Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Şu halde ahlâk kaideleri, şahsiyet gibi, şeref gibi, namus gibi, yurd gibi, mülk gibi mukaddes tanıdığımız kiy « metlerin müdafaasına yarar. Biz bu kaidelere riayet temekle topluluğu, sos- yeteyi inhilâlden korumuş oluruz. Yok- sa bu kaideler, bizim ferdi isteklerimize ve ihtiyaçlarımıza cevab vermez. Bilâ- kis onlarlatezad halindedir. Vazifemizi yerine getirirken bir fedakârlık yaparız. Meselâ tembel tembel evde duruürken vazife uğruna erken kalkar iş bâşına ko- şarız. Yahud, bir şey icad edeceğiz diye kendimizi zorlar dururuz. Gerçi bunla- rın sonunda insan bir zevk duyar fa- kat, muhakkak ki, hayatımızda ve kud- retimizden epeyce şeyler feda ettikten sonra o zevke varıyorüz. Şu halde biz- de vazife gören şahısla, arzu ve ihtiyaç- letmrı tatmin etmek istiyen ferd âdeta mücadele halindedir. Bu ikisini tama- vle uzlaştırabilen adam bahtiyardır. Vazife nedir ve bunu kim emreder? Vazife vicdanımızın bizi yapmakla ikellef tuttuğu şeydir. Vazifelerimi- zi saymak mümkün değildir. Her neyi vicdanım emredrese o benim vazifem o- lur. Gene Kanta göre, vazife, hislerimin bana kabul ettirdiği şey değil, aklımın ,emrettiği şeydir. Meselâ, bir kimseye a- tcıdığım için yardım etmek istesem, merhamet hissine tâbi olarak hareket etmiş olurum ki bu caiz değildir. Çün- kü, her yardıma muhtaç olan kimse merhamet celbetmesini bilmez ki.. Öy- leleri vardır ki rol yaparak sizi acındı- rır. Öyleleri vardır ki, fakir olduğu halde soğuk ve mağrur görünüşü ile merhametinizi değil, gazabınızı tahrik eder, Halbuki o da fakirdir. Acıdığımıza veriyor da kendine acındırmasını bil- miyene neden vermiyoruz? Binaenaleyh merhamet hissine değil, aklınızır ver. diği hükme itaat ederek hareket ede- ceksiniz. Diğer misal: Kendisine sempati duy- duğunuz birisine iyilik etseniz:. Yine sempati gibi süratle değişmeğe müstait bir hisse tâbi oldunuz. Öyleya bugün sempati duyduğunuza yarın duymiıya- bilirsiniz. Bilâkis bugün antipati duydu- ğunuz kimse yarm size cazip görünebi- lir, Mütehavvil hislere göre değil, an- cak akla göre hareket vazife yapmak sayılır. Diğer korkarak, misal: Efkârt umümiyeden çekinerek bir iş yaparsınız, işin neticesi iyi de olabilir. Fakat siz bu iyiliği başkalarına gösteriş olsun di- ye yaptığınız için makbul değildir. Ya- hud da kendinize bir menfaat temin et- mek k e hareket edersiniz. Het va- kıt hareketinizin yegâne saiki vicdanın emri olmak lâ iki evvelki öyle olmustur. Vazife has- bi olarak merifaat kaydmdan uzak kala- rak yapılan şeydir. Yani sadece vicda- nin etarini yerine getirmektir . Vazife mukaddestir de. Evvelâ, içti- mat vicdan taralından emredildiği için mukaddestir. İçtimat vicdan ferdi vic- danın lçı,'na ğını teşkil eder. Ferddeki ahlâki kı—ımctl“rın çıktığı yer orasıdır. Yoksa bizde vicdan diye müphem, estrarr engiz bir hassa yoktur. İnsan ne ahlâklr ve ne de ahlâksız doğar. Yani viedanı- mız terbiye sayesinde kazamılmış mü- hit ve şeraite tâbi bir hâdisedir. Tama- m gelirken misalde de AHLAK TERBİYESİ —- Ântaiya Saylavı Bn , Türkân Baştuğ tarafından verilen konlerans, — (Evvelki günkü sayıdan devam) miyle mükteseptir. Burada zihnimizde bazı sorguların doğduğunu zannediyo- rum. İyi muhitlerde yetiştikleri halde fena, fena muhitlerde yetiştikleri halde iyi insanlar yok mudur? . Evet ama, bu hâdiseleri de tamamiy-a le müsbet ve sarih sebeblerle izah müm- kündür. İnsanda mevcud olan şey sade- ce bir h Bu £ iyet üs- tüne terbiye yoluyla bina edilecek olan şahsiyet bazan hiç umulmadık neticeler verebilir. İyi dürüst ayle çocukları ara- sında hırsız ve namussuzlar görülebilir. Buna mukabil bozuk muhitlerde de te- miz insanlar yetişiyor zannedilir. Bu suretle insan şahsiyetinin, insan seciye- sinin teşekkülünde esrar engiz bir kud- retin müdahalesi ve mukavemeti var zannolunur. Halbuki bu hâdiselerin bir takım maddi, uzvi, bir kelime ile irsi sebebleri vardır. Hemen şunu ilâve ede- yim ki ben hırsızlık, namussuzluk ve ya- hud dürüstlük, hayırseverlikı âlicenap- lık gibi iyi ve kötü hasletlerin ana ve babadan irsen intikal ettiğine inanmiyo- rum. Bugünkü ilim, iyilik, kötülük, sa- natkârlık, şairlik, ressamlık, âlimlik gibi müktesebatın irs yoluyla intikal etmedf- ğine ve bu nevi yüksek kazançların inti- kal esnasında dağıldığına hükmetmiştir, Şairin çocuğunun şairliğe, ressamın ÇO- cuğunun ressamlığa ve musiki ;inasm çocuğunun musikiye olan istidadı rengi cinsi belli bir istidad değildir. İntikal eden sadece bir hassasiyetten ibarettir. Yukarıda söylediğim cinsten bir hâdise varsa şöyle izah edilir. Çocuk babasının kütüpanesine sahib olur. Yahud kulağı küçüklükten itibaren musiki terbiseci gö- rür. Böyle bir çocuk büyüdüğü zaman ister istemez o yola gitmeğe mecbur 0- lur. Aynı çocuğun başka muhitlerde başka şey ol da kündür, Şu halde her ne oluyorsak cemiyetten gör- düğümüz terbiye sayesindedir. Demin dedim ki irsle bir takım üz- vi sebebler verilen terbiyenin aksi netice hasıl etmesine sebeb olur. Alkolik baba- ların çocuklarında görüldüğü gibi. Ço- cuk şiddetli bir muvazenesizlik istida- diyle dünyaya gelmiştir. Elbette normal çocuklara yapılan tesirler bu nevi gay- rı taebiilik istidadı taşıyan çocuklarda aynı neticeyi verimez. Böyle çocukların dikkati az olur. Hassasiyeti ya az veya müfrettir. Lüzumsuz bir taşkınlık göste- rirler. Yahud çocuk fiillerine, hareketle- rine tam manasiyle tasarruf edememek gibi uzvi bir malüliyetle doğmuştur. Sonra iyi şerait dediğimiz şeyin de her vakıt iyi olduğu şüphelidir. Aynı aylede yetişen iki kardeş asla aynı şera- ite tâbi olmuş sayılmaz. Çocuklardan bi- rinin erkek, birinin kız oluşu tabif biri- nin kücük birinin büyük oluşu, birinin güzel l;irı::in çirkin oluşu, ana babarım da ruh aşina olmayışı çotukların terbi- vesinde büyük bir farkm meydana gel- mesine sebeb olabilir. Bizde en iyi san- dığımız aylelerin yüzde sekseni çocuğu- nu iyi terbiye etmesini bilmez. Gate e- der, yalanma göz yumar. Başkasının malına hürmet etmesini iyi telkin et- mez. Vazifenin kutsiyetini iyi aşılamaz. Binaenalyeh çocuk, karşısında yumuşak, keyfli, bütün arzularına itaat &den bir dünya olduğu kanaatine varır. Her iste- diği yapılır, beğendiği oyuncaklar derhal ycuu Yabancı gazetelerde o_-uduklarımız Fransız komünistleri ne diyor?: Yeni başvekil olacağı söylenen Sos- yalist lideri Blum, komünistleri iktida. ra iştirâk etmeğe çağırmıştır. Parla- mentoda adedleri artan, ve halk cephe- sinde rolleri son derece ehemiyetleşen komünistlerin bugün için neler düşün- düklerini bilmek faydasız olmaz. Mau - rice Thorez'in fransız halkına hitabının mühim parçalarını bu münasebetle alı- yoruz; «...Tabiatın ve kendi evlâdları- nın bol servetlerle teçhiz etmiş olduğu Fransamızda mesud yaşayabilirdik. Ve- rimli topraklarımızda güzel hasadlar yapılıyor. Fransanın üzüm — mahsulü dünyada birincidir. IHayvan yetiştirme ziraatımızın esaslı kaynaklarımdan bi- rini teşkil etmektedir, Eskiden beri zengin bir tarım memleketi olan Fran- sa büugün kömür, idroelektrik, döküm- haneler, çelik yap kineler ve kimyahaneler ile dokuma endüstrisine de malik bulunmaktadır. Fransa tayayreciliğin beşiği halini almıştır, tayyareleri ve motörleri dün- yanın en meşhurları arasındadır. Paris endüstrisi, biçki ve moda iş - leri, bugün dünyada halkımızın mezi - yetlerini ve zevklerini takdirle andir - maktadır. Fakat fabrikalar kapılarını- kapa- makta, makineler işlemelerini yavaş- latmakta, atelyeler boşalmaktadır. Çün- kü, bir çok nesillerin birikmiş çalışma- sının meyvası olan servetler, tufeyli bir azınlığın malı olmuştur!” , Mali oligarşinin mümessilleri, Bangue de France'ın Bonaparte tarafın dan kuruluşu tarihi olan 1803 den beri bu bankanın Rögence konseyini — işgal etmektedirler. Fransa, 130 senedenberi üç ihtilâl yaşadı, beş defa rejim değiştirdi. Bütün bu kararsızlıklar, felâketler ve karışık- ,liklar içinde değişmeden kalanlar, ser - maye sahipleridir, Bangue de France! İşte hükümeti başarısızlığa uğratan ve ona arzularını zorla kabul ettiren kuvvet! Umumun reyini hiç de itibara al- maksızın kabineleri deviren odur.,, “ <»» Müşterisizlik yüzünden dük- kânlar kapanmaktadır Parisin ve eya - letlerdeki büyük şehirlerin bazı mahal- lelerinde, üzerinde “satılık veya kira- lik” levhası bulunan mağazaların man- zarası içler atısıdır. Orta sımıfın küçük halkı, boşta kalmış memurlar, iflâs et - miş tüccar, yersiz mühendis, davasız avukat, müşterisiz doktor, istikbalsiz ta- lebe, şaşırmış, ezilmiş bütün bir genç- alınır. Hiç darılma yoktur, herkes önün- de eğilir., Böyle bir çocuk tabiatın sert ve haşin kuvvetlerini, cemiyetin kati ve umumi kanunlarını anlamakta gecik- mektedir. Mektebe gittiği zaman buhran geçiren çocukları bilirim. Ahlâkr bozul- masın diye on iki yaşına kadar son de- rece yanlış bir kanaatle evde tutulan ço- cuklardaki taşkınlık üzün seneler de- vam eder. lik,, hepsi, hakaret ve zillet içinde ya - şamaya mahkümdurlar. Köylerimiz tarım kırizinin tesiri ile harab oluyorlar. Köylülerimiz, ambar- ları buğdayla dolup taşarken ve mah- zenlerinde şarap varken, milyonlarca erkek, kadın ve çocuğun en basit ihti- yaçlarını bile teminden âciz bulunma- ları yüzünden, en büyük zorluklarla karşılaşmaktadır.., * ..« kalabalık nufuslu ailelere ha- kikf ve tesirli bir şekilde yardım etmek, aile reislerine iş ve daha yüksek yevmi- yeler vermek lâzımdır. Büyük aileleri daha geniş apartı - manlara yerleştirmek, onlarr amele ma- hallelerinin havasız, güneşsiz ve neşesiz dar sokaklarına ve avlularına gömül- mekten kurtarıp mutedil fiatlı ve ha - valı yerlerde oturtmak lâzımdır. Acemi işçilerin yetişmesine bakmak ve kabiliyetli çocukların tahsillerine devamını temin eylemek lâzımdır. Bu çocukların yüksek tahsillerini bitirdik- ten sonra bilgilerini ve — istidadlarını kollektivite hizmetine — koyacaklarına güvenilebilir. Aynı fikirler üzerinde şunu da söy- liyelim ki fransız sporunu kuttarmak lâzımdır. Son milletlerarası müsabakalarda ekiplerimizin elde ettikleri neticeler hiç de parlak değildir. Bu da sporu koruyacak ve gençleri- mize spor yapmak imkânlarını verecek vasıtaları temin eyliyebilecek genişlik- te bir politikamız olmamasındandır.” * ,,« kültür gerilemesi manevi çö- küntüye eklenmektedir. Fransa uzun zamanlar fikir, edebiyat ve sanat saha- larında nur saçan bir merkez halinde buluünmuştur. Rabelais, Moliğöre, Voltaire, Balzac, Victor Hugo ve Zolo'ları yetiştirmiş olan lekette bugün edebiy pek acıklı bir yabıncılık içh:ıdedu Müsteh- cen edebiyat ile saçma yazılar biribirle- riyle rekabet etmektedir. Bazt nadir istisnalar hariç, sinema ve tiyatro sa - hasında da vaziyet bu merkezdedir. Halbuki istidadlar yok değildir. Bu suretle 200 aile yurdumuzu haraplığa, felâkete sürüklemektedir.” *.e Halkımızın alınyazısı ne Romada, ne Berlinde, hattâ ne de biz komünist- lerin büyük bir bağlılık gösterdiğimiz Moskova da taayyün edebilir. Bu dünya- nın hiç bir idare merkezinde olmayıp yalnız bir yerde taayyün eder: Pariste.” “faşizm aynı zamanda, dışarda, bir sergüzeşt ve tahrik siyaseti tesirini yap- maktadır. Faşizm harb demektir. Hiç kümetine malik bulunsun, öyle bir Fram sa ki 200 aylenin ve onların ücretli a- damlarının fransızlar arasında yarattığı ayrılıklardan faydalanan Hitlerin tehdid lerinden korkmasın. Evet, biz komünistler, öyle bir Fran- sa istiyoruz ve yapacağız ki onun ser- maye boyunduruğundan kurtulmuş o- lan çocukları hep birlikte: “Bir karış yabancı toprağında gözü- müz yoktur, fakat yurdumuzun bir karış toprağına dahi dokunulmasına müsaade etmeyiz.” Diye bilsinler;” “Her şeyden evvel fakirlerin sefale- tini azaltmak, işsizlere iş ve ekmek ver- mek, iş gündeliklerini doğrultmak, kü- çük memurlara ayrılan yardım ve tazmi- natı dırmak, devlete hizmet et- miş kimselerin tekaüdiyelerini, eski sa- vaşçıların maaşlarını düzeltmek, sanat- kârlara, küçük tüccarlara yardımda bu- lunmak ve tarım mahsullerini yeniden kıymetlendirmek için, zenginlerin para vermesini istiyoruz. Biz, fakirleri zarara sokmak için öre taya atıhnı! riyakâr bir usul olan Deva« lüasyon'a karşı kati surette frangın ko- runması fdarıyız. Artırımı kı ve frangın müdafaasını temin için ve dev; let büdçesinin muvazenesini mümkün kılmak için gene zenginlerin para ver-, mesi lâzımdır. Komünist partisi 500.000 Mirülbün fazla olan büyük servetlerden fevkalâde olarak mütezayid bir vergi alınmasınt teklif eder; Şu suretleki: 500.000 franktan 1 milyona kadar 90 3 1 milyon Tnmle M haf » *" 2 ” 5 ” ”» % 1q Ş Mi AÖi H DR 10 z ». SÜ » Fimd, Ci * | 20 so'sbğ » DS ve 50 milyondan fazla servetler için d& W 20 ğ »e Refah için, sefalete karşı; Hüriyet için, esarete karşı; Sulh için, harbe karşı, sizi çağırıyo- Yuz.” A Türkiyenin Harb na Fabrikaları Aneksartitos gazetesinin 24 nisan 1936 tarihli nushasından: 1 Bombardıman tayyarelerince kulla» nılmakta olup muhtelif memleketler ve bu meyanda Türkiyede kurulu infilâk maddeleri fabrikaları mamulâtı olan bombaların tecrübesi âhiren yapılmıştır. 'Türk bombalarına taallük eden tecrübe bir lu adam bundan şüphe ed Musolininin Etyopya halkına saldırı- şından ve şimali Çinin japon askerleri tarafından alınmasından sonra heyecan içinde bulunan dünyanın üzerinde Hit- lerin ağır bir tehdid havası esmektedir.” “. Yurdumuzu seven bizler, kuvvet- Hi, hür ve mesud bir Fransa yapmak is- tiyoruz, öyle bir Fransa ki, memleketin şimdiye kadar gördüğü hükümetlerin hepsinden kuvvetli bir işçi ve köylü hü- neticeleri bilhassa infilâk cihetinden tatminkâr olmuştur. Bu da, son sene- lerde Türkiye Cumuriyeti sanayiinin hu- süle getirdiği terakkiyatın mahiyetini i- | fade etmektedir. Tecrübelerin verdiği sonuç ne olursa olsun şunu diyebiliriz Türkiye fabrikaları, bilhassa harb esna> sındaki nakliye vasıtalarının emniyeti noktasından Balkanlar için cidâf afâkayr celb ve ifade etmektedir. a Tetrika: No: 85 ANKARA Yazan: Norvert van BİSCHOFF “ Türkçeye çeviren: Burhan BET.GE Makina, kendisini kendi dimağından do- ğuran ve kendi yüreğinin kanı ile besliyen garblr insanı mağlüb etmiştir. Sevgi yüzün- den yumuşayan, iradesiz, fedakâr ve cefa- kâr bir babayı, hâkim yaradılışta bir oğulun altetmesi gibi. Garblı insanm hayatımnı;, art_k kendi yüreği değil, makinanm piston gidiş gelişleri sevk ve idare etmektedir. Hizmet etmek üzere yaratılmış oları Golem, yarada- nina çelikten bir boyunduruk takmıs, kendi- ne şekil vermiş olan insanı ayağınm aitına alarak ezmiştir. Doğuda ise, kurucu büyük neslin sayısı henüiz mahdudduür. Bunun için, makina, ge- mi daha azırya almamrıştır. Natürle olan bü> yük mücadelesinde, daha insana yardım et- mekte, bereket ve refah getirmekte ve onun emrinden dışart çıkmamaktadır. Doğuda, in- san, daha makinaya hâkim bulunmaktadır. Yeni ve küdretli âletin önünde, doğudaki insan, çalışkan ve değerli bir kölesinin önün- de daha yirmi otuz sene önce durduğu gibi durmaktadır. Alet ile ruhu arasında daha hiç bir irtibat yoktur ki, nizam yahut nizam- sızlık duyguları ile duygulansın. Şu var ki, makinalar, batıda olduğu gibi doğuda da çoğalacaktır. Makinanın çünkü getirdiği servet ve bereket çoğaldıkça çoğal- mast; onun yapısında yatan bir kanuniyettir. Ve doğudaki insan için, şimdi en büyük ve en trajik dava, makinanm mutlaka gele- cek olan hücumuna karsı mukavemet edip edemiyeceği ve kendinde yatan insanlığı makinada vatan insansızlığa üstün kılıp kı- lamıyacağıdır. Doğudaki milletler, mahnanm devce ve- rimleri gibi garb dünyasında yaptığı tahri- batt da biliyorlar. Endüstri sahaları cehen- nemlerinin, nasıl kanserli yuvalar gibi sos- yal ve ekonomik gövdeleri yiyip kemirdik- İerini biliyorlar. Sonsuz servet yığınlarının ardından nasıl sonsuz sefalet ufuklarının a- çıldığını biliyorlar. Milletleri kendi içlerin- den parçalıyan sınıf kavgalarımı ve milletle- ri pazarlar etrafında biribirine parçalatan, harblara ve krizlere sürükliyen ve milyonlar- ca insanın canı ile binlerce medeniyet değe- rinin ortadan kalkmasına malolarak garb dünyasını bir harabezare çeviren kazanç ve rekabet yarışlarını biliyorlar. Doğudaki milletler, makinanın korkunç kudretini, şüphe yok ki, biliyorlar. Yalnız, anlamak istedikleri şey, garbtaki milletlerin de bunu bilip bilmedikleridir. Çünkü garbta, mesela tüfek gibi nihayet bir insanın bir di- gerı tarafından öldürülmesine ve neticede ağır cezalarla cezalandırılmasına yol açahi- lecek olan bir nesneye malik olmak için dev- letin müsaadesini almağa lüzum vardır da, şehirleri, memleketleri ve kıtaları biribii'ne parçalatmak istidadında olan makinaya sa- hib ol nak bahsinde, her insan, kendi keyfi- ne brrakılmıştır. Halbuaki, şarklı milletler, makina ile be- raber makinanım bu belalı tarafını asla al- mak niyetinde değildirler. Şarklı milletler, makinanın ne kadar öldürücü bir kudrete malik olduğunu bildikleri içindir ki, bu kud- retin yalnız bir tek kişi tarafından dissipl'n altmma alımabileceğine kanidirler. Bu bir tek kişi, bu defasında da: Devlet'tir. F Şarkta devlet, makina'yı kendi hizmeti altına almaktadır. Devlet ondan, rekabet ve kazanç değil, ihtiyaca cevab vermesini iste- mektedir. Bu öyle bir barraj duvarıdır ki, çoğalan makinalar bunun üzerinden aşamaz, Bu, makinayı öylesine kayıt altına almaktır ki, artık o, memleketin bir mıntakasında ço- ğalarak ve birikerek orayı insanın irade ve hükmünden çıkararak kendi irade ve hükmü altına alamaz. Devlet her makinayı, memleketin en uy: gun olan noktalarına dağıtacaktır. Makina orada, kendine verilen hizmeti görecek, ora- daki muhitine intibak edecek ve ekonunilif, ve sosyal hayatın uysal ve hamarat bir par- çası olacaktır. Makinanım bir noktada biri- kerek orada kendi acayip mabedlerini yap- ması ve bu mabedlerin içinde milyonlarca Helotun (1) tabii insanlıktan, yurddan ve milletten ayrılarak biribirine düşman smnıf- lara ayrılması, devletin arzusuna ve işine gelmiyen bir keyfiyettir. Devletin istediği, makina başında iş gören insanların yurdla- rının, mensub oldukları milletin ve hayat şartlarmın köklü insanları kalmasıdır. Tıp- kı, ovalarda topraklarını eken ve dağlarda hayvanlarını otlatan diğer yurddaşlar gibi. (Sonü var) ; (1) Heloslular, Ispartalrlar tarafından mağlüB edilerek bunların köleleri olmuşlardır. —— —— ) Ü