PPT OD 8 g £ Yabancı L ULUS basında okuduklarımız vusturya meselesi, muhakkak ki, Avrupanın en çapraşık mesele - lerinden biridir, Aynı zamanda bu me - selenin alacağı hal şekli bizim için son derece eehmiyetlidir, çünkü, Avustur - yanm şu veya bu yola — sapmasına göre, Avrupa sul- ha veya harba doğru teveccüh e- decektir. Meselenin A- vusturya bakımın- dan esaslarır- sa- yih surette anlatan başvekil — Şuş- nig'in nutkunu tahlil etmeden — önce, bu problemin Berlin, Roma ve Prag'da aldığı şekilleri izah edelim: Berlin bakımından. erlin bakımından, Avusturya me- selesi oldukça basittir. Berlin, Avusturya'yı alman milletinin bir cüzü addediyor. Bu cüzün ergeç Almanya- ya iltihak etmesini pek tabii görüyor. Onun içindir ki, üçüncü Rayh hü - kümeti, Habsburg Hanedanından biri- nin tekrar Avusturya tahtına geçmesi- ni istemiyor. Filhakika, Habsburglar saltanatr yeniden kurulursa, Almanya- nın emelleri karşısına yeni ve kati bir engel çıkmış olacaktır. B. Şuşnig'in hü- kümetin başında uzun müddet kalması veya kalmaması Berlin devlet adamla- rınca ehemiyetli telakki edilmemekte- dir: B. Şuşnig bir fanidir, veya sade- ce mievkiinden düşebilir. Halbuki bir Habsburg mevzuu bahsolunca işin ma- hiyeti değişir. Hususiyle bu saltanat Avusturya ve Macaristan taclarını bir- leştirirse. Hattâ kimbilir, bu saltanat belki daha fazlasını da yapabilir, Tuna milletleri, üzerinde nüfuz tesis ederek Almanyanın genişleme yolunda bir ba- Traj vücude getirebilir. Şimdilik Berlin”n bütün ümidleri Avusturya'da bir ihtilâl çıkmasında- dır: Anşlus imkânının devam etmesi o- nun için kâfidir ve Avusturya cumhu - riyet şeklinde kaldıkça bu imkân mev - cud olacaktır. Tabitdir ki bu curburiyetin komü- nizme veya sosyalizme hattâ sadece de- mokrasiye temayül etmesini Berlin as- la kabul etmiyecektir. Müthiş hâdise- lerle dolu olan 1934 senesi zarfında baş- vekil Dolfüs komünist isyanını ezmişti, fakat 0 ezmemiş olsaydı Almanya mü- dahale edecekti. Yarın Avusturya mar- ksizmi yeniden baş kaldırırsa ve başve- kil Şuşnig bu harekete karşı koyamaz- sa, Almanyanın müdahale edeceği sanı- labilir. Onun için topraklarnda içtimat ' ve sivil sükünun devam etmesi Avus - turya için hayati bir zarurettir. Roma bakımından: Roma vakit kazanmıya çalışıyor. B. Musolininin general Göringle yap- tığı son görüşmede şu hususlarda mu- tabık kalmış olduğu sanılıyor: Çekos- lovakya ve Tuna havzasında Almanya hareket serbestisine sahib olacaktır; İtalya da garbi Akdenizde hareket ser- bestisine sahib olacak ve İspanya üze - rinde üstünlüğü haiz olacaktır. Fakat bu'anlaşmanın metni hakkında kati ma- lümat sahibi metni ve bütün bu söy- Jenenler rivayetten ibarettir; çünkü B. Musolini asla anşlusu kabul etmiye - cektir. Roma, Avusturya ve Çekoslo - vakyanın sırtında bir alman - italyan anlaşması hakkındaki rivayetlerin Av- Yupa'da yapılmasına müsaade ediyor, çünkü B. Musolini, Almanyanm icraa- ta girişeceğini sanmıyor. Eğer anşlus ciddi bir tehdid halini almış olsaydı, şüphesiz ki B. Musolini'nin durumu başka türlü olurdu. Almanyanın Bre - nnei sınırına gelmesi demek Lombar - diya ve Venediğin tehdid altına gir - mesi demektir. Avusturyanım müstakil olması ise, İtalyanın şimal tarafından kendini masün bilmesini ifade eder. Ve B. Musolini bilir ki Habsburgların tek- Tar Avusturya tahtına oturmaları A « wusturyanın mukavemetini çok — kuv - vetlendirecektir; Onun içindir ki —Ar- şidük Otto'ya müzaheret ediyor, fakat 'Tuna üzerindeki bu son kozunu henüz Oynamak istemiyor. Bir kere daha bek- lemekle iktifa ediyor. Prag bakımından. P rag hükümeti, Avusturya —mese- lesine oldukça hatalr görülebile- cek bir zaviyeden bakıyor. Çekler ye- Avrupanın en çapraşık bir meselesi: Avusturya Habsburglar gelecek mi ? Roma, Berlin ve Prag'da hâkim olan düşünceler Yazan Piyer Domink La Tribün de nasiyon'da niden Habsburgların boyunduruğu altı- na düşmekten korkuyorlar. Bu korku esasında yersizdir. Çünkü harbtan ev - velki vaziyet arirk avdet edemez. En kötü ihtimal, üç devletin, Avusturya, Macaristan ve Çekoslovakyanın, üç tac- lr bir Habsburg'un hükümranlığı altın- da, bir federasyon teşkil etmeleri ola - bilir. Böyle bir federasyonun merkezi Bratislava (eski Presbourg) olabilir ki bu aynı zamanda hem çek, hem ve macar şehridir. Esasen böyle bir şey hiç de mev - zuu bahis değildir. Habsburglar Avus- turya - Macaristan tahtına gelirseler, olsa olsa, Çekoslovakyaya bir anlaşma teklif edebilirler (askert ittifak ve gümrük birliği). Çekoslovakya bundan ancâk menfaat temin edebilir; bir şey kaybetmez. Fakat Prag hâlâ B. Beneş'in parolası- alman na sadıktır: “Habsburgların geri dönme- sindense anşlus müreccahtır.” Öyle ki bir Habsburg Viyanaya dönerse, Berli- nin müttefiki olan İtalyayı kendi tara- fından ve Almanya ile Çekoslovakyayı kendisine hasım olarak bulacaktır. Hal- buki bu esnada Çekoslovakya Alman- yayı en büyük düşmanı telakki etmekte ve Almanya Çekoslovakyaya karşı çe- tin bir mücadeleye girişmiş bulunmak tadır. B. Şuşniz'in fikirleri. B urada B. Şuşnig'in ne düşündü- ğü hakkında birkaç söz söyleme- liyiz. Başvekil, Avusturyanın, ken Jisi- ne en iyi görünen hükümet şeklini inti- habta serbest olmasını müdafaa ctmiş ve icabında, kendi hükümet şeklini zat seçmesi için sözün millete verilece- ğini söylemiştir. Şu halde, eninde so- nunda bu küçük devletiti mukadderatı- nı bir plebisit tesbit edecek demektir. İşte B. Şuşnig'in mühim sözleri: “ Kırallık pro- pagandası yeni Avusturya- n rn iç ve dış poli- tikasının çerçeve- sine tâbi olmalıdır. İcabında, milletin reyine müracaatla bir karar almak hakkı hükümetin- dir. Bu istikameti takib etmek, mille- tin, yurdun ve Avusturya Hanedanının menfaatine uygun hareket etmektir.,, Diğer taraftan, başvekil bir Cerma - no - sosyal birliği yaratılmasının aley- hinde bulunmuş, nihayet başvekil avus- turyalı işçilere müessir bir hitabta bu- lunmuştur. Müstakil bir Avusturya için. Bütün bunlardan çıkan netice şudur ki, Avusturya başvekili bir kere daha, müstakil bir Avusturyayı müda - faa etmiş ve Habsburgları getirmek ko- zunu oynamayı muhafaza etmiştir. Bu, İtalyanın durumiyle aynıdır, Avustur- ya, İtalya ve Macaristan böylece gitgi - de biribirine bağlanmaktadırlar. Ve B. Şuşnig'in nutku da gösteriyor ki B. Musolini Avusturyada Almanyaya ha- reket serbestisi vermiş değildir. Avus- turyanım istiklâli İtalya ve aynır zaman- da Macaristan için hayati bir mesele olarak kalmaktadır. Şunu da ilâve etmek isteriz ki, Çe- koslovakyanın istiklâli Viyana, Buda- peşte ve Roma için hayati bir ehemiye- ti haizdir. Fakat bu noktada İtalyanın doktrini daha az kitidir ve Vatikanın doktrini de mütereddiddir. Her şeyin Prağa bağlı olduğuna hiç şüphe yoktur. Bizim yaptığımız şekil de gözönünde tutulunca Habsburglar meselesi Avusturyanın çerçevesini a - şar. Avusturyanın istiklâli gibi İtalya- nın emniyeti de alman - çek hududla - rının muhafazasına bağlıdır. Aksine o - larak, Çekoslovakyanın istiklâli, her şeyden önce, Prağın Roma protokolu - nu imzalamış olan devletlerle sıkr bir anlaşma halinde kalmasına bağlıdır. Bi- liyorum ki bu görüş henüz Pragda” tas- vib ediliyor değildir, fakat Çekoslo - vakya'nın başka hangi politikayı takib ederek kendini kurtarabileceği tahmin edilemez. 'Romanyada ' İngilterede kabinenin |kar fırtınası yeni şekli Bükreş, 1 (A.A.) — Son yapılan tadilâttan sonra Romanya kabinesinin aldığı şekil şudur: BB. Tataresco Başvekil ve Dahili- ye nazırı, İ. İncouletz Başvekil muavi- ni ve devlet nazırı, Antonesco Hariciye nazırı, General P. Angelesco Milli mü- dafaa nazırı, Cassou Adliye nazırı ve emlâki âmme nazır vekili, Dr. C. An- ghelesco Milli İktısad nazırı, M. Can- cicov Maliye nazırı, Valere Pop Sana- yi ve Ticaret nazırı, B. Franosovici Münakalât ve Nafra nazırı, Dr. I, Cas- tinesco Sıhhiye nazırı, I. Nistor Mesai nazırı, V. İamandi Mezahib ve Sana- yii Nefise nazırı, M. Negura Korporas- yon nazırı, R. İrimesco Hava İşleri ve Bahriye nazırı, Djuvara ve Dem Luca, devlet nazırları.. Müsteşarlar: BB. Gabriel Marinesco ve V. Barca, Dahiliye Nezareti, V. Badulescu, Hari- ciye Nezareti, F. Stefanesco - Goanga, Millt Terbiye Nezareti, D. Alimanis- teano, Maliye Nezareti, Berceano, Em- lâkiâmme Nezareti, Bentoin. Adliye Nezareti, Petre Bejan, Başvekâlet, Ge- neral Glatz, Milli Müdafaa Nezareti.. Londra, 1 (A.A.) — Son günlerde in. gilterede çok şiddetli kar fırtınaları hü- küm sürmektedir. Avrupa kıtasiyle o- lan münakalât kısmen durmuş ve bir gok vapurlar imdat istemişlerdir. Lond radan Strantrear'da gitmekte olan bir tren karların içinde kalmış ve ancak bir kaç saat sonra yoluna devam edebilmiş- tir. Elli seneden beri İskoçyada bu se. neki kadar kar yağdığı Dunr'da bir toprak kayması olmuş ve bir fabrika çökmüştür. B. Makdonald ve Milletler Cemiyeti Londra, 1 (A.A.) — B. Ramsey Mak- donald, dün öğleden sonra Minddlesks' te bir nutuk söyliyerek Milletler Cemi. yetine olan emniyetini teyid etmiş, ve bu müesseseyi kuran maddi ve manevi görülmemiştir. kuvvetlerin muvaffak olacaklarını söy- lemiştir. Hatib, Milletler Cemiyetine bütün memleketlerin iştiraki lâzımgel- diğini söyliyerek demiştir ki: «“— Milletler Cemiyeti dışmda ka- lan devletler, şurasını bilmelidir ki, di. ğer milletelerin topraklarını istilâ eden- ler, bundan hiçbir menfaat elde edemi. yeceklerdir.,, LONDRA MEKTUBU E ondrada çıkan bir akşam gazete- si, yazdığı bir yazıda liberal ve iş- çi partilerinin muhalefetine bakmıyarak Vindsor düküne bir maaş bağlanması için hükümetin parlamentoya bir lâyi- ha vermesini istedi. Her zaman iyi yer- lerden haber alan bu gazetenin yazdığı bu haber, bu defa, yanlış kaynaklardan gelmişe benziyor. Çünkü bu iki muha lefet partisi ile hükümet arasında böy- le bir vaziyet bulunduğunu söylemek, Vestminister havasını bilmemek de - mektir. Gerek Jliberaller, gerek işçiler tah- tından çekilen Vindsor düküne bir pa- ra tahsisine aleyhtar değillerdir; fakat bunun kıralla kardeşi arasında hususi bir anlaşma ile teminini daha doğru bulmaktadırlar. İşçilerin bu husustaki kararı hak - kında çok sözler söylenmiş, fakat bu partinin krallık müessesesini daha sağ- lam bir hale getirmek hususundaki gay- retlerinden bahsolunmamıştır. Liberallere gelince, onlar bu hususta karar vermek için, henüz, toplanmış de- ğillerdir. Bu toplantıdan önce bu me - sele hakkında müsbet veya menfi bir söz söylemek mevsimsiz olur. Bununla beraber, Liberallerin Vindsor düküne maaş verilmesine, esas itibariyle, mu « arız olmadıkları söylenebilir. * Fransa ve İsviçre'deki Alman mMmültecileri Fransadaki alman mültecilerine sıht yardım teşkilâtının başında bulu- nan Dr. Hanna Eisfelder, bundan iki sene evvel Londraya gelmiş ve Fransa- da bulunan alman çocuklarının sıhhati- ni korumak uğrunda yapılan mücade - leyi acı bir dille anlatmıştı. Şimdi Doktor, gene Londradadır ve bu defa Lord Noel Buxtonun evinde yüreği da- ha rahat olarak konuşabilecektir. kü geçen haziran ayında Fransa meti, bir takım devletlerle sınırları için- de bulunan mültecileri kapı dışarı et - melerini temin eyliyen bir pakt imza - lamıştı. Bundan sonra onların sade Fransada kalmalarını değil eski nizam- lara göre cezalandırılmalarınır icab e - den suçlarını da affeden bir kararname çıkarmıştır. Geçen hafta, Belçika da bu- na benzer bir kararname çıkardı . Şimdi, Almanyada bulunan bütün eski alman mültecilerinin babaları, me- sud bir haldedirler. Artık şurada, bu - rada gizlenmeğe ve hapis cezasından korkmağa lüzum kalmamıştır. Geçen ağustostan önce hududu geçmiş olan - lar Fransada serbest yaşayabilecekler, iş tutabileceklerdir. Babalarının henüz hukuki bir vazi. yeti bulunmadığı sırada doğan 400 ço- cuğun da bu suretle istikballeri emni- yet altına girmiştir. Ağustostan sonra gelenlere gelince, bunlar, hâlâ, müşkilât içindedirler. Bun- larım ikametine müsaade edilmemekte, bir taraftan da Fransaya iltica akını devam etmektedir. 1933 sen«sinde Fran- saya gelen mültecilerin sayısı — azami haddini bulmuştu; geçen ay gelenler de o kadarı bulmuştur. Bunların çoğu (yahudi - alman) karışık ailelerdir. Dr. Eisfelderin anlattığına göre bunların hayatı feci şartlar altında geçmekte - dir. Meselâ, alman ana ve yahudi baba- dan doğmuş bazı çocukların yahudi ba- balarını öldürmeğe kadar vardıkları gö- rülmektedir. Bunlardan başka Çekos!o- vakya ile İsviçreden de bir takım mül- teciler gelmektedir. İsviçrenin, her ne kadar, toprakla- rındaki mültecileri hudud dışına çıkar- mamayr teahhüd edecek enternasyonal bir muahede imzalıyacağı söylenmek - te ise de hükümetin bunu imzadan ön - ce bütün mültecileri kapı dışarı etmeği kararlaştırdığı anlaşılmaktadır. Bugün İsviçre topraklarında, o da hususi va - Fransa ve İsviçre'deki alman ——24-3.-1937 — Vindsor ükünün maaşı mülte - cileri - Londra'da enteresan bir sergi mektublardaki temenniler sıtalarla kalmış, pek az mülteci kalmış- tır. Fransada anası babası, geçinecek ka- dar paraya malik olmryan 1500 mülteci çocuğu bulunmaktadır. Xx Enteresan bir sergi G eçen pazartesi günü “hava posta- larr pulları,, sergisini açan Posta Telgraf Umum Müdürü, söylediği bir nutukta demiştir ki: “— Ümid ediyorum ki tayyarelerin normal posta vasıtaları haline geleceği ve bugün alrnan fazla ücretin maziye mal edileceği gün uzak değildir.,, Şu halde, bugün kullanılmakta olan hava postalarr pullarr da pek yakında ortadan kalkacak demektir. Henüz iki senelik bir hayatı olan “hava postaları cemiyeti,, nin yaptığı bu ilk sergi, çok enteresandır ve teşhir ettiği pulların değeri 10,000 ingiliz li « Tası tahmin olunmaktadır. Mekteb ço « cukları ile pul meraklıları buradaki pul larla ziyadesiyle alâkadar oluyorlar; çünkü bunlar, ziyadesiyle göze çar,ar tenklerle basılmıştır. Sergide Atlantik Okyanosu seferle- rinde kullanılmış olan pullar, değerli bir mevki tutmakla beraber, en pahalı pul 1927 senesinde Marguis de Pinedo- nun Newfoundland'dan Romaya ,uçuşu hatırası olarak çıkarılandır. Bu pul, 380 ingiliz Hrası değerindedir. Sergide enteresan olan nesneler a - rasında Bay ve Bayan Mollison'un bü- yük Avusturalya seferini yapmadan ön- ce hava postasiyle aldıkları imzasız mektuplar da vardır. Bu mektuplarda tayyarecilere kıral Aleksandı'ın öldü- rülmesini gösteren filimleri Nevyorka götürdükleri için fena bir harekette bulundukları ihtar ve kendilerine fena âkıbetler temenni olunmaktadır. Bu âkıbet, hatırlarsınız, bu tayya- reciler için tahakkuk da etmemiş değil- dir. Leningrad'da yakalanan almanlar Moskova, 1 (A.A.) — Tas“Ajansı. nın bildirdiğine göre, casusluk yapmak ve mukabil ihtilâl faaliyetinde bulun- mak suçiyle geçen sonteşrinde Lenin. gard'da tevkif edilen 9 alman, 27 ve 28 şubat tarihlerinde memleketten çıkarı- larak Sovyet - Polonya hududuna sevk edilmişlerdir. DİL KÖŞESİ: Gazete, bir gün koyamadığı tefrika için özür diliyor: “Aygır adlı Nizâmettin Nazifin ro- manınr bugün koyamadık. Özür dile- riz.” Bu cümlede Aygır adının romana mı, yoksa müellife mi aid olduğunu artık siz düşününüz. d Muharrir, yabancı ve azlık okulları« nr idare edenlerin iyi türkçe bilmedik- lerinden şikâyet ediyor: “Biz istiyoruz ki türk dilini öğren- meyi aklına getirmemiş ve hâlâ getir- meyen vatandaş, kültür. Bakanlığının bu büyük nezaket ve lutfü karşısında kendi vazife ve borçlarını kendi eliyle çizmelidir.” “Biz istiyoruz ki..” ile başlıyan cümlenin sonu “çizmelidir” kelimesiy- le bitirilemez; “çizsin” denilmek lâ- zımdı. Vazife ve borçların elle çizil- mesi de sarih bir ifade değil. Yabancı mektebleri idare edenlerin türk diline iyice sahib bulunmalarını istemek iyidir, fakat bir türk muhar- ririnin kendi diline hakkiyle sahib ol- mamasr ve başkasında gördüğü kusuru kendinde farketmemesi mazur görüle- bilir mi?