28 Şubat 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— SAYFA2 ULUS © Ğ iD lar Yarı - Sı yasal “Antoloji'ye karşı yapılan hü- —cumları okuyan bir yabancı, sanır - ki bunlar, gerçekden “Antoloji” ye karşı yapılmaktadır. Halbuki "Babiâli''de kopan gürül- tü, Basın Genel Direktörlüğünün çıkardığı “Antoloji” ile ancak dola- yısile alâkadardır. Şimdiye kadar yazılmış olan otuz küsur yazıyı dik- katle okursanız, görürsünüz ki, bun- larda şairler şairlere, romancılar ro- mancılara, rejim muhalifleri rejim tarafdarlarma, nesiller nesillere hü- — €cum etmektedir. “Edebiyatı Cedide''den günümü- ze kadar devam eden kavgaların “sanki rüya yahud kâbus halinde bir (Ş rekapitülasyonu yapılmaktadır. Bu- günkü gürültü ile çünkü, dünün sil- sile halinde kavgalarını karşılaştı- yırsanız, bugünün laf ve mantık mal- — zemesini eski — kavgalarda aynen, yalnız daha tasnif edilmiş daha yan- yana yahud daha karşı karşıya ola- “Tak bulursunuz. Bugünkü laf ve mantık malzeme- /— sindeki karmakarışıklık ise, savru- — lan tezyif ve istihkarlarm, ayrı nesil- - ler namina aynı tarihte - yapılmasın- dan ileri gelmektedir. - Birinin Ahmed Haşim ile bır he- ıabı vardır. Bir diğerinin Falih Rıfkı ile ya- - hud, “Edebiyatı Cedide” cilerin, ken- -— dilerinden sonra gelenlere; yahud, — mebus olmayanların mebus olabilen- /| lerle, yahud, şu megaloman'ın bur- nuna göre bir yeri bir türlü bulama- ması ile bir hesabı vardır. - Bunlar, kaynakları ayrı bir alay ihtirastır ki, sade “Antoloji”” dolayı- sile değil, her vesile ile ve daima en “kötü şekillerde dışarı vururlar. Bizde, edebiyat âleminde nezih bir münakaşanın, seviyeli bir tenki- din yapıldığı nadiren görülmüştür. Ve bu nadir hallerde de, nezahet u- jv: usulü polemiğin hazin seviyesizliği- © me ınmıştu' “Bizantinizm” in sebebi ne- _'Hzce. î:u, edebiyat sahasında bir — otorite'nin bir türlü meydana çıka- asından ileri gelmektedir. memleketin, Tanzimat'tanberi i boldur, romancı ve hikâyecisi psızdır, muharriri istediğiniz ka- Hem içlerinde yüksek “talent” sahipleri bulunduğuna da şüphe yok- tur. Fakat bu memleket, bugüne ka- dar, bir tek büyük kritik çıkarma- | mıştır. — Şairler, romancı ve hikâyeciler, — muharrirler, aynı zamanda kritikler. Bu, başka memleketlerde de görül- memiş bir hal değildir. Fakat oralar- da, edebiyatm hem kriteryomları ğzmolunmuş, hem mektepleri, hem e kritiği ve kritikte tradisyonu te- essüs etmiştir. Bizdeise, bunların hiç birisi tam değildir. Bir kere, şu iyi kötü ken- dısıne intibak etmiş bulunduğumuz Avrupa kültürünün, dünyada her îlıialğete az çok şart koştuğu gibi, bir ik devrenin bizde mevcud olma- ası, ne kadar havada sallandıgımı- nn bir delilidir. -— Eğer bizde, Divan ve Halk edebi- yatımız da dahil olmak üzere, bugü- > kadar olan edebi inkişafımızdan şka Avrupa'nın bütün Avrupa e- fiyatını bilen, ayrıca da yetiştirici r kabiliyeti olan bir kritik mevcud olsaydı, ne “Antoloji” ye kimlerin girip irmiyeceği münakaşa edilir, ne de Antoloji” nin tenkidi vesilesile üç dört neslin birden birbirine girdiği /— görülürdü. Böylece bir kritik, çok- /— tan, herkesi yerine oturtmuş olur, ve, bir çok şairimize: — — Sen, oğlum, barlar ve maga- zinler için şarkılar ve hafif parçalar yaz; bir çok romancımıza: — Sen, oğlum, tramvayda yahud (yorucu tren seyahatlarında okuna- cak romanlar yaz; ve bir çoklarına da: — Siz manzum yemek İisteleri “yazarak lokantalara satmağa çalışı- — mız, derdi. Fakat bu kritik nerede? 'Edebiyatta Ot©orite klasiklerini ve batı edebiyatını da okuyacak. Ondan sonra da, “Babıâ- li” de para kazanacak. Halbuki, bu memlekette, kültürün seviyesi daha öylesinedir ki, biraz alman e- debiyatı karıştırmış olan fransız e- debiyatı mütehassısmı hapteder; batı klasiklerinden dem vurabi- len, kendinden başkalarını cahil gös- terebilir; hele modern amerikalılar ile mo- dern rusları okumuş olan için, bir türk yazısı, ele almacak bir şey de- gildir. Kulaktan kapma malümat,, bir fransız mecmuasındaki bir makale- den Grek tragediası hakkında azbu- çuk bir kaç esas edinmek ve bu gibi kültür ve bilgi artıklarile beş on da- ne şifahi münakaşayı bir o kadar da yazı sahasında karşılaşmayı kendi le- hine kapatmak, madem ki hem şöh- ret edinmeğe hem de geçinip gitme- ge yetmektedir, daha fazlasma ne lü- | zum var? İşte, bizde, Divan edebiyatından ve onun birer tenkit kaidesi hükmüne geçen usullerinden ayrıldık ayrılalr, “entelektüel” in yürüdüğü ve mu- vaffak olduğu yahud olmadığı yol budur. Ne çok mühendis yahud doktor arkadaş bilirim ki, muntazaman bü- tün fransız yahud alman, yahud in- giliz muharrirlerini takip ederler. Bizde çıkanları okumazlar. Niçin okusunlar ki, kendi kültür seviyele- ri, muharrirlerimizin çoğununkinden üstündür. Ama bu hal bizi nereye götürür? Kî—ıltursuzluge mi? Keşke. Bu hal bi- zi dosdoğru “kültür şarlatanhgı na götürür. Edebiyatçılarımız -“Antoloji” neden girmedik yahud neden fena girdik münakaşasını ayyuka çıkara- caklarma bir “Antoloji” ye tekad- düm etmesi lâzim olan tasfiyenin - şimdiye kadar neden yapılmamış ol- masına cevap arasalar ve türk ede- biyatına, eserleri ile, “seviye”, ağır ye Ve İÇ HABERLER İSTANBUL TELEFONLARI: Tramvay kazası etrafında İstanbul, 27 — Dünkü tramvay ka - zasının olduğu yerde bugün keşif ya - pıldi. Umumi kanaat firenlerin bozuk olmadığı yolundadır. Araba iki defa tamir görmüştür ve dün ak$am son se- ferini yaparken kaza olmuştur. Ağır ya- ralrlar içinde ölen yoktur. İki bacağı kesilen Niyazi tedavi altındadır. Bu ge- ce 11.5 da, yani kazanın olduğu saatte yeni bir keşif yapılacaktır. B. Faik Kurdoğlu gitti İstanbul, 27 — Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı B. Faik Kurdoğlu bugün Londra'ya gitti. Sümer Banlkk Umum Müdürü B. Nurullah Esad hafta sonun- da gidecektir. Deniz kurtarma idaresi İstanbul, 27 — Tahlisiye ve fener- ler idaresinin deniz kurtarma idaresi isimi altında birleşeceği söyleniyor. B. Hüsnü İstanbula gidiyor Ekonomi Bakanlığı teftiş heyeti re- is vekili B. Hüsnü bugün İstanbula gi- decektir. B. Hüsnü'nün yolculuğu, tah- kikat safhası biten, İstanbul ölçü ve a- yarlar başmüfettişliği işlerinin yeni ta- yinlerle aldığı şekli yakından tetkik ile ilgilidir. başlı hareketleri ile de, “itibar” ka- zandırmağa çalışsalar, çok daha iyi olur. (1) Burhan Belge (1) Otorite derken, bütün taze yahud yaşlanmış değerlere hücum etmeği ve “Babiâli” yi içinden kızarmaksızın ge- çilmez bir mahalle haline getiren pole- - mikçiliği kasdetmiyoruz. Otorite, bilgi demektif. Bilgi, bq':rı'ks—iz konuşabijir. Fakat söyledigğini Cerhedemezsiniz,çün- j kü her sözünün altinda bir tam ve te- miz “gerçek” yatar. “Hakkı polis İrandan Trabzona yapıla- cak nakliyat İran Finans Bakanlığı, kuru meyva ihracında bunların hazırlanış ve amba- lâjlarına bakmak üzere bir sosyete ku - rulması Ayrıca Trabzon'a yapılacak nakliyat için de bir şirket kurulacağı kararını vermiştir. ve bunun, hnakliyat üzerinden alınan resimlerden muaf tu- tulacağı söylenmektedir. İstanbul belediyesi memurları İstanbul belediyesi memurlarından bazılarının ücretten maaşa geçirilme. leri hakkında İstanbul belediye mec- lisince kabul edilen cedvel Finans bakanlığınca tetkik edilmiş ve Ba- kanlar meclisine sevkedilmek üzere başbakanlığa verilmiştir. Poliste: Karısının başına sandalye|' Va r.m üŞ İsmet paşa muhallesinde otu- ran İzzet, karısının kapıyı geç aç- masına kızarak başına sandalve vurmak suretiyle yaraladığından yakalanmış ve Adliyeye verilmiş- tir. İzzetin o sırada sarhuş olduğu anlaşılmıştır. Hırsız Hakkı yakâlandı İsa oğlu Hakkı adında bir a- dam, Kurtuluş mahallesinde Mu- harremin evine, kapının asma ki- Tidini kırmak suretiyle girmiş ve bir halı, yorgan, fanila çalmıştır. mıştır. Almanyada tiftik ithalât permileri ve tüccarlarımız Son hafta, memleketimizin muhteli/ tiftik piyasalarında büyük işler olmuş ve Almanya hesabına mal satın alan fir maların hemen hepsi mübayaalarda bu- lunmuşlardır. Almanya'dan birinci sı - nıf iyi mallara ve oğlak cinsi tiftiklere karşı istek daha fazladır. Fiatların yük- selmesi beklenirken, Almanya fiat komt- rol dairesinin, bazı tüccarların tesiri altında kalarak, yalnız bir tücca- di- tacirleri- miz, ithalât permisi almakta zorluğa uğradıklarını ve zarar görmekte olduk- larını söyliyerek şikâyet etmişlerdir. ecnebi ra ithalât permisi vermesi fiatları şürmeğe başlamıştır. İhracat Ügili makamlar, ihracatımıza fena tesirler yapan bu müşkülün — önüne rişmişlerdir. Ticaret anlaşması için Almanyadan heyet geliyor Almanya ile aramızda 15 nisan 1935 de imzalanmış ve 1 mayıs 1935 de yü - “Niğe girmiş olan ticaret anl- ması ile kliring anlaşması müddeti ni - san sonunda bitmektedir. Bu anlaşma- ları yenilemek üzere iki taraf arasında yenid. - L | yapılacaktır. Bll- nun için Almanya hükümetinin Anka - raya bir heyet göndereceği haber alın- : mıştır. , z ÖLÜM Ankara Hukuk talebelerinden Musi- ki öğretmen okulu idare işyarı Fahrin'- < ae nisa Nümune hastanmcaimde vefat eİtmiş- # getirilecektir. Düşününüz bir kere, bütün türk edebiyatmı okuyacak. Bütün batı “Ulus,, un Dil Yazıları ; (Başı 1. inci sayfada) gayr (Ar.); kein (Al.); uhi, öhi (Gr.). Dördüncü seri: Siz (T.); sans - (Fr.); sine (Lat.); los (Al.); less (İng.); lâ, bıla, Ten (Ar.). Beşinci seri: Değil (T.); Dil (Fr. ve Lat.); Without (İng.); U- de, üte, ud (Gr.). Kelimelerin şu seriler halinde karşılaştxrilması bile, bu mukaye— senin ne kadar merak verici ol- duğunu göstermeğe kifayet eder. Birinci Seri Kelimeleri (Ne) kelimesinden — bahseder- ken, bunun garp Türkçesinde daha çok soru sözü olarak kulla- nıldığını, ancak bir fikrin iki şık- kını birlikte nefiy için başta mü- kerrer bir edat olarak menfi an- lamına geldiğini anlatmış, şimal Türkçelerinde ise önek gibi başa gelerek “nâduruk, nayduruk, an- div, nigamda” gibi menfi kelime- ler yarattığını da ayrıca göster- miştik. Farsçada her hangi bir sıfatın başına yine bu “nâ” öneki getiri- lerek menfisi yapıldığı malümdur: “nâşad, nâseza, mnâreva...” gibi. Fiil sıygalarınım menfisi yapılır- ken bu “nâ” nın vokali incelerek “ne” olur. “Huda nekerde, tersem neresi...” gibi. Görülüyor ki Farsçanın “nâ” ve “ne” si, bizim garp Türkçesinin “ne” sinden, Yakut Türkçesinin “nâ” sından, Çuvaş Türkçesinin “ni” sinden başka bir şey değil- dır Fransızcada sıfatların baş tara- fına getirilerek menfi anlamı ve- ren “in” öneki vardır ki sıfatın başındaki konsona göre bazen konsonunu da değiştirir: “incro- yable, —invisible, — irr&prochab- de (B gibi. Bu şekli “Çuvaş” Türkçesinde de “andiv — dokunma” misalin- de aynen görüyoruz. Yine Fransızcanın “ni” edatı, tipkı bizim garp Türkçesi- nin “ne” si gibi, başta bir edat o- larak menfi anlamı vermekte ve tekerrür de etmektedir: veux ni cecinicelâ” gibi. Fransızcada fiillerin - şahıs za- miri ile fiil sıygası arasına gire- rek menfi anlamı veren “ne” nin yazılışı bizim “ne” nin tıpkısı ol- duğu gibi, okunuştaki vokal farkı da mühim bir değişme değildir. Fransızcanın doğrudan doğruya anlamında menfi “je ne kelime olarak menfi kullandığı “non” sözüne gelince bunda da biribiri ardınca aynı konson iki kere gelmekte olduğu- na göre ikincisi (g4) den değiş- me olarak (4) alımırsa kelime ! “noğ” olur ki “ne” ile farkı yal- nız vokalden ibarettir. “Non” un lâtincede uzun bir (o) ile okunuşu ikinci (n) nin (g) olduğunu gösterdiği gibi, “ne” nin Lâtince aslı (nec) olması da bu- nun (neğ) den geldiğine kati bir delildir (51. (3) Burada kelime (iğ & r&pro- chable) iken uzatma roliyle (n) - den değişme olan (ğ) kendisin- den sonraki konsonla birleşmiştir. (a) Fransız telâffuzunda sonda- ki “n” lerin âdeta bir burun voka- li gibi söylendiği malümdur. (51 Dictionnaire &tymologigue de la langue française, par Oscar Bloch et W. von Wartburg, Almancalda kelime olarak kulla- nılan “nein” menfi sözünün halk agrasında “nee” olarak söytendiği malümdur. Bunun & zim (ne) ile birliği göz önündedir. “Yine almriacada isimlerin başı- na “ohne” ve sıfatların başına - daha kısa olarak - “an” şeklinde gelen menfi öireklerine gelince, bunlardan ikincisinin birincider kısalma olduğu ve ikisinin de (ne) “den ibaret bulunduğu görülür. Almanca “mecht” ve İngilizce 'neither” kelimelerinde menfi sö- züne başka &'emanlar da karış- maştır. Bun'.rda asıl menfi anla- mı veren, “n:h” ve “nay” kısımla- rıdır. Almancasında sübut ve ta takkuk manasivle bir *t” elemani, Mmgilizcesinde 'se hem sübut, hem de tekarrür manalariyle bir “t” ve Ne 71 Nâ IYk.) An WÇel - Ni (Çv.) : Nâ Fal : Ne Fal : In LEr.|. : Ni kET. |. » Ne DETİ R Non KP l 3 Non (Lat.) & Nein A 3 Ohne l41.) : Un JAL) : Nicht JALI : Neither Ling:-) No Ling.) : Not Hagi : Nor Üng.|) : Ânef (6r.) : Bu table menfi sözler bakımın- dan ana Türk dilinin birer lehçe- si olmakta, Fars, Fransız, Lâtin, Alman, İngiliz ve Grek dillerinin de, Yakutça ve Çuvaşçadan geri bir de “r” elemanı ilâve edilmiş- tir. ş İngilizcenin (no) menfi sözü, doğrudan doğruya (ne) nin aynı olduktan başka Fransızca ve Lâ- tince (non) larm son (nm) leri (g): den değişme olduğunu da teyit eder. Bu söze tekarrür manasiyle (r) ve tahakkuk manasiyle (t) getiri- lerek yapılan (nor) ve (not) söz- teri de aslımnda (no) demektir. Grekçe (ânef) kelimesine gelin: ce, bunun başındaki uzatma ana kökü gösterdiği gibi sonuna gelen ve süje gösteren (f) konsonu da (v — 8) formüliyle (2) ye müsa- vidir. Bu izahları bir görüşte anlamak üzere aşağıda alt alta mukayeseli şekilde yazılan etimolojik şekille- ri gözden geçirmek kâfidir: - (1) : (2) (3) 81.. ..) ef ek. em -F çez Ka aç âğ İsam | aP (A Bia b 6 ağ t an G lağ ()) t w HrR ea 1TİSSP > DEG0Z)L S ça Te aP deAn e— car (2) - —t <e * Eğ İ REn T CP (E) çe T a SF Y S li (2)1 H a iğ t'in t iB () & e ble eğ H en 4 eğ (2) * e oğ t on * oOğ(3) * a b pE t 'nn * ÖF () b u d a ağ * ei t ân Z) aH () oh t ğ e) * H BŞ u tmn F Tüple)) b . * « iğ FH in 4 ih €) *it 4 » ağ Toantk ay (a) et at b t n ASakt Bp Ce t . F br nn * ol la) t M 5A oOof ton & Oğl2) * or t .. g rvrart £ÖO Y ı T * kalmadığını gösterecek kadar be- liğdir (6). İ, N. DİLMEN (6) Diğer menfi kelime serile- rinin mukayesesine yarın devam edeceğiz. .

Bu sayıdan diğer sayfalar: