1 Temmuz 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

1 Temmuz 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BOZKIRDA TREN meharetli bir terzi elindeki bir keskin makas, bir yeni ve usta bi- çime göre, ampul ve yıldız nakışlı bir sonsuz ve laciverd ipek kumaşı kesip durüyor: Bozkirm gecesinden cu- muriyetin treni geçiyor. - Bur: Kızılırmak'a bir kırmızı zemin ve su- Tarma düşen söğüd ve köy evi göl, ler , boz ve beyaz, birer ay yıldız ibi bakılınca, şehid. bozkır üstüne ir dalgalanan bayrak örtülmüş sa mildiği olurdu. O, vaktiyle, şehid ol muş sanılacak bir muhteşem kimse- #izlik ve halsizlik içinde yüzükoyun yatan bitkin bozkır, demir rayların Gperasyonundan sonra - şifa - buldu. kalkındı ve işte: tarlalardan ve bah- çelerden gülümsiyor ve vagonların 'den konuşuyor, şarkı sö Kızılırmağın yavaş, kendi halinde içli ve mütevekkil akışı ile akan ve onun sel ve feyezan zamanları gibi Sınırlarda swrast gelince coşan köylü kanı, şimdi hareket mikyasını, ener- değiştiriyor, şimdi. ders almak icin tren var: A: tirdiği karanlığı şu treni yırtışı gibi yırtmak ve trenin hıziyle trenin hedefi olan başşehir gibi dmlik ve umudlu bir geleceğe yürü- mekl Artık; gece, soluyor; toprak, na- biz atıyor ve yıldızlar, göz kırpıyor- lar gibi: Rozkıra ses, işk, hareket, bir tek kelimevle: ruh gelmiş... nice yıllardır kendi havasında uyuklayor. ünen Bozkırım bu sessizliği me - İerse ne kadar içli, ne kadar manalı miş.. Bozkır, medeniyeti, gazâya gönderdiği oğlundan yıllardır haber alamıyan bir ana gibi, iştiyakmı hiç eksiltmeden fakat umudunu ister is- temez kaybederek, bekler dururmuş... Tren, ona istediğini getirdi; oğlunu büyümüş, değişmiş bulan bir ana gi- bi biraz yadırgadı, biraz şaşaladı bel- ki. Şimdi artık onunla öyle sarmaş Holaş olmuş, öyle kaynaşmış ki.. Tren bozkıra ışık götürdü dediğim zaman, sakın yollarda yanıp sönen bir iki işaret fenerini ve bekleme o- dalarındaki lambaları göz önünde tu- tuyorum sanmaym: köyünden tren geçen köylü çocuklarının gözlerinde bir şehir ığığı parıldadığını ”- gördüm istiyorum. İstasyonlardan birinde, bir ark: daşla trenin Çankırı'dan dönmesini bekliyorduk. Bir aralık bekleme oda- sına girdik, orada birkaç köylü de vardı; birisi, “Sizinle de bir tanışa- bakalım. Köyü- 'de ne eksik bul- faydanız olacak bilmiyelim mi?” di- “bura- gördükmü tren ya gelip oturduk sizleri Ankarayı görmüşe dönüyoruz bize Ankaranın havasını getiriyor” mealinde bir şeyler söyledi öy köy cerre çıkma- K kılâb kontrolundan ibret alarak kas- ketinin güneşliğini arkaya çevirmeye İüzum görmeden, “her zaman ab- destle kılıyoruz? bugün'de abdestsiz namaz kılsak ne olur kit,, diye nükte “yapıyor ve bize uzun uzun yeni harf- Terin kolaylığını anlatıyor. Soruyorum: / “Nasılsmnız, ne der diniz var?"'; “Sağ ol.. şimdi ne diye başını ağrıtalım, sen bize Ankaradan anlat, biz işimiz çıktımı sabahleyin çift çubuk işini bitirir bitirmez tre- ne atlıyoruz, akşamdan evel - Anka- raya varıyoruz, işimizi görüp, alaca- ğimızı alıp, satacağımızı satıp dönü- yoruz” diyorlar. Bir aralık, dükkânının sert peyke- vi üstünde, köylülerden topladığı yu- muşak yapağı denklerinin üstünde oturuyor gibi rahat ve memnun ku- rulmuş altın dişli bakkalın atına bi- nerek Kızılırımağın kenarında / dola- şıyorum. Yeni selden sonra, Kızılır. mağın bir kat daha coşkun ve kızıl bir hali var: Sakaryalaşmış bir Kızıl- armak. Uzun uzun, şair göziyle sey- rettikten sonra, birden hınç duyma- ya, onu “Serhas”” m denizi kamçılat- masındaki gazabın haklısı ve şuurlu- siyle kamçılamak, “neye bütün sula- m toplayıp alıp denize götürmek ? Biraz da bu toprakların başka yerle- rine yayılıp geçsene!” diye paylamak istiyorum... Tren tıklım tıklım... vaktiyle bir. kaç ayda bir geçen bir mültezim ve ya tahsildar arabasmın etrafına vak: tinden evel kavrılıp büyümekten kal mış cefakeş cüceler köylü çocukları, şimdi trendekilerin gibi - sıralanan neşelerine katılmışlar, ellerindeki dut ve kiraz külahlarını satıyorlar.. Tre- e binen köylüler de, eskiden oldu- ğu gibi, şehirlilerin yanından gece ken yabancıva bakarcasına büzülen veya dudak büken edadan eser yok senli benliler, evlerinde gibiler. Ve tren, Anadolunun öz kalabalı- ğanı ana şehre vaklaştırıyor. bütün Ankara'da oturanlar, pencere bir ev sahibi ikramivle, söreceklere. bir bir birakıyor. ve tonrağa hağlı aslanların kükreyen seeleri fısıldasıyor: “Durmus! gel bak! Dehal Su par- İrvan rebların ucunü sörüyon mu> H Bir an, 1 Sarnarıl narıl vanan ver! İş- te arnar Atntürk'ün köskül". Rütün kâvlü baslar camdan sark- mmuslar ve Ankara, onların - serefine donanmış gibi. senl vırıl B. Kemal ÇAĞLAR NOT: Malik Evrenol arkadaşımın bana “zaruri cevabi” nı okudum. Ankara örsünde yetişmek, onun - kocunduğu ibi, bir ayıp değil, bir şereftir. O, ben ve herhangi bir türk, bununla oncak iftihar ederiz ve hepimizin bu örste dövülecek taraflarımız pek coktur. BKit BOĞAZ Alman amiralı Gadov, Doyçe AL gemeayne Saytung gazetesinde yazdı 1 bir yazıda diyor ki: Hiç bir şey, hâdiselerin durmadan yürüdüğünü boğazlar m ele kadar başma kır düşmüş bir me iyi ifade edemezdi. Bu işlerin tarihi vaziyeti burada anlatılmıştı. Buna yal- mız şunu katmak gerektir ki, Trova harbı, bir göze Elena için değil, Pon- tur'tan getirilen yunan boğazlardan serbestçe geçirilebilme- si maksadiyle yapılmıştı. Bu meselede garb devletlerinin dünya harbında ta- kındıkları tavur malümdur: İstanbu' Rusyaya — vadedilmişti; 1900 de Lord Salisburi'nin alman po- zahiresinin sasına teklif ettiği gibi, Türkiye dünya yüzünden kalkacaktı. Ondan sonra, türkler, 1922 de yunan salı defederek, İngilt Trakyayı tekrar ki bu suretle esas bakımdan ellerine Tebleri ile bir merhale daha bitmek- tedir. Öldü ve 24 haziran 936 tarihli Morning İngiliz hükümeti, muhalefetin, zec- tedbirler hakkındaki — sıyasasına yaptığı hücuma karşı, mukabi Sir Con Saymen, Pek yerinde bir cevab vererek yerine oturduğu zaman artık zecri tedbirci. lerin kalelerinde harabe manzarasın. dan başka bir şey görünmiyordu. Manş denizinin öte tarafında Bay Blum tarafından aynı mevzu üze de söylenen sözlerde tamir imkân ve ihtimalleri kaldırmıştır. Bununla beraber ingiliz ve fransız parlamentolarında yapılan bu müz: kerelerde dramatik ve müstehzi bir tezad göze çarpıyordu. Birisinde Bay Atlee, hükümete Milletler Cemiyetini yıkmak ve harbi yakınlaştırmak su- çunu yükliyerek çattı. bu meselenin ortadan Ötekinde ise Bay Blum, zecri ted. irlerin kaldırılması hususunda B. La- fımdan yapılamıyar bir hare- anlattı. Bay Blum' haller ve şartlar lerin devam eti rin ebedileştirilmesinde ne gibi fayda tasavvur edilebilir? B. Blum bunları söylerken hükümetinin insiyatifi arkasma gi mmeğe lüzum görmemiş, bilakis çıktan açığa ve tam bir itminan ile dost milletlerle elbirliği — edeci Bundan daha sarih Hum da ingliz kabine neticeye varmış — ve tam bir istiklal ler yolunda artık mü- cndeleye girişmekten vaz geçmiş olan B. Baldvin de, B. Blum da sulh uğ- len vaz geçmiş değil- Sir Con Saymen'in gayet iyi söyle- iği gibi, Habeşistan — meselesi, tam muvaffakıyetli bir deniz harbı yapıp bir tek gemi batırmağa bile değmez. Bay Atlee'nin, şu halde biz, donan- mamızı hangi uğurda tehlikeye koya- biliriz? sualine karşı verilecek tek ve gömüldü basit bir cevab vardır: Kendi sahille- dafaası için. Hiç safı hammülü olmıyan bir hakikat varsa o da zecri tedl lere devam etmenin, yahut daha tesi li tedbirler koymaya kalkışmanın har- ba yol açacağıdır. Bay Atlee, harb tehlikesinin bugün, zecri tedbirlerin ilk konulduğu za: mandan daha çok olduğunu yalanlı mak istemiştir. Böyle bir iddia, haki katlere göz yummanın tâ/ kendisidi Şurası muhakkaktır ki İtalya, bugün kazanmış olduğu şeyleri elinden çı karmamak için eskisinden daha şid- detli ve kati bir mukavemet göstere- Bundan başka, bugü, elinde bulunduran İtalya, ors tetmeğe uğraştığı zamanlardan daha küvvetli bulunmaktadı Lord Sesil gibi bir takım zeeri ted. birciler, zecri tedbirlere devamın har- ba yol açacağı ihtimalini düşünet yorlar. Onlar, zecri tedbirlere devam ede. lim, o zaman İatlya bize hücum eder. se biz de onunla harb ederiz, diyor- lar. Bu düşünüşün hayrete şayan olan tarafı, böyle harlın ne Milletler Ce- miyetine, ne sulha, ne kollektif emani: yete, ne de enternasyonal ni kanuna hiç bir faydası olmuyacı Milletlerin harbı halinden çıkarmak rada gene harbi bir sulh aleti/ gil kullanmak bu prensiple eğlenmek de- l de nedir? Son on iki aylık tecrübemiz, bize şunu öğretmiştir ki arkasında askeri küvvetler bulunmıyan ekonomik ze Ti tedbirler, saldırganı öfkelendirmek- 'ten başka hiç bir fayda vermemekti dir. Dün, İtalyaya karşı konulan am- bargolar listesine petrolun konulup konulmaması mevzuu üzerinde bir. çok zaman israf edilmiştir. Tatbikatta zecri tedbirlerin altı ay sürecek bir harbı bile durduramadı görülmüştür. İtalyanın biriktirilmiş malzeme de- poları, ihtiyacı karşılıyacak - zengir hikte olduğu aşikâr bir hakikattir. Hükümet, bu işi tecrübe etmiş ve boş olduğunu anlamıştır; bu boş tec- 1 TEMMUZ 1930 ÇAKŞAMBA LAR VE AKDENİZ Amiral Gadov, türk proje 'teklifi. ni kısaca anlattıktan sonra, yazısına devam ediyor ve diyor ki: Meselenin politik olarak uzun uza- dıya hazırlanmış ve Sovyet Rusyanın kuvvetli müzaharetini kazanmış oldu- üu düşünülecek olursa, konferansa tirak etmiş olan devletlerin “şimdilik” zenel olarak muvafık bir tavur almış olmalarına hiç hayret edilemez. Ti kiyenin dürüst hareketi düşünülerek, övüş sözleri büyük bir heyecanla di lenildi. Ancak, arkasında Sovyet dev- leti olmasa idi, bu dürüst hareketin 'ne dereceye kadı bileceğini, ve Türkiyenin daha pek u- zak bir devre aid olmuyan Cenevrede- ki ilk revizyon talebinin Sir Con Say- men tarafından nasıl kabaca - redde- dildiğini herkes tetkik edebil Her zamanki gibi lastikli olan in- giliz politikası, bugün, Japonyanın çe- imiş, İtalyanın ise takımdan ayrı mış olması dolayısiyle, 1923 de yapıl- mış olan Lozan andlaşmasında Tür umud verici ola- kiyeye vadedilen “büyük — devletler dedir. Bunları gerekt kini mütehas muş olan muvazeneyi düzelten, vazi yete durluk veren ve, Yunanistan, İs- panya, Fransa, Yugoslavya ve Türki- vek süretiyle geniş- paktına doğru yü- rümektedir. Boğazların ruslara - açı ması, yabancı donanmalara ise ka- panması bu paktın ceremesidir ki &iliz donanmasına Marmara denizin. de sığmak hazırlamak gayesini taşı dığı hakkmdaki italyan — görüşünü mübaleğalı buluyoruz. Asıl gaye, İta yayı, kurulmakta olan çevrenin icine zorla sokmak, Akdenizde bölne'ik Paktlar yapmak ve bu süretle hem sulhu ve hem de İngilterenin irtibat yollarını hiç kan dökmeden güven al tıma almaktır. Bununla berab: niz boğu , acaba, Karade- a, yani rus geçidi de, istik- Paris'te çıkan “La Repüblik” ga- zetesinden: Montrö konferansı, — biribirinden farklı ilki mesele karşısında kaldı. rincisi teknik mesele.. ikincisi pol Teknik mesele, Türkiyenin talet ile meydana çıktı. Ankara hükümeti sadece Lozan muahedesiyle bi laştırılmış olan boğazların tahkimini “mekle kalmıyor, harb gemilerini Çanakkale ve b yör. Montrö'de toplanmış olan rin hepsi de Çanakkale b tahkimine müsaade vermeğe dırlar. Fakat harb gemileri için bo- gazlardan geçme haklaı İneiltere, harb gemilerinin geniş ölçüde Karadenizi ziyaret hakkının kendisinde olmasını istiyor. Türkiye dostluğuna çok güvenen Sövyet Rus- , işin bir de fena tarafını düşünü- rübeyi yeniden tel rar? İnmak neye y Hamdolsun, bugün Avrupanın ba- şını nare yakacak olan bir buhrandan yakamızı sıyırmış bulunüyoruz. — Ye- niden bir buhranın içine girmemek, herhalde en akıllı bir politikadır. balde, zarb dostlarının bü kadar ufali kuvvetlerle geçmek izni veriler nakkale boğazı gibi müdat cek midir? | Bu rus meselesi ayrıca daha başka tereddüdler de gruplaşa- bilir. Halen, Rusyanın 25. 3. 1936 da yapılan donanma anlaşmasına girme: ve dolayısiyle, 18.6.935 de - yapı miş olan ingiliz -alman donanma andlaşmasına karşı kında rus - maktadır. Haber alındığına göre, Rusya Al- etrafında manya ile donanma müsavatı istemiş- tir; yani ingiliz donanmasının yüzde 35 i nisbetinde donanması olmu ri sürmüştür. Öyle bu donanma kuvvetiniz zinde divostok'ta mı kurulacı İngilterede de iyiden tenecektir. Bu kuvvet, kapı bekçili müttefiki larının bir mania hal sa, başka mülahazaların da rol oyaz dıkları Baltık denizi ve doğu As) bulunuşundan çok daha ziyade ilecek bir mesele halini alır. Fransaya gelince, 0, rus dostuna 'en büyük hareket serbestisine katlan. mak zorundadır; yalnız onun canını ris'e danışmadan elele vererek rur kumandasını inlemekte olme olamaz. Romanya henüz Avrupa arasında intihabını da yapmamıştır. Bundan başka, Bul- garistan Adalardenizinde bir mahreç istemektedir. 'Taymis gazetesi tarafından, Ks denizin ticaret yollarında Almanya, Avusturya, — Maci yakyanın da ilgileri olduğu / hatırla. tıldı. Fakat bu da, 180 yıllık bir dip- lomasinin ve dünya harbında Gelibo- Tuda birkaç defa 160,000 yaralı ve ö lü verilerek yapılan mücadelenin ta- edilmeden önce, dinlarının çekingen bir suret. nadan başka bir istan ve Çekoslo. rihi dönüşünü tasvi Monirö konferansı ve İtalya yor ve gerek Almanya gerekse Japon 'ya tarafından bir taarruza uğradığı takc itaraf kalacak olan Tür. kiyenin bugün konferansa teklif eti #i ahkâm icabı boğazları kapatarak filosunu Karadenizden — çıkarmağa müsaade etmiyeceği endişesine kapı« hiyor. Her devleti kendi menfanti ba- kımından alâkadar eden bu noktaları dan başka B. Lit meleri hususuna eher tiler. ! Bu noktanın hakikaten büyük bir €hemiyeti var. Filhakika kollektif sise tem, herhangi bir mütearrıza karşı mi letler cemiyeti karariyle — harekete geçecek develte karşı, hattâ bitaraf- ların bile, kolaylık göstermelerini em: veder. Gerek örnek olmak ve gerekse pratik tedbir bakımından bu cihetin şimdiden tesbiti ve müstakb-! boğaz. lar statüsünde yer tutması müns. kaşa kabul etmez bir zarurettir. Farzedelim ki bütün bu telenik me- ler hallolundu (ve © kadlar çok güçlükle karşılaşmadan halledilecek- tir de), ortada İtalya tarafından Ti sürülen politik mesele k>'-saktır. iliyoruz ki İngiltere ve Fransar 'nın zecri tedbirlerin kaldır'—>sı haki kında verdikleri kararlar' a — kâfi

Bu sayıdan diğer sayfalar: