2p MART 19356 ÇARSAMBA ULUS SAYFA 5 İKİ KONSER İstanbul 7896 — Ankara 7936 1896 da yağmurlu bir gün. Beyoğ- «anda Üniyon Fransez'in önü araba- lar ve şemsiyeli insanlarla dolu. Şiş-* hane yokuşunu dört atla çıkan tene- ke tramvayların çatlak sesli düdük- leri tikanan yolu açmak için bağırıp dururken Üniyon'un kapısından içe - riye silindirli, fıraklı, kürklü mantolu bir kadın erkek akını devam edip du- ruyordu. Kapınm dışındaki merdivenlerin iki başında bu kalabalığa sokularak gelenleri tanımağa çalışan uzun fesli hafiyeler, Hasanpaşa'nın, Şehremini Rıdvan Paşa'nın, Arab İzzetin, Sa - j kallı Mehmed'in, Fehim Paşanın ben- ' dei hasları, ellerindeki küçük kâğıd ! Parçalarına isimler yazmakta ve küt * Uçlu kurşun kalemlerini salyalariyle | ıslatmak için ağızlarına her sokuşta irbirlerinin yüzüne bakarak asrımı- zın gazete muhabirleri kurnazlığiyle bu yazdıklarını biribirinden makta idiler. Biz, üç türk, feslerimizi şemsiye - lerimizin altında saklıyarak türk - ol- duğumuzu göstermeden kalabalık arasına karıştık. Çünkü o vakit fran- sızların toplandığı böyle bir yere git- mek tebaai sadıka için büyük bir cü- rüm idi. Öyle ya fransız demek Pa - ris demekti; Paris demek de saltana- tın devrilmesine çalışan Ahmed Ri - za ve arkadasları demekti. Biz, üç türk, görünmeden taşlığa daldık ve vestiyerin önüne dizildik. Gelenlerin şapkalarımı, mantolarımı kürklerini, bastonlarmı büyük — bir hürmetle mukaddes bir kilise eşyası gibi göğsüne yakın tutarak yerlerine &san reaya hizmetçiler — feslerimi- zin buraya yakışmıyan bir eşya oldu- #unu anlatan bakışlariyle bizi istis - kal eder gibi idiler. Yukarıya çıkan geniş — mermer merdivenlerin kenar taraflarında, biz üç türk, hep biribürmize yapışık yürü- yorduk. Herkes neşeli, biribirleriyle görüşüyor, selâmlaşıyordu. Biz bu hür i lar içinde hapish kaçkın- ları ihtiyatiyle gidiyorduk. Karşımıza gelen her heykelden, her tablodan, her çehreden kaçar gibi idik. Yukar- . daki salona cıktık ve gıcırdayan par- keler üzerinde ayaklarımızm ucuna basarak bir köseve sığındık. Konser başladı. Sek kişilik fonik bir orkestra. Bunu Nava isminde bir ital- yan musiki üstadı idare ediyordu. va B Kiki bi aileleri mü- zik ihtiyaçlarmı tatmin edebilme! için bir cemiyet teşkil ederek arala - rmda topladıkları para ile Avrupa' - dan en muktedir solistler ve mızıka - cılar getirtmislerdi. Biz o zaman garb Musikisi olarak nişancı taburunun bandosu tarafından çalman İzmir marsiyle resmi geçid marşlarından baska bir şev tanımıyorduk. Grieg'i, Bethoven'i, Hayden'i, Mendelson'u hep bu konserler sayesinde duyduk. Vakıa bir mızrkai hümavuan orkestra- sı vardı ama bu ancak Zatı Şahane'nin dinlemesine mahsus bir orkestra idi. Bunun sesi halkım kulağma gelecek kadar demokrat olamıyordu. Ünivon'daki öorkestro heyeti tek - sakla- mil ecnebi idi. Yalnız içlerinde Fran- sa sefaretinin saraydan aldığı müsa- ade ile çalan bir türk vardı; viyolon- selist Cemil Bey. Orkestronun açık başları arasında altın yaldızlı düğme- leri ve başında kırmızı fesiyle bir na- zar boncuğu görünüşünü veren Cemil Bey de bizim gibi bir köşeye saklan » Sanatkâr Necdet Remzi mış ve kendini fazla göstermekten çekingen bulunmuştu. i Salonun dıvarlarını kaplıyan La - touche'un pano'ları, orta yerdeki çıp- lak mermer heykel bizde büyük bir ar dünyasmın hasretini uyandırırken Bethoven'in senfonileri ruhlarmnızı altüst ediyor ve bu medeniyet âle- minden ne kadar uzak olduğumuzu bize duydurarak içimizde dayanılmaz acılar uyandırıyordu. Düşünürdük. Ne zaman türklerde de böyle resim yapan sanatkârlar, böy- le senfoniler yazan bestekârlar, böy - le orkestrolar, bu orkestroyu dinliye- cek ve anlıyacak halk çıkacak. Ne zaman içine korkusuz ve tehlikesiz- ce girebileceğimiz konser salonları olacak ? Sanatta, musikide bu kadar zevk ve anlayış gösteren türkler ba bu kabiliyette değilmi idiler? Bunun böyle olmadığını biz kendimizdeki hislerden anlıyorduk. — Başımızdaki idare kendi yüksekte kalabilmek için cemiyetin yükseldiğini istemiyor, milletin koyunlar veya develer gibi devlet yükünü taşıyacak bir kervan Lalinden çıkmamasını arzu ediyor - du. Biz üç türk, o sığındığımız köşede biribirimize bir söz söylemeden hep aynı şeyleri düşünüyor; aynı elemi ıstırabları altında eziliyorduk. Senfoni bittiği zaman şef dorkestr alnının terlerini beyaz mendiliyle si- lerken biz de göz yaşlarımızı par - maklarımızla sakladık ve bir cenaze evinden çıkar gibi biribirimize bir söz söylemeden çıktık ve o vakitten - beri biz üç türk biribirimizi kaybet - tik. 1936 senesi martın 22 si, Günesli bir gün. Ankara'nım Musiki Muallim Mektebi önü otomobiller, otobüslerle ——— vi taşıdıkları her tarafta Almanya, Londra projesi (Başı 1. inci sayfada) kilât içine alabilecek yeni bir anlaş- mayı imzaya hazır olduğunu söyli yebilecek bir hale getirmek istemiş - tir. Bu yoldaki bir işbirliğinin ilk şar- tı her vakit olduğu gibi şimdi de ele- le yürümek kararmı veren devletle- rin kak bakımından tam birliğidir. Kendi memleketlerinde tam egemen- liğini kurmıya matuf olarak alman hükümetinin yaptığı teşebbüs, Avru- pa sulhunu umumi bir tarzda sağla - mak için alman hükümetinin diğer milletlere yaptığı anlaşma - teklifle - rin”en ayrılamaz. 2. — Eğer diğer hükümetler de ye- ni bir Avrupa sulhuna ve güvenliği- ne götüren yolu aramak isterlerse Pk vehlede, #elecek için daha iyi va ziyetleri sağlamak maksadiyle dü - şönülmüş olan bu tekliflerin en ilkeli preasiplerini ve en ilk şartlarını red- dedemezler. Avrupa milletleri ara - sında barışa esasli inanca olarak dü- sürekli — anlaşmalar ancak karşılıklı saygı fikri ile ve ilgi- li bütün milletlerin sıyasaca müsavi bulunduklarının tasdiki ile yapılabi- He. T * usüllerle Avrupada yeni bir di urmak, biribirine karşı kin ve nefret hislerinden doğmuş taksimler- le milletleri imtiyazlı ve az haklı ve diğer tabirle emirlerini dikte eden v& bu emirlere başeğen milletler ola - rak iki kısma ayırmak hepsini ancak aynı neticeye götürür, yani yeni bu- lunan şartlar eskisinden daha iyi nl- maz. Asıl andlaşmalarla dikte edil - miş vesikaların hak bakımından mil- Tetlerin hayatında ayrı ayrı kıymet şünülmüş clan daima zorla kabul ettirilmiş birşey gib! görecek, bütün 'haklara rağmen yal- nız galibiyete dayanan bir saldırma sayacak ve bu sebebten dolayı redd ni reddetti hükümetinin ileri sürdüğü teklifleri Ave * rupa milletlerinin karşısında aldığı me. suliyeti dikkate elarak, kabul etmeyi lü- decektir. Yalnız müsavi haklara ma - lik devletler tarafından serbest su - rette imzalanmış olan andlaşmalar, imzalıyanlar tarafından sayılmak hakkına malik olabilirler. Memleke- ti içinde kendi eg iade etmekle, Almanya bu gibi hakiki andlaşmaları imza etmek için esaslı şartı korumuştur. Bu sebeble ve bu şartladır ki Almanya hükümeti bili,- nen tekliflerini yapmış ve bugün de bu teklifleri devam ettirmekte bulun- muştur. 3. — İngiltere dış bakanı B. Eden vasıtasiyle alman hükümetine verilen andlaşma projesi, gerçekten devamlı liğini ta bir sulhun kurulması için hiç bir esas- h şartı taşımamaktadır. Çünkü bu proje, büyük bir millet için kabul e - dilemiyecek yeni bir haksızlık üzeri- ne ve diğer devletlere karşı Alman - ya aleyhine bir “hukuk müsavatsız - hğr” üzerine kurulmuş bulunmakta - dır. Alman hükümeti bu teklifi ka - bul ederse, alman milletinin içten de- vamlı bir muhalefetine maruz kala - cak ve bu karşı koyama zorla elde edi. len haysiyet kırıcı bir başeğmeğe karşı kesin surette kurulacaktır. Al - man hükümeti, böyle bir harekette katiyen bulunmıyacaktır. Tarih gösteriyor ki hakiki ve de. vamlı bir sulhu bu süretle kurmak gay- ri kabildir. Hakiki ve devamlı bir sulh, ancak bütün taraflar arasında tam hak birliği ile imza edilen ve bu sebebten ..’l e Beeli bir _ıı. ilege— olsaydı bu Avrupadaki hâdiselerin yarmki gelişimi için çok faydalı olur- du. Dikte edilmiş vesika yenmiş için hu- lebilir. Bundan dolayı alman hükümeti, Lekarno devletleri teklifinde mevcud olup yeniden alman milletinin şerefine dokunan, yahud hak birliğini yeniden kuki bir krymet taşısa bile yenilmiş onv dolu. Şapkalı, tuvaletli kadın erkek büyük bir kalabalık modern bir bina- nn kapısmdan giriyor. Ben de bu ka- labalığa katıldım. Birdenbire ruhum- da 1896 konserinden kalan bir acı ve korku uyandı. Fakat bu şapkalı - ların hepsi de türkçe konuşuyor, hep- si de benim kardeşlerim bulunuyor - du. Şemsiyem altında — saklamağa mecbur olduğum o fes artık başımda değildi. Burası benim, milletimin yap- tığı bir bina, hem de Üniyon Fran - sez'den yüz kat güzel bir bina, kapı- da bizi kollayan uzun feslilerin yeri- ne bize kapıları açan ve paltoları - mızı büyük bir riayetle alan türk hizmetçiler var. Salon hımca hınç do- lu; hepsi türk. Tramvay perdesinin arkasında bi- le erkek taarruzuna uğramaktan kur- tulamıyan kadılar erkeklerle bera - ber yanyana. Salonun içinde biz. üç türkün vaktiyle sığındığımız bir kö- şede üç yabancı var. Örkestro heyeti Genç bir türk çocuğu (Needet Atak) 45 dakika süren konserini bir alkışlar topladığı vakit terliyen par - maklarını silerken ben de göz yaşla- rımı tutamadım. Ağlıyordum. , Celâl Esad ARSEVEN ya koyan, bu müsavatı yoke. den ve haksızlığı yeniden getiren bütün L Di AA L Ç| : OA Alman hükümeti ve alman milleti, bu- nunla beraher, devletin tam erginliğini ve egemenlik hakkmı sağladıktan sonra, Avrupa sulhunun yeniden kurulmasına çalışmak için büyük bir arzu ile doludur. Alman hükümeti ve alman milleti şuna da emindir ki eğer Avrupa milletlerine ve bunların siyasal ve ekonomik alan- bir güvenlik hissi verilmez ise, ekonomik konferanslarla Avrupa milletlerinin iç. timai vaziyetini iyileştirmek için yapıla- cak her türlü teşebbüsler, boşa çıkacalı tır. Böyle bir güvenlik ise ancak uzun zaman için garanti edilmiş bir sulh ile bulunabilir. Alman hükümeti şunu saklamak istemez ki böyle bir sulha her hangi el ik konfı tan daha bü. yük bir kıymet vermektedir. Çünkü bu sulh, milletlerin genliği için en emin bir esastır. Halbuki ek ik konfı l yapılacaktır. Bu düşünce ile hareket e- den alman hükümeti, milletlerarası gö. mekle beraber, Almanyanın, bu Av. rupa meselesinin hallini mümkün kıla- cak yeni teklifler yapması için İngiltere ka görmektedir. Bu sebebten dolayı alman hükümeti, bu notasında, reddedeceği noktalar üze- rinde teferruata girmekten sakmacak ve bu husustaki fikirlerini bildirmeği, Avrupa buhranının halli için yeni mu. fassal bir tek'ifte bulunacağı zamana bı- rakacaktır. Alman hükümeti, yeni mu- fassal bir teklifte bulunmağa karar ver. miştir. Alman hükümeti bu teklifini İn« giltere hükümeti: verecektir. Alman hükümeti, İngiltere hükümetinin bu tek. Lifler içinde, Avrupa milletlerine sulh getirecek ve ekonomik ve sosyal hayat- larına yeni bir geçirme hamlesi verecek konuşmalara bir esas bulabileceğini sa- mimi surette arzu eylenektedir. Alman hükümeti, ingiliz hükümetine şunu da bildirmek zorundadır. ki, tekn'k bakımcan alman hükürreti, seçimle uğ- raşmas: dolayısiyle, bu kadar geniş o. lan ve üzerinde çok düşünülmesi lâzım gelen bu işi vücuda getirememiştir. Al- man hükümeti, ayni zamanda, bazı e. hemiyetli meseleleri şifahen tavzih et-« tirmek üzere 24 martta yeniden büyük elçi Fon Ribbentrop'u Londraya gön. dermek mecburiyetinde bulunmuştur. Alman hükümeti di fassal gö rüşü ile müsbet tekliflerini 31 mart sa. h günrü İngiltere hükümetine bildirecek. tir. Konsey Lokarnocu- ların konuşmaları . LA . . neticesini bekliyecek Londra, 24 (A.A.) — Milletler ce miyeti konseyi, öğleden sonra yaptığı toplantıda aşağıdaki karar suretini tas. vib etmiştir: Konsey, 19 martta Lokarno andlaş- masmı imza etmiş milletler cemiyeti a- zâsı devletler delegeleri tarafından ha. zırlanan ve ilgil hükümetler tarafından tetkik ekilmekte bulunmuş olan teklif. lerin metnini bildiren 20 mart tarihli tahriratından dolayı İngiltere delegesi- ne teşekkür eder; Konsey, devain etmek4 te olan konuşmalar dolayisiyle şimdilik başka bir harekette bulunmaması lâ- zım geldiği kanaatindedir. Konsey, bu hükümetleri, bu | ların gelişi- inden kendisine haber v ğe davet eder. Konsey, şartlar meselesinin yeni. den tetkikini lüzumlu kılar kılmaz ye- niden toplanmayı kararlaştırır. B. Motolof Türk - Sovyet paktı yıldönüma dolayısiyle bir şölen verdi. Moskova, 24 (A.A.) — İlk türk - sovyet dostluk paktının on beşinci yıl dönümü dolayisiyle Molotof dün Tür- kiye büyük elçisi Apaydın'ın şerefine bir öğle yemeği vermiş ve ziyafette bü- tün hükümet azâsı ile dış komiserliği ve kınmuştur. Molotof ve Apaydın tebrik nutukla- rı vermişlerdir. ——— —— Tefrika: No: 18 Evlilik ve Ötesi Yazan: Jak ŞARDON Türkçeye çeviren: Nasuki BAYDAR Bert'in dizleri üzerinde bir kitab vardı ve bunu okumağa dalmış görünüyordu. Göz ka- maştırıcı bir aydınlığın kapalı pancurlarda gelip azalışı, salondaki gölge ve serinliği da- ha çok hissedilir bir hale getiriyordu. Madam Dögui elinde tuttuğu gazetenin ardında esnedi ve sonra, bir aile kaygısı var- mMış gibi kalkıp yemek odasından geçti ve odasına çıkıp yavaşça kapıyı kapadı. Emma salona girdi, elişini sepete koy- duktan sonra yemekten önce düzelttiği bir çocuk elbisesini koltuğuna yerleştirdi ve kitabından gözlerini kaldırmıyan Bert'e: — Yukarda gürültü etme. Çocuklar uüyu- yorlar. Biraz hava almaları için kapılarını açık bıraktım, diyerek odasma çıktı. Salo- nunüstünden bir zaman ayak sesleri işitildi, sonra bütün ev sessizliğe büründü. Bert kitabımnı bıraktı, biraz bekledi ve son- ra, ayağındaki keten ayakkabılarla yerlere yavaşça basarak kapkaranlık bilardo salonu- na girdi. Aynanın karşısında başına papat- yalarla süslü şapkasını giyip belindeki ke- meri düzeltti, ve, ne bir ayak sesi ve ne de bir kapı gıcırtısı çıkarmaksızın merdivene yaklaştı, dinlemeğe başladı. Herkes uyuyor- du. Yalnız alt kattan konuşan hizmetçilerle bunların yerlerine koydukları sofra takım- larının sesi geliyordu. | 3Ş Bahçe kapısından çıktı. Dışarda, içerinin karanlığından sonra, güneşin bir an, gözlerinden her şeyi sakladı. Yolun be- yazlığı karşısında göz kapaklarını kısarak ve yanaklarında bir fırın sıcaklığı duyarak yürüyordu. Çalrlar arasından Sentiler yoluna saptı, suyu çekilmiş bir çayı geçti, sonra, ka- vurucu güneşin altında gene yapyalnız, ten- ha bir yolda ilerledi. Birkaç çamm gölgelediği bir yamacı tır- manıp bir katır tırnağı kümesinin yanma oturdu, terliyen ellerini mendiline silip ge- tirmiş olduğu kitabı açtı, ai N > Yola, tarlalara, ateş gibi hareketsizlik içinde yemyeşil yükselen ağaçlara, bol yap- raklar ve sarı büyük çiçeklerle dolu bir bah- Çenm çok beyaz duvarları arasında gizli du- ran küçük bir eve zaman zaman bakıyordu. Evin önünde bir kadın açlışıyordu. Bert ka- dının da kendisini gördüğünü, fakat tanıya- Madığını biliyordu. Ve, eskiden hiç gitme- diği bu kır köşesi Bert'e uzak bir ülkede imiş gibi geliyordu. Yolun kıvrım noktasından çamlara doğ- Tu bakan Alber, beyaz kostümü gördü. — Çok gecikmemiştiniz, değil mi? dedi. niz... Bir çayırdan geçip bir ağaçlığa vardılar. Alber oturduktan sonra sözüne devam — Burada daha rahatız. Bir kimse geli- verecek olursa ben şu ağaçların arkasından kaybolurum, siz de kitabmızı okursunuz. Bacağını uzatmak için kalktı ve gene in yanına oturdu: — Otlar üzerinde rahat oturulduğu zan- hedilir. Fakat bu gelip geçici bir rahattır. İn- san durmadan vaziyetini değiştimı__ek lâzım- dır... Bu sıcak havada ellerinizi tutuşum sizi sıkıyor mu? Zarar yok... sizin bu bileziğiniz pek hoşuma gidiyor... şu boynunuzdaki ince zencir... şu küçücük öteberiler... bileziğiniz- deki minimini bir fil değil mi? Evet, bir fil, bir çan ve bir takunya... Kolunu Bert'in boynuna doladı, onu göğ- sünde sıktı ve uzun zaman gözleri kapalı, öylece durdu. Ateş gibi bir sessizlik onları sarıyordu. Alber, Bert'in sanki hareketlerini tetkil için açık ve sakin duran gözlerini gördü. Saçlarını düzeltip: 1 — Ne sıcak! dedi. Bakınız burada em- niyetteyiz. Mari Luiz size Fondbo'da bizden şüphe edildiğini söylemedi mi? : Bir böceğe bakmak için otları ayırmak- ta olan Bert cevab verdi: haft — Hayır. Bize hiç dikkat eden yok. — Bu böcekler sizi çokmu alâkalandırı. yor. — Bir y — Bir hal siz ne âlimsiniz ” * (Sonu var)