28 Şubat 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7

28 Şubat 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

% A : â SAYFA 4 Yabancı gazetelerde o D ArEDeçeLaR ver uaukiawmwj İspanya hâdiseleri ve İngiliz gazeteleri: TEHLİKELİ HAL 19 şubat 936 tarihli Morning Post gazetesinden: İspanyadaki son seçim neticeleri karşısında hem hayret, telaş duymak lâzımgeliyor ve bunların ne- den ileri geldiğini anlıyabilmek için de hâdisenin tarihini araştırmak icab eder. İspanya cumuriyetinin ilk yılların- da kendisi bir radikal olan Senor A- zana, işleri sosyalist partisinin yardı- mı ile yürütebilmişti. Bu adamın idare zihniyeti o ka- dar dar, o kadar şiddetli, o kadar müsamahasız olmuştur ki ona karşı bir reaksiyon uyanması beklenebilir- di. İspanya halkı, hakikatte kilisele- rin yanmasını, papasların sürülüp mal ve mülklerinin musadere edilme- hem e a 5 J ) la kar $ 1933 ikinci teşrininde Azana ve sosyalistlerin kazandığı reyler azal- mıştı. Fakat sosyalistler bu neticeyi kabul etmediler ve bir takım fesad unsurları tarafından yardım görerek açıktan açığa isyan çıkardılar. Kata- lonyadaki solcu ayrılma taraftarları erkinlik ilan ettiler, kargaşalık her tarafı sardı ve Azana da bu işlere ka. rıştı. Aşağı yukarı, her tarafta ko- layca bastırılabildi. Asturya'da vazi- yet büsbütün vahimdi. Orada ellerin- de tüfekler, sopalar ve dinamitler bu- lunan bir madenciler ordusu, Oviedo şehrini zaptettiler. Bunları yatıştıra- bilmek için birçok kan dökülmesi icab etti. Şurası kayde değer ki bütün bu kargaşalıkları bastırmış olan Başba- kan Senor Lerru da sıyasal mazisi iti- bariyle bir radikaldi. Bu adam isyanı bastırdı ise de â- sileri cezalandıramadı. Bundan dola- yı yeni rejim, her ne kadar eskisin- den daha kolay kurulmuşsa da eski- si kadar sağlam olmamıştı. Bu vaziyette muhafazakârlar lide- ri Senor Gil Robles, bir koalisyon'a girmek suretiyle hem prensipinden, hem de prestijinden fedakârlık yap- — mak hatasına düşmüştü. ee &. sını A dı. Her ne kadar buzat, Lerru'nun düşmesine — sebeb olan iskandallara katışmış değildi; fakat bu hareketi ile mensub olduğu bir grupun güve- nini ve saygısını kaybetmişti. Bundan başka, bu zatın partisi, kıralcı oldu- gu halde o sükün ve nizamı kurabil- mek için bu davadan da vaz geçmiş- Bu seçimin onun programı, cemi- yetin temelini muhafaza etmekti ve eldeki anasal & kabul B Bu heyecan eksikliği, bugünkü va- ziyet üzerinde tesirler uyandırmış o- labilir. Öte taraftan Gil Robles'in parti- sine gelince, o bir mağlübiyetten zi- yade bir hoşnudsuzluk karşısında kal- mıştır. İlk seçimlerde Accionpopular'ın 115 kişilik kuvveti vardı. Son seçimde ise kuvvetleri 120 ye çıkmıştır. Yeni seçimde 300 kişilik bir yer alabileceklerini uman sağ partiler, ancak 145 yer almış bulunuyorlar. Merkez partisi 66 yer almıştır. Sol- cular koalisyonu 256 yer kazanmış- tır. Buna göre eğer sağcılar ve mer- kezciler birleşebilseler de gene hir cumuriyetçi sosyalist çoğunluğu kuru- labilir. Bu vaziyet içinde gene sosya- Tistlerin yardımı ile Senor Azana'nın iktıdar mevkiine geleceği haber veri- liyor. Bu zat, muhaliflerinden in'ikam almak davasından vaz geçmiş, sosya- Tistler de umumi grev ve sınıf mücade- 'esi yapmakian çekinecekler'ni bildir- mişlerdir. Fakat isyanı bhastırmakta gayret göscermiş olan bir takım ba- kanlaraâ ve şeflere o kadar az inanca verilmiştir ki bunlar, Fransaya, ya- hut Cebelüttarıka sığınmayı ihtiyat ve selamete daha uygun bulmuşlar- dır. Yüksek İspanyol milletinin hayrini istiyen herkes, a“tık bu türlü korku- ların yersiz çıkmasını ve Senor Aza- na ile ona yardım eden sosyalistlerin tecrübe ile mutedil davranmasını öğ- renmiş olmalarını ister. 3 BOLŞEVİK İSPANYA? 18 şubat 1936 tarihli Deyli Meyl gazetesinden: İspanya seçiminin neticesi büyük bir hayret uyandırmıştır. Bu seçimde sağcıların ve yahut muhafazakârla- xm çoğunluk elde edecekleri bekleni- yordu. Bunun yerine her tarafta kızıllar kazandılar ve bu kazanç, esaslı ve tam görünmektedir. Bunların parlamentoda açık bir çoğunluk elde ettiği görülüyor; yar: dakçıları ise tecavüze hazır bir vazi- yette bulunmaktadır. Şimdi mesele şudur: Acaba İspan yeda Lenin ve Stalin rolü yapan sos- yalist Senor Kaballero, yeni İspanyol kerenskisi olan Azana hükümeti ta- rafından atılacak mıdır? Eğer öyle olursa ©o zaman bu a- dam, İspanyada bir takım kanlı hâ- diseler çıkaracaktır ki bu, hem ©o leket, hem de Avrupa için tehli- mutedil bir cumuriyetçiliği de kabul etmiş oluyordu. Netice bir parti için büyük ehemiyeti olan manevi kuvve. tin kayhbedilmesi oldu. Canı sıkılan kı- ralcılar, kendisine karşı büyük bir öfke duydular. keli ve korkunç olacaktır. Açıkça görülüyor ki demokrasi İspanyada son demlerindedir. Bu memleket, kıral Alfons'un çıkarılma- sımdanberi hiç rahat ve huzur yüzü görmemiştir. İspanyadaki sıyasal dursuzluk şu- radan da anlaşılabilir: 1933 denberi orada 23 kabine değişmiştir. Bu ra- kam, fransızların 11 değişmesini göl- gede bırakmıştır. BRAVO İSPANYA' 18 şubat 1936 tarihli Deyli Herald gazetesinden: Demokrat ve anasal kanuncu bir hükümet için büyük bir zafer. Bu, İs- panya seçiminde solcu partilerin mu- zaffer olması demektir. Senor Gil Robles'in lideri olduğu se gcıların ne gibi maksadlar güttüğü acıktır: Bay Hitlerin yaptığı gibi ana- sal kanun sayesinde iş başına geçmek ve ondan sonra o kanunu yoketmek. Onların bütün felsefeleri, taktikle- ri ve hedefleri hep faşistçe idi. Eğer bunlar kazanmış olsaydı, o zaman İs- panya hürriyeti, İtalya, Almanya ve Avusturyada uğradiğı akıbete uğrı- yacaktı. Fakat İspanyol milleti böyle kıs- kıvrak bağlanmaya tahammül göster- medi. Onlar, cumuriyete, serbesliğin ge- ri gelmesine, gelişme ve terakkiye rey verdiler. Bravo İspanya! İSPANYADA BİR SOLA DÖNÜŞ 18 şubat 1936 tarihli Taymis ga- zetesinden: İspanyada pandül gene sallandı. Her ne kadar pazar günkü seçimin kesin sonuçları daha birkaç gün belli olamazsa da sosyalistlerin kazandığı görülmektedir. İspanya parlamento- sundaki 473 mebusluktan 250 bunlar kazanmışlardır. Katalonya'da solcular tamamiyle kazanmışlardır. Buraya yeniden umumi bir vali ta- yin edilmiş, eski uray kurulunun hiz- metine nihayet verilmiştir. Madrid, Barselona ve Bilbao da dahil olduğu halde birçok büyük şehirlerde doğru gitmişler, neticede bütün mem- lekette solcular zafer ka lar- dır. Muhafazakârların bütün umudla- rı kendisinde toplanan Senor Gil Rob- les, Madrid'de ancak azınlık listesin- de yer alabilmiştir. Radikal diplomat Senor Lerru iki seçim dairesinden de reddedilmiştir. Dün yapılan gösterilerde polisin göstericilerle kardeşçe hareket ettiği de dikkatten uzak tutulmıyacak bir noktadır. sini sola bi e l ” SS , parl büyük bir çoğunluk sağlıyacak olurlarsa, o zaman, tabii olarak, Senor Azana iş başına çağrılacaktır. Azana Başba- kanlık mevkii için tanınmamış birisi değildir. Solçular içinde başbakanlık için en elverişli şahsiyet de kendisi- dir. Şayet parlamentoda sağcılarla sol- cular denge halinde bulunacak olur- b a ş yazısında diyor ki: “Son hafta - Tar icinde Sov- yet Rusya- Mançuri ve Mogolistan : Mançuri hu - d u dlarındaki çarpısmalar * dikkati çekmekten u - zak kalmamış - mumi tır. Avrupada, Uzak şark va - ziyetini ve ay . nı zamanda japonların psi - kolojisi i!- me- todlarını bilmi- yenler belki de fazla heyecana kapılmışlardır. Fakat bu sıra - da Tokyo ve Moskovada hâkim olan sükün ve soğuk kanlılık idi. Çünkü bu iki şehir hakiki vaziyeti bilmekte idi- ler. Japonya ve Mançuride sâkin bu- N h L" , K L | ; çık"tm' ların orada bulunmasından bu'hâdise- leri nereye kadar götüreceklerinden haberdar olmalarıdır. Moskovada sü- kün bozulmadı ise, bunun sebebi de Japonyanın sulhçuluğuna kani bulu- nulduğundan dolayı değildir. Mos. kovadaki sükünun sebebi, karşı - lıklı kuvvetler arasındaki muvazenenin ve hakiki vaziyetin kanlılıkla mülâhaza edilmesi neticesidir. Sonra şu- soğuk İlarsa o zaman Senor Portela Valla- dares, belki de başbakanlıkta devam edecektir. Merkez partisi sayıca az bulunuyorsa da, belki, parlamentoda bir ehemiyet kazanabilecektir. Sonuçlar ne olursa olsun, İngilte- rede İspanyanın iyiliğini istemiyecek kimse yoktur. Geçen yıllarda bir hayli sıkıntı çekmiş olan bu memleketin, Avrupa- nın öteki ülkeleri gibi huzur ve refa- ha ermemesi için sebeb yoktur. « İspanya, sınırlarının tabiat e- liyle çizilmiş olmasından dolayı bah- tı yardır. Cennet bağı gibi İspanyadan da beş ırmak geçer ve burası Havva anamızı aldatacak kadar güzel ye- mişler yetiştirir. ... İspanyanın bütün muhtaç oldu- ğu şey demokrasidir. Eğer İspanyol- lar, İspanyayı partilerden önce dü- şünecek olurlarsa, bu memleket için parlak bir istikbal — başgösterecek- tir. Pi 26 J)BAT (€ C| MBA UZAK DOĞU VE SOVYETLER Jurnal dö Masku ehemiyetli bir yazı neşretti Moskova, 25 (A.A.) — Jur- nal dö Mosku gazetesi, Uzak şarktaki — vazi- yete ayırdığı Üçlerin serenadı (La Tribün Ğe Nasyon'dan) nu da dıkkate almak lâzımdır ki, japon hükümeti iyi düşünmeden hareket eden bir hükümet olmakla ittiham olunamaz. Japon hükümeti beynelmilel vaziyeti tetkik etmekte, tecavüz edecği memle- ketlerin vaziyetini daima göz önünde tutmaktır, kendi kuvvetleriyle karşısın- dakilerin kuvvetlerini iyi takdir etmekte ve nihayet şu veya bu projjenin muvaf- fak olup almamak şanslarını gayet iyi tesbit etmektedir. Japon hükümeti her halde, böyle bir tetkik neticesinde şu neticeye varmıştır ki, Çin'in aksine ola- rak kendisine karşı ciddi bir mukavemet gösterecek olan hasımlarla derin ve cid- di bir anlaşmazlık meydana koymak hiç de doğru bir şey değildir. Japonyanır harici sıyasasının umumi mütccaviz rmra hiyetini dikkate ; i japon ordusundaki sergüzestçi unsurla- rın mevcudiyetini de ölçen sovyet hükü- meti lâzım gelen bütün müdafaa tedbir- lerini almıştır. Ve katiyen gafil avlanmı- yacaktır. Mogol hududu üzerinde olan son hâ- dise de japon hükümetine şunu göster- miş olacaktır ki, Mogolistan halk cu- muriyeti de müdafaasız değildir, bilâkis arazisini ve istiklâlini kuvvetli surette korumağa azmetmş bulunmaktadır. Ve nihayet Mogolistanda şimali Çin'de ol- duğu gibi askeri gezintiler yapmak ka- bil değildir. Şu da göz önünde tutulmalıdır ki, hududlardaki bu son hâdiseler ayni za- manda Japonyadaki seçimlerle de a'skalı bulunmakta ve fransız - sovyet paktının fransız parlâmentosunda görüşül — i bir zamanda fransız kamoyunu korkut- mak hedefini gütmekte idi. Tefrika: No. 22 ANKARA Yazan: Norbert von BİSCHOFF Türkçeye çeviren: Burhan BELGE Çünkü Osmanlı ımparatorluğunda, Türk milleti için bir takım imtiyazların tanınma- sı yahut bir Türkleştirme politikası güdül- mesi gibi şeylere raslanmamış ve bunlara müsaade edilmemiştir. Irk ve dil birliğine dayanarak kendine göre bir karakteri ve kendine göre bir yaşa- yışı olan millet mefhumu, şarkta, pozitif de- ğerde bir kategori değildi. Millet'in bu mef- humunu az çok kavrıyabilen şarklıların na- zarında ise, millet'e inanmak bir hafiflik bir günah idi. Peygamberin kelâmı'nı her ta- rafta gerçekletmekten başka bir amaç tanı- mıyan bir devlet yasası, müslümanca bir iy- “man birliğini tehlikeye sokabilecek bidat- larla, elbetteki tmücadele edecekti. " Çünkü Osmanlı imparatorluğunun parolası şu idi: Bir Allah, Bir Peygamber, Bir Emirül- müminin, Bir İmparatorluk, Bir Ümmet! ve bu muhtesem vahdet'in karsısında, doğru yoldan şaştıkları için ayrı Allahlara inanan, ayrı memleketlere ve milletlere bölünen “kâfirler” durmakta idi. Fakat bu vahdet'e bir batılı gözü ile ba- kınca bir takım şeylerin eksikliğini görürüz: Antitezi getiren, fonksyonu temsil eden, di- namizmi yaşatan unsurlarla cemiyetin ken- di izindeki gerilemeleri ve derinleşmeleri yani mafsallaşmaları (1). Demin sosyal ha- yata ve aileye dair söylediklerimiz politik hayat ve devlet yasası hakkında da doğru- dur. Nasıl ötede cemiyet, biribiriyle değer ve hakta müsavi bir takım ferdlerin sadece kantitatif ve sadece adisyonel bir yekünun- dan ibaret ise ve bu cemiyette ne tradisyon ne de tabakaların etrafında bir farklılaşma mevcud ise, beride de politik bünye, aynı surette kantitatif bir yığından ibarettir. Ne fonksyonu temsil eden ne de farklılaşmayı temin eden unsurlardan haber vardır. Ferdlerin yekünu milleti, dağlarla ova- ların nehirlerle denizlerin yekünu da mem- leketi teşkil etmektedir. Buna âzami'ye gö- (1) İşte bizim münevverlerimizden “arab müslümanlık” ve “osmanlı müslümanlık” devir- lerinin karşılaştırılması ile cevab istiyen bir da- va! - B. B. türülmüş bir demokrasi yahut mutlak bir merkeziyetçiliğin âdeta nazari'ye yakın tat- biki de diyebiliriz. Nasıl o organik mafsallaşmaları olmadı- ğı için kendisine “sosyal bünye” adını bile veremiyeceğimiz prehistorik manada de- mokrat ve atomist teşekkülü, göçebelik ve tradisyon'suzluk ile izah ettikse; bu hadsiz hesabsız ülkelerin fethedilerek biriktirilme- sini ve bunların herhangi bir politik prensi- pe göre organize etmek için bir tek adım a- tılmamış olmasını da, gine “göçebelik” na- zariyesi ile anlamağa çalışmalıyız. Osmanlı imparatorluğu bir takım eyalet- lerden teşekkül ediyordu. Bunlar ya daha zengin ya daha fakir idi. Ya reayası çok ya mümini çoktu. Hepsinde aynı hukuk söz yürütmekte idi. Hiç birinin tradisyon veya tarihe dayanır hususi bir yaşayiş tarzı yok- tu. Bunları biribirine bağlıyan, her tarafta aynı olan idari nizamdı. Büyük İskender'in yahud romalıların ya- hud hattâ Bizans'ın imparatorluklariyle kar- şılaştırınca, ne fark ve ne başkalık! İskender, imparatorluğunu teşkil eden parçalardaki otoritesini, iyi kötü, regyonal politika ve din tradisyonlarını taşıtmağa ça- İışmıstı. Roma imparatorluğu, gerçi çok merkezi- yetçi idi. Fakat tatbik ettiği yasa, her taraf- ta aynı değildi. Yapılan deçişikliklerde kâh politik bir oportünizme kâh tarihi bazı hu- susiyetlere uymuştu. Bunların hepsi bir ara- da, romalılar idaresine o malüm olan dina- mizmini vermişti. Evet hattâ Bizans bile, teokratik bir var- lık olmak itibariyle osmanlı imparatorlu- ğuna çok benzemesi ve müsavat prensipini her tarafta aynı sekilde muhafaza etmekte bir fayda beklemesi lâzımgeldiği halde, bu müsavatı politik ve tariht bazı hısusivetler ve teskilatlarla telif etmesini bilmisti. Eğer osmanlı - imparatorluğu gibi yük- sek bir kültür sevivesine celmis hir memle- ket kendinden gelen imparatorluk- ların yaptıklarını vapmasa ve idare ettiği parcaları bu parcaların can'ı birer organiz- ma halinde kendi aralarında ve hiribirleri üzerinde müessir unsurlar heolinde hirlestir- önce meğe muavffak olamadı ise hunun mesuliye- tini bir taraftan osmanlı teokrasisine fakat bir diğer taraftan da hu teokratik akidedeki göçebeli-ten kalma palitik telakkilere ve göçebelik ihtiyaçlarına yüklemek lâzımdır. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: