oldum; birlikte şarap içtim ve burada temeli atılan dostluğumuz — ondan sonra devam edip gitti. Avusturalya'ya doğru yola çıkmadan bır diğer gün önce Adderley - Street'de bir lo - kantada yemek yerken bizim Moor'daki yol- culardan bahseden bir adama rast geldim - Rudyard Kipling ki bunun Cecil Rhodes olduğu bana söylen - mişti - ve kendisiyle hiç konuşınak isteme - dim. Bunu neden böyle yaptığımıa her zemaı hayret etmişimdir. Gemi ile yeni Zelanda'ya giderken - ge- ne bu büyük denizler içinde gemimiz ne ka- dar ufak duruyordu - Wellington'da Pelorus back'a rastgeldik. Bubeyaz çizgili büyük bir köpek balığı idi. Daima gemiye limanın dı- şına kadar yoldaşlık eder, hükümet de uğur- lu ve mübarek saydığı bu balığı himaye etti- gi için kendisine dokunulmazdı. Sonradan bir hayvan, bu balığı vurup yaralamış, ondan sonra o da görünmez olmuştur. Wellington'daki halk, uzun kirpikli iri gözleriyle benim üzerimde avusturalyalı- lardan daha iyi bir tesir yapmıştı. İskoçyalıların koyun sürüleri ve şeytan rüzgârlariyle yerleşmiş oldukları cenub ada- sında bir başka gemiye binmiş ve daha soğuk denizler içinde seyahate çıkmıştım. İnvercargill'de “selâmet ordusu,, kuman- danı General Booth'a tesadüf ettim. Üzerin- de uzun bir pelerin vardı; kırlaşmış saçları yüzüne vuruyordu ve gezindiği koyun kena- rında birçok insanlar kendini görmek üzere toplanmıştı. Oradan Atlas okyanosunun cenubuna doğru yola çıktık. Bir hafta müddetle gemi- ye çarpan dalgalar güverteden aşıyordu. Ge- neralin kamarası benimkine yakındı. Bazan dalga gürültüleri arasında onun bir yaralı fili andıran sesini duyuyordum. Zira General her manasiyle büyük bir adamdı. Adelaid'e vardığımız zaman kayıklar ve vapurlarla birçok insanlar karşıcı gelmişler- di. General, güverteden kollariyle bir takım jestler ve hareketler yaparak bu kalabalığa hitab etti. Yolda generalle bir çok konuştum. O benim toyluğuma merhamet eder gibi bir defa bana demişti ki: “ Eğer Allah yolunda bir tek adam ka- zanmak için tepesi aşağı yürümek ve ayak parmaklarımla trampet çalmak lâzım gelse onu bile öğrenmekten geri kalmam..,, Ayrıca bana bu işe nasıl başladığını da anlattı. Söylediğine göre hesablarını resmit” bir teftişe tâbi tutsalar, belki de kendisini hapse atarlardı. Allah yolunda yapılan bu işte ancak Allahın nezareti altında bir des- potizm lâzımdı. (Sen Pol'de böyle söylemiş- ti; eminim ki Muhammed de böyle düşün- müştür.) ..» Bu heyecan, sonradan daha rasyonel bir hale gelmişti; fakat bu yolda birçok İnsan- lar, ömürlerini sarfetmişlerdi. Ben, bu ada « ma büyük bir hürmet beslemişimdir. Onun başında Peygamber İsanınkine benzer bir ateş vardı. Gene onun gibi tesiri daha ziyade kadınlar arasında idi. Bir daha onu Oksfo.d« da kendisine bir derece verilirken görmüş- tüm. Orada kendisine pek yakışan doktor el« bisesiyle bana doğru yürümüş, “genç adam, ruhun nasıl?” diye sormuştu. ( İngiltere dışında yaptığı işleri pek az g34 rebildiğim bu selâmet ordusundan hoşlan- mıştım. Bunlara karşı bir takım tayfaların itirazları vardı; fakat bir defa bu işe gönül bağlayan bir adam, bütün bu noktaları unu -. tabiliyordu. Onların ordusiyle muhtelif Za« manlar beraber bulunmuş olan Haggard bunlarla seyahat etmenin çok iyi bir şey ol- duğunu bana söylemişti. (Son uvar)