— 0-3. 1937 Atina Mektuplar Atina'nın eseri mızragının darbesiyle yerden Karşıda parthenon ebedi sulhun bir Atina, (16 şubat nok!an) — İşimiz oldukça geç bittiği için, Yalman, Talu ve ben aşağıda olup biten şeyleri; bil- hassa Ceneral Metaksas ile M. Stoya- dinoviçin yugoslav - bulgar anlaşması- nın Balkan antantı devletleri münase- betine yaptığı tesirleri izah eden ve ya- bancı gazeteciler tarafından büyük bir alâka il€ beklenen, nutuklarını gece ya- rısına doğru öğrenebildik. Merdivenlerde Yalman'ın tatmin e- dilmez gazetecilik hırsı yeniden başla- dı. — Kaç mülâkat temin edebilirim dersiniz?.. 'Talu elindeki davetiyeyi bir defa daha evirip çevirdikten Ssonra cevab verdi: — Gene cksik! Ben hiç, ama hiç bir şey düşünmü- yorum. Bir kenara oturdum ve mektup- larımda istifade etmek üzere iki nutuk- tan şu parçaları aldım. Ceneral Metaksasın nutkundan : “Akıl ilâhesinin himayesi altında bulunan Atina şehri, “Pakta karşı mesuliyetlerimiz ve pakttan —mütevellid — menfaatlerimiz müşterektir, “Bu pakta diğer memleketler sulh için işbirliklerini bilir! “Vaktiyle Avrupanın en karışık ye- ri olan Balkanlarda bugün yalnız an- laşma ve istikrar havası esiyor, “Yugoslav - bulgar anlaşmasını bü- tün Balkan memleketleri için daha iyi bir istikbal müjdeliyen bir hâdise te- lâkki ediyoruz, “Balkan anlaşması; mazideki müca- delelerden zarar görmüş milletlerin sa- adet idealine istinad ediyor, “Bizim en büyük emelimiz; millet- lerimizin hakiki refahın'n yegâne ga- rantilerini teşkil edebilecek olan, kar« şılıklı hürmet ve tam bir müsavat üze- rine müesses sulhun idamesi için Bal. kan memleketleri arasında itimadlı bir iş birliği.,, M. Stoyadinoviçin nutkundan: “Bizim müşterek mazimizin en asil ananelerinin ruhundan mülhem olarak çalışmakta olduğumuzu ve bu çalışma- larımızın bugünkü nesillerimizin ve bizden sonra gelecek nesillerin saadeti- ni istihdaf ettiğini müdrikiz, fişkıran bir zeytin dalı idi sembolü halinde ve ışıklar içinde idi “Balkanlarda hatâ devresi sona erdi, “Manâsız rekabetlerin akamete mah- küm mücadelelerinde yıpranmış bir halde vaktiyle birbirleriyle çarpışan kuvvetler bugün anlaşmış ve birbirleri- ni tamamlar bir şekilde toplanmış bir haldedir. Ve bu kuvvetler bugün çok daha asil yeni hedeflere; sulha, Balkan milletlerinin refahına doğru yürümek- tedir. “Yürüyen iman,... “Yunanistanın merkezi, ebedi akıl, zekâ ve güzellik beşiği olan Atina...,, Atinanın ismi İki parlak nutkun mülhem olduğu Mythe'i bilmem hatırlıyabiliyor musu- nuz? Denizler tanrısı Neptün'üs ile âdil harb tanr:sı Atena kral Çekrops'un te- mellerini yeni attığı şehre kendi isim- lerinin verilmesini istiyorlardı. Tanrılar tanrısı Jupiterin reisliğin- de toplanan tanrılar; bu iki tanrıya iç- lerinden hangisi insanlığa daha fayda- lı bir eser meydana getirebilirse şehre ©o tanrının isminin verileceğini bildir- diler. Neptun'üs'un eseri, üç dişli yabası- nın denize vurulmasından çıkan bir at, Atenanın eseri de mızrağının darbesiy- le yerden fışkıran bir zeytin ağacı idi. Tanrılar, insanlığın saadeti için; günün birinde bir harb arabası çekme- si mukadder olan ata, aynı zamanda sul- hun sembolü olan zeytin ağacını tercih ettiler. Şehri Atenaya bağışladılar. Tanrılar tanrısı Jupiter'in başından çıkan Atena, harbı adaletin zaferi için tercih eden dişi bir harb tanrısıdır. Ya- ratıcı ezkâyı, sanatı ve fikri temsil e- der. Çömlekçi furununu, kavalı o icad etmiş, insanlara toprak sürmeği, bo- yunduruğa öküz koşmayı, ev, mâbed yapmağı, yün eğirmeği, parlak renkli kumaşlar dokumağı, iyi söz söylemeği, iyi hükümet idare etmeği, denizlerde dolaşmağı o öğretmiştir. Şehre Atenanın ismi verildikten ve Atina şehri himayesine alıp ebedi ze- kâsı ile idareye başl-dıktan sonra ati- nalılar hâmilerinin adına ibadete başla- mışlar (panatenee âyini) parthenonu o- na ithaf etmişlerdir. Kendini himayesindeki insanların ULUS Başbetke : Ucuz hayat (Başı 1. inci sayfada) olacaktır. Mesken yapmak şartiyle, hattâ mal olduğu fiata hususi şahıslara, veya kooperatiflere verilmek üze- re belediye emrinde bol arsa bu- lundurmak birinci, ya uzun müd- detli ucuz kredi temin etmek, ve aynı zamanda birkaç bin mesken inşa ettirerek memurların mülki- yetine vermek ikinci tedbirdir. Ankarada mesken buhranı, dediğimiz gibi , yalnız ha - yat pahalılığına değil, ba - zan onun hakikaten son de- rece hazinliğine, ve bundan başka mermurlar piyasaya pay ayırama- dıkları için dükkânların ve mües- seselerin cansızlığına, veya art- masına, evlenmelerin, gene aynı ekseriyet arasında hiç denecek kadar azlığına sebeb olmaktadır. Ankara şehri ve diğer şehirler için düşünülecek ikinci büyük me- sele de ışık ve et fiatlarıdır: biri, elektriği evler için pahalı bir süs haline koymakta, ve bu sebeble, türk evine ucuz elektriğin bin tür- lü rahat ve iş cihazlarının girme - i menetmekte Bu mahzuru kökünden elektrifikasyon plân- ları kaldıracaksa da, bir ta - kım tedbirlerin bazı merkez - lerde fiatları devamlı bir inişe doğru götürmekte olmasından, bu bahse tekrar temas etmek ce- saretini alıyoruz. Et meselesine gelince, onu da nihayet hüküme- tin bir et politikası ile bütün mem- leket ölçüsünde, başaracağından eminiz. Falih Rıfkı ATAY A v Ümumi mağzalar N ıçın (Başı 1. inci sayfada) ya tamamen kolayca ahara devir veya mukabilinde avans almasını teshil et. mek. İkincisi — Taze meyve, peynir, yağ, yumurtalı birçok ihracat mallarımız- ın istilzam ettiği firogrifik veya diğer teknik şeraiti temin ederek ticari em- niyet ve kıymeti arttırmaktır. Her memlekette kolay, bol ve ucuz ticari kredi için en mühim tesisattan sayılan bu mağazaların — ticari inkişafımızda mühim bir merhale teşkil edeceğinde şüphe yoktur. Ticaret odaları hissesinden mütera- kim para da son ticaret odaları kongre- sinde verilmiş tasvib kararı ve odalar nizamnamesinde yapılmış tadilâta tev- fikan bu işlere hasredilmiştir. hukukunu âdilâne muhafaza için har- ba ve refahı için sanata veren Atena ev- lenmemiştir. Atena-Parthenos — Bakir Atina. Balodan sonra Geceyi muhterem Ceneral Metaksa- sın dâvetlisi olarak oteldeki baloda ge- çirdik. Odama çıktığım zaman daha sa- bah olmamıştı. Penceremi açtım. Karşı- da parthenon ebedi sulhun bir sembolü halinde ve ışıklar içinde idi. Ankaranın merkez oluşundaki hikmet Profesör H. Lüinin anadolu tabiati ve onun yerleşme üzerindeki tesiri Ankara Halkevi müze ve sergi şu. besinin tertib ettiği konferansların bi. rincisi dün büyük salonu dolduran seç. kin bir kalabalık huzurunda, tarih, dil ve coğrafya fakültesi profesörlerinden H. Lui tarafından verildi. Konferansın mevzuu birçok münevverleri ilgilendir- miş, şehrimizdeki yüksek mekteb tale- belerinin birçoğunu Halkevine topla- mıştı. Profesör, Anadoludaki tetkik seyahatleri esnasında çıkarttığı güzel ve karakteristik resimlerle izahlarını tevsik ederek Anadoludaki coğrafi va- ziyeti, coğrafya ve iklim şartlarının is- kân üzerindeki tesirlerini, iskân tarz- larının ve tevezzularının coğrafi şartlar- la yakın ilgisini belirtti;; insan zekâ ve medeniyetinin üzerinde yaşadığı toprakla mücadele ve alâkası nisbetin- de, onlara sıkı tedahüller vaparak, in. kişaf ettiğini tebarüz ettirdi. Anadolunun şimdiki coğrafi delil- ler, tarihi ve tabif tetkiklerle ilk ana medeniyetlere beşik olmuş olduğunun bugün bir hakikat olarak meydana kon- duğunu anlattı; birçok meyve ve hubu- bat cinslerine Anadolunun ana vatan olduğu hakkındaki ilmi kanaatlere te- mas etti; Avrupa ve Asya arasında köprülük kuraklık mıntakaları ortasın- da müsaid sığınaklık eden bu toprak parçasının büyük ve eski medeniyetle. rin doğmasında muhakkak birinci plân. da yer almış olduğunu bu suretle de bir daha tavzih etti. İklim ve coğrafya — vaziyetlerine göre ilk medeniyet devirlerindeki is. kânların değişikliklerini göz önüne ko« yarak, orman mıntakalarında ağaçları tahrible ekilecek arazi kazanmak mec- buriyeti yüzünden seyrek yerleşmeler olduğunu, sunf? sulamalarla ileri ve geç şartlar istisna edilince stepin de ilk e- saslı yerleşmelere pek çok müsaid ol- madığını fakat asıl temerküzün, mede- niyeti doğuran tevezzuların, derli top- lu yerleşmelerin iskân malzemesini te- mine müsaid ve ekilmeye elverişli ara. ziye kendiliğinden sahib orman - sitep haddi faslında vuku bulduğunu teba. Tüz ettirdi. Konferans, basit ve günde« lik bilgilerden gittikçe derinleşip ge- lişerek bu büyük ve mutlak fenni ka- naate doğru bütün dinleyenleri bera- ber düşünmeye ve kanaat edinmeye sevk ederek ustalıkla tertib edilmiş bu- Tunuyordu. Bu ilmi konferansın esaslı hükmü ve vazıh neticesi, Anadoluda gelişecek, beka bulacak ve şümullenebilecek her medeniyetin muhakkak eski ve ezeli şarta riayet etmesi icab ettiği noktasın. da toplandıktan sonra; Ankaranın ye. ni türk medeniyet ve kültürünün kuru. luşuna merkez olmasındaki ulvi ve mutlak isabeti meydana koymak oldu. Profesörün, Büyük Önder Atatürk- ün Ankarayı yeni ve eşsiz medeniyet ve kültür hamlelerine merkez yapar- ken bu Kadar ileriyi gören ve esasir muvaffakıyet şartlarını gözetliyen bir iş yapmış olduğunu belirtmesi salonu dakikalarca çınlatan alkışlarla karşı- landı. - Behçet Kemal Çağlar Ticaret eşyası hakkında bir emir Hiç bir yabancı limana uğramaksı- zın yalnız türk limanları arasthda gi- dip gelen milli gemilerle taşınan iç ti- caret eşyasınım gümrük anbarlarından geçmeksizin ve kati lüzum olmadıkça muayene edilmeksizin doğrudan doğ- ruya vapurlardan mağazalara nakli hak- kında gümrükler umum müdürlüğünce hazırlanan talimat alâkalılara bildiril- Mmiştir. TAVAFMVMPLD MNM AF AF AV AF MN AAT AV AYA AD AY AD CENGEL kiTABı Büyük ingiliz edibi Rudyard Kipling'in büyük bir lezzet ve merakla okunacak hüçük hikâyeleri Nurettin ARTAM tarafından türkçeye çevrilmiş olan bu kitab, her yaşta okurlarımızı alâkadar edecektir. Ankara kütüphanelerinde satılıyor! CAT AF M MP LT AD M LD AF AA M MP AF AD M LT AU MA Tefrika N " |Âsilerin yaptıkları (Başı 1 incide) Haber verildiğine göre, Madrid ö« nünde âsiler, ehemiyetli mikdarda tah- şidler yapmaktadırlar. Talim ve terbi- ye görmüş askerlerden kurulan bu âsi fırkalardan biri, tamamiyle makineleş« tirilmiştir. Âsilerin, yakında büyük bir taarruza geçmeleri beklenilmektedir. Avila mnıtakasında hükümetçiler, Naval Peral de Pivars istikametinde bir kilometre kadar ilerlemişlerdir. Diğer cephelerde karşılıklı ateş ol« Mmuştur. Âsilerin bombardımanı Madrid, 6 (A.A.) — Dün gece âsi tayyareler tarafından yapılan hücum es- nasında Aranjuez, Sanfernandö, Alcala de Menares ve Villa Nueva bombardı- man edilmiştir. Ölenlerin sayısı henüz kati olarak belli değilse de 133 tahmin edilmektedir. Ecnebi gönüllüler Valensiya, 6 (A.A.) — Bugün neş- rolnuan bir tebliğde, hükümetçi safla- rında bulunan bütün ecnebi gönüllüler hükümet ordusu kadrosuna ithal olun- muşlardır. ——— ——777 7a Şememee | Yazan: Honor& de Balzac Türkçeye çeviren: Nasuhi Baydar önündeki mallarına nisbetle tahmin edebildi. Mösyö Grandet, o zaman, bizim şu müsavat illetimizin hiçbir vakit ortadan kaldıramı- yacağı asâlet unvanını aldı: Sancağın en mühim adamı oldu. Yüz arpent bağ idare e- diyor ve bu bağlar kendisine, iyi yıllarda, yedi sekiz yüz fıçı şarab veriyordu. Ortak- lama kullandığı on üç çiftliği, ve tasarruf maksadiyle pencerelerini, gotik kemerleri- ni, renkli camlarını dıtvarla kaplatmış ve ylelikle de tahribten kurtarmış olduğu bir eski ,Manastırı ve sonra, içinde, 1793 de di- kilmiş 3000 kavağın büyüyüp geliştiği yüz yirmi yedi arpent çayırı vardı. Nihayet, i- çinde oturmakta olduğu ev de kendisinindi. Grandet'nin herkesçe malüm serveti, iş- te bu suretle hesab olunuyordu. Nakid para- sına gelince: bunun ehemmiyetini yalnız iki kişi, mübhem surette tahmin edebilirdi; bun- lardan biri, Mösyö Grandet'nin mürabaha i leriyle mükellef bir noter olan Mösyö Cru- chot; diğeri de kârlarına, bağcının keyfince ve gizlice iştirak etmekte olduğu, Saumur' - ün en zengin bankeri Mösyö des Grassins idi. İhtiyar Cruchot ile Mösyö des Grassins, vilâyetlerde itimad ve serveti tevlid eden o sonsuz ketumluğa malik idi iseler de Mösyö Grandet'ye karşı, herkesin önünde, öyle bü- yük bir saygı gösteriyorlardı ki, bunu fark- edenler, eski belediye reisinin ne kadar ser- maye sahibi bulurduğunu nail olduğu derin teveccühün şümuliyle ölçebiliyorlardı. Mös- yö Grandet'nin hususi bir hazinesi, Lui altın- lariyle dolu gizli bis yeri bulunduğuna ve büyük bir altın kütlesi manzarasının verdi- ği tarif olunmaz zevkten geceleri nasibini aldığına Saumur'de kani bulunmıyan bir tek kişi yoktu. Pintiler, adamcağızın gözleri- ne bakarak bundan âdeta emin edilir; sarı maden rengini sanki bu gözlere nakletmişti. Parasından büyük bir menfaat teminine alış- kın olan adamın gözleri, şehvetlininki, ku- marbazınki veya dalkavugunki gibi zaruri o- larak kısılır; izah edilmez bazı itiyadlar, ge- lip geçici, tamahkârca, esrarlı hareketler kendi gibilerin nazarlarından hiç kaçmaz. Bu gizli lehce ihtirasların bir nevi franmasonlu- ğunu teşkil eder. Demek istiyoruz ki Mösyö Grandet kim- seye borcu olmıyan; mahsulü için, eski bir fıçıcı, eski bir bağcı sıfatiyle bin fıçıcı mı, yoksa yalnız beş yüz fıçı mı imali lâzm gel - diğini bir müneccim dikkat ve ihtimamı ile tahmin eden; hiç bir spekülasyonu kaçırmı- yan; fıçı, elde edilecek zahireden kıymetli iken daima satılacak fıçısı bulunan; küçük bağcılar bir fıçı şarabı beş lüiye verirlerken kendisi, mahsulünü mahzenlere yerleştirip bir fıçının iki yüz frank edeceği zamanı bek- liyebilen bir adamın müstahak olduğu ihti- ramkâr takdiri telkin ederdi. Akıllıca toplanıp yavaş yavaş satılmış olan meşhur 1811 mahsulü Mösyö Grandet- ye iki yüz kırk bin franktan fazla kâr getir - mişti. Mali lehçe ile konuşmak icab ederse denilebilir ki Mösyö Grandet'de kaplan ve boa yılanı hali vardı; yatmasını, kıvrılmasını, uzun zaman gözlerini avına dikmesini, onun üzerine atılmasını bilirdi; sonra, kesesinin ağzını açar, içine bir yük para atar, ve hissiz, soğuk, usul ile hazm eden yılan gibi rahatça uyurdu. Hiç kimse, saygı ve korku ile karışık bir hayranlık hissi duymaksızın onun geçişini seyredemezdi. Saumur'de herkes onun çelik tırnaklarının nezaketle yırtışını hissetme- miş miydi. Birine Cruchot, bir mülkün sa - tın alınmasına lüzumlu parayı temin etmiş- ti, ama yüzde on birle; bir başkasına Mösyö des Grassins bonolar iskonto etmişti, ama korkunç bir faiz alarak. Şehrin gerek çarşı ve gerek akşam toplantıları konuşmalarında Mösyö Grandet adının zikredilmediği pek az gün geçerdi. Bazı kimseler için ihtiyar bağ- cının serveti vatani bir gurur mevzuu idi. Bundan dolayıdır ki birçok tacirler, birçok hancılar, yabancılara, belli bir memnuniyet- le: — Bizim burada iki üç milyonerimiz var- dır; fakat Mösyö Grandet'ye gelince: serve- tinin mikdarını kendi bile bilmez, derlerdi. (Sonu var)