10 SONKANUN 1937 PAZAR ULUS Konferanslar Arap mehazlerine göre türk Antakya tarihinden bir sayfa l HATAYDA Gorguna şehri Hatayın en yakın tarihi islâmın ilk günlerindeki istilâ Bu tarih, daha ziyade kâğıdlar üzerine geçtizi için incelenmesi de kolaydır. Biz bunun için Hataya aid tetkiklerimizi bu eserler ü- zerinde yapmak istiyoruz. Antakya ve sinin arablar tarafından kısmen iş- al edildiği 15 hicret tarihi içindeki va- Kalardan birini alıyoruz. Bu vaka Tbni- esir ve İbnihaldun gibi tarih kitabların. da ayniyle geçmektedir. İbniesirde ay- 'nen gu satırları okuyoruz : Curcuma şehri “Lükküm dağında Curcuma diye bir gehir vardır. Burada sakin olan kavme Ceracime derler. (*) Habib Bin Mesleme Antakya'dan bu Curcuma şehrine gide- rek Ceracime ile sulh eylemiştir. Sulh şartlarma göre Ceracime müslümanlara müzaharet edeceklerdi.” Bu baberi gören bir tarihçinin ilk Orada ayniyle şu malümatı buluyoruz. “Cureuma iki zamme iledir. Halkma Ceracime derler. Şam sınırında Lükküm dağında zaç madeni olan yerde ve An- takya'nın yakmındadır. Ceracime başlı başına bir kavimdir. Arablar; rum istilâ- sına başladıkları günlerde buralarını teh- likeli gördüklerinden üzerlerine pek var- madılar. Ebuubeyde Antakya'ya Habib bin Meslemeyi gönderince Habib bun- Jarla sulha muvaflak oldu.” İbniesirde Pek kısa olan sulh şartları burada daha vazihtir: "Ceracime müstümanlara yar- dım edecekler; rumlara karşı gözcü bu- dunacaklar ve Lükkâm dağı üzerinde müsellah bir kuvvet teşkil edeceklerdi. Buna mukabil cizye vermeyecekler, müş- tereken yapacakları savaşlarda Gürgü- Malıların ellerine geçecek ganimet ken- Gilerine 2id olacaktı. Ayrıca şehirlerine giren ve girecek olan tacirler, ecirler, nabatlar ve Gurgumaya tâbi bütün köy- ler ve müslümanlardan kaçıp kendileri. e iltica eden esir ve köleler bu şartlar- Gan istifade edeceklerdi. Arablar; Cera- ÖL LAĞi derlerdi. harbe Çüt man bunları atlarımın terkilerine aldıktı Tanı gördüklerinden arablar bu adı ver- mişlerdi. Ceracime emeviler, Abbasiler, devirlerinde gâh arablara müzahir ve gâh mahalif kaldılar. Bazan bizanslılar- Ja muharebe ederek onları islâm aleyhi- ne tahrik eylediler. Naslı ki Abdülme. Mus'ip bin Zübeyr ile uğraşırken Gorgumalılar Bizans imparatoru ile bir- likte Şam ülkesine girmişlerdi. Bunun- Ja beraber müslümanlar çok kerre ken. dilerinden istimdad eylemişler ve onlar da bu davete icabet eylemişlerdi. Ve bu yardımları karşılığı olarak kendileri de Sok istifadeler temin eylemişlerdir.” (6*) Bir ip ucu saydığımız bu meseleyi An- kara'da bulabildiğimiz mahdud kaynak- Jar üzerinde kurcaladık. Abdülmelik bin Mervan zamanında / Gürgümların nasıl önemli bir mevki sahibi olduklarını öğ- rendik. Hataylılarla müsalaha Tarihi Kâmil ayniyle şöyle söylü- yör: “Abdülmelik, Amr bin Said'e karşı hareket eylediği sırada Antakya yakı- nımdaki Lükkâm dağı kavminden bir başbuğ harekete geldi. Etrafına bu dağ (*) Curcum kelimesini #rap kaide- sile Ceracime diye cemilemişlerdir. Na- sıilki Curmuh kelimesini Ceramika di- ye anlatırlar. , (**) Mucemülbüldanda Lükküm da- ğrox da baktık. Şöyle tarif - olunuyor: Zamme ve şedde ile Lükkâmdır. Tahfif ile Lükâm'da telâffuz edildiği mervi ir. Antakya'ya bakan bir dağ ismidir. Siz ve Tarsusta bu dağdan görünebilir. Lübnan bahsinde de sikri geçmiştir. Lübnan bahsine de baktık Şu satırlar vardır: Lübnan Antakyaya, Misise / gider, Oralarda Lükküm adını alır. Lübnan dağları Malatya - ve Kalikalaya hati Hazer denizine ulaşır. (Bu Lükküm d: ğt Amanos ve Elma dağı denilen dağ olsa gerektir.) Emevi halifesi hataydakitürk başbuğuna vergi veriyordu halkından olup arabalrm Ceracime de- dikleri kavimden bir çok halk topladı. Ayrıca Nabatlarla rumlar ve müslüman- hardan kaçıp gelen esirler ve köleler be- raberinde idi.” Vakanın ne gibi safhalar geçirdiğini henüz tesbit edemedikse de Abdülmeli. kin dağlı başbuğa her hafta cuma günü biner altın vermek şartiyle sulh yaptığı- ı öğreniyoruz. İbniesirde aşağıki siyasi hud'ayı da gördükten sonra Emevi hali- fesi Abğülmelik bin Mervanın bu Ha- taylı bâşbuğa vergi vermek zaruretinde kaldığını anlamakta güçlük çekmeyiz. Bu siyasi hile şöyle çevriliyor: “Abdülmelik, hataylılarla yaptığı bu müsalehadan sonra hataylı kumandan i- gin bir hile tuzağı kuruyor. Daha doğ- rusu müslüman olmuş hemşerilerinden birisinin bir dolabma kurban olu- yor. Abdülmelik, Lükün dağma İb- nimüsafir adında birisini gi- bi gönderiyor. Bu adam başbuğun mi- safiri oluyor. Misafir bulundukça her 'an Abdülmelikin aleyhinde bulunuyor; şikâyetler ediyor ve kendisine a- ı sürette söğüp sayıyordu. Abdülme- Tik ile hataylıların yaptığı muahede şart- darını pek hafif buluyor. Daha ciddi, da- ha mahirane hareket edilirse daha müsa- it gerait elde edileceğinden bahsedili- 'yor. Abdülmelikin zaif ve müşkül nok- talarını sayıp döküyor. Başbağu kandı rıyor. Birlikte yeni bir hareket plânı ha- zırlandıktan sonra İbnimüsafir doğruca Abdülmelikin yanma geliyor. Orada Ab- dülmelikin kölelerinden ve başkaca E- mevi ailesine aid kölelerden ve kendi as- kerletinih en kahramanlarından - seçme bir ordu teşkil ediyor; birlikte kararla- şan plân mucibince hataylılara yardım da gafil ola Suriyenin içine sürmüş- tü. İbnimüsafir de plâna göre birleşe- cekleri yere yönelmişti. Kurulan tuzak- dardan bütün bütün gafil bir halde bir gün İbnimüsafir'in kurduğu dehşetli pu- suya rast geliyor. O anda karşı taraftan sesler yükseldi. Hataylılar şaşmış bir halde bu seslere kulak verdiler. Şöyle “İçinizde bulunan kölelerden, esirler- den bize gelecek olanlar azaddırlar. Bu hürriyetlerini halife divânı da tasdik ey- iyecektir.” Deniyordu. Zaten birdenbi- 've bozgun verenlerin beri taraftan sürü ile köleler karşı tarafa geçtiler. Hem an- #ızn pusuya düştüklerinden hem de bir çok arkadaşlarını kaybettiklerinden za- yiflamış olan dağlılara birden hücum e- düldi. Bozuldular, başbuğ da savaş esna- sında öldü. Bir çok Gurgumlar ve Na- batlat kılıçtan geçti. Birlikte hareket et- miş olan rumlar da zayiat verdiler. Bun- dan #onrasına aman vermişler, kölelere başbuğun adını başka kaynaktardan ve Silhassa Bizans kaynaklarından öğren- mek imkânı vardır. Nasıl ki gördüğünüz arab kaynakları da bir defa Bizans im- paratoru ile birlikte Suriyeye hücum et- tiklerini tesbit eylemektedir. Dağlıların milliyeti Bu anlatış dağlıların arab ve rum madığını açıkça göstermekte - ve hattâ komşuları ve vatandaşları olan Nabatla- ı bunlardan ayrı göstermektedir. İbr esirde Cercerume gibi görünen kelime M ülbüldanda Curcume diye he kelenmiştir. Eti tarihinde Gorguna ve Gorguma kelimesinin Maraş şehri oldu. #unu biliyoruz. Bu bizim mevzuumuz o- dan Görgüme hakikaten Eti tabletlerin- de görülen Gorguma şehri midir; yok- sa burada da Maraştaki Gorgumlar sa- kin olduğundan bu istimal Gorgumlar yehri kabilinden mi geçiyor? Henüz bil- Miyoruz. Şüphe yok ki arab kuvvetleri- 'e itaat etmiş olan ve zorlu yerlerde bu- lunmıyan çehir ve kasabalardaki halk ta 'ayni kabilelerdendi. Antakyanın zabto- kunduğu yıllar içinde arabların ellerine geçen bir çok şehir ve kasabalar yerle- rinde kalmak şartiyle teslim olmuşlardı. Kendilerini rum olmadığından, yahud a- ralarında rum mubaciri olmadığından rumların herhangi bir tecavüzlerine gözcü tayin edildiler. Mevzuumuz olan dağ şe- birleri ile başka bir şekilde anlaştılar. E- #asen her şehre ve kasabaya gelen arab- har “ yerli ahali ile başbaşa kalmak için istiyen çıksın, istiyen kalsın!” diyorlar- dı. Rum muhacirleri ile hıristiyanlığı ka- bul etmiş olanların bir kısmı çıkıp Bi- zansa gidiyorlardı. Halife ömer Antak- yyada bir arab kuvvetinin bulundurulma- sına lüzum görmüş ve öylece yapılmış- tır. Antakyaldara da ramlara karşı arab- dara müzaharet hususunda itimad etme- derinden anlaşılır ki şehirde bulunan bi- zanslılar çıkıp gitmişler ve Otokton aha- li kalmıştı. Anadolu selçuklarından Ku- talmış oğlu Süleymanm Tekfurun gay- bubeti halinde bizzat antakyalılar tara- fından davet edilmiş olması bu kanaati teyid eylemektedir. Türk köyleri Curcuma kelimesinin Gorguma oldu. ğunda hiç şüphe yoktu. Arablar Sangar sözünü Sencar diye telâlfuz ettikleri gi- bi bunda da ayni tecvidi yapmışlardır. Biz İbniesirin imlasına bakarak ilk önce bu kavmin Anadoluda öteyeberiye yayı fan ve. müslümanlığın bazı yasaklarını dinlemediklerinden kızılbaş diye adla- 'nan carcarlar olmasına ihtimal vermiş. tik. Ayrıca müteaddid mevkilerde Gar- gar örenleri ve köyleri olduğuna bakâ- Fak carcarların daha siyade Gargarlar olmasını kabul ettik. Maamafi Gorgun, >rgun adında TTürkiyenin her köşesin- 'de mevki ve köy adları pek çoktur. Mas- peru, Hatay ölkesini Oront ve Fırat a- Tasında tahdid ederek orada mevcud kü- çük birleşik hükümetler adedini upkı O- zz boyları gibi 24 olarak sayar; demek bu dağlı ve kahraman gorgümalılar, Aa- takyanın kuruluşundan bir çok asırlar ön- crden beri orada hükümet süren ve ya şayan Eti oruklarından biri olduğunda suphe yoktur. Emevilerin bile kendileri- “müstakil bir devlet sayarak muahede yaptıkları bu halkın çocuklarına eme- vilerin halefleri olduğunu iddia eden Su- riyet hükümetinin daha az hürmette bu- Tunmağa yeltenmesi ne anlatır bilmem. Hasan Fehmi Turgal Romanyaya göndrilecek mallara aid menşe şehadet- nameleri Memleketimizden - Romanyaya ih- aç edilen canlı hayvanlarla - yumurta gibi hayvan mahsulâtını nakleden her Yagonun ayrı birer menşe - şehadetna- mesi olması Romanyada meri mevzuat icabından olduğu halde buna riayet e dilmediği görülmüş ve kontrol muame- lelerinin ifasında zorluk çekilmemesi için vsule uygun hareket edilmesi İk- tısad Bakanlığı tarafından alâkalılara bildirilmiştir. İstanbul - Lüleburgaz Asfalt yolu Edirne — Tnşaatına faaliyetle de- vam edilmekte olan Edirne - İstanbul asfalt yolunun - İstanbul - Lüleburgaz kısmı önümüzdeki yaz bitirilecektir. Boyabad'ta imar çalışmaları Boyabad — Şehrimizde büyük bir imar faaliyeti göze çarpmaktadır. Şehir içinde dar yollar genişletilerek açıl- maktadır. Yeni mezbahanın inşaatı ik- mal edilmiştir. Şehrimizin elektrik ve #u işlerinin yakmm bir zamanda başarıl- masına çalışılmaktadır. Banka ve Hukuk Hukuk İlmini yayma Kurumunun konferansları Hukuk İlmini Yayma - Kurumunun 'famuma aid olarak tertib etmiş olduğu #eri - konferanslardan birini de dün Halkevinde Cümhuriyet Merkez Ban- kasr Mali Müşaviri B. Namık Zeki A- ral vermiştir. B. Namik Aral bankacı- Tık hakkındaki muhtelif eserleriyle ta- aınmıştır. Dünkü konferansında her balığr vardı. Mevzu “Banka ve hukul İdi. Konferansın sahibi asıl / mevzua Birmezden evel memleketimizde banka- gılığın, bilhassa milli bankacılığın top- Ju bir bakışla - tarihçesini / ve umumi hatlarla bugünkü vaziyetini çizmiştir. Yapılan tarihçeye göre 1845 sencı 'ne gelinceye kadar bizde biraz şümul- ü manâsiyle banka ünvanına liyakat Bösterecek bir mücsseste yoktu. O ta - Fihlerde İstanbul bankası Bangue de Constantinople namiyle vücuda getiri- den müesseseye de bugünkü milli ban- kacılığımızın köklerini bağlamağa im- kân görülemez. Mithat Paşanın Tuna valiliği zamanlarında temellerini kur. düğü menafi sandıklarından, bunların birleştirilmesinden sonra meydana gel- miş olan Ziraat Bankasiyle gene onun 1284 (1868) de İstanbulda kurduğu em- niyet sandığı ve sonra büyük harb se- nelerinde - (1917) de kurulan İtibarı milli bankasr memleketin milli banka- cilek hayatında” birer mühim merhale teşkil etmiştir. Milli bankalar Şimdiki halde memlekette yaşayan anilli bankaların tesviye edilmiş serma- yeleri 74, ihtiyat akçeleri 5, mevduat ve alacaklı hesabları 138, ikrazat hesab darı 125 milyon liradır. B. Aral bundna sonra mevzua girip bankacılığın, banka / müamelâtınin bü. tün”hukuk şubeleriyle esasen alâkadar olduğunu — kaydettikten sonra konfe- ransının mevzuunu daha ziyade tatbi- kat sahasında bankacılığın medeni hu- kuk ile, borçlar hukuku ile, ticaret hu kuku ve vergiler hukuku ile olan alâ- kalarına tahsis etmiş ve bankaların bi- Tançolarmı dikkate alarak buralarda daha ziyade teknik noktai nazarından isim verilen “muameleleri birer birer tetkik etmeğe başlarken demiştir ki: “— Bankaların bilançolarında —me- selâ tevdiat hesabları diye mevki alan hesabların zamana, mekâna göre belki 'de en az alâkalı vedia veya usulsüz tevdi iledir, denilse mübalega edilmiş olmaz. Gerek tevdiat hesabları, gerek umumiyetle alacaklı hesablar - borçlar bukukundaki birçok akidlerin âdeta Konferanscı: B. Namık Aral bir telâki mahallini teşkil eder. Bu he- sablar arasında gezinen bir tetkik ba- kışı usulsüz tevdia, karza, hesabı cari- ye, vekâlete ,rehene, belki alelâde vedi- aya, âriyete de tesadüf edebilir. Bu te- liki sırasında akidlerden ber biri za- “man zaman kendi hüviyetinden bir meb- ze diğerine verir. Diğerinin hüviyetin- Gne bir nebze kendi alır. Öyle ki bu zamanlarda o akidicri yekdiğerinden tefrik edebilmek hayli — müşkülât pey- da eder. Bunun için bankalardaki tev- iat hesablarma, alacakir hesablara top- 'tan bir hukukt hüviyet / venmeğe kal- kışmak hiç bir zaman doğru olamaz. Yalnız alacaklı hesablarda değil, borç- u hesablarda da her hesabr başir başı- 'ma tetkik etmeli ki bunlardan her biri- 'nin mevsum gayri mevsum bangi akd ile veya nasıl bir akd ile alâkalr olduğu tesbit edilebilsin.., Bundan sonra konferans sahibi yu- karıda adı geçen akidleri birer birer ele alarak bunların bankalardaki muamele- ler ve hesablarla alâkalarını kaydetmiş 've misaller de göstermiştir. Hesab isimleri B. Namık Zeki Aral bilançonun pa- sif tarafından aktif tarafına — geçerek banka müamelâtında avans, ikraz, he #abi cari, kredi küşadı, itibar mektubu. akreditif gibi tabirlere, reportlar, mu- habir bankalar, iskonto cüzdanı, esham ve tahvilât cüzdanı gibi bir takım he sab isimlerine temas ederek - bunların hukukt sahadaki ifadelerinin ne olabi- deceği üzerinde durmuştur. Bunlardan sonra da bankaların esham ve tahvilât veya alelitlak kıymetli mevad ve eşya muhafazası, kiralık kasalar ve müna- kale Virement muameleleri - üzerinde bunlara aid bazı tahlillere gi- rişmiştir. Buradan vergi hukukuna ge- gerek bu hukuk şubesinin bankacılık- ta husüsi hukuk şubesinden — daha az mühim bir mevki tutmadığını anlatmış ve bilhassa damga resmi, maamele ver Bisi gibi bankacılığın seri halinde yü Tür müamelelerine müteallik vergileri, bankanın mesuliyeti zaviyesinden bun- lardaki neazket ve ehemiyeti tesbit et miştir. Konferans sahibi, tatbikat sahasın- da bilhassa bugünün, bugünkü bulran. İt devrin bankacılığında altun kaydı Meselesine ve kliring muamelelerine de temas etmiş ve konferansına son ver- miştir, durmuş