Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
L ı 29 MART 1936 PAZAR İstanbul müzesinin değeri Halkevindeki dünkü konferans çok enteressan oldu Ankara Halkevi müze ve sergi şu- besinin hazırladığı eski eserler sevgi- sini artırma konferanslarının ikincisi de dün halkevinde verilmiştir. Halkevi müze ve sergi kolu İstan- bul müzesindeki “Grek ve Romen,, heykelleri üzerine bir konferans ver- mek üzere İstanbul fransız arkeoloji enstitüsü âzâsından arkeolog Devam- lezi Ankaraya çağırmıştı. Arkeolog “Devamlez” dün Halke- vi salonunu dolduran kalabalık ve çok seçilmiş bir dinleyici kütlesi karşısın- kstanbul müzesindeki eserlerden Artemis heykeli da dikkate değer mevzuunu anlatmış- tır. Sözlerine kendisini Ankaraya ça- ğıran Halkevine teşekkür etmekle başlayan M. Devamlez İstanbul mü- zesinin dünyanın en mükemmel ve muntazam müzeleri arasında olduğu- nu ehemiyetle kaydetmiştir. Fransız âlimi bundan sonra İstan- bul mü Grek - R salon- larını dolduran eserlerin Anadolu sa- natınımn hususiyetlerini açıza koymak bakımından ne kadar değerli olduğu- nu anlatmıştır. M. Devamlez ilmi tetkiklerine gö- re Anadoluda yapılan “Grek - Ro- men” heykeller ve kabartmaların ön- ce Anadolu sanatınım bizzat Grek ve Roma medeniyetlerine kuvvetle tesir ettiğini ve sonra onların tesiri altında kaldığı sanilan miladdan evel beşinci asırla miladın birinci asrı arasında gene kendi hususiyetlerini muhafaza etmiştir. Bu devredeki Anadolu sanatı, ta- biat sevyisinin, hayatın, hareketin canlı ifadesidir. 41 projeksiyon camı konferansı süslemistir. Dr. Devamlez, sözlerini şöyle bi- tirmiştir: « — ©Çok defa fransız arkeolog ve amatörlerini gez- dirdiğzim gibi size de İstanbul müze- İstanbula gelen sini gezdirdim.” “Onların bu yoldaki hulâsa etmekle sözlerime nihayet ve- intibalarmı receğim: Bu ziyaretcilerin fikirlerine göre İstanbul müzesindeki “Grek - Romen” heykeller koleksiyonu dünyanın hiç bir koleksiyonuna benzemez. Ve ilim karşısmda şunu isbat eder: Anadolu sanatkârları her vakit o- rijinal kalmışlardır. Ve vahdet gös- termislerdir. Müzede bulunan eserler- den bir kısmı bariz olarak Grek tesi- ri altmda kalmıştır; bir kısmı pek sathi mü?eessir olmuştur; bir kısmı da hiç müteessir olmamıştır. Fakat en sonunda kendi hayatiyeti ve canlılı- ğı ile Crek ir ol- muştur.” Konferans dinleyiciler tarafımdan uzun uzun alkışlanmıştır. Salonda bu- tr üzerine lunan birçok elçiler, saylavlar, mtal- limler ve pençler iki saat süren kon- feransı büyük bir dikkatle takip et- mislerdir. Evveli akşamı Halkevinde Anhara Gücü, Muhafız Gücü, Demirspor, Gü- . . | : Bibliyografya Böner ea ASKERİ MECMUA: Askeri mecmuanın 100 üncü sayısı çıkmıştır. Bu sayının tarih kısmında “İs- tiklâl savaşında Kütahya ve Eskişehir müharebeleri” ve mecmuaya ek olarak da 1877 - 1878 Osmanlı - Rus ve - Ro- men savaşının İl. inci cildi vardır. Mezmuanın i k sayfasını Atatürk'ün, İ, İnönü'nün ve Ludendorf'un askeri ve. cizeleri süslemektedir. Mecmuanın met- ninde, tümenin güdemdeki yeri ve öne- mi, coğrafi ve iktisadi bünyenin harb ve harekât üzerine tesiri, sevkulceyşin mühim kaidelerinin tatbik edilmemesi yü. zünden uğranılan felâketler, tank harbı, büyük suvari birliklerinin güdümü, oya. lama müdafaasiyle kati neticeli müda- faa arasındaki esaslı farklar baş! klarını taşıyan yazılar mecmuanın sevk ve ida- re bölümünü teşkil etmektedir. Tabiye tedrisatı Kısmımda: Daime tahkimatı ha'dımda d, taliye mese- lelerinin tertibinde gözetilmesi lâzım ge- len bazı esaslar, tabiyede usul yazıları vardır. Harb tarihi tetkiklerinde: Sırp sın- dığı, Çanakkalenin eski zamanları hak- kmda bir tetkik ve mıntakada cereyan etmiş bazı imha muharebeleri, Talim ve terbiye kısmında: Sevkul. ceyş ve tabiye bakımından kıyı müda. faası, alman ordusunda neler gördüm, Teskilât kısmında: Yeniçeriler, Tabiye meselesi kısmımda: IV ko- Tordu meselesinin kal tarzı, piyade tü- men meselesinin hal tarzı, piyade tümen desi ifesini üç vazife- nin halli, kolorda meselesinin devamı razıları vardır. Kitablar - kısmında as- keri neşriyatın bibloğrafyası'nı okuyo. ruz. İçinde herkesi ğerde vazılar olan askeri H Ç| al€kalandıracak de- yı tav- SAYFA 5 Hukuk ilmini yayma kurumunun dünkü konferansı Eski ve yeni telâkkilere göre hükmi şahsiyet Hukuk ilmini yayma kurumunun, tertib ettiği konferansların on beşin- cisini dün, Ankara Halkevinde Anka- ra hukuk fakültesi profesörlerinden B. Hüseyin Cahid vermiştir. Konfe- ransın mevzuu (Eski ve yeni telakki- lere göre hükmi şahsiyet) idi. Konferansta İnhisar vekili, mebus- lar, profesoörler, çok kalabalık hukuk- çular vardı. Konfesansçı şahıs kelimesi ve şa- bıs mefhumu ve şahsiyetin en eski hu- kuk sistemnerinde yer aldığını, garb hukukunun belli başlı kaynaklarından biri olan Noma hukukuna bir göz at- tığımız zaman orada şahis karşılığı olarak Persone tabirine tesadüf edi- leceğini ve bu tabirin manasımı izah Tarımı izah ederek hükmi şahıslar halçe kımda ileri sürülen muhtelif nazariye- leri izah ve münakaşa etmiştir. Medeni kanunumuza göre hükmi şahsiyeti izah ederken, kanunumuzun esası olan İsviçre kanunu medenisini Ören Hoberin realite nazariyesinin kuvvetli teraftarlarından biri olduğu cihetle kanunun tamamen bu nazari- yenin tesiri altında kalarak hükmi şahsiyetler ahkâmınmın hazırlandığını anlatmış ve federal mahkemenin de realite nazariyesini kabul ve kanun vazımı bu | kuvvetl. olduğunu söylemiş, ve hükmi şahsiye- tin ârızi ve mevhum olmayıp şe'ni bir varlık olduğunu, hukuki nizamın bu varlığı hakiki şahısları tanıdığı gibi bunları da tanıdığımı, hukuki şahsiyet dirmiş ettikten sonra Persone keli menşeinin Altheim iddiasına göre Etrüsklerin dilinde bulunmakta ol- duğunu, bundan dolayı eski türk di- line aid bir tabir olmasının kuvvetli bir ihtimal içinde olduğunu söylemiş- tir. Bundau sonra insanla şahıs mef- humunun tarifine geçerek birincisinin tabii ilimler mevzuunu teşkil eylediği- ni, ikincisırin ise hukuki ilimlere mevzu olduğunu ve bu hu- susta Roma hukuku ile asri hukuk te- lakkilerindeki farkları izah etti. Hakiki şahis dışmda bazı var- hklarm, kurumların şahıs suretinde telakki edilmesini anormal bir hâdi- se diye tavsif edenler ve bunun ak- len kabul edilemiyeceğini, kanun vazımın yoktan varetmek kudretini t dığını söyliyenlerin bulunmuş ve içlimai siye ederiz, olduğunu, hâdisenin hukukan izahı YURD HABERLERİ: Kooperatif kursu açılryor Nisan içinde Edirne'de umumi mü- haftalık bir koopeartif kursu açıla - caktır. Muvaffak olanlara ehliyetna- me verilecek ve derecelerine göre ko- operatif işlerinde çalıştırılacaklardır. Göçmenlere dağıtılan topraklar Edirne kaza ve köylerine yerleş - miş bulunan göçmenlerin hepsi top - rağa başlamış ve arazi dağıtılması Mersin'in haritası Profesör Yansen'e ihale edilen Mersin şehri plânma esas olacak şe- hir haritasımı mühendis Hikmet Ser- dengeçti üstüne almıştır. Harita dört ayda bitmiş olacaktır. Bartın spor sahası genişliyor Halkevinin delâleti ile, ihüyaca kâfi olmadığı görülen, Bartın ibe sahasmın genişletilmesi kararı veril- miştir. Parti ilyönkurul bunun için para yardımında bulunacaktır. Saha- vençspor kulüplerinin en kuvvelli güre şçilerden yedişer kişilik bir takım mü- ya bitişik bir tarlanın satm alınması sabakası yapılmıştır. Resimlerimiz güre şçileri bir arada göstermektedir. İ için sahibi ile pazarlık edilmektedir. h da fikir anlaşmazlıklarının mevcud olduyunu ve bu hususta sayı- lamryacak kadar çok ve türlü nazari- yelerin ortaya atıldığını ve fakat bun- ların hükmi şahısların sosyal ve eko- nomik zaruretler neticesinde ve mu- ayyen ihtiyaçlara cevap vermek üze- re vücud bulmuş oldukları hâdiseden fazla bir şeyi değiştirmiş olmryacak- insan gibi hakiki, şe'ni bir varlık olup yalnız maddi vücudu ve diyeti olmadığını söyliyerek konferansını bi- tirmiştir. Baştan aşağıya, ilmi bir hü- viyet tasryan konferans geniş bir ilgi içinde dinlenmiştir. Karışık maddelerden alınacak istihlâk vergisi Karışık maddeleri ihtiva eden nes- nelerden almması lâzım gelen istih- lâk vergisinin tayin ve takdirlerinde zorluk çekildiği anlaşıldığından Fi- hususta geniş bir izahname hazırlı- yarak göndermiştir. Yakalanan kaçakçılar Geçen bir hafta içinde gümrük muhafaza teşkilâtı, biri ölü elli ka- çakçı, beş bin yüz on iki kilo güm- rük kaçağı, iki yüz elli beş kilo inhi- sar kaçağı, yüz altmış top kumaş, yüz iki kilo esrar, sekiz silâh, otuz kırk defter sıgara kâğıdı ile kırk iki kaçakçı hayvanı ele geçirmiştir. Atpazarındaki i su deposunun üze- rine belediye tara- fından bir canavar düdüğü konulmuş- tur. Dün ilk defa olarak ötmüş olan bu düdük hergün tam saat 12 de öğ-| le vaktini sehre bil- direcek ve icabında tehlike işareti ola- rak kullanılabile « cektir. : Mehmed Halis Ece müessesesi ta- rafından vücuda getirilen bu düdük tesisatı Türkiye ve Balkanlarda eşi olmayan bir mükemmelliktedir. Bu SUU kondu tesisatın eşleri de Antalya, Tarsus, Adana, Balıkesir, Urfa, Ağrı vilayet- leiryle elliyi mütecaviz kazalarda da vücuda getirilmiştir. Tefrika: No: Sü ANKARA ' Yazan: Norbert von BISCHOFF Türkçeye çeviren: Burhan BELGE Büyük devletlerin elinde, artık hiç bir türlü tazyik vasıtası kalmamıştı. Selefini ö- lüm yatağına seren bütün bağlardan silkin- miş olarak, yepyeni bir Türk devleti doğ- muştu. Bu devleti doğuran, Türk milletinin kuvveti ve iradesi idi. Varlığına kayıdzız şartsız bir istiklâl istiyen Türk milleti, Av- rupalı devletlerin karşısına çıkarak onların elinden doğru olan barışı, Mustafa Kemal'in bidayettenberi Sövres diktat'ına karşı tut- tuğu barışı, üç sene sürmüş olan şanlı bir harb ve bir sene sürmüş olan muvaffak bir müzakere ile koparmıştı. Avrupalı zaviyesinden bakınca muazzam görünen bu başarılar, Asyalı zaviyesinden bakınca - ki doğrusu budur - çok daha mu- azzam ve muhteşemdirler. Gerçi Asyanım en ucdoğusunda bir memleket yarım asır için- de yaptığı terakkiler sayesinde Avrupalılar la Amerikalıların arasına müsavi bir devlet olarak girebilmiştir. Fakat bu, dünyanım da- ha beyaz adamın politik ve ekonomik men- faat ağları içine henüz girmemiş olan bir noktasında cereyan etmiştir. Dünyanın bir kenar mahallesinde cereyan etmiştir. Ve bu- nu yapan japon milleti, sayarsak, o sıralar- da Türk milletinden beş hattâ altı kere daha kuvvetlidir. Bağlanmış olduğu tradisyonel nizam eski fakat henüz sağlamdır. Bundan başka da, Japonya, yabancı boyunduruğuna girmemiş bir memlekettir. Yıllarca süren bir barış içinde yeni organizasyonunu, başına kimse musallat olmadan, yapıp kuvvetlene- cek ve ancak bundan sonra, o da büyük dev- letlerin aksyon ve menfaat merkezlerinden daima uzak kalmış olan bir bölgede, Çin'e ve Rusya'ya karşı bir harekete geçecektir. Keza, ancak bundan sonra, Avrupayı ve Rus- yayı berbat eden cihan harbı, kendisini ko- lay zaferlere sevkedecektir. Halbuki beride, Avrupa devletlerinin ö- tedenberi bir hükümranlık - nüfuz - mücade- le bölgesi ilan edilmesi âdet olmuş bir dün- Yî Parçasında, Asyalı küçük bir devlet, iki Yüz sedenberi devam eden kötü idare ve fa- "sılasız bozgunların kendisini tam ortadan kaldıracağı bir sırada, kendiliğinden, hiç bir dosîu ve vasıtası olmadığı halde, hazırlıksız ve âdeta bir gecenin içinde, cihan harbının cihanı ellerinde tutan galiblerine karşıkoy- Mayı gözüne kestirerek, bu cesaret ve cüre- tinde, bütün haklarını ve bütün hürriyetleri- nı silahla geri almak kuvvetini bulmuştur. İşte bu hareketin Asyalr milletlere verdiği örnekte, eşsiz bir tesir ve ikna kuvveti vardır, Avrupa devletlerinin prestijleri, onların Tanrı emrine dayanan üstürilükleri ve dün- yayı hükümleri altına almalarının âdeta mu- kadder oluşu gibi kanaatleri, Japonların Ruslara karşı olan zaferi sarsmıştı. Cihan h_al:bmdan sonra ise, bu gibi kanaatlerin ye- rinı, daha realist görüşler aldı. Hükümran- lı_k ve kölelik meselesinin derilerin renginden Ziyade topların ve makinalıtüfeklerin sayısı- na dayandığı kanaatinin artık önüne geçile- mediği gibi, bu korkunç silahları kullanma- nın sadece beyaz adama mahsusibir sır ol- mayıp azbuçuk bir gayretle bunu Asyalı'nın da yapabileceği fikri de, çaresiz, ilerliyordu. Kaldı ki, beyaz efendilerin bizzat kendileri, modern bir muharebenin nasıl yapıldığı, za- ferlerin nasıl elde edildiği ve hükümranlığın nasıl tesis edildiği gibi hünerleri milyonlar- ca Asyalı'ya öğretmek hususunda, biribirle- riyle âdeta yarış ediyorlardı. Böylelikle, hü- kümranlık ve hürriyet davası, cihan harbın- d.:m sonra, bütün Asyalılara sadece bir tek- nik ve kantite davası olarak gözüktü. İşi bu kadar sadeleştirmekteki mübaleğâ ve safde- runluk, aşikârdır. Şu var ki, nasıl eski şe- kildeki mistik mübaleğa, beyaz adamın üs- tünlüğünü ve hükümranlık hakkını müdafa- asız ve mukavemetsiz kolaylaştırdı ise, bu seferki “teknik ve kantite” ye irca mübatr- ğası da, beyaz adama ve onun müddetsiz hükümranlığına karşı, bütün kuvvetleri oto- matik bir surette çözmüş oldu. (Sonu var)