7 Mart 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

7 Mart 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS Yabancı basında okuduklarımız Pancermanizm, Panslavizm M acaristan'ın ihracat ti- caretinin 9o 25i Al- Mmanya'ya olduğu için Alman- yanın bu memleketteki eko- nomik nüfuzu geniştir. Fakat Macaristanda alman nüfuzuna arasında Macaristan büsü bu işte çıkarı olanlardan başka herkes tarafından mu- kavemete uğramışti. Macarlar, günün birinde memleketin ayak takımını iş başına getirip bir kargaşalık 7-3.1937 ——— Almanya ve Avusturya - Al- manya — anlaşması dolayısiyle — daha evvelce yazdığımız bir yazıda şöyle de. miştik: “Avustur. yanın büsbütün cer. Almanya son zamanlarda küçük anlaşmayı dağıtmak için ne kadar gayret sarfetmiş olur- sa olsun bu anlaşmanın Viyanada Habsbrug- ların yerleşmesine karşı birlikte hareket ede- ceği muhakkaktır. Avusturya karşı, zan ve tahmin edildi- ;:mr dîış_üncesiylş _rgaîyî- menleştirilmesi işine ai Ai t - t partisini kal- ; R el ; ğinden çok fazla mukavemet ni sosyalisi şilmiştir, ve Berlin, bunun dostça ve Hat l z Bösterilmektedir. — Macarlar, HĞAi Gler ÖSlA6 Te inden bir anşlusla neticelen - F iyer Brosolet almanların orta Avrupadaki büküm ve nüfuzları hakkında fazla hulyalara kapılmamak- ta, onlar Avusturya ile İtal- Budabeşte nüfusunun yüzde yirmi beşi yahudi ve macar topraklarının peşte nüfusunun yahudi ol- ması ve Macaristanda toprak- ların 96 25 i yahudilerin elin- de bulunması da ehemiyetle yya ve Macaristan ekonomi ve politika hususunda birleşti- ren Roma protokoluna bel bağlamış bulunmaktadırlar. Bütün seyahatler, muasır Avrupa - nın kendini düşünen ve amansız bir si- yaset takib etmekte olduğunu - bilirler. Çekoslovakya başvekili Dr. Milan Hod- za, macaristan parti liderlerinden Dr. Tibar Ekhart'ı Praga davet etmiştir. Müstakbel mascar başvekili telakki 2 - dilen bu zatın orada Slovakyadaki bul- gar azınlıkları hakkında müzakerelerde bulunacağı umulmaktadır. Dr. Ekhart'ın Budapeştedeki Çek»s- lovakya konsolosuna vize için yaptığı Müracaat reddedilmiş, bunun üzerine macar parti lideri telefonla Hodza ile görüşmüş, beşvekil de gene telefonla Budapeştedeki Çekoslovakya elçisine bu hususta emir vermiştir. Fakat Avrupanın birçok yerlerinde çıkan bu türlü pürüzlü işler, böyle iyi meticelerle bitmemektedir. Kaldı ki Ro- manyalrlarla Çekoslovakyalıların — bir taraftan, macarların öte taraftan gös- terdikleri şüphe ve emniyetsizlik de işin kolayca halledileceği hissini ver - miyor. Hiç olmazsa, memurlar, asker- ler, tüccarlar ve gazeteciler arasında vazıyet böyledir. Nüfusun ekseriyetini teşkil eden ve toprak üzerinde çalışan köylülere gelince bunların iş başında bulunanlar kadar sınırlar üzerinde te- sirli ve hâkim olduğuna inanmak da müşküldür. B udapeştede bütün kütüphaneler- 9 de ve resimci dükânlarında elan, Macaristanı daha geniş hududlar için - de gösteren kartlar satılmakta ve bütün partilere mensup - politikacılar, milli Pprogramlarında St. Stefen tacından da- ha önce yer almış olan muahede reviz - yonu üzerinde daima münakaşalar yap- maktadırlar. Fakat etraftan bu türlü dileklerin yerine getirilmesi için zaman.n müsaid bulunmadığı, eğer Macaristan bugünkü sınırları içinde kalacak ve bunun idare- sini daha mükemmel bir hale koyacak olursa o zaman, daha sempatik alâkalar toplıyabileceği söylenmektedir . yüzde yirmi beşi de yahudilerdedir Morningpost gazetesinin orta Avrupayı dolaşan muhabiri Budapeşteden yazıyor kesini nasıl göze alabiliriz? Fakat bundan yarım saat sonra gö- rüştüğüm bir macar diplomatı Avrupa- nın sulh arzuları beslediği hakkında sözler söyledikten sonra, Jlâkırdısmı milli programda en üstün bir yer alan “muahede revizyonu,, na getirdi ve bunun harbetmek suretiyle temin edile- bileceğini anlattı. M acaristan'da iki türlü düşünüş mektebi vardır. Bunlar biri eski nesle mensup ve Çekoslovakyaya karşı ırki düşmanlıklar besliyenlerdir; bun - lar her şeyi göze almak taraftarıdırlar. İkincisi daha genc nesillerdir ki bunlar da orta Avrupa meselesinin böyle hal - ledileceğine inanmıyorlar. Bu genç nes- le mensup olanlar, Çekoslovakya'da bu- lunan muasırlariyle temasa gelmek ta- raftarlarıdır. Macaristan'ın - gerek harb, gerek sulh yoluyla - revizyon davası, devam- lı surette, statuko taraftarları tarafın- dan önlenmektedir. Gizlice söylendiği- ne göre bu yılın bitmesinden önce mem- leketin bütün vilâyetlerinde gizli bir rTeye müracaat yapılacak, bu suretle, ilk defa olarak 1938 parlamento seçimi gizli olarak yapılacaktır. Eskiden gizli reyler yalnız şehir- lere inhisar eder, köylerde ise köylüler, toprak sahiblerinin göz önünde rey ve- rir, yani reylerini onların keyflerine göre kullanırlardır. Romanyalılarla Çekoslovakyalılar, ise Macaristana ve Transilvanya ve Slovakya'da bulunan macar az.nlıkları- nın yalnız maddi refah ve saadet nokta- sından değil, sjyasi hürriyet itibariyle Macaristandaki macarlardan daha rahat yaşadıklarını hatırlatmaktadırlar, göz önüne alınacak bir mese- ledir. Fakat her ne kadar gizli reylerin neticesi mühim ve karıştırıcı da olsa, herhalde, kıral nai- binin mevkiini kuvvetlendirecektir. Bu seçim reforması için lâzım gelen tedbirler esaslı surette alınmaktadır. “ D Milli programın mühim maddele - rinden birisi de hammadde temini ve memleketin endüstrileştirilmesidir. Bu hususta gayet hızlı adımlarla terakki görülmektedir. Hammadde noksanına Tağmen 20.000 kadar işçi çalıştıran Ri- ma ve Granz fabrikaları dışarda bir ta- kım işlerde alman ve ingiliz firmalariy- le rekabete girmektedirler. Macaristan- daki 3000 köyün 1000 tanesi elektirik - lendirilmiştir. Birçok macar liderleri, pan-cerma nizme karşı pan-slavizmin orta Avıu- pada şiddetle kendisini hissettireceği ne kani bulunmakta ve burada askeri çarpışmalara mani olabilmek için or- ta Avrupada biribirleriyle iyi şartlar içinde ticaret yapan istiklâline sahib devletler bulunmasını lüzumlu — gör - mektedirler. Buralarda dolaşan ingiliz seyyah- ları, sık sık, İngilterenin Tuna devlet- lerinin çektiği ıztırabı ve içinde bu - lundukları zâfi gidermek için neden önayak olmadığı sualiyle karşılaşmak- tadırlar. DİL KÖŞESİ: “Neticede çok heyecanlı geçen bu müsabakayı Molla Mehmet 33, 17 daki- kada rakibinin sırtını yere getirmek su- retiyle tuşla kazandı.,, “Sırtını yere getirmek,, esasen dili- mizde yeni teknik tabir olan “tuş,, ye- rinde kullanılmaktadır. Şu halde bu iki tabirden biri cümlede fazladır. * “Arhitas diyor ki: “Milâttan dürt yüz sene evvel kendisi ağaçtan bir gü- vercin yapmıştır.,, “Arhitas diyor ki:,, diye cümleye başladıktan sonra alt tarafını onun ağ- zından söylememek bir hatadır. Sonra mesini haklı olarak ümid edebilir..,, 11 temmuz anlaşmasını beğenen fran- sız ve avusturyalıların hoşuna gitme - miş olan bu hüküm, o zamandan beri Avasturyanın iç işlerindeki inkişafla maalesef isabetli çıkmıştır. Alber Mu - se, bir takım avusturyalı şahsiyetlerin “müfrit milliyetçiler,, namı altında giz- lenen nazilerle birleşerek bir “cermano sosyal,, birliği vücude — getirdiklerini yazıyordu. Viyanalı nasyonal sosyalist- ler, Fon Noyratı pek büyük merasimle ve Hayl Hitler selâmiyle karşılamak suretiyle, meslekdaşımızın başlamış ol- duğu izahı tamamladırlar. Gerçi, viyanalı nazilerin bu hareket- lerinin şümulünü tahdid edecek delil- ler bulunabilir. Meselâ 2 milyon nüfus- lu bir şehirde 200.000 tezahürcünün Pek fazla sayrlamıacağı, hususiyle bu mikdarın içinde vilâyetlerden gelenle- rin de büyük bir mevki işgal ettikleri söylenecektir. Polisin, Fon Noyrat geçtikten sonra, üçüncü Rayh'ın bu taşkın hayranlarını dağıtmak için faz- la güçlük çekmemiş olduğu tebarüz et- tirilecektir. Nihayet, hemen ertesi gü- nü, vatanperver cephenin, alman dış ba- kanımın ayrılması dolayısiyle “Yaşasın Avusturya,, nidalariyle büyük bir mi - ting yapmış oldukları ve bunun hiç de nazilerin nümayişinden geri kalır tara- fi olmadığı kaydedilecektir. Fakat gene de göze çarpan hakikat şudur ki: Avusturyalı — partizanların pek ihtiyatlı davranmaları lâzım gelen bir hâdise karşısında, Avusturyada cer- manizm ve nazizmin ehemiyeti, Avus. turya idare adamlarının tahmin ede - memiş oldukları bir kuvvetle kendini teyid etmiştir. Fon Noyrat'ın Viyana - daki ikameti esnasında B. Şuşnig'in gösterdiği ihtiyatlı hareket tarzı, ken disinin tehlikeyi kavramış olduğunu ve 11 temmuz itilâfının hakiki manasını nihayet kavramış olduğuna delildir. Bu itilâf Avusturyada nasyonal sosyalist propagandasına ve faaliyete en iyi bir zemin hazırlamıştır . Mariahilfe caddesinde yükselmiş v- lan “Hayl Hitler,, nidaları faydasız ol- mamıştır: Bu haykırışlar Avusturya devlet adamlarının gözlerini açmış ve onları ihtiyata davet etmiştir. ve Fon Noyratla yapılan konuşmalarda bunun tesirleri görülmüştür. ğ Filhakika, dikkat edilmiştir ki, A- vusturya devletinin “almanlık,, karak « L'Orop Nuvel gazetesinden kayda değer ki, alman dış bakanı, A « vusturyanın devlet adamlarından, Ha « bsburglar hakkında beklediği teahhüd- leri elde edemeden dönmeye mecbur kalmıştır. Avusturya idarecilerinin temmuzda - ki nikbinliklerine nazaran bir terakki telâkki edilebilecek olan bu ihtiyatlı hareket tarzı her halde altı aydan beri vahimleşmekten hali kalmamış olan bir tehlikeyi önlemek için kâfi gelmiye - cektir. Bu tehdide karşı koymak için B. Şuşnig'in harekete geçmesi icab ede- cektir. B. Şuşnig'in Romaya yapacağı ilân edilen seyahat İtalyanın da tasvibiyle Habsburgların Avusturya tahtına geçi« rilmesi yoluyla bu güçlüklere karşı ko « nulmak istediğine mi delildir? Bundan korkulabilir? 'Tek başımna Habsburgların yeniden Viyanada yerleşmeleri en büyük tehli- ke değildir. Avrupada yirmi seneden « beri nice iskandal mevzuları gördük, Diğer taraftan şüphesizdir ki, Alman- yaya karşı İtalyanın tasvibiyle Avus- turyada kırallığın yeniden tesis edil « mesi Roma ile Berlin arasında mevcud tesanüdü çok gevşetecektir. Fakat bu teşebbüsten derhal doğa- bilecek güçlükler malümdur. Almanya son zamanlarda küçük an- laşmayı dağıtmak için ne kadar gayret sarfetmiş olursa olsun, bu anlaşmanın Viyanada Habsburgların yerleşmesine karşı birlikte hareket edeceği muhak « kaktır. Yugoslavyanın, küçük anlaşma- nın diğer devletlerine karşı müstakil hareket etmek temayülleri bu hususta aksi kanaatlere hak verdirecek mahi- yette değildir. Çünkü Avusturyada kı- rallığın ihdasına en fazla muhalif olan bizzat Yugoslavyadır. Şu halde Avus - turyada kırallığın tesisi, öyle bir ihtil⣠tehdidini taşımaktadır ki, B. Şuşnig her halde bu çarenin faydasından fazla mahzuru olduğunu bizzat farkedecek- tir. Esasen bizzat B. Musolini'nin de Almanya ve küçük anlaşmayı hasım o- larak karşısına çıkarmak bir ihtilâfa yol açmak istememesi de mümkündür. Avusturyanın bugün karşılaştığı güçlüklerin kaynağı hükümeti bir yan- dan halk kütlelerinden, diğer yandan sulhu müdafaaya azmetmiş devletler Ç Macar memurlarından birisi otur - Poliuka ile ilgili olan macarlar a- | “ağaçtan” kelimesi fransızcanın “en | teri üzerinde ısrar eden Fon Noyrat'ın — »a N aŞ olan politikada a - — duğümüz odan n penceresinden Peşte ve rasında, bugün, en ehemiyetli me- | bois” mukabili olduğunu belli ediyor. | aksine olarak, BB. Şmit ve Şuşnig, ka- — —V öklerin izalesi için, İ Budin arasından geçen Tunanın kenar- — sele, seçimde bir reforma yapılmasıdır. | “Tahta güvercin,, yahud “tahtadan bir | dehlerini, Viyana ile Berlin arasında — 4 v l A ki, bir yandan Avustürya | Jarındaki manzarayı bana göstererek — Herkes, bu gizli reyden sonra parla - | güvercin, denmeliydi. “iktısadi ve kültürel,, işbirliği şeretine — , N dan da kollektif em » O dediki: mentonun nasıl bir şekil alacağını me- kaldırmakla iktifa ettiler. Şurası da —i l L N ik milletlere ya « -_ — Şu güzel şehre bakınız: Çek tay - — rakla beklemektedir. Umumi kanaat, “ Yine Milâttan 67 sene evvel Ro - kınlaşmak lâzımdır. : yarelerinin sınırı geçtikten sekiz daki- — bunun neticesinde köylü ve demokrat mada icra edilen mukaddes oyunlarda lenin sonunu şöyle yazmak daha doğru Viyana — hükümeti, şimdiye ka- | Ha sonra burada bulunacağını düşünü - — mebusların artacağı merkezindedir. Ö- | adamların uçmaları ilk defa görülmüş- | olurdu: “... mukaddes oyunlarda ilk — dar pek az muvaffak olmuş metodla« F yor musunuz? Biz, eski sınırlarımızı — len başvekil Gömböş'ün başvekilin oto- | tür.,, defa olarak insanların uçtukları görül- — vında israr ederse, Avusturyanın istik-« E— gene ele g:ç;rrnek için bir harb tehli- — ritesini arttırmak hususundaki teşeb - “Oyun,, icra edilir mi? Sonra cüm- — müştür.,, baline nikbince bakmak güç olacaktır. Tefrika x Movgli genzinden gelen bir sesle. ( k CENGELİ KİTABİ Çeviren: Nurettin ARTAM Rudyard Kipling — Ne yeyip ne içeceksin? Bunların hep- si senindir. Biz hayatımızı sana borçluyuz. Fakat sen, sahiden benim Natu dediğim gçocuk musun, yoksa bir küçük tanrı mısın? — Ben Natu'yum; yerimden çok fazla uzaklarda bulunuyorum. Uzaktan ışığı gör- düm de buraya geldim. Senin burada bu- lunduğunu bilmiyordum. Messua, ürkek ürkek dedi ki: — Kahivara'ya geldikten sonra İngiliz- ler bizi yakmak istiyen köylülere karşı bize yardım ettiler. Hatırlayormusun? — Şüphesiz; unutmadım. — Fakat İngiliz kanunu hükmünü verdik- ten sonra o ki insanların köyüne gittiği - miz zaman köyü yerinde bulamadık. — Onu da hatırlıyorum, dedi. — Güçlü, kuvvetli bir adam olan kocam, ondan sonra tarlalarda ekip biçmeğe başla- dı; biz de burada bir parça toprak aldık. Her ne kadar burası, eski köyümüz kadar zengin değilse de, çok şeye ihtiyacımız olmadığı için ikimiz de, alâ küllihal geçinip gidiyo- Tuz. — O gece korku içinde pislikleri kazma- ğa uğraşan adam nerede? — Öldü; bir sene oluyor. — Ya 0? Movgli çocuğa işaret etti. — İki yağmur önce doğan oğlum. Eğer sen Cengel Tanrısı isen onu da koru; o da bizim o gece kurtulduğumuz gibi, senin mil- letinin içinde selâmette kalsın. Kadın çocuğu tutup kaldırdı; yavruca - ğaz, artık eski korkusunu unutmuş, Movegli- nin boynunda asılı duran bıçakla oynamağa başlamıştı. Movgli, çocuğun parmaklarını yavaşça oradan ayırdı. Kadın, yarım bir hıçkırıkla: — Eğer sen, dedi, kaplanın alıp götürdü- gü Natu isen, bu, senin küçük kardeşindir; ona bir büyük ağabey gibi dua et. — Ha... fakat ben nasıl dua edilir, ne bile- yim! ben ne küçük bir tanrıyım; ne de onun kardeşiyim... Anne, anne, yüreğimde bu ak- şam bir ağırlık var. Çocuğu yere bıraktığı zaman titrioyrdu. Kadın, tencerelerin arasında dolaşarak: — Bu, geceleyin sazlıklarda koşmaktan ileri geliyor, dedi, sıttmaya yakalanmış ola- caksın. Movgli, Cengelde herhangi bir şeyin ken- disini rahatsız edeceği fikrine karşı gülüm- sedi. Kadın: — Ben şimdi, ateş yakayım da biraz sıcak süt iç, dedi, bu yaseminleri çıkarıp at; bu küçük odada bunların kokusu çok ağır. Movgli, oturmuş, yüzü ellerinin içinde mı- rıldanıp duruyordu. Şimdiye kadar duyma- mış olduğu çeşid çeşid tuhaf duygular, san- ki gerçekten zehirlenmiş ve hastalığa tutul- muş gibi, içinden geçip gidiyordu. Sıcak sü- tü uzun yudumlarla içti. Messua, zaman za- man, sırtını okşayor, bunun o eski günlerin Natu'su mu, yoksa herhangi bir Cengel mahlüku mu olduğunda hâlâ şüphe ediyor, fakat etten ve kandan bir mahlük olduğuna seviniyordu. Nihayet, gözleri gururla dolu: — Oğul, dedi, sana hiç kimse, senin bü « tün insanlardan daha güzel olduğunu söya ledi mi? - Simdiye kadar böyle bir şey duymamış olan Movgli: — Aah! dedi. Messua, sevinçle ve yumu« şak bir gülüşle güldü. Oğlanın yüzünü gör« mek ona kâfi geliyordu. — O halde, ben birinci olarak söylüyo « rum demek? Doğrudur. pek seyrek de olsa, gene bir ana oğluna böyle güzel şeyler söy- ler. Sen, pek güzelsin. Ben şimdiye kadar bu güzellikte adam görmedim. Movgli, kendi sert omuzlarının üzerin « den kadını görebilmek için başını çevirdi; Messua gene gülüyor, Movgli ise o da sebe« bini bilmeden gülüyordu. Bir kadına, bir de« likanlıya koşan çocuk da gülüyordu. Messua onu göğsüne basarak: 3 — Hayır, dedi, kardeşinle eğlenme. Bı(aı daha büyü de seni bir kıralın en genç_kızı şle evlendirelim o zaman büyük fillere binersin, Movgli, söylenen sözlerin üçte birini bile anlamıyordu. Uzun bir koşudan sonra içtiği süt, tesirin yapmıştı. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: