Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
anI y : '(3ta'lyınm Türkiye için belli başlı bir » — kara Cümhuriyetinin etrafında toplana- SAYFA 4 ULUS 31 İLKKANUN 1936 PERSEMB SANCAK HAKKINDA Fransız gazetelerinde çıkan makaleler Sancak meselesi hakkında Paris'de delegasyonumuzla Fransa hükümetinin alâkalı ları ar de neticesiz kalmış olan görüşmeler hakkında fransız gazetele- rinden bazılarının neşrettikleri makaleleri hulâsa olarak yazmış- tık. Bu yazıların çıktığı gazeteler gelmeğe başlamış olduğunda!ı vesika mahiyetinde telâkki ettiğimiz bazı makaleleri tercüme edi- yoruz : 23 - 12 - 936 tarihli Oecuvre gazete - ; sinden: Evvelce de tahmin etmiş olduğu- muz veçhile, Fransa ile Türkiye arasın- daki müzakereler muvaffakiyetsizliğe uğradı. Her iki taraf da eski vaziyetle- — gini muhafaza etmektedirler. « Bu hususta bir anlaşma husul bu- dabilmesi için Fransanın İskenderun Sancağına, Suriye cümhuriyeti içinde bir muhtariyet verdikten başka İsken- derun ve Antakyadaki türklerin yaşa- yışlarını kati surette garanti edecek ve — buralardaki türk ahalinin Suriye arab- ları fından tazyik edil mani olacak tedbirler almış olması lâzım idi. Nihayet müşterek bir kararla bu husu- sun halli için Ankara ve Paris hariciye- leri tarafından faaliyetle çalışılacağı, ica bında raportör Standler'in de müdahale ve yardımda bulunacağı, ve meselenin Si — 18 son kânunda, Milletler Cemiyetinin gelecek celsesinde Cenevrede konuşu- lacağı tesbit edildi. ça Yalnız o tarihte Milletler Cemiyeti konseyinin Fransa ile Türkiye arasın - da yapılmış bir anlaşma ile mi, yoksa bugünkü anlaşmazlık vaziyeti ile mi kar şılaşacağı belli değildir. Londra dün akşam, gelecek günler zarfında Paris ile Ankara arasında bir- az serin bir hava ği düşü iyle na bu projeden her iki memleket tara » fından arzu edilmekte olan fransız - türk dostluğunu ve işbirliğini yaratmak fay- dasının bile beklenemiyeceğini anlat - mış bulunuyorlar; Zira fransızlara gö - re, böyle bir vaziyete sokulacak olan Sancak Türkiye ile Fransa arasında bir rabrta tesisine yaramaktan ziyade bir anlaşmazlık membar teşkil edecektir. Genevieve Tabouis Şam ile Ankara arasında 25 - 12 » 1936 tarihli La Republigue gazetesinden: Fransa - Türkiye arasındaki müza- kerelerin inkıtaa uğraması teessüfe de- ğer bir hâdisedir. Azlıkların tâbi ola - cakları muamelenin Paris'te zan ve ü- mid edildiğinden daha büyük müşkül- leri mucib olacağını burada daima söy- lemiş olan bizler bugün hâdisenin bu şekli almasındaki mesuliyetin Fransaya aid olmadığını rahatça söyliyebiliriz. Gitgide vehamet kesbedeceğini bil - mekte olduğumuz bu hâdiseyi karileri- mize izah edeceğiz. İskenderun Sanca- ğı, mandamız altına verilmiş olan top- raklara dahil bulunmakta idi. Biz bu toprakların bir kısmını diğerlerinden a- yıramayız, manda idaresini bize tevdi etmiş olan Milletler Cemiyetinin husu- sıkılmış görünüyordu; ve İngilterenin bu meselede fikirleri yatıştırmak — için elinden geleni yapacağına da şüphe » yoktur. — , " ta türk hakimiyetini tesis etmeğe ka sürette karar vermiş görünüyor, Tür- iye istikbalin her hangi bir millete saklayabileceği tahmin edilmez vehemiyeti haiz bulunan bu İskenderun dan istifade edememesini şim - “diden temin etmek istiyor. ( Diğer cihetten, eski osmanlı İimpara- torluğunun bir dereceye kadar yeniden “tesis edilmesi düşüncesi şüphesiz Tür- kiye cümhur reisinin zihnini işgal et - mektedir. . N F Türkiye Cümhur Reisi, bugünkü Büyük Britanya imparatorluğu ile do- minyonların bir gün Ankara cümhuri- yetinin — alabileceği biraz fark ı bir şekil için ideal ve moral bir moödel teş- kil edebileceğini düşünüy si müsaad lmad. damız altın- daki memleketi inkısama uğratamayız. Hukukt cihetten bize hiç bir suç atfe- dilemez. Hakikatte ise Fransa, buralar- daki azlıkların korunması için arzu edil- mesi mümkün olabilecek bütüh şart- ları Fransa - Suriye anlaşmasına dahil etmiş bulunmaktadır. Eğer suriyelile - rin imza etmiş oldukları mukaveleler dürzilere, alevilere, türklere itimad tel- kin etmiyorsa bunda Fransanın kabaha- ti yoktur. Bu mesele hakikaten can sı- KICI D Ağkla, çürikhü UİLİ fama raciyelt sokmuş bulunuyor: eğer Türkiye'nin talebini kabul edersek şarkm islâm âle- mindeki prestijimize — vahim bir darbe indirmiş olacağız; islâm ve arab âlemi- nin nefretini celbetmek tehlikesi kar - ö çıım'ı!ayiz. Halbuki Fransa büyük bir is- lâm nüfusuna malik bulunuyor ve bü - “yük bir arab kütlesini idare ediyor. Nü- fusumuüz arasında yirmi milyondan fazla müslüman d bulunduğu gi- bi on beş milyon kadar arab da himaye- — miz altında bulunmaktadır. - — Tarafımızdan gerilemeyi andıracak — her hangi bir harekette bulunulması ça Deskiden İstanbul'daki Amparatörlüğün 4parçalarını teşkil etmiş bulunan büyük emleketler, Irak, İran ve saire... An- Yalnız şunu söylemek Tâzımdır i bir Suriye konfederasyonu yapılması bu konfederasyona Suriye, Lübnan ve İskenderunun müsavi haklarla iştirak etmeleri fikri Fransa tarafından, kabul edilmesine imkân mevcud olmıyan bir şey olarak telakki edilmektedir. Esasen fransızlar türk delegasyonu- p lağ da ve bilhassa bu im- paratorluğun en mühim parçası olan şi- mali Afrikada mühim tesirler husule getirebilecektir. Şarkta her gerileme hareketi bir ne- vi istifa telakki edilir. Diğer cihetten bugünkü — vaziyetimizde — hiç tadilât yapmaksızın böyle devam etmek iste - diğimiz ve İskenderün ahalisini “Şam hükümetinin gelişi güzel idaresinden ve istibda lJından kurtaracak bir formül bulamadıfımız takdirde eski fransız - türk dostluğuna acı bir darbe indirmiş olmakla kalmıyacağız, ayrıca, sarih o - larak söylüyorum, daha vahim hâdise - lerle de karşılaşacağız. Üç dört hafta evvel burada General Zeligorski'nin Vilno'da yapmış olduğu harekete müşabih bir hareket karşısın- da kalmamız tehlikesinden bahsetmiş- tim, Bu fikrimden vaz geçmiyorum, bil- akis, bu ihtarımı yeniliyorum ve ahva- lin bu ihtarımı teyid ettiklerini karile- rimden saklamıyorum. Bir ajans telgrafı Kemal Atatürk'ün dün generalleri ile uzun bir konuşma yapmış olduğunu bildiriyordu. Diğer cihetten Ankara hükümetinin hududda bütün bir kolorduyu tahşid etmiş bu - lunduğunu da biliyorum. Fransa hükümeti vaziyetin vehame- tini bizden gizlememelidir. yarm acı hakikatlerle uyanmamız istenilmiyorsa efkârı umumiyenin bugünkü vaziyeti olduğu gibi görmesi lâzımdır. Hükümetimiz müşkül bir vaziyette - dir: bunu söyl lidir. Hakikatte Fransa - Suriye muahedesini neticelendirmekte göstermiş olduğu - muz istical bizi iki yoldan birini tercih etmek mecburieyti karşısında bıraktı: Ya arab dostluğunu ve yahud da türk dostluğunu tercih etmek. z Bizce bu vaziyette kalmak doğru de- ğildir. Bazı kimseler ne derlerse desin- ler, Fransa henüz kendisine verilmiş o- lan vazifeleri lâyıkı ile yapmaya kâfi gelecek derecede büyük, kuvvetli ve mağrürdur. Biz bayrağımıza ve o bayrağın hi - mayesine sığınmış olan azlıklara doku- nulmasına müsaade etmiyeceğiz. Yalnız bir hâdiseyi kaydetmek isti- yoruz: Suriyeye bugüne kadar görme « miş olduğu bir istiklâl bahşetmekte o- lan muahedenin imza edildiği ândan i- tibaren birçok müşküllerin tezahürü ile karşılaştık; bu müşküller: 1 — Suriyelilerle azlıklar arasında ve 2 — Suriyelilerle komşuları olan türkler arasında zuhur etmişlerdir, Şunu hatıriryalım ve bütün dünya - nın işiteceği derecede yüksek sesle söy- liyelim ki Fransa henüz Suriyeyi terk etmiş değildir, Suriyede hâlâ fransız askeri krtala- rr ve fransız bayrağı mevcud bulun - maktadır; muahedede dahi “üç senelik bir istihale devresi” kaydı mevcuddur, we Suriyenin ihtiyaçları için, dünya sul- hu için ve bizce her şeyden daha mühim olan Fransanın menfaatleri için, icab ederse, bu istihale devresi kaldırıla - bilir veya uzatılabilir. Jean - Pierre Görard * kten çeki Akdeniz konuşmaları: Türkiye - İtalya 24 iIkkânun 1936 tarihli Echo de Pa- ris'den; un ği lesi hak - kında Türkiye Dış Bakanı Doktor Rüş- tü Aras ile İvon Delbos arasında başla - mış olan müzakerelerden bir netice çıkmadı. * Ankara hükümeti hakim türk hal- kından bir kısmının eski tebaalarının emri altına girmesini ve onlar tarafın - dan fena muameleye maruz kılınmasını hoş görmüyor. Sonra Türkiye, birgün İtalyanın İs- kenderuna yerleşmesi ihtimalinden çe - kiniyor: belki Fransa - Suriye ittifakı- nın küvvet ve tesirine de tamamiyle iti- mat etmiyor, Türkiyenin bugün almış olduğu va- ziyet, fransız politikasının göstermiş İskend Terfi eden adliyecilerimiz Adliye Veküâletinin hazırladığı 24 kişilik kararname yüksek tasdikten çıktı Adliye Vekâletinin büyük bir kararname hazırladığını evelce liaEeı vermiştik. Yüksek tasdikten çıkan ve dün alâkalılarına tebliğ edilen kararnameyi yazıyoruz: Yerlerinde terfi ettirilenler: İzmir İcra Hâkimi İsmail Hakkı, Ankara Ceza Hâkimi Abdülkerim, An- kara İcra Hâkim Muavini Ali Kemal, Edirne Cumhuriyet Müddei Umumisi Edib, İzmir Sulh Hâkimi Ahmed, An- kara Hukuk Reisi Vehbi, Tekirdağ A- zâsı Abdurrahman Ziya, Srvas Müddei Umumisi Osman Âsım, Balıkesir Hu- kuk Hâkimi Arif, İzmir İcra Muavin Hâkimi Nimet Hamdi, Diyarbekir Adli İhtisas Hâkimi Sadık, Trabzon Hukuk Hâkimi Mehmed Nuri, Erzincan Reisi Abdullah, İzmir Ticaret Reisi Mustafa Necati, Muğla Müdâdei Umumisi Ragıb, Bursa Ceza Hâkimi Mustafa Nuri, An- talya Hukuk Hâkimi Rauf, Sungurlu Hukuk Hâkimi Derviş, Manisa Reisi İsmail Rasim, Maraş Reisi Üngur, Ko- caeli Reisi Nail, Manisa Müddei Umu- Mehmed Emin, Ordu Hukuk Hâkimi Mehmed Hilmi, Tokad Müddei Umu- misi Ali, Zonguldak Müddei Umumisi İsmail Hakkı, İzmir Ceza Hâkimi İsma- il Kemaleddin, Aydın Müddei umumisi Reşid, Samsun Müddei Umumisi Ed- hem, Bürhaniye Müddei Umumisi Hay- dar, Aydın Reisi Ahmed Midhat, Eski- ehir Reisi İbrahim Edhem, Sinob Re- isi Abdülhazif, Zonguldak Reisi Ek- mel, Manisa Hukuk Hâkimi 'Galib, Sö- ke Hukuk Hâkimi Ali, Adana Hukuk Hâkimi İbrahim Senih, Balıkesir Ceza Hâkimi Hüseyin Hasbi, Nevşehir Re- isi Ömer, Bursa Hukuk Hâkimi Hasan Hilmi, Ordu Reisi Ahmed Cevdet, Bur- sa Hukuk Hâkimi Arif Sırrı, Bursa Ceza Hâkimi Mustafa Nuri, Konya Hu- kuk Hâkimi Mehmed Sabir, Palö Sorgu Hâkimi İsmail Hakkrı, Şibinkarahisar Reisi Cemal, Diyarbekir Müddei Umu- mt Muavini Mehmed Sadık, Rize Müd- dei Umumi Muavini Doğan, Kayseri Reisi Said, Yozgad Reisi İbrahim Ed- hem, İzmir Hukuk Reisi Hüseyin Hüs- nü, Burdur Reisi Seyid Yahya, Gazir anteb Reisi İbrahim Edhem, Konya Ce- za Hâkimi Abdülaziz, Afyon Reisi Yah- ya Sezai, Muş Sorgu Hâkimi Mürşid| Afyon Hukuk Hâkimi Mekin, Balıke- sir Müddei Umumisi Hüseyin Arif, Göle Sulh Hâkimi Hamdi, Afyon İcra Memuru Ali, İzmir Hukuk Hâkimi Bi- lâl Hilmi, Ankara Hukuk Reisi Naili, Afyon Müddei Umumisi Mehmed Tev- fik, Kütahya Hukuk Hâkimi Mehmed, Konya Reisi Mehmed Sadık, K nu Hâkimi Emin, Artvin Müddei Umu- misi Ali Rıza, Kastamonu Müddei U- mumisi İlhami, Denizli Hukuk Hâkimi Ali Hakkı, Hayrabolu Müddei “Umumi- si Hasan Hamdi, Kastamonu Reisi Nu- ri, Uşak Reisi Mustafa Erdem, Muğla Reisi Mesud, Şavşat Müddei Umumisi Hamdi, Çorüum Reisi Ali Afif, Çankırı Reisi Tahsin, Gelibolu Hukuk Hâkimi Hamdi, İstanbul Adli İhtisas Hâkimi Atıf, İstanbul Sulh Hâkimi Mustafa Hayreddin, Ankara Sulh Hâkimi Sü- reyya, İzmir Müddei Umumisi Âsim, Üsküdar Hukuk Hâkimi İrfan, İstanbul Ticaret Reisi Faiz, Gürün Reisi Meh- med Hulüsi, İstanbul Adli İhtısas Müd- dei Umümisi Mehmed Midhat, İ bul Asliye Hukuk Reisi Suphi, Çanakka- le Reisi Cemal, İstanbul Asliye Hukuk Reisi Ahmed İrfan, İstanbul Ağır Ce- za Reisi Mehmed Refik, Bitlis Sorgu Hâkimi Nuri, İstanbul Asliye Hukuk Reisi Mehmed Zeki, Temyiz Raportö- rü Mustafa, İstanbul Asliye Ceza Reisi Sadettin, İstanbul Müddei Umum? Mu- avini Mehmed İhsan, Bitlis Reisi Ali Hikmet, Üsküdar Ceza Hâkimi Mehmed Emin, Kemah Müddei Umumisi Me, düh, İstanbul Asliye Hukuk Reisi Mah-« mud Salâhaddin, Çatalca Hukuk Hâki-« mi Şevket, Bursa Hukuk Hâkimi Mus- tafa Lütfi, Edirne Reisi İhrahim Hakkı Naklen terfi ettirilen adliyecileri- mizin isimlerini de yarınki sayımızda yazacağız. olduğu tereddütler karşısında Fransa - nın davasına dört elle sarılmaya hazır bulunanların kalbine düşmüş olan şüp- * henin yeni bir tezahürüdür. Müstakil bir İskenderun hakikatte Türkiyenin hi » mayesinden istifade edecektir. Rüştü Aras'ın son haftalar zarfında tamamiyle inkişaf etmiş olan talebi ise Fransanın Suriye üzerindeki manda İ- daresi ile hiç bir veçhile kabili telif de- ğildir. Rüştü Aras'ın talebi arab âlemi- ni bize karşı ayaklandıracak mahiyette- dir. İngiltere bu talebe muarız bulunu- yor. Bizim yapabileceğimiz biricik şey, 1921 tarihli fransız - türk anlaşması esa- sı üzerinden biraz daha bariz bir muh - tariyet vermekten ibarettir; ve bu hal- de bile Suriyeli nasyonalistleri bu im - tiyazlara razı etmekte oldukça müşkü - lât çekeecğimize şüphe yoktur. Rüştü Aras'ın, Ankaradan gelmiş o- lan talimat üzerine, mukabil teklifleri- mizi reddetmek mecburiyetinde kalmış olması teessüfe değer, Türkiyenin bize müteaddit defalar karşılıklı yardım paktı yapmayı teklif etmiş olmasına mukabil bizim, İtalyanın hoşnudsuzlu- ğunu arttırmak korkusiyle bu talebi red- detmek mecburiyetinde olduğumuzu sanmamız meseleyi karıştırmaktadır. ] Türkiyenin 1934 senesinde Yugos « | | Tavya ve Romanya ile askeri anlaşmalar imza etmek suretiyle Avrupa sulhuna parlak bir hi etmiş olduğ; nu da söylemek lâzımdır. Birçok kim « seler böyle kudretli bir müttefikin ü « midini kırmış olmakla hata etmiş bu « 1 lunduğumuza kanidirler, Pertinax | Tefrika No: 43: İKİNCİ - Çeviren: Nurettin ARTAM j 'ceueiıg KİTABI Rudyard Kipling . — Oradan Gunga'nın soluna ve sağına gittim. Oraya varınca gördüğüm suları, o za- mana kadar asla görmüş değildim. Çakal: — Bunlar, geçen selde gelen sulardan da- ha iyi mi idi? Diye sordu. — Daha iyi idi. Sel, beş senede bir defa ge- lir. Bütün getirdiği de bir avuç yabancı adam, birkaç tâne tavuk, bir ikı karaca, o ka- dar. Halbuki orada su düzgün ve alçaktı; bi- tibiri ardından da ingiliz ölüleri geliyordu. jş..ş__:_ad_aıi—Etavah ve geniş Allahabad suları yo- - İuile Agra'ya. Vai ş < Hai — AH, dedi, o Allahabad kalesinin al- tındaki su anaforları, önce hafiften hafiften gelir, sonra fırdolayı döner, dururlar. İşte böyle ! Balıkçıl, bunları söyledikten sonra fırıl fırıl dönmeğe dansetmeğe başladı. Bu sıra- da çakal, kuşa kıskanç gözlerle bakıyordu. Tabit, o, bahsedilen isyan yılını hatırlaya- mıyordu. Mugger sözüne devam etti: — Allahabad da yirmi kişi bir adamın üzerine gitse kimse tetiğini bozmıyordu. Zaten ingilizlerin üzerinde bugünkü kadın- lat gibi mücevherler, yüzükler ve küpeler de yoktu. Meşhur sözdür ya, boyun'a ger- danlık takanın nasibi bir kement yemek- tir. O sırada ıtmaktaki bütün muggerler se- mizleşmişlerdi; fakat ben, hepsinden daha şişmanlamiştım. Gelen haberlerde Gunga'- nın sağında, solunda bütün ingilizlerin av- lanıp 1rmağa atıldığı söyleniyordu. Biz de bunün doğru olduğuna inanıyorduk. Cenuba, Mongir mezarlıklarınım arka ta- rafına doğru indikçe bunun büsbütün doğru olduğunu anlıyordum. ğ Balıkçıl: — Ben bu yeri bilirim, dedi, o zamandan beri Mongir, kaybedilmiş bir şehir olmuş- tu. Şimdi orada pek az adam yaşıyor. — Ondan sonra ben ağır ağır, tenbel ten- bel ırmağın şimaline doğru gitmeğe başla- dım ve bir kayık dolusu beyaz yüzlü adama rast geldim ki hepsi canlı idi! Hatırımda kaldığına göre bunlar, sırıkların üzerine ge- rilmiş örtülerin altında yatan ve yüksek ses- le bağıran kadınlardı. O günlerde köprüle- ri muhafaza eden bekçiler tarafından bize ateş açılmazdı Bütün silâhlar başka yerler- de meşgüldü. Geceli gündüzlü bu sesleri, rüzgâr estikçe duyuyorduk. Bu kayığın Ö- nünde ayağa kalktım. Çünkü beyaz yüzlü- leri öteki türlü tanıdığım halde, canlı iken hiç görmemiştim. Çıplak beyaz bir çocuk kayığın bir kenarından eğilmiş, elleriyle suları karıştırıyordu. Bir çocuğun akan su- dan ne kadar hoşlandığını görmek güzel bir şeydir. O gün karnım toktu, fakat bir parça iştahım daha kalmıştı. Doğrusunu söylemek lâzım gelirse. karnımı doyurmak e a Hü için değil de, bir az keyif için bu ellere, doğru yükseldim. Bunları kapmak istedim, Lâkin o kadar küçük şeylerdi ki iki çenemi birleştirdiğim zaman çocuk elini yukarıya çekmiş ve ben bunun farkında olmamıştım, Bu beyaz mini mini eller iki dişimin arasın- daki boşluktan sıyrılmış olmalı idi. Bunla- rı dirseklerinden de pek alâ yakalayabilirs * dim, Fakat önce de söylediğim gibi orada bir az keyf yapmak ve yeni şeyler görmüş olmak için başımı kaldırmış bulunuyor- dum. | Kayıkta bir biri ardından bir takım fer« | yadlar koptu; ben de onları daha iyi göre« bilmek için başımı daha ziyade kaldırdım. Kayık itilemiyecek kadar ağırdı. Bunların hepsi kadındı; fakat kadınlara inan olur m' Çakal dedi ki: — Bir defa, bir kadın bana kuru bir ba« lık derisi vermişti, dedi, ben onun bebeğini kaparım umudundaydım; fakat meşhur bir . « —söz vardır, atın yemini yemek, çiftesini ye« | mekten daha iyidir, derler. Senin kadın ne yaptı? ' | (Sonu var) | Öerü * ğ