SAYFA 4 ULUS MMUZ 1936 CJHA Piyer Brosolet, fransız radikalleri- nin organı olan La Republik'in 11 tem-s muz tarihli sayısının siyasi başyazısın- da o tarihteki Avrupa vaziyetini şöyle telhis ediyor: Cenevre toplantısından beri Fran- sa'nın diplomatik gayretinin — Stresa — cephesini değil, (çünkü dava, Stresa — konferansı zamanmdakmın hiç de ay- — a değildir,) fakat kendi imzalarına sa- dık kalan Lokarno devletleri cephesi- ni yeniden kurmağa tevcih edilmiş ol- duğu besbellidir. Anlaşıldığına göre fransız hüküme- tinin maksadı, Brükselde toplantıya da- vet edilmiş olan Lokarno konferansın- —— dan önce veya, Almanyanın iştirak et- - memesi lâzımgelen bu konferans sıra- sında, Ren meselesi ile Avrupanın em- niyeti meselesi hakkında bir ingiliz - fransız - italyan - Belçika müşterek gö- 'I rüşü temin etmektir. Fransa, İtalyanın Lokarno anlaşma- sınr yapmış olanlar arasına tekrar gi- rebilmesi için daha şimdiden çifte gay- ret göstermiştir: Ekonomik ve finan- sal zecri tedbirleri şartsız ve pazarlık. sız olarak kaldırmış ve bu tedbirlerin kalkmış olması dolayısiyle Akdeniz vaziyetinin artık geçen ilkteşrinde ka- rarlaştırılan karşılıklı yardım teahhüd- —- lerinin idamesine lüzum göstermiyecek bir mahiyet almış bulunduğunu İngil- tere'ye ayrıca işaret etmiştir. İngilte- | redahi, diğer taraftan, süküneti ia- de edici bir harekette bulunarak bü- yük filonun Akdenizden - çekilmesine karar vermiştir. İmdi, beklenebilirdi ki gerginlik ça- bucak azalsın ve Brükseldeki Lokarno- cular konferansında İtalyanın işbirliği tahakkuk etsin. Vakıa gerginlik azalmışsa da henüz tamam sayılamaz. Ve, şu saatte, İtalya- — nin Brüksel'e gelip gelmiyeceği, gele- cek olursa hangi şartlarla ve ne mak- — sadlarla geleceği bilinememektedir. İşin doğrusu, gerek ingilizler ve ge- — Tek İtalyanlar tarafından yakınlaşma keyfiyeti, İtalyan - Habeş harbı dola- yısiyle, âdeta frenlenmektedir. ğ Akdenizde nisbi zâfını hissetmiş o- lan İngiltere, büyük filoyu geriye ça- ğırmalkla beraber, orada gene, İtalya - Habeş harbından önceki mikdara göre |— fazlaca bir kuvvet bırakmıştır. Bun- dan başka Akdenizdeki karşılıklı yar- — dim anlaşmalarından da hoşlanmıştır. Mesela Yugoslavya gibi, diğerleri de bundan hoş Ş görü ktedir. Bu |— halin neticesi olarak, İngiltere, geçen — İlk teşrind: girişilmiş olan teahhüdle- — Tin artık mevzuu kalmamış olduğunu — ilan etmek hakkını Fransa'ya tanrmaz- — lık etmemekte ise de Türkiye, Yugos- lavya ve Yunanistanla yapmış olduğu — anlaşmaları meriyette tutmakta oldu- — ğunu ilandan da geri kalmamaktadır. — Bu hal ise Romanya'yı vesveselendir. — mektedir. . İtalya da, kendi tarafından Etyop- — ya meselesinin devammca, Almanyaya - hiç de reddolunmıyan avanslar yapmış- Kt 1 tır ve böylece doğmuş olan tesanüdü nü de İtalya kendini istiyerek kurtar- mak niyetinde görünmemektedir. İşte bu tesanüd dolayısiyledir ki İtalya, şa- yet Brüksele gidecek olursa Almanya- ya yan gözle bakılmasını hiç bir suret- le kabul edemiyeceğini önüne gelene söylemektedir. Daha kaygılandırıcı hâ- dise şudur: Viyana'dan alınan haberle- re bakılırsa İtalya, von Papen'in vası- tasiyle Almanya ile Avusturya arasın- da yapılmakta bulunan müzakerelere karşı aleyhtar olmaktan çok uzak. tır. İşte böylece insan, Roma'nın İngiltere'ye ve hattâ Fransa'ya ka.- Zecri tedbirler Tan gazetesinin İl temmuz başyazısından: Resmi gazete, bu sabah, İtalya'ya karşı tatbik edilmekte olan zecri ted- birlerin kaldırıldığını bildirdi. Londra- dan gelen bir telgraf da Kıral Sekizin- ci Edvard'ın bu hususta nazırlar mec- lisinde verilmiş bir kararı imzaladığını haber veriyor, Zecri tedbirlerin kaldırılması artık tahakkuk etmiştir. Ve bu yüzden vücud bulmuş karşılıklı yardım teahhüdleri de bad hükümsü ır. Bütün bunların neticesi hasıl olan yeni vazi- yet dahilinde İtalyanın Avrupa işbir- liğine dönmesine hiç bir mani kalma- mıştır. Çünkü Roma hükümeti, zecri tedbirleri ve onunla alâkalr karşılıklı yardım anlaşmaları devam ettikçe İtal- yanın Avrupa plânında yer almayaca- ğını birçok defalar söylemişti. Böyle olduğu halde, şu satırları yaz- dığımız zamana kadar İtalya hâlâ bo- ğazlar konferansına gelmediği gibi Bü- rüksel'de toplanacak Lokarnocular top- lantısı için kendisine vaki davete res- men cevab da vermemiştir. Zecri tedbirlerin kaldırılması işinin biraz geç olması yüzünden faşist hükü- metinin bu meseleye o kadar ehemiyet vermediği gibi bir düşünce çıkarmak aceleliğinde bulunulmamalıdır. İtalya- ya hemen cevab verdirmiyen sebebler herhalde daha derin ve ince siyasi se- bebleridir. Öyle görünüyor ki Alp- ler'in öte tarafında şarki Akdeniz işi etrafında pek az emniyet gösterilmek- tedir. Zecri tedbirlerle alâkalı olarak İngiltere, herhangi bir taarruz ihtima- Hi karşısında Akdeniz filosunu kuvvet- lendirdiği gibi böyle bir ihtimale karşı da Yugoslavya, Türkiye ve Yunanista- nın işbirliği teminatını aldı. Bütün bu işler İtalya - Habeş anlağ- mazlığı yüzünden olmuştu. y Şimdi, habeş meselesinin tasfiyesin- tarihli Bİ 1 den sonra bu şarkt Akdeniz anlaşması * hâlâ devam edecek mi? İtalya, bu atk laşmayı kendi aleyhine görmektedir. İtalyanın böyle telakkisine bazı Bal- kan devletleri hakkında beslediği da- imt? itimadsızlık da sebeb olmaktadır. Bu cihetteki tereddüdlerin izalesi için ya Britanyanın ve yahut şarki Ak- denizde alâkalr devletlerin resmi be- GAZETELERDE OKUDUM . LARIMİZ SÜKÜNET GÜÇLÜĞÜ ti suürette arkasını dönmek imkânı- nı verebilecek bir İtalya - Avus. turya ve Almanya anlaşmasını dilemek- te olduğu düşüncesine varıyor. Görülüyor ki, Brüksel konferansı- nın arifesinde vaziyet oldukça güçtür. Cenevre asamblesinin zecri tedbirler hakkındaki kararından sonra buhranın sükünet bulacağına dair tabit olarak beslenebilecek Üümidlerin tahakkuku, pek garib bir surette, gecikmektedir. Eğer hükümetler, bu sırada, üzerle- rine almakta oldukları mesuliyetlerin ciddiyetini iyice ölcerat- alurlarsa pek eyi etmiş olurlar. kalktıktan sonra yanatı kâfidir. İngilterenin Fransa ile yaptığı anlaşma gibi şarki Akdeniz devletleri ile yaptığı anlaşmanın ancak zecri tedbirlerin devamına münhasır olduğu tabiidir ve bunun aksini göste- ren bir delil yoktur. Esasen, Fransa- nmn iştirak etmediği böyle bir sistemin devamını Avrupada kurulmakt istenen milletlerarası işbirliği ile telif etmek çok güç olur. Böyle olmakla beraber anlaşılıyor ki İtalya, Avrupa plânında siyasi vaziye- tini tekrar ve en iyi şekilde elde etmek için çok ihtiyatlı adımlarla yürümek istemektedir. Bu endişe belki meşru- dur. Fakat bugünün bu saatinde hal- ledilmesi kabil birçok işleri bilahare büsbütün karışacak bir ihtimal tehli- kesine sevketmek de hiç doğru olmasa gerek.. Bugünkü beynelmilel vaziyette ister istemez yeni bir hâdise vardır. Bu da İtalya - Almanya yakınlaşmasıdır. Ro- ma, zecri tedbirlerin iktısadi tazyikle- rine karşr müdafaa çareleri ararken Berlin ile sekiz aydanberi sıkı temasa gelmiştir. Bu temaslar neticesi her iki devle- tin eski siyasetinden hiç şüphesiz pek çok değişiklikler olmuştur. Avrupada tamamen tecrid edilmiş bir vaziyette kalmaktan çekinen İtalya, icabında al- man kozu diye oynamak ihtiyatında bulunmuştur. Romanın Berline karşı bazı teahhüdler altına girdiği ise mu- hakkaktır. Fakat İtalya ile Almanya a- rasında tam ve geniş bir anlaşma hasıl olduğunu sanmak isabetli bir şey ol- maz. Netekim alman matbuatının, zec- ri tedbirlerin kaldırılması dolayısiyle İtalyanın tekrar İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapacağından endişe etmeleri böyle kati bir anlaşma olmadığını gös- termeye yeter. Ne de olsa İtalya bugün Almanya- ya karşı eskiden stresa cephesinde iken takındığı vaziyetten büsbütün başka bir vaziyet takınmağa mecburdur. Bu vaziyet ne olacaktır? İtalya, Al. manyaya karşı ne derece tarafgirane hareket edecektir? Bunu Roma'nın, Lo- karnocuların toplantısında alacağı ta- vurdan öğreneceğiz, MERAKLI $ Valensiadaki kadınlar azdılar Noyes Viner Jurnal gazetesine Mad- rid'den bildiriliyor: Geçenlerde İspanyanın Valensia vi- layetinin Villalonga köyündeki kadın- lar ayaklanmışlardır. Köyün iki yüz kadını kocalarının üzerlerine kapıları kilitliyerek, köylülere aid bir kollektif andlaşmanın yapılması etrafındaki gö- rüşmelerin uzatılmakta olduğunu pro- testo etmek için pazar yerinde toplan. mışlardır. Heyecan ve asabiyet içinde olan kadınları dağıtmak üzere gelen jandar- malara, kadınlar hücum etmişlerdir. Başa çıkamıyacaklarını anlıyan jan- darmalar, lastik kırbaçlarla kadınların üzerine hücum etmişler ve zorla pazar yerine toplanmış olan kadınları dağıta- bilmişlerdir. Kadınlardan on ikisi ağır yaralanmış olduklarından, hastahane- ye kaldırılmışlardır. Parfüm yerine kezzab İngilterenin Layçester kontluğun- da, bir erkeğe âşık iki kız kardeş ara. sıpda bir facia olmuştur. Dori ile Meri, biribirleriyle çok iyi * anlaşmış iki kız kardeşti. Fakat bu an- laşma, Meri'nin bir dans salonunda Ji- mi Dol adında bir genci tanıdığı gün- den sonra bozulmuş. Çünkü, aynı erke- ğe Dori de gönül vermiş. İki kız kar- deş arasında erkek için bir mücadele- dir başlamış. Fakat bu mücadelede Do- ri galebe çalıyor ve delikanlı ile nişan- lanryor. Çok geçmeden düğünlerinin yapılması düşünülüyor. İdeal aşkının çalındığını gören Me- ri, intikam besliyor. Düğün günü, kız kardeşinin odası- na girerek, her gün kullandığı parfüm SEYLER pülverizatorune gizlice kezzab dolduf! yor. Gelin bütün hazırlıklarını /yapt tan sonra, pülverizatörle yüzüne P*” füm sıkıyorum diye, kezzabı püskürtü yor. Zavallı kızın gözleri harab oluy?' Meri tevkif edilmiş, fakat yaptığı îl dolayı zerre kadar pışmanlık memiştir. Hırs ve kıskançlık insafi ne fenalıklar yaptırmıyor?! En çok sabun kullanan memleket hangisidir? Eskidenberi sabun sarfiyatı bir £ let yahut memleketin kültür seviyt? için bir ölçü diye telakki edilmiştil Bu itibarla, Avrupa — memleketlerini ayrı ayrı sabun istihlakini bilmek fay dasız olmıyacaktır. Viyana gazetelerinden biri, ” ingil? sosyologlarından bir zatın yapmış © duğu bir tetkikten bahsetmektedir. #7 giliz sosyoloğunun yapmış olduğu ” tetkik birçok bakımdan enteresan oldu: ğu için insanı hayrete düşürınekteî Netekim Avrupa kıtasında en kokulu sabun kullanan memleket ad başına yılda 682 gram ile başta D marka gelmektedir. Halbuki, ko sabunların yapıldığı Fransa'da adaf başına yılda 368 gram kokulu sahil harcanıyor. a Çamaşır sabununa gelince vaziyt tamamiyle değişiyor. Bunda adam Di şına yılda 14 kilo sabun harcayan F* lemenk başta geliyor. Felemenkten or ra, sıra ile, Danimarka, Belçika, Frafi sa, İngiltere, Almanya, — Avusturyt İtalya, Macaristan ve nihayet Bal ıı_.ın_îeı ktedir. Bundan başka, bu istatistiği tutâf zat ayrıca, dikkate değer bir keşifti bulunmuştur. Bu ise, ne kadar fazla 5â' bun harcanırsa, o nisbette ölüm V makta, sabun sarfiyatı azaldıkça, ölü! çoğalmaktadır. Ziraat Vekâletinden : Ankara Tohum Islah istasyonu için 200 teneke mazot, 10 tene- ke gorgoil BB., 2 teneke Walvolin ve 2 teneke Gres yağı ile 75 te- neke benzin pazarlık usuliyle satın alınacaktır. Pazarlığa girmek istiyenlerin 17 - 7 - 936 cuma günü saat 10 da Keçiören caddesi üzerinde Tohum Islah istasyonu binasında top - lanan komisyona ve izahat almak için de her gün Tohum Islah Direktörlüğüne baş vurmaları. (1741) 2—3002 İs Bankasına memur —— ' alınacak Türkiye İş Bankasından : Bankamızın Merkez ve Şubelerinde çalıştırılmak üze- re Lise veya Ticaret Liseleri mezunlarından müsabaka im- tihanı ile memur alınacaktır. Bu imtihanda kazananlar a- rasında ayrıca Yüksek tahsil görmüş olanlar ve yabancı li- sanları iyi bilenler tercih olunacaktır. Alınacak memurlara, imtihandaki muvafafkiyet ve tah- sil derecelerine göre 70 ile 100 lira arasında aylık verile- Yazı ile imtihan 15 Ağustos 1936 cumartesi günü saat ONDA Ankara, İstanbul ve İzmir şubelerimizde yapıla- caktır. EnıonyazılmatnrihiloAğıııtoı 1936 dadır. İstekli olanlar, girme ve imtihan şartlarına ait izahna- meyi Bankamızın Ankara, İstanbul ve İzmirdeki şubele- rinden alabilirler. Başka yerlerde bulunanlar bu izahname- —— yi Bankamızdan tahriren de talep edebilirler. Ancak bütün — taliplerin çok vazıh adres vermeleri lâzımdır. 2—2958 NO cıueuğ KİTABI Yazan: Rndyırd KİPLİNG ; — Kimin tarafından? diye sordu Movegli, — biz hepimiz çakal mıyız ki böyle bir davar — kasabına yaltaklık edelim? Sürünün önderli- - Birçok bağrışmalar oldu: — — Sus sen insan yavrusu! — Biırakın söylesin, o, bizim yasamızı — güdafaa ediyor. — Sürünün yaşlılarından birisi gürledi: — Ölü kurt konuşsun. de “ölü kurt” adı verilirdi. Akela, ihtiyar başını yorgun argın kal- — Gdi — Serbest kimseler ve siz de Şir Han'ın çakalları, birçok mevsimlerde sizi ava götür- 5 düm, getırdun. Hıç bir defunıda dçu;ızdm Çeviren: Nurettin ARTAM Bir önder, avını öldürmekte aciz göste- /— tecek olursa ona sağ kaldığı müddetçe sürü- bir tek kişi tuzağa tutulmadı. Şimdi ben, avı- mı öldürememiş bulunuyorum. Bu oyunun nasıl yapıldığını siz bilirsiniz, Benim mecal- sizliğimi ortaya koymak için beni hiç denen- memiş bir karacanın karşısına nasıl çıkardı- ğınızı siz bilirsiniz. Oyun çok kurnazca oy- nandı. Şimdi beni bu kayalar meclisinde öl- dürmek hakkınızdır. Onun için tek kurtun hayatına kim son verecek? onu size soruyo- rum. Çünkü Cengel yasalarına göre bir hak- kım vardır: birer birer geleceksiniz. Uzun bir sessizlik oldu, çünkü hiç bir kurt Akela'yı öldürünceye kadar kendisiyle pençeleşmeğe kıyışamıyordu. Şir Han gürledi: — Bah! bu dişi dökülmüş aptalla karşı- laşmağa ne lüzum var? Zaten o geberip gi- decek, Ası! lüzumundan fazla yaşıyan şu in- san yavrusudur. Serbest kimseler, o, ta baş- langıçtan beri benim payımdı. Onu bana ve- riniz, Onun kurt - insan çılgınlığından usan- dım artık. Bu yavru cengel'in başına belâ olmuş- tur. Onu bana veriniz, yoksa burada kendini avlarım; size bir tek kemiğini bile vermem. O bir insandır, bir insan çocuğudur ve ben GSi e bi — öi lj b yorum. haykırdı: iliklerimin içinde ona karşı bir nefret duyu- Bunun üzerine sürünün yarıdan fazlası — Bir insan, bir insan! bir insanın bizim aramızda ne işi var? Kendi yerine gitsin o... — Ve sonra bütün köy halkını bize karşı kışkırtsın... Şir Han atıldı, hayır, onu bana veriniz, O bir insandır ve aramızda hiç kim- se onun gözlerine bakamıyor. Akela tekrar başını kaldırdı ve dedi ki: — O, bizim, yemeğimizi yemiştir. O, bi- zimle beraber uyumuştur. Bizim için av ko- galamıştır. O, Cengel kanunlarından bir tek kelimeyi bile bozmamıştır. — O, kabul edildiği zaman ben tam bir boğa verdim. Belki bir boğanın değeri pek azdır; fakat bir de Baghira'nın şerefi vardır ki onun için döğüş bile olur. Baghira ahenkli sesiyle böyle söyledi. Sürü vızıldandı: — On sene evel verilmiş bir boğa! On yıllık kemiklere de aldırış mı edeceğiz? Baghira, dudaklarının altında beyaz diş- leri görünerek cevab verdi: — Ya verilen söz? Biz hepimiz, size ser- best kimseler adını veriyoruz. — Bir insan yavrusu cengel halkiylo raber gezip tozamaz, verin onu bana... — Diye havladı Şir Han. Akela devam etti: — Başka kandan da olsa o bızım şimizdir. Ve siz şimdi onu burada öldü istiyorsunuz, Gerçekten ben, 1lüz fazla yaşadım. Sizin bir kısmınız davarf * yenlerdensiniz ve duyduğuma göre bir mınız da Şir Han'dan öğrenip gece karâ! ta köylere gidip kulübelerin eşiğindeı yavruları çahyomuşmmız. Onun için biliyorum ki siz alçakl ve ben şimdi alçaklara hitab ediyorum. Gerçekten ben ölmeliyim, benim mın bi rdeğeri kalmadığmı çok iyi rum. Yoksa kendimi bu insan yav yerine feda etmek isterdim. Fakat sürünün şerefi adına - öndersiz kalmak suretiyle unutmuş g yorsunuz - eger bu insan yavı-usum“'ı ü kadar gitmesine müsaade edecek © ";' öleceğim zaman gelince size bir dis HilE termiyeceğim. Ş umuk” k; =îz (Sonu v7? Ş