23 şubattaki halkevleri töre- ninde bulundunuz mu? Bulunma- mak - bahtsızlığına uğradınızsa, Recep Pekerin çok önemli söyle- vini gazetede — okudunuz. mu? Bundan da mahrum kaldınızsa, size acırım. Yeni Türkiyenin ye- daki - çalışışlarını, n bü çalışmalara katılışlarını görmek, bilmek, öğ- zenmek, yurdunu seven her türk için büyük bir ödevdir. Bu ödevi, nasıl olursa olsun, ka- gırmak, acınacak şey doğrusu. Recep Peker, halkevlerinin dördüncü yılına girişini ” kutlar- ken, 103 halkevine, bu yıl, daha o- tuz üçünün İ.zuldığını da müjde- ledi. Hem geçen yılların işlerile, hem de bu yeni açılışlarla, haklı olarak övündü. Kemalizm ülküsünün - meşale- sini taşıyan halkevleri, geçen yıl, iki milyondan fazla türkün çalış- masına saha olmuştur. Böyle en ulusal bir kurumun h: — yyatiyle sıkı sıkıya alâkalı olan bi şefin göğsü kabarmasın mı? Yü- Teği coşmasın mı? Yurdunu içten seven herhangi bir türk bile, bu ö vünmeye, bu coşmaya ortak olma- ya can atar. İki milyon.... Dört heceli iki kelime. Söylemesi dile çok kolay geliyor. Birden bir milyona kadar — Saymak için bir adamım ömrü ye- tişmez. Bir meydana toplanmış birkaç bin kişinin bile gösterdiği geniş çevreyi bir göz önüne geti- rirseniz, iki milyondan fazla hal kın alacağı manzara karşısında şaşırır kalırsınız. Bu iki milyon kişi bir günde, bir yerde değil, bir — yil içinde, 103 halkevinde toplan- mış, ulusal hayatın her türlü gö- — günüşlerile ilgilenmiş, her biri — kendine düşen çalışma payını yap mıştır. — Bu çalışmaların bir örneğini Halkevi bize, üç saatin i- 'çinde gösterdi. Receb Pekerin iç alkışlanan söylevinden, Nafi un bize rakamların belâ- ri sivrilten sözlerinden sonra, (koro) gençleri, birlikte birkaç parça yaptılar. arın hepsi alkışlandı;. fakat edilen (Zile türküsü), koridorlara kadar hıncahınç dol: muş olan halkın, gök andıran alkışlarile karşılandı. | Bu, bana, ötedlenberi inandıgım — birhakikati, bir kere daha göster- /— di: Halk türküteri, garb tekniğiy- —e oğtaca ve dü, pulu | larak armo- “nize edilince, en yüksek bir yürek coşkunluğuyla dinleniyor. Adnan, değerli, sevimli bir /““genç müzik ustasıdır; yetiştirme- / Beuğraştığı gençler, kendisini cok 2.000.000 Bir müzikçi için, halkın böyle de- rin alkışlarile karşılanan besteler yaratmak, en doğru bir mükâfat Sonra cumur başkanlığı filar- monik orkestrası, çok beğendiği- miz genç türk bestecisi Hasan Fe- ridin birkaç parçasını çaldı. (Pre- lüd) ünü, bir kere de Musiki Mu- allim mektebindeki halk konser- lerinden birinde dinlemiştim. Genç bestecilerimizden, de ğerli muallimlerimizden Ulvi Ce "nal ile Necil Kâzımın müzik par- çalarını derin bir ilgi ve coşkun- dukla dinledik. Oh! yürüyoruz, türk müziğine açılan yeni yol, bu gençlere bakınca, sonsuz umudlar- le dolu görünüyor. Ankara halkevi bu yıl bize, gü- zel bir sürpriz yaptı. Bu sürprizi ondan heklerneğe hakkımız vol 'tu. Ankara halkevinin bir sinema stüdyosu olmadığını biliyorduk. Onun dökümanter bir film yapa. bileceğini düşünemezdik. — Fakat işte, bu beklemediğimiz, düşün- mediğimiz şey olmuş, Ankara hal- kevi, bize kendi eseri olarak bir dökümanter film göstermiştir. Stüdyosuz, oyuncak nevinden aletlerle yapılan, müzikle senkroni- dökümanter film, kırk dakika için- de bize, Ankara halkevinin bütün çalışma şubelerinin nasıl işled östermiş, bir yandan / içimiz. ilgi uyandırırken, türkün gücü her şı sözünün doğruluğunu gös yeter. termiştir. Ya o, en sonraki. Muallim Mu- allânın yarattığı çiçekler, kelebek- ler feerisi ne idi? Ne idi o sahne- 'nin dekorları? Neydi o çiçeklerin, kelebeklerin güzellikleri? Ne idi © Butterfly bestesi. ile yürüyen, len, eğilen, kıvrılan, oynayan çiçekler ve kelebekler? İnsan, kendini hakikat olmuş bir perı masalı içinde yaşıyor, sanıyordu. Bize üç güzellik. coşkunluk saati yaşatsıe' için, Palkevi genç- leri, günlerce, haftalarca, belki ay- larca çalıştılar, didindiler: yorul- dular, terlediler: uykusuz geceler geçirdiler. Ve bunlar, hiç bir mad- di menfaat karşılığı olarak yapıl- madı. Onlarr canlandıran yalnız türklük ülküsü, yalnız halkevi yeliğinin verdiği vicdani zevktir. Ankara halkevi başkanı Ferid Celâl, ne kadar övünse haklıdır; Halkevleri, türk - gençi bütün ülkülü çalışmalarına geniş bir saha olmuştur. Onlardan çok daha geniş, çok daha parlak so- nuçlar bekliyebiliriz. Kâzım Nami DURU ULUS Halkevinde komite seçimle Dün akşam Halkevinde dil, edebi - yat, tarih, sosyal yardım, köycülük ko. miteleri iki yıllık toplantılarını yapmış. lar ve bu iki yıl içinde ne suretle çalış tıkları çah ve rapor tetkik edilerek gayet samimi, canlı ko nuşmalar yapılmış neticede " seçimlere geçilmiştir. Bu seçimleri yapmış olan komitelere seçilen arkadaşların. isimle- Fini yazıyoruz. DİL, TARİH, EDEBİYAT KOMİTESİ Hıfzı Oğuz Bekata — Sanayi Umum Müdürlüğünde, Enver Behnan Şapol - 'ye — Öğretmen ve muharrir, Halil Ib- rahim — Şürayı Devlet azalarından, Münir Müeyyed Bekman — Matbuat Umum Müdürlüğünden, Şeref — Hu - kuk tatcbetinden. SOSYAL YARDIM KOMİTESİ Doktor Rağıp Türün, Doktor Fat - 'ma — Edirne Saylavı, Doktor Süreyya Asım, Bayan Behiye Uluöz, İhsan Ka- rabatur. KÖYCÜLÜK KOMİTESİ Doktor Celâl Payan; Doktor Ahm-? Remzi Gönenç, Bayan Saffet Denği Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesinde do- gent, Bahadır Dülgeroğlu — Hukuk ta lebesinden, Kerim Ömer Çağlar — Kim- yager ve doçent. Bugün de saat 18 de Gösterit, Ar, Müze v Sergi komiteleri seçimleri ya- pilacaktır. % ANKARA | -Ulus - un fransızca haftalık nüshası ANKARA mın 102 inci sayısı çıktı Bu sayının başlıca yazıları şunlardır: İ İ komitelerine B. Falih Rıfkı Atayın bir başyazısı Halkevlerinin yıldönümü ve Receb Pekerin' nutku Hetieadl rın endüstri plânımız hakkındal nutku Haftanın tarihi, Sömürgecilik, Medeni kanunumuzun — yıldö- Türk inkılâbı tarihi, Ticaret anlaşmalarımız. Edebi parçalar- ı Aydınlık (Yusuf Nazir) ve i Ekonomik haberler: Ceviz ihracatımız, Ege mıntakasında ekonomik dürüm, Haftalık hikâye.. Haftanın resim ve kı leri ve il Sayısı 5 kuruş | i î Fıkraz Geri 'Başı 1. inci sayfada) kat etmeierini tavsiye ederiz. Biz dühi bir davrim göneliği yaratmalı ihtiyacındayız. Böyle gencliklerin nasıl varlaşmakta ol.* .gunu, akis uzun senelerdenberi — artık inkılâbçı olmuyan Temps düşünü- şünden daha başka türlü takib et- mek zoru altındayız. F.R. ATAY Kış olimpiyad oyunları tasnifinde, memleketimizin . Le Temps aytarının da dün bildirdi cak tam ma: husuz miş olduğu bir vakıadır. Bu netice, bu defa yapılmış olan nevinden millet. lerarası laşmalarında, Fransanın, büyük dünya memleket- lerinin çoğu taratından, hem de bu. yük bir farkla çok gerilerde bırakıl- mış olduğunu göstermektedir. Bu hu- susta, spor zihniyetine tamamiyle zıd olacak bir kargınlık izhar etmemek- le beraber bu kadar sarih bir madun- Tuktan mütecesir olmak ve — hattâ kaygulanmak yersiz değildir. ve bu hesab hatasından icab eden faydal ders de çıkarılmak gerektir. Şüphesiz, bu son senelerde, spor terbiyesinin, Fransa'da, büyük ve hattâ çok — büyük — ilerlemelere eriş miş olduğu kabul edilmelidir. Genel #imizin bugün müşahede edilebilen ihtisas — kar, fizik kaliteleri ile geçen — neslinkiler arasında yapılacak hiç bir kıyaslama bu bakımdan harcanmış olan gayret- leri tanımazlık etmek haksızlık olur. Fakat bu gayretler, gereken ne kol- lektif karaktere, ne de medeni karak- bütün — milli muvaffakiyetlere büyük engel olan bu ferdci manzara- sını muhafaza etti. Disiplin yokluğu ve bi sadı ve aksıyor. Adale terbiyesi, o- 'nun zarüri tamamlayıcısı olan ve Al- manya, İtalya ve Rusya gibi başka memleketlerce son noktaya kadar şekkülü — bakımmdan, #mutlakıyetçi” memleketlerde rağbet vsüllere başvuramazdı. Asker- ra gidiyorlar; biz fransız geneliğine bu örneği teklif etmekten çekinece- Fakat, ne fransız ananesir mevcud olan, ne fransız zihniyetine uyan korporalizm usulü aleyhinde hüküm verirken, bu genc kıtalarını canlandıran kudretli kollektif zihni- yete, milli heyecana, münakaşa gö- türmez idealizme de hürmet etmeli- yiz. Birçok büyük yabancı devletle- rin tatbik ettikleri şekildeki sporda, Kalmı 28 ŞUBAT 1936 CUMA şız kelimenin evmolojik manasiyle bir 'nevi din karşılığı, yani en güzel re- korları elde etmiye imkân veren kall lerin anlaşınazı ve samimi birliği var dır ki bunlarsız bütün rekorlar bey- Bu genclikler, hüde olur. manlara dar, ona ih dar, onda yaşamak zevklerini, vatı nın talüne güvenlerini, bu tal ihtişamir yapmak ax zularını göstermek fırsatmı da bulu- laha emin ve dal Ne yazık ki bütün bunlar, bizde hiç yoktur. İdari bakımdan beden terbiyesi vazifesiyle mükellef olmu yan (bu iş, bilindiği gibi. Sıhat Ba- kanlığına düşer) milli terbiye, buna manen gerektiği ehemiye Bu bakanlık çoğun vatan ideoloji- leriyle karıştırılan resmi sıyasal mis. tikleri müdafaa ctmek ve kuvvetlen- dirmek gayretiyle, gencliğin kafasır melli kaymetleri hâkim kılmayı bi umurlamıyor. Ufuksuz. bir materyalizm - ve içi bomboş bir başlı tehi kesiyle tehdid edilen fransız #i -şayet hükümet kuvvetleri ciddi su- rette istiyecek olurlarsa - ihtiyari di- sipline, vazifeleri onu artırmak olan k mekteb öğretmenlerinin bütün kuvvetleriyle aleyhinde çalış- tıkları - vatan düşüncesi hatırlatıl. mak süretiyle - uyandırılması müm- kün olan şuurlu heyecana pek çabuk kendilerini vereceklerdir. Her sahada olduğu gibi spor sahasında da, hi bir zor ve askeri usul kullanılmadar onlarda heyecan, menfaatsiz hareket gene — fransızlardan — istenilen —in sanlar meydana getirilel yede bize pek çabuk olimpiyad şe- refleri ve üstelik daha birçok şeref- ler de gelebilirdi. Ölü Halid Başyazgan kızı ve ma- nifatura tüccarı B. Arifin küçük hem- gireleri Bayan Kâmile ile Milli Mü- dafan vekâleti müsteşarlık hâkimi Tevfik Sayımın nişan töreni 27 şubat 1936 perşembe günü akşamı B. A: fin Samanpazarındaki evlerinde y pilmiştir. Yeni nişanlılara dileriz üliklar Türkçeye çeviren - Yalnız şunu da söyuy / göçebelikten kalma polit k gö / teokrasisine taşıtmak zarureti — diselerin emretti; tır. masını beklemiştir. Demek oluyor ki, — düren hastalığın sebet hale gelmi; Yazan: Norbert von BISCIN im ki Osmanlılara lerini mu- hafaza ettiren âmil, devletlerini müslüman E olmuştur. / Çünkü bu teokrasi, tarihin bir devresinden sonra, artık hayata intibak edememiş ve hâ- oportünizme uyamamı: Tarihin o devri halbuki, Osmanlılardan, — daha girift, daha organik bir devletin kurul- smanlı devletini öl- getirdikleri devlet /| yasasının göçebece olmasında ve buna ken- disi dahi göçebe ruhundan mütcessir isl dininin ilâve edilmiş olmasında aranmalı- dır. Çünkü hayat cemiyetlerden başka şe; ler isterken, Osmanlı yasasının yaşamaz bir kaidelerinde en 8on zamanlara kadar hiç bir değişikliğin yapılmamış olma- sı, ancak bu iki göçebelik esasının birleşmiş olmasiyle kabili izahtır. BELGE tıda — halbuki, asalet beratıdır. İhti tini temsi Fakat Osmanlı padişahlarının göçebe asıllarını ispat eden en büyi nı hiç bir meşru vesikaya istinad ettirmek, umumiyetle de, herhangi bir tarihi traç na bağlanmak lüzumunu görmemeleridir. Her şeyi tarih içinde dü hükümranlığı yon ve meşrutiyete istinad ettirmek, hiç bir hükümranlığın müstağni kalamıyacağı bir 1 idareleri bile, iktı- darı ele aldıkları günün ertesinde, kendi asa- let şecerelerini dikmeye çabalarlar. Batı'lr krallar, başlarında, fethettikleri bütün mem- leketlerin taçlarını toplarlar. Bu taçlı ru hükümranlığın mistik sembolleridir. Bun- lar, hakimiyet'in devamlılığını ve meşruiye- ederler. Muzaffer kral, kendine bağladığı ülkeyi, eski politik benliğinden dilediği kadar uzaklaştırabilir hattâ ondan hiç bir hakka sahib olmıyan bir eyalet ya- par? Fakat, taç, hakimiyet'in her zaman içi esrarlı bir kaynağı ve meydanda bir belge- sidir. Ve kralın alnına dokunan her taç, o- 'nun küdretine ilâve edilmiş bir kudrettir. Halife - sultan için ise, böyle değildir. O, cihangir bir göçebe soyün önderi ve bütün müminlerin başıdır ve bu itibarla, delil, asılları- fürdür de.. yo- en ba- tradis - , meş- islamlık adına fethedeceği bütün Ondan sonra gelecekler Hep, Muhammet adına a) getireceklerinden bu iş için bir meşruiyet esası aramak yalnız fuzuli bir iş değil bir kü Bir padişah, yeni topraklar fethettimi cihan ölçüsündeki misyonunu yerine - getir- miş ve kendinden önceki caiz olmıyan duru- mu değiştirerek onun yerine doğru olan bir durumu koymuş demektir. Fethettiği ülke- 'nin bütün sembolleri, tacı, tahtı, adı, bay- rakları, armaları, küfrü temsil eden işaret- lerdir ki, bunların değil muhafazası, güne- şin önünde gecenin çekilmesi gibi, ortadan kalkması lâzımdır. Ortadan kaldırılı: ganik, politik ve kültürel fonksyonlarından tecrid edilen bir eyalet, uzvi hiç bir esas gö zetilmeksizin, olduğu gil eyaletlerine ilâve edilmektedir. türk askerine ve türk memuruna bırakılmak- tadır. Bir eyaletin toprakları fazla tenhalaştı yahud fazla tahrib gördü mü, oraya türk mu- hacir yerleştirilmektedir. Gelenlerle beraber yasası” da gelmekte ve eyaletin eski dini ile eski yasasını, müsamaha ile muamele gören inyanın sahibidir. için de böyledir. ödevi yerine bir azlığın kendi hususi müesseseleri vaziye- tine sokmaktadır. “Emir-ül. vünmez, kendinden önce o eyalette olan ni- zama istinad etmez, hasmını yenmiş olmak- -Müminin” ise, bu zaferi ile ö- 'tan mistik bir kuvvet payı çıkarmaz ve o za- n, haksız olandır. Or- padişahın diğer İdaresi de “hak dini” ve “hak mana kadar fethedip belki de elden çıkar- dığı bir alay memleketin adını sayıp dök- mez. Adına yalnız ufak bir unvan ilâve eder. Bir unvan ki, Batı'nın herhangi bir hüküm- darı onu kendi adına takamaz. Çünkü onun için zafer de mukadder olabilir bozgun da. Fakat peygamberin halifesi için böyle bir mahzur tasavvur edilemez, çünkü bu unva- n mesuliyetini, sonra gelen de üzerine alacaktır. Unvanın herhangi bir tekzibe uğramaması islâm ide- alizmi tarafından emniyet altına alınmıştır. Bütün bunlardan başka da, unvan, ve cengâver soyun şefi i ve berat mahiyetindedir. Bu unvan, “Gazi” unvanıdır (1). kendisi gibi kendinden göçebe çin âdeta bir vesikz (Sonu var) IN “Gazi” unvanını Bischoff “ebedi muzat fer” diye tercüme etmiştir. Bu kelime etrafında yürüttü lere bazen hâdiselerden ve buna göre hükümlere varmakton çekin- mediğini gösteriyor. ü uzun mütalealar, muharririn kelime- iyade ehemiyet verdi