Paris Operası bundan 62 se- ne önce 1875 yılımın 5 kâ- nunu san de mimar Gar- nier tarafın - dan yapılmış ve o zaman Mareşal Mak Mahon opera- nın açılış töre- ninde başkan- hk etmiş Burada o dev- re aid bir kli- şeyi görüyor - sunuz. O za- manın güzide halkı, mimar Garnier'yi ilk temsilden son- ra operadan çıkarken şid - detle alkışlı - vor. | Pa ris İi 1875 senesi 5 kâ- i Nnunusanisinde, ya- ni 62 sene önce a- b çılış resmi yapılan yi Paris Opera bina- “ 8, aradan geçen yarım asır- dan fazla zaman içinde ufak tefek ta- mirler görmüş, zamanın terakki hamle- Ş lerine uyarak makine, ışık ve konfor — bakımından bazı değişiklikler yapılmış-. tı. Bütün bu tamir ve değişikliklere rağmen Fransanın bu büyük müzik ve dans akademisinin bugünkü şekli, son — asrın modern tekniğine uygun bir var- — lik teşkil etmiyordu. Bunu göz önünde — tutan Fransa, milli operasının esaslı su- Tette tamir ve tadiline karar verdi ve bu ü kararını da bundan 7 ay evel işe başla- |— ak suüretiyle tatbike koyuldu. Yapılan hesaplara göre bu iş dört ay sürecekti. Fakat 13 eylülde operada çıkan bir yanğın, yalnız tamir işinde değil, bina- nın yanğın tertibatına karşı da en mo- k dern şekilde ıslahını icab ettirdiğinden plânda bazı değişiklikleri zaruri kıldı ve 4 ay tahmin edilen müddet 7 aya yaklaştı. Bugün — fransız milli opera binası, yepyeni denecek bir şekilde de- ğişmiş bir çehre ile ortaya çıkmıştır. Operanın ıslahı için sarfedilen para 24 milyon franktır. Bina içinde yapı- lan değişişlikler ve tamirler sahne ve ü salonun ıslahı, locaların süslen- mesi, yaldız. ve boya işleri, heykel- lerin ve mermer kısımların temizlen- mesi, renk ve ışık ahenginin ultra mo- dern şekilde tanzimi hususlarına has- redilmişti. Büyük sahnenin makine kı- sımları ve bütün — operanın elek- trik tertibatı hemen tamamen de- Tefrika Ko: 76 N X,LĞ Ş e / ' CENGEL İ | | Yazan: Rudyard Kipling DN Op giştirilerek yeniden yapılmıştır. Sahne- nin ön kısmına 20 ton ağırlığında çelik bir perde konmuştur. Sahne içindeki panorama, perdesinin de ağırlığı 21 tondur. Bundan başka sahneye 11 ton- luk bir müteharrik kadran, mecmuu 29 ton tutan 13 kepenk konmuştur. Bü- tün bu ağır makineler yerlerinden sa- niyede 20 santim süratle hareket et - mektedirler. Elektrik kabinesi yüksek tansiyonlu 2400 kilovatlıktır. Operanın ıslahı için yapılan işler hakkında bir fikir vermek için şu rak- kamlara bakınız: 200.000 metre murab- bar yer boyanmış, yaldızlanmıştır. Bu- nun için 4 kilo altun ve 50 ton yağlı boya kullanılmıştır. 518 kilometre elek- trik kablosu sarfedilmiştir. Sahneye 300 elektrik devri konulmuştur. Sah- nenin yüksekliği 60, genişliği 55, de - rinliği 25 metredir. Fransada şimdiye kadar yapılan inşa ve tamir işlerinin en muazzamı olarak gösterilen bu eseri 22 müteahhid 700 amele ile 1,500,000 saat- te başarmışlardır. Sahnenin makine da- iresi, muhteşem bir fabrika manzarası arzetmektedir. Büyük salonun eski nar çiçeği ren- gi kadife koltukları gene aynı renkte- dir. Yalnız bunların tahtaları artık si- yah değil, natürel renktedir. Eskiyi ve eskinin hatırasını bozmadan yapılan renk ıslahatı, büyük salona çok güzel bir âhenk vermiştir. Operanın 62 sene erası Yen — Baştan Islah Edildi 24.000.000 frank harcarmndı ULUS LO & a ; Nes l evvelki mimarı Garnier'nin yarım asırdanberi dimdik duran bu büyük e- serinde meşhur mi- marın hâtıra- sını bozacak yıkıcı hareketlerden çekinilmiştir. Orkestra kısmı biraz genişletilmiş, bu da koltuk sıralarından birinin haz- fini icab ettirmiştir. Bina içinde tahta kısımlar tamamen kaldırılmıştır. Bunların yerine çelik kısımlar kaim olmuştur. Hattâ tahta olması zaruri ülen zemin kısmı da, son yangından ders alınarak, hususi bir itina ile işlenmiştir. Sahneden çıkacak bir yangının, büyük salona geçmemesi için bütün tertibat alınmıştır. Işık ter - tibatı ise tekniğin bir şaheseridir dene- bilir. Mimar Garnier'nin bugüne kadar sakat bir ışık tertibatı yüzünden göze çarpmamış bütün güzellikleri meydana çıkmıştır. Islahı, 7 ay süren Fransanın bu mil- li müzik ve dans akademisinin, yeni küşad resmi bu ayın 22 inci gecesi, Cu- mur Reisi B. Löbrön'ün huzuriyle ve bir gala süvaresi ile yapılmıştır. Süvarenin programı. Yapılan muaz- zam işin mahiyetini halka gösterebile- cek eserler seçilmek suretiyle tertib olunmuştu. İlk önce Richard Wagner'- in Lohengrin operasının birinci per - desi temsil edildi. Bunu Massenet'in Ariane operasının ikinci perdesi takib etti. Gala suvaresini, Chopin'in müziği ile yapılan dans numaraları teşkil edi- yordu. Fransızlar, kısa zamanda büyük masraflarla meydana getirilen yeni o- peralarını 1937 yılının en büyük hâdi- selerinden biri olarak görüyorlar. l( ı-ıikâve] —3 . 3-1537 ea Et kızartmasının keşfi şağıdaki hikâyeyi, dostum M., çinçe bir el yazısı kitabta muş ve bana anlatmak lütfunda bulun- oku- muştur: “ Bu eski çin kitabının anlattığına göre, beşeriyet ilk yetmiş asırda eti çiğ olarak yemiştir. Eti kebab haline getir- mek , yahud kızartmak bir kaza ve te- sadüf neticesinde keşfedilmiştir; ba - kınız, nasıl: O tarihlerde Çin domuzları meşhur- du; fakat yenmek için değil, bir süs eş- yası gibi beslenirdi. Çinin en makbul domuzları da, o zaman henüz, ufak bir kasaba olan Peking civarında oturan Hoti isminde bir adamda bulunuyordu. Bu adam, sabahları ormandan odun kes- meğe, ot toplamağa gider; öğleden son- ra evine dönünceye kadar domuzlarını oğlu Bobo'ya birakırdı. Bobo abullabut bir oğlandı; tenbel ve hantaldı. Başlıca eğlencesi de kuru otları, Kazelleri yak- mak, onun alevi karşısında alık alık gülmekti. Bir gün, babası ormanda iken Bobo- nun yaktığı ateşten bir kıvılerm, domuz yavrularınım bulunduğu yere — sıçradı. alık oğlan, yetişip söndüremediği için ev, ahır ve ahırın içinde bulunan do - muz yavrularr cayır cayır yandı. Tufandan önceki derme çatma Çin evlerinin yeniden kurulması işten bile değildi; bir kaç lata, direk yanyana getirilince bir ev yaprlabilirdi. Fakat do- muzlar? oğlan babasrna bunların hesa- bını nasıl verecekti? Bobo düşünceli düşünceli, yanan domuzların yanmna koştu. Yiyeceği so- payı düşünürken burnunun deliklerini şimdiye kadar duymadığı bir koku dol- duruyor, habire, ağzı sulanıyordu. Bir aralık domuzlardan birisine eliyle do- kundu eli o kadar yandı ki tabif bir sevkle, hemen elini ağzına götürdü. E- line kavrulmuş deriler yapışmıştı. Dili- ne öyle bir tat geldiki şimdiye kadar hiç duymamıştı. Ondan sonra elini bir daha domuza, sonra ağzına götürdü. Biraz sonra, artık, yanmış domuzu par- ça parça koparıp tıkınmağa - başladı. O kadar dalmıştı ki babasını, dayağı her şeyi unutmuştu. Derken sırtrna bir yumruk indi: — Köpek oğlan, bu evin, ahırın ve domuzların hali ne böyle? Hoti, a- teşler püskürüyor ve oğlunu öldürün- ceye kadar dövmeği kuruyordu. Hele.. — Bir de bu yanmış murdarları yiyorsun öylemi? diye bağırdı. Birkat daha alıklaşmış olan Bobi, hiç bir ce- vap vermeden elindeki budlardan bi- rini babasına uzattı. Hoti'nin eli de sı- cak etten yanınca > da elini ağzına gö- türmüş, o da oğlunun bir müddet ön- ce tatdığı tadı tatmıştı. Bu lezzet, a- damı o kadar sardıki nihayet, hiddeti geçti ve baba oğul ahırda güzelce ka- rınlarını doyurdular. O günden sonra Hoti'nin evi ile ahırları sık sık yanmağa başlamış, baba oğul, kimseye sezdirmeden kendilerine ziyafet çekmenin tiryakisi olmuşlardı. el 'Günün birinde konu komşu, merak ve tecessüsle bunları gözetlediler ve — Çarls Lembden kısaltarak - “müthiş hakikat,, i öğrendiler: Bu gö- rülmemiş bir şeydi; Hoti'lerde yanğın- dan domuzlar kavruluyor, Hoti ile Bo- bo tarafından yeniliyordu. Kulaktan kulağa dolaşan bu haber, nihayet hü- kümete kadar gitti ve bir gün Hoti ile Bobo kendilerini mahkeme karşısında buldular. Mahkeme tafsilâtını, mahkeme âzasının Hoti'ye ne ağır ke- limelerle hitap ettiğini, dinleyiciler ye- Tinin ne derece tıklım tıklım dolu oldu- ğunu anlatmayalım. Sıra müdafaaya gelince, Hoti, de- di ki: — Efendim, ne hakimin ve söylesen faydası yok; hakikatin anlaşılması için yüksek huzurunuza bir parça kavrulmuş do- muz getireyim, Getirilen kavrulmuş — domuz etini eline alan mahkeme reisi de babanın ve oğlun evvelce yaptıkları gibi elini ağzına götürmüş ve biraz sonra iki suç- lunun beraetine karar vermişti. Dinleyiciler ve hattâ mahkeme â- zalarından bir kısmı bu beraet kararı« nın sebebini anlayamamış, hayret et« mişlerdi. tt Çinin en zeki adamlarından birisi o- lan bu hakim, ondan sonra sağda solda ne kadar domuz bulduysa, ucuz pahalı, topladı ve ondan sonra sık sık evinde yanğın çıktığı görüldü. Yekik Gene dostum M. in okuyup tercü- me ettiği çince kitap diyor ki: o tarih- ten sonra beşeriyet, etini kavurmak için evini tutuşturmağa da asırlarca de- vam etmiştir. tava, ızgara, ocak gibi bugün göze basit görünen vasıtaların keşfedilebilmesi için de upuzun sene« ler beklemek lâzım gelmiştir. istanbulda ULUS Gazetemizi İstanbul okuyucularımız KÖPRÜDE: Kadıköy iskelesinde gazeteler bayii KEMAL'de, BEYOĞLUNDA: Haşet ve şubelerinde FATİH'DE: Tramvay durak mahallinde gazete bayii Mehmet Bıyık'da BEYAZIT MEYDANINDA: Aksaray ve Topkapı tramvay durak mahallinde tütüncü Bay Hamdi ve İshak SULTAN AHMET AYASOFYA KARŞISINDA : Tramvay durağında tütüncü Bay Kâmil'de ULUS satılmaktadır. — — KİTABI Çeviren: Nurettin ARTAM Lxlarda x bir taştan bir taşa atlryor, orada in yapmış ( olan tilkileri korkutuyordu. Ta uzaktan l dişlerini bileyen bir erkek yaban domuzu- l nun çıkardığı boğuk ses geliyordu. — Sonra ağızlarından köpükler saça saça ve | Tepeleri çevreliyen kırılmış kaya zehirli mahlükların rahatını bozuyor, fakat onlar, kendilerini toplayıp üzerine atılma- dan Cengel'in uzaklıklarına kadar ulaşmış bulunuyordu. Böylece bazan kendi kendine bağırarak, bazan şarkı söyliyerek en bahtlı gecenin ko- şusunu, burnuna gelen çiçek kokuların- dan avlanma sahasının çok uzaklarında bu- lunan sazlıklara vardığını anlayıncaya ka- dar uzattı. Burada da insanlar tarafndan yetiştiril- Miş bir insan, üç adım da atlasa, ınuhakkak boğulurdu. Fakat Movgli'nin ayaklarında da gözleri vardı ve başındaki gözlerinin hiç yardımı olmaksızın öyle seğirtiyordu ki bir şey olmadan ilerliye biliyordu. Nihayet Daha lunmasın, diye dikkatle bakan Movegli'ye al- dırış bile etmiyorlardı. Oğlanın bütün tasa- sı, arkadaki Cengelde kalmış gibi idi; fakat o tekrar geri gelince gene bütün gırtlağın - dan bir sesle, eskisinden daha fena, bir şarkı çağırmağa başladı. Bu defa Movgli korkmuştu. Yarı yüksek bir sesle: — Gene burada! dedi; buraya kadar ar- kamdan geldi. Bunu söyledikte, etrafına ve arkasına bakındıktan sonra: — Burada kimsecikler yok! Sazlıklarda gecenin gi ü devam e- dip gidiyordu. Fakat ne bir kuş, ne bir hay- van ona söz söylemiyor ve içindeki yeni iç derler ki? Onlar, şarkı söyler, havlar, döğüş eder ve ay ışığında sürüler halinde koşarlar y halbuki ben - eyvah - sazlıklarda, yediğim zehir yüzünden ölüyorum dedi. O kadar üzüntü içinde idi ki, az kalsın, ağlıyacaktı. — Sonra, sözüne devam etti, onlar beni siyah sularda yatarken bulacaklar. Hayır, ben, burada ölmiyeceğim; kendi Cengelime döneceğim, orada toplantı kayasında can ve- receğim ve eğer Baghira, benim kendisini sevdiğim Baghira, vadilerde bağırmıyorsa, gelip yanımda bekler ve Akbabaların Ake-< la gibi, benim vücudumu da yemelerine ma- ni olur. | ; İ şözlerı ateş gibi yana yana bir ağacın kabu- ; ğunu kemiren iri bir hayvana rastlıyordu. Yahud biribiriyle çatışan buynuz sesleri du- İ yaral; yolunu değiştiriyor, bazan üzerleri — - kan içinde ve ay ışığında kapkara görünen, |— başları önlerinde eğilmiş, toslaşmağa hazır bir çift hind geyiğinin yanından geçiyordu. | Aradabir, bir köprücükten geçerken boğa- lar gibi böğüren timsah Cakala'nın sesini duyuyordu. Bazan da kıvrılıp yatmakta olan yaban ördeklerini ürkütüp kaçırarak siyah su- ların içinden çıkrvermiş yosunlu bir ağaç kü- tüğünün üzerine oturdu. Bütün sazlık, etrafında uyanıktı. Çünkü ilkbahar gelince bütün kuş tayfası gayet ha- fif uyku uyurlar, bütün gece bir taraftan bir tarafa mekik dokurlardı. Fakat bütün bun - lar, uzun kamışların arasında oturup kendi kendine kelimesiz şarkılar söyleyen ve ka- rarmış tabanlarına batıvermiş bir diken bu- sıkıntısı, gittikçe, artıyordu. Korku ile sarsılmış bir sesle: — Ben, mutlaka zehir yemiş olmalıyım, her halde dalgınlıkla zehir yedim ve bütün kuvvetim çekildi. İki kurt döğüştüğü zaman ben - ben değil Movgli - korkmuştum; şimdi gene korkuyorum. Akela, hattâ Fao, onları susturabilirdi; öyle olduğu halde Movgli korkmuştu. Bu da gerçekten zehir yediğime alâmettir. Fakat Cengel'de neye aldırış e- Büyük ve sıcak bir gözyaşı üzerine damlardı ve Movgli bu kadar iztirap çektiği için içinden bir saadet duydu; eğer böyle tepe aşağı gelmiş bir saadeti an- lryabilirseniz..... İ — Akbaba Çil, sürüyü kırmızı köpekler-« den kurtardığım zaman, Akela'ya yaptığı gibi, diye tekrarladı. dizlerinin (Sonu var)