Halka hitab eden edebiyat ve halkı anlatan edebiyat ayrı şeylerdir “Halk için edebiyat,, “köy için ede- biyat,, gibi bizde sık sik ileri sürülen bazı formülleri, mana ve şümulleri üze- rinde yanlış tefsirlere meydan vermi - yecek surette izah ve tahlil etmek fay- dasız olmasa gerektir. Edebiyatın teknisyeni — olmryanlar tarafından ifade edilen dileklerde, “halkı anlatan edebiyat,, la “halk için edebiyat,, ın aynı şey sanılmakta ol - duğuna çok defa rastlarız. Onlara göre halkın rağbet edeceği, seve seve okuya- cağı edebiyat, fakir kimselerin, işçile- rin, esnaf ve köylülerin hayatlarını re- alist bir surette tasvir eden eserlerden mürekkeb olacaktır; bu itibarla halka hitab etmek demek, halkı anlatmak de- mektir. IFakat hakikat bu merkezde midir? Mevzuunu halkın isimsiz ve servetsiz tabakaları arasından aldıkları halde ge- niş halk kütleleri arasında büyük bir rağbet ve alâka uyandırmış eserler, ger- çi, az değildir. Ancak, bu gibi eserlere karşı gösterilen alâkanın, sırf o eser - lerde küçük insanların hayatlarının an- latılmasından veya haklarının müdafaa edilmesinden ileri geldi”: Ae iddia edi- lemez. Çünkü mevzuunu en yüksek aris- tokrasi hayatından aldığı halde aymı ge- niş okuyucu kütlelerinin takdirine eriş- miş eserlerin de pek çok olduğunu bili- yoruz. Hayır, kütleler, bir edebi eserden, ideoloji, temayül ve muayyen bir cep- heli olması keyfiyetinden önce, mühimmi, bir eserin kendi kültürel se- viyelerini aşmamasıdır. Filhakika, oku- )| yucuların, sayıları kabardıkça, umumi | kültürel seviyelerinin düştüğü bir ha- kikattir. Fakat bir eserin, derece dere- ce daha basit dimağlara hitab edişi, onun edebi kıymetini tayinde müessir olmaz. Nihayet muayyen bir haddi aş - mamak şartiyle, sanat kıymeti çok yük- sek olan bir eser, aynı zamanda olduk- ça basit insanlar tarafından anlaşılabi- lecek bir tarzda vücude getirilmiş ola- bilir. Sonra mevzularını en basit insanla- rın hayatlarından alan ve realizme her şeyden önce kıymet veren bazı edebi - yatçılar tarafından yazılmış nice kıy - metli eserler de vardır ki, kütle rağbe- tinin ölçüsü sayılabilecek büyük tiraj- ları hiç bir zaman tanımamışlardır. Fransız natüralizmi içinde bazı şöh- retleri ve bilhassa Goncourt kardeşle - ri, zamanımızda da Popülizm mekte- bi saliklerini bu meyanda sayabiliriz. Realist veya natüralist prensiplere | sadık kalmak endişesiyle teferruatın tesbitine pek fazla ehemmiyet veren, rTomantik edebiyatın galiz ve müstek- reh telakki ederek el sürmediği sahala- Ta temas etmekten çekinmiyen, heyecan Tefrika No: 21 daha || başka meziyetler ararlar. Bunların en | ve macera unsurlarına — ehemmiyet yermeden basit insanların gündelik ha- yatlarının basit safhalarmı bir âlim gö- ziyle tetkik ve müşâhede eden bir ça - lışma neticesinde ortaya sanat veya mörsler bakımından vesika — kıymeti yüksek olan bir eser çikabilir ama, böy- le bir esere halkın geniş alâka kapıları- mı mutlaka açacağını sanmak fazla ha- yale kapılmak olur. Bizzat realist edebiyatın içinde bile, halkı cezbeden, daha ziyade, bir eserin nesci arasına sokulmaktan geri kalmı - yan romantik unsurlardır. Sürükleyi- ci bir macera, kahramanlık, fedakârlik, gurur ve izzzeti nefs oyunları, aşk he- yecanları, ekseriya, realist denilen veya bu vasfa hakkiyle liyakat kazanan bir eseri geniş kütlelere sevdirmekte âmil olur. : Şu halde, halk için ibir edebiyat is - terken, bu edebiyatın mutlâka halkı an- latması icab edeceği gibi yanlış bir hüküm vermekte acele etmemeliyiz. Bu edebiyat halkı da anlatabilir, entelek - tüeli de, ticaret ve maliye hayatını da, işçi muhitlerini de. Ve çok defa, muay- yen bir entelektüel seviyeyi haiz insan- lar arasında geçen vakralarda, halkın daha fazla bedit heyecan unsuru bula - cağını da hatırımızdan çikaramayız. Halkı anlatan bir edebiyatın doğma- sını, hâlka hitab etmesi keyfiyetinden müstakil olarak, mütalaa ve temenni edebiliriz. Hakikaten hemen her mem - lekette aşağı yukarı biribirinin aynı o- lan entelektüel muhitlerden ziyade, da- ha basit halk tabakalarının hayatını tasvir yoluyladır ki, bir memleketin veya devrin mörs tarihine, kıymetli bir hizmette bulunulmuş olur. Hususiyle bizde, bu tarz eserler - tabif roman ve piyes hatıra gelecek - tir » üzerinde çok az çalışrlmıştır. Bir rus edebiyatının, halkın örf ve âdetle- Tini, muhtelif devirlerin bariz seciye ve psikoloji karakteristiklerini tesbit hu- susunda gösterdiği muvaffakiyet haki - katen genç türk edebiyatı için Öörnek alınmaya değer bir kıymettedir. Fran - sız Tealizminin büyük üstadları Balzac, Stendhal, Flaubert, gibi şöhretler de, realist metodla hayatın doğrudan doğ- Tuya müşahedesinden, edebiyatın ka- zanacağı kıymete güzel birer misal teş- kil ederler. Bu neviden eserler, geniş halk küt- lelerine hitab etmeseler, ilk zamanlarda kendilerine pek az okuyucu 'bulabilse- ller bile, takdir ve teşvikten mahrum e- dilmeleri için bu bir sebeb teşkil etme- melidir . Son zamanlarda köylü için edebiyat âstiyenlere de rastlıyoruz. Nüfusumu - zun üçte ikisini köylü halk teşkil etti- ği halde, edebiyatcılarımızın bu geniş Sonra, 'kâğıd yapmağa başladı. Sağa bir dokuzlu ye sola bir üçlü geldi. 12.30 — 12.50 Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 12.50 — 13.15 Muh- telif plâk meşriyatı, 13.15 — 13.30 Da- hili ve harici haberler, 17.30 — 18.30 İnkilâb dersleri (Halkevinden naklen) 18.20 — 1845 Muhtelif plâk meşri- yatı, 18.45 — 1900 İngilizce ders (A- zime İpek), 19.00 — 19.30 Türk musi- kisi ve halk şarkıları (Makbule ve ar- kadaşları), 19.30 — 19.45 Saat ayarı ve arabça neşriyat, 1945 — 20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Servet Ad- nan ve arkadaşları), 20.15 — 20.30 Kon- ferans: Şakir Hazım Ergökmen (Hava- cilik), 20.30 — 21.00 Plâk'a dans mu- sikisi, 21.00 — Ajans haberleri, 21.15 — 21.55 Stüdyo salon orkestrası. — C K —— kütleyi ihmal ettiklerinden şikâyet e- iddia ediyorlar. Fakat bu fikirde olanlar sanıyorlar mı ki, 'bir edebi eserin köylünün hayatı- nr mükemmel surette tasvir — etmesi, köylü tarafından okunması için kâfi bir sebeb teşkil edecektir. BBu derece nikbin bir görüşe malik olanlara her halde gıbta etmek lâzım gelmese gerek- tir. Köyü anlatan edebiyatla köylüye hi- tab eden edebiyat ayrr ayrı şeylerdir. Köyü anlatan bir eedebiyatın teşekkül etmesini isterken, biz, daha ziyade, bu edebiyatın aydınlarımıza türk - ki tanrtmak hizmetini göreceğini düşünü - yoruz. Köylümüzün seviyesi yükselme- dikçe, köyü mevzu alan edebi eserleri- miz de, bütün diğerleri gibi, köy muhi- tine sokulamıyacaktır. Fakat, denilecek ki, onun manevi gıdasını teşkil edecek eserleri verme- dikçe, köylünün kültürel seviyesinin yükselmesine imkân var mıdır? Evet, bu mülâhazanın doğruluğunu kabul e- diyorum. Fakat bugünkü — seviyesiyle köylümüzün kültürünü yükseltecek o - lan eserlerin mutlaka bir sanat kıyme- | ti taşıması lüzumuna da inanmıyorum. Her şeyden önce, köylümüzün psikolo- jisi ile meşgul olacak, ömürlerini köy- 'de geçirecek köy eserleri spesiyalist - | leri yetiştirmeliyiz. Bunlar, pedageglar arasından da seçilebilir. Hâlâ “Âşık Ke- rem,,»ve benzeri masalları okumaktan bir adım öteye gidememiş olan türk köylüsünü birden bire hakiki edebiyat- la karşrlaştıramayız. Cocuk — kitabları, bu hususta, bize bir fikir verebilir. Küy- lümüzü, henüz daha çocuk seviyesinde telakki ederek, onun fikrr inkişafını temin edecek meraklı, istifadeli eserler yazılabilir, ve yazılmalıdır da. Fakat bu iüş için, mutlaka tanınmış edebi şöh- retlerimizin seferber edilmesine |: olmadığı gibi, böyle bir teşebbüsün pratik faydası olacağına inanmak da kabil değildir. İşte, muayyen formüllerin ilk na- zarda ifade eder gibi göründükleri ma- nalarla iktifa etmiyerek, realite ve im- Ikânların tahliline giriştiğimiz zaman, lhakikate istinad eder gibi görünen bir çok iddiaların sathiliği, böylece, kolay- lıkla meydana çıkarılabilir. YAŞAR NABİ Burtârı soğuk kanlılıkla alan Herman der- hal evden çıkıp gitti. Atinaya ılık bir cenub havası içinde giriyoruz (Başı 1.inci sayfada) Tabiat ve insan Selanik'te hususi trenimize, yugos- lav ve romen murahhas heyetlerinin vagonları takıldı kafile büyüdü ve ne- şelendi. Dışarda hayat daha canlı, kırlar, ağaçlar, evler daha renkli, tepeler daha alçak, sırtlar daha yumuşak, serviler daha kısa ve koyu, Atina milli resim sergisinden geçer gibiyiz. Bu miçin memleketimden ve hudud- tan Selâniğe kadar garbi Trakyada ve Makedonyada böyle değildi? İstanbul plânmı hazırlıyan sanatkâr Prost günlerce Çamlıcada, Karacaah- medde, Adalarda, Boğazda İstanbul denizinin, İstanbul havasının, İstanbul toprağının, ağacın, çiçeğin, şehrin ren- ğini tesbite çalışan türk sanatkârını ara- “mış ve bulamayınca : . — Akademiniz hep atölye mesaisi- mi iyapar? Diye sormuş, tabiat ile insan arasmn- da en iyi tanışma vasıtasının sanat ol- duğunu isbat için kitablar yazmağa lü- zum yoktur. Aksini iddia edenleri Atina müzelerinde ve resim sergilerinde, son- Ta da bütün Yunanistanda gezdiriniz. Dört müttefik bayrak Dışarda halk bağriyor, kuşlar ötüyor,- tek sütunlar üzerinde dört müttefik bayrak kucak kucağa sallanıyor, açık pencerelerden giren rlık bahar rüzgâ- rı ciğerlerimizi alabildiğine - şişiriyor. Bahtiyarız. Vagon restoran yavaş yavaş boşaldı. Yarım saat sonra Atinadayız. Neşet Halil ATAY Puşkin için Bakü'de bir sergi Bakü, 28 (A.A.) — Puşkin'in yü- züncü yıldönümü dolayısiyle büyük bir sergi açılmıştır. Serginin ehemiyetli bir kısmı, Puşkin'in Azerbaycan edebiyat ve tiyatrosu üzerindeki tesii tebarüz ettiren vesaike tahsis edilmiştir. Yunanistanda silâh altma alrnanlar Atina, 28 (A.A.) — Gazeteler, do- ğu Makedonyası ile Trakya ahalisinden 1924 den 1935 e kadar olan sınıfın üç ay talim görmek üzere silâh altına çağ- rıldığını yazıyorlar. Çağrılanlar, şimdi- ye kadar hiç askerlik yapmamış olan kimselerdir. ——— KÜÇÜK İÇ HABERLERİ * Ziraat vekâleti yeni orman kanu- nunun tatbik şekli hakkındaki nizamna- me ve talimatnamelerin hazırlığına baş- lanmıştır. * İktisad vekâleti milli gelirimizin tesbiti etrafındaki çalışmalarına devm etmektedir. Milli gelirimizin mart son- larına doğru tesbit edilmiş bulunacağı tahmin edilmektedir. * Maliye vekâleti tahsilât kontrol memurlarının vazife ve salâhiyetlerine dair bir talimatname hazırlamaktadır. İsanın yerine B. Hitlerin resmi Sardaki mekteplerde Forbach, 28 (A. A.) — Sarbrug'dan gelen haberlere göre Sar'da Franken- holz'da ciddi bir takım hâdiseler çık- mıştır. Hâdiselerin sebebi, mekteb mü- şeref mevkiine konulması suretinde itti- lhaz etmiş oldukları karardır. Bu suret- le evvelce şeref mevkiinde bulunan çar- mıiha gerilmiş İsa tasviri yan dıvarlara nakledilmiştir. Çocukların velileri, tam bir grev i- lân etmişlerdir. Hükümet memurlarının hepsi de maden kömürü Aamelesi olan tahrikâtçılara yol vermişlerdir. Bunlar, ceza mahkemesine sevkedileceklerdir. Grevci talebe velileri ağır para cezala- rına mahküm edilmişlerdir. Berlinin Sar'daki mümessili, bir tebliğ neşrede- rek hükümetin mekteblerden İsanın tasvirini kaldırmak niyetinde olmadığı- nı, yalnız nazi hareketinde din kurban- larının yeri olmadığını bildirmiştir. Mareşal Del Bono sömürge nazırını düelloya çağırdı Roma, 28 (A.A.) — İsrarla dola- şan bazı şayialara göre mareşal Del Bo- no sömürge nazırı Lessova'yı düelloya davet etmiştir. Musolini bu düellonun vuku bul- masını istemediğinden bir haysiyet di- vanı kurulmasına karar vermiştir. Söy- lendiğine göre Del Bono Habeşistanın istilâsı bidayetindeki kumandanlığı es- nasında yaptığı icraatı tenkid eden ba- zı makalelerin neşrine mani olmadığı i- çin nazırı muahaze etmektedir Kıral İbnissuudun bir kararı Londra, 28 (A.A.) — Kıral İbnis- suud Kudüse giden tebaası hakkında i- dam cezası derpiş eden bir kanun neş- retmiş ve karışıklıklara iştirak etmek üzere Kudüse gidecek gönüllülerin tev« kifi için hudud muhafızlarına emir ver« miştir. Avusturya ile ticaret yapan memleketler Viyana, 28 (A.A.) — Resmi ista- tistiklere göre 1936 senesinde Avustur- ya ile ticaret yapan memleketler ara- sında Almanya 373 milyon şilin ile bi- rinci, Çekoslovakya 213 milyonla ikin- ci, Macaristan 210 milyonla üçüncü ve İtalya da 184 milyonla dördüncü gel- mektedii yamadığı için gözlerine inanamıyordu. O anda, ona, maça kızı göz kırparak ken- Maça Kızı Yazan: Puşkin Çekalinski, yüzünden hiç gülümseyişi ile cevab verdi: — Müsaade ediniz de şunu dikkatinize arzedeyim ki oynadığınız para yüksektir: burada hiç kimse, şimdiye kadar, karşı kar- şsıya oyunda, iki yüz yetmiş beş rubleden fazla koymamıştır. : Herman itiraz etti: eksilmeyen — Peki! fakat bana kağıt açıyor musu- nuz, açmıyor musunuz? Çekalinski, aynı mütevazi tavriyle eğildi: — Dikkatinize sadece şunu arzetmek is- tiyordum ki dostlarımın itimadına mazhar bulunduğum için ancak para ortaya konul - duğu takdirde oynıyabilirim. Bana gelince: tabiidir ki sözünüze kâfidir. Bununla beraber, oyunun intizamı ve hesabta kolaylık maksa- diyle parayı kâğıdınınzın üzerine koymanızı Tica edeceğim. . Herman cebinden bir banknot çıkarıp Cekalinski'ye uzattı. Çekalinski paraya siiratle baktıktan sonra Hermanın kâğıdının üzerine bıraktı. muvafakat Herman kâğıdını göstererek: — Üçlü kazanıyor, dedi. Oyuncular arasında bir mırrltı yükseldi. Çekalinski kaşlarnı çattı, fakat hemen gene yüzü güldü. Herman'dan sordu: — Hesabı kesmemi arzu ediyor musunuz? — Lutfen <a üy Çekalinski cebinden birkaç banknot çı - karıp hemen borcunu ödedi. Herman para- yı alıp masadan uzaklaştı. Narumof âdeta gözlerine inanamıyordu. Herman bir bardak limonata içip evine döndü,. Ertesi akşam, tekrar Çekalinskinin evine geldi. Ev sahibi banka açıyordu. Hermân masaya yaklaştı. Oyuncular ona hemen yer verdiler. Çekalinski onu nazik bir tavırla se- lâmladı Herman yeniden kâğıd yapilmasını bek - ledi, bir kart aldı ve üzerine kırk yedi bin rublesi ile bir gece evvelki kazancını koydu. Çekalinski kâğıd açmağa başladı. Sağa bir oğlan ve sola bir yedili geldi, Herman bir yedili çıkardı. Herkes hayret izhar etti Çekalinskinin şaşkınlığı gözle görülecek gibi idi. Doksan dört bin rubleyi sayarak Herman'a verdi. Ertesi akşam Herman gene masa başın- da göründü. Herkes onu bekliyordu. Gene - rallar ile hususi müşavirler, bu harikulâde oyunda hazır bulunabilmek üzere vistlerini bırakmışlardı. Genç zabitler sedirlerini terk etmişlerdi. Bütün hizmetçiler salonda idiler. Herman'ın etrafında bir çember hasıl olmuş- tu. Diğer oyuncular oynamaktan - vazgeçip sabırsızlıkla bu oyunun sonunu bekliyorlar - dı. Masanın başında ayakta duran Herman, Çekalinski ile karşı karşıya oynamağa ha - zırlonıyordu. Yüzü sapsarı olan Çekalinski gene gülümsüyordu. İkisi de, ayrı ayrı yeni iskambil paketleri açtılar. Çekalinski bunla- rı karıştırdı. Herman kâğıdı kestikten sonra kâğıdlarımı seçti ve üzerine bir yığın banknot koydu. Bu oyun bir düelloya benziyordu. Et- Tafta derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Çekalinski kâğıdları karıştırmağa başla- dı; elleri titriyordu. Sağa bir kız, sola bir birli geldi. Herman; — Birli kazanıyor, dedi. Ve, kâğıdını açtı. Çekalinski sükünetle: —Elinizde kız kaybediyor, dedi. Herman titredi: hakikaten elinde, bir bir- li değil, bir Maça kızı tutuyordu. Nasıl olup da yanlış görmüş olduğunu bir türlü anla- disine gülümseyor gibi geldi. İnanılmaz bir benzeyişle hayret içinde kaldı... Ödü kopmuş gibi: — Koca karı! diye bağırdı. Çekalinski banknotları topladı. Herman yerinden kımıldanmıyordu. Masadan çekil- diği zaman gürültülü bir konuşma başladı. Oyuncular: “Ehemmiyetli bir para!,, diyor- lardı. Çekalinski kâğıdları karıştırdı: oyun da cereyanını takib etti. NETİCE Herman deli oldu. Obukof hastahanesin- de, 17 numaradadır,hiç bir suale cevab ver- memektedir. Hızlı hızlı mırıldanmaktadir: “Üclü, yedili, birli! üçlü, yedili, kız İzaveta İvanovna pek sevimli bir deli- kanlı ile evlendi. Kocası memurdur ve iyice bir servet sahibidir; ihtiyar Kontesin kâhya: sının oğludur. İzaveta İvanovna, refakat ka- dını olarak, fakir bir akraba kızını yanmmna al- mıştır. — Tomski yüzbaşı olmuştur ve Prenses Po- lin ile evlenmek üzeredir. SON Bu küçük hikâye Andr& ve Gide Jacgues Schifirin'in fransızca tercümesinden Nasu- hi Baydar tarafından türkçeye çevrilmiştir. ğ j | : : ğ | | | | | | | | | !